Hz. Ebu Bekr’in halife olarak seçildigi Sakîfe toplantısından
sonra, mescitte umumi beyat gerçeklestirilmis, alınan karar toplumun
onayına sunulmustur. Ancak herkesin, bu ani gelismeler
karsısında Ebu Bekr’e beyata kostugunu söylemek mümkün degildir.
Toplumda beklenti grupları vardı ve inkisar-ı hayale ugramıslardı.
Böyle bir hayal kırıklıgı esnasında da hemen baglılıklarını
sunmaları, takdir edilir ki o kadar kolay degildi. Ensâr’ın –
özelde Hazrec’in- halife adayı Sa’d b. Ubâde Sam’da vefat edinceye
kadar, ne Ebu Bekr’e, ne de Ömer’e beyat etmistir.1 Aynı se-kilde Muhacir ve Ensâr’dan bir grup beyatten geri kalmıslardır.
Bunlar arasında, Hz. Ali’nin basını çektigi Hâsimîlerden Abbâs b.
Abdilmuttalib ve Fadl b. Abbâs’ın yanı sıra, Zübeyr b. el-Avvâm,
Hâlid b. Saîd, Mikdâd b. Amr, Selman el-Fârisî, Ebu Zer el-Gıfârî,
Ammâr b. Yâsir, Berâ b. Âzib, Übeyy b. Ka’b gibi isimler yer almaktaydı.
2 Beyatten geri kalan Hâlid b. Saîd’in durumu insanların
nasıl bir halet-i ruhiye içinde hareket ettiklerini göstermesi
bakımından ayrıca dikkate degerdir. O, Resulullah’ın vefatında
Yemen’de bulunmaktaydı. Ebu Bekr’in hilafete geçmesinden bir
ay kadar sonra, üzerinde ipekten bir elbise oldugu halde geri
dönmüs ve yolda içlerinde Ömer ve Ali’nin de bulundugu bir
grupla karsılasmıstı. Ömer onun ipek elbise giymesine tepki göstererek,
orada bulunanları elbiseyi yırtmaya çagırmıs, bunun
üzerinde Hâlid, Ali ve Osman’a hitaben, “Ey Abdumenafogulları,
bu ise sizden daha evlâ ve layık olmadıgı halde sizden gitmesine,
size üstün gelinmesine seyirci mi kaldınız?” diyerek, bir nevi
Ömer’in tavrına misillemede bulunmus ve üç ay boyunca Ebu
Bekr’e beyat etmemistir.3
Hz. Ali’nin beklentisinin temelinde nass olduguna dair –en
azından Sünnî kayıtlarda- herhangi bir haber gelmis degildir.4
Ancak o, geleneksel Arap ananevisine uygun olarak beklenti içerisine
girmisti. Hz. Ali hilafet beklentisini degisik defalar dile de
getirmistir. Nitekim kendisinin Nehcu’l-Belâga’da bu konuda, “Ey
Allah’ım, Kureys’in hakkımı zayi etmesinden, akrabalık bagımı
kesmelerinden, baskalarından daha evla oldugum is hususunda,
benimle mücadelede birlesmelerini, sana sikayet ediyorum” dedigi
nakledilmistir.5 Yine Ebu Bekr’e beyati duyunca, “Secereyle delilgetirdiler, meyvesini unuttular”6 demesi de, bu beklentisinin yansımasıdır.
Kendisi hilâfeti niçin arzu ettigini ise, “Allah’ım sen
daha iyi biliyorsun ki, ben imâmeti güce karsı bir hırs veya iyi yemek
için istemedim. Ancak, dininin ögretilerini uygulayayım, senin
ülkelerinde ıslahı gerçeklestireyim, kullarından mazlumları koruyup,
8slâm’ın kurallarını uygulayayım…”7 seklinde, dile getirmistir.
Hz. Ali’nin seçilememesinde en büyük faktör ani gelisen
Sakîfe hâdisesidir. Ancak seçilememesine neden olarak, yasının
küçüklügü, Kureys’in Benî Hâsim’i istememesi,8 Hz. Ebu Bekr’in
daha elyak olması gibi, bir çok gerekçe sayılmıstır. Ne var ki,
bunlar tamamıyla tarihî gelismeler dikkate alınmadan yapılan
yorumlardan ibarettir. Sunu açıkça ifade etmek durumundayız
ki, sayet toplum, Hz. Ali ile Ebu Bekr arasında bir tercih yapmak
durumunda kalsaydı, tercihleri tartısmasız Ali’den yana olurdu.
Hz. Ali’nin beyati ile ilgili iki ana konu dikkat çekmektedir;
beyat etme zamanı ve beyat etmesindeki amacı. Hz. Ali’nin Hz.
Ebu Bekr’e yapılan beklenmedik beyat karsısında nasıl bir tutum
sergilemis oldugunun tespiti, Hz. Ali’nin ilk üç halifeyle iliskilerinin
nasıl bir temele oturdugunu açıga çıkaracak olması hasebiyle
ayrıca önemlidir. Bununla beraber, bir çok konuda oldugu gibi,
bu konuda da tek bir cevap gelmis degildir. Sünnî ve Siî ekollerinde,
Hz. Ali’nin beyat tarihi ve niyeti hakkında degisik görüsler
ortaya atılmıstır.
Hz. Ali’nin, Ebu Bekr’e beyat edilmesi karsısındaki tutumu
konusunda gelen görüslerin birincisi Siî kaynaklıdır ve Hz.
Ali’nin Hz. Ebu Bekr ve onun arkadaslarıyla savasmak için adam
aradıgı, Ensâr’dan yardım istedigi seklindedir. Nehcu’l-Belâga’da
yer alan ve sahihligi süpheli olan, Sıksıkiyye hutbesinde Hz.
Ali’nin, “…tohumu yarana, insanı yaratana andolsun ki, topluluk
beyat için toplanmamıs olsaydı, kıyama yardımcının bulunmasıyla
delil olsaydı, Allah alimlerden, zalime yardım etmeme, mazlumun
hakkını çignememe hususunda bir ahd almamıs olsaydı, hilafet
devesinin yularını sırtına atardım ve sonuncusunu birincisinin ka-sesiyle sulardım”9 seklindeki sözlerini, Muzaffer, “Dünyaya olan
zühdüm, beni birinci kez hakkımı terk ettigim gibi, ikinci kez de
hakkımı bırakmaya çagırıyor. Ancak, iki durum arasında büyük
fark vardır. Birincisinde, bana yardım edeceklerin bulunmaması
nedeniyle, savas için hüccet gerçeklesmemisti, ancak simdi durum
farklıdır.”10 seklinde yorumlamaktadır. Muzaffer, bu görüsüne
delil olarak ise, Hz. Ali’nin, “Sayet azimli kırk kisi bulsaydım, onlara
karsı savasırdım” sözünü ve bunu Muâviye’nin, bir mektubunda
Hz. Ali’ye bildirmesine ragmen, onun inkar etmemis olmasını
ileri sürer.11 Gölpınarlı da bu olaya deginirken, Hz. Ali’nin
adam aramak için, Hz. Fâtıma’yı Ensâr’a gönderdigini, onların
da, “Bizim beyatimiz gerçeklesmistir. Sayet önce o isteseydi, onu
kimseyle bir tutmazdık” dediklerini, Muâviye’nin de, Hz. Ali’ye bu
olayı ve yukarıdaki sözünü hatırlatan mektubu gönderdigini belirtmektedir.
12 Allame Tabatabai de, bu görüse katılarak; “Yeteri
kadar gücü olmadıgından kanlı kıyımlara elini uzatmadı”13 demistir.
Yine, Nehcu’l-Belâga’da yer alan, “Yardımcısız saldırmak yerine
sabretmeyi uygun buldum.”14 seklindeki ifadeler de, bu görüsün
uzantısı mahiyetindedir.
Hz. Ali’nin yardımcısız kaldıgı için mücadeleye girisemedigi
yönündeki bu görüs baska haberlerle de desteklenmistir. Nitekim
Ya’kûbî’deki bir rivâyete göre; Hz. Ali’nin yanına bir cemaat gelerek,
kendisine beyat etmek isterler. Hz. Ali de onlara, ertesi gün
baslarını tıras etmis -yani ölüme hazırlanmıs- olarak gelmelerini
söyler. Ertesi gün sadece üç kisi gelir.15 Hz. Ali böylece onlara sayılarının
yetersiz oldugunu göstermek istemistir.16
Siî tarih yorumunun, bu çözümlemede açık bir tenakuza
düstügü görülmektedir. Bir taraftan Resulullah’ın hayatında
Sîa’nın varlıgından,17 üç yüz sahabenin Siîliginden bahsedilmek-te iken,18 diger yandan, Hz. Ali’ye yardım edecek 40 kisinin bulunmamasından
söz edilmektedir. Hele sadece üç kisinin geldigini
konu alan rivâyetin, isi daha da karıstırdıgına süphe yoktur.
Hz. Ebu Bekr’e beyatten çekinerek, Hz. Ali’nin yanında yer almıs
görünen sahısları bir tarafa bırakacak olsak dahi, Kureys’in en
büyük kabilelerinden olan Benî Hâsim’in ortada görünmeyisi, Hz.
Ali’nin beyata direnme adına girisimlerde bulundugu yolundaki
tezin geçerliligini ciddi anlamda sarsmaktadır. Ayrıca, Hz. Ali’nin
azimli kırk adam araması ile, Ebu Süfyân’ın ordu teklifini reddetmesi
de ayrı bir açmaz gibi görünmektedir. Her halükarda bütün
bu tenakuzlar, Hz. Ali’nin böyle bir savas düsüncesini ve bu
düsünceden kaynaklanan adam arama girisimlerini konu alan
haberlerin apokratif oldugunu göstermeye kafidir. Ayrıca Hz.
Ali’nin çatısma düsüncesini kabul etmek, Siî düsünce açısından
yeni bir takım açmazları beraberinde getirecektir. Bu görüsün
kabulü ile, nassın varlıgı, Hz. Ali’nin efdaliyeti, onun hilafete liyakati
gibi hususların bir arada bulunması mümkün olmadıgı
gibi, -Sîa’nın görüsünün aksine- Hz. Ebu Bekr’in halife olarak
herkes tarafından benimsendigini göstermektedir.
Bu görüs neticesinde ortaya atılmıs olan, Hz. Ali’den zorla
beyat almak için, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer’in bir grupla Hz.
Fâtıma’nın evine saldırmaları seklindeki rivâyet ise,19 tamamen
düzmeceden ibarettir. Zira böyle bir durumda, Benî Hâsim’in bu
olaya seyirci kalması mümkün degildir.
Hz. Ali’nin “mücadele etmek için arayıslara girdigi” yolundaki
bu görüsün, tam aksi bir tez ise, Sünnî kaynaklıdır ve Hz.
Ali’nin, Ebu Bekr’e beyat edilir edilmez, hemen kendisinin de
beyata kosmus oldugu yolundadır. Taberî’deki bir rivâyet, Hz.
Ali’nin beyatten geri kalmaktan hoslanmadıgı için, üzerine gömlegini
dahi almadan dısarı fırladıgı ve Hz. Ebu Bekr’e beyat ettigi
anlatılmaktadır.20 9bn Kesîr’deki biraz daha hızı kesilmis olan
rivâyette ise, Ebu Bekr’in mescitte beyat için minbere çıkınca,Hz. Ali’yi görmemesi üzerine onu çagırtması ve Hz. Ali’nin de gelerek
beyat ettigi konu edilmektedir.21
Öncelikle, Hz. Ali’nin hilafet için –yukarıda geçtigi üzere- bir
takım beklentileri oldugu, bu sekildeki ani bir beyat karsısında
sasırmıs oldugunu ve bunu hemen kabullenemedigini söylemek
durumundayız. Bütün bunlardan sonra, Hz. Ali’nin bu sekilde
hemen beyata kosmus olmasını kabul etmek, tarihî zeminde imkansız
gözükmektedir. Bu rivâyetler, birinci görüse tepki olarak
ortaya atılmıs olabilecegi gibi, Hz. Ebu Bekr’in hemen herkes tarafından
halife olarak, bilâ itiraz kabul edildigini ispat gayretiyle
de vaz edilmis olabilir.
Devam etcek
sonra, mescitte umumi beyat gerçeklestirilmis, alınan karar toplumun
onayına sunulmustur. Ancak herkesin, bu ani gelismeler
karsısında Ebu Bekr’e beyata kostugunu söylemek mümkün degildir.
Toplumda beklenti grupları vardı ve inkisar-ı hayale ugramıslardı.
Böyle bir hayal kırıklıgı esnasında da hemen baglılıklarını
sunmaları, takdir edilir ki o kadar kolay degildi. Ensâr’ın –
özelde Hazrec’in- halife adayı Sa’d b. Ubâde Sam’da vefat edinceye
kadar, ne Ebu Bekr’e, ne de Ömer’e beyat etmistir.1 Aynı se-kilde Muhacir ve Ensâr’dan bir grup beyatten geri kalmıslardır.
Bunlar arasında, Hz. Ali’nin basını çektigi Hâsimîlerden Abbâs b.
Abdilmuttalib ve Fadl b. Abbâs’ın yanı sıra, Zübeyr b. el-Avvâm,
Hâlid b. Saîd, Mikdâd b. Amr, Selman el-Fârisî, Ebu Zer el-Gıfârî,
Ammâr b. Yâsir, Berâ b. Âzib, Übeyy b. Ka’b gibi isimler yer almaktaydı.
2 Beyatten geri kalan Hâlid b. Saîd’in durumu insanların
nasıl bir halet-i ruhiye içinde hareket ettiklerini göstermesi
bakımından ayrıca dikkate degerdir. O, Resulullah’ın vefatında
Yemen’de bulunmaktaydı. Ebu Bekr’in hilafete geçmesinden bir
ay kadar sonra, üzerinde ipekten bir elbise oldugu halde geri
dönmüs ve yolda içlerinde Ömer ve Ali’nin de bulundugu bir
grupla karsılasmıstı. Ömer onun ipek elbise giymesine tepki göstererek,
orada bulunanları elbiseyi yırtmaya çagırmıs, bunun
üzerinde Hâlid, Ali ve Osman’a hitaben, “Ey Abdumenafogulları,
bu ise sizden daha evlâ ve layık olmadıgı halde sizden gitmesine,
size üstün gelinmesine seyirci mi kaldınız?” diyerek, bir nevi
Ömer’in tavrına misillemede bulunmus ve üç ay boyunca Ebu
Bekr’e beyat etmemistir.3
Hz. Ali’nin beklentisinin temelinde nass olduguna dair –en
azından Sünnî kayıtlarda- herhangi bir haber gelmis degildir.4
Ancak o, geleneksel Arap ananevisine uygun olarak beklenti içerisine
girmisti. Hz. Ali hilafet beklentisini degisik defalar dile de
getirmistir. Nitekim kendisinin Nehcu’l-Belâga’da bu konuda, “Ey
Allah’ım, Kureys’in hakkımı zayi etmesinden, akrabalık bagımı
kesmelerinden, baskalarından daha evla oldugum is hususunda,
benimle mücadelede birlesmelerini, sana sikayet ediyorum” dedigi
nakledilmistir.5 Yine Ebu Bekr’e beyati duyunca, “Secereyle delilgetirdiler, meyvesini unuttular”6 demesi de, bu beklentisinin yansımasıdır.
Kendisi hilâfeti niçin arzu ettigini ise, “Allah’ım sen
daha iyi biliyorsun ki, ben imâmeti güce karsı bir hırs veya iyi yemek
için istemedim. Ancak, dininin ögretilerini uygulayayım, senin
ülkelerinde ıslahı gerçeklestireyim, kullarından mazlumları koruyup,
8slâm’ın kurallarını uygulayayım…”7 seklinde, dile getirmistir.
Hz. Ali’nin seçilememesinde en büyük faktör ani gelisen
Sakîfe hâdisesidir. Ancak seçilememesine neden olarak, yasının
küçüklügü, Kureys’in Benî Hâsim’i istememesi,8 Hz. Ebu Bekr’in
daha elyak olması gibi, bir çok gerekçe sayılmıstır. Ne var ki,
bunlar tamamıyla tarihî gelismeler dikkate alınmadan yapılan
yorumlardan ibarettir. Sunu açıkça ifade etmek durumundayız
ki, sayet toplum, Hz. Ali ile Ebu Bekr arasında bir tercih yapmak
durumunda kalsaydı, tercihleri tartısmasız Ali’den yana olurdu.
Hz. Ali’nin beyati ile ilgili iki ana konu dikkat çekmektedir;
beyat etme zamanı ve beyat etmesindeki amacı. Hz. Ali’nin Hz.
Ebu Bekr’e yapılan beklenmedik beyat karsısında nasıl bir tutum
sergilemis oldugunun tespiti, Hz. Ali’nin ilk üç halifeyle iliskilerinin
nasıl bir temele oturdugunu açıga çıkaracak olması hasebiyle
ayrıca önemlidir. Bununla beraber, bir çok konuda oldugu gibi,
bu konuda da tek bir cevap gelmis degildir. Sünnî ve Siî ekollerinde,
Hz. Ali’nin beyat tarihi ve niyeti hakkında degisik görüsler
ortaya atılmıstır.
Hz. Ali’nin, Ebu Bekr’e beyat edilmesi karsısındaki tutumu
konusunda gelen görüslerin birincisi Siî kaynaklıdır ve Hz.
Ali’nin Hz. Ebu Bekr ve onun arkadaslarıyla savasmak için adam
aradıgı, Ensâr’dan yardım istedigi seklindedir. Nehcu’l-Belâga’da
yer alan ve sahihligi süpheli olan, Sıksıkiyye hutbesinde Hz.
Ali’nin, “…tohumu yarana, insanı yaratana andolsun ki, topluluk
beyat için toplanmamıs olsaydı, kıyama yardımcının bulunmasıyla
delil olsaydı, Allah alimlerden, zalime yardım etmeme, mazlumun
hakkını çignememe hususunda bir ahd almamıs olsaydı, hilafet
devesinin yularını sırtına atardım ve sonuncusunu birincisinin ka-sesiyle sulardım”9 seklindeki sözlerini, Muzaffer, “Dünyaya olan
zühdüm, beni birinci kez hakkımı terk ettigim gibi, ikinci kez de
hakkımı bırakmaya çagırıyor. Ancak, iki durum arasında büyük
fark vardır. Birincisinde, bana yardım edeceklerin bulunmaması
nedeniyle, savas için hüccet gerçeklesmemisti, ancak simdi durum
farklıdır.”10 seklinde yorumlamaktadır. Muzaffer, bu görüsüne
delil olarak ise, Hz. Ali’nin, “Sayet azimli kırk kisi bulsaydım, onlara
karsı savasırdım” sözünü ve bunu Muâviye’nin, bir mektubunda
Hz. Ali’ye bildirmesine ragmen, onun inkar etmemis olmasını
ileri sürer.11 Gölpınarlı da bu olaya deginirken, Hz. Ali’nin
adam aramak için, Hz. Fâtıma’yı Ensâr’a gönderdigini, onların
da, “Bizim beyatimiz gerçeklesmistir. Sayet önce o isteseydi, onu
kimseyle bir tutmazdık” dediklerini, Muâviye’nin de, Hz. Ali’ye bu
olayı ve yukarıdaki sözünü hatırlatan mektubu gönderdigini belirtmektedir.
12 Allame Tabatabai de, bu görüse katılarak; “Yeteri
kadar gücü olmadıgından kanlı kıyımlara elini uzatmadı”13 demistir.
Yine, Nehcu’l-Belâga’da yer alan, “Yardımcısız saldırmak yerine
sabretmeyi uygun buldum.”14 seklindeki ifadeler de, bu görüsün
uzantısı mahiyetindedir.
Hz. Ali’nin yardımcısız kaldıgı için mücadeleye girisemedigi
yönündeki bu görüs baska haberlerle de desteklenmistir. Nitekim
Ya’kûbî’deki bir rivâyete göre; Hz. Ali’nin yanına bir cemaat gelerek,
kendisine beyat etmek isterler. Hz. Ali de onlara, ertesi gün
baslarını tıras etmis -yani ölüme hazırlanmıs- olarak gelmelerini
söyler. Ertesi gün sadece üç kisi gelir.15 Hz. Ali böylece onlara sayılarının
yetersiz oldugunu göstermek istemistir.16
Siî tarih yorumunun, bu çözümlemede açık bir tenakuza
düstügü görülmektedir. Bir taraftan Resulullah’ın hayatında
Sîa’nın varlıgından,17 üç yüz sahabenin Siîliginden bahsedilmek-te iken,18 diger yandan, Hz. Ali’ye yardım edecek 40 kisinin bulunmamasından
söz edilmektedir. Hele sadece üç kisinin geldigini
konu alan rivâyetin, isi daha da karıstırdıgına süphe yoktur.
Hz. Ebu Bekr’e beyatten çekinerek, Hz. Ali’nin yanında yer almıs
görünen sahısları bir tarafa bırakacak olsak dahi, Kureys’in en
büyük kabilelerinden olan Benî Hâsim’in ortada görünmeyisi, Hz.
Ali’nin beyata direnme adına girisimlerde bulundugu yolundaki
tezin geçerliligini ciddi anlamda sarsmaktadır. Ayrıca, Hz. Ali’nin
azimli kırk adam araması ile, Ebu Süfyân’ın ordu teklifini reddetmesi
de ayrı bir açmaz gibi görünmektedir. Her halükarda bütün
bu tenakuzlar, Hz. Ali’nin böyle bir savas düsüncesini ve bu
düsünceden kaynaklanan adam arama girisimlerini konu alan
haberlerin apokratif oldugunu göstermeye kafidir. Ayrıca Hz.
Ali’nin çatısma düsüncesini kabul etmek, Siî düsünce açısından
yeni bir takım açmazları beraberinde getirecektir. Bu görüsün
kabulü ile, nassın varlıgı, Hz. Ali’nin efdaliyeti, onun hilafete liyakati
gibi hususların bir arada bulunması mümkün olmadıgı
gibi, -Sîa’nın görüsünün aksine- Hz. Ebu Bekr’in halife olarak
herkes tarafından benimsendigini göstermektedir.
Bu görüs neticesinde ortaya atılmıs olan, Hz. Ali’den zorla
beyat almak için, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer’in bir grupla Hz.
Fâtıma’nın evine saldırmaları seklindeki rivâyet ise,19 tamamen
düzmeceden ibarettir. Zira böyle bir durumda, Benî Hâsim’in bu
olaya seyirci kalması mümkün degildir.
Hz. Ali’nin “mücadele etmek için arayıslara girdigi” yolundaki
bu görüsün, tam aksi bir tez ise, Sünnî kaynaklıdır ve Hz.
Ali’nin, Ebu Bekr’e beyat edilir edilmez, hemen kendisinin de
beyata kosmus oldugu yolundadır. Taberî’deki bir rivâyet, Hz.
Ali’nin beyatten geri kalmaktan hoslanmadıgı için, üzerine gömlegini
dahi almadan dısarı fırladıgı ve Hz. Ebu Bekr’e beyat ettigi
anlatılmaktadır.20 9bn Kesîr’deki biraz daha hızı kesilmis olan
rivâyette ise, Ebu Bekr’in mescitte beyat için minbere çıkınca,Hz. Ali’yi görmemesi üzerine onu çagırtması ve Hz. Ali’nin de gelerek
beyat ettigi konu edilmektedir.21
Öncelikle, Hz. Ali’nin hilafet için –yukarıda geçtigi üzere- bir
takım beklentileri oldugu, bu sekildeki ani bir beyat karsısında
sasırmıs oldugunu ve bunu hemen kabullenemedigini söylemek
durumundayız. Bütün bunlardan sonra, Hz. Ali’nin bu sekilde
hemen beyata kosmus olmasını kabul etmek, tarihî zeminde imkansız
gözükmektedir. Bu rivâyetler, birinci görüse tepki olarak
ortaya atılmıs olabilecegi gibi, Hz. Ebu Bekr’in hemen herkes tarafından
halife olarak, bilâ itiraz kabul edildigini ispat gayretiyle
de vaz edilmis olabilir.
Devam etcek
Yorum