Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

I'm looking for the answers

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    I'm looking for the answers

    1. Beşerin en hayırlısı Muhammed Mustafa (s.a.a)'nin sürekli yanında bulunan, bizzat ondan ders alan binlerce sahabenin raviliği kabul edilmiyorda, O'ndan sonra gelen bir İmam'ın sahabesinin raviliği kabul ediliyor? Veya neden Peygamber Efendimiz(s.a.a)'in sahabesinin adilliğinden şüphe ediliyor ve herhangi bir İmam'ın sahabesinin adilliği üstün görülüyor? İslam'ı tebliğ etme anlamında, davet süresince her türlü zulme maruz kalan, çok fedakarlıklar yapan, Peygamber Efendimiz'i taşlardan korumak için kendini siper edinen sahabe, İmam'ın sahabesinden alt mertebedemi?

    2. İmamlar takiyye icabınca sünnilerin arasında sorulan bir soruya sünni gibi cevap veriyor, daha sonra doğrusunu açıklıyor.
    bu tarife itiraz yoksa, şöyle bir sıkıntı oluşuyor: o devirde adamın biri sünni fıkhına tabi olmuş ama bazı uygulamalar içine tam sinmiyor. mesela ayaklarını yıkıyor, ama bunu yaparken içine tam sinmiyor, EhliBeyt'in ayaklarını mesh ettiğini duymuş. o sırada İmam geliyor, ayakları meshetmelimiyiz diye soruyor. İmam -takiyye icabı- hayır yıkayacaksın diyor. e adam velayetini kabul etmiyorsada İmam'dan onay almış, neden bir daha içinde şüphe olsun? belki bu sayede doğru yola girecekti, ama takiyyeli bir cevap yüzünden yanlış uygulamasına imanı arttı. buna da İmam vesile oldu.

    Bu teşbih amaçlı hikayede anlatmak istediğimi anlayan varsa sormak istediğimide anlamıştır. bu durumu açıklayabilecek kimse varmı?

    3. Nehcul Belağa'da geçen şıkşıkiyye hutbesi, İmam a.s'ın ilk üç halifeye karşı tutumunu muhteşem bir belagatle açıklıyor. peki İmam, bu hetbeyi kufe mescidinde irad ederken, neden başka kaynakta geçmiyorda kendinden 300 yıl sonra yazılan bir kitaba kadar karşımıza çıkmıyor? bu hutbe çok önemlidir, İmam bunun farkında, ibni Abbas bunun farkında, mescitteki diğer kişiler uyuyormuydu da başka hiçbir kaynağa alınmadı? o hutbenin değerini 300 yıl sonra torunlarından biri farketti kitabına koydu?

    Allah, doğru yola iletmek istediği kullarının aklına soru işareti koyarmış, benim aklımdaki soru işaretlerinin birkaç tanesi burda. ben açıkça sordumki açıkça cevap alayım diye..

    Vesselam..

    بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

    Kim Allah’ı, O‘nun peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Hizbullah galiplerin ta kendileridir.

    Selam Olsun Korkmadan Ben De Varım Diyebilenlere!!

    #2
    Ynt: I'm looking for the answers

    1- Binlerce yıl boyunca binlerce peygamber geldi de, nasıl oldu da onlardan binlerce yıl sonra gelen Hz. Muhammed onlardan üstün oldu? Öyle ki, Allah ilk Adem'i yarattı. O, Resulullah dahil hepimizin babası olduğu halde en üstün o olmadı da Resulullah oldu. Hatta melekler Adem'e secde ettikleri halde, en üstün olmadı ki, onun soyundan gelen Hz. Muhammed ondan (a.s) üstün oldu.

    Çünkü.. Önce olmanın üstünlüğü yalnızca Allah'a mahsustur. Çünkü O her şeyden öncedir, fakat kulları arasından önce veya sonra olana göre seçmez; onların ihlasına göre seçer. Böylece, bir imamın ashabı veyahut da hiçbir imamın zahiri olarak insanlar arasında bulunduğu zamanda olmayan, yani ahir zamanda olup hiçbir imamı görmemiş herhangi bir muhlis kişi, Resulullah'ın (s.a.a) o günkü bir ashabından daha üstün olabilir. Çünkü Allah fazileti o günde yaratmış ve Resulunun vefatıyla da öldürmüş değildir. Fazilet bâkidir, çünkü Allah bâkidir. Zaten de o ashap öyle bir ashaptı ki, onlar arasında "biz Ehl-i Beyttendir" denilecek kadar Ehl-i Beyt'te erimiş olanlar ve aynı şekilde Ehl-i Beyt'i ortadan kaldırmak isteyecek kadar hak düşmanı olanlar vardı. Öyleyse burada önemli olan tek şey, Allah'a yakınlıktır ve şüphe yok ki yakınlığın ölçüsü de zaman değildir, zaten de Allah zamandan müstağnidir.

    2- Geçenlerde alimlerimizden biri anlattı ki, onun arkadaşlarından birisi Arabistan'da hac görevini yerine getirirken bir gün sokakta kendisine yaklaşıp şiilikle ilgili bir şeyler sormuş birisi. Ben bu konuyu bilmiyorum rica etsem açıklar mısınız diye talepte bulunmuş. O da tabii ki deyip bir iki cümle kurmuş ve polis anında yakalayıp içeri atmış. Araya birilerinin girmesi ile bir kaç günlük hapisten sonra serbest bırakılmış; şu şartla ki: "Arabistan'da bulunduğun süre boyunca hiç kimseyle hiçbir şey konuşmayacağına yemin edeceksin, sadece selam verip selam alacaksın". Orası, kralın veyahut bir dinsizin emriyle insanların başlarının kesildiği bir yer ve seni tuzağa düşürmek için şeytanın askerlerinin binlerce değişik oyunları var.

    Allah'a şükürler olsun ki imamlarını hiç kimseden ders almaya ihtiyaç bırakmayacak bir ilimle donatmıştır ve o ilim, her şeyin hakikatini birisinin anlatmasına ihtiyaç olmadan onların önüne sermiştir. Bundan bihaber olan birçok kimseler, imamları sınamak veya onlara suç isnat etmek için kasıtlı sorular sormuşlardır. Bunlardan sadece bir tanesini örnek verelim; (yanlış hatırlamıyorsam) Harun Reşit'in adamlarından birisi İmam Musa'nın (as) aleyhine yalancı şahitlik eder. Harun adamı imamla yüzleştirir; ki onun maksadı, adamın şahitliğine dayanarak İmamı tutsak etmek, onu cezalandırmaktır. Buna göre adam Allah'ın dirliğine yemin ederek İmam'ın aleyhine konuşur. İmam (as) bu yemini kabul etmeyerek "şöyle yemin et" buyurur: "Allah'ın rahmet ve kudretinden ayrı olarak, kendi sözüme dayanarak yemin ederim ki..". Adam bu şekilde yemin eder ve orada yere yığılıverir. (Çünkü Allah kendisini öven kulunun cezasını geciktirir, fakat kendisine karşı kibirlenen kulunun cezasını ise çabucak verir.) Böylece Harun İmam'ı serbest bırakmak zorunda kalır. (Nükteyi kısaltarak ve hatırladığım kadarıyla anlattım.)


    İşte bunun gibi halifelerin sözde tuzaklarının haddi hesabı yoktur ve onlar bu tuzaklarını satın aldıkları kişiler aracılığıyla yapmaktaydılar. Bugün bile Arabistan'da bu geleneği yukarıda anlattığım nüktede görüyorsunuz. Şükürler olsun ki onlar 9 yaşındaki İmam Cevad'ı (a.s) dahi böyle sorularla tuzağa düşürmeyi başaramadılar. Bu nedenle;

    a-) İmamlar zaten Allah'ın tüm tuzakları bilmesinden hesapla önceden bildikleri için (İbrahim/46), bunlara verdikleri cevaplar bunların imanında bir değişikliğe neden olmaz. Onlar zaten kendileri saptıkları gibi, imamı dahi saptırmaya çalışma ahmaklığına kapılmışlardır.

    b-) Onlar arasında eğer mustazaflar var ise, İmamlar zaten ya bunların anlayabileceği bir üslupla cevap verir, veyahut da onları asla kendi hallerine bırakmaz. Çünkü Allah'ın onlara olan vaadini (Ankebut/69) onların ve herkesin imamı, mutlaka herkesten daha iyi bilecektir. Zaten de imamların en kötü zamanlarda ve en baskıcı dönemlerde dahi yetiştirdikleri öğrencileri dünyanın dört bir yanına yayılmış ve bu tür durumlarla mücadele etmişlerdir. Onların önemli bir kısmını da imamlar zaten taviz vermeden ve İmam Rıza'nın (a.s) yaptığı gibi yapıp, bin bir desiseye ve tuzağa rağmen, "namazı kıldırmayı ancak ceddim Resulullah'ın kıldırdığı gibi kıldıracaksam kabul ediyorum" örneğindeki gibi mükemmel bir siyasetle karşılamışlardır. Böylece hem tek cevapla onların tuzaklarını boşa çıkarmış ve hem de doğruyu aramakta olan mustazaflara da yine aynı cevapla yol göstermişlerdir. Ne rableri ne de imamları onlardan habersizdir. Acizane bu yorumun ispatı da, imamlardan bugüne takiyyenin değil, Resulullah'ın sünnetinin ulaşmış olmasıdır. Daha da önemlisi, bu ulaşmanın, bin yıldan fazladır devam eden sayısız tuzaklara, hilelere, katliyamlara, baskılara, gizlemelere, yakmalara, sürgün ve esir etmelere rağmen gerçekleşmiş olmasıdır. Eğer bu iddiam doğru olmasaydı, bugün bize imamlardan binlerce değişik takiyyeli konu ulaşmış olması icap eder, birbirine çelişik binlerce cevaplar ve konular türemiş olması gerekirdi. Allah'a şükürler olsun ki O hiçbir zaman dinini yalnız bırakmadı.

    3- İmam Ali'nin (a.s) kendi hilafet dönemine kadar gitmeye bile hacet yok; Resulullah'ın vefatında bile kılıçlar çekilmiş ve "kim peygamber öldü derse boynunu vururum" tehditleri savrulmaya başlanmıştı bile. (Hatta Resulullah hayattayken bile böyle alçaklıklar vardı, fakat hadi biz sadece İmam'ın dönemini inceliyor olalım.) Yani daha Resulullah (s.a.a) vefat eder etmez, insanlar birbirlerine düşmüş, müslümanlar öldürülmeye başlanmıştı. Onlar İmam Ali'nin bile ellerini bağlamaya cüret ettiler. O imam, hüccetini onlara tamamlamak için peygamber kızını (s.a) devesine bindirip kapı kapı dolaşmak mecburiyetinde bile kalmıştı. Burası çok önemli; çaldığı kapılarda veda haccına katılan, veda hutbesini işiten ve Ali'ye biat eden sahabeler vardı! Onlar dahi peygamberin kızını kapılarında peygamberin halifesiyle beraber gördüklerinde bile bir korku ve endişeyle, "artık olan oldu ey Ali" demeyi tercih ediyorlardı. Onların bir kısmı canlarından ve mallarından ötürü korkudaydılar. Bir kısmı da zaten menfaati bunda gördü. Peygamberin ashabı bile bunu yapmış iken, aradan yıllar geçtikten sonra bu kötü ve pis geleneklerin yayılması hiç şaşırtıcı değildir. Ali'ye yıllarca lanetler okunan, adı Ali olduğu için karnı deşilen, Ali soyundan olduğu için kazıklarla geçirilip yakılanların dönemi, ne kadar da uzun geçmiştir. Onlar, kendi imamları olan Nesai'yi bile sırf Ali'nin faziletlerini yazdığı için döve döve öldürdüler. Dolayısıyla onlar Allah'ın hücceti olan tertemiz imamın bile gaybetine sebep olmuşlarken, onların bazı bilgilerin gaybetine sebep olmaları da muhakkak hiç şaşırtıcı değildir. Keza aynı şekilde, her şeye rağmen dinini soldurmayan Allah'ın o bilgileri de yine aynı imamlar vesilesiyle gün yüzüne çıkarmış olması da şaşırtıcı değildir.

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X