Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

    4. İmam Ebû Hanîfe yolumuzun meş’alesi İmam Ca’fer es-Sâdıq’a @ gelerek “Bana haber ver; müt’a nikâhı hak mı?” diye sorunca Hz. İmam şöyle buyurur:


    “Sübhânallâh! Sen Allah’ın şu ayetini hiç okumadın mı?: {Onlardan bir şeye karşılık istimtâ ettiğinizde, ücretlerini kendilerine kararlaştırıldığı biçimde verin.” (Nisâ:24)”


    Ebû Hanîfe diyor ki: “Allah’a yemin ederim ki, bu sanki daha önce hiç okumadığım bir ayet idi!”(8)



    5. İmam Ca’fer es-Sâdıq @ şöyle buyuruyor: “Müt’ayı Kur’an indirmiş, Allah’ın Rasûlü’nün (s) sünneti böyle cereyan etmiştir.” (9)


    6. Gözlerimizin nuru İmam Ali er-Rızâ @ şöyle buyurmaktalar: “Müt’a sadece onu(n hükümlerini) bilene helaldir; bilmeyenlere ise haramdır.” (10)


    Bu hadis, İmam Muhammed el-Bâqır ile İmam Ca’fer es-Sâdıq’tan @ da biraz değişik lafızlarla rivâyet ediliyor.(11)


    Bunlar konumuzla alâkalı İmamlarımızdan @ gelen yüzlerce rivâyetten sadece birkaçı. Bütün bu rivâyetler, {Müt’a Nikâhı}nın Ehl-i Beyt mektebinde caiz ve helal olduğunu açıkça ifade ediyor. Ancak bu cevazın yalnızca müt’anın hükümlerini ve hukûkî düzenlemelerini bilenlere mahsus olduğu, İmam Ali er-Rızâ’dan @ gelen yukardaki rivâyetle netleşiyor.

    Yorum


      Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

      İmâmiyye mektebinde Allah'ın Rasûlü’nden (s) gelen hadislerle Ehl-i Beyt’ten ve Oniki İmam’dan gelen hadisler “huccet ve delil olma” bakımından aynı değeri taşırlar. Dolayısıyla her ikisi de bizleri bağlar.*


      II. MÜT’A NİKÂHIYLA ALÂKALI HUKÛKÎ DÜZENLEMELER :
      Bu bölümün giriş kısmında Ehl-i Sünnet alimlerinin kafalarında canlandırıp reddettiği müt’a ile Ehl-i Beyt mektebinin kabul ettiği müt’anın birbirlerinden çok farklı olduğunu ifade etmiştik. Ehl-i Sünnet mektebinin kafasındaki müt’a nikâhı gerçekten de başı-boş bir fuhuş aracıdır. Böyle bir nikâhı kabul etmenin elbette imkân ve ihtimali yok! Ehl-i Beyt mektebi böyle serseri, başı-boş ve hiçbir hukûkî düzenlemesi olmayan bir müt’a nikâhını kabul etmez; şiddetle reddeder.


      Ehl-i Beyt mektebinde müt’a nikâhının bir takım temel özellikleri ve hukûkî düzenlemeleri vardır ve bu nikâha bu şartlar dahilinde izin verilir. Söz-konusu hukûkî düzenlemelerden en önemlileri şunlardır:


      1. Müt’a nikâhında, tıpkı dâimî nikâhta olduğu gibi, tarafların rızası şarttır.


      2. Nikâh îcâb ve kabûl ile kıyılır. Yani taraflardan birisi teklifini usulü dairesinde karşı tarafa iletecek ve o da bu teklifi kabul ettiğini söyleyecek.


      3. Kıyılan nikâhın meşru ve sıhhatli olabilmesi için yakın akrabalık, süt bağı, din farklılığı, kadının bir başkasının nikâhı altında veya iddet halinde olması gibi bir takım engeller bulunmamalı.


      4. Müslüman bir erkek müslüman yada en azından Ehl-i Kitâb bir kadınla, müslüman bir kadın ise yalnızca kendisi gibi müslüman bir erkekle müt’a nikâhı yapabilir.


      5. Nikâh karşılığında kararlaştırılacak hem mehrin (ücret) hem de ecelin (süre) her iki taraf için de belirli olması gerekir.

      Yorum


        Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

        6. Müt’a nikâhından sonra cinsel ilişki olsun olmasın kadın, kararlaştırılan mehrin (ücretin) tamamını hemen alabilir. Ancak asıl hak ediş, gerekli istifadeden sonradır.


        7. Nikâh kıyılırken taraflar, cinsel ilişki olmaması dahil, bir takım şartlar ileri sürebilirler.


        8. Nikâhın sıhhati için şahit bulundurmak şart değildir.*


        9. Aklı başında reşid olmuş kimselerin sadece kendi rızalarının bulunması yeterlidir.


        10. Detaylı açıklaması kitaplarda yer alan bir takım kusurlar dolayısıyla bu nikâha son verilebilir (fesh).


        11. Müt’a nikâhında talâk (boşama) olmaz. (Ancak varsa bir durum, mahkemeye başvurulur ve gerekli görülürse hakim kararıyla taraflar birbirlerinden ayrılır.)


        12. Müt’a nikâhında taraflar arasında miras tahakkuk etmez. Ancak nikâh kıyılırken şart koşulursa, mektepte en yaygın görüşe göre miras cereyan eder. Bu evlilik sonucu doğan çocuk ile ebeveyni arasında karşılıklı miras alış verişi ise vardır.

        13. Müt’a nikâhında neseb hükümleri işler. Yani böyle bir nikâh sonucunda çocuk dünyaya gelirse, o çocuğun nesebi sabit, babası belli olur. (O çocukla babası arasında her durumda miras hükümleri işler.)

        Yorum


          Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

          14. Müt’a nikâhında iddet hükümleri vardır. Dolayısıyla nikâhta belirlenen süre (ecel) sona erdiğinde; kadın hamile ise doğum yapıncaya kadar iddet bekler. Hamile değilse iki hayız müddeti bekler. Hayız görmeyen kadınların iddeti ise 45 gündür.


          Müt’a nikâhıyla evlenen çiftlerden erkek olanı bu evlilik esnasında ölürse, bu durumda kadın hamile değilse 4 ay 10 gün bekler. Hamile ise “4 ay 10 gün” ve “Doğum vakti” seçeneklerinden süresi en uzun olanını tercih eder. (Yani örneğin 4 ay 10 gün geçtiği halde doğum olmamışsa doğuma kadar, doğum yapmış ama henüz 4 ay 10 günlük süre bitmemişse bu süre bitene kadar iddet bekler.)


          15. Tarafların müt’a nikâhıyla ilgili gerekli bütün hükümleri ve hukûkî düzenlemeleri bilmeleri gerekir. Aksi halde onlara izin verilmez. (12)

          İşte, görüldüğü gibi bu nikâhın da -tıpkı diğer nikâhta olduğu gibi- kendine özgü hukûkî düzenlemeleri ve şartları var. Ehl-i Beyt imamlarımız @ müt’a nikâhına bu şartlar dahilinde izin verirler.


          Ayrıca bu ruhsatın sadece bu nikâhın hükümlerinden haberdar olanlar için geçerli olduğunu İmam Ali er-Rızâ (as)’dan gelen bir hadis ile yukarda tesbit etmiştik. Bu yüzden imamlarımız (as), kişisel ve toplumsal bir takım yaralar açmaması için, “müt’a nikâhı” nedir bilmeyen, onun hükümlerinden habersiz kişilere müt’ayı yasaklamış, onları bundan men etmişlerdir.(13)

          Yorum


            Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

            (1) bk. el-Cessâs, Ahkâm’ul-Qur’ân:III,101~102; es-Serahsî, el-Mebsût: V,152; İbn Kesîr, Tefsîr’ul-Qur’ân’il-Azîm:I,474; F. er-Râzî, et-Tefsîr:X,49; en-Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim:IX,179,181; el-Aynî, el-Umde:XIV,253,XV,131; Şehîd-i Sânî, er-Ravda:II,103

            (2) bk. el-Cessâs,III,97,98~99; er-Râzî,X,50; es-Sâbûnî, Tefsîru Âyât’il-Ahkâm:I,458

            * İmâmiyye mektebinin cevaz verdiği “müt’a nikâhı”nın temel özelliklerini birazdan göreceğiz.

            (3) İbn Hazm, el-Fisal:IV,94 Fakat İbn Hazm dahil hiçbir Ehl-i Sünnet aliminin kelâmî konularda bile bu temel kurala bağlı kaldıklarını görmek maalesef mümkün olmamıştır!

            * Bazı rivâyetlerde “pek az kişi” anlamına gelen “şefâ” kelimesi yerine “azgın ve eşkıyâ” anlamına gelen “Şaqıy” kelimesi kullanılıyor.

            (4) el-Küleynî, el-Kâfî:V,448; Ebû Ca’fer et-Tûsî, et-Tehzîb:VII,250, el-İstibsâr:III,141; Şehîd-i Sânî,II,103

            (5) el-Küleynî,V,448; Ebû Ca’fer et-Tûsî, et-Tehzîb:VII,250, el-İstibsâr: III,141

            (6) el-Küleynî,V,449

            (7) el-Küleynî,V,449; Ebû Ca’fer et-Tûsî, et-Tehzîb:VII,250~251

            (8) el-Küleynî,V,449~450

            (9) el-Küleynî,V,449; Ebû Ca’fer et-Tûsî, et-Tehzîb:VII,251; el-İstibsâr: III,142

            (10) Şeyh Sadûq, Faqîhü Men Lâ Yahduruhu’l-Faqîh:III,292; Ebû Ca’fer et-Tûsî, el-İstibsâr:III,143

            (11) el-Küleynî,V,453,454; Şeyh Sadûq,III,292; Ebû Ca’fer et-Tûsî, et-Tehzîb:VII,250,252, el-İstibsâr:III,143

            * Ehl-i Beyt’in ve Oniki ma’sûm imamın öğretilerinin bizler için de huccet ve bağlayıcı olduğu Ahzâb Sûresinin 33. ayeti ve ma’sûm imamlarımızdan gelen sayısız hadislerle sabittir. Aynı hususu Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin de kabul ettiği “Seqaleyn”, “Sefîne” vb. hadislerle İmam Ali’nin ve genel olarak Ehl-i Beyt’in ma’sûmiyetini konu edinen pekçok sahih ve mütevâtir hadis de açıkça ifade ediyor. Ayrıntılı bilgi için kitabımızın sonuç bölümüne ve “Hadislerle Hz. Ali” adlı çalışmamıza bakılabilir.

            * Ehl-i Beyt mektebinde şahit bulundurmak hiçbir nikâh için sıhhat şartlarından değildir. Ehl-i Sünnet’in şu an yaşayan mezheblerinden Mâlikîler de aynı kanaatte. Buna göre şahit bulundurmak sadece bir anlaşmazlık olup mahkemeye düşüldüğünde ispat için gereklidir. Yoksa şahitsiz kıyılan bir nikâhın Allah katında bir mahzuru yoktur.

            (12) Bu hukûkî düzenlemelerin tafsilatı için bk. el-Küleynî,V,451~467; Şeyh Sadûq,III,291~298; Ebû Ca’fer et-Tûsî, et-Tehzîb:VII,249~271, VIII,157~158, el-İstibsâr:III,141~153,350~351; Muhaqqıq el-Hıllî, Şerâi’ul-İslâm:II,247~251; Fâdıl el-Âbî, Keşf’ur-Rumûz:II,154~161; Şehîd-i Evvel, el-Lüm’a (Şehîd-i Sânî’nin şerhi er-Ravda ile beraber): II,103~107; İmam Humeynî, Tahrîr’ul-Vasîle:II,288~292, Tavdîh’ul-Mesâil (Türkçe çevirisi):346~347; Ebul-Qâsım el-Hôî, Tam İlmihal (Türkçe çev.):363~364; Muhammed Huseyn Fadlullâh, el-Mesâil’ül-Fıqhiyye:I,261 ayr. bk. Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı:IX,53~54

            (13) Şeyh Sadûq, el-Faqîh:III,292; el-Küleynî,V,453,454; Ebû Ca’fer et-Tûsî, et-Tehzîb:VII,250,252, el-İstibsâr:III,143

            Yorum


              Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

              HZ. ÖMER’İN İCRAATI :

              Müt’a nikâhının haram olduğunu ileri sürenlerden “Hz. Ömer’in icraatını” da delil gösterenler olabilir! Ömer b. Hattâb’ın icraatının huccet (bağlayıcı delil) olduğu ise başlıca iki hadise dayandırılabilir:



              1. “Benim sünnetime ve benden sonraki râşid – mehdî halîfelerin sünnetine tâbi olun...” (121)



              2. “Benden sonra iki kişiye; Ebûbekr ile Ömer’e uyun!!!” (122)

              Yorum


                Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                CEVAPLAR



                Cevap : 1. Gerek Ebûbekr ve gerekse Ömer’in kendi hilafetleri döneminde Allah’ın kitabına ve Rasûlü’nün sünnetine aykırı pekçok uygulamaların olduğu bir gerçek. Özellikle II. Halife’nin bu türden icraatları saymakla tükenmez! Bu husus Ehl-i Sünnet alimlerince “prensip” olarak pek kabul edilmese; onların tarih ve hadis külliyatı bu türden bir yığın örneği, hem de en sahih ve güvenilir senetlerle, içinde taşıyıp durmakta!* Ömer b. Hattâb’ın müt’a nikâhıyla ilgili icraatı da bu türden.



                Sorarım sizlere: Bir peygamber, icraatlarıyla Allah’a ve Rasûlü’ne muhalefet eden birisini bizlere tavsiye eder mi? Bizlerden onlara uymamızı ister mi? Bu durumda kitap ve sünnetin hali ne olacak!? Böyle bir tavsiye ve direktif, nübüvvet makamını sarsmaz mı? Bu türden yaklaşımlarla Allah'ın Rasûlü’nü (s) töhmet altına sokmak iman ve insafa sığar mı? Akıl, mantık bunu kabul eder mi?

                Yorum


                  Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                  2. Allah'ın Rasûlü (s) “Ebûbekr ile Ömer’e uyun!” demiş olsa bile bundan ne anlarsınız? Böyle bir ifadeden Allah’ın kitabına ve Rasûlü’nün sünnetine aykırı icraatta bulunsalar bile onlara uymamız gerektiğini çıkarabilir misiniz? Bizler bile (oniki imam dahil) ondört ma’sûmun* tüm söz ve davranışlarının bizleri “bağlayıcı” olduğunu söylerken, “Allah’ın kitabına ve Rasûlü’nün sünnetine aykırı düşseler de; durum böyle!” demiyoruz. (Kaldı ki, onların hayatında kitap ve sünnete aykırı hiçbir icraat yoktur; bunun tek bir örneğine bile şimdiye kadar tesadüf edilmemiştir!)



                  3. Birinci hadise bir diyeceğimiz yok! Bu hadisin ifade ettiği mesaj da doğru, isnadı da sahih. Fakat hadisten maksat, bazı “uyanık akıllıların” anladığı gibi; “Dört halife” değildir! Çünkü hem onlardan bazılarının; özellikle II. Halife Ömer ile III. Halife Osman’ın, Allah’ın kitabına ve Rasûlü’nün sünnetine aykırı pekçok icraatları var, hem de bu halifelerin kendi aralarında bile pekçok konuda “görüş birliği” yok! Bütün bunlar “râşid” ve “mehdî = hidayet kaynağı, kılavuz” olan insanlara yakışır mı!? Böyle insanlara mı uymamız tavsiye edilecek? Hiç bunun olur tarafı var mı?



                  Hadisten maksat hiç kuşkusuz; bizim kabul ettiğimiz “oniki imam”dır ve diğer bazı hadislerde bu rakam aynen geçer!(123) Gerçek anlamda “râşid” ve “mehdî” olan halifeler (halife olması gereken imamlar) onlar!

                  Yorum


                    Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                    4. İkinci hadis ise; kendisinden kat kat güçlü, gayet sahih olan “Seqaleyn hadisi”ne aykırı. 30’a yakın sahâbî tarafından rivâyet edildiği(124) için “mütevâtir” kategorisine yükselen bu hadis-i şerife göre; Allah'ın Rasûlü (s) şöyle buyuruyor:



                    “Sizlere iki paha biçilmez emanet bırakıyorum; onlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapmazsınız: Allah’ın Kitabı ve benim ıtretim (soyum), Ehl-i Beytim.



                    Onlar havuz başında benim yanıma varıncaya dek birbirlerinden asla ayrılmayacaklar! Onun için benden sonra onlara nasıl davranacağınıza iyi dikkat edin.” (125)



                    Bu hadis-i şerif, Allah'ın Rasûlü’nün (s) bizlere başkasını değil; “seqaleyn”i yani Allah’ın kitabı ile Ehl-i Beyt’i bıraktığını açıkça ifade ediyor. Dolayısıyla Allah’ın kitabı ile Rasûlü’nün sünnetinden sonra, bizleri söz ve davranışlarıyla bağlayan sadece Ehl-i Beyt’tir! Bu durum, “Ebûbekr ile Ömer’e uyun!” rivâyetinin asılsız olduğunu ortaya koyuyor.

                    Yorum


                      Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                      5. Ayrıca bu ikinci hadis, bazı rivâyetlerde şöyle devam ediyor: “... Ammâr b. Yâsir’in yoluna tâbi olun. Abdullâh b. Mes’ûd’un sözlerine sarılın.” (126)



                      Bilen ve anlayanlar için, bunlar hadisin sıhhatine ve güvenilirliğine engel olan durumlardan sayılır. Zira gerek Ammâr’ın ve gerekse İbn Mes’ûd’un ilk iki halifeye hiç uymayan “ters” düşünce ve ictihadları var! O zaman biz kimi tercih edeceğiz? Yerinde de gördük ki; İbn Mes’ûd müt’a nikâhına “evet” diyor; Ömer b. Hattâb ise “hayır”! Şimdi biz ne yapacağız!?



                      Kaldı ki Ebûbekr’in müt’a nikâhına cevaz verdiği daha ağır basıyor. Bunu sebepleriyle birlikte yukarıda izah ettik. Bu durumda da Ebûbekr’e mi yoksa Ömer’e mi uyacağımız belli değil!



                      Allah aşkına böyle hadis olur mu? Bir peygamber hiç böyle “çelişkilerle dolu” bir söz söyler mi!?

                      Yorum


                        Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                        . Söz konusu ikinci rivâyetin sened bakımından tahliline gelince; Huzeyfe hadisi ( Huzeyfe – Rib’î b. Hırâş – Abdülmelik b. Umeyr ...) yoluyla geliyor. Abdülmelik, hadis hafızlarına göre âdil birisi; ama büyük oranda hâfıza sorunu var. Üstelik tedlîs (rivâyet ettiği hadislerin kabul görmesi için sened ve metninde oynama) ile suçlanıyor!(127) Ayrıca gerek Abdülmelik ile Rib’î, gerekse Rib’î ile Huzeyfe arasında senedde kopukluk var! Bundan dolayı el-Bezzâr ile İbn Hazm bu hadisin sahih olmadığını, Ebû Hâtim ise illetinin bulunduğunu(128) ifade ederek; Huzeyfe’ye izafe edilen bu rivâyetin “zayıf” olduğuna dikkat çekiyorlar. O halde Hâkim ile ez-Zehebî’nin bu hadis için “sahih”, Tirmizî’nin de “hasen” demesi gerçeği hiçbir zaman yansıtmıyor!



                        Abdülmelik ile Rib’î arasındaki kopukluğu, İbn Sa’d ile Hâkim’in (aynı sayfalardaki) bir rivâyeti gidermekte. Buna göre arada “Rib’î’nin azadlısı Hilâl” adında birisi bulunmakta. O da kimliği ve kişiliği hakkında pek bilgi sahibi olamadığımız birisi.(129)



                        İbn Sa’d’ın bu Huzeyfe hadisini değişik bir isnadla da rivâyet etmiş olduğunu görüyoruz: ( ...Rib’î b. Hırâş – Amr b. Herim el-Ezdî – Sâlim Ebul-Alâ el-Murâdî ...) Ancak Sâlim el-Murâdî genellikle “zayıf” sayılan bir râvî olduğu(130)için bu isnadı da itibara almanın yolu yok!

                        Yorum


                          Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                          Abdullâh b. Mes’ûd’a izafe edilen rivâyetin isnadı ise şu şekilde: ( İbn Mes’ûd – Ebüz-Ze’râ Abdullâh b. Hâni’ – Seleme b. Küheyl – oğlu Yahya – oğlu İsmâîl – oğlu İbrâhîm ...) Bunlardan Yahyâ(131), oğlu İsmâîl(132) ve onun da oğlu İbrâhîm(133)Ehl-i Sünnet hadis alimlerinin “zayıf” dediği râvîler. Ebüz-Ze’râ üzerinde ise değişik görüşler var: Buhârî zayıf sayanlardan!(134)

                          Böyle bir rivâyeti Hâkim’in “sahih”, Tirmizî’nin ise “hasen” sayması doğru mu? Bu yüzden ez-Zehebî Hâkim’in hükmüne itiraz ederek “senedi tamamen çürük!” diyor(135) ve rivâyetin sakatlığını ortaya koyuyor.



                          Bütün bu anlatılanlardan çıkan net sonuç şu: Kitap ve sünnette “Halîfe Ömer’in söz ve icraatları bizi bağlar” diye bir hüküm olmadığı gibi, böyle bir hayali hükmün hiçbir dayanağı da yok! Zaten müctehid alimler içinde “Ebûbekr ile Ömer’in icraatları bizim için huccettir!” diyen de yok! Dolayısıyla Allah’ın kitabı, Rasûlü’nün sünneti ve sahabe ve tâbiînin meşhur tatbikatıyla sabit olan bir hükmü, kimsenin hatırına terk edemeyiz!

                          Yorum


                            Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                            Not : Alâüddîn Kuşçu’nun, Ömer b. Hattâb’ın iki müt’ayı haram kılarken sarfettiği sözleri doğrulamak ve Allah'ın Rasûlü’ne (s) karşı halifeyi haklı çıkarmak için {Bu, halifeye zarar verecek durumlardan değildir! Çünkü bir müctehidin, ictihâdî meselelerde bir başkasına muhalefet etmesi bid’at sayılmaz!!!}(136) demesi; II. Halife Ömer’i bu sözlerle savunması ise anlaşılır gibi değil!!!



                            Sormak lazım bu Kuşçu’ya: Allah ve Rasûlü’nün müt’a nikâhını açıkça helal kılarak, uygulanmasına bizzat izin verdiği herkes tarafından bilinmiyor mu? Böyle bir şeye “ictihâdî” denebilir mi? “İctihâdî” derken deliliniz ne? “İctihâdî alan” dendiğinde; bundan “hakkında kesin ve açık delil bulunmayan, tartışmaya açık alan” anlaşılmaz mı? Siz Allah ve Rasûlü tarafından açıkça helal kılınan bir konuya “ictihâdî” diyerek neyi amaçlıyorsunuz? Allah'ın Rasûlü’nü (s) sıradan müctehidlerin kefesine koyarak, sonradan geleceklere “Peygambere muhalefet kapısını” açmayı mı düşünüyorsunuz?

                            Yorum


                              Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                              Peygamberler için “ictihad” diye bir şey söz konusu değildir bize göre! Bize göre peygamberler daima vahyin kontrolü altında bulunurlar. Onların İslâm adına ortaya koydukları her şey “vahiy” mahsulü sayılır. Onların “ictihad” edebileceğini kabul eden Ehl-i Sünnet mektebine göre de; Peygamber Efendimiz (s) çözülmesi gereken yeni bir konuyla karşılaştığında bir süre vahiy bekler. Vahiyden ümidini keserse ictihadıyla karar verebilir. Qâdî Iyâd, Fahruddîn er-Râzî, el-Beydâvî ve Tâc es-Sübkî gibi usulcü alimlere göre; Allah'ın Rasûlü’nün (s) ictihadla vardığı sonucun hataya ihtimali yoktur. en-Nevevî, “muhakkik ulemanın görüşü budur.” diyor. “Hata ihtimali vardır.” diyenlere göre ise; onun ictihad ile vardığı hüküm Allah tarafından düzeltilmez, herhangi bir “uyarı” almazsa; Allah'ın Rasûlü (s) o konuda isabet etmiş (doğruyu yakalamış) ve Allah tarafından da onaylanmış sayılır. Artık bundan sonra hiçbir kimsenin o konuda Allah'ın Rasûlü’ne (s) muhalefet etmesi caiz olmaz, kesinlikle haram olur.(137) Sonuç itibariyle her iki taraf da, Allah'ın Rasûlü’nün (s) ictihadıyla varmış olduğu hükmüne muhalefet etmeye kesinlikle izin vermiyor!



                              Ey Kuşçu! Sen bunları daha önce hiç duymadın mı yoksa!? Bu durumda, Ömer’in icraatı, Allah’ın hükmüne karşı “ictihad” olmaz mı? Nass (açık ayet ve hadis) karşısında “ictihad” yapmanın haram olduğunu bilmiyor musunuz!? Sizin ağzınız bu sözleri sarfederken aklınız nerede? Bu ne sarhoşluk ve ne dediğini bilmezlik? Siz hiç Allah’tan korkmaz mısınız bunları söylerken? Allah'ın Rasûlü’nün (s) bir “Ömer” kadar haysiyeti, izzet ve şerefi yok mu sizin yanınızda!? Bu sözleri sizden başka söyleyen var mı? Varsa; nerede, ne zaman yaşamış? Onu kimler görmüş? Siz bunu yaparken ne kötü bir çığır (bid’at) açtığınızın farkında mısınız? Hem bunun günahını, hem de kıyamete kadar sizin bu yolunuzu izleyecek olanların günahını taşımaya hazır mısınız!?

                              Yorum


                                Ynt: Mut'a Nikahı ve Helal Oluşunun Delili

                                Bir an Kuşçu’ya hak verip, Allah'ın Rasûlü’nün (s) ictihadla vardığı hükme muhalefetin “câiz” olabileceğini kabul etsek bile; “İctihâd ictihâd ile nakzolunmaz” diye bir temel usûl kuralı var.(138)Yani, bir müctehidin “ictihad” ile vardığı bir hüküm, Allah’ın kitabına ve daha başka kesin delillere aykırı olmadıkça, bir başka müctehidin hükmüyle bozulamaz, yürürlükten kaldırılamaz. Dolayısıyla önceki ictihadın yürürlüğü ve geçerliliği devam eder.



                                Bu durumda; Allah'ın Rasûlü (s) müt’anın cevazına “ictihad” ile ulaşmış ve bunu karara bağlamışsa, bu hüküm Ömer’in ictihadıyla yürürlükten kaldırılabilir mi? Biz halen Allah'ın Rasûlü’ne (s) uyamaz mıyız?



                                Kısacası, Kuşçu’nun bu sözünün hiçbir değeri, akıl alır bir tarafı olmadığı için; tutup duvara çalmaktan başka yapacağımız yok!



                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X