Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İmamların masumluğu meselesi

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #91
    Ynt: İmamların masumluğu meselesi

    Abesede başkasının fiilini Peygambere iftira etmek için hangi ayetten tefsir getirdiniz benim dikkatimden kaçmış. Ya da Yunus a.s. için eğer Peygamberimize balık sahibi gibi olma deyişini kastediyorsunuz? burayı anlamadım?


    evet onu kastediyorum.

    yani insanlar günah işledikleri için mi melekten üstünler?

    insanlar günah işledikleri içi değil.şöyle bir teşbihte bulunayım; insan ve melek 'gün' dür.melekler gecesiz ve hep gündüz olan gündürler ama insanlar geceli gündüzlü bir gündürler.şimdi geceli gündüzlü olan günmü daha değerli ve anlamlıdır yoksa mutlak gündüzmü?

    risalet iradeli canlı bir varlık değil ki günahı sevabı olsun. Şayet bununla peygamberlik göreviyle ilgili hususlarda Peygamberler masum diyorsanız bu ayırıma dair deliliniz nedir? bunu daha önce sorduk cevap gelmedi? Allah hangi ayette risalet kurumu ve bu kuruma sahip olan kişi ayırımı yapmış? şahsı masumiyet dışı ilan edip kurumu masum ilan etmiş? daha neler duyacağız. Allah risalete mi uyun diyor yoksa Peygambere mi? risalet kurumu diye somut bir varlık mı var ki... De ki eğer Allah'ı seviyorsanız bana itaat edin derken, benim risalet kurumu diye bir sıfatım var ona itaat ediniz mi diyor?.. böyle bir sınırlamayı nereden çıkarıyorsunuz?


    risaletin ve risalete sahip olan şahsın ayrı olduğunun delili peygamberimizin peygamberlikten önceki halinin bizim için delil olmadığıdır.peygamberin peygamber olmadan önce yaptığı işler ve söylediği sözler fıkhi yada ameli olarak bir dayanakmıdır? değil..ancak güzel yaşantı ve ahlak noktasında delildir.yoksa ben hiçbir mezhebin fıkhi delil olarak peygamberin peygamberlikten önceki yaşantısından bir delil getirdiğini görmedim sizde varmı böyle bir şey?

    Peygamber s.a.a. de sizin dediğiniz gibi mi anlıyordu? Eğer Allah cebraili gönderip O da insanlara bu ayetleri toplu olarak okusaydı ve bu hareketi yapanın Peygamber olduğu belli olmasaydı dediğiniz olaylar benzeşirdi. sizin bu benzetmede benzetme noktası olarak sunduğunuz, hatayı yapanın utandırılmadan hem toplumun hem de hata sahbiinin eğitilmesidir. Ama bu abese'de gerçekleşmiyor ki. Çünkü hatayı yapan belli. Ha bunun ikinci tekil şahıs kullanılarak söylenmeş olması ha üçüncü tekil şahısla.. ne farkeder. çünkü fail belli.

    hem bu ayeti ilk aldığında peygamber aldı. Toplum değil. Bu durumda O anlamadı mı sizin dediğinizi de sizin yüzüne vurmama olayı gerçekleşmedi mi? Tersine anladıysa, bu durumda Rabbim bana direkt bile seslenmemiş üçüncü şahıs olarak bahsetmiş diyerek bunun daha bir kınama olduğunu düşnmez mi? sizin hafifletme unsurunuz ters dönmüş olur o zaman.

    Sizden bazılarına ne oluyor derken siz kelimesi ile o yüzünü çevirdi ifadesi aynı mı? O dediğinizde bir soğukluk yüz çevirme dışlama kınama kendini uzak tutma anlamı yok mudur? Bu iki ifadeyi ben hiç benzetemiyorum.

    Peygamberin ama diye birinden yüz çevirmesini siz ona yakıştırabiliyor musunuz?.. Ben böyle bir Peygambere yakıştıramıyorum. Bir ama kendine gelecek ve arınmak isteyece Peygamber ondan yüz çevirecek.. Burda bir çok cürüm vadır tek değil. ve küçük günah da değildir bu.. Eğer sizin dediğiniz gibi bu iki olay benzeşiyor olsaydı ve burada Peygamber nazikçe uyarılıyor olunsaydı ayetlerin bu ifadeye benzemesi gerekirdi. yani

    sizden bazılarına ne oluyor ki önemli işim var diyerek Allah için kendine gelmiş birinden yüz çeviriyor.. denmeliydi.. yani ayetlerin başında siz diye eleştirdiği kişileri muhatap kabul ettiğini bildirir bir kelime olması gerekirdi. Ama abesede böyle bir ifade yok. kesin sert bir ifade ile başlamış ayetler. Yüzünü ekşitti ve çevirdi, kendine ama geldi diye..

    sizce bu nazik bir uyarı mı?

    uyarı nazik değil

    muhatap gizli değil..

    nasıl bununla Peygamberin s.a.a. sizden bazılarına ne oluyor ki.. ifadesini bir tutabiliyorsunuz? Hem diğer yandan sizn dediğiniz gibi bile olsa Peygamberin s.a.a. o ifadesine çok büyük günah işleyenler de girebilir. ve nazik uyarı da olmayabilir. Allah resulü bu yolla münafıkları da uyarabilir.. bu nasıl nazik bir uyarı oluyor bu haliyle?.. Bu nezaket olacak anlamına gelecek diye bi şartı barındırmaz.

    fail hep gizlendiğinde siz onun incinmemesi için mi yapıldığını anlarsınız? belki hiç adı ağza alınmak istenmiyordur belki ismi zikredildiğinde çıkaracağı fitneden korkuluyordur? belki azgınlığı artacaktır.. bu durumda Allah da Peygamberin fitnesinden korktuğundan mı bu ifade gib ifade kullandı diyeceğiz... yani çok sakıncalar barındıran benzetme bu ...


    peki bu ayetler nedir:

    5. Fakat kendini müstağni gören (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,
    6. İşte sen, onda 'yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.
    7. Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?
    8. Ama koşarak sana gelen ise,
    9. Ki o, 'içi titreyerek korkar' bir durumdadır;
    10. Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.

    1. ve 2. ayeti saymayalım ve yok farzedelim bu ayetler bile başlı başına bu olayda failin peygamber olduğunu ve uyarılanında yine o olduğunu göstermiyormu?

    Yorum


      #92
      Ynt: İmamların masumluğu meselesi

      erselnake, risaleti gönderdik mi demek yoksa seni gönderdik mi demek? ersele gönderdki erselna gönderdik erselnake seni gönderdik demek değil mi? rahmet olarak gönderilen risalet olması için erselna risale(h)ten denmesi gerekirdi. "ke"nin ikinci tekil şahıs olduğunu arapçanın en başında öğretiyorlar.. ke muttasıl zamir sizin dediğiniz ente munfasıl zamirdir. anlam olarak farkları yoktur. vahyin muhatabı da Peygamber olduğuna göre Allah peygambere diyor seni gönderdik. burdaki erselna bir fiildir. risaletle alakası sizin dediğiniz anlamda yoktur. mürselin de risaletlendirilen yani gönderilen anlamı vardır. Yani görevle gönderilen demektir.

      "rahmet olarak gönderilen risalet ise resul elçidir ve elçilik yaptığı müddetçe bir değeri vardır..insanların hiç yaratılmamış olması ve sadece meleklere karşı övünmek için sadece Muhammed(s.a.v.)in yaratılmış olması durumunda risalet diye bir şey olmazdı sadece şahıs olurdu..oysa biz burda risaleti konu ediniyoruz"

      niye Muhammed değil de başkası risaletle görevlendirilmedi? ve alemlere rahmet kılınmadı? Demek ki Muhammed'in şahsı önemli.. burada. Biz risaleti de Muhammed'in şahsını da esas alsak masumiyetin sınırsız olmasını hiç değiştirmez. O sizin anladığınız manada risaleti için masumdu ve alemlere rahmet olması için de yine risalet dışında da (şayet böyle bir alan varsa) yine masumdu.. Hatta onun hiç risalet diye bir görevi olmadığı cenntte de en üstün durumu alemlere rahmetlik durumu sürecektir..


      ayeti yanlış meallendiriyorsun.erselnake diyor burda risaletten türemiş bir kelimenin yani; erselna ''bizim risaletimiz..elçiliğimiz''in verildirği ''ke'' 'sen'' var..direk senin şahsın demiyor.risalet ile şahsın ayrıldığı noktaya değinmiştim.peygamberimizn risaletle görevlendirilmeden önceki hali ve onun delil olmayışı bu dediğim şeyin delilidir.

      bence çok fark var. bu gün İranın emperyalizm karşısında duruşunu lübnandaki şii örgütün kıyamını göremiyorsanız şii alimlerdeki ihlas ve kyıam rhunu keşfedememişseniz şiilerin içine girin derim..

      sünnilerinse bidatlarını görebilmek için bu konuları halletmemiz gerek..


      benim bahsettiğim şey muamelat ve fıkhi anlamdaki farklılıktı.yani namazda niyazda ve diğer amellerde şiiler ile sunniler arasında pek bir farklılık olmadığıydı.
      senin bahsettiğin şey ise islami bilinç ile ilgili bir şeydir.şiiler tarih boyunca ekalliyet yani azınlık oldukları için bilinçleri dinamik ve canlıdır.buna fars insanının karekteristik özelliklerinide ekledikmi bu senin bahsettiğin sonuç ortaya çıkıyor.ki farisilerin tarih boyunca yani islamdan öncede hiçbir devlete yenilmemeleri ve hiçbir işgali kabullenmemeleri bunun delilidir.ki sanatta felsefede ve siyasette deha olduklarını kabul ediyoruz bu müslüman olmadan önce onlarda var olan bir şeydi. iranın ve şiilerin başarısı tamamen farisi karekter ve ekalliyetin verdiği dinamizimdir.şimdi isse bu islami bilinç ile yoğrulduğu için bu başarılara imza atıyorlar.
      ama sunniler öyle değil islam tarihi boyunca yönetimde söz sahibi olmuş ve hep yöneten olmuştur.sadece kendi dışındaki müslümanları değil müslüman olmayanlarıda.
      seyyid kutubun güzel bir sözü var: sıkıntı ve bela ile imtihan edilmek bolluk ve rahatlık ile imtihan edilmekten daha kolaydır..şiiler daha bu zor olan bolluk ve rahatlık imtihanına uğramadıkları için kolay olan sıkıntı imtihanının içinde bu başarıları gösteriyorlar.

      Yorum


        #93
        Ynt: İmamların masumluğu meselesi

        Selam aleyküm, yanlış bulduğum konuda fikrimi beyan etmek istedim;

        erselnake diyor burda risaletten türemiş bir kelimenin yani; erselna ''bizim risaletimiz..elçiliğimiz''in verildirği ''ke'' 'sen'' var..direk senin şahsın demiyor
        erselnake, bu muhatabın şahsına yönelik bir ifade olmalıdır. erselneka demek eğer risalete işaret ise, o zaman risaleti taşıyanın mürsel sıfatı taşımaması gerekir, risaletin "mürsel" sıfatını taşıması gerekir, çünkü aslolan kendisidir.
        erselneka kelimesinin kökü risalet değil "resl"dir yani gönderme/ gönderilme. Bu şahısa da, metayada hamledilebilir. "erselna ileyha ruhana" da olduğu gibi. (meryem suresi).

        Hem eğer Resul'un yani risaleti taşıyanın bir fonksiyonu yoksa sünnetin de, tevilin de bir önemi kalmamalı...

        Yorum


          #94
          Ynt: İmamların masumluğu meselesi

          erselneka kelimesinin kökü risalet değil "resl"dir yani gönderme/ gönderilme. Bu şahısa da, metayada hamledilebilir.

          risalet:elçilik
          resul:elçi
          elçi: gönderilen

          anlamlarına gelmiyormu? kelimenin anlamı gönderilme ise risaletde zaten gönderme/gönderilme anlamındadır.
          erselnake: ''seni elçi olarak gönderdik'' yada ''gönderilen sen'' anlamında değilmidir.?

          Yorum


            #95
            Ynt: İmamların masumluğu meselesi

            Seni elçi olarak gönderdik değil seni gönderdik demektir.

            ersele gönderdi demektir.

            erselna biz gönderdik
            erselnake biz seni gönderdik demektir.

            Yorum


              #96
              Ynt: İmamların masumluğu meselesi

              ''gönderdik seni'' değilmidir?
              risalette gönderme işi değilmidir.göndermek elçilik kurumu değilmidir.elçilik risalet değilmidir.
              yada şöyle söylim;

              risalet:gönderme işi-elçilik
              resul: gönderilen şahıs-elçi
              erselna:gönderdik-resul tayin ettik-elçi olarak gönderdik
              ke:seni

              sonuç:
              erselnake:seni gönderdik
              seni gönderdik:elçi tayin ettik
              elçi tayin ettik:sen resulsün
              sen resulsüneygambersin
              peygambersineygamberliğini gönderdik
              peygamberliğini gönderdik:şahsını değil peygamberliğini alemlere rahmet olarak gönderdik

              Yorum


                #97
                Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                Allah kişilere günah işleyebilirsiniz diye ruhsat vermemiştir.ancak kulundan da mutlak masumiyet beklemez.bekleseydi buna senin bir delil getirmen gerekirdi.varmı öyle bir delil? yani ''ey kulum mutlak bir şekilde günah işlememelisin ve hata dahi işleme hakkın yoktur'' mealinde bir delil varmı?

                Allah'ın tek tek her günahı yasaklaması bunların şeytan işi pislikler olduğunu söylemesi, Peygamberin günahtan sakındırması, İmamların: günahın büyüğü ya da küçüğüne değil kime isyan edildiğine bak demesi hep bunlar tüm günahlardan sakındırmaya yönelik delillerdir. Eğer Allah kuldan mutlak masumiyeti beklemeseydi bu durumda onun gerçekleştiremeyeceği bir işle onu muhatap tutmuş olmakla abesle iştiğal etmiş olurdu. Tüm günahları yasakladığına ve hiç birini yapabilirsiniz diye belirtmediğine göre Allah'ın kullar için koyduğu çıta masumiyettir. Ancak bu çıtaya sadece Peygamberler ile İmamlar yükselebilmiştir o başka. Eğer sizin dediğiniz gibi bunlar da yükselemeseydi o zaman Allah günahları yasaklamakla yapılamayacak bir şeyi emretmiş abesle iştiğal etmiş olurdu. Biz O'nu bundan münezzeh biliyoruz. Peki siz, Allah'ın tüm günahlardan sakındırmasına rağmen bazı kulları bazı günahlardan muaf tuttuğuna delil gösterebilir misiniz?.. Allah yasakladıklarından pişman olmuş da sonra biraz çerçeveyi genişletmiş tolerans mı göstermiş.. Günah sonrası affı buna delil değildir. Çünkü affetmesi kadar affetmemesi de mümkündür. Niteki bu toleransı bazılarına hiç göstermeyecektir.

                "Allah en güzel elbisenin takva olduğunu belirtmiş ve takvanında ancak günahlar ile mücadele sonucu elde edilebileceğini belirtmiştir.daha öncede bahsettiğim zıtların birbirini tetiklemesi ilkesi gereği günahsız ve hatasız olarak takvaya ulaşmak mümkün olmadığı gibi takvanın zirvesi ve son noktası diye bir şeyde yoktur.bu zaten insanın yaratılışına ters bir durumdur.çünkü insan Allahın ruhuna sahip olan bir varlıktır.Allahın ruhu demek ebediyet yani sonsuzluk,bitimsizlik demektir.bu şu demektir: insan bu dünyada yaşadığı müddetçe hiçbir zaman takvanın yada masumluğun zirvesine ulaşamaz..

                günahsız ve hatasız olarak takvaya ulaşmak mümkün değildir diye ilk kez duyuyorum.. Bu sizin şiaya teslim olmamak için kendinizi zorlamanızdan başka bir şey olmasa gerek.. Çünkü bunun diğer tarafında aslında akıl ve vicdanlara daha net oturan iradeli olduğu halde hiç günah işlememek var.

                Tam tersine aslında günah işlemek zordur. İnsan en mükemmel yaratılmıştır. Ve insana kötülüğe karşı bir tiksinti verilmiştir. Şeytanın hilesi iman edenler üzerine hiç de zorlayıcılık yaratmaz. Bu durumda insan neden günah işlemeden duramasın ki.. Bu Allah'ın adaletiyle bağdaşmıyor.. O zaman insanı en mükemmel şekilde yarattık ayetini nasıl anlayacağız?..

                Takvanın zirvesi diye bir şey elbette vardır ve Peygamberlerle imamlar buna ulaşmışlardır. Bu Allah'ın insan türünü yaratmasındaki hikmet sebebidir. Eğer bu zirveye ulaşılmayacak olsa Allah'ın insan yaratma projesi hedefine ulaşmamış olurdu.. Ama Allah insanı mükemmel yaratmış ona irade vermiş ve bir takım yasaklar koymuş. İnsan iradesiyle bu günahları sırf Allah için terketmiş ve bu konuda Allah'ın koyduğu düzen tam olarak hedefine ulaşmıştır. Ama siz takvada zirveye ulaşılamaz diyerek ütopik zirve kurguluyor Kur'an ayetleri ve Allah'ın insan türünü yaratmasıdnaki hikmeti hiç göz önüne almıyorsunuz. Allah iradesiz meleklere karşı, iradeli günahkar insanla mı övünecek.. böyle bir şey övünme sebebi midir?..Oysa iradeli bir varlığın takva zirvesinde olması Allah'ın yaratılıştaki mükemmelliğine vurgudur. Tabiri caizse siz bir robot yapıyorsunuz onan olaylar karşısında seçim yapma konusunda tam özgürlük veriyorsunuz. Ve o tam anlamıyla sizin yüceliğini ve dizayndaki mükemmelliğinizi doğrularcasına istemediniz hiç bir şeyi yapmıyor istediğiniz her şeyi de yapıyor. Özellikle istemediklerinizi de yapabilme imkanı ve gücü varken.. Başarı burda mıdır yoksa istemediğiniz bazı şeyleri yapıyor sonra aklı başına geliyor özür diliyor. burda mıdır?.. Birincisi de başarıdır ama ikincisinin yanında daha düşük bir başarıdır.. Bir diğer örnek de siz araba alırken çizilmiş ama boyanmış arabayı mı tercih edersiniz yoksa hiç çizilmemiş arabayı mı?..

                "humanist tabirle müslüman için nirvana diye bir şey bu dünyada yoktur..bu ancak ahirette kulun varolan günah yada hatasının affedilmesi ve bu şekilde kulun tertemiz olması sonucu olabilir.çünkü insana kemale doğru olan yolculuğunda son durağın şurasıdır diye bir sınırlama getirilmemiştir.eğer getirilmişse bunun delilini sen getir.?"


                güzel bir örnek oluşu, temiz şeyleri helal çirkin şeyleri haram kılışı, her konuda kendine itaatin emredilişi Peygamberin s.a.a bu dediğiniz alanda zirve olmasını gerektirir. Aksi takdirde Allah'ın eksiklik ve bozukluğa örnek demiş olması ya da itaati emretmesi kaçınılmaz olurdu ki bu da muhaldir.

                siz ölçü ve tartıda kullandığınız araçların mükemmel olmasını ölçümü tam yapmasını istemez misiniz? bunun eksik olmasını hikmet adalet ve kudrette zaafiyete yormaz mısınız? işte biz de Allah'ın bize ölçü olarak tanıttığı Peygamberin böyle mükemmel tam bir ölçü olduğuna inanıyoruz. Dğer türlü Allah'ın adalet hikmet ve kudreti zaafa uğramış olur..

                bu zirvenin öteki alemde gerçekleşeceği zandan ibarettir. Ayrıca orada sınav yoktur ki böyle bir hedef konsun. Orası ödül yeridir. Ve Allah günahları bu dünya için koymuş, insanı bu dünyada günahlardan sakınabilecek mükemmellikte yaratıp sınavı buraya koymuştur.

                "biz peygamberin çirkin olan fillileri yada günahları vardır demiyoruzki zaten.peygamber çirkinlikten münezzehtir.dediğimiz şey peygamberin beşer olması münasebetiyle mutlak surette her yönüyle mükemmel ve kusursuz olabileceği değil ancak yaratılışının nakıslığı itibariyle bazı hatalarının olabileceğidir.bu hatalar çirkin olan işler sınıfından olmadığı gibi insanlarla karşılaştırılınca bunlar günah yada hata dahi değildirler.

                Allah biz insanı en güzel şekilde yarattık diyor (daha önce bu ayeti yazdık) siz hala ne cüretle bu yaratılışının nakıslığı itibariyle diyebilyiorsunuz? Bu sorumuza yanıt vermediğiniz gibi bu konudaki ayete zıt fikrinizi tekrar ediyorsunuz.. Bu durumda tartışma sağlıklı yürür mü?

                Eğer peygamberler günah işlemiyorsa o halde neyi tartışıyoruz? isterseniz biraz daha açalım. Siz sünni rivayetlerde olan Peygamberin putlar adına kesilmiş kurbanlardan yiyip başka bir hanifin, Allah içn bu fiilden kaçındığına, Peygamberin bedir savaşı sonunda esirler konusunda Ömer kadar hakikati kavrayıp doğru seçim yapamadığına, kızgınlık esnasında lanet okuduğuna ama kızgınlığı geçince bu lanet okuduklarının bağışlanması için dua ettiğine, veya başka insanlardan iyilik ve fazilet bakımından aşağı ya da geride kaldığına inanıyor musunuz?..

                "sunnilerin peygamberleri şirke varan suçlamalarla suçladığına dair bir deliliniz varmı?"


                işte bir alıntı:

                ""(İbrahim bir gün) üzerine gece bastırınca, bir yıldız görmüş ve" bu benim Rabbım demişti. Fakat yıldız batınca da (ondan yüz çevirip) "ben batanları sevmem"demişti. Ayı doğarken görünce "bu benim Rabbım "demişti. Fakat oda batınca "Rabbım beni doğru yola iletmezse, muhakkak sapıklığa düşmüş kimselerden olacağım" demişti. Sonra güneşi doğarken görünce, bu benim Rabbım bu daha büyük"demiş, oda batınca "ey kavmim ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım. Ben bir muvahhid (Allah'ı birleyiçi) o/arak, yüzümü gökleri ve yeri yaradan Allah 'a yönelttim; ben asla müşriklerden değilim" demişti.

                Fıtratta ibadet mefhumundaki davette, zirvede misal gösterilecek örnek, tek vakıa, Hz. İbrahim in Rabbını tanıma vakıasıdır. sizin için ibrahimde güzel örnekler vardır. İbrahim'in Rabbını tanıması, birinci misakta kendisine dere (Dere: onda toplanmış, mayasında var. anlamındadır) edilmiş olmasındandır. İbrahim(a.s.), Rabbı biliyordu ancak, isim ve sıfatlarıyla bilmiyordu. Biz Allah'ı, akıl, duyu ve vasf, ile tanıyamayız. Çünkü Allah'ü teala, biz sana ilim vermeden önce, sen bizi bilmiyordun "buyurmaktadır

                Fıtratının kendisini dürtmesi, Rabbı tanımaya sevketmişti. İbrahim Rabbım, kendisinde dere olmuş RABB kelimesinde camii olan isim ve sıfatlarıyla tanımaya çalışıyordu. Onun Rabbı batmamalıydı Samed Hay kayyum olmalıydı ibrahim batanları sevmezdi. İşte o mükemmeli tanımaya çalışıyordu. Normal bir seyirde, kişinin güneşe veyahut aya, benim Rabbım demesi şirktir; fakat, İbrahim müşriklerden değildi. EğerRabbım beni doğru yola iletmezse ben de sapıtanlardan olurum.

                Bu ifadeleri anlamıyanlar, ibrahimi tenzih etmek için, Rabbım ha veya rabbım bumu?şeklinde, çeşitli ekler ilave ederek yanlış istifhamlara yol açmaktadırlar.

                Halbuki, Allah'u teala ibrahimi zaten tezkiye ediyor, ibrahim (a.s)'ı şirkten tenzih ederiz. Allah': ibrahim hiç bir zaman şirk koşmamıştır” buyurüyor. Burada ibrahim,(as) eğer Rabbım beni doğru yola iletmezse, bana kendini vahy ile tanıtmazsa, bende sapıtan/ardan olurum. Anlamında ifade etmektedir.

                Bazen insan şirk söyliyebilir ama müşrik olmaz.Çünkü ibrahime, herhengi bir uyarıcı gelmemişti ilahi mesaj henüz kendisine ulaşmamıştı."jşte ibrahim, kaybolanların, batanların, .

                noksan sıfatlara sahip olanların, Rabb olamıyacaklannı biliyordu, yaradılanlardan yüz çevirip "ben bir muvahbid (birleyici) olarak yüzümü gökleri
                ve yeri yaradan Rabba, Allah 'a

                çavirdim" demişti" En'am, 74,75,76,77,78,79."

                http://www.islamhouse.com/p/69846

                burda resmen iki arada bırakılmış bir çok yerde başta İbrahim'in kendine uyarıcı gelmediği için şirk içinden tevhide aklıyla gittiği yazıldır. ve buna rağmen şirke düşmemiştir denmeye çalışır. Şirk içinde değilse neden tevhide gitsin Allah'ı bulmaya çalışsın.. Siz tarihte Allah'ın kaybolabileceği bir topluma inanıyor musunuz?

                hata kavramının türkçede bir çok anlamının olması birşey değiştirmez..burda benim bundan anladığım ile senin anladığın arasındaki fark sözkonusudur.benim anladığım hata ile senin anladığın hata arasındaki fark ise; ben hatayı yapılan çirkin bir fiil değil kulun peygamber dahi olsa nakıslığından kaynaklanan eksiklik olarak görüyorum.sen ise bunun çirkin ve hoşgörülmeyen ve affedilmeye muhtaç bir fiil olarak görüyorsun..aramızdaki fark bu.

                kavramlar üzerinde anlaşmazsak bunlara aynı anlamı yüklemezsek anlaşamayız sadedinden dedim. yoksa ne hata kelimesiyle ne türkçeyle işim olur bu tartışmada.. bu durumda siz benim hata diye adlandırdığım anlamda Peygamberlerin hata yaptığına inanıyor musunuz? Hala cevabını alamadım..

                "Ya da Yunus a.s. için eğer Peygamberimize balık sahibi gibi olma deyişini kastediyorsunuz? burayı anlamadım?

                evet onu kastediyorum.

                yani insanlar günah işledikleri için mi melekten üstünler?


                Yani Yunus a.s. günaha girdi de Allah Peygamberi bundan sakındırıyor muydu?


                insanlar günah işledikleri içi değil.şöyle bir teşbihte bulunayım; insan ve melek 'gün' dür.melekler gecesiz ve hep gündüz olan gündürler ama insanlar geceli gündüzlü bir gündürler.şimdi geceli gündüzlü olan günmü daha değerli ve anlamlıdır yoksa mutlak gündüzmü?


                iradesiz melekle iradeli insanı aynı kefede nasıl değerlendiriyorsunuz.. bu örnek hiç olmamış. Çünkü günahta irade çok önemlidir. yeniden buna göre örnek verin...

                "risaletin ve risalete sahip olan şahsın ayrı olduğunun delili peygamberimizin peygamberlikten önceki halinin bizim için delil olmadığıdır.peygamberin peygamber olmadan önce yaptığı işler ve söylediği sözler fıkhi yada ameli olarak bir dayanakmıdır? değil..ancak güzel yaşantı ve ahlak noktasında delildir.yoksa ben hiçbir mezhebin fıkhi delil olarak peygamberin peygamberlikten önceki yaşantısından bir delil getirdiğini görmedim sizde varmı böyle bir şey?

                evet bir ömür peygamberler s.a.a bize örnektir. Çünkü Resul için: De ki: «Eğer Allah dileseydi (bana bu Kur'ânı indirmezdi. Ben de) onu size okumazdım. (Allah) onu (benim lisânımla) size bildirmezdi de. Ben ondan (o Kur'andan) evvel (bu güne kadar) içinizde bir ömür durmuşum (yaşamışım) dır. Siz haalâ aklınızı kullanmaz mısınız»? Yunus 16. eğer bir ömür peygamberin hayatı arasında çelişki olacak olsaydı peygamberlik öncesinde günah ya da örnekliğe yakışmayacak hal olsaydı peygamberlerin düşmanları bunu konu edinir saldırı vesilesi yaparlardı. Ama buna şahit olmuyoruz.

                "peki bu ayetler nedir:

                5. Fakat kendini müstağni gören (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,
                6. İşte sen, onda 'yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.
                7. Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?
                8. Ama koşarak sana gelen ise,
                9. Ki o, 'içi titreyerek korkar' bir durumdadır;
                10. Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.

                1. ve 2. ayeti saymayalım ve yok farzedelim bu ayetler bile başlı başına bu olayda failin peygamber olduğunu ve uyarılanında yine o olduğunu göstermiyormu?


                bu ayetler diğer ayetlerin ışığında anlaşılır. Yani gelinim sana söylüyorum kızım sen duy anlamında. Peygambere yapılan bu hitaplar, sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun bölümünde aldırış etmeden cümesi yanlış tercümeden kaynaklanır. geri kalan oyalanıyorsun diyerek, oradaki kendini büyk gören insanları azar için söylenmiştir. Tıpkı sınıfta hocanın dediğini yapmayan takmayan onun seçtiği başkanı ezip geçen yaramaz öğrencilere bağırmanın arasında öğretmenin, başkana da bağırması gibi. Örneğin sen neden uğraşıyor kendini paralıyorsun ki bu akılsızlar için.. Bunların adam olacağı mı var. deyişi gibi..

                Eğer burda Peygambere bir hitap ya da hata ithamı olsaydı bu Peygamberin s.a.a tebliğ görevini yapmada günahkar olduğu anlamına gelir. Bu da Peygamber için küçük günah değildir. Çünkü makam ve mevkisine göre adam seçmiş sınıfsal fark gözetmiş vahyi layık olana iletmemiş olurdu ki bu da vahye ihanettir. Biz Peygamberi böyle suçlardan tenzih ediyoruz...

                "benim bahsettiğim şey muamelat ve fıkhi anlamdaki farklılıktı.yani namazda niyazda ve diğer amellerde şiiler ile sunniler arasında pek bir farklılık olmadığıydı.

                biz de mezhepsizken, daha doğrusu çelişkilerden dolayı sünnilikten istifa edip bir çok konuyu ayrıntı olarak görürken öyle bakıyorduk olaya. şiilerle sünniler arasında ameli anlamda pek fark yok diye. Ama şii olduktan sonra dinin bizim malımız olmadğını en ufak görünen bir hükmünde bile bizim tasarruf hakkımızın bulunmadığını gördük. Örneğin siz sünnilikte namazda fatihadan sonra amin demenin farz olmayıp sünnet olan, ve terki durumunda namaza zarar vermeyecek bir amel olarak görüyorsunuz. yapıldığında ise günah sünnet olduğunu ve günah olmayacağını düşünüyorsunuz. Oysa şiada böyle değil. Şiada bu surede olmayan bir kelimeyi sureye eklemek anlamına gelip namazı bozmaktadır. Şimdi siz objektif bakışla olaya baktığınızda şia ile sünnilik arasında fark var mı yok mu?.. ve en önemlisi şiaya göre hakikat birbirinin zıttı olamaz. Örneğin bir sünni kanın abdesti bozduğuna inanmakla birlikte başka mezhepten olan bir insan için bunun bozmayacağına da inanabilir ama bir şii asla böyle inanamaz.. Bu durumda şia ile sünnilik arasında baya farklılık vardır ve bunlar önemlidir.

                "senin bahsettiğin şey ise islami bilinç ile ilgili bir şeydir.şiiler tarih boyunca ekalliyet yani azınlık oldukları için bilinçleri dinamik ve canlıdır.buna fars insanının karekteristik özelliklerinide ekledikmi bu senin bahsettiğin sonuç ortaya çıkıyor.ki farisilerin tarih boyunca yani islamdan öncede hiçbir devlete yenilmemeleri ve hiçbir işgali kabullenmemeleri bunun delilidir.ki sanatta felsefede ve siyasette deha olduklarını kabul ediyoruz bu müslüman olmadan önce onlarda var olan bir şeydi. iranın ve şiilerin başarısı tamamen farisi karekter ve ekalliyetin verdiği dinamizimdir.şimdi isse bu islami bilinç ile yoğrulduğu için bu başarılara imza atıyorlar.
                ama sunniler öyle değil islam tarihi boyunca yönetimde söz sahibi olmuş ve hep yöneten olmuştur.sadece kendi dışındaki müslümanları değil müslüman olmayanlarıda.
                seyyid kutubun güzel bir sözü var: sıkıntı ve bela ile imtihan edilmek bolluk ve rahatlık ile imtihan edilmekten daha kolaydır..şiiler daha bu zor olan bolluk ve rahatlık imtihanına uğramadıkları için kolay olan sıkıntı imtihanının içinde bu başarıları gösteriyorlar.



                nie?

                Ali a.s. hükümdar olduğunda hata mı yaptı. dünyaya mı meyletti.iktidarla azdı mı. Bu dediğiniz çok tutarsızdır. Eğer zenginlikte biri sınavı kaybedip sapan kötü biri olabiliyorsa onun fakirlik verilerek doğru yolda kalması marifet olmadığı gibi Allah'ın adaleti ile de tezat oluşturur. Diğer yerde sünniler azdıkları için bu kez : Rabbimiz bizi de şiiler gibi yoksulluk ve yoklukla yaşatsaydın da biz de doğru yolda kalsaydık demeleri caiz olurdu..

                şia hakikatini göremeyenler iran devrimini Humeyninin kişisel başarsına bağlamaktalar. siz de onlar gibi diyorsunuz. Oysa dediğiniz insanların hiç biri sizin dediğiniz gibi başarıyı kendilerinde ya da yoksulluklarında olduğunu söylemiyor tam tersine başarının şiada olduğunu söylüyorlar. Esasen bu söz Muhammed başarılı büyük insandı çünkü çok zeki ve kurnazdı diyen biri gibidir. Bu yolla Muhammed s.a.a.'in Peygamberlik yönü gözden düşürülmek istenir...

                Yorum


                  #98
                  Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                  [quote author=Esedullah link=topic=17529.msg107989#msg107989 date=1287523996]
                  ''gönderdik seni'' değilmidir?
                  risalette gönderme işi değilmidir.göndermek elçilik kurumu değilmidir.elçilik risalet değilmidir.
                  yada şöyle söylim;

                  risalet:gönderme işi-elçilik
                  resul: gönderilen şahıs-elçi
                  erselna:gönderdik-resul tayin ettik-elçi olarak gönderdik
                  ke:seni

                  sonuç:
                  erselnake:seni gönderdik
                  seni gönderdik:elçi tayin ettik
                  elçi tayin ettik:sen resulsün
                  sen resulsüneygambersin
                  peygambersineygamberliğini gönderdik
                  peygamberliğini gönderdik:şahsını değil peygamberliğini alemlere rahmet olarak gönderdik


                  [/quote]

                  peygamberliğini gönderdik sen burda kaldın mı demek istiyorsunuz...

                  Yorum


                    #99
                    Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                    Peki siz, Allah'ın tüm günahlardan sakındırmasına rağmen bazı kulları bazı günahlardan muaf tuttuğuna delil gösterebilir misiniz?..

                    sorunun cevabını kendin vermişsin:

                    Ancak bu çıtaya sadece Peygamberler ile İmamlar yükselebilmiştir o başka.

                    peygamberler ve imamlar ulaşabiliyor,diğer insanlar ulaşamıyorsa -ki ulaşamazlar- demekki insan için mutlak günahsızlık ve masumiyete ulaşma diye bir şey sözkonusu değildir ve Allah da kulundan böyle bir şey bekliyor değildir.bunun tercümesi benim dediğimdir: insan mutlak masumluğa ulaşamaz öyle ise günahın içindeki mücadelesi Allahın ona verdiği değerin ölçüsüdür.
                    ayrıca yukarıda masumluğun sonradan kazanılmayan bir şey olduğunu,masum olanların ona ulaşma yada ulaşamama diye bir dertlrinin olmadığını masumların doğuştan masum olduklarını belirtmişsin..bu noktada masumluk kazanılmaz yani masumluğa ulaşılmaz anlamı çıkıyor..buda senin benden istediğin delili kendinin dile getirdiğini gösterir.

                    günahsız ve hatasız olarak takvaya ulaşmak mümkün değildir diye ilk kez duyuyorum.. Bu sizin şiaya teslim olmamak için kendinizi zorlamanızdan başka bir şey olmasa gerek.. Çünkü bunun diğer tarafında aslında akıl ve vicdanlara daha net oturan iradeli olduğu halde hiç günah işlememek var.


                    Allah beni hakkı gördüğünde teslim olanlarda eylesin.fakat hem insan için mutlak masumluk diye bir şey yoktur,ona ancak peygamberler ve imamlar sahiptir diyorsun hemde insanın mutlak masum olması gerektiğini savunuyorsun.bu ne yaman çelişki?
                    yoksa günahsız ve hatasız da takvaya ulaşılabilrimi? sen bu görüştemisin? bana imamları yada peygamberleri örnek gösterme çünkü onların zaten doğuştan masum olduklarını söylüyorsun.peygamberler ve imamların dışında bir insan gösterki hiç günah işlemeden masumluğa ulaşmış olsun yada takvaya ulaşmış olsun..varmı böyle bir insan örneği?

                    Takvanın zirvesi diye bir şey elbette vardır ve Peygamberlerle imamlar buna ulaşmışlardır. Bu Allah'ın insan türünü yaratmasındaki hikmet sebebidir. Eğer bu zirveye ulaşılmayacak olsa Allah'ın insan yaratma projesi hedefine ulaşmamış olurdu.. Ama Allah insanı mükemmel yaratmış ona irade vermiş ve bir takım yasaklar koymuş. İnsan iradesiyle bu günahları sırf Allah için terketmiş ve bu konuda Allah'ın koyduğu düzen tam olarak hedefine ulaşmıştır.

                    aynı çelişki devam ediyor.masumluk çalışılarak kazanılan bir şey değildir diyorsun.demekki masum olanlar yani peygamberler ve imamlar günahla mücadele etmelerine gerek kalmadan zaten masumluk sıfatına sahiptiler.peki bunların dışında bu zirveye ulaşan bir insan varmıdır.yok ise: senin mantığınla Allah insanları boşuna yaratmıştır.çünkü peygamberler ve imamların dışın da hiçbir insan oraya ulaşmış değildir ve ulaşacakda değildir.
                    var ise: göster bizde görelim peygamberler ve imamların dışında masumluğa ulaşmış birini?

                    Oysa iradeli bir varlığın takva zirvesinde olması Allah'ın yaratılıştaki mükemmelliğine vurgudur. Tabiri caizse siz bir robot yapıyorsunuz onan olaylar karşısında seçim yapma konusunda tam özgürlük veriyorsunuz. Ve o tam anlamıyla sizin yüceliğini ve dizayndaki mükemmelliğinizi doğrularcasına istemediniz hiç bir şeyi yapmıyor istediğiniz her şeyi de yapıyor. Özellikle istemediklerinizi de yapabilme imkanı ve gücü varken.. Başarı burda mıdır yoksa istemediğiniz bazı şeyleri yapıyor sonra aklı başına geliyor özür diliyor. burda mıdır?.. Birincisi de başarıdır ama ikincisinin yanında daha düşük bir başarıdır.. Bir diğer örnek de siz araba alırken çizilmiş ama boyanmış arabayı mı tercih edersiniz yoksa hiç çizilmemiş arabayı mı?..


                    Allahın elinde peygamberlerin ve imamların dışında çizik olmayan bir araba yada eksik olmayan bir robot yok..olmasıda seninde kabul ettiğin gibi mümkün değil..şimdi Allah olmayan bir şeyi istemekle abesle iştigalmi etmiş oluyor?

                    güzel bir örnek oluşu, temiz şeyleri helal çirkin şeyleri haram kılışı, her konuda kendine itaatin emredilişi Peygamberin s.a.a bu dediğiniz alanda zirve olmasını gerektirir. Aksi takdirde Allah'ın eksiklik ve bozukluğa örnek demiş olması ya da itaati emretmesi kaçınılmaz olurdu ki bu da muhaldir.

                    siz ölçü ve tartıda kullandığınız araçların mükemmel olmasını ölçümü tam yapmasını istemez misiniz? bunun eksik olmasını hikmet adalet ve kudrette zaafiyete yormaz mısınız? işte biz de Allah'ın bize ölçü olarak tanıttığı Peygamberin böyle mükemmel tam bir ölçü olduğuna inanıyoruz. Dğer türlü Allah'ın adalet hikmet ve kudreti zaafa uğramış olur..

                    bu zirvenin öteki alemde gerçekleşeceği zandan ibarettir. Ayrıca orada sınav yoktur ki böyle bir hedef konsun. Orası ödül yeridir. Ve Allah günahları bu dünya için koymuş, insanı bu dünyada günahlardan sakınabilecek mükemmellikte yaratıp sınavı buraya koymuştur.


                    bu zirvenin öteki alemde olabileceği zandan ibaretse peygamberler ve imamların dışında bu zirveye ulaşmış insana bir örnek göster?
                    aynı cevabı tekrar edip duruyorum çünkü sendeki mantık hatası silsile halinde aynı minval üzere birbirini takip ediyor.

                    Yorum


                      Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                      Allah biz insanı en güzel şekilde yarattık diyor (daha önce bu ayeti yazdık) siz hala ne cüretle bu yaratılışının nakıslığı itibariyle diyebilyiorsunuz? Bu sorumuza yanıt vermediğiniz gibi bu konudaki ayete zıt fikrinizi tekrar ediyorsunuz.. Bu durumda tartışma sağlıklı yürür mü?


                      sen bu ayetide yanlış anladığın için beni cüretkarlıkla suçluyorsun fakat bu ayeti senin mantığınla tasdik eden bir delilde sunamıyorsun.Allah insanı mükemmel yaratmışsa peygamberlerin ve imamların dışındaki insanlar buna dahilmidir? dahilse neden bunların dışında hiçbir insan masumiyete ulaşabilmiş değil?
                      dahil değilse Allah peygamberlerin ve imamların dışındaki insanları eksik pygamberleri ve imamları mükemmelmi yaratmıştır.?

                      işte bir alıntı:

                      ""(İbrahim bir gün) üzerine gece bastırınca, bir yıldız görmüş ve" bu benim Rabbım demişti. Fakat yıldız batınca da (ondan yüz çevirip) "ben batanları sevmem"demişti. Ayı doğarken görünce "bu benim Rabbım "demişti. Fakat oda batınca "Rabbım beni doğru yola iletmezse, muhakkak sapıklığa düşmüş kimselerden olacağım" demişti. Sonra güneşi doğarken görünce, bu benim Rabbım bu daha büyük"demiş, oda batınca "ey kavmim ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım. Ben bir muvahhid (Allah'ı birleyiçi) o/arak, yüzümü gökleri ve yeri yaradan Allah 'a yönelttim; ben asla müşriklerden değilim" demişti.

                      Fıtratta ibadet mefhumundaki davette, zirvede misal gösterilecek örnek, tek vakıa, Hz. İbrahim in Rabbını tanıma vakıasıdır. sizin için ibrahimde güzel örnekler vardır. İbrahim'in Rabbını tanıması, birinci misakta kendisine dere (Dere: onda toplanmış, mayasında var. anlamındadır) edilmiş olmasındandır. İbrahim(a.s.), Rabbı biliyordu ancak, isim ve sıfatlarıyla bilmiyordu. Biz Allah'ı, akıl, duyu ve vasf, ile tanıyamayız. Çünkü Allah'ü teala, biz sana ilim vermeden önce, sen bizi bilmiyordun "buyurmaktadır

                      Fıtratının kendisini dürtmesi, Rabbı tanımaya sevketmişti. İbrahim Rabbım, kendisinde dere olmuş RABB kelimesinde camii olan isim ve sıfatlarıyla tanımaya çalışıyordu. Onun Rabbı batmamalıydı Samed Hay kayyum olmalıydı ibrahim batanları sevmezdi. İşte o mükemmeli tanımaya çalışıyordu. Normal bir seyirde, kişinin güneşe veyahut aya, benim Rabbım demesi şirktir; fakat, İbrahim müşriklerden değildi. EğerRabbım beni doğru yola iletmezse ben de sapıtanlardan olurum.

                      Bu ifadeleri anlamıyanlar, ibrahimi tenzih etmek için, Rabbım ha veya rabbım bumu?şeklinde, çeşitli ekler ilave ederek yanlış istifhamlara yol açmaktadırlar.

                      Halbuki, Allah'u teala ibrahimi zaten tezkiye ediyor, ibrahim (a.s)'ı şirkten tenzih ederiz. Allah': ibrahim hiç bir zaman şirk koşmamıştır” buyurüyor. Burada ibrahim,(as) eğer Rabbım beni doğru yola iletmezse, bana kendini vahy ile tanıtmazsa, bende sapıtan/ardan olurum. Anlamında ifade etmektedir.

                      Bazen insan şirk söyliyebilir ama müşrik olmaz.Çünkü ibrahime, herhengi bir uyarıcı gelmemişti ilahi mesaj henüz kendisine ulaşmamıştı."jşte ibrahim, kaybolanların, batanların, .

                      noksan sıfatlara sahip olanların, Rabb olamıyacaklannı biliyordu, yaradılanlardan yüz çevirip "ben bir muvahbid (birleyici) olarak yüzümü gökleri ve yeri yaradan Rabba, Allah 'a

                      çavirdim" demişti" En'am, 74,75,76,77,78,79."



                      bu ifadeler delil olamaz çünkü peygamberler müşrik olabirlir anlamı çıkmıyor bunlardan.sen zorlama yorum ile bu anlamı çıkarsan bile bu beni bağlamaz.

                      bu durumda siz benim hata diye adlandırdığım anlamda Peygamberlerin hata yaptığına inanıyor musunuz? Hala cevabını alamadım..


                      senin çirkin bir fiil diye nitelendirdiğin anlamda anlamıyorum..fakat seninde bildiğin ''zelle'' anlamındaki hatayı kabul ediyrum.

                      Yani Yunus a.s. günaha girdi de Allah Peygamberi bundan sakındırıyor muydu?


                      Yunus a.s. günaha girmedi.günah; daha öncede değindiğim gibi iradeli bir şekilde asi olarak yapılan fiildir.
                      ama Yunus a.s. benim bahsettiğim nakıslık yönüyle bilinçsizce hata işledi.

                      iradesiz melekle iradeli insanı aynı kefede nasıl değerlendiriyorsunuz.. bu örnek hiç olmamış. Çünkü günahta irade çok önemlidir. yeniden buna göre örnek verin...

                      işte insan iradesi günah işleme kabiliyeti olduğundan hem günahtan yüz çevirme hemde günah işlediğinde tevbe etme yönüyle değerlidir.burda benim verdiğim örnek çok yerindedir.

                      evet bir ömür peygamberler s.a.a bize örnektir. Çünkü Resul için: De ki: «Eğer Allah dileseydi (bana bu Kur'ânı indirmezdi. Ben de) onu size okumazdım. (Allah) onu (benim lisânımla) size bildirmezdi de. Ben ondan (o Kur'andan) evvel (bu güne kadar) içinizde bir ömür durmuşum (yaşamışım) dır. Siz haalâ aklınızı kullanmaz mısınız»? Yunus 16. eğer bir ömür peygamberin hayatı arasında çelişki olacak olsaydı peygamberlik öncesinde günah ya da örnekliğe yakışmayacak hal olsaydı peygamberlerin düşmanları bunu konu edinir saldırı vesilesi yaparlardı. Ama buna şahit olmuyoruz

                      bu benim istediğim cevap değil.bana fıkhi bir amel getirki onun delili peygamberin peygambeliğinden önceki hayatından alınmış olsun?

                      5. Fakat kendini müstağni gören (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,
                      6. İşte sen, onda 'yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.
                      7. Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?
                      8. Ama koşarak sana gelen ise,
                      9. Ki o, 'içi titreyerek korkar' bir durumdadır;
                      10. Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.

                      1. ve 2. ayeti saymayalım ve yok farzedelim bu ayetler bile başlı başına bu olayda failin peygamber olduğunu ve uyarılanında yine o olduğunu göstermiyormu?


                      bu ayetler diğer ayetlerin ışığında anlaşılır. Yani gelinim sana söylüyorum kızım sen duy anlamında. Peygambere yapılan bu hitaplar, sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun bölümünde aldırış etmeden cümesi yanlış tercümeden kaynaklanır. geri kalan oyalanıyorsun diyerek, oradaki kendini büyk gören insanları azar için söylenmiştir. Tıpkı sınıfta hocanın dediğini yapmayan takmayan onun seçtiği başkanı ezip geçen yaramaz öğrencilere bağırmanın arasında öğretmenin, başkana da bağırması gibi. Örneğin sen neden uğraşıyor kendini paralıyorsun ki bu akılsızlar için.. Bunların adam olacağı mı var. deyişi gibi..

                      Eğer burda Peygambere bir hitap ya da hata ithamı olsaydı bu Peygamberin s.a.a tebliğ görevini yapmada günahkar olduğu anlamına gelir. Bu da Peygamber için küçük günah değildir. Çünkü makam ve mevkisine göre adam seçmiş sınıfsal fark gözetmiş vahyi layık olana iletmemiş olurdu ki bu da vahye ihanettir. Biz Peygamberi böyle suçlardan tenzih ediyoruz...


                      benim 1.ve 2.ayetlerde yaptığımın aynısını sen burda yapıyorsun.

                      biz de mezhepsizken, daha doğrusu çelişkilerden dolayı sünnilikten istifa edip bir çok konuyu ayrıntı olarak görürken öyle bakıyorduk olaya. şiilerle sünniler arasında ameli anlamda pek fark yok diye. Ama şii olduktan sonra dinin bizim malımız olmadğını en ufak görünen bir hükmünde bile bizim tasarruf hakkımızın bulunmadığını gördük. Örneğin siz sünnilikte namazda fatihadan sonra amin demenin farz olmayıp sünnet olan, ve terki durumunda namaza zarar vermeyecek bir amel olarak görüyorsunuz. yapıldığında ise günah sünnet olduğunu ve günah olmayacağını düşünüyorsunuz. Oysa şiada böyle değil. Şiada bu surede olmayan bir kelimeyi sureye eklemek anlamına gelip namazı bozmaktadır. Şimdi siz objektif bakışla olaya baktığınızda şia ile sünnilik arasında fark var mı yok mu?.. ve en önemlisi şiaya göre hakikat birbirinin zıttı olamaz. Örneğin bir sünni kanın abdesti bozduğuna inanmakla birlikte başka mezhepten olan bir insan için bunun bozmayacağına da inanabilir ama bir şii asla böyle inanamaz.. Bu durumda şia ile sünnilik arasında baya farklılık vardır ve bunlar önemlidir.


                      şimdi biz fatihadan sonraki amin yüzünden senin tabirinle bidatmi işlemiş oluyoruz yada kanın abdesti bozması meselesinde.?

                      Ali a.s. hükümdar olduğunda hata mı yaptı. dünyaya mı meyletti.iktidarla azdı mı. Bu dediğiniz çok tutarsızdır. Eğer zenginlikte biri sınavı kaybedip sapan kötü biri olabiliyorsa onun fakirlik verilerek doğru yolda kalması marifet olmadığı gibi Allah'ın adaleti ile de tezat oluşturur. Diğer yerde sünniler azdıkları için bu kez : Rabbimiz bizi de şiiler gibi yoksulluk ve yoklukla yaşatsaydın da biz de doğru yolda kalsaydık demeleri caiz olurdu..

                      şia hakikatini göremeyenler iran devrimini Humeyninin kişisel başarsına bağlamaktalar. siz de onlar gibi diyorsunuz. Oysa dediğiniz insanların hiç biri sizin dediğiniz gibi başarıyı kendilerinde ya da yoksulluklarında olduğunu söylemiyor tam tersine başarının şiada olduğunu söylüyorlar. Esasen bu söz Muhammed başarılı büyük insandı çünkü çok zeki ve kurnazdı diyen biri gibidir. Bu yolla Muhammed s.a.a.'in Peygamberlik yönü gözden düşürülmek istenir...


                      bu yoruma bir cevap yazmıyorum çünkü benim ne demek istediğimi çok iyi anladığın halde demagoji yapıyorsun.

                      Yorum


                        Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                        peygamberliğini gönderdik sen burda kaldın mı demek istiyorsunuz...

                        hayır..sen bir şahıstın ve risalette bir elbiseydi biz bu elbiseyi sana giydirdik ve seni gönderdik demektir.

                        Yorum


                          Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                          eğer öyle olsaydı erselna kelimesi değil cealna kelimesi kullanılmalıydı. sana bir başka sıfat yükledik anlamında...

                          oysa seni gönderdik diyor. Yani bu Muhammed s.a.a'e giydirilen bir elbise değil...

                          çünkü sonradan biçilen misyon için ceale yani kılmak kelimesi kullanılır. Örneğin "biz halife kılacağız" cealnal halifete.. diye geçmektedir.

                          Yorum


                            Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                            [quote author=Esedullah link=topic=17529.msg107971#msg107971 date=1287515279]
                            erselneka kelimesinin kökü risalet değil "resl"dir yani gönderme/ gönderilme. Bu şahısa da, metayada hamledilebilir.

                            risalet:elçilik
                            resul:elçi
                            elçi: gönderilen

                            anlamlarına gelmiyormu? kelimenin anlamı gönderilme ise risaletde zaten gönderme/gönderilme anlamındadır.
                            erselnake: ''seni elçi olarak gönderdik'' yada ''gönderilen sen'' anlamında değilmidir.?
                            [/quote]
                            Benim müdahalemin sebebi şuydu: siz risaletin önemini peygamberimiz s.a.a.in şahsına değil de taşıdığı vahiy emanetine atfedip, peygamberiizin fonksiyonlarını iptal ederek, sıradan bir postacı konumuna düşürmeniz yüzündendi. yani risaleti (mektubu diyelim) kim ulaştırırsa ulaştırsın sorun değil, önemli olan sadece mektup ise.

                            önce de dediğim gibi risalet şahısa da hamledilebilir meta'ya da, "tartıştığınız ayetteki" mersul olan peygamberimizin kendisidir, çünkü vahyin açıklayıcısı ve pratiğe dökücüsü kendisidir, onunla anlam kazanır. Dünyayı biçimlendirecek olan (ama canına okunan) İslam dininin örnek model insanı peygamberimizin kişiliğidir, vahyi en doğru olarak açıklayacak ve uygulayacak kendisidir ki bölünmelerin esası da onun yolunda uzlaşmamak değilmiydi?

                            Yorum


                              Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                              [quote author=Esedullah link=topic=17529.msg107989#msg107989 date=1287523996]
                              peygamberliğini gönderdik:şahsını değil peygamberliğini alemlere rahmet olarak gönderdik
                              [/quote]
                              bir de, peygamberimiz ile peygamberliğini birbirinden bu kadar ayırmaya çalışmanın sebebi nedir acaba? yoksa sizce peygamberimiz peygamberliğin şanına yakışmıyor mu veya hakketmiyor mu (haşa).?

                              Yorum


                                Ynt: İmamların masumluğu meselesi

                                bir de, peygamberimiz ile peygamberliğini birbirinden bu kadar ayırmaya çalışmanın sebebi nedir acaba? yoksa sizce peygamberimiz peygamberliğin şanına yakışmıyor mu veya hakketmiyor mu (haşa).?

                                alakası yok..ben risaletin bir kurum olduğunu ve şahsıların karekter olgunluğu bu kurumda görevlendirilmeye müsait hale geldiği zaman o kuruma atandığını ve o kurum ile özdeşleştiğini belirtmeye çalışıyorum.bunun istisnaları vardır.yani mesela cocuk yaşta peygamber olanlar. fakat bu yinede şahıs kurum ayrışmasına engel değildir.bunun delilide daha öncede belirttiğim gibi peygamberimizin peygamberliğinden önceki yaşantısı bizim için dini nas hükmüne geçmemesidir.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X