Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

    [b][color=blue]

    Yazılar Ayetullah Şeyh Abbas Kummi'nin (r.a) kaleme aldığı ve Türkçeye de kazandırılan Beytul Ehzan (Hüzünler Evi) adlı eserden alıntıdır...
    Yazar hakkında bilgi isteyen kardeşlerim olursa müzakere babından paylaşabilirim. Kitapta geçenleri hiçbir azaltma ve çoğlatma yapmadan orjinal şekliyle paylaşımlarınıza sunuyorum... Konular birbirleriyle bağlantılı olduğu için sonuna kadar okumanızı tavsiye ediyorum...

    Bu kitap, büyük muhaddis, araştırmacı ve “Mefatihu’l-Cenan” adlı değerli eserin yazarı merhum Hacı Şeyh Abbas Kummi’nin eserlerinden biridir. Kitap, ilk kez orijinal olarak “Beytu’l Ehzan fi zikri Ahvalati Seyyidet-i Nisai’l-Âlemin Fatımat’ez-Zehra Selamullahi Aleyha” ismiyle 160 sayfa olarak Arapça telif edilmiş ve basılmıştır. Bu değerli eser ilk olarak 1363 h.k yılında yayımlanmıştır.

    RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

    Şeyh Tusi’nin “Talhisu’ş-Şafi”, Allame Taberisi’nin “İhticac”, Ehlisünnetin meşhur âlimlerinden İbni Ebi’l Hadid’in “Şerh’u Nehci’l-Belaga” ve Ahmed b. Abdülaziz Cevheri’nin “Sakife” adlı kitaplarında, Sakife olayına geniş bir şekilde yer verilmiştir. Biz burada olayı özetle nakletmekle yetineceğiz:

    1-Ensar’ın Toplanması

    Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra Ensar yani Medineli Müslümanlar “Beni Saide Sakife” denilen bir yerde toplandılar. Toplanan kabalalık, Hazrec kabilesinin büyük şahsiyetlerinden olan Sa’d b. Ubade’yi Resulullah’ın (s.a.a) halifesi ve Müslümanların önderi seçmek amacıyla bir araya gelmişti. Cemaatten bir grup Sa’d b. Ubade’yi hasta olduğu halde evinden Sakife’ye getirdiler. İlkönce Sa’d bir konuşma yaptı ve insanlardan kendisini halifelik makamını seçmelerini istedi. Orada hazır bulunan Ensar Sa’d’ın davetini kabul etti. Ensar grubu kendi aralarında konuştuktan sonra şöyle dediler; “Eğer Muhacirler (Mekke Müslümanları); “Biz Resulullah ile (s.a.a) hicret ettik, Peygamberin (s.a.a) ilk sahabelerinden ve O hazretin akrabalarıyız, o halde niçin bizimle hilafet konusunda savaşıyorsunuz?” diye sorsalar onlara ne cevap verelim?
    Bunun üzerine içlerinden bazıları şöyle dedi; “Bu durumda onlara şöyle söyleyelim; “Biz kendimize, siz de kendinize bir halife seçsin! Bu önerinin dışında hiçbir öneriyi de kabul etmeyelim.”
    Sa’d b. Ubade, bu konuşmaları işittikten sonra ve Ensarın da kararsızlığını görünce şöyle dedi: “Bu, hilafet hususunda gevşekliğin başlangıcıdır ve biate baş kaldırılan ilk harekettir.”

    2-Ömer ve Ebubekir’in Çabaları ve Ebubekir’in Konuşması

    Ömer b. Hattab yaşanan olaylardan haberdar olunca Ebubekir’e evden dışarı çıkıp yanına gelmesini için haber yolladı. Ebubekir, Ömer’in elçisine; “Git, şimdi işim var” dedi.
    Ömer bir kez daha Ebubekir’e şu mesajı yolladı; “Mutlaka gelmelisin! Çünkü seni ilgilendiren ve bulunman gereken bir olay oldu.”
    Bunun üzerine Ebubekir, zaman kaybetemeden Ömer’in yanına geldi. Ömer, Ebubekir’e; “Ensar’ın Beni Saide Sakife’sinde toplandıklarını ve hilafet makamına Sa’d b. Ubade’yi getirmek istediklerinden haberin var mı?” diye sordu.
    Onların arasında söylenen en güzel söz şu oldu; “Biz kendimize bir önder seçelim ve siz de kendinize bir önder seçiniz.”
    Ebubekir, oldukça korktu ve Ömer ile birlikte aceleyle Sakife’ye gitti. Ebu Ubeyde Cerrah’ta onlarla birlikteydi. Sakife’ye vardıklarında kalabalık bir halkla karşılaştılar.
    Ömer durumu şöyle anlatıyor; “Hep birlikte Sakife’ye gittik. Kalabalığın arasından kalkıp konuşmak istedim. Ancak Ebubekir bana sakin olmamı ve önce ben konuşayım daha sonra dilediğini konuşursun” söyledi. Daha sonra Ebubekir bir konuşma yaptı.
    Ömer şöyle diyor; “Ebubekir, konuşmasında benim söylemek istediğim şeylerin tamamını söyledi ve bana söyleyecek bir söz bırakmadı.

    Ebubekir’in konuşması:

    Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi; “Yüce Allah, Muhammed’i (s.a.a) insanları hidayet etmek için peygamberliğe seçti. O’nu kendi ümmetine yegâne Allah’a tapsınlar ve her türlü şirkten uzaklaşsınlar diye onlara şahit tuttu. Hâlbuki o zamanda insanlar kendilerine çeşitli tanrılar seçmiş ve onlara tapmaktaydılar. İbadet ettikleri mabutların kendilerine şefaat edeceklerini ve bir yarar sağlayacaklarını sanıyordular. Kendilerine ilah edindikleri mabutlar taşlardan ve ağaçlardan yontulmuş sahte ilahlardı. Sonra şu ayeti okudu:” Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir."
    Sonra Araplara babalarının dinlerini terk etmeleri ağır geldi. Allah, Muhacir’lerden Peygamberi ilk doğrulayanları ve O’na ilk iman edenleri Peygamberin (s.a.a) kavmi olarak seçti ve onlara ayrıcalık tanıdı. Onlarda, fedakârca Peygamberi (s.a.a) savundular. Bu uğurda müşriklerin baskı kurdukları, O’nu yalanladıkları en zor koşullarda bile direndiler ve büyük bir sabır örneği gösterdiler. Muhacirler yeryüzünde Allah’a ibadet eden, Allah’a ve Resulüne (s.a.a) ilk iman eden kimselerdir, Resulullah’ın (s.a.a) yakın dostları ve hanedanındandırlar. Bu yüzden onlar, Allah Resulünden (s.a.a) sonra hilafet makamına herkesten daha fazla layıktırlar. Bu yüzden bu konuda onlara karşı çıkan zalimdir.
    Ey Ensar! Dinde onların üstünlüklerini ve Müslüman olmakta herkesten öne geçtiklerini inkâr edecek değilsiniz. Allah sizleri dininin ve Resulünün Ensarı (yardımcıları) olarak seçti. Resul-i Ekrem’i (s.a.a) sizinle hicret etmesi için sizlere gönderdi. Eşlerinin ve sahabesinin çoğu henüz aranızda bulunmaktadırlar. Bizim yanımızda Muhacir’lerin ilk iman edenlerinden sonra hiç kimse sizin makamınıza sahip değildir. O halde emir sahipleri bizlerden, vezirler ise sizlerden olsun. İstişaremizde sizlere danışmaktan çekinmeyecek ve işlerimizde de siz olmadan hüküm vermeyeceğiz.”

    3-Yaren ve Diğer Sahabenin Sözleri

    Ebubekir’in konuşmasından sonra, Ensardan olan Hubab b. Munzir Cemuh ayağa kalkarak şöyle dedi;
    “Ey Ensar topluluğu! Aldığınız kararları sağlamca koruyun. Çünkü insanlar sizin sayenizde yaşamaktadırlar. Kimsenin size karşı gelmeye cesareti yoktur. Kimse sizin görüşünüzü ve izninizi almadan iş başına gelemez. Büyüklük, izzet ve güç sahibi sizlersiniz. İnsanlar işlerinde karar almak konusunda takınacağınız tavırlarınıza ve görüşlerinize bakmaktadırlar. O halde sakın aranızda ayrılığa düşmeyin. Aksi halde işleriniz bozulur. Eğer Muhacir’ler sizlere söylediğim bu sözleri kabul etmezlerse, o zaman bizim onlara sözümüz şu olur; “Bir önder bizden, bir önder de onlardan olsun.”
    O sırada Ömer b. Hattab yerinden kalkarak şöyle dedi; “Heyhat! Asla bu olamaz, iki kılıç bir kına sığmaz. Araplar, peygamberleri başka bir kabileye mensupken asla Ensar’ın sizlere önder olmalarına rıza göstermezler. Ancak Araplar, rehberlerinin Peygamberin (s.a.a) mensup olduğu kavimden olmasına engel olmazlar. O halde biz Muhammed’in (s.a.a) dostları ve hanedanı olduğumuz halde kim Peygambere (s.a.a) mahsus olan liderlik makamına karşı çıkabilir!”
    Bunun üzerine Hubab b. Munzir bir kez daha ayağa kalkarak şöyle dedi; “Ey Ensar! İşlerinizi sağlam tutun ve bu adamın (Ömer) ve taraftarlarının sözlerine kulak asmayın. Aksi halde rehberlik makamındaki payınızı elinizden alırlar. Eğer size karşı çıkarlarsa işte o zaman onları Medine’den dışarı çıkarın. Siz hilafet makamına onlardan daha layıksınız. Onları Medine’den çıkarmak kılıçlarınıza bağlıdır. İnsanlar bu konuda sizlerle birlikte hareket etmekte kararlıdırlar. Ben bu uğurda yani işleri düzene koyma konusunda develerin, sırtlarındaki çirkefleri temizlemek ve tımarlamak için ağıllarına dikilen ağaç misaliyim. Sağlam ve sarsılmaz bir kale gibi dimdik durmuşum, tıpkı bir duvara ya da sütuna yaslanmayan hurma ağacı gibi başım diktir, kimseden de korkum yoktur, ben aslan yüreğine sahip korkusuz bir yiğidim. Allah’a andolsun, eğer isterseniz, onun boynuzunu (şerrini) geri çeviririm.”
    Bu sözleri duyan Ömer b. Hattab, “Allah seni öldürecektir!” dedi. Hubab ise, “Allah beni değil, seni öldürür!” diyerek karşılık verdi.
    Bu sırada Ebu Ubeyde Cerrah şöyle dedi; “Ey Ensar! Siz Medine’de Resulullah’a (s.a.a) yardım eden ilk kimselerdiniz, şimdi ise İslam düzenini bozmaya ve değiştirmeye çalışan ilk kimseler olmayın!”
    Ebu Nu’man b. Beşir’in babası Buşr b. Sa’d ayağa kalkarak şöyle dedi; “Ey Ensar topluluğu! Bilesiniz ki Muhammed (s.a.a) Kureyş kabilesindendir ve akrabaları O’na herkesten daha yakındır. Yemin ederim ki ben rehberlik konusunda onlara muhalefet etmeyeceğim.”

    4-Ebubekir’in Emri ve Biat Olayı

    Bu sırada Ebubekir ayağa kalkarak şöyle dedi; “İşte şu Ömer ve şu da Ebu Ubeyde, bunlardan dilediğinize biat edebilirsiniz.”
    Ömer ve Ubeyde şöyle dediler; “Allah’a andolsun ki hilafet makamını üstlenmekte senden öne geçmeyiz, sen Muhacir’lerin en üstünü ve Resulullah (s.a.a) olmadığı zamanlar da onun yerine dinin en güzel emri olan namazı ikame eden kimsesin. O halde şimdi elini uzat da sana biat edelim.”
    Ebubekir onlardan biat almak için elini uzattığında Buşr b. Sa’d onlardan önce davranarak Ebubekir’e biat etti. Hubab b. Munzir Ensari; “Ey Buşr! Yazıklar olsun sana amcanın oğlu Sa’d b. Ubade’nin halife olmasını mı kıskandın?” diyerek feryat etti.
    Avs kabilesinin lideri Useyd b. Huzeyr, taraftarlarına dönerek şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki eğer Ebubekir’e biat etmezseniz, Hazrec kabilesi daima sizlere üstün olacaktır.”
    Useyd’in bu konuşmasından sonra taraftarları Ebubekir’e biat ettiler. Hazrec kabilesinin Sa’d b. Ubade’yi yalnız bırakması üzerine Sa’d yenilgiye uğradı.
    Bu olaydan sonra insanlar gruplar halinde gelerek Ebubekir’e biat ettiler. Sergisi üzerinde hasta bir şekilde oturan Sa’d az kalsın kalabalığın izdihamından ayaklar altında eziliyordu ve “beni öldürdünüz!” diye feryat etti.
    Ömer şöyle dedi; “Sa’d’ı öldürün, Allah onu öldürsün!”

    5-Sa’d ve Ömer’in Şiddetli Tartışması Ve Sa’d’ın Biatten Yüz Çevirmesi

    Sa’d’ın oğlu Kays ayağa kalkarak Ömer’in sakalından tuttu ve şöyle dedi; “Ey Sahhak’ın oğlu Allah’a andolsun ki savaşlardan korkakça kaçıyordun, şimdi canını güvende görünce arslan gibi kükrüyorsun. Babamın başından bir kıl eksiltecek olursan, suratında sağlam bir yerin ve vücudunda kırılmamış bir kemiğin kalmaz.”
    Ebubekir, Ömer’e, “Sakin ol ey Ömer! İyi geçinmeye çalış, böyle bir durumda uzlaşmaya çalışmak daha etkilidir.”dedi.
    Sa’d b. Ubade Ömer’e şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki eğer hasta olmayıp ayağa kalkabilseydim, Medine sokaklarında öyle kükrerdim ki, sen ve Ebubekir korkunuzdan saklanacak bir köşe arardınız ve Medine’yi terk ederdiniz. Sonra sizleri karşılarında zelil olduğunuz bir topluluğa katardım, onlar sizlere tabi olacaklarına siz onlara tabi olmak zorunda kalırdınız. Ey Hazrec kabilesi! Beni bu fitne mekânından götürün.” dedi.
    Bunun üzerine Sa’d’ı sergisinin üzerinden kaldırarak evine götürdüler.

    Daha sonra Ebubekir Sa’d’a insanların kendisine biat ettiğini ve kendisinin de gelip biat etmesi için haber yolladı.
    Sa’d şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki sana biat etmeyeceğim, ok torbamdaki bütün oklarımı size atıp, mızrağımın ucunu kanlarınıza boyamadıkça size biat etmeyeceğim. Kılıcım elimde olduğu müddetçe sizinle savaşacağım, şunu da bilesiniz ki size karşı savaşmaktan aciz değilim, kabilem ve taraftarlarımla size karşı savaşırım. Yemin ederim ki eğer bütün insanlar ve cinler birlik olup, benden sizin için zorla biat almaya kalkışsalar ölünceye ve hesabımı Allah’a vereceğim güne dek siz iki günahkâra biat etmeyeceğim.”
    Sa’d’ın bu konuşmalarını Ebubekir’e bildirdiler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi; “Artık Sa’d’a biat etmekten başka bir seçenek kalmadı.”
    Beşir b. Sa’d, Ömer’e şöyle dedi; “Ey Ömer! O, ölür de size biat etmez, eğer onunla savaşacak olursanız Evs ve Hazrec kabilelerini de karşınıza almış olursunuz ve onlar birlikte size savaş açarlar. Bu yüzden onu kendi haline bırakın, inzivaya çekilmesi işinize bir zarar vermez.
    Ömer ve hemfikirleri Beşir’in sözünü kabul ettiler ve Sa’d’ı kendi haline bıraktılar.
    Sa’d b. Ubade onların cemaat namazlarına katılmıyor, şikâyet ve yargı durumlarında onlara başvurmuyordu. Güç ve taraftar buldukça onlara karşı geliyordu. Ebubekir’in hilafet döneminde bu tutumunu devam ettirdi. Ebubekir’den sonra Ömer b. Hattab’ın hilafeti döneminde de aynı tutumunu sürdürdü ve biat etmedi. Ancak Ömer’le karşı karşıya gelmekten çekindiği için Şam’a gitti. Ömer’in hilafet döneminde Hevran kasabasında öldü. Onlardan hiçbirine biat etmedi. Ölüm sebebi hakkında gece karanlığında bedenine isabet eden bir ok sonucu öldüğü iddia edildi. Daha sonra bu söz halk arasına yayılarak Sa’d’ı cinlerin öldürdüğü öne sürüldü.

    6-Sa’d’ın Cinler Tarafından Öldürülme Hikâyesi

    Meşhur tarihçi Belazuri’den şöyle nakledilir: Ömber b. Hattab, üstü kapalı olarak Halid b. Velid’e ve Ensar’dan Muhammed b. Mesleme’ye, Sa’d b. Ubade’yi öldürmelerini ima etti. Onlardan her biri Sa’d’a bir ok saplayarak ortaklaşa bu cinayeti işlediler. Sonra insanlar arasına Sa’d’ı cinler öldürdü haberini yaydılar ve şu şiiri insanların dillerine düşürdüler:
    Cinler dediler ki;
    “Hazrec kabilesinin reisi Sa’d b. Ubadeyi biz öldürdük.
    Kalbine iki ok sapladık.
    Oklarımız boşa gitmedi ve kalbine saplandı.”

    7-Sakife Olayı Hakkında İbni Ebi’l Hadid’den Başka Bir Rivayet

    Ehlisünnet’in meşhur âlimi İbni Ebi’l Hadid kendi senediyle şöyle nakleder: Resul-i Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra, Ensar, Sa’d b. Ubade’nin etrafına toplandı. Ebubekir, Ömer ve Ubeyde toplanarak birlikte onun yanına gittiler. Ensar’dan Hubab b. Munzir şöyle dedi; “Bir emir bizden bir emir de sizden olsun! Allah’a andolsun ki, hilafet makamı hakkında size karşı kıskançlık duymuyor ve bu konuda cimri de davranmıyoruz. Ancak sizden sonra Ümeyye oğulları gibi babalarını, oğullarını ve kardeşlerini öldürdüğümüz kişilerin hükümeti ele geçirmelerinden ve bizlere hâkim olmalarından endişe ediyoruz.”
    İbni Ebi’l Hadid der ki: Bu rivayeti Ebu Cafer Yahya b. Muhammed Alevi’ye okuduğumda şöyle dedi; “Ben Hubab b. Munzir’in ferasetini ve aklını tasdik ediyorum, tahminleri ve endişelendiği şeyler gerçekleşti. Hicri 63 yılının Zilhicce ayında Medine’de vuku bulan kanlı Harre olayında Yezid b. Muaviye Bedir savaşında öldürülen müşriklerin intikamını Ensar’dan aldı. İşte Hubab b. Munzir böyle kişilerin hükümet başına geçmelerinden endişe ediyordu. Kanlı Harre olayında on bin kişiden fazla Medineli Müslüman katliam edildi.
    Sonra Ebu Cafer Yahya b. Alevi bana şöyle dedi; “Allah Resulü’de (s.a.a) hükümetin başına böyle zalimlerin geçmesinden ve Ehlibeyt’inin (a.s) zulümlere maruz kalmasından endişe ediyordu. Çünkü Resulullah (s.a.a) müşriklerin kanını akıtmıştı. Bu yüzden de zalim birinin işbaşına geçmesi halinde kızı Fatıma (s.a) ve evlatlarının tehlikeye gireceğini biliyordu. Bu yüzden her fırsatta Ehlibeyt’inin (a.s) can güvenliği tehlikede olmasın diye kendisinden sonra amcasının oğlu Ali’yi (a.s) kendi vasisi ve halifesi olarak tanıtıyordu. Çünkü Peygamberin (s.a.a) hanedanının (a.s) hükümeti ele geçirmeleri, Ali (a.s) ve Ehlibeyt’inin (a.s) can güvenliğinin sağlanması demekti. Ancak mukadderat (zalim hâkimlerin nefsanî istekleri) onların hükümet başına geçmesine engel oldu. Ne yazık ki hükümet şahsiyetleri tasvip edilmeyen liyakatsiz kişilerin eline geçti. Dolayısıyla da Peygamberin (s.a.a) evlatlarının başına neler geldiğinden haberdarsınız.

    SAKİFE OLAYININ GELİŞİMİ VE DOĞURDUĞU SONUÇLAR

    1-İmam Ali (a.s) ve Haşimoğullarının Sakife Toplantısında Hazır Bulunmamaları

    Büyük âlim Şeyh Müfid (ö.413 h.k) “İrşad” adlı eserinde şöyle der: Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra İmam Ali (a.s), yüce İslam Peygamberinin (s.a.a) gusül, kefen ve defin (s.a.a) işleriyle meşguldü. Haşimoğulları bu büyük musibetten dolayı insanlardan uzaklaşmış ve matem havasına bürünmüşlerdi. Liderlik sevdasına kapılmış ve gözlerini iktidar hırsı bürüyen bazı kimseler, bu fırsattan yararlanarak, halife seçimi için toplandılar. Sonunda da İmam Ali (a.s) ve Haşim oğullarının gıyabında Ebubekir’i halife seçtiler. Ensar’ın arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Mekke fethinde azat edilmiş bir topluluk ve Peygamberin (s.a.a) kendilerini İslam’a cezp etmek amacıyla Müslüman olmlarına izin verdiği kimseler halife seçiminin birkaç gün bile gecikmesini istemiyordular. Haşimoğullarının Peygamberin (s.a.a) defin işlemlerinden fırsat bulmadan işi bitirmek istiyorlardı. Sonuç olarak Ebubekir’e biat edildi. Zira Ebubekir Sakife’de hazırdı ve işler önceden planladıkları gibi istekleri doğrultusunda gelişti ve amaçlarına ulaşmayı kolaylaştırdı. Bu mevzu kitaba sığmayacak kadar geniş bir konu olduğu için başka yerde teferruatlı bir şekilde açıklamasını yapacağız.

    2-Hz. Ali’nin (a.s) Sözü

    Şöyle rivayet edilir: Ebubekir’e biat edildikten sonra adamın biri Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna geldi ve Hz. Ali’nin (a.s) Resullah’a (s.a.a) kabir kazdığını ve elindeki kürekle mezarı düzeltmekle meşgul olduğunu gördü. Adam, hazrete şöyle arz etti; “Cemaat Ebubekir’e biat etti, Ensar topluluğu ise hilafet konusunda aralarında çıkan anlaşmazlık yüzünden yenilgiye uğradı. İnsanlar, senin hilafet makamını elde etmenden endişe duyan Azat edilmiş kölelere herkesten önce biat ettiler.
    Hz. Ali (a.s) elindeki küreği yere bıraktı ve şöyle buyurdu; “
    “Rahman ve Rahim (olan) Allah’ın adıyla
    Elif. Lam. Mim. İnsanlar, sanırlar mı ki inandık derler de öylece bırakılıverirler ve sınanmaz onlar? Ve andolsun ki biz onlardan öncelikleri de sınadık; artık Allah, doğru olanları da mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir. Yoksa kötülük edenler, sanırlar mı ki bizden kurtulacaklar, ne de kötü hükmediyorlar.”

    3-Ebu Süfyan’ın Önerisinin Geri Çevrilmesi

    Ebu Süfyan Peygamberin (s.a.a) evinin kapısına kadar gelmişti, Hz. Ali (a.s) ve Peygamberin (s.a.a) amcası Abbas, merakla Ebu Süfyan’ın ne söyleyeceğini bekliyordular. Ebu Süfyan şu şiiri okudu:
    “Ey Haşimoğulları! Başkalarını özellikle de Teym B. Merra (Ebubekir) ve Adiy (Ömer) kabilelerini hilafetiniz konusunda tamahlandırmayın! Hilafet, Haşimoğullarına aittir ve size geri dönecektir. Bu makam Ebu’l Hasan Ali’ye (a.s) mahsustur.
    Ey Ebu’l Hasan! Hilafet vasıtasıyla, sırtını sağlamlaştır, çünkü sen ümit bağladığın hilafete, herkesten daha layıksın!”
    Sonra şöyle feryat etti; “Ey Haşim ve Abdimenaf oğulları! Yoksa alçak oğlu alçak Ebu Fusayl’in sizlere hâkim olmasına rıza mı göstereceksiniz? Allah’a andolsun ki eğer isterseniz onlara karşı süvari ve piyade askerler hazırlarım, böylece sizlerde onları çıkmaza sokarsınız!”
    Emirü’l Müminin Ali (a.s) onun sinsiliğinden ve art niyetinden haberdar olduğu için şöyle buyurdu; “Geri dön! Allah’a andolsun ki söylediklerin Allah rızası için değil, sen daima İslam’a zarar verip, Müslümanları aldatmaya çalışmaktasın! Biz Allah Resulünün (s.a.a) cenaze işleriyle meşguldük. Herkes yaptığının karşılığını görecektir. Allah zulme uğrayanların dostu ve yardımcısıdır.”
    Hz. Ali’nin (a.s) bu sözlerinden sonra fırsattan yararlanmak isteyen Ebu Süfyan ümidini yitirdi ve Hz. Ali’nin (a.s) yanından ayrılarak mescide gitti. Emevi oğullarının mescitte toplandıklarını gördü. Hilafeti sahiplenmeleri için onları tahrik etti. Ancak kimse onun sözlerine kulak asmadı. Sonuçta herkes çıkan fitne ateşinin içine düşmüştü. Meydana gelen olaylar tutunacak kötü bahanelerdi. Şeytan insanlara hâkim olmuş ve zalimler el ele vermişlerdi. Müminler ise bu uğurda perişan olmuş ve küçük düşürülmüşlerdi. İşte Allah-u Teâlâ’nın buyurduğu sözün batını anlamı da şudur “Ve Sakının o fitneden ki yalnız zulmedenlerinize gelip çatmaz ve bilin ki şüphesiz Allah’ın cezası pek çetindir.”

    4-Şeytan Sıfatlının Kışkırtmaları

    Büyük âlim Şeyh Ubeydullah b. Abdullah Esedabadi “el-Mukni’u fi’l İmame” kitabında şöyle der:
    Bölüm: Burada konunun daha açık ve net olarak anlaşılması için Sakife olaylarının bazı kesitlerini inceleyeceğiz ve o topluluğun emir ve asıl hak sahibini hakkından nasıl mahrum bıraktıklarını anlayacağız:
    Tarihçiler ve siyer yazarları ittifakla şöyle nakletmişlerdir: Allah Resulü (s.a.a) vefat ettikten sonra Emirü’l Müminin Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) mukaddes cenaze ve gusül işleriyle meşgul oldu. Muhacirler, Ensar ve Kureyşliler, Emirü’l-Mümin Ali’nin (a.s) ve Haşimoğullarının nasıl bir tutum içinde olacaklarını ve nasıl bir tepki gösterecklerini bekliyorlardı. Şeytan, Sakif kabilesinin alçak fertlerinden olan Mugayre b. Şu’be’nin kılığına girerek içlerine geldi ve onlara şöyle dedi; “Neyi bekliyorsunuz?
    “Haşimoğullarının cenaze işlerinin sona ermesini bekliyoruz” dediler.
    Şeytan şöyle dedi; “Genişliğe çıkmanız için gidin ve işleri ilerletin ve bir sonuca bağlayın. Allah’a andolsun ki Haşimoğulları’nın Resulullah’ın (s.a.a) cenaze işlerinden bitmelerini beklerseniz onların nüfuzu ve hâkimiyeti altına düşersiniz. Bu durumda da hilafetin gidişatı tıpkı Rum Kayserleri ve İran Kisralarının durumuna düşer. Kaldı ki bundan bir süre önce birkaç Kureyşli bir tumar yazarak Ebu Ubeyde Cerrah’ın yanına emanet bıraktılar. Yazdıkları tumarda Resulullah’ın (s.a.a) ölmesi veya öldürülmesi durumunda Haşimoğullarının imametinden yüz çevirmeyi böylece de hem peygamberlik hem de imamet makamının onlarda toplanmasına engel olmayı ahdettiler.
    Sonra şeytan (Mugayre) Ensar’ın yanına giderek onları da hilafet makamını ele geçirmeleri konusunda tahrik etti ve işlerini kendilerine güzel gösterdi.
    Ensar, Beni Saide Sakife’sine doğru hareket etti.

    5-Ebu Zuveyb Hezli’nin İlginç Haberi

    Adı zikredilen âlim Ubeydullah b. Abdullah Esedabadi konuşmasına şöyle devam eder; Basra ahalisinden olan Ebu’l Hasan b. Zenci Lugavi 433 h.k yılında bana şöyle bir haber verdi… Ebu Zuveyb Hezeli şöyle dedi; “Medine dışında bulunduğumuz bir sırada Resullah’ın (s.a.a) hastalanıp, yatağa düştüğü haberi bize ulaştı. Bu beklenmedik haber bizi derinden üzdü ve perişan etti. Çok zor bir gece geçirdik. Üzüntüden yerimizde duramıyorduk. Karışık ve kâbus dolu bir uykuya dalmıştım. Şafak sökünce bir münadinin şöyle seslendiğini işittim:
    “Büyük bir hadise İslam’ı sarsmış ve İslam’daki bağları koparmıştır. Hurma ağacı ve putların bulunduğu yerde (yani Medine’de) Allah Resulü (s.a.a) vefat etti. Bu büyük musibet karşısında gözlerimizden yaşlar akmaktadır.”
    Ebu Zuveyb der ki; “Korkarak uykudan kalktım ve gökyüzüne baktım. Gökyüzünde “Sa’d-ı Zabih” yıldızından başka bir şey görmedim. O yıldızı görünce Araplar arasında kanlı bir savaş çıkacağı şeklinde tahmin yürüttüm. Bu akşam Resulullah’ın (s.a.a) vefat ettiğini ya da yakalandığı bu hastalıktan kurtulamayacağını anladım. Kalktım ve deveme binerek Medine’ye doğru hareket ettim. Dinlenmeden, aralıksız yoluma devam ediyordum. Derken şafak sökmüş ve hava aydınlanmıştı. Belki bir şey görür ve ona bakarak tahmin yürütürüm diye etrafıma bakınıyordum. Birden çölde bir kirpi gördüm, küçük bir yılan yakalamış ve ağzında çeviriyordu. Sonunda yılanı çiğnedi ve yuttu. Bu durumdan büyük bir hadisenin gerçekleştiğini tahmin ettim. Yılanın kirpinin ağzında kıvrılmasını insanların Resulullah’ın (s.a.a) hak vasisi ve halifesinden yüz çevireceklerine, yılanın kirpi tarafından yutulmasını ise hilafet makamının gasp edileceğine ve başkalarının eline geçeceğine yorumladım.
    Devemi hızla sürerek kendimi Medine’ye yetiştirdim. Medine halkının yaslara büründüklerini, ağıtlar yakıp ağladıklarını gördüm. Tıpkı ihrama girmiş hacılar gibi Medine’nin her köşesinden ağlama ve inleme sesleri yükseliyordu.
    İnsanlara ne oldu diye sorduğumda Allah Resulünün (s.a.a) vefat ettiğini söylediler. Bu haberi işitince aceleyle mescide gittim. Kimseyi orada göremedim. Sonra Resulullah’ın (s.a.a) evine gittim ve kapısının kapalı olduğunu gördüm. Allah Resulünün (s.a.a) dünyadan göçtüğünü, mukaddes bedeninin üzerinin örtüldüğünü ve cenazesinin başında sadece Ehlibeyt’inin (a.s) olduğunu ve onların da gusül işleriyle meşgul olduğunu söylediler.
    İnsanların nereye gittiklerini sorduğumda, Ensar’ın Beni Saide Sakife’sinde toplandıkları yerde bir araya geldiklerini söylediler. Kendimi Sakife’ye yetiştirdim. Ebubekir, Ömer, Mugayre, Ebu Ubeyde Cerrah ve Kureyş kabilesinden bir grubu orada toplanmış olarak gördüm. Aynı şekilde Ensar’ın arasında Sa’d b. Delhum, şairlerini ve şairlerinin başkanı Hassan b. Sabit’i gördüm. Ensar ve Kureyşlilere hilafetten bahsettim. Hiçbirinden hak sözü işitmedim. Sonra Ebubekir’e biat ettiler…
    Sonra Ebu Zuveyb geldiği çöle geri döndü ve orada kaldı. Osman’ın hilafeti döneminde vefat etti.

    6-Sakife’nin Ağıtında Okunan Şiirler

    Yine adı yukarıda zikredilen âlim Ubeydullah Esedabadi şöyle nakleder: Nabika-i Cu’di evinden dışarı çıktı ve Resullah’ın (s.a.a) vefatından sonra insanların içinde bulundukları durumu sordu. İmran b. Hasin Sakife toplantısı hakkında ona şöyle dedi;
    “Eğer kendimi o kalabalık topluluk, ihtilaflar ve keşmekeşler arasında tanısaydım üzerime bir kurbanlık lazım olurdu.” (yani durum oldukça karışık ve vahimdi)
    Kays b. Surme şöyle dedi;
    “Ümmet ilginç bir iş üzerine sabahladılar. Mülk ve kudret zorba ve güç sahibinin eline düştü. Yalan olmayan hak bir söz söylüyorum; gelecekte Arapların büyükleri helak olacaklardır.”
    Nabiga; “Hz. Ebu’l Hasan Ali (a.s) ne yapıyor?” diye sorunca “O, Allah Resulünün (s.a.a) pak bedenini defnetmekle meşgul?” dediler.
    Bunun üzerine Nabiga şu şiiri okudu:
    Bu saçsız adam (kafasının önündeki saçları dökülen) Haşimoğulları’ndan Ali’ye söyleyin: hilafetin düğümlenmiş ipini elinden kaçırdın, Kureyşliler iftiharlarını ve üstünlüklerini diğer kabilelere karşı ispatlamaya durmuşken sen bu iftihara daha layıksın! Çünkü sen Kureyşin liderisin. Dün (Gadir-i Hum) olayında sana Emirü’l-Müminin olarak selam verdiler, ancak bugün ahitlerine bağlı kalmadılar. Teym b. Merra oğulları (Ebubekir ve…) ahitlerini bozarak cehennem ateşine müstahak oldular. Onlar Sakife’de sana muhalefet ve düşmanlık ettiler. O, (Hz. Ali) kıyamet günü onların hasmı olacaktır.”

    Yine Sakife günü Ensar’ın öncülüğünü ve bayraktarlığını üstlenen Nu’man b. Zeyd, İslam dini garip kaldığı için gözyaşı döküyor ve insanların Peygambere (s.a.a) muhalefet etmelerinden duyduğu üzüntüyü okuduğu şu şiirlerle dile getiriyordu:

    “Ey İslam’ın ölüm habercisi, kalk ve İslam için yas tut! Çünkü sen güzel bir şekilde öldün, ancak senden sonra yerini kötülükler aldı. Kureyş ve Ka’b kabilelerinin önderlik makamı için ileri sürdükleri ya da geri çektikleri adaylardan kimse Ali’nin dengi olamaz. Ali’nin (a.s) şahsiyeti onlar için gizli değildi. Ali’nin (a.s) güneş misali varlığını gizlemek mümkün değildir. Aynı şekilde Allah’ın eliyle dalgalandırdığı şanlı ve yüce bayrak indirilmez ve dürülmez. Onlar oluşan gediği ve çirkinliği kapatmak isterler. Ancak, sert kayada oluşan gediği eski haline getirmek mümkün değildir. Onlar Hz. Ali’nin (a.s) nurunun üstünü örterek kendi karanlıklarını telafi etmek isterler ancak bunu yapmaya asla güçleri yetmez.”
    Ali (a.s) savaşlarda Kureyşin önderidir. O Kureyşin yüce Faruk’u (hakkı batıldan ayıran) ve Sıddık-ı Ekber’idir. O’dur çıkış kapılarının Kureyşlilerin yüzlerine kapandığı ve dönüşü olmayan anlarda kapıları açan ve onların sıkıntısını bertaraf eden.
    İnişli çıkışlı o buhranlı dönemlerde tekbir getiren ve namaz kılan Ali’ydi. Ancak ziyan içindeki münafıklar ne namaz kılıyor ne de tekbir getiriyorlardı. Sözde maslahatı düşünme bahaneleri onları hilafeti O’ndan almaya sürükledi. Kahrolasıcılar ne de kötü maslahat düşündüler!”

    Yine Sakife günü Utbe b. Ebi Süfyan b. Abdülmuttalib şu şiiri okudu:
    “Ahmed’den (s.a.a) sonra emir sahibi Ali’dir. O çetin günlerde her mekânda Ali’ydi Peygamberin (s.a.a) yoldaşı. Peygamberin (s.a.a) hak vasisi ve damadıydı. O, Peygamberle (s.a.a) namaz kılan ve emrine teslim olan ilk kişidir.”

    Peygamberin (s.a.a) amcası Abbas ise Sakife günü şu şiiri okudu:
    “Şaşarım şuna ki, Haşimoğulları’ndan olmayanlar, başaklarını Haşim oğullarına emir seçtiler. Hâlbuki Haşimoğulları Muhammed’in (s.a.a) hizbindendir ve diğerleri fazilette, efendilikte ve makamda Haşim oğullarının dengi değillerdi.”

    Utbe b. Ebi Leheb şu şiiri okudu:

    “Beni Teym kabilesi (Ebubekir) zorla Haşim oğullarına hâkim oldu.
    Önceden önderlik makamına tayin edilen Ali’yi kenara ittiler.
    Ali’nin Peygambere (s.a.a) olan yakınlığını ve makamını gözetmediler.
    İlmi makamına (ki bu rehberlik için asıl şarttır) teveccüh etmediler.”

    Ubade b. Samit Bu Şiiri Okudu:

    “Niçin şu insanlar Ali’yi (a.s) hilafet makamına herkesten daha çok layık olmasına rağmen seçmediler?
    Acaba Ali (a.s) başkalarından bu makama daha layık değil miydi?”

    Beni Cemuh Hanedanıyla dava ve yemin arkadaşı olan Abdurrahman Hanbel şu şiiri okudu:

    “Canıma andolsun ki dinin hafızı, iffetiyle meşhur olan ve temizliğiyle ün salmış Ali’ye (a.s) biat etmeniz daha uygundu; O, doğru sözlü ve yüce bir şahsiyetti. Herkesten önce Allah’a iman etmiştir. O, Ebu’l Hasan’ın ta kendisidir. Allah onunla dininden hoşnut oldu. Ona biat edin! Onda başkalarında olan kusurlar yoktur ve o yüce bir makama sahiptir. O Ali’dir; Mustafa’nın vasisi ve veziri. Allah için ilk namaz kılan ve takva yolunu kendine ilke edinen. Bu durumda (Ali’ye biat etmeniz halinde) sapıklık yolundan sonra hak yoluna girmiş olacak ve bölünüp, parçalanmış işlerinizi yeniden düzeltiş olacaksınız. Ali müminlerin emiri ve Fatıma Binti Esed’in oğludur. Sıkıntılarınızda sizlere karşı herkesten daha çok şefkatli ve iyilikseverdir.”

    Zufer b. Haris b. Huzeyfe Ensari bu Şiiri Okudu:

    “Ali’nin (a.s) etrafına toplanın ve ona yardım edin; çünkü o, Resulullah’ın (s.a.a) vasisi ve O’na ilk iman edendir. O halde eğer onu yalnız bırakırsanız, kötü olaylar üst üste birikir ve sonra da yeryüzünde sizlerden bu kötü olayları bertaraf eden biri olmaz.”

    Ebu Süfyan, Sahr b. Harb b. Ümmeyye şu şiiri okudu:

    “Ey Haşimoğulları! Niçin Ahmed’in (s.a.a) mirası elinizden çıktı, yitik ve alçak topluluğun eline geçti.
    Ey Ebdimenaf hanedanı! Üstün ve liyakatli kişiler sizlerin arasında olmasına rağmen niçin gördüğüm bu olaylara rıza gösterirsiniz? Annem size feda olsun! Hükümeti ele geçirmek için istikrarlı olun; kandırılmadan ve fırsat elinizden çıkmadan önce bize ve yardımımıza güvenin. Makam sahiplerinden kim sizinle aynı olabilir?
    Beni Teym kabilesi ne zaman toplantılarınıza katılıp, sizinle işbirliği içinde oldu ki! Ne varki Teym ve Adiy kabileleri sözbirliği etmiş ve beraberlerdir. Ancak siz önemli işlerde onlardan daha üstün ve liyakatlisiniz.”

    Ebu Süfyan, Sahr b. Harb b. Ümmeyye başka bir şiirinde şöyle hitap eder:
    “İzzet ve yüce makam sahibi Kureyş kabilesi, Teym kabilesine karşı kılıç çekmeden karşılarında küçük düşmüş bir halde sabahladılar. Teym kabilesinin hilafet işlerinde galip gelmesi ne de üzüntü verici bir durumdur. Servetler ve dünya mallarından yana onların yüzleri hep gülmüştür.”

    Huzeyme b. Sabit, Sakife günü şu şiiri okudu:

    “Rehberlik makamının Haşimoğullarından intikal edeceğini ve Ebu’l Hasan Ali’nin (a.s) elinden alınacağını hiç düşünmüyordum. Acaba Ali (a.s) kıblenize ilk namaz kılan kimse değil miydi? Kuran’a ve sünnetin hükümlerine insanların en bilgilisi değil miydi? O, Resulullah’ın (s.a.a) son nefesine kadar yanında olup ve Peygamberin (s.a.a) bedenini yıkayıp, kefenlemekte Cebrail’in kendisine yardım ettiği kimse değil miydi? Kim onu rehberlik makamından alıkoydu; biz de onu tanıyalım. Biliniz ki başkalarına yaptığınız şu biatiniz sizler için en büyük hüsran ve zararlardır.”
    Bazıları yukarıdaki şu şiiri Utbe b. Ebi Leheb’e nispet vermişlerdir.
    Nakledilen bir şiirde Huzeyme b. Sabit Ayşe’ye şöyle hitap eder:
    “Ey Ayşe! Ali’yi kendi haline bırak ve onda olmayan kusur ve ayıpları araştırıp durma! Sen ancak bir annesin, Ali (a.s) ise Resulullah’ın (s.a.a) vasisidir, sadece O’nun ev halkından biri değildir. Sen, Peygamberin (s.a.a) hanedanından Ali’yi (a.s) kendisine vasi ve halife seçtiğini biliyorsun.”

    Numan b. Acelan Ensari, Amr As’a serzenişte bulunduğu Sakife şiirinde şöyle diyor:
    “Sa’d b. Ubade’nin hilafet makamına getirlimesinin haram olduğunu söylediniz. Ancak Amr’ın oğlu Atik’in (Ebubekir) bu makama atanmasını helal saydınız. Ali’nin (a.s) rehberlik makamına herkesten daha üstün ve layık olduğunu bildiğiniz halde bu makama Ebubekir’i layık gördünüz.
    Bu söz Ali’ye (a.s) hakarettir. Hilafet makamına sadece Ali (a.s) layıktır, ancak sen bunu bilmezsin.”

    7-Hz. Ali’nin (a.s) Ensarı Savunması Ve Hassan’ın Şiirleri

    Yukarıda adı geçen ve “el-Mukni’u fi’l İmame” kitabının yazarı şöyle der:
    Ebubekir’in halifeliği kesinleştikten sonra Sakife’den mescit yanında olan evlere doğru geldiğinde, Amr As, Ebubekir’in taraftarı olduğunu göstermek amacıyla Ensar’ı serzeniş ederek, onları alçak kimsler olarak niteledi ve aşağıladı. Aslında o Peygamber (s.a.a) döneminde İslam’a karşı olan inat ve kinini gizliyordu. Bu fırsattan su-i istifade ederek İslam’a olan geçmiş düşmanlığını açığa vurdu. Bu haber Emirü’l-Müminin Ali’ye (a.s) ulaşınca kalktı ve mescide gitti. Minbere çıkarak Ensarın faziletlerini, haklarında inen ayetleri hatırlattı ve şöyle buyurdu: “Herkese ensarın hakkını tanımalı ve saygınlıklarını korumalıdır.”
    İnsanlar, Ensar’ın meşhur şairi Hassan b. Sabit’ten ısrarla Hz. Ali’nin (a.s) faziletini ve İslam’da önceliğini beyan etmelerini istediler. Ensar, Sakife’de Hz. Ali’ye (a.s) muhalefetlerinden dolayı pişman olduklarını dile getirdiler. Bunun üzerine Hassan b. Sabit aşağıdaki şu şiiri okudu:
    “Allah bizden yana Ebu’l Hasan Ali’ye hayırlı mükâfat versin! Herkese hayır mükâfat vermek O’nun elindedir. Kim Ebu’l Hasan gibi olabilir?
    Layık olduğun sıfatlarla Kureyş’ten öne geçtin. Bu yüzden göğsün açık ve geniş, kalbin ise sınanmıştır.
    Kureyşlilerden senin makamını arzulayanlar oldu. Ancak çelimsiz kişinin bakımlı biriyle denk olması ne kadar uzak bir ihtimaldir. (Yani naçiz birinin kendisini ilmin kemalinde olan ve erdem sahibi kimsenin yerine koyması mümkün olamaz.)
    Sen İslam’ı savunmada her zaman ve her mekânda tıpkı su dolu kova ve onun ipi misaliydin. (İslam, su kuyusu gibi kemallerle dolu sen ise kova ve ipi misali onu çıkarıyor ve insanları doyuruyordun.)
    Amr b. As hutbesiyle fazilet ve takvayı öldürüp, dertleri yeniden ihya ettiğinde sen, biz Ensar’ın muhaliflerine gazap ettin.
    Sen Luvey b. Galib hanedanının şimdiki ve gelecekteki işlerinde ümit kaynağısın.
    Sen Allah Resulünü (s.a.a) ve Ehlibeyt’ini (a.s) korudun ve O’nun bizimle olan ahdini gözettin. Onunda seninle olan ahdi de buydu. O halde bu ahde (rehberlik makamına) senden daha layık kim olabilir?
    Sen insanları hidayet etme konusunda Allah Resulünün (s.a.a) kardeşi değil misin?
    Sen, Resulullah’ın (s.a.a) vasisi, Kuran’ı ve Peygamberin sünneti konusunda insanların en bilgilisi değil misin?
    İşte bu yüzden Necd ve Yemen topraklarında bir kök baki olduğu sürece hakkın üzerimizde büyük, ihtiramın ise bize farzdır.”

    8-Ümmü Eymen’in Şiirleri

    Yukarıda adı geçen “el-Mukni’u fil İmame” kitabının yazarı büyük âlim sözlerine şu cümlelerle devam eder: “Siyer yazarları Ebu’l Esved Duali’den şöyle nakletmişlerdir: Adamın biri, Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Hz. Fatıma (s.a) nezdinde oldukça saygın olan Ümmü Eymen’in şöyle dediğini nakletti:
    “Ebubekir’e biat edilen günün ertesi akşamı bir münadinin şiirler okuduğunu işittim, ancak onu görmedim. Münadi şu şiirleri okuyordu;
    “Hakikaten Allah Resulü’nün (s.a.a) vefatı, İslam’ın perişanlığına ve sarsılmasına neden oldu. Ölümü bütün Müslümanları gözyaşlarına boğdu. Bu perişanlık öyle bir hadde vardı ki insanlar çok sayıdaki şaşkın, akılsız ve sapkınlık içinde olanların peşlerinden gitmelerini ve onlarla beraber olmalarını sağladı. Bu insanlar dalalet içinde olanları hidayet eden, üstün ve yüce makama sahip olan kişiye tercih ettiler. İşte O, Resulullah’ın vasisi, ilk Müslüman, insanların en bilgilisi, namaz kıldığı halde yüzüğünü zekât veren ve Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) kardeşi Ali’dir. Ancak onlar ise zorla Hz. Ali’ye (a.s) önderlik etmek istediler ve hilafetini zorla elinden aldılar.”
    Nakledilen bunca nesirler ve şiirlere dikkat eden her akıl sahibi, Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra insanların Hz. Ali’ye (a.s) nasıl davrandıklarını çok iyi anlayacaktır. İnsanların Ali’ye (a.s) tıpkı İsrailoğulları’nın Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda kardeşi Harun’a (a.s) davrandıkları gibi davrandıklarını görecektir.
    Bu konuda Muhammed b. Nasr b. Bessam şu beyitleri ne kadar güzel beyan etmiştir:
    “Hz. Ali (a.s) daima dinin çıkarları için, zahmetlere katlandı ve sıkıntı içinde yaşadı. Ancak O, aldatılmış ve haksızlığa uğramıştı. (Sahtekâr ve çıkarcılardan zarar görüyordu.) Peygamber (s.a.a) O’nu kendi canı gibi insanlara tanıtıyordu. O’nu pek büyük bir makama seçti, kimse böyle bir makama sahip değildi. O’nu kavmi arasında tıpkı (Hz. Musa’nın kardeşi) Harun’un (a.s) konumu gibi tanıttı. O’nu insanların hem dünyası ve hem dini için (lider) seçti.
    A’raf suresine müracaat ettiğinizde İsrailoğullarının Hz. Harun’a (a.s) neler yaptıklarını göreceksiniz. Böylece Resulullah’tan (s.a.a) sonra kavminin Hz. Ali’ye (a.s) neler yaptığını da anlayacaksınız. Bu konuları mukayese ederek iyice olayın farkına varabilirsiniz.

    9-Ebubekir’in Mektubu ve Usame’nin Cevabı

    Resul-i Ekrem’den (s.a.a) sonra imamet makamının Hz. Ali’ye (a.s) mahsus olduğunu ve hakkının gasp edildiğini savunan kimselerin iddialarının doğruluğunun kanıtlarından biri de Ebubekir’in Sakife olayından sonra Usame b. Zeyd’e yazdığı mektuptur. Usame b. Zeyd, Şam topraklarına gönderilmek ve düşman saldırısını engellemek üzere Resul-i Ekrem (s.a.a) tarafından ordu komutanlığına atandı. Resul-i Ekrem (s.a.a), Usame’nin emrine karşı gelenleri mücrim olarak tanıtmıştı. Usame Resulullah’ın (s.a.a) vefatı sırasında ve Sakife olayları baş gösterdiğinde Medine’de değildi. Ordusuyla birlikte Şam’a hareket etmek için Medine yakınlarındaki Curf topraklarında bulunuyordu.

    10-Ebubekir’in Usame’ye Yazdığı Mektup

    Resulullah’ın (s.a.a) halifesi Ebubekir’den Usame b. Zeyd’e:
    “Müslümanlar bana sığındılar ve hilafet işlerini yürütmem için beni seçtiler. Resulullah’tan (s.a.a) sonra beni kendilerine önder seçtiler. (Mektup uzun olduğu için kısaca kesitler nakledeceğiz) Mektubum sana ulaşıp, okuduğunda sen de diğer Müslümanlar gibi gel ve bana biat et. Emir komutanda olan Ömer b. Hattab’a ordudan ayrılması ve yanımda bulunması için izin ver. Çünkü ona ihtiyacım var. Sonra Resulullah’ın (s.a.a) seni göndermek istediği yere doğru hareket et.”
    Mektup Usame’ye ulaştığında okudu ve şöyle bir cevap yazdı:
    “Allah Resulü (s.a.a) tarafından azat edilen köle Usame b. Zeyd’den Ebubekir b. Ebu Kuhafe’ye:
    “Mektubun elime ulaştı. Ancak mektubunun başı ve sonu çelişmekteydi. Mektubunun başlarında Resulullah’ın (s.a.a) halifesi olduğunu yazmışsın, sonra da Müslümanların etrafında toplandıklarını ve seni kendilerine önder seçtiklerini iddia etmişsin. Hal böyle olsaydı onların mescitte sana biat etmeleri gerekirdi, Beni Saide Sakifesi’nde değil.
    Şimdi de kalkmış Ömer b. Hattab’a ihtiyaç duyduğun gerekçesiyle ordumdan ayrılması için izin vermemi istiyorsun. Ancak ben ona izin vermediğim halde emrime karşı çıkarak izinsiz ordudan ayrıldı. Birilerine ordudan ayrılma izni vermem bana yakışmaz. Zira Resulullah (s.a.a) beni orduyu hazırlamak ve hareket ettirmekle görevlendirmiştir. Bu yüzden seninle Ömer arasında bir fark yoktur. İkinizde emre karşı geldiniz. Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra emrine karşı çıkmak ile hayatı döneminde emrine karşı çıkmak arasında hiç bir fark yoktur ve ikisi de aynı şeydir.
    Resulullah’ın (s.a.a) sana ve Ömer’e benim komutam altında cepheye hareket etmenizi emrettiğini biliyorsun. Hakkınızda Resulullah’ın (s.a.a) emri ve görüşü kendi görüşünüzden elzem ve daha önceliklidir. Allah Resulüne (s.a.a) olan tutumunuz O’na gizli değildi. O hazret beni size komutan seçti, sizleri bana değil. Peygambere (s.a.a) muhalefet etmek nifak ve ikiyüzlülüktür…”
    Müellif der ki: Ebubekir’in mektubu ve Usame’nin cevabını, “Uyunu’l Belage fi Unsi’l Hazir ve Nakaletu’l Musafir” kitabında detaylı bir şekilde açıkladık. Burada bu kadarla yetinmeyi yeterli görüyoruz.

    SAKİF’E OLAYININ ARAŞTIRILMASI

    1-Çoğunluk, Resulullah’ın (s.a.a) Cenaze Merasimine Katılmadı!

    Ehlisünnet’in meşhur âlimi İbni Abdülbirr “İsti’ab” adlı eserinde şöyle der:
    Peygamberin (s.a.a) vefat ettiği gün, Beni Saide Sakife’sinde Ebubekir’e biat edildi. Ancak umumi biat Resulullah’ın (s.a.a) vefatından bir gün sonra yani Salı günü gerçekleşti. Hazrec kabilesinin reisi Sa’d b. Ubade kabilesiyle ve Kureyş’ten bir grup Ebubekir’e biat edilmesine karşı çıktı.”
    Şia’nın büyük âlimi Merhum Şeyh Müfid (ö.h.k 413) “İrşad” kitabında şöyle der:
    “Muhacir ve Ensardan birçok kişinin arasında hilafet konusunda şiddetli ihtilaf çıktığı için onlardan büyük bir çoğunluk Resulullah’ın (s.a.a) defin ve cenaze törenine katılmadı ve hazretin cenazesine namaz kılmaktan mahrum kaldı. Hz. Fatıma (s.a) yürekten ah çekerek; “Babamı kaybettiğim bu gün ne kadar kötü bir gündür” diye feryat ederek sabahladı.”
    Büyük âlim Seyyid b. Tavus (ö.h.k 664) “Keşfu’l Muhacce” adlı eserinde oğluna şöyle der:
    “Şimdiye kadar Ehlisünnet kitaplarında gördüğüm en ilginç ve şaşılacak durum, Taberi’nin kendi tarihi kitabında yazdığı konudur. Taberi’nin tarihinde zikrettiği konunun özeti şöyledir: “Resulullah (s.a.a) Pazartesi günü vefat etti. Ancak Çarşamba günü (veya akşamı) onu toprağa verdiler. (Yani Peygamberin cenazesini iki ya da üç gün öylece beklettiler ve defnetmediler.)
    Bir başka bir rivayette ise şöyle gelmiştir: “O hazretin cenazesi üç gün yerde kaldı ve sonra defnedildi.” Sonra Seyyid b. Tavus oğluna hitap ederek sözlerine şöyle devam ediyor: “İbrahim Sakafi “el-Marife” adlı eserinin dördüncü cildinde şöyle zikretmiştir: “Peygamberin (s.a.a) cenazesi üç gün yerde kaldı ve sonra defnedildi. Çünkü insanlar Ebubekir’in halife seçimi ve bu hususta yaşanan keşmekeşlerle meşguldüler. Bu durumda da baban Hz. Ali (a.s) o hazretin cenazesinin başından ayrılamaz ve Peygamberin (s.a.a) cenazesine namaz kılınmadan önce de O’nu defnedemezdi. Diğer taraftan eğer Peygamberin (s.a.a) cenazesini defnetseydi canı güvende olmazdı. Ayrıca Resulullah’ın (s.a.a) cenazesinin kabrinden çıkarılmasından da endişe duyuyordu. Bu yüzden Ali (a.s) O’nu defin vaktinden önce ya da defnedilmesi gereken yerden başka bir yere defnetti diye bahaneler öne sürerlerdi. Allah, Resulullah’ı (s.a.a) ölüm döşeğine terk eden ve rehberlik seçimiyle uğraşan cemaati kendi rahmetinden uzaklaştırsın! Hâlbuki rehberlik makamının aslı ve özü Peygamberin (s.a.a) risaleti ve nübüvvetiydi. Onların bu işte acele etmelerinin asıl sebebi rehberlik makamını Ehlibeyt’in (a.s) elinden çıkarmaktı. Ey oğlum! Allah’a andolsun ki, şunu anlamış değilim onlar Resul-i Ekrem’den (s.a.a) onca şefkat ve iyilik gördükten sonra mürüvvetleri, mertlikleri, akılları, vicdanları ve ashap olmaları nasıl O’na bu kadar saygısızlık ve cesaret etmelerine izin verdi.
    İmam Seccad’ın (a.s) oğlu Zeyd b. Ali’nin şu sözleri ne kadar da güzeldir:
    “Allah’a andolsun, eğer o topluluk Peygamberin (s.a.a) risaletine bağlanmaksızın hükümeti ele geçirme olanaklarına sahip olsalardı kuşkusuz ki risaletinden yüz çevirir ve Peygamberliğini de inkâr ederlerdi!”
    Aynı şekilde Seyyid b. Tavus diyor ki: “Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Müslümanların üzerlerindeki özelliklede vefat ettiği gün onların boynundaki haklarından biri de şuydu; Bütün Müslümanlar toprak üzerine hatta kumların üzerine oturmalı ve böylesi bir matem gününde musibet sahipleri gibi siyah elbiseler giymeliydiler. Bugünde yemek ve içmekten ellerini çekmeli, kadınlı, erkekli mateme bürünmeli ve Peygamberlerini kaybettikleri için ağıtlar yakmalı ve gözyaşı akıtmalıydılar. Çünkü hiçbir günün musibet ve acısı o günün musibet ve acısı gibi değildi ve bundan sonra da olmayacaktır.”

    2-Bura b. Azib’in Bakışıyla Sakife

    İbni Ebi’l Hadid ve Suleym b. Kays, Bura b. Azib’den şöyle naklederler: “Ben, her zaman Haşimoğullarının sadık dostlarındandım. Allah Resulü (s.a.a) vefat edince, hilafetin başkalarının eline geçmesinden endişe duyuyordum. Diğer taraftan ise Peygamberin (s.a.a) vefatından dolayı yasa boğulmuştum. Acele ve çılgına dönmüş bir halde bazen Peygamberin (s.a.a) evine gidiyor ve yakınlarının gusül ve cenaze işleriyle uğraştıklarını görüyordum. Bazen de Sakife’ye gidiyor ve insanların halife seçimi için birbirleriyle kıyasıya tartıştıklarına şahit oluyordum. Ensar topluluğu, hilafeti ele geçirerek Muhacirler üzerinde hâkimiyet kurmak istiyor, Muhacirlerde Ensar’a musallat olmak istiyorlardı. Durum bir süre böyle cereyan etti. Kavim liderlerini, Ömer’i ve Ebubekir’i ortalıkta görmedim. Birden bir tellalın: “Herkes şuan Sakife’de toplanmış bulunuyor”, diğer bir münadinin de; “İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler” diye seslendiklerini işittim. Kısa bir süre sonra Ebubekir, Ömer, Ebu Ubeyde’nin bir grup cemaatle birlikte geldiklerini gördüm. Üzerlerinde gösterişli elbiseler vardı. Yolda karşılaştıkları herkesi kandırarak Ebubekir’in yanına getiriyor ve ellerini Ebubekir’in eline sürerek zorla biat alıyordular. Bu manzarayla karşılaşınca aklım başımdan gitti. Büyük bir üzüntü içinde aceleyle Peygamberin (s.a.a) evine gittim. Haşimoğullarının Peygamberin (s.a.a) cenaze işlemleri için kapıları kapattıklarını fark ettim. Hızlıca kapıyı çaldım ve ”İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler” diye yüksek sesle feryat ettim.
    Peygamberin amcası Abbas şöyle dedi:”Artık kıyamete dek mahrum kalacaksınız.” (Yani kıyamet gününe kadar bir hayır görmeyeceksiniz, çünkü insanlar Peygamberin (s.a.a) sözünü dinlemediler ve rehberlik makamını asıl hedefinden saptırdılar.)

    3-Haşimoğulları’nın Biati

    Allame Taberisi “İhticac”, İbni Kuteybe Diyneveri “el-İmametu ves-Siyase” adlı eserlerinde ve dahası birçok âlim de kendi kitaplarında şöyle nakletmişlerdir:
    “Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Peygamberimizin (s.a.a) cenazesinin defin işlemlerini tamamladıktan sonra Peygamberin (s.a.a) ayrılığından duyduğu acı ve hüzünle mescide gelerek bir köşeye oturdu. Haşimoğulları etrafına toplandı. O sırada Zübeyr b. Avam’da huzurunda bulunuyordu. Mescidin diğer köşesinde Ümeyye oğulları Osman’ın etrafına, bir diğer köşesinde de Zühre oğulları Abdurrahman b. Avf’ın etrafına toplanmışlardı. Böylece Müslümanlar birkaç grup halinde mescitte toplandılar. Bu sırada Ebubekir, Ömer ve Ebu Ubeyde Cerrah içeri girdiler ve şöyle dediler; “Niçin sizleri gruplara bölünmüş bir halde görmekteyiz? Ayağa kalkın! Ensar ve diğer Müslümanlar gibi sizlerde Ebubekir’e biat edin.”
    Osman, Abdurrahman b. Avf ve taraftarları kalkarak Ebubekir’e biat ettiler. Hz. Ali (a.s) ve Haşimoğulları mescitten dışarı çıkarak Hz. Ali’nin (a.s) evinde toplandılar. Zübeyr’de onlara katıldı.
    Ömer, Ebubekir’e biat eden ve aralarında Useyd b. Huzeyr ve Selmet b. Selame’nin de bulunduğu grupla birlikte Hz. Ali’nin evine (a.s) gitti. Haşimoğullarının toplandıklarını görünce onlara şöyle dedi; “Cemaat Ebubekir’e biat etti, sizlerde ona biat edin.”
    Zübeyr yerinden kalkarak kılıcına sarıldı. Ömer; “Şu köpeğe saldırın ve şerrini üzerimizden uzaklaştırın” dedi.
    Ömer’in bu sözleri üzerine Selmet b. Selame aceleyle öne atılarak Zübeyr’in elinden klıcını kaptı. Ömer, Selame’den kılıcı aldı ve yere vurarak kılıcı parçaladı.
    Bu sırada Haşimoğullarının etrafını sardılar ve onları zorla mescide Ebubekir’in yanına götürdüler. Haşimoğullarına; “İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler, sizler de biat edin. Allah’a andolsun ki eğer biatten yüz çevirirseniz hepinizi kılıçtan geçiririz” diyerek tehditler savurdular.
    Kendilerini böylesi bir çıkmazda gören Haşimoğulları, teker teker öne çıkarak Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar.

    4-Hz. Ali’nin (a.s) Evine Saldırı ve Hz. Fatıma’nın (s.a) Sözleri

    Allame Taberisi “İhticac” adlı eserinde, Abdullah b. Abdurrahman b. Avf’dan şöyle nakleder: “Ömer b. Hattab adamlarıyla birlikte Medine’de dolaşıyor ve “Müslümanlar Ebubekir’e biat ettiler, sizler de Ebubekir’e biat etmeye koşun!” diye feryat ediyordu. Durumu böyle vahim gören halk, Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar. Ömer, bir grubun kendi evlerine saklandıklarından haberdar olunca adamlarıyla birlikte onlara saldırdı ve onları zorla mescide götürerek biat etmeye zorladı.
    Bu olayın üzerinden birkaç gün geçti. Ömer, kalabalık bir cemaatle Hz. Ali’nin (a.s) evine giderek, hazretten Ebubekir’e biat etmesi için evinden dışarı çıkmasını istedi, ancak Hz. Ali (a.s) dışarı çıkmadı.
    Ömer, yanındakilerden odun ve ateş istedi ve şöyle dedi; “Ömer’in canı elinde olan Allah’a andolsun ki, ya Ali (a.s) evinden dışarı çıkar (ve biat eder) ya da evi içindekilerle beraber yakarım.”
    Orada hazır bulunanlardan bazıları Ömer’e; “Bu evde Resulullah’ın (s.a.a.) kızı Fatıma (s.a),evlatları Hasan ve Hüseyin ve Resulullah’ın (s.a.a) hatıraları var” dediler.
    Ömer, halkın itirazını ve ortamın gerildiğini görünce; “Sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz? Böyle bir işe kalkışacağımı mı sandınız? Amacım onları korkutmaktı, yakmayı düşünmedim” diyerek gerilen ortamı sakinleştirmek istedi.
    İmam Ali (a.s) onlara şöyle bir haber yolladı: “Evden çıkmam mümkün değildir. Çünkü ben Kuran ayetlerini toplamayıp, düzenlemekle meşgulüm. Sizler Kuran’ı arkanıza attınız ve kalp bağladığınız dünya sizi kendisiyle meşgul etti. Ben, Kuran’ı toplayıp, düzene sokmadıkça evden dışarı çıkmayacağıma ve omzuma aba atmayacağıma dair yemin ettim.”
    Bu sırada Allah Resulünün (s.a.a) kızı Hz. Fatıma (s.a) evden dışarı çıktı, topluluğun karşısına geçerek şöyle buyurdu; “Ben, davranışı sizlerden daha kötü bir topluluk tanımıyorum, Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini elimizde bıraktınız ve ahdiniz bozdunuz. (bize danışıp, görüşümüzü almadan hilafet meselsini kendi aranızda bir sonuca bağladınız). Bizimle meşveret etmediniz ve hakkımızı görmezlikten geldiniz. Gadir-i Hum olayından haberiniz yokmuş gibi davranıyorsunuz. Allah’a andolsun ki Resulullah (s.a.a) o gün (Gadir-i Hum) hilafete göz dikmeyesiniz diye Hz. Ali’nin (a.s) dostluğu ve velayeti için insanlardan ahit aldı. Ancak ahdinizi bozdunuz ve Allah Resulü (s.a.a) ile bağlarınızı kopardınız. Allah, dünyada ve ahirette sizlerle aramızda hakemlik edecektir!”

    EHLİSÜNNET ÂLİMLERİNİN HZ. ALİ’DEN BİAT ALINMASI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ

    1-İbni Kuteybe Diyneveri’ye Göre Biat
    İbni Kuteybe Diyneveri olarak tanınan Ebu Muhammed Abdullah b. Muslim b. Kuteybe Diyneveri Ehlisünnet’in büyük âlimlerindendir. O, Gaybeti Sûgra döneminde yaşamış ve hicri 322 yılında vefat etmiştir. “el-İmametu ves-Siyase” adlı eserinde İmam Ali’nin (a.s) Ebubekir’e biat etmekten sakınması hakkında şöyle der:
    “Sonra Hz. Ali’yi (Kerremellahu Vechehu) Ebubekir’in yanına götürdüler. Hz. Ali (a.s) “ben Allah’ın kulu ve Allah Resulünün (s.a.a) kardeşiyim” sözlerini yineliyordu.
    Adamın biri hazrete “Ebubekir’e biat et!” deyince, İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Rehberlik makamına ben sizden daha liyakatliyim, size biat etmem. Sizin bana biat etmeniz daha uygundur. Bu makamı zorla elde ettiniz. Bu makamı Ensar’dan aldınız ve onlara karşı, Peygamberin (s.a.a) akrabaları olduğunuzu delil gösterdiniz. Şimdi de onu biz Ehlibeyt’ten (a.s) gasp ettiniz. Ensar’a, Hz. Muhammed’in (s.a.a) akrabaları olduğunuz için bu makama daha layık olduğunuzu kanıt gösterenler sizler değil miydiniz? Bu gerekçeye göre de Ensar hilafeti sizlere teslim etti. Şimdi de ben, aynı gerekçeyle yani sizlerin Ensar’a karşı gösterdiğiniz kanıtı kendinize sunuyorum; Ben, hem hayatı döneminde hem de vefatından sonra Allah Resulüne (s.a.a) daha yakındım ve öyle de olacağım. Eğer Allah’a iman etmişseniz davranışlarınızda bizlere karşı insaflı olursunuz. Aksi halde kasıtlı olarak zulüm yerinde durmuş olursunuz.”
    Ömer, Hz. Ali’ye; “Ebubekir’e biat etmedikçe seni bırakmayız” dedi.
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Payına düşen sütü sağ! Bu gün Ebubekir’in işini sağlamlaştır ki nasıl olsa bu makamı yarın sana iade edecektir.” Sonra şöyle buyurdu; “Ey Ömer! Allah’a andolsun ki sözünü kabulllenmiyor ve ona biat etmiyorum.”
    Ebubekir; “Eğer biat etmezsen, seni bu işe zorlamam” dedi.
    Ubeyde Cerrah, Hz. Ali’ye (a.s) şöyle dedi; “Ey amcamın oğlu! Sen henüz gençsin, bunlar (Ebubekir ve Ömer) kavmin yaşlılarıdırlar. Sen işlerde onların sahip oldukları deneyim ve bilgiye sahip değilsin. Bana göre Ebubekir hilafet makamında senden daha güçlüdür, tecrübesi ve bilgeliği senden daha fazladır. O halde hilafeti Ebubekir’e teslim et. Eğer daha sonraları sağ kalır ve uzun yaşarsan, sahip olduğun fazilet, dindeki önceliğin, ilmin, ferasetin ve Peygambere (s.a.a) olan yakınlığından dolayı rehberlik makamına daha layık olursun.”
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Ey Muhacirler (işlerinizde) Allah’ı gözetin, Allah’ı! Muhammed’in (s.a.a) Araplar üzerindeki hâkimiyetini evinden çıkarıp kendi evlerinize ve yuvalarınıza götürmeyin. Hanedanını makamlarından alıkoymayın ve haklarını çiğnemeyiniz!”
    Ey Muhacirler! Allah’a andolsun ki! İnsanlar arasında rehberlik makamına herkesten daha uygun ve daha liyakatli olan bizleriz. Çünkü biz Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyt’iyiz ve hilafete sizden daha liyakatliyiz…”

    2-Ensar’dan Yardım Talebi

    İbni Kuteybe bu konuları beyan ettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “Hz Ali, (a.s) akşamları Hz. Fatıma’yı (s.a) bir bineğe bindirerek Ensar’ın toplantılarına götürüyor, O’da onlardan yardım istiyordu. Onlar cevap olarak şöyle diyorlardı: “Ey Allah Resulünün kızı! Biz ona (Ebubekir’e) biat ettik ve artık iş işten geçmiştir. Eğer kocan ve amcanın oğlu Ebubekir’den önce davranıp bize gelseydi, ona biat eder, rehberliğini kabul ederdik.”
    Hz. Ali (a.s) ise onlara şöyle cevap verdi; “Ben Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini yıkamadan, kefenleyip, defnetmeden evinde mi bıraksaydım ve sonra da onun hilafetini ele geçirmek için halkla mücadeleye mi girişseydim?”
    Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyurdu; “Ebu’l Hasan Ali’nin (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) cenaze işleriyle uğraşması gerekirdi. Ancak Muhacirler ve Ensar Allah’ın kendilerini yargılayacağı ve cezalandıracağı bir iş yaptılar.”

    İbni Kuteybe, Hz. Ali’den (a.s) alınan biatin niteliği hakkında şöyle der: Sonunda Ebubekir kendine biat etmeyenleri araştırdı ve onların Hz. Ali’nin (a.s) etrafına toplandıklarını tespit etti. Ömer’i oraya gönderdi. Ömer, Hz. Ali’nin (a.s) evine gelerek onlardan biat etmeleri için evden dışarı çıkmalarını istedi, ancak kimse evden dışarı çıkmadı.
    Bunun üzerine Ömer şöyle dedi; “Canım elinde olan Allah’a andolsun ki, eğer evden dışarı çıkmazsanız evi içindekilerle birlikte yakacağım.”
    Orada hazır bulunan cemaatten bazıları Ömer’e, Hz. Fatıma’nın (s.a) evde olduğunu hatırlattı. Ancak Ömer, bu hatırlatmaya aldırış etmeden “Fatıma evde olsa dahi yakacağım” dedi.
    Evde bulunanlar dışarı çıkıp, Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar. Fakat Hz. Ali (a.s) Kuran’ı toplamadıkça üzerine bir aba almayacağına ve evden dışarı çıkmayacağına dair yemin etmişti.
    Hz. Fatıma (s.a) dışarı çıktı ve Muhacirlere şöyle hitap etti; “Ben davranışı sizden daha kötü bir topluluk tanımıyorum, Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini elimizde bıraktınız ve kendiişlerinizin peşine gittiniz, biz olmadan da işi sonuca bağladınız. Bizi hilafetten alıkoydunuz ve hakkımız olan hilafeti gasp ettiniz.”
    Ömer, Hz. Fatıma’nın (s.a) sözlerini işittikten sonra, Ebubekir’in yanına gitti ve “Biat etmeye baş kaldıran şu adamı (Hz. Ali’yi) yargılamayacak mısın?” dedi.
    Ebubekir, azat ettiği kölesi Kunfuz’a; “Ali’nin (a.s) yanına git ve yanımıza gelmesini söyle” diye emir verdi.
    Kunfuz, Hz. Ali’nin (a.s) yanına geldiğinde, Hz. Ali (a.s) ona; “Ne istiyorsun?” diye sordu.
    Kunfuz; “Resulullah’ın (s.a.a) halifesi seni huzuruna çağırıyor” dedi.
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Ne de çabuk Resulullah’a (s.a.a) yalan isnat ettiniz ve (Kendinizi O’nun halifesi olarak gördünüz.)”
    Kunfuz geri döndü ve Hz. Ali’nin (a.s) sözlerini Ebubekir’e iletti. Ebubekir şiddetli bir şekilde ağladı.
    Ömer bir kez daha Ebubekir’e; “Baş kaldıran şu adama (Ali’ye) fırsat verme!” sözünü tekrarladı.
    Bunun üzerine Ebubekir, Kunfuz’a şöyle dedi; “Ali’nin (a.s) yanına git ve O’na; “Ebubekir, biat etmen için seni huzuruna çağırıyor” söyle.
    Kunfuz, Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna vararak Ebubekir’in mesajını iletti.
    Hz. Ali (a.s) sesini yükselterek ve şöyle dedi; “Subhanallah! Kendisine ait olmayan bir hakkı nasıl iddia edebilir?”
    Kunfuz geri döndü ve Hz. Ali’nin (a.s) bu sözünü Ebubekir’e iletti. Ebubekir yine şiddetle ağladı. Bu sırada Ömer ayağa kalkarak, bir grup cemaatle birlikte Hz. Ali’nin (a.s) evine gitti. Evin kapısının halkasını çaldı. Hz. Fatıma (s.a) onların sesini işitince, yüksek bir sesle babası Allah Resulüne (s.a.a) hitaben şöyle seslendi; “Ey babacığım! Ey Allah’ın Resulü! Senden sonra Hattab’ın ve Ebu Kuhafe’nin oğullarından taraf nice zulümler bize yetişti!”
    Ömer’in yanındakiler Hz. Fatıma’nın (s.a) ağlama sesini işitince son derece üzüldüler ve o kadar şiddetli ağladılar ki neredeyse yürekleri yerlerinden oynayacak ve ciğerleri parçalanacaktı. Ancak tüm bunlara rağmen Ömer birkaç kişiyle birlikte Hz. Fatıma’nın (s.a) evinin kapısının yanında bekledi. Hz. Ali’yi (a.s) evden dışarı çıkartarak, biat etmesi için zorla Ebubekir’in yanına götürdüler.
    Hz. Ali (a.s) onlara Ebubekir’e biat etmeyeceğini söyledi.
    Halifenin taraftarları; “Allah’a andolsun eğer biat etmezsen, boynunu vuracağız” diyerek tehdit ettiler.
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Eğer bunun yaparsanız Allah’ın kulunu ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kardeşini öldürmüş olacaksınız.”
    Ömer; “Allah’ın kulunu evet, ancak Resulullah’ın (s.a.a) kardeşini değil” dedi.
    O sırada Ebubekir susmuş ve bir şey söylemiyordu. Ömer; “Ali’nin (a.s) biat etmesi için emir vermeyecek misin?” diyerek Ebubekir’in sessizliğini bozdu.
    Ebubekir; “Fatıma (s.a) Ali’nin (a.s) yanında olduğu müddetçe onu bir işe zorlamam” dedi.
    Sonra Hz. Ali (a.s) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kabrine gitti, hüzünlü bir ses ve ağlar bir gözle şöyle feryat etti; “Ey kardeşim (ya da amcamın oğlu), "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.”



    #2
    Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

    3-Ebubekir’in Hz. Fatıma (s.a) İle Konuşması

    Ömer, Ebubekir’e; “Bizi Fatıma’nın (s.a) yanına götür, çünkü biz onu incit-tik ve öfkelendirdik” dedi.
    Ömer ve Ebubekir birlikte Hz. Zehra’nın (s.a) evine gittiler ve içeri girmek için izin istediler. Ancak Hz. Fatıma (s.a) onlara izin vermedi. Onlar Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna vardılar ve hazreti aracı kılarak ondan kendilerine izin almasını istediler. Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’dan (s.a) izin aldı. Onlar Hz. Fatıma’nın (s.a) huzuruna geldiler, ancak Hz. Fatıma (s.a) onlardan yüz çevirdi. Selam verdiler, ama selamlarının cevabını vermedi.
    Ebubekir şöyle dedi; “Ey Allah Resulünün (s.a.a) sevgili kızı! Allah’a andolsun ki Peygamberin (s.a.a) akrabaları benim yanımda kendi akraba-larımdan daha sevgili ve değerlidirler. Seni kızım Ayşe’den daha çok sevi-yorum. Allah Resulü (s.a.a) vefat ettiği gün keşke O’nun yerine ben ölseydim ve O’ndan sonra yaşamasaydım dedim. Beni, senin faziletlerini bildiği halde mirasından alı koyan kimse gibi mi görüyorsun? Baban Allah Resulünden (s.a.a) işittim ki buyurdu; “Biz peygamberler miras bı-rakmayız. Geriye bıraktıklarımız ancak sadakadır.”
    Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyurdu; “Eğer ben babamın sözünü size hatırlatır-sam, ona amel edecek misiniz?”
    Ömer ve Ebubekir; “Evet, amel edeceğiz” dediler.
    Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyurdu; “Sizi Allah’a yemine veriyorum, söyleyin bana Allah Resulünün (s.a.a); “Fatıma’nın (s.a) hoşnutluğu hoşnutlu-ğum, öfkesi de öfkemdir. Kızım Fatıma’yı seven beni sevmiştir, Fatıma’yı hoşnut eden beni hoşnut etmiştir ve Fatıma’yı öfkelendi-ren kuşkusuz ki beni öfkelendirmiştir” buyurduğunu işitmediniz mi?
    “Evet, bu sözü Allah Resulünden (s.a.a) işittik dediler.
    Bunun üzerine Hz. Fatıma (s.a) onlara şöyle buyurdu; “Allah’ı ve meleklerini şahit tutuyorum ki siz beni öfkelendirdiniz ve hoşnut etmediniz. Eğer Peygamberi (s.a.a) mülakat edersem, sizleri O’na şikâyet edeceğim.”
    Ebubekir; “Allah’ın gazabından ve ey Fatıma senin öfkenden Allah’a sığını-rım.” Sonra Ebubekir o kadar ağladı ki neredeyse ruhu bedeninden çıkcakatı.
    Hz. Fatıma (s.a) ona şöyle buyurdu; “Allah’a andolsun ki kılcağım her namazdan sonra sana beddua edeceğim.”
    Ebubekir, ağlayarak Hz. Fatıma’nın (s.a) evinden dışarı çıktı. Ebubekir’in durumunu gören halk etrafına toplandılar. Ebubekir, onlara şöyle dedi; “Herbiriniz geceleri eşlerinizin yanında huzur içinde birbirinize sarılarak uyuyorsunuz ve ailenizle mutlusunuz. Ancak beni şu girdaplar ve sıkıntılar içinde yalnız bıraktınız. Sizlerin biatine ihtiyacım yoktur ve bana olan biat-lerinizi bozunuz!”
    Cemaat; “Ey Peygamberin (s.a.a) halifesi! Hilafet sen olmadan düzelmez, çünkü sen hilafet işlerinde bizden daha bilgilisin. Eğer hilafet makamından el çekersen Allah’ın dini yok olup gider” dediler.
    Ebubekir şöyle dedi; “Allah’a andolsun eğer dinin bağlarının gevşemesin-den korkmasaydım, Fatıma’nın (s.a) sözünü işittikten sonra bir Müslümanın üzerinde biatim olduğu halde yatağımda uyumazdım.”
    Adı geçen âlim “İbni Kuteybe” şöyle der; “Hz. Fatıma (s.a) dünyadan göç edip gidinceye kadar Hz. Ali (a.s) Ebubekir’e biat etmedi ve Hz. Fatıma (s.a) Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra 75 günden fazla bir süre ya-şamadı. (İbni Kuteybe’nin sözlerinin sonu)

    4-İbni Abdi Rabbih Endülisi’nin Sözleri

    İbni Abdi Rabbih Endülisi (ö.h.k 328) olarak meşhur olan Ahmed b. Mu-hammed Kurtubi Mervani Maliki, Ehlisünnet’in büyük âlimlerindendir. Fay-dalı bilgiler içeren “el-İkdu’l Ferid” kitabının ikinci cildinde biat olayını be-yan etmiştir ki biz burada özetini getirmekle yetiniyoruz:
    Ebubekir’e biat etmeye muhalefet edenler şunlardı:
    Hz. Ali (a.s), Abbas ve Zübeyir; onlar, Hz. Ali’nin (a.s) evinde oturmuş, dışarı çıkmıyorlardı. Ebubekir’in emri üzerine Ömer b. Hattab’ın onları ev-den dışarı çıkarmaya gitti. Ebubekir, Ömer’e: “Eğer onlar evden dışarı çıkma konusunda direnecek olurlarsa onlarla savaş” dedi.
    Bunun üzerine Ömer evi içindekilerle beraber yakmak için eline bir ateş aldı. Hz. Fatıma (s.a) onunla karşılaşınca ona hitaben “Ey Hattab’ın oğlu! Evimizi yakmaya mı geldin?” dedi.
    Ömer; “Evet, sizlerde diğer insanlar gibi gibi gelin ve biat edin” dedi.
    Hz. Ali (a.s) evden dışarı çıkarak, Ebubekir’in yanına gitti ve ona biat etti.”

    5-Meşhur Tarihçi Mes’udi’nin Sözleri

    Mes’udi olarak bilinen meşhur tarihçi Ali b. Hüseyin, “Murucu’z-Zeheb” adlı eserinde Abdullah b. Zübeyr’in ayaklanmasının tarihi ile ilgili olarak şöyle der:
    Abdullah b. Zübeyir Mekke’de olan Haşimoğullarını Ebu Talib Şi’bine (deresi) toplamaya karar verdi. Oraya bol miktarda odun taşıdı. Eğer odunlara bir ateş kıvılcımı düşseydi bütün Haşimoğullarının yanması içten bile olmaz ve hatta tek bir kişi bile canını kurtaramazdı. Hz. Ali’nin (a.s) oğlu Muhammed Hanifi’de o sırada Haşimoğullarının arasında bulunuyor-du.
    Sonra şöyle nakleder: Muhtar’ın emri üzerine Ebu Abdullah Cedeli Kufe’den dört bin kişiyle birlikte Mekke’ye geldi ve Haşimoğullarını o tehli-keden kurtardı.
    Mes’udi der ki: Nevfeli kendi kitabında Ayşe’ye mensup olan bir şahsın tarihi hakkında Hammad b. Seleme’den şöyle nakleder:
    Abdullah b. Zübeyr’in kardeşi Urve b. Zübeyir kardeşi hakkında yapılan bu eleştirileri duyduğu zaman kardeşinden taraf mazeret getiriyor ve şöyle diyordu; “ Abdullah’ın odun toplamasındaki gayesi sadece Haşimoğullarını korkutmaktı, onları yakmayı düşünmüyordu. Bu tutumuyla onları kendisine biat etmeye zorluyordu. Nitekim geçmişte olduğu gibi Ömer b. Hattab’ta Haşimoğullarını bu yöntemle korkutmuştu. Onlar biat etmekten sakındıkları için Ömer odun toplayarak onları yakmakla tehdit etti.
    Nevfeli daha sonra sözlerine şöyle devam eder: Bu konuların şerhi buraya sığmaz ve biz bu konuları Ehlibeyt’in (a.s) faziletleri ve tarihi yaşantıları hakkında yazdığımız “Hadaiku’l Ezhan” adlı eserimizde detaylı bir şekilde beyan etmişizdir.

    6-Birkaç Büyük Âlimin Sözü

    Ölümü hicri 436 yılında gerçekleşen ve Şia’nın büyük âlimi merhum Alemu’l Hüda Seyyid Murteza “eş-Şafi” kitabında, Kadılar Kadısı’nın Hz. Fatıma’nın (s.a) evinin yakılmasıyla ilgili sözlerinin reddinde şöyle der:
    Hz. Fatıma’nın (s.a) evinin yakılması olayını Şia âlimlerinin haricinde Ehli-sünnet nezdinde saygın olan âlimleri de nakletmişlerdir. Bu konuyla ilgili nakledilen rivayetleri hiçbir delil olmadan reddetmenin de bir yararı yok-tur.
    Rivayetlerinin sıhhatı ve kaydında Ehlisünnet nezdinde güvenilir bir âlim olan ve ayrıca Şii olmadığından şüphe edilmeyen meşhur tarihçi Belazuri, Medaini’den şöyle nakleder;
    Ebubekir adamın birini Hz. Ali’den kendisine zorla biat alması için yanına gönderdi. Ancak Hz. Ali (a.s) biat etmedi.
    Ömer eline ateş alarak Hz. Ali’nin (a.s) kapısına dayandı. Bu sırada Hz. Fatıma (s.a) ile karşılaştı. Hz. Fatıma (s.a) ona hitaben; “Ey Hattab’ın oğlu! Evimizi yakmaya geldiğini görmekyetim, acaba durum gör-düğüm gibi midir?” buyurdu.
    Ömer; “Evet, dedi bu iş babanın Allah katından getirdiği şeyden daha güçlüdür. Bu sırada Hz. Ali (a.s) evden dışarı çıktı ve biat etti.
    Şia ravileri bu rivayeti birçok kanaldan nakletmişlerdir. İşin güzel ve dikkat çekici yanı ise Ehlisünnet’in büyük âlim ve araştırmacılarının da bu rivayeti de nakletmeleridir.
    İbrahim Said Sakafi kendi senediyle İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder; “Allah’a andolsun ki Hz. Ali (a.s) biat etmedi ve hatta evden ateş dumanın yükseldiğini görünce içeri girdi.”
    Büyük âlim Seyyid b. Tavus (ö.h.k 664) “Keşfu’l Muhacce” kitabında Ebubekir’in biyografisiyle ilgili ve Usame’nin ordusuna muhalefet etmesi ve Sakif’e günü hilafeti gasp etmesi konusunda oğluna hitaben şöyle dedi; “Ebubekir, bununla da yetinmedi. Ömer’i baban Ali (a.s) ve annen Fatıma’nın (s.a) evine gönderdi. O sırada Abbas, Haşimoğulları ve bir grup cemaatle Peygambere (s.a.a) yas tutmak için Hz. Ali’nin (a.s) evinde bulunuyordu. Onlar Peygamberi (s.a.a) kaybetmenin derin acısını yaşıyorlardı.
    Ömer, onlardan biat almak için dışarı çıkmalarını istedi, evden çıkmamaları durumunda evi ateşe vermekle tehdit etti. Nitekim “el-İkdu’l Ferid” adlı eserin yazarı kitabının dördüncü cildinde ve aynı şekilde bir grup Ehlisünnet âlimi şöyle nakletmişlerdir; Bildiğim kadarıyla Ömer’den önce ve de sonra kendi zamanlarında zulüm ve gaddarlıkta meşhur olan hiç kimse böyle bir işe (ev yakma) kalkışmamıştır. Bundan öteye hatta kâfir padişahlar bile kendilerine biati geciktiren kimselere karşı adamlarını gönderip evlerini yaktırmamış ve ölümle de tehdit etmemişlerdir.
    Aksine biz şunu söylüyoruz: Aynı şekilde bir peygamber ya da önder, halkı fakirlikten, zilletten ve zarardan kurtarır, onları dünya ve ahiret saadetine irşat eder ve Allah onun peygamberliği ışığında zalimlerin saltanatı altındaki şehirleri fetheder. Ardından o peygamber ya da önder kendisinden sonra ümmetine bir kız bırakarır ve dünyadan göçmeden önce de ümmetine şöyle buyurur; “Şu kız her iki cihan kadınların hanımefendisidir.” Sonra da o kızın yedi yaşın altında iki çocuğu olur ve birileri de ellerinde ateşlerle gidip evini içindeki çocuklarıyla yakması haberi ne kadar ilginç ve şaşılacak bir haberdir. Hemde o kız ve çocukları o peygamberin ya da önderin bedenindeki ruhu gibidirler. Böyle bir haberi biz bundan önce işitmedik? Acaba ümmetin saadeti için bu kadar zahmetlere katlanan bu peygamber ya da önderin mükâfatını ümmeti böyle mi vermeliydi?

    7-İlginç Bir Hikâye

    Allame Taberisi “İhticac” adlı eserinde Ahmed b. Hişam’den şöyle nakle-der; “Ebubekir’in hilafeti döneminde Ubade b. Samit’in yanına gittim ve ona şöyle dedim; “Ebubekir halife olmadan önce insanlar onu diğerlerin-den daha üstün görüyorlar mıydı?” Ubade; “Biz bir konuda sessiz kalıyor-sak sizlerde sessiz kalın ve irdelemeyin. Allah’a andolsun ki, Allah Resulü (s.a.a) peygamberliğe Ebucehil’den layık olduğu kadar Hz. Ali’de (a.s) hi-lafete bir o kadar layıktı. Buna ilave olarak şu hadisi de benden işit: “Vak-tiyle biz Resulullah’ın (s.a.a) huzurunda bulunuyorduk. Ali (a.s), Ömer ve Ebubekir O hazretin evine geldiler. İlk önce Ebubekir, sonra Ömer, ardın-dan da Hz. Ali (a.s) içeri girdi. Sanki Peygamberin (s.a.a) yüzüne toprak serptiler. Öfkesinden yüz ifadesi değişti. Sonra Hz. Ali’ye (a.s) şöyle bu-yurdu; “Allah seni onlara emir ve önder seçtiği halde onlar senden öne mi geçiyorlar?”
    Ebubekir; “Ey Allah’ın Resulü (s.a.a) unuttum, Ömer ise yanlış yaptım ve gaflet ettim dediler. Resulullah (s.a.a) onlara şöyle buyurdu; “Ne unut-tunuz ne de gaflet ettiniz… Sanki rehberlik makamını onun elinden aldığınızı görüyorum, kudret elde etmek için onunla savaştığınızı ve mücadele ettiğinizi görüyorum. Allah’ın ve Resulünün düşmanları size bu konuda yardım etmekteler. Güya sizlerin Muhacir ve Ensar’ı birbirlerinin canına düşürdüğünüzü görmekteyim, dünya için birbirlerine karşı kılıç çekmekteler ve sanki Ehlibeyt’ime (a.s) zulüm edildiğini ve hakarate maruz kaldıklarını, etraflara ve köşe bucaklara dağıldıklarını görüyorum. Bu konu Allah’ın ilminde geçmiştir.”
    Sonra Resuli Ekrem (s.a.a) o kadar ağladı ki gözyaşları yanaklarından aktı ve Hz. Ali’ye şöyle buyurdu; “Ey Ali! Allah’ın emri gelene kadar sabret, tahammül et! Yüce Allah’ın kudretinden başka bir kudret yoktur. Çünkü bu durumda Allah katında senin için o kadar büyük mükâfatlar vardır ki iki yazıcı melek onları sayamazlar. Önderlik senin eline geçtikten sonra kılıcına sarıl; muhalifleri Allah’ın ve Resulünün emrine dönene kadar öldür ve kılıcından geçir! Çünkü sen ve seninle birlikte batıla karşı ayaklananlar hak üzeresiniz. Aynı şekilde senden sonra gelecek evlatların da kıyamete kadar hak üzeredirler.”

    ŞIKŞIKIYE HUTBESİ, GERÇEĞİ YANSITAN AYNA

    Merhum Şeyh Saduk (r.a) kendi senediyle İbni Abbas’tan şöyle rivayet eder; “Hz. Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde yanında Allah Resulünün (s.a.a) vefatından sonra meydana gelen olaylardan söz açılınca Nehcü’l-Belaga’dan nakledeceğimiz şu konuşmayı yaptı:
    “Andolsun Allah'a ki filân, onu bir gömlek gibi giyindi; oysa daha iyi bilirdi o, ben hilâfete nispetle değirmen taşının mili gibiydim; hilâfet benim çev-remde dönerdi; sel benden akardı; hiçbir kuş, uçtuğum yere uçamazdı. Hilâfetle arama bir perde çektim; onu koltuğumdan silkip attım. Düşün-düm; kesilmiş elimle hamle mi edeyim; yoksa bu kapkaranlık körlüğe sa-bır mı edeyim? Hem de öylesine bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır; çocuğu kocaltır; inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu zulmette zahmet çeker.
    Gördüm ki sabretmek daha doğru; sabrettim, ama gözümde diken vardı, boğazımda kemik; mirasımın yağmalandığını görüyordum. Birincisi, onu falana verip gitti. (sonra A'şâ'nın şu beytini okudular
    Bugün deveye binmişim; yolculuk zahmetine düşmüşüm;
    Cabir’in kardeşi Hayyan ile bulunduğum günle bu günüm kıyaslanır mı hiç?
    Ne de şaşılacak şey ki (Ömer) yaşarken halkın kendisini bırakmasını teklif ederdi; ölümünden sonra yerine öbürünün geçmesini sağladı. Bu iki kişi hilâfeti, devenin iki memesi gibi aralarında paylaştılar. O, hilâfeti, düz ve düzgün olmayan çorak bir yere attı; sözü sertti, insanı yaralardı; onunla buluşup görüşeni incitirdi. Meselelerde şüphesi çoktu; özür getirmesinin sayısı yoktu. Onunla konuşan, arkadaşlık eden, serkeş bir deveye binmişe benzerdi; burnuna geçen yularını çekse burnu yırtılır, yaralanırdı; bıraksa üstündekini helâk olma çukuruna götürür, atardı. Allah'ın bekasına andolsun, halk, onun zamanında ne edeceğini şaşırdı; yoldan çıktı; renkten renge boyandı; oradan oraya yeldi-durdu. Uzun bir zaman, çetin mihnetlere düştüm; sabrettim; derken o da yoluna düzüldü; halifeliği bir topluluğa bıraktı ki ben de bunların biriyim sanıldı.
    Allah'ım, sana sığınırım; ne de danışma topluluğuydu bu. Onlardan benim hakkımda, birincisiyle ne vakit bir şüpheye düşen oldu ki bu çeşit kişilere katıldım ben? Fakat inerlerken onlarla indim; uçarlarken onlarla uçtum; inişte, yokuşta onlarla beraber oldum. İçlerinden biri, hasedinden gerçek-ten saptı; öbürü (S’ad b. Vakkas), damadı olduğundan ona uydu, benden yüz çevirdi; öbürleri de öyle işler ettiler ki anmak bile çirkin.
    Derken kavmin üçüncüsü kalktı; hem de bir halde ki iki yanı da yelle dol-muştu; işi gücü, yediğini çıkaracak yerle yiyeceği yer arasında gidip gel-mekti. Onunla beraber babasının oğulları da işe giriştiler; Allah malını ilk-baharda devenin otları, çayırı-çimeni yiyip sömürmesi gibi yediler, sömür-düler. Sonunda onun da ipi çözüldü; hareketi tezce yaralanıp öldürülmesi-ne sebep oldu, karnının dolgunluğu onu bu hale getirdi; işini tamamladı gitti.
    1-Hz. Ali’nin (a.s) Hilafeti Dönemine Bir Bakış

    Hz. Ali (a.s) Şıkşıkıye hutbesinin devamında şöyle buyuruyor;
    “Derken, halkın benim etrafıma, sırtlanın boynundaki kıllar gibi üşüşmesi kadar beni üzen bir şey olmadı; her yandan, birbiri ardınca çevreme üşüştüler; bir derecede ki kalabalıktan gözlerimin nuru Hasan'la Hüseyin, ayaklar altında kalacaktı neredeyse. Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme toplandılar; bu hengâmede elbisem bile yırtılmıştı.
    Ama işi elime aldıktan sonra bir bölük, biatten döndü; ahdini bozdu. Öbür bölük ok yaydan fırlar gibi fırladı, inancından vazgeçti; öbürleri de itaatten çıktı; sanki onlar, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh Allah'ın "İşte âhiret yurdu; biz onu, yeryüzünde yücelik ve bozgunculuk dilemeyenlere veririz ve sonuç, çekinenlerindir" buyurduğunu duymamışlardı. (Kasas, 83) Evet, andolsun Allah'a, elbette duydular da, ezberlediler de; fakat dünya, gözlerine bezenmiş bir şekilde göründü, onun bezentisi hoş geldi onlara.
    Ama şunu da bilin ki andolsun tohumu yarana, insanı yaratana, bu toplu-luk, biat için toplanmasaydı, Allah'ın, zalimin doyup zulmetmemesi, maz-lumun aç kalmaması hakkında bilginlerden aldığı ahit olmasaydı hilâfet devesinin yularını sırtına atardım; ümmetin sonuncusunu, ilkinin kâsesiyle suvarır giderdim. Siz de anlamışsınızdır ki şu dünyanızın değeri, bir dişi keçinin aksırığından da değersizdir bence.
    Demişlerdir ki: hutbelerinde söz, buraya gelince, Irak halkından biri kalktı, Hazrete bir kâğıt sundu. Hazret kâğıdı okumaya başladı. Okuyup bitince İbni Abbas, Ey Müminler Emiri dedi, sözüne, bıraktığın yerden başlasan; Emirü’l-Müminin (a.s) buyurdular ki;
    Heyhat ey Abbas oğlu! Bu, erkek devenin, esridiği zaman ağzına gelen bir köpüktü; geldi, gene geriye gitti.
    İbni Abbas diyor ki Allah’a andolsun ki hiçbir söze bu kadar üzülmemiştim. İmam söylemek istediği sözleri bitirememişti.

    2-İbni Ebil Hadid’in Üstadının İlginç Sözü

    Ehlisünnet’in meşhur âlimi İbni Ebil Hadid diyor ki; İbni Abbas’ın yukarıda-ki sözünden gayesi şudur: Şebib Vasiti’nin oğlu ve aynı zamanda üstadım olan Ebu’l Hayr hicri kameri 603 yılında bana şöyle dedi; “Ben bu hutbeyi “İbni Haşşab” olarak tanınan üstadım Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed’e okudum. Söz İbni Abbas’a varınca üstadım bana dedi ki “Eğer ben olsaydım İbni Abbas’a şöyle derdim; “Bu hutbede Ali’nin (a.s) söyle-mediği bir söz kaldı mı ki sen böyle üzülüyorsun? (O, bu hutbede her şeyi ifşa etmiştir.) Allah’a andolsun ki birinci halifeden sonuncusuna kadar her şeyi beyan etmiştir.”

    3-Hz Ali’nin (a.s) İbni Abbas İle Dertleşmesi

    Allame Meclisi “Biharu’l Envar” adlı eserinde “Keşfu’l Yakin” adlı kitaptan şöyle nakleder:
    Ali’nin (a.s) amcasının oğlu İbni Abbas diyor ki; “Ali (a.s) bir şey hatırlayıp öfkelendiğinde ya da bir haber karşısında heyecanlandığında öfkesini ya-tıştırıyor ve O’nu sakinleştiriyordum. Vaktiyle Şam’daki dostlarından biri ona bir mektup yazdı. Mektupta şöyle yazmıştı; Amr b. As, Utbe b. Ebu Süfyan, Velid b. Ukbe ve Mervan, Muaviye’nin etrafına toplanmış, Emirü’l-Müminin Ali (a.s) hakkında konuşuyor ve O’nu eleştiriyorlar; Ali’nin (a.s) Peygamberin (s.a.a) sahabelerini öldürerek sayılarını azalttığını iddia ederek, halkın diline düşürüyorlar. Onlardan her biri aslında kendilerinin sahip oldukları bir kusuru ve eksikliği ona yakıştırıyorlar.”
    Bu mektup O hazretin askerlerine “Nuhayle” kışlasına hareket emrini ve-rip, kendisinin oraya gelinceye kadar beklemeleri emrini verdiği sırada eline ulaştı. Hz. Ali (a.s) Muaviye ile savaşmak için oradan Sıffın cephesine hareket edecekti.
    Ne yazık ki askerler gevşeklik edip Kûfe’ye geri dönerek Ali’yi (a.s) yalnız bıraktılar. Bu durum Ali’yi (a.s) son derece üzmüştü. Bu haber kısa bir zamanda etrafa yayıldı. Bende bu haberi öğrenince akşam vakti Ali’nin (a.s) evine gittim. İmam Ali’nin (a.s) hizmetçisi Kanber’i gördüm ve ona “Emirü’l-Müminin (a.s) hakkında çıkan şu haberler nedir?” diye sordum.
    Kanber, İmam Ali’nin (a.s) uykuda olduğunu söyledi. Kanber’in sözlerini işiten Ali (a.s) kim geldi diye sordu.
    Kanber; İbni Abbas diye cevap verdi. (ya da İbni Abbas’ın kendisi ben geldim dedi.)
    İbni Abbas diyor ki; “İmam Ali (a.s) içeri girmem için bana izin verdi. İçeri girdiğimde kendisini bir elbiseyle sardığını ve yatağının bir köşesinde oturduğunu gördüm. Oldukça üzgün görünüyordu”. Bu akşam sizi başka bir halde görüyorum ey müminlerim emiri diye arz ettim. (niçin uyumuyorsunuz?)
    İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Ey Abbas’ın oğlu, yazıklar olsun sana göz uykudadır ancak kalp meşguldür. Kalbin diğer uzuvlarının pa-dişahıdır. Kalp muzdarip olunca uyku ondan alınır. Akşamın evve-linden şimdiye kadar düşünüyorum; ümmetin Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra ahitlerini nasıl bozduklarını düşünüyorum; kötü ve yalnış seçimleriyle ahitlerini bozarak kendilerine nasıl da kötü bir akıbet hazırlardılar. Resul-i Ekrem (s.a.a) hayatı döneminde ashabına bana “Emirü’l-Müminin” diye selam vermelerini emret-mişti. (bu olay Gadir-i Hum’da gerçekleşti.) Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra öyle olmaya gayret ettim. Ey Abbas’ın oğlu! Ben Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra insanların en üstünü ve on-lara kendilerinden daha evla/yakın biriyim. Ancak insanların dün-yaya kalp bağlamaları ve iktidara düşkünlükleri bütün olumsuzlu-ları üst üste getirdi. Kalplerini benden çevirdiler ve artık bana itaat etmiyorlar.”
    Müellif diyor ki; Hz. Ali (a.s) bu konuşmasında zalimleri, hakkına ilişenleri şikâyet ediyor ve şöyle buyuruyor; “Ey Abbas’ın oğlu! Durumum öyle bir yere vardı ki ciğer yiyen Hinde’nin oğlu Muaviye, Amr b. As, Utbe, Velid, Mervan ve taraftarını benim dengim kılıyorlar. O halde ne zamana kadar tereddütte kalayım, hilafet ve Peygamberin (s.a.a) mirasının dünyada kendilerini insanların lideri olarak gören böyle kimselerin eline düştüğüne nasıl seyirci kalayım? İlginçtir ki insanlarda onlara itaat etmektedirler. Kendilerini insanlara önder olarak gören bu kimseler Allah dostlarının ayıplarını araştırmakta, onlara yakışıksız nispetler vermekte, yalan, dolanlar ve geçmişteki kinleriyle onlara karşı açıkça düşmanlıklarını ilan etmektedirler. Hz. Muhammed’in (s.a.a) sahabesi, dostları ve sırlarının koruyucuları benim düşmanlarımın çoğunluğunun bana muhalefet ederek şeytana itaat ettiklerini iyi bilmektedirler. Onlar insanları bana karşı du-yarsız kıldılar, nefsanî arzularına uydular ve ahiretlerini yok ettiler. Mutlak manada ihtiyacı olmayan yalnız Allah’tır. O’dur insanlara başarı veren ve insanları doğru yola ileten.
    Ey Abbas’ın oğlu!
    Bana zulmeden, hakkımı gasp eden ve beni hakkımdan mahrum edenin vay haline. Çocukken namaz bana vacip olmadığı halde Allah Resulü (s.a.a) ile namaz kıldığımda onlar neredeydiler? Onlar o zamanlar puta tapıyor, Allah’ın emirlerini ayaklar altına atıyor ve tutuşturulmuş cehennem ateşini daha da alevlendiriyorlardı. Küfürden yüz çevirdikleri zaman (imandan) yüz çevirmeleri yakın oldu. Zoraki olarak İslamiyet’i kabul ettiler, ancak içleri hala küfür ve nifakla doluydu. Allah’ın nurunu söndürmenin hırsıyla Allah Resulünün (s.a.a) vefatını bekliyor, davetinin sona ermesi için dakikaları sayıyorlardı. Tamah ve kinler öyle bir hadde vardı ki Allah Resulünü (s.a.a) Mekke’de öldürmeye yeltendiler. Toplantılarının merkezi olan Daru’n-Nedve’de Peygamberi (s.a.a) öldürmek amacıyla meşveret edip, planlar kurdular. Yüce Allah bu hususta Al-i İmran Suresinin 54. ayetini indirdi; “Tuzak kurdular; Allah’ta onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”
    Yine başka bir ayetinde; “Allah’ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlayacaktır.”
    Ey Abbas’ın oğlu! Allah Resulü (s.a.a) hayatı döneminde onları ilahi vahye davet etti ve onlara benimle dost olmalarını ve beni sevmelerini emretti. Ancak şeytan, babamız Âdem’i (a.s) yoldan çıkardığı gibi onları da yoldan çıkardı. Şeytan, babamız Âdem’e (a.s) düşmanlık etti ve onu kıskandı. Allah velisine beslediği bu kıskançlık yüzünden Allah katından kovularak ebedi lanete duçar oldu. Allah’ın izniyle Kureyşlilerin bana olan hasetleri bana hiçbir şekilde zarar veremez.”
    Ey Abbas’ın oğlu! Bu insanların her biri lider ve buyruk sahibi ol-mak, hem kendi hem de akrabalarının dünyasını temin etmek istedi. Nefsanî arzular, dünya lezzetlerine kalp bağlamları ve insanların da onlara itaat etmesi onları Allah’ın bana verdiği hakkı gasp etmeye cüretlendirdi. Eğer Sıkl-i Asgar’a (Peygamberin Ehlibeyt’ine) saygısızlık etmelerinden, ilim ağacını kesmelerinden, dünyanın goncası, Allah’ın sağlam ipi, güvenli kalesi ve Allah Resulünün (s.a.a) evladını yok etmelerinden korkmasaydım Allah’ı mülakat etmek benim için susuz bir kimsenin su içmesinden ve uykuya ihtiyacı olanın uykusundan daha lezizdir. Ama hüzünler sinemde birikmiş ve vesveseler zihnime yerleşmiş bir halde sabrettim.
    Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah’tır.
    Eskiden beri peygamberlere zulüm edilmiş ve Allah dostları öldürülmüşlerdir. Ama pek yakında kâfirler bu yurdun (dünyanın) sonunun kimler için olduğunu bileceklerdir.”
    Bu sırada müezzin “es-salât” (namaz) diyerek namaz vaktinin girdiği haber verdi.
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Ey Abbas’ın oğlu! Unutma bana ve kendine Allah’tan mağfiret dile. Allah bize yeter. O iyi bir koruyucudur. Kudret ancak onundur. O’nun kudretinden daha büyük bir kudret yoktur.
    İbni Abbas diyor ki; “Gecenin bitmesine ve Ali’nin (a.s) sözlerinin yarım kalmasına çok üzüldüm”.
    4-On İki Kişinin Ebubekir’e Karşı İtiraz Kararı

    Şia âlimlerinden bazıları teliflerinde şöyle rivayet ederler; Ebubekir’in hilafeti tescillendikten ve resmiyet kazandıktan sonra on iki kişi açıkça Ebubekir’e itiraz etti. İtiraz edenlerden altısı muhacirdendi:
    1-Ümeyye oğullarından Halid b.Said b. As
    2-Selman-i Farisi
    3-Ebuzer el-Gifari
    4-Mikdad
    5-Ammar Yasir
    6-Bureydi Eslemi

    Diğer altı kişi ise Ensar’dandı:
    1-Ebu’l Heysem b. Teyhan
    2-Sehl b. Huneyf
    3-Osman b. Huneyf
    4-Huzeyme b. Sabit
    5-Ubey b. K’ab
    6-Ebu Eyyubi Ensari
    Ebubekir minbere çıktığında bu on iki kişi aralarında meşveret etmeye başladılar. Bazıları; “Ebubekir’i Allah Resulünün (s.a.a) minberinden aşağı indirelim”, bazıları da; “Eğer bunu yaparsanız kendi ellerinizle kendinizi ölüme atmış olursunuz” dediler. Hâlbuki Allah’u Teâlâ Kuran-ı Kerim’de “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” buyurmuştur.
    Sonunda maslahatı Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna varıp, onunla meşveret etmekte gördüler.

    5-Hz. Ali (a.s) İle Meşveret ve Hazretin Önerisi

    Yukarıda isimleri zikredilen on iki kişi Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna vararak şöyle arz ettiler; “Ey Emirü’l-Müminin! Şüphesiz ki siz rehberlik makamına en uygun kişisiniz, çünkü biz Allah Resulünden (s.a.a) işittik ki buyurdu; “Ali hak ile hak ta Ali iledir, hak nereye meylederse Ali’de oraya meyleder.”
    Bizler Ebubekir’i Allah Resulünün (s.a.a) minberinden aşağı indirmeye karar verdik. Bu hususta sizinle meşveret edip, görüşünüzü almak için huzurunuza geldik ve vereceğiniz emir doğrultusunda hareket edeceğiz.
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Eğer bunu yaparsanız onlarla aranızda savaş çıkar. Sizler sayıca tıpkı göz sürmesi ya da yemek tuzu kadar azsınız.” Ümmet bir araya toplandı ve Peygamberlerinin sözünü bir kenara bırakıp Allah’a yalan isnat ettiler. Ben bu konu hakkında Ehlibeyt’im ile meşveret ettim. Onlar sükût etmemizi önerdiler. Çünkü onların Allah’a ve Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyt’ine (a.s) karşı kinlerini ve düşmanlıklarını biliyorlardı. Onlar Cahiliyet dönemindeki kinlerini izlemekte ve o zamandan beri hedefledikleri intikamı almak istemektedirler.”
    Sonra sözlerine şöyle devam etti; “Ama şimdi Ebubekir’in yanına gidin ve Allah Resulünden (s.a.a) benim hakkımda işittiklerinizi ona söyleyin. Onu şüphesinden çıkarın böylece hüccet aleyhine daha sağlam bir şekilde tamamlansın. Allah’ın huzurunda durduğu zaman da cezası daha açık olsun. Çünkü o, Allah Resulüne (s.a.a) muhalefet etti ve emrinden çıktı.”
    Bu konuşmalardan sonra on iki kişi mescide gitti. Günlerden Cuma’ydı ve Allah Resulünün (s.a.a) vefatının üzerinden dört gün geçmekteydi. Peygamberin (s.a.a) minberinin etrafını sardılar.
    Ebubekir minbere çıkınca on iki kişiden her biri Ebubekir’e deliller sunarak, Hz. Ali’nin (a.s) hakkını savundu. Peygamberin (s.a.a) Hz. Ali (a.s) hakkında buyurduğu sözleri ona hatırlattı. Burada konunun daha fazla uzamaması için konuşulan o sözleri nakletmiyoruz.
    Rivayetlere göre on iki kişinin konuşması sona erdikten sonra Ebubekir minberde öylece kaldı ve onlara karşı bir cevap veremeyerek aciz duruma düştü. Ebubekir ancak şu sözü söylemekle yetindi; “Size velayet etmek benim şanımda değil ve ben sizin en hayırlınız değilim. Biatinizi benden kaldırın ve beni bırakın.”
    O sırada Ömer, Ebubekir’e; “Minberden aşağı in ey alçak adam! Kureyş’e karşı cevap vermeye kudretin yoksa o halde niçin bu makamda oturuyorsun?” diye feryat etti. Allah’a andolsun ki seni bu makamdan azletmeye karar verdim ve bu işi Huzeyfe’nin azat ettiği kölesi Salim’e devredeceğim.”
    Ebubekir, minberden aşağı indi ve Ömer’in elinden tutarak evine götürdü. Üç gün birlikte evde kaldılar ve bu süre içinde Peygamberin (s.a.a) mescidine gitmediler.

    6- Dördüncü Gün Meydana Gelen Olay

    Aradan dört gün geçmiş, Ebubekir ve Ömer evden dışarı çıkmamışlardı. Halid b. Velid bin kişiyle birlikte Ebubekir’in kapısına dayanarak şöyle dedi; “Niçin evde oturuyorsunuz? Allah’a andolsun ki Haşimoğulları gıyabınızda hilafet makamına göz dikmişlerdir.”
    Diğer taraftan Huzeyfe’nin azat ettiği Salim ve Muaz her biri yanlarına bin kişi alarak oraya geldiler. Sonuçta dört bin kişilik kalabalık bir cemiyet oraya toplandı. Elebaşlığını Ömer’in yaptığı dört bin kişilik kalabalıktan bir grup kılıçlarını kınlarından çıkartarak mescide doğru hareket ettiler. Ebubekir’i mescide götürerek orada beklediler.
    Ömer söze başladı ve şöyle dedi; “Ey Ali’nin ashabı! Allah’a andolsun ki eğer içinizden biri dün söylediği sözleri tekrar ederse gözlerini taşıyan uzvunuzu bedeninizden ayırırım. “
    Halid b. Said, ayağa kalkarak Ömer’e şöyle dedi; “Ey Sahhak Habeşiye’nin oğlu! Kılıçlarınız ve sayılarınızın çokluğuyla bizi tehdit mi ediyorsun? Allah’a andolsun ki kılıçlarımız sizin kılıçlarınızdan daha keskin ve sayımız da sizden daha az değildir. Görünüşte sayı olarak sizden daha az olabiliriz ama Allah’ın hücceti bizimle birlikte olduğu için sizden daha fazlayız. Allah’a andolsun ki eğer İmama (Hz. Ali) itaat etmeyi farz bilmeseydim onun emrine itina etmeden kılıcımı çeker, Allah yolunda sizinle savaşır, hakkı sizden alır ve böylece vazifemi yerine getirirdim.
    Halid’in bu sözleri üzerine Hz. Ali (a.s) ona şöyle buyurdu; “Allah senin makamını (savunmanı) bildi ve bu uğurda çabanı kabul etti. Şimdi yerine otur.” Halid mevlasının bu sözleri üzerine yerine oturdu.

    7-Selman-i Farisi’nin Sözleri Ve Şiddetli Münakaşa

    Bu sırada Selman ayağa kalktı ve şöyle dedi; “Allah’u Ekber, Allah’u Ekber! Şu iki kulağımla Allah Resulünden (s.a.a) işittim ve eğer işitmediysem kulaklarım sağır olsun! Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu; “Bir zaman gelecektir ki kardeşim ve amcamın oğlu ashaptan bir grup cemaat ile mescitte oturur. O sırada bir grup cehennem köpeği onu ve ashabını öldürmek için etrafına toplanır.
    Artık o grubun sizler olduğu konusunda hiçbir şüphem kalmadı. Sizler Ali (a.s) ve ashabını öldürmek istemektesiniz.”
    Ömer bu sözleri işitince son derece sinirlendi. Yerinden sıçrayarak Selman’a saldırdı. Bu sırada Emirü’l-Müminin Ali (a.s) olaya müdahale etti ve Ömer’in elbisesinden sıkıca tutarak, çekti ve yere düşürdü. Sonra ona şöyle buyurdu; “Ey Sahhak Habeşiye’nin oğlu! Eğer bu konuda Allah Resulünün (s.a.a) sözü olmasaydı sana haddini bildirirdim. O zaman hangimizin güç ve sayıca daha kuvvetli ve kimin mağlup olduğunu anlardın.”
    Sonra Emirü’l-Müminin Ali (a.s) ashabına dönerek şöyle buyurdu; “Kalkın ve evlerinize gidin, Allah sizlere rahmet eylesin. Allah’a andolsun ki bundan böyle kardeşlerim Musa (a.s) ve Harun (a.s) gibi mescide girmeyeceğim. İsrailoğulları Musa’ya (a.s) dediler ki; “Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız."
    Allah’a andolsun bundan sonra ancak Peygamberi (s.a.a) ziyaret etmek veya herhangi bir konuda hükmetmek için mescide gideceğim. Çünkü Allah Resulünün (s.a.a) ayakta tuttuğu ilahi hücceti tatil etmek, insanları şaşkınlık ve çaresizlik içinde bırakmak doğru değildir”.

    8-Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s) Sözleri

    Büyük muhaddis Şeyh Kuleyni (ö. 328 h.k) Ebu Heysem b. Teyhan’dan şöyle nakleder; “Vaktiyle Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Medine’de mescitte bir konuşma yaptı. Allah’a hamd ve senadan sonra şöyle buyurdu; “Daneyi yarıp ve insanı yaratan Allah’a andolsun ki eğer sizler ilmi ve kemali kaynağından alsaydınız, suyu saf ve zülâl iken içseydiniz, iyiliği kendi yerinden alıp biriktirseydiniz, istikametinizi açık yolundan belirleseydiniz ve hakkı kendi yerinde kat etseydiniz kurtuluş yolları sizin için aşikâr olur, hakkın nişaneleri belirir ve İslam dini sizin için parlardı. Bundan sonra da Allah’ın nimetlerinden fazlasıyla yararlanır, içinizde hiçbir Müslüman aile fakir olmaz, haksızlığa uğramazdı ve hatta zimmî kâfirler bile güvende olurlardı.
    Ancak sizler zalimlerin yolundan gittiniz. Dünyanız onca genişliğine rağmen üzerinize karardı. İlim ve kemal kapıları yüzünüze kapandı. Nefsanî arzularınız ve çıkarlarınıza uygun konuştunuz. Dininizde ayrılığa düştünüz. Allah’ın dini hakkında bilginiz olmadığı halde fetva verdiniz. Sapmışlara ve yoldan çıkmışlara uydunuz, onlarda sizi saptırdılar. Doğru önderleri terk ettiniz ve onlarda sizi kendi halinize bıraktılar. Hevesleriniz doğrultusunda hükmetmek için sabahladınız. Karşılaştığınız soruları zikir ehline (Ehlibeyt’e) soruyor ve size fetva verdiğimizde de ilim ancak böyle olur diyorsunuz. (Yani ilmi üstünlüğümüzü kabulleniyorsunuz)
    Ama amel meydanında onlara uymazsanız onların bu üstünlüklerine itiraflarınızın size ne faydası olur. Bununla da kalmıyor onlara muhalefet ediyor ve emirlerini ayaklar altına alıyorsunuz.
    Sakin olun! Pek yakında ektiklerinizi biçecek ve yaptıklarınızın karşılığını bulacaksınız.
    Daneyi yaratıp, insanı yaratan Allah’a andolsun ki sizler iyi biliyorsunuz ki ben sizin sahibiniz ve önderinizim. İtaatim sizlere farz kılındı. İlmi sayesinde kurtuluş yolunu seçtiğiniz âlim benim. Peygamberinizin (s.a.a) vasisi ve Rabbinizin seçtiği kimse de benim. Dilinizin nuru benim, maslahatınızı en iyi bilende benim. Yakında vaat edilen ilahi azap size gelip çatacaktır. Nitekim sizden önceki ümmetlere de geldi çattı. Pek yakında Allah sizlere imamlarınız kimdir diye soracaktır. Sizler imamlarınız ile haşredilecek ve Allah’a döneceksiniz.
    Allah’a andolsun eğer Talut’un yardımcıları veya Bedir savaşındaki Müslüman askerler sayısı kadar yardımcım olsaydı hak yoluna dönünceye kadar sizinle savaşırdım. Bu yolda küfür ve nifakın önünü almak için kılıç sallamak barış içinde olmaktan ve iyi geçinmekten daha iyidir. Allah’ım! Aramızda hakkıyla sen hükmet! Şüphesiz ki sen hükmedenlerin en hayırlısısın.”
    Bu rivayeti nakleden Ebu Heysem şöyle diyor; “Daha sonra Emirü’l-Müminin Ali (a.s) mescitten dışarı çıktı ve biraz yürüdü. Orada yaklaşık otuz kadar koyunun otladığını gördü. Ardından şöyle buyurdu; “Allah’a andolsun ki bu koyunların sayısı kadar Allah’ın ve Resulü’nün (s.a.a) hayrını isteyen adamlarım olsaydı, şüphesiz ki şu sinek yiyenin evladını saltanatından alıkoyardım.”




    Yorum


      #3
      Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

      Hz. Ali’den (a.s) Biat Alınma Olayına Başka Bir Bakış ve Fatıma’nın (s.a) Himayesi

      Araştırmacı ve büyük filozof Feyz-i Kaşani “İlmu’l Yakin” adlı eserinde “İltihab’u Niyrani’l Ehzan” isimli kitaptan naklen Hz. Ali’nin (a.s) evine sal-dırma konusunu şöyle anlatır; “Ömer, bir grup azat olmuş köleler ve mü-nafıkları etrafına toplayarak onlarla birlikte Hz. Ali’nin (a.s) evine doğru hareket etti. Kapının kapalı olduğunu görünce ; “Ey Ali! Evden dışarı çık, Allah’ın halifesi seni huzuruna çağırıyor” diye feryat etti.
      Hz. Ali (a.s) kapıyı açmadı. Ömer ve yandaşları kapının önüne odunlar yığdılar. Ateş getirip, kapıyı ateşe vermek istediler. Ömer şöyle feryat etti; “Allah’a andolsun ki eğer kapıyı açmazsan evini yakarım.”
      Hz. Fatıma (s.a) evi yakmak istediklerini anlayınca kapıyı açtı. Fatıma’nın (s.a) örtüsünü örtmesine fırsat vermeden kapıyı iterek zorla içeri girdiler. Fatıma (s.a) kendini namahremlerden korumak için kapının arkasına sak-landı. Ömer, kapıyı itmeye başladı. Bu sırada kapının arkasında olan Hz. Fatıma (s.a) kapı ve duvar arasına sıkıştı. Ömer ve yandaşları zorla içeri girdiler. Hz. Ali (a.s) bir serginin üzerinde oturmuştu. Zalim topluluk etra-fını sardılar ve yakasından tutarak zorla mescide götürdüler.
      Hz. Fatıma (s.a) gelerek kocası Ali (a.s) ile kalabalığın ortasında durdu, onlara hitaben şöyle buyurdu; “Allah’a andolsun ki amcamın oğluna zulüm ederek, zorla sürükleyip mescide götürmenize müsaade etmem. Yazıklar olsun size, ne de çabuk Allah’a ve Resulüne (s.a.a) ihanet ettiniz ve Ehlibeyt’ine zulüm ettiniz. Hâlbuki Allah Resulü (s.a.a) sizlere bize itaat etmenizi ve bizleri sevmenizi sizlere emretmiş ve karşılaşacağınız işlerinizde bizlere sarılmanızı öğütlemişti. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de şöyle buyur-muştur; “De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir.”
      Ravi şöyle diyor; “Hz. Fatıma’nın (s.a) bu konuşmaları üzerine kalabalığın birçoğu dağıldı. Ömer, bir grup taraftarıyla orada kaldı. Amcasının oğlu Kunfuz’a şöyle dedi; “Kırbacınla Fatıma’ya vur!”
      Kunfuz, kırbacıyla Hz. Fatıma’nın (s.a) sırtına ve kollarına vurdu. Kırbaç izleri vücuduna iz bıraktı. Karnındaki çocuğunun düşmesindeki en büyük etken vurulan kırbaç darbeleriydi. Resul-i Ekrem (s.a.a) daha önceden o çocuğa Muhsin adını vermişti. Azgın ve zalim topluluk Hz. Ali’yi (a.s) sü-rükleyerek mescide Ebubekir’in yanına götürdüler. Bu sırada Hz. Fatıma (s.a) Hz. Ali’yi onların elinden almak için aceleyle mescide geldi ama kocasını onların ellerinden kurtaramadı. Oradan babasının kabrine gitti. Yürekleri parçalarcasına gözyaşı döküyor ve şu şiiri okuyordu; “Babacığım! Nefesim bütün hüzünlerimle sineme hapsedilmiştir. Keşke o hüzünlerimle ruhum bedenimden çıksaydı.
      Babacığım! Senden sonra dünya yaşantısında hiçbir hayır yoktur. Ağlıyorum; olmaya ki senden sonra uzun yaşayayım.
      Babacığım! Senden ayrılmak ne de zordur, el-aman şu ayrılıktan, ne de acıdır habibin Ebu’l Hasan Emirü’l-Müminin Ali’den ayrılmak; O, iki torunun Hasan ve Hüseyin’in (a.s) babasıdır. Onu çocukluğunda sen terbiye ettin. Büyüdüğünde de onu kendine kardeş kıldın. O senin nazarında insanların en sevgilisi ve ashabının en üstünüydü. İslam’ı kabul etmekte herkesten öne geçti ve seninle hicret etti. Ey aziz babacığım ve ey insanların en üstünü!
      Şimdi onu tıpkı bir deveyi çektikleri gibi esir almış sürüklüyorlar.”
      Şu şiirlerin ardından kalbinden yürekleri parçalayan bir feryat çekerek şöyle buyurdu; “Ey Muhammed, ey Allah’ın habibi, ey Ebul Kasım ve ey Ahmed! Ne kadar da azdır yardımcılar, ne de büyük bir musibettir bu ve ah şu acı zamanın elinden.”
      Hz. Fatıma (s.a) yürekleri yakıp, parçalayan şu sözlerinden sonra feryat etti ve bayılarak yere yığıldı. Ağlama seslerini işiten herkes yüksek seslerle ağlıyordu. Öyle ki Peygamberin (s.a.a) mescidi tam bir matem havasına büründü.
      Sonra Hz. Ali’yi (a.s) Ebubekir’in karşısına getirdiler ve elini uzatarak biat etmesini söylediler.
      Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Allah’a andolsun ki biat etmeyeceğim. Çünkü benim biatim sizlere sabittir. (Sizler Gadir-i Hum’da bana biat ettiniz ve biatinize bağlı kalmalısınız.)

      25-Ebubekir’in Elini Hz. Ali’nin (a.s) Eline Bırakması

      Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sahabesinden ve aynı zamanda Hz. Ali’nin (a.s) dostlarından olan Udey b. Hatem, şöyle diyor; “Allah’a andolsun ki Hz. Ali’yi (a.s) Ebubekir’e biat etmesi için yakasından tutup mescide doğru sürükleyerek götürdüklerinde onun bu haline içim yandığı kadar kimseye yanmamıştı.”
      Hz. Ali (a.s); “Eğer biat etmezsem ne olur?” diye buyurduğundan ona; “Boynunu vururuz” dediler.
      Sonra başını gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi; “Ya Rabbi! Sen şahit ol ki bu topluluk benim Allah’ın kulu ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kardeşi olduğumu bildikleri halde öldürmeye gelmişlerdir.”
      Onlar bir kez daha Hz. Ali’ye; “Biat etmek için elini uzat!” dediler.
      O hazret biat için elini uzatmadı. Onlar zorla Hz. Ali’nin (a.s) elinden tuta-rak çektiler. Hz. Ali (a.s) avcunu sıkıca kapattı. Orada hazır bulunan cemiyet tüm güçlerini kullanarak elini açmak istediler ancak başaramadılar. Sonunda elini açamayacaklarını anlayınca Ebubekir’in elini Hz. Ali’nin (a.s) kapalı eline sürdüler. Hz. Ali (a.s) o haliyle yüzünü Allah Resulünün (s.a.a) mübarek kabrine çevirmiş ve şöyle sesleniyordu; “Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.”
      Ravi der ki; “Hz. Ali (a.s) Ebubekir’e hitaben şu iki beyiti okudu; “Eğer sen şura yoluyla halkın önderliğini üstlendiysen, bu nasıl bir şuradır ki o şuraya (benim gibi) meşveret tarafları dâhil edilmedi. Eğer akrabalığını delil olarak sunuyorsan bu işe diğerleri senden daha yakındırlar.”
      Ardında sürekli şu cümleyi tekrarlıyordu; “Ne kadar ilginçtir ki hilafet Peygamber (s.a.a) ile birliktelik yoluyla sabit oluyor ama birliktelik ve akrabalıkla sabit olmuyor.”

      Yorum


        #4
        Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

        Sa’d’ın oğlu Kays ayağa kalkarak Ömer’in sakalından tuttu ve şöyle dedi; “Ey Sahhak’ın oğlu Allah’a andolsun ki savaşlardan korkakça kaçıyordun, şimdi canını güvende görünce arslan gibi kükrüyorsun. Babamın başından bir kıl eksiltecek olursan, suratında sağlam bir yerin ve vücudunda kırılmamış bir kemiğin kalmaz.”

        Sa’d şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki sana biat etmeyeceğim, ok torbamdaki bütün oklarımı size atıp, mızrağımın ucunu kanlarınıza boyamadıkça size biat etmeyeceğim. Kılıcım elimde olduğu müddetçe sizinle savaşacağım, şunu da bilesiniz ki size karşı savaşmaktan aciz değilim, kabilem ve taraftarlarımla size karşı savaşırım. Yemin ederim ki eğer bütün insanlar ve cinler birlik olup, benden sizin için zorla biat almaya kalkışsalar ölünceye ve hesabımı Allah’a vereceğim güne dek siz iki günahkâra biat etmeyeceğim.”

        Sa’d b. Ubade onların cemaat namazlarına katılmıyor, şikâyet ve yargı durumlarında onlara başvurmuyordu. Güç ve taraftar buldukça onlara karşı geliyordu. Ebubekir’in hilafet döneminde bu tutumunu devam ettirdi. Ebubekir’den sonra Ömer b. Hattab’ın hilafeti döneminde de aynı tutumunu sürdürdü ve biat etmedi. Ancak Ömer’le karşı karşıya gelmekten çekindiği için Şam’a gitti. Ömer’in hilafet döneminde Hevran kasabasında öldü. Onlardan hiçbirine biat etmedi. Ölüm sebebi hakkında gece karanlığında bedenine isabet eden bir ok sonucu öldüğü iddia edildi. Daha sonra bu söz halk arasına yayılarak Sa’d’ı cinlerin öldürdüğü öne sürüldü.

        ................
        ayriyeten sairlerin siirlerinde anlattiklari ve usamenin ebubekre yazdigi mektup herseyi yeterince isbat ediyor ve bütün aciklama egip bükme cabalarini bosa cikariyor, bununla birlikte, bu konulari arastirmanin bir anlami yoktur, faydasi yoktur diye meseleyi örtbas etmeye calismalarin nedenide anlasilmis oluyor...

        insaf sahibi her müslüman bu konudan gerekli olan payeyi cikaracaktir...ecriniz bol olsun kardesim


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

          Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sahabesinden ve aynı zamanda Hz. Ali’nin (a.s) dostlarından olan Udey b. Hatem, şöyle diyor; “Allah’a andolsun ki Hz. Ali’yi (a.s) Ebubekir’e biat etmesi için yakasından tutup mescide doğru sürükleyerek götürdüklerinde onun bu haline içim yandığı kadar kimseye yanmamıştı.”
          Hz. Ali (a.s); “Eğer biat etmezsem ne olur?” diye buyurduğundan ona; “Boynunu vururuz” dediler.
          Sonra başını gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi; “Ya Rabbi! Sen şahit ol ki bu topluluk benim Allah’ın kulu ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kardeşi olduğumu bildikleri halde öldürmeye gelmişlerdir.”
          Onlar bir kez daha Hz. Ali’ye; “Biat etmek için elini uzat!” dediler.
          O hazret biat için elini uzatmadı. Onlar zorla Hz. Ali’nin (a.s) elinden tuta-rak çektiler. Hz. Ali (a.s) avcunu sıkıca kapattı. Orada hazır bulunan cemiyet tüm güçlerini kullanarak elini açmak istediler ancak başaramadılar. Sonunda elini açamayacaklarını anlayınca Ebubekir’in elini Hz. Ali’nin (a.s) kapalı eline sürdüler. Hz. Ali (a.s) o haliyle yüzünü Allah Resulünün (s.a.a) mübarek kabrine çevirmiş ve şöyle sesleniyordu; “Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.”


          Allah razı olsun, gerçekten çok faydalı bilgiler var.
          Keşke kısa bölümler halinde ekleseydiniz, yorucu da olmazdı.
          Yine de isteyen okuyacaktır. Ben bu çeşit konuları defalarca okumama rağmen yine de inşaAllah yazdığınızı okuyacağım.
          ellerinize sağlık, devam inşaAllah
          Resulullah (s.a.a): “Kim bir mümini üzerse, daha sonra buna karşılık dünyayı ona verirse, günahının kefareti olmaz ve bu işi için ona mükafat verilmez.” (Müstedrek’ul-Vesail, hadis: 10336)

          Yorum


            #6
            Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

            Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.” :'( :'(


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

              bunlar gerçekten tarihe not düşen çok önemli bilgiler ama dipnotları ile paylaşılsa idi çok daha faydalı olmazmıydı.
              mesela muallimin alıntı yaptığı bölümün kaynakları nelerdir?
              Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
              İmam Ali (a.s)

              Yorum


                #8
                Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

                O hazret biat için elini uzatmadı. Onlar zorla Hz. Ali’nin (a.s) elinden tuta-rak çektiler. Hz. Ali (a.s) avcunu sıkıca kapattı. Orada hazır bulunan cemiyet tüm güçlerini kullanarak elini açmak istediler ancak başaramadılar. Sonunda elini açamayacaklarını anlayınca Ebubekir’in elini Hz. Ali’nin (a.s) kapalı eline sürdüler. Hz. Ali (a.s) o haliyle yüzünü Allah Resulünün (s.a.a) mübarek kabrine çevirmiş ve şöyle sesleniyordu; “Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.”
                Bu bana hic gercekci gelmiyor
                Allah Bize Yeter!
                O Ne Güzel Vekildir...

                Yorum


                  #9
                  Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

                  [quote author=HiLaLNuR link=topic=6252.msg40776#msg40776 date=1246616626]
                  O hazret biat için elini uzatmadı. Onlar zorla Hz. Ali’nin (a.s) elinden tuta-rak çektiler. Hz. Ali (a.s) avcunu sıkıca kapattı. Orada hazır bulunan cemiyet tüm güçlerini kullanarak elini açmak istediler ancak başaramadılar. Sonunda elini açamayacaklarını anlayınca Ebubekir’in elini Hz. Ali’nin (a.s) kapalı eline sürdüler. Hz. Ali (a.s) o haliyle yüzünü Allah Resulünün (s.a.a) mübarek kabrine çevirmiş ve şöyle sesleniyordu; “Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.”
                  Bu bana hic gercekci gelmiyor
                  [/quote]

                  Bana da gerçekçi gelmiyor. Bu gerçekçi gelmemesinin nedeni Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömeri temize çıkarmaya çalışma gayreti değil, bu söylenenlerin doğruluğu İmam Aliye hakarettir. Çünkü böyle bir şeyi yapamazlardı. Beni Saide Sakifesinde Sad Bin Ubadeye öfkelenen Hazreti Ömeri yere yatırıp ağzına toprak dolduran Hubab Bin Münzir den azmı güçlüydü İmam Ali. Üstelik Hazreti Ebu Bekirin halife seçilmesine Haşimoğlluları ve Ümeyyeoğulları tümüyle karşı idi. Haşimoğlulları ve Ümeyyeoğulları Kureyşin ileri gelen ve nüfuzlu güçlü kabileleri idi. Üstelik Ebu Süfyan İmam Aliye dedi ki emret Kureyşin önemsiz kabilesinden hilafeti ele geçiren Ebu Bekire karşı Medineyi kızıl deve üzerinde süvarilerle doldurayımda hilafeti onlara bırakmayalım. Ebu Süfyan akbaralık açısından Ebu Bekire daha uzak İmam Aliye daha yakındı. Bu sebeple asabiyet duygusu ile olaya bakıyor ve hilafetin yakından uzağa gitmesine öfkeleniyordu.
                  İmam Alinin zorla bile olsa hilafeti onlardan alabilme gücü vardı. Ancak o görüyordu ki, kendisine hilafeti almak için yardım etmeyi vaad eden Ebu Süfyan samimi değil, ama hilafeti elinden alanlar hiç olmasa islamda imanda samimi idiler. İmam Ali kendi rızası ile onlara bırakmasa idi kimse ona engel olamazdı.
                  Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                  Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

                    ebu sufyanın süfyani planına dahil olabilir istediğini alabilirdi Eğer haksızlığa uğradığını düşünseydi imam Ali (a.s.) diyorsun yane .

                    yada Resulu ekremin kılıç çekmeyeceksin emrine rağmen istese kılıcına davranabilirdi yada kılışsız toprak doldururdu ağzına diyorsun .

                    ve gerçekten Ammar gibi bir kaç sahabae dışında destekçiside olurdu diyorsun yani ,
                    mesela Cemel de olduğu gibi,
                    yada sıffınde olduğu gibi dururlardı arkasında öylemi.
                    İmam başka çaresi olsa idi ne cemelde çekerdi kılıcı nede sıffınde orda da boğazında kemik acısı hissedercesine içine gömerdi acısını. O imam bilmiyormuydu halkın ne kadar iki yüzlü, tutarsız, bilinçsiz , riyakar olduğunu , bilmiyormuydu kendisi ile birlikte olanların sayısının iki elin parmakları kadar olduğunu.

                    Sen imam Ali yi yeniden oku kardeş, anlayamamışsın kusura bakma.

                    Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler. (Zümer 27)

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

                      ama hilafeti elinden alanlar hiç olmasa islamda imanda samimi idiler. İmam Ali kendi rızası ile onlara bırakmasa idi kimse ona engel olamazdı.

                      yapma kardesim günahtir
                      hilafet kimin elinden aliniyor? herhangi birininmi?
                      sizde biliyor ve ikrar ediyorsunuz ki, hz.alinin hak halife olusunun kökeni Allah ve resulünden teyyidlidir
                      Allah ve resulünün huccetinin hilafetini elinden alan insanlar nasil olurda "samimi" olurlar?

                      imam alinin rizasi ile hilafeti teslim ettigine dair bir kanitinizmi var yoksa fikirmi yürüttünüz!?


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

                        [quote author=mirzehan link=topic=6252.msg40783#msg40783 date=1246618143]
                        ebu sufyanın süfyani planına dahil olabilir istediğini alabilirdi Eğer haksızlığa uğradığını düşünseydi imam Ali (a.s.) diyorsun yane .
                        yada Resulu ekremin kılıç çekmeyeceksin emrine rağmen istese kılıcına davranabilirdi yada kılışsız toprak doldururdu ağzına diyorsun .
                        ve gerçekten Ammar gibi bir kaç sahabae dışında destekçiside olurdu diyorsun yani ,
                        mesela Cemel de olduğu gibi,
                        yada sıffınde olduğu gibi dururlardı arkasında öylemi.
                        İmam başka çaresi olsa idi ne cemelde çekerdi kılıcı nede sıffınde orda da boğazında kemik acısı hissedercesine içine gömerdi acısını. O imam bilmiyormuydu halkın ne kadar iki yüzlü, tutarsız, bilinçsiz , riyakar olduğunu , bilmiyormuydu kendisi ile birlikte olanların sayısının iki elin parmakları kadar olduğunu.
                        Sen imam Ali yi yeniden oku kardeş, anlayamamışsın kusura bakma.
                        [/quote]

                        Yani kardeş sen şunu mu demek istiyorsun: Örneğin Hazreti Ebu Bekire Ömere Muaviyeye tabi olanlar ona karşı samimi idilerde,
                        İmam Aliye tabi olanlar, sahtekar, ikiyüzlü, güvensiz insanlardı öyle mi? Baltayı kendi ayağına vurduğunun farkındamısın? Hazreti İmam Alinin etrafındakiler sahtekar olursa ki onlara şia deniyordu bu doğru olur mu?
                        Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                        Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

                          [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=6252.msg40780#msg40780 date=1246617656]
                          [quote author=HiLaLNuR link=topic=6252.msg40776#msg40776 date=1246616626]
                          O hazret biat için elini uzatmadı. Onlar zorla Hz. Ali’nin (a.s) elinden tuta-rak çektiler. Hz. Ali (a.s) avcunu sıkıca kapattı. Orada hazır bulunan cemiyet tüm güçlerini kullanarak elini açmak istediler ancak başaramadılar. Sonunda elini açamayacaklarını anlayınca Ebubekir’in elini Hz. Ali’nin (a.s) kapalı eline sürdüler. Hz. Ali (a.s) o haliyle yüzünü Allah Resulünün (s.a.a) mübarek kabrine çevirmiş ve şöyle sesleniyordu; “Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.”
                          Bu bana hic gercekci gelmiyor
                          [/quote]

                          Bana da gerçekçi gelmiyor. Bu gerçekçi gelmemesinin nedeni Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömeri temize çıkarmaya çalışma gayreti değil, bu söylenenlerin doğruluğu İmam Aliye hakarettir. Çünkü böyle bir şeyi yapamazlardı. Beni Saide Sakifesinde Sad Bin Ubadeye öfkelenen Hazreti Ömeri yere yatırıp ağzına toprak dolduran Hubab Bin Münzir den azmı güçlüydü İmam Ali. Üstelik Hazreti Ebu Bekirin halife seçilmesine Haşimoğlluları ve Ümeyyeoğulları tümüyle karşı idi. Haşimoğlulları ve Ümeyyeoğulları Kureyşin ileri gelen ve nüfuzlu güçlü kabileleri idi. Üstelik Ebu Süfyan İmam Aliye dedi ki emret Kureyşin önemsiz kabilesinden hilafeti ele geçiren Ebu Bekire karşı Medineyi kızıl deve üzerinde süvarilerle doldurayımda hilafeti onlara bırakmayalım. Ebu Süfyan akbaralık açısından Ebu Bekire daha uzak İmam Aliye daha yakındı. Bu sebeple asabiyet duygusu ile olaya bakıyor ve hilafetin yakından uzağa gitmesine öfkeleniyordu.
                          İmam Alinin zorla bile olsa hilafeti onlardan alabilme gücü vardı. Ancak o görüyordu ki, kendisine hilafeti almak için yardım etmeyi vaad eden Ebu Süfyan samimi değil, ama hilafeti elinden alanlar hiç olmasa islamda imanda samimi idiler. İmam Ali kendi rızası ile onlara bırakmasa idi kimse ona engel olamazdı.
                          [/quote]

                          Yani imam Alinin savaşlarda üstün cesareti ve kuvvetini yeni oluşmuş islamı yıkmak için kullanacağını nasıl düşüyorusunuz...hz Resulullahın vasiyetine uyarak sabır ve metanetini koruyan bir imam Alinin korkaklığı değildir ebubekir ve ömere karşı savaş açmaması..tamamen islamın bekaasını korumak adına sessiz kalmıştır.

                          Doğrudur ebu süfyan imam Aliye halifeliğin kendi hakkı olduğu ve isterse bunun için savaşacaklarını dile getirmiştir ama imam Ali ebu süfyana cevabında şöyle buyurmuştur.

                          söylediğin sözde haklısın ama senin sözü doğrusunu şeytanca söylüyorsun diyerek onu terslemiş ve sözüne itibar etmemiştir..
                          ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

                            [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=6252.msg40786#msg40786 date=1246619294]
                            [quote author=mirzehan link=topic=6252.msg40783#msg40783 date=1246618143]
                            ebu sufyanın süfyani planına dahil olabilir istediğini alabilirdi Eğer haksızlığa uğradığını düşünseydi imam Ali (a.s.) diyorsun yane .
                            yada Resulu ekremin kılıç çekmeyeceksin emrine rağmen istese kılıcına davranabilirdi yada kılışsız toprak doldururdu ağzına diyorsun .
                            ve gerçekten Ammar gibi bir kaç sahabae dışında destekçiside olurdu diyorsun yani ,
                            mesela Cemel de olduğu gibi,
                            yada sıffınde olduğu gibi dururlardı arkasında öylemi.
                            İmam başka çaresi olsa idi ne cemelde çekerdi kılıcı nede sıffınde orda da boğazında kemik acısı hissedercesine içine gömerdi acısını. O imam bilmiyormuydu halkın ne kadar iki yüzlü, tutarsız, bilinçsiz , riyakar olduğunu , bilmiyormuydu kendisi ile birlikte olanların sayısının iki elin parmakları kadar olduğunu.
                            Sen imam Ali yi yeniden oku kardeş, anlayamamışsın kusura bakma.
                            [/quote]

                            Yani kardeş sen şunu mu demek istiyorsun: Örneğin Hazreti Ebu Bekire Ömere Muaviyeye tabi olanlar ona karşı samimi idilerde,
                            İmam Aliye tabi olanlar, sahtekar, ikiyüzlü, güvensiz insanlardı öyle mi? Baltayı kendi ayağına vurduğunun farkındamısın? Hazreti İmam Alinin etrafındakiler sahtekar olursa ki onlara şia deniyordu bu doğru olur mu?
                            [/quote]
                            mehmet kardeşim imam Alinin sıffında nasıl bir anda yanlız bırakıldığını düşün,imam hasanın muaviye ile neden barış yapmak zorunda olduğunu düşünün,imam Hüseyini bir gecede kaç kişinin terkettiğini düşünün o zaman neden imam Alinin sessiz kaldığını anlarsınız.
                            ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI

                              [quote author=serdarcan link=topic=6252.msg40788#msg40788 date=1246620270]
                              [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=6252.msg40786#msg40786 date=1246619294]
                              [quote author=mirzehan link=topic=6252.msg40783#msg40783 date=1246618143]
                              ebu sufyanın süfyani planına dahil olabilir istediğini alabilirdi Eğer haksızlığa uğradığını düşünseydi imam Ali (a.s.) diyorsun yane .
                              yada Resulu ekremin kılıç çekmeyeceksin emrine rağmen istese kılıcına davranabilirdi yada kılışsız toprak doldururdu ağzına diyorsun .
                              ve gerçekten Ammar gibi bir kaç sahabae dışında destekçiside olurdu diyorsun yani ,
                              mesela Cemel de olduğu gibi,
                              yada sıffınde olduğu gibi dururlardı arkasında öylemi.
                              İmam başka çaresi olsa idi ne cemelde çekerdi kılıcı nede sıffınde orda da boğazında kemik acısı hissedercesine içine gömerdi acısını. O imam bilmiyormuydu halkın ne kadar iki yüzlü, tutarsız, bilinçsiz , riyakar olduğunu , bilmiyormuydu kendisi ile birlikte olanların sayısının iki elin parmakları kadar olduğunu.
                              Sen imam Ali yi yeniden oku kardeş, anlayamamışsın kusura bakma.
                              [/quote]

                              Yani kardeş sen şunu mu demek istiyorsun: Örneğin Hazreti Ebu Bekire Ömere Muaviyeye tabi olanlar ona karşı samimi idilerde,
                              İmam Aliye tabi olanlar, sahtekar, ikiyüzlü, güvensiz insanlardı öyle mi? Baltayı kendi ayağına vurduğunun farkındamısın? Hazreti İmam Alinin etrafındakiler sahtekar olursa ki onlara şia deniyordu bu doğru olur mu?
                              [/quote]
                              mehmet kardeşim imam Alinin sıffında nasıl bir anda yanlız bırakıldığını düşün,imam hasanın muaviye ile neden barış yapmak zorunda olduğunu düşünün,imam Hüseyini bir gecede kaç kişinin terkettiğini düşünün o zaman neden imam Alinin sessiz kaldığını anlarsınız.
                              [/quote]

                              Zaten biz de onu anlatmak istiyoruz serdarcan kardeş. Sünni müslümanların İmam Aliyi gereği tanımama sorunları olduğu gibi şii müslümanlarında İmam Ali gibi hareket edememe sorunları var. Problem burdan kaynaklanıyor. Ona tabi olduklarını söyleyenler hareketlerinde de onu örnek alsalardı onu asla yalnız bırakmayacaklardı. bir örnek verelim isterseniz. Mesela İmam Ali Hazreti Ömeri muta nikahını yasaklaması sebebiyle " Allah Ömere rahmet etsin, eğer mutayı yasaklamasa idi, kötü kimseler haricinde kimse zina yapmazdı" Tavır çok önemli, bakınız İmam Alinin İmametinin icrasına engel olmuş bir kişi için İmam Ali, Allah ona rahmet etsin buyuruyor. Bu gün bu ilahi söylem eğer şii müslümanları kuşatsa vahdette kolaylaşır, şiada daha fazla yayılır. Karşı tarafı tahrik ve rencide edici tavırlar celbeder mi hiç? Bunu anlatmaya çalışıyoruz. İstiyoruz ki İmam Ali örnek alınsın. Başka derdimiz yok bizim.
                              Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                              Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X