BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… Rasulullah s.a.a Allah tarafından görevlendirildiğinde ve insanları İslama davet etmeğe başladığında İslama davet ettiği kimselerle konuşuyor, onlara deliller sunuyordu. ama bazen inat ve taassup ehli olan kimseler delilleri gördükleri halde direniyor, hakkı gizlemeğe çalışıyorlardı. kendilerinin imn etmemesi yetmiyormuş gibi bide üstüne üstlük insanları haktan uzak tutmaya çalışıyorlardı. İslamın hakim olmasından sonra müslümanlar arasında ihtilaflar oldu, kimileri kendi görüşlerine, kıyasa göre din ortaya koydu, kimileride kendi görüşlerini dine ekleyen bu kimselere uydu. buna karşılık olarak Ehli Beyt a.s sadece Allahın kitabını ve Rasulullahdan s.a.a aldıkları ilmi tebliğ ettiler ve Şiilerde onlara uydular. ancak ne acınacaklaıdır ki, İslamın tebliğ edildiği ilk dönemde bazıların inat ve taassup ettiği gibi bugünde müslümanlar içinde inat ve taassup ehli olan ve hakkı gizlemeğe çalışanlar var. biz inşaAllah bu başlıkta böyle kimselerden birine cevap vereceğiz. işimizde Allaha tevekkül ediyor ve yanlızca Ondan yardım diliyoruz.
Gördüğünüz videoda konuşan Cübbeli Ahmet adı ile bilinen Ahmed Mahmud Ünlüdür. Yalan ve iftiralarına alıştığımız bu adam gördüğünüz videoda kendi aklınca hak mezhebin ehli sünnet olduğunu idda ediyor. Bunun içinde -kendi aklınca- deliller zikr etmiş. Biz şimdi ilk once onun sunduğu delilleri inceleyecek daha sonra hak mezhebin, hakkın hangisi olduğunu da ehli sünnet kaynakları ile ortaya koyacağız. Onun delil olarak sunduğu hadisler şunlardır:
Biz bu hadislere 3 şekilde cevap vereceğiz:
1. bu hadislerin Şia (veya başka bir ehli sünnet muhalifi için) ne kadar bağlayıcı olduğu.
2. hadislerin sıhhat durumu.
3. ehli sünnet kaynaklarından bu hadisleri redd eden hadisler.
Şimdi 1-ci cevabı veriyoruz: bu adamın kendi mezhebinin hak olduğunu ıspat etmek için kendi kaynaklarından "delil" sunması onun cehalet ve ahmaklığından başka bir şeye dalalet etmiyor. Zira Şiiler ehli sünnetin kaynaklarını kabullenmezler aynı Sünnilerin Şia kaynaklarını kabullenmemesi gibi. Mantıken de böyle olmalıdır, zira eğer bir şia sünni hadis kitaplarını kabullense şii olmaz, aynı şekilde bir sünnide Şii hadis kitaplarını kabullense sünni olmaz. Bu yüzden bizlerin bir-birimizin kaynaklarını kabullenmemesi en doğal şeydir. Bu bir müslüman hristiyana Hz. Muhammedin s.a.a peygamber olduğunu ıspat etmek için Kurandan delil getirmesine benzer. hristiyan ne der sizce? Kabullenirmi? Yoksa "ben Kuranı kabullenmiyorum ki, bana ondan delil sunuyorsun"mu der? Akıl sahipleri için cevap bellidir ama bu nasibinin aklı olmadığı için olacak ki, böyle bir işe kalkışmış. şimdi bizim söylediklerimizi aynen söylemiş olan ehli sünnet alimlerinden ibni Hazmın sözünü aktarıyoryz:
لا معنى لاحتجاجنا عليهم برواياتنا ، فهم لا يصدّقونها ، ولا معنى لاحتجاجهم علينا برواياتهم فنحن لا نصدّقها ، وإنّما يجب أن يحتجّ الخصوم بعضهم على بعض بما يصدقّه الذي تقام عليه الحجّة به
Şiilere karşı kendi hadislerimizden delil getirmenin anlamı yoktur. çünki Şiiler bu hadisleri kabullenmiyorlar. Şiilerinde bize karşı kendi hadislerini delil getirmelerinin anlamı yoktur. çünki bizde o hadisleri kabullenmiyoruz. bu sebepten dolayı muhaliflerle munazara ederken muhalifin kabullendiği ve muhalif için hüccet sayılan kaynaklardan delil getirmemiz gerekir.
dolayısı ile bu hadisler bizim için delil olamaz. Çok merak ediyorum eğer bizler Şii kaynaklardan bu nasibiye delil sunacak olsak kabullenirmi?
şimdi de 2-ci cevabı veriyoruz: bu hadisler hatta ehli sünnet için bile delil olamaz. Şimdi hadisleri birer-birer inceleyeceğiz. ilk olarak Tirmizinin rivayet ettiği hadis:
حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ غَيْلاَنَ، حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ الْحَفَرِيُّ، عَنْ سُفْيَانَ الثَّوْرِيِّ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ زِيَادِ بْنِ أَنْعُمَ الإِفْرِيقِيِّ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يَزِيدَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ” لَيَأْتِيَنَّ عَلَى أُمَّتِي مَا أَتَى عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ حَذْوَ النَّعْلِ بِالنَّعْلِ حَتَّى إِنْ كَانَ مِنْهُمْ مَنْ أَتَى أُمَّهُ عَلاَنِيَةً لَكَانَ فِي أُمَّتِي مَنْ يَصْنَعُ ذَلِكَ وَإِنَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ تَفَرَّقَتْ عَلَى ثِنْتَيْنِ وَسَبْعِينَ مِلَّةً وَتَفْتَرِقُ أُمَّتِي عَلَى ثَلاَثٍ وَسَبْعِينَ مِلَّةً كُلُّهُمْ فِي النَّارِ إِلاَّ مِلَّةً وَاحِدَةً قَالُوا وَمَنْ هِيَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ مَا أَنَا عَلَيْهِ وَأَصْحَابِي ” . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ مُفَسَّرٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ لاَ نَعْرِفُهُ مِثْلَ هَذَا إِلاَّ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ
2641- Abdullah b. Amr’dan rivâyete göre, Rasûlullah s.a.v şöyle buyurdu: "İsrail oğullarına gelen her şey benim ümmetime de gelecektir. Ayakkabının ayakkabıya eşitliği gibi aynı durumda olacaklardır. Hatta onlardan bir kimse açıkça annesine yaklaşan kimse olsa ümmetimden de böyle yapanlar çıkacaktır. İsrail oğulları yetmiş iki millete ayrılmışlardı. Ümmetim ise yetmiş üç millete ayrılacaktır. Bunlardan biri hariç hepsi Cehennem’de olacaktır. Ashab: "O millet kimdir?" Diye sordular da: Rasûlullah’da s.a.v şöyle buyurdu: "Ben ve ashabım hangi milletten isek o milletten ve dinden olanlardır."
Tirmizî: Bu hadis önceki hadise göre daha fazla izah edilmiştir. Bu hadis garib olup sadece bu şekliyle bilmekteyiz
Tirmizi, "Sünen", İman kitabı, hadis 2641
bu hadisin senedine (arapçasında) kırmızı ile işaretlediğim ravi Süfyan es Sevridir. Süfyan es Sevri ehli sünnet nezdinde imam ve hüccettir ancak, hadisi "an" diyerek rivayet etmiştir ki, böyle hadislere "muanan hadis" denir. şimdi "muanan hadis" hakkında bilgi verelim (bir tane tasavvufi ehli sünnet sitesinden, diğeride nasibilerden):
An’ane ravi ile şeyhi arasında mülakata delalet etmez. Şeyhinden “"an fulân" diyerek rivayette bulunan ravi gerçekte onu görmemiş ve hadisi ondan almamış olabilir. Bu durumda isnadı munkatı olabileceği gibi tedlis yapmış da olabilir. Her iki halde de hadisi sahih addedilmez. Bu itibarla mu’an’an hadisin muttasıl sayılabilmesi için bazı şartlar ileri sürülmüştür. Bunlardan ilki “an” lafzı ile rivayette bulunan ravinin adaletli dolayısıyle sika olmasıdır. İkincisi ravinin tedlis yapan yani mülaki olmadığı şeyhlerden hadis rivayet eden biri (mudellis) olmaması, üçüncüsü ise hadis aldığı şeyhe mülaki olduğunun bilinmesidir.
hadis sözlüğü
فإذا روى الراوي عن شيخه بكلمة “عن” هذا يسمى معنعنا؛ لأن صيغ الأداء منها ما يدل على الاتصال كـ”سمعت” و”حدثنا” و”أخبرنا” ومنها ما لا يدل على ذلك، ومنه صيغة “عن” هذه
فإذا روى الراوي عن شيخه بكلمة "عن" هذا يسمى معنعنا؛ لأن صيغ الأداء منها ما يدل على الاتصال كـ"سمعت" و"حدثنا" و"أخبرنا" ومنها ما لا يدل على ذلك، ومنه صيغة "عن" هذه.
Ravinin şeyhinden "an" lafzı ile rivayet etmesi "muanan" adlanıyor. Çünkü eda lafızkarından bazıları "semi`tu", "haddesene" ve "ahbarane" gibiler "ittisala" dalalet ediyorr. Bazilarıysa "ittisala" dalalet etmiyor. mesela "an" lafzı
ibni Teymiyyenin sitesi
"muanan hadis" hakkında daha fala bilgi vere bilirim ancak bu kadarını yeterli görüyorum. gerekirse daha da ekleriz inşaAllah. konunun özeti şu oldu ki, "muanan hadis"in sahih addedilmesi için 3 şart gerekiyor ki, bunlardan biri "an" diyerek rivayet eden ravinin "müdelles" (tedlisçi) olmamasıdır. peki bakalım Sufyan es Servi tedlis edermiymiş:
سفيان ابن سعيد ابن مسروق الثوري أبو عبد الله الكوفي ثقة حافظ فقيه عابد إمام حجة من رؤوس الطبقة السابعة وكان ربما دلس
Sufyan b. Said b. Mesruk es Servi Ebu Abdullah el Kufi: siğa, hafız, fakih, abid, imam, hucce, 7-ci tabakanın reislerindendir. Bazen tedlis ederdi.
ibni Hacer, "Takribut Tehzib"
وكان يدلس في روايته
(Sufyan es Servi) Rivayetlerinde tedlis ederdi.
Zehebi, "Siyeri alemun nubela"
"muanan hadis" sahih olması için ravi müdelles olmamalıdır ama gördük ki, Sufyan es Servi müdellesdir. netice olarak: hadis zayıftır ve bize karşı delil olamaz
Şimdi de 3-cü cevaba geçiyoruz: bu hadisler Şii kaynaklarda yoktur, ehli sünnet kaynaklarında mütevatir, hatta müstefiz bile değil. Ama buna karşın şu hadisler hem Şii ve hemde sünni kaynaklarda ittifakla ve mütevatiren gelmiştir:
إني تارك فيكم خليفتين : كتاب الله حبل ممدود ما بين السماء والأرض ، وعترتي أهل بيتي ، و إنهما لن يتفرقا حتى يردا علي الحوض
Rasulullah s.a.v buyurdu: "Şüphesiz ben, sizler için yerime geçecek iki halife bıraktım. Yerle semanın arasında uzatılmış sağlam bir ip olan Allah’ın kitabı ve İtretim, Ehli beytim. Bu iki halife, (kıyamet günü) havuzun yanına gelinceye kadar, birbirlerinden ayrılmayacaklar."
hadisin geçtiği kaynaklar
271-… Ebû Zerr r.a rivayet ediyor: Resülullahın s.a.v şöyle dediğini işittim: "Ehl-i Beytimin misâli Nuh kavmi arasında Nuh’un gemisine benzer. O gemiye binen kurtuldu, ona muhalefet eden helak oldu. Ve Ehl-i Beytimin misâli İsrâiloğullarının Hıtta isimli kapısına da benzer."
Taberani, "Mucemus Sağir", 1/361, hadis 271
150 – حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ الْخَلاَّلُ، وَعَلِيُّ بْنُ الْمُنْذِرِ، قَالاَ حَدَّثَنَا أَبُو غَسَّانَ، حَدَّثَنَا أَسْبَاطُ بْنُ نَصْرٍ، عَنِ السُّدِّيِّ، عَنْ صُبَيْحٍ، مَوْلَى أُمِّ سَلَمَةَ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْقَمٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلى الله عليه وسلم ـ لِعَلِيٍّ وَفَاطِمَةَ وَالْحَسَنِ وَالْحُسَيْنِ ” أَنَا سِلْمٌ لِمَنْ سَالَمْتُمْ وَحَرْبٌ لِمَنْ حَارَبْتُمْ ”
150 … Zeyd bin Erkam rivayet etmiştir. Rasulullah s.a.a Ali, Fâtime, Hasan ve Hüseyine hitaben şöyle buyurdu: «Sizler, barış halinde bulunduğunuz kimse ile bende barış halinde olurum ve harp halinde bulunduğunuz kimse ile ben de harp halinde olurum.»
ibni Mace, "Sünen", Mukaddime hadis 150
حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، وَأَبُو مُعَاوِيَةَ وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ عَدِيِّ بْنِ ثَابِتٍ، عَنْ زِرِّ بْنِ حُبَيْشٍ، عَنْ عَلِيٍّ، قَالَ عَهِدَ إِلَىَّ النَّبِيُّ الأُمِّيُّ ـ صلى الله عليه وسلم ـ أَنَّهُ لاَ يُحِبُّنِي إِلاَّ مُؤْمِنٌ وَلاَ يُبْغِضُنِي إِلاَّ مُنَافِقٌ
Zirr bin Hubeyşden, Alinin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: «Gerçekten, mü’min’den başkasının beni sevmiyeceğine ve münafıktan başkasının bana buğzetmiyeceğine Ümmî Peygamber, bana kesin bir ahid ve teminat verdi.»
hadisin geçtiği kaynaklar
497-… Ümmü Seleme r.a Resûlullahın s.a.v şöyle buyurduğunu işittiğini rivayet ediyor: "Ali Kur’ân ile, Kur’ân Ali ile beraberdir. Bu ikisi Kevser Havzının başına yanıma gelinceye kadar birbirinden ayrılmaz."
Taberani, "Mucemus Sağir", 2/175, hadis 497
يقول : من فعل ذلك من الناس فهم خير البرية . وقد : حدثنا ابن حميد ، قال : ثنا عيسى بن فرقد ، عن أبي الجارود ، عن محمد بن علي ( أولئك هم خير البرية ) فقال النبي صلى الله عليه وسلم : ” أنت يا علي وشيعتك
ibni Hamid rivayet etti, dedi ki: İsa b. Ferkad Ebul Caruddan, o da Muhammed b. Aliden, o da Ali b. Ebu Talibden r.a (Beyinne suresinin 7-ci ayeti hakkında) şunu rivayet etti: Rasulullah s.a.a dedi ki: "Onlar sen ve senin Şiilerindir ya Ali"
Tefsiri Taberi, Beyinne suresi 7-ci ayetin tefsiri
Bilindiği gibi ehli sünnete göre icma delildir. Gördüğümüz üzere hem Şiiler ve hemde sünniler Ehli Beytin a.s hak olduğuna dalalet ediyor. Burada şimdi muhalif taraf "Ehli beyte a.s biz uyuyoruz" diye bilir. Bizde cevaben diyoruz ki, birisine uymak onun görüşleri ile amel etmektir. Ehli sünnet Ehli beytin a.s hangi görüşlerine uyuyor? Fıkhimi? Akidevimi? Sünnetimi Ehli Beytten a.s alıyorlar? Yoksa tefsirdemi Ehli beyte a.s uyuyorlar? ehli sünnet kaynaklarında sahabe, tabiin, mezhep imamları ve başka kimselerin görüşleri, tefsirleri dolu olduğu halde Ehli Beytten a.s bir şey yoktur. Üstelik hadisler "Kuran ve sadece ama sadece Ehli Beyt" diyor, "Kuran, sahabe, tabiin, tebe tabiin, mezhep imamları, başkaları ve Ehli Beyt" demiyor. Dahasıda aktardığımız bu hadislerde Efendimiz s.a.a sahabede dahil olmakla tüm insanlığın sapmaması için şart koşmuştur. Bu şartlar "Kuran ve Ehli beyte sarılmak", "Ehli Beyte a.s muhalefet etmemek", hakkı-batılı, mümini-munafığı tanıma, ayırt etme için Ehli Beyti a.s başvurmadır. Acaba ehli sünnet Ehli Beytin a.s düşmanlarının munafık, batıl, haktan sapmış, Rasulullah s.a.a ile savaşmış olduğunu kabulleniyormu? Hayır, buna en güzel örnek Amr b. As, Muaviye, Talha, Zübeyr, Mervan b. Hakem, Abdullah b. Zübeyr, Busr b. Ertad gibi kimselerin onlar tarafından sahabe olarak görülmesi ve saygı duyulmasıdır. son olarakta, Taberiden aktardığımız hadis -ki, bu bir çok kaynakta geçiyor- bu meseleye son noktayı koymuştur.
kaynak: Velayet
not: yazılarımda geçen renkli yerler linklerdir. üzerine tıklarsanız ilgili kaynakların olduğu sayfalar açılır.
Yorum