[b][color=blue]
Yazılar Ayetullah Şeyh Abbas Kummi'nin (r.a) kaleme aldığı ve Türkçeye de kazandırılan Beytul Ehzan (Hüzünler Evi) adlı eserden alıntıdır...
Yazar hakkında bilgi isteyen kardeşlerim olursa müzakere babından paylaşabilirim. Kitapta geçenleri hiçbir azaltma ve çoğlatma yapmadan orjinal şekliyle paylaşımlarınıza sunuyorum... Konular birbirleriyle bağlantılı olduğu için sonuna kadar okumanızı tavsiye ediyorum...
Bu kitap, büyük muhaddis, araştırmacı ve “Mefatihu’l-Cenan” adlı değerli eserin yazarı merhum Hacı Şeyh Abbas Kummi’nin eserlerinden biridir. Kitap, ilk kez orijinal olarak “Beytu’l Ehzan fi zikri Ahvalati Seyyidet-i Nisai’l-Âlemin Fatımat’ez-Zehra Selamullahi Aleyha” ismiyle 160 sayfa olarak Arapça telif edilmiş ve basılmıştır. Bu değerli eser ilk olarak 1363 h.k yılında yayımlanmıştır.
RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI
Şeyh Tusi’nin “Talhisu’ş-Şafi”, Allame Taberisi’nin “İhticac”, Ehlisünnetin meşhur âlimlerinden İbni Ebi’l Hadid’in “Şerh’u Nehci’l-Belaga” ve Ahmed b. Abdülaziz Cevheri’nin “Sakife” adlı kitaplarında, Sakife olayına geniş bir şekilde yer verilmiştir. Biz burada olayı özetle nakletmekle yetineceğiz:
1-Ensar’ın Toplanması
Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra Ensar yani Medineli Müslümanlar “Beni Saide Sakife” denilen bir yerde toplandılar. Toplanan kabalalık, Hazrec kabilesinin büyük şahsiyetlerinden olan Sa’d b. Ubade’yi Resulullah’ın (s.a.a) halifesi ve Müslümanların önderi seçmek amacıyla bir araya gelmişti. Cemaatten bir grup Sa’d b. Ubade’yi hasta olduğu halde evinden Sakife’ye getirdiler. İlkönce Sa’d bir konuşma yaptı ve insanlardan kendisini halifelik makamını seçmelerini istedi. Orada hazır bulunan Ensar Sa’d’ın davetini kabul etti. Ensar grubu kendi aralarında konuştuktan sonra şöyle dediler; “Eğer Muhacirler (Mekke Müslümanları); “Biz Resulullah ile (s.a.a) hicret ettik, Peygamberin (s.a.a) ilk sahabelerinden ve O hazretin akrabalarıyız, o halde niçin bizimle hilafet konusunda savaşıyorsunuz?” diye sorsalar onlara ne cevap verelim?
Bunun üzerine içlerinden bazıları şöyle dedi; “Bu durumda onlara şöyle söyleyelim; “Biz kendimize, siz de kendinize bir halife seçsin! Bu önerinin dışında hiçbir öneriyi de kabul etmeyelim.”
Sa’d b. Ubade, bu konuşmaları işittikten sonra ve Ensarın da kararsızlığını görünce şöyle dedi: “Bu, hilafet hususunda gevşekliğin başlangıcıdır ve biate baş kaldırılan ilk harekettir.”
2-Ömer ve Ebubekir’in Çabaları ve Ebubekir’in Konuşması
Ömer b. Hattab yaşanan olaylardan haberdar olunca Ebubekir’e evden dışarı çıkıp yanına gelmesini için haber yolladı. Ebubekir, Ömer’in elçisine; “Git, şimdi işim var” dedi.
Ömer bir kez daha Ebubekir’e şu mesajı yolladı; “Mutlaka gelmelisin! Çünkü seni ilgilendiren ve bulunman gereken bir olay oldu.”
Bunun üzerine Ebubekir, zaman kaybetemeden Ömer’in yanına geldi. Ömer, Ebubekir’e; “Ensar’ın Beni Saide Sakife’sinde toplandıklarını ve hilafet makamına Sa’d b. Ubade’yi getirmek istediklerinden haberin var mı?” diye sordu.
Onların arasında söylenen en güzel söz şu oldu; “Biz kendimize bir önder seçelim ve siz de kendinize bir önder seçiniz.”
Ebubekir, oldukça korktu ve Ömer ile birlikte aceleyle Sakife’ye gitti. Ebu Ubeyde Cerrah’ta onlarla birlikteydi. Sakife’ye vardıklarında kalabalık bir halkla karşılaştılar.
Ömer durumu şöyle anlatıyor; “Hep birlikte Sakife’ye gittik. Kalabalığın arasından kalkıp konuşmak istedim. Ancak Ebubekir bana sakin olmamı ve önce ben konuşayım daha sonra dilediğini konuşursun” söyledi. Daha sonra Ebubekir bir konuşma yaptı.
Ömer şöyle diyor; “Ebubekir, konuşmasında benim söylemek istediğim şeylerin tamamını söyledi ve bana söyleyecek bir söz bırakmadı.
Ebubekir’in konuşması:
Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi; “Yüce Allah, Muhammed’i (s.a.a) insanları hidayet etmek için peygamberliğe seçti. O’nu kendi ümmetine yegâne Allah’a tapsınlar ve her türlü şirkten uzaklaşsınlar diye onlara şahit tuttu. Hâlbuki o zamanda insanlar kendilerine çeşitli tanrılar seçmiş ve onlara tapmaktaydılar. İbadet ettikleri mabutların kendilerine şefaat edeceklerini ve bir yarar sağlayacaklarını sanıyordular. Kendilerine ilah edindikleri mabutlar taşlardan ve ağaçlardan yontulmuş sahte ilahlardı. Sonra şu ayeti okudu:” Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir."
Sonra Araplara babalarının dinlerini terk etmeleri ağır geldi. Allah, Muhacir’lerden Peygamberi ilk doğrulayanları ve O’na ilk iman edenleri Peygamberin (s.a.a) kavmi olarak seçti ve onlara ayrıcalık tanıdı. Onlarda, fedakârca Peygamberi (s.a.a) savundular. Bu uğurda müşriklerin baskı kurdukları, O’nu yalanladıkları en zor koşullarda bile direndiler ve büyük bir sabır örneği gösterdiler. Muhacirler yeryüzünde Allah’a ibadet eden, Allah’a ve Resulüne (s.a.a) ilk iman eden kimselerdir, Resulullah’ın (s.a.a) yakın dostları ve hanedanındandırlar. Bu yüzden onlar, Allah Resulünden (s.a.a) sonra hilafet makamına herkesten daha fazla layıktırlar. Bu yüzden bu konuda onlara karşı çıkan zalimdir.
Ey Ensar! Dinde onların üstünlüklerini ve Müslüman olmakta herkesten öne geçtiklerini inkâr edecek değilsiniz. Allah sizleri dininin ve Resulünün Ensarı (yardımcıları) olarak seçti. Resul-i Ekrem’i (s.a.a) sizinle hicret etmesi için sizlere gönderdi. Eşlerinin ve sahabesinin çoğu henüz aranızda bulunmaktadırlar. Bizim yanımızda Muhacir’lerin ilk iman edenlerinden sonra hiç kimse sizin makamınıza sahip değildir. O halde emir sahipleri bizlerden, vezirler ise sizlerden olsun. İstişaremizde sizlere danışmaktan çekinmeyecek ve işlerimizde de siz olmadan hüküm vermeyeceğiz.”
3-Yaren ve Diğer Sahabenin Sözleri
Ebubekir’in konuşmasından sonra, Ensardan olan Hubab b. Munzir Cemuh ayağa kalkarak şöyle dedi;
“Ey Ensar topluluğu! Aldığınız kararları sağlamca koruyun. Çünkü insanlar sizin sayenizde yaşamaktadırlar. Kimsenin size karşı gelmeye cesareti yoktur. Kimse sizin görüşünüzü ve izninizi almadan iş başına gelemez. Büyüklük, izzet ve güç sahibi sizlersiniz. İnsanlar işlerinde karar almak konusunda takınacağınız tavırlarınıza ve görüşlerinize bakmaktadırlar. O halde sakın aranızda ayrılığa düşmeyin. Aksi halde işleriniz bozulur. Eğer Muhacir’ler sizlere söylediğim bu sözleri kabul etmezlerse, o zaman bizim onlara sözümüz şu olur; “Bir önder bizden, bir önder de onlardan olsun.”
O sırada Ömer b. Hattab yerinden kalkarak şöyle dedi; “Heyhat! Asla bu olamaz, iki kılıç bir kına sığmaz. Araplar, peygamberleri başka bir kabileye mensupken asla Ensar’ın sizlere önder olmalarına rıza göstermezler. Ancak Araplar, rehberlerinin Peygamberin (s.a.a) mensup olduğu kavimden olmasına engel olmazlar. O halde biz Muhammed’in (s.a.a) dostları ve hanedanı olduğumuz halde kim Peygambere (s.a.a) mahsus olan liderlik makamına karşı çıkabilir!”
Bunun üzerine Hubab b. Munzir bir kez daha ayağa kalkarak şöyle dedi; “Ey Ensar! İşlerinizi sağlam tutun ve bu adamın (Ömer) ve taraftarlarının sözlerine kulak asmayın. Aksi halde rehberlik makamındaki payınızı elinizden alırlar. Eğer size karşı çıkarlarsa işte o zaman onları Medine’den dışarı çıkarın. Siz hilafet makamına onlardan daha layıksınız. Onları Medine’den çıkarmak kılıçlarınıza bağlıdır. İnsanlar bu konuda sizlerle birlikte hareket etmekte kararlıdırlar. Ben bu uğurda yani işleri düzene koyma konusunda develerin, sırtlarındaki çirkefleri temizlemek ve tımarlamak için ağıllarına dikilen ağaç misaliyim. Sağlam ve sarsılmaz bir kale gibi dimdik durmuşum, tıpkı bir duvara ya da sütuna yaslanmayan hurma ağacı gibi başım diktir, kimseden de korkum yoktur, ben aslan yüreğine sahip korkusuz bir yiğidim. Allah’a andolsun, eğer isterseniz, onun boynuzunu (şerrini) geri çeviririm.”
Bu sözleri duyan Ömer b. Hattab, “Allah seni öldürecektir!” dedi. Hubab ise, “Allah beni değil, seni öldürür!” diyerek karşılık verdi.
Bu sırada Ebu Ubeyde Cerrah şöyle dedi; “Ey Ensar! Siz Medine’de Resulullah’a (s.a.a) yardım eden ilk kimselerdiniz, şimdi ise İslam düzenini bozmaya ve değiştirmeye çalışan ilk kimseler olmayın!”
Ebu Nu’man b. Beşir’in babası Buşr b. Sa’d ayağa kalkarak şöyle dedi; “Ey Ensar topluluğu! Bilesiniz ki Muhammed (s.a.a) Kureyş kabilesindendir ve akrabaları O’na herkesten daha yakındır. Yemin ederim ki ben rehberlik konusunda onlara muhalefet etmeyeceğim.”
4-Ebubekir’in Emri ve Biat Olayı
Bu sırada Ebubekir ayağa kalkarak şöyle dedi; “İşte şu Ömer ve şu da Ebu Ubeyde, bunlardan dilediğinize biat edebilirsiniz.”
Ömer ve Ubeyde şöyle dediler; “Allah’a andolsun ki hilafet makamını üstlenmekte senden öne geçmeyiz, sen Muhacir’lerin en üstünü ve Resulullah (s.a.a) olmadığı zamanlar da onun yerine dinin en güzel emri olan namazı ikame eden kimsesin. O halde şimdi elini uzat da sana biat edelim.”
Ebubekir onlardan biat almak için elini uzattığında Buşr b. Sa’d onlardan önce davranarak Ebubekir’e biat etti. Hubab b. Munzir Ensari; “Ey Buşr! Yazıklar olsun sana amcanın oğlu Sa’d b. Ubade’nin halife olmasını mı kıskandın?” diyerek feryat etti.
Avs kabilesinin lideri Useyd b. Huzeyr, taraftarlarına dönerek şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki eğer Ebubekir’e biat etmezseniz, Hazrec kabilesi daima sizlere üstün olacaktır.”
Useyd’in bu konuşmasından sonra taraftarları Ebubekir’e biat ettiler. Hazrec kabilesinin Sa’d b. Ubade’yi yalnız bırakması üzerine Sa’d yenilgiye uğradı.
Bu olaydan sonra insanlar gruplar halinde gelerek Ebubekir’e biat ettiler. Sergisi üzerinde hasta bir şekilde oturan Sa’d az kalsın kalabalığın izdihamından ayaklar altında eziliyordu ve “beni öldürdünüz!” diye feryat etti.
Ömer şöyle dedi; “Sa’d’ı öldürün, Allah onu öldürsün!”
5-Sa’d ve Ömer’in Şiddetli Tartışması Ve Sa’d’ın Biatten Yüz Çevirmesi
Sa’d’ın oğlu Kays ayağa kalkarak Ömer’in sakalından tuttu ve şöyle dedi; “Ey Sahhak’ın oğlu Allah’a andolsun ki savaşlardan korkakça kaçıyordun, şimdi canını güvende görünce arslan gibi kükrüyorsun. Babamın başından bir kıl eksiltecek olursan, suratında sağlam bir yerin ve vücudunda kırılmamış bir kemiğin kalmaz.”
Ebubekir, Ömer’e, “Sakin ol ey Ömer! İyi geçinmeye çalış, böyle bir durumda uzlaşmaya çalışmak daha etkilidir.”dedi.
Sa’d b. Ubade Ömer’e şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki eğer hasta olmayıp ayağa kalkabilseydim, Medine sokaklarında öyle kükrerdim ki, sen ve Ebubekir korkunuzdan saklanacak bir köşe arardınız ve Medine’yi terk ederdiniz. Sonra sizleri karşılarında zelil olduğunuz bir topluluğa katardım, onlar sizlere tabi olacaklarına siz onlara tabi olmak zorunda kalırdınız. Ey Hazrec kabilesi! Beni bu fitne mekânından götürün.” dedi.
Bunun üzerine Sa’d’ı sergisinin üzerinden kaldırarak evine götürdüler.
Daha sonra Ebubekir Sa’d’a insanların kendisine biat ettiğini ve kendisinin de gelip biat etmesi için haber yolladı.
Sa’d şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki sana biat etmeyeceğim, ok torbamdaki bütün oklarımı size atıp, mızrağımın ucunu kanlarınıza boyamadıkça size biat etmeyeceğim. Kılıcım elimde olduğu müddetçe sizinle savaşacağım, şunu da bilesiniz ki size karşı savaşmaktan aciz değilim, kabilem ve taraftarlarımla size karşı savaşırım. Yemin ederim ki eğer bütün insanlar ve cinler birlik olup, benden sizin için zorla biat almaya kalkışsalar ölünceye ve hesabımı Allah’a vereceğim güne dek siz iki günahkâra biat etmeyeceğim.”
Sa’d’ın bu konuşmalarını Ebubekir’e bildirdiler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi; “Artık Sa’d’a biat etmekten başka bir seçenek kalmadı.”
Beşir b. Sa’d, Ömer’e şöyle dedi; “Ey Ömer! O, ölür de size biat etmez, eğer onunla savaşacak olursanız Evs ve Hazrec kabilelerini de karşınıza almış olursunuz ve onlar birlikte size savaş açarlar. Bu yüzden onu kendi haline bırakın, inzivaya çekilmesi işinize bir zarar vermez.
Ömer ve hemfikirleri Beşir’in sözünü kabul ettiler ve Sa’d’ı kendi haline bıraktılar.
Sa’d b. Ubade onların cemaat namazlarına katılmıyor, şikâyet ve yargı durumlarında onlara başvurmuyordu. Güç ve taraftar buldukça onlara karşı geliyordu. Ebubekir’in hilafet döneminde bu tutumunu devam ettirdi. Ebubekir’den sonra Ömer b. Hattab’ın hilafeti döneminde de aynı tutumunu sürdürdü ve biat etmedi. Ancak Ömer’le karşı karşıya gelmekten çekindiği için Şam’a gitti. Ömer’in hilafet döneminde Hevran kasabasında öldü. Onlardan hiçbirine biat etmedi. Ölüm sebebi hakkında gece karanlığında bedenine isabet eden bir ok sonucu öldüğü iddia edildi. Daha sonra bu söz halk arasına yayılarak Sa’d’ı cinlerin öldürdüğü öne sürüldü.
6-Sa’d’ın Cinler Tarafından Öldürülme Hikâyesi
Meşhur tarihçi Belazuri’den şöyle nakledilir: Ömber b. Hattab, üstü kapalı olarak Halid b. Velid’e ve Ensar’dan Muhammed b. Mesleme’ye, Sa’d b. Ubade’yi öldürmelerini ima etti. Onlardan her biri Sa’d’a bir ok saplayarak ortaklaşa bu cinayeti işlediler. Sonra insanlar arasına Sa’d’ı cinler öldürdü haberini yaydılar ve şu şiiri insanların dillerine düşürdüler:
Cinler dediler ki;
“Hazrec kabilesinin reisi Sa’d b. Ubadeyi biz öldürdük.
Kalbine iki ok sapladık.
Oklarımız boşa gitmedi ve kalbine saplandı.”
7-Sakife Olayı Hakkında İbni Ebi’l Hadid’den Başka Bir Rivayet
Ehlisünnet’in meşhur âlimi İbni Ebi’l Hadid kendi senediyle şöyle nakleder: Resul-i Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra, Ensar, Sa’d b. Ubade’nin etrafına toplandı. Ebubekir, Ömer ve Ubeyde toplanarak birlikte onun yanına gittiler. Ensar’dan Hubab b. Munzir şöyle dedi; “Bir emir bizden bir emir de sizden olsun! Allah’a andolsun ki, hilafet makamı hakkında size karşı kıskançlık duymuyor ve bu konuda cimri de davranmıyoruz. Ancak sizden sonra Ümeyye oğulları gibi babalarını, oğullarını ve kardeşlerini öldürdüğümüz kişilerin hükümeti ele geçirmelerinden ve bizlere hâkim olmalarından endişe ediyoruz.”
İbni Ebi’l Hadid der ki: Bu rivayeti Ebu Cafer Yahya b. Muhammed Alevi’ye okuduğumda şöyle dedi; “Ben Hubab b. Munzir’in ferasetini ve aklını tasdik ediyorum, tahminleri ve endişelendiği şeyler gerçekleşti. Hicri 63 yılının Zilhicce ayında Medine’de vuku bulan kanlı Harre olayında Yezid b. Muaviye Bedir savaşında öldürülen müşriklerin intikamını Ensar’dan aldı. İşte Hubab b. Munzir böyle kişilerin hükümet başına geçmelerinden endişe ediyordu. Kanlı Harre olayında on bin kişiden fazla Medineli Müslüman katliam edildi.
Sonra Ebu Cafer Yahya b. Alevi bana şöyle dedi; “Allah Resulü’de (s.a.a) hükümetin başına böyle zalimlerin geçmesinden ve Ehlibeyt’inin (a.s) zulümlere maruz kalmasından endişe ediyordu. Çünkü Resulullah (s.a.a) müşriklerin kanını akıtmıştı. Bu yüzden de zalim birinin işbaşına geçmesi halinde kızı Fatıma (s.a) ve evlatlarının tehlikeye gireceğini biliyordu. Bu yüzden her fırsatta Ehlibeyt’inin (a.s) can güvenliği tehlikede olmasın diye kendisinden sonra amcasının oğlu Ali’yi (a.s) kendi vasisi ve halifesi olarak tanıtıyordu. Çünkü Peygamberin (s.a.a) hanedanının (a.s) hükümeti ele geçirmeleri, Ali (a.s) ve Ehlibeyt’inin (a.s) can güvenliğinin sağlanması demekti. Ancak mukadderat (zalim hâkimlerin nefsanî istekleri) onların hükümet başına geçmesine engel oldu. Ne yazık ki hükümet şahsiyetleri tasvip edilmeyen liyakatsiz kişilerin eline geçti. Dolayısıyla da Peygamberin (s.a.a) evlatlarının başına neler geldiğinden haberdarsınız.
SAKİFE OLAYININ GELİŞİMİ VE DOĞURDUĞU SONUÇLAR
1-İmam Ali (a.s) ve Haşimoğullarının Sakife Toplantısında Hazır Bulunmamaları
Büyük âlim Şeyh Müfid (ö.413 h.k) “İrşad” adlı eserinde şöyle der: Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra İmam Ali (a.s), yüce İslam Peygamberinin (s.a.a) gusül, kefen ve defin (s.a.a) işleriyle meşguldü. Haşimoğulları bu büyük musibetten dolayı insanlardan uzaklaşmış ve matem havasına bürünmüşlerdi. Liderlik sevdasına kapılmış ve gözlerini iktidar hırsı bürüyen bazı kimseler, bu fırsattan yararlanarak, halife seçimi için toplandılar. Sonunda da İmam Ali (a.s) ve Haşim oğullarının gıyabında Ebubekir’i halife seçtiler. Ensar’ın arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Mekke fethinde azat edilmiş bir topluluk ve Peygamberin (s.a.a) kendilerini İslam’a cezp etmek amacıyla Müslüman olmlarına izin verdiği kimseler halife seçiminin birkaç gün bile gecikmesini istemiyordular. Haşimoğullarının Peygamberin (s.a.a) defin işlemlerinden fırsat bulmadan işi bitirmek istiyorlardı. Sonuç olarak Ebubekir’e biat edildi. Zira Ebubekir Sakife’de hazırdı ve işler önceden planladıkları gibi istekleri doğrultusunda gelişti ve amaçlarına ulaşmayı kolaylaştırdı. Bu mevzu kitaba sığmayacak kadar geniş bir konu olduğu için başka yerde teferruatlı bir şekilde açıklamasını yapacağız.
2-Hz. Ali’nin (a.s) Sözü
Şöyle rivayet edilir: Ebubekir’e biat edildikten sonra adamın biri Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna geldi ve Hz. Ali’nin (a.s) Resullah’a (s.a.a) kabir kazdığını ve elindeki kürekle mezarı düzeltmekle meşgul olduğunu gördü. Adam, hazrete şöyle arz etti; “Cemaat Ebubekir’e biat etti, Ensar topluluğu ise hilafet konusunda aralarında çıkan anlaşmazlık yüzünden yenilgiye uğradı. İnsanlar, senin hilafet makamını elde etmenden endişe duyan Azat edilmiş kölelere herkesten önce biat ettiler.
Hz. Ali (a.s) elindeki küreği yere bıraktı ve şöyle buyurdu; “
“Rahman ve Rahim (olan) Allah’ın adıyla
Elif. Lam. Mim. İnsanlar, sanırlar mı ki inandık derler de öylece bırakılıverirler ve sınanmaz onlar? Ve andolsun ki biz onlardan öncelikleri de sınadık; artık Allah, doğru olanları da mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir. Yoksa kötülük edenler, sanırlar mı ki bizden kurtulacaklar, ne de kötü hükmediyorlar.”
3-Ebu Süfyan’ın Önerisinin Geri Çevrilmesi
Ebu Süfyan Peygamberin (s.a.a) evinin kapısına kadar gelmişti, Hz. Ali (a.s) ve Peygamberin (s.a.a) amcası Abbas, merakla Ebu Süfyan’ın ne söyleyeceğini bekliyordular. Ebu Süfyan şu şiiri okudu:
“Ey Haşimoğulları! Başkalarını özellikle de Teym B. Merra (Ebubekir) ve Adiy (Ömer) kabilelerini hilafetiniz konusunda tamahlandırmayın! Hilafet, Haşimoğullarına aittir ve size geri dönecektir. Bu makam Ebu’l Hasan Ali’ye (a.s) mahsustur.
Ey Ebu’l Hasan! Hilafet vasıtasıyla, sırtını sağlamlaştır, çünkü sen ümit bağladığın hilafete, herkesten daha layıksın!”
Sonra şöyle feryat etti; “Ey Haşim ve Abdimenaf oğulları! Yoksa alçak oğlu alçak Ebu Fusayl’in sizlere hâkim olmasına rıza mı göstereceksiniz? Allah’a andolsun ki eğer isterseniz onlara karşı süvari ve piyade askerler hazırlarım, böylece sizlerde onları çıkmaza sokarsınız!”
Emirü’l Müminin Ali (a.s) onun sinsiliğinden ve art niyetinden haberdar olduğu için şöyle buyurdu; “Geri dön! Allah’a andolsun ki söylediklerin Allah rızası için değil, sen daima İslam’a zarar verip, Müslümanları aldatmaya çalışmaktasın! Biz Allah Resulünün (s.a.a) cenaze işleriyle meşguldük. Herkes yaptığının karşılığını görecektir. Allah zulme uğrayanların dostu ve yardımcısıdır.”
Hz. Ali’nin (a.s) bu sözlerinden sonra fırsattan yararlanmak isteyen Ebu Süfyan ümidini yitirdi ve Hz. Ali’nin (a.s) yanından ayrılarak mescide gitti. Emevi oğullarının mescitte toplandıklarını gördü. Hilafeti sahiplenmeleri için onları tahrik etti. Ancak kimse onun sözlerine kulak asmadı. Sonuçta herkes çıkan fitne ateşinin içine düşmüştü. Meydana gelen olaylar tutunacak kötü bahanelerdi. Şeytan insanlara hâkim olmuş ve zalimler el ele vermişlerdi. Müminler ise bu uğurda perişan olmuş ve küçük düşürülmüşlerdi. İşte Allah-u Teâlâ’nın buyurduğu sözün batını anlamı da şudur “Ve Sakının o fitneden ki yalnız zulmedenlerinize gelip çatmaz ve bilin ki şüphesiz Allah’ın cezası pek çetindir.”
4-Şeytan Sıfatlının Kışkırtmaları
Büyük âlim Şeyh Ubeydullah b. Abdullah Esedabadi “el-Mukni’u fi’l İmame” kitabında şöyle der:
Bölüm: Burada konunun daha açık ve net olarak anlaşılması için Sakife olaylarının bazı kesitlerini inceleyeceğiz ve o topluluğun emir ve asıl hak sahibini hakkından nasıl mahrum bıraktıklarını anlayacağız:
Tarihçiler ve siyer yazarları ittifakla şöyle nakletmişlerdir: Allah Resulü (s.a.a) vefat ettikten sonra Emirü’l Müminin Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) mukaddes cenaze ve gusül işleriyle meşgul oldu. Muhacirler, Ensar ve Kureyşliler, Emirü’l-Mümin Ali’nin (a.s) ve Haşimoğullarının nasıl bir tutum içinde olacaklarını ve nasıl bir tepki gösterecklerini bekliyorlardı. Şeytan, Sakif kabilesinin alçak fertlerinden olan Mugayre b. Şu’be’nin kılığına girerek içlerine geldi ve onlara şöyle dedi; “Neyi bekliyorsunuz?
“Haşimoğullarının cenaze işlerinin sona ermesini bekliyoruz” dediler.
Şeytan şöyle dedi; “Genişliğe çıkmanız için gidin ve işleri ilerletin ve bir sonuca bağlayın. Allah’a andolsun ki Haşimoğulları’nın Resulullah’ın (s.a.a) cenaze işlerinden bitmelerini beklerseniz onların nüfuzu ve hâkimiyeti altına düşersiniz. Bu durumda da hilafetin gidişatı tıpkı Rum Kayserleri ve İran Kisralarının durumuna düşer. Kaldı ki bundan bir süre önce birkaç Kureyşli bir tumar yazarak Ebu Ubeyde Cerrah’ın yanına emanet bıraktılar. Yazdıkları tumarda Resulullah’ın (s.a.a) ölmesi veya öldürülmesi durumunda Haşimoğullarının imametinden yüz çevirmeyi böylece de hem peygamberlik hem de imamet makamının onlarda toplanmasına engel olmayı ahdettiler.
Sonra şeytan (Mugayre) Ensar’ın yanına giderek onları da hilafet makamını ele geçirmeleri konusunda tahrik etti ve işlerini kendilerine güzel gösterdi.
Ensar, Beni Saide Sakife’sine doğru hareket etti.
5-Ebu Zuveyb Hezli’nin İlginç Haberi
Adı zikredilen âlim Ubeydullah b. Abdullah Esedabadi konuşmasına şöyle devam eder; Basra ahalisinden olan Ebu’l Hasan b. Zenci Lugavi 433 h.k yılında bana şöyle bir haber verdi… Ebu Zuveyb Hezeli şöyle dedi; “Medine dışında bulunduğumuz bir sırada Resullah’ın (s.a.a) hastalanıp, yatağa düştüğü haberi bize ulaştı. Bu beklenmedik haber bizi derinden üzdü ve perişan etti. Çok zor bir gece geçirdik. Üzüntüden yerimizde duramıyorduk. Karışık ve kâbus dolu bir uykuya dalmıştım. Şafak sökünce bir münadinin şöyle seslendiğini işittim:
“Büyük bir hadise İslam’ı sarsmış ve İslam’daki bağları koparmıştır. Hurma ağacı ve putların bulunduğu yerde (yani Medine’de) Allah Resulü (s.a.a) vefat etti. Bu büyük musibet karşısında gözlerimizden yaşlar akmaktadır.”
Ebu Zuveyb der ki; “Korkarak uykudan kalktım ve gökyüzüne baktım. Gökyüzünde “Sa’d-ı Zabih” yıldızından başka bir şey görmedim. O yıldızı görünce Araplar arasında kanlı bir savaş çıkacağı şeklinde tahmin yürüttüm. Bu akşam Resulullah’ın (s.a.a) vefat ettiğini ya da yakalandığı bu hastalıktan kurtulamayacağını anladım. Kalktım ve deveme binerek Medine’ye doğru hareket ettim. Dinlenmeden, aralıksız yoluma devam ediyordum. Derken şafak sökmüş ve hava aydınlanmıştı. Belki bir şey görür ve ona bakarak tahmin yürütürüm diye etrafıma bakınıyordum. Birden çölde bir kirpi gördüm, küçük bir yılan yakalamış ve ağzında çeviriyordu. Sonunda yılanı çiğnedi ve yuttu. Bu durumdan büyük bir hadisenin gerçekleştiğini tahmin ettim. Yılanın kirpinin ağzında kıvrılmasını insanların Resulullah’ın (s.a.a) hak vasisi ve halifesinden yüz çevireceklerine, yılanın kirpi tarafından yutulmasını ise hilafet makamının gasp edileceğine ve başkalarının eline geçeceğine yorumladım.
Devemi hızla sürerek kendimi Medine’ye yetiştirdim. Medine halkının yaslara büründüklerini, ağıtlar yakıp ağladıklarını gördüm. Tıpkı ihrama girmiş hacılar gibi Medine’nin her köşesinden ağlama ve inleme sesleri yükseliyordu.
İnsanlara ne oldu diye sorduğumda Allah Resulünün (s.a.a) vefat ettiğini söylediler. Bu haberi işitince aceleyle mescide gittim. Kimseyi orada göremedim. Sonra Resulullah’ın (s.a.a) evine gittim ve kapısının kapalı olduğunu gördüm. Allah Resulünün (s.a.a) dünyadan göçtüğünü, mukaddes bedeninin üzerinin örtüldüğünü ve cenazesinin başında sadece Ehlibeyt’inin (a.s) olduğunu ve onların da gusül işleriyle meşgul olduğunu söylediler.
İnsanların nereye gittiklerini sorduğumda, Ensar’ın Beni Saide Sakife’sinde toplandıkları yerde bir araya geldiklerini söylediler. Kendimi Sakife’ye yetiştirdim. Ebubekir, Ömer, Mugayre, Ebu Ubeyde Cerrah ve Kureyş kabilesinden bir grubu orada toplanmış olarak gördüm. Aynı şekilde Ensar’ın arasında Sa’d b. Delhum, şairlerini ve şairlerinin başkanı Hassan b. Sabit’i gördüm. Ensar ve Kureyşlilere hilafetten bahsettim. Hiçbirinden hak sözü işitmedim. Sonra Ebubekir’e biat ettiler…
Sonra Ebu Zuveyb geldiği çöle geri döndü ve orada kaldı. Osman’ın hilafeti döneminde vefat etti.
6-Sakife’nin Ağıtında Okunan Şiirler
Yine adı yukarıda zikredilen âlim Ubeydullah Esedabadi şöyle nakleder: Nabika-i Cu’di evinden dışarı çıktı ve Resullah’ın (s.a.a) vefatından sonra insanların içinde bulundukları durumu sordu. İmran b. Hasin Sakife toplantısı hakkında ona şöyle dedi;
“Eğer kendimi o kalabalık topluluk, ihtilaflar ve keşmekeşler arasında tanısaydım üzerime bir kurbanlık lazım olurdu.” (yani durum oldukça karışık ve vahimdi)
Kays b. Surme şöyle dedi;
“Ümmet ilginç bir iş üzerine sabahladılar. Mülk ve kudret zorba ve güç sahibinin eline düştü. Yalan olmayan hak bir söz söylüyorum; gelecekte Arapların büyükleri helak olacaklardır.”
Nabiga; “Hz. Ebu’l Hasan Ali (a.s) ne yapıyor?” diye sorunca “O, Allah Resulünün (s.a.a) pak bedenini defnetmekle meşgul?” dediler.
Bunun üzerine Nabiga şu şiiri okudu:
Bu saçsız adam (kafasının önündeki saçları dökülen) Haşimoğulları’ndan Ali’ye söyleyin: hilafetin düğümlenmiş ipini elinden kaçırdın, Kureyşliler iftiharlarını ve üstünlüklerini diğer kabilelere karşı ispatlamaya durmuşken sen bu iftihara daha layıksın! Çünkü sen Kureyşin liderisin. Dün (Gadir-i Hum) olayında sana Emirü’l-Müminin olarak selam verdiler, ancak bugün ahitlerine bağlı kalmadılar. Teym b. Merra oğulları (Ebubekir ve…) ahitlerini bozarak cehennem ateşine müstahak oldular. Onlar Sakife’de sana muhalefet ve düşmanlık ettiler. O, (Hz. Ali) kıyamet günü onların hasmı olacaktır.”
Yine Sakife günü Ensar’ın öncülüğünü ve bayraktarlığını üstlenen Nu’man b. Zeyd, İslam dini garip kaldığı için gözyaşı döküyor ve insanların Peygambere (s.a.a) muhalefet etmelerinden duyduğu üzüntüyü okuduğu şu şiirlerle dile getiriyordu:
“Ey İslam’ın ölüm habercisi, kalk ve İslam için yas tut! Çünkü sen güzel bir şekilde öldün, ancak senden sonra yerini kötülükler aldı. Kureyş ve Ka’b kabilelerinin önderlik makamı için ileri sürdükleri ya da geri çektikleri adaylardan kimse Ali’nin dengi olamaz. Ali’nin (a.s) şahsiyeti onlar için gizli değildi. Ali’nin (a.s) güneş misali varlığını gizlemek mümkün değildir. Aynı şekilde Allah’ın eliyle dalgalandırdığı şanlı ve yüce bayrak indirilmez ve dürülmez. Onlar oluşan gediği ve çirkinliği kapatmak isterler. Ancak, sert kayada oluşan gediği eski haline getirmek mümkün değildir. Onlar Hz. Ali’nin (a.s) nurunun üstünü örterek kendi karanlıklarını telafi etmek isterler ancak bunu yapmaya asla güçleri yetmez.”
Ali (a.s) savaşlarda Kureyşin önderidir. O Kureyşin yüce Faruk’u (hakkı batıldan ayıran) ve Sıddık-ı Ekber’idir. O’dur çıkış kapılarının Kureyşlilerin yüzlerine kapandığı ve dönüşü olmayan anlarda kapıları açan ve onların sıkıntısını bertaraf eden.
İnişli çıkışlı o buhranlı dönemlerde tekbir getiren ve namaz kılan Ali’ydi. Ancak ziyan içindeki münafıklar ne namaz kılıyor ne de tekbir getiriyorlardı. Sözde maslahatı düşünme bahaneleri onları hilafeti O’ndan almaya sürükledi. Kahrolasıcılar ne de kötü maslahat düşündüler!”
Yine Sakife günü Utbe b. Ebi Süfyan b. Abdülmuttalib şu şiiri okudu:
“Ahmed’den (s.a.a) sonra emir sahibi Ali’dir. O çetin günlerde her mekânda Ali’ydi Peygamberin (s.a.a) yoldaşı. Peygamberin (s.a.a) hak vasisi ve damadıydı. O, Peygamberle (s.a.a) namaz kılan ve emrine teslim olan ilk kişidir.”
Peygamberin (s.a.a) amcası Abbas ise Sakife günü şu şiiri okudu:
“Şaşarım şuna ki, Haşimoğulları’ndan olmayanlar, başaklarını Haşim oğullarına emir seçtiler. Hâlbuki Haşimoğulları Muhammed’in (s.a.a) hizbindendir ve diğerleri fazilette, efendilikte ve makamda Haşim oğullarının dengi değillerdi.”
Utbe b. Ebi Leheb şu şiiri okudu:
“Beni Teym kabilesi (Ebubekir) zorla Haşim oğullarına hâkim oldu.
Önceden önderlik makamına tayin edilen Ali’yi kenara ittiler.
Ali’nin Peygambere (s.a.a) olan yakınlığını ve makamını gözetmediler.
İlmi makamına (ki bu rehberlik için asıl şarttır) teveccüh etmediler.”
Ubade b. Samit Bu Şiiri Okudu:
“Niçin şu insanlar Ali’yi (a.s) hilafet makamına herkesten daha çok layık olmasına rağmen seçmediler?
Acaba Ali (a.s) başkalarından bu makama daha layık değil miydi?”
Beni Cemuh Hanedanıyla dava ve yemin arkadaşı olan Abdurrahman Hanbel şu şiiri okudu:
“Canıma andolsun ki dinin hafızı, iffetiyle meşhur olan ve temizliğiyle ün salmış Ali’ye (a.s) biat etmeniz daha uygundu; O, doğru sözlü ve yüce bir şahsiyetti. Herkesten önce Allah’a iman etmiştir. O, Ebu’l Hasan’ın ta kendisidir. Allah onunla dininden hoşnut oldu. Ona biat edin! Onda başkalarında olan kusurlar yoktur ve o yüce bir makama sahiptir. O Ali’dir; Mustafa’nın vasisi ve veziri. Allah için ilk namaz kılan ve takva yolunu kendine ilke edinen. Bu durumda (Ali’ye biat etmeniz halinde) sapıklık yolundan sonra hak yoluna girmiş olacak ve bölünüp, parçalanmış işlerinizi yeniden düzeltiş olacaksınız. Ali müminlerin emiri ve Fatıma Binti Esed’in oğludur. Sıkıntılarınızda sizlere karşı herkesten daha çok şefkatli ve iyilikseverdir.”
Zufer b. Haris b. Huzeyfe Ensari bu Şiiri Okudu:
“Ali’nin (a.s) etrafına toplanın ve ona yardım edin; çünkü o, Resulullah’ın (s.a.a) vasisi ve O’na ilk iman edendir. O halde eğer onu yalnız bırakırsanız, kötü olaylar üst üste birikir ve sonra da yeryüzünde sizlerden bu kötü olayları bertaraf eden biri olmaz.”
Ebu Süfyan, Sahr b. Harb b. Ümmeyye şu şiiri okudu:
“Ey Haşimoğulları! Niçin Ahmed’in (s.a.a) mirası elinizden çıktı, yitik ve alçak topluluğun eline geçti.
Ey Ebdimenaf hanedanı! Üstün ve liyakatli kişiler sizlerin arasında olmasına rağmen niçin gördüğüm bu olaylara rıza gösterirsiniz? Annem size feda olsun! Hükümeti ele geçirmek için istikrarlı olun; kandırılmadan ve fırsat elinizden çıkmadan önce bize ve yardımımıza güvenin. Makam sahiplerinden kim sizinle aynı olabilir?
Beni Teym kabilesi ne zaman toplantılarınıza katılıp, sizinle işbirliği içinde oldu ki! Ne varki Teym ve Adiy kabileleri sözbirliği etmiş ve beraberlerdir. Ancak siz önemli işlerde onlardan daha üstün ve liyakatlisiniz.”
Ebu Süfyan, Sahr b. Harb b. Ümmeyye başka bir şiirinde şöyle hitap eder:
“İzzet ve yüce makam sahibi Kureyş kabilesi, Teym kabilesine karşı kılıç çekmeden karşılarında küçük düşmüş bir halde sabahladılar. Teym kabilesinin hilafet işlerinde galip gelmesi ne de üzüntü verici bir durumdur. Servetler ve dünya mallarından yana onların yüzleri hep gülmüştür.”
Huzeyme b. Sabit, Sakife günü şu şiiri okudu:
“Rehberlik makamının Haşimoğullarından intikal edeceğini ve Ebu’l Hasan Ali’nin (a.s) elinden alınacağını hiç düşünmüyordum. Acaba Ali (a.s) kıblenize ilk namaz kılan kimse değil miydi? Kuran’a ve sünnetin hükümlerine insanların en bilgilisi değil miydi? O, Resulullah’ın (s.a.a) son nefesine kadar yanında olup ve Peygamberin (s.a.a) bedenini yıkayıp, kefenlemekte Cebrail’in kendisine yardım ettiği kimse değil miydi? Kim onu rehberlik makamından alıkoydu; biz de onu tanıyalım. Biliniz ki başkalarına yaptığınız şu biatiniz sizler için en büyük hüsran ve zararlardır.”
Bazıları yukarıdaki şu şiiri Utbe b. Ebi Leheb’e nispet vermişlerdir.
Nakledilen bir şiirde Huzeyme b. Sabit Ayşe’ye şöyle hitap eder:
“Ey Ayşe! Ali’yi kendi haline bırak ve onda olmayan kusur ve ayıpları araştırıp durma! Sen ancak bir annesin, Ali (a.s) ise Resulullah’ın (s.a.a) vasisidir, sadece O’nun ev halkından biri değildir. Sen, Peygamberin (s.a.a) hanedanından Ali’yi (a.s) kendisine vasi ve halife seçtiğini biliyorsun.”
Numan b. Acelan Ensari, Amr As’a serzenişte bulunduğu Sakife şiirinde şöyle diyor:
“Sa’d b. Ubade’nin hilafet makamına getirlimesinin haram olduğunu söylediniz. Ancak Amr’ın oğlu Atik’in (Ebubekir) bu makama atanmasını helal saydınız. Ali’nin (a.s) rehberlik makamına herkesten daha üstün ve layık olduğunu bildiğiniz halde bu makama Ebubekir’i layık gördünüz.
Bu söz Ali’ye (a.s) hakarettir. Hilafet makamına sadece Ali (a.s) layıktır, ancak sen bunu bilmezsin.”
7-Hz. Ali’nin (a.s) Ensarı Savunması Ve Hassan’ın Şiirleri
Yukarıda adı geçen ve “el-Mukni’u fi’l İmame” kitabının yazarı şöyle der:
Ebubekir’in halifeliği kesinleştikten sonra Sakife’den mescit yanında olan evlere doğru geldiğinde, Amr As, Ebubekir’in taraftarı olduğunu göstermek amacıyla Ensar’ı serzeniş ederek, onları alçak kimsler olarak niteledi ve aşağıladı. Aslında o Peygamber (s.a.a) döneminde İslam’a karşı olan inat ve kinini gizliyordu. Bu fırsattan su-i istifade ederek İslam’a olan geçmiş düşmanlığını açığa vurdu. Bu haber Emirü’l-Müminin Ali’ye (a.s) ulaşınca kalktı ve mescide gitti. Minbere çıkarak Ensarın faziletlerini, haklarında inen ayetleri hatırlattı ve şöyle buyurdu: “Herkese ensarın hakkını tanımalı ve saygınlıklarını korumalıdır.”
İnsanlar, Ensar’ın meşhur şairi Hassan b. Sabit’ten ısrarla Hz. Ali’nin (a.s) faziletini ve İslam’da önceliğini beyan etmelerini istediler. Ensar, Sakife’de Hz. Ali’ye (a.s) muhalefetlerinden dolayı pişman olduklarını dile getirdiler. Bunun üzerine Hassan b. Sabit aşağıdaki şu şiiri okudu:
“Allah bizden yana Ebu’l Hasan Ali’ye hayırlı mükâfat versin! Herkese hayır mükâfat vermek O’nun elindedir. Kim Ebu’l Hasan gibi olabilir?
Layık olduğun sıfatlarla Kureyş’ten öne geçtin. Bu yüzden göğsün açık ve geniş, kalbin ise sınanmıştır.
Kureyşlilerden senin makamını arzulayanlar oldu. Ancak çelimsiz kişinin bakımlı biriyle denk olması ne kadar uzak bir ihtimaldir. (Yani naçiz birinin kendisini ilmin kemalinde olan ve erdem sahibi kimsenin yerine koyması mümkün olamaz.)
Sen İslam’ı savunmada her zaman ve her mekânda tıpkı su dolu kova ve onun ipi misaliydin. (İslam, su kuyusu gibi kemallerle dolu sen ise kova ve ipi misali onu çıkarıyor ve insanları doyuruyordun.)
Amr b. As hutbesiyle fazilet ve takvayı öldürüp, dertleri yeniden ihya ettiğinde sen, biz Ensar’ın muhaliflerine gazap ettin.
Sen Luvey b. Galib hanedanının şimdiki ve gelecekteki işlerinde ümit kaynağısın.
Sen Allah Resulünü (s.a.a) ve Ehlibeyt’ini (a.s) korudun ve O’nun bizimle olan ahdini gözettin. Onunda seninle olan ahdi de buydu. O halde bu ahde (rehberlik makamına) senden daha layık kim olabilir?
Sen insanları hidayet etme konusunda Allah Resulünün (s.a.a) kardeşi değil misin?
Sen, Resulullah’ın (s.a.a) vasisi, Kuran’ı ve Peygamberin sünneti konusunda insanların en bilgilisi değil misin?
İşte bu yüzden Necd ve Yemen topraklarında bir kök baki olduğu sürece hakkın üzerimizde büyük, ihtiramın ise bize farzdır.”
8-Ümmü Eymen’in Şiirleri
Yukarıda adı geçen “el-Mukni’u fil İmame” kitabının yazarı büyük âlim sözlerine şu cümlelerle devam eder: “Siyer yazarları Ebu’l Esved Duali’den şöyle nakletmişlerdir: Adamın biri, Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Hz. Fatıma (s.a) nezdinde oldukça saygın olan Ümmü Eymen’in şöyle dediğini nakletti:
“Ebubekir’e biat edilen günün ertesi akşamı bir münadinin şiirler okuduğunu işittim, ancak onu görmedim. Münadi şu şiirleri okuyordu;
“Hakikaten Allah Resulü’nün (s.a.a) vefatı, İslam’ın perişanlığına ve sarsılmasına neden oldu. Ölümü bütün Müslümanları gözyaşlarına boğdu. Bu perişanlık öyle bir hadde vardı ki insanlar çok sayıdaki şaşkın, akılsız ve sapkınlık içinde olanların peşlerinden gitmelerini ve onlarla beraber olmalarını sağladı. Bu insanlar dalalet içinde olanları hidayet eden, üstün ve yüce makama sahip olan kişiye tercih ettiler. İşte O, Resulullah’ın vasisi, ilk Müslüman, insanların en bilgilisi, namaz kıldığı halde yüzüğünü zekât veren ve Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) kardeşi Ali’dir. Ancak onlar ise zorla Hz. Ali’ye (a.s) önderlik etmek istediler ve hilafetini zorla elinden aldılar.”
Nakledilen bunca nesirler ve şiirlere dikkat eden her akıl sahibi, Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra insanların Hz. Ali’ye (a.s) nasıl davrandıklarını çok iyi anlayacaktır. İnsanların Ali’ye (a.s) tıpkı İsrailoğulları’nın Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda kardeşi Harun’a (a.s) davrandıkları gibi davrandıklarını görecektir.
Bu konuda Muhammed b. Nasr b. Bessam şu beyitleri ne kadar güzel beyan etmiştir:
“Hz. Ali (a.s) daima dinin çıkarları için, zahmetlere katlandı ve sıkıntı içinde yaşadı. Ancak O, aldatılmış ve haksızlığa uğramıştı. (Sahtekâr ve çıkarcılardan zarar görüyordu.) Peygamber (s.a.a) O’nu kendi canı gibi insanlara tanıtıyordu. O’nu pek büyük bir makama seçti, kimse böyle bir makama sahip değildi. O’nu kavmi arasında tıpkı (Hz. Musa’nın kardeşi) Harun’un (a.s) konumu gibi tanıttı. O’nu insanların hem dünyası ve hem dini için (lider) seçti.
A’raf suresine müracaat ettiğinizde İsrailoğullarının Hz. Harun’a (a.s) neler yaptıklarını göreceksiniz. Böylece Resulullah’tan (s.a.a) sonra kavminin Hz. Ali’ye (a.s) neler yaptığını da anlayacaksınız. Bu konuları mukayese ederek iyice olayın farkına varabilirsiniz.
9-Ebubekir’in Mektubu ve Usame’nin Cevabı
Resul-i Ekrem’den (s.a.a) sonra imamet makamının Hz. Ali’ye (a.s) mahsus olduğunu ve hakkının gasp edildiğini savunan kimselerin iddialarının doğruluğunun kanıtlarından biri de Ebubekir’in Sakife olayından sonra Usame b. Zeyd’e yazdığı mektuptur. Usame b. Zeyd, Şam topraklarına gönderilmek ve düşman saldırısını engellemek üzere Resul-i Ekrem (s.a.a) tarafından ordu komutanlığına atandı. Resul-i Ekrem (s.a.a), Usame’nin emrine karşı gelenleri mücrim olarak tanıtmıştı. Usame Resulullah’ın (s.a.a) vefatı sırasında ve Sakife olayları baş gösterdiğinde Medine’de değildi. Ordusuyla birlikte Şam’a hareket etmek için Medine yakınlarındaki Curf topraklarında bulunuyordu.
10-Ebubekir’in Usame’ye Yazdığı Mektup
Resulullah’ın (s.a.a) halifesi Ebubekir’den Usame b. Zeyd’e:
“Müslümanlar bana sığındılar ve hilafet işlerini yürütmem için beni seçtiler. Resulullah’tan (s.a.a) sonra beni kendilerine önder seçtiler. (Mektup uzun olduğu için kısaca kesitler nakledeceğiz) Mektubum sana ulaşıp, okuduğunda sen de diğer Müslümanlar gibi gel ve bana biat et. Emir komutanda olan Ömer b. Hattab’a ordudan ayrılması ve yanımda bulunması için izin ver. Çünkü ona ihtiyacım var. Sonra Resulullah’ın (s.a.a) seni göndermek istediği yere doğru hareket et.”
Mektup Usame’ye ulaştığında okudu ve şöyle bir cevap yazdı:
“Allah Resulü (s.a.a) tarafından azat edilen köle Usame b. Zeyd’den Ebubekir b. Ebu Kuhafe’ye:
“Mektubun elime ulaştı. Ancak mektubunun başı ve sonu çelişmekteydi. Mektubunun başlarında Resulullah’ın (s.a.a) halifesi olduğunu yazmışsın, sonra da Müslümanların etrafında toplandıklarını ve seni kendilerine önder seçtiklerini iddia etmişsin. Hal böyle olsaydı onların mescitte sana biat etmeleri gerekirdi, Beni Saide Sakifesi’nde değil.
Şimdi de kalkmış Ömer b. Hattab’a ihtiyaç duyduğun gerekçesiyle ordumdan ayrılması için izin vermemi istiyorsun. Ancak ben ona izin vermediğim halde emrime karşı çıkarak izinsiz ordudan ayrıldı. Birilerine ordudan ayrılma izni vermem bana yakışmaz. Zira Resulullah (s.a.a) beni orduyu hazırlamak ve hareket ettirmekle görevlendirmiştir. Bu yüzden seninle Ömer arasında bir fark yoktur. İkinizde emre karşı geldiniz. Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra emrine karşı çıkmak ile hayatı döneminde emrine karşı çıkmak arasında hiç bir fark yoktur ve ikisi de aynı şeydir.
Resulullah’ın (s.a.a) sana ve Ömer’e benim komutam altında cepheye hareket etmenizi emrettiğini biliyorsun. Hakkınızda Resulullah’ın (s.a.a) emri ve görüşü kendi görüşünüzden elzem ve daha önceliklidir. Allah Resulüne (s.a.a) olan tutumunuz O’na gizli değildi. O hazret beni size komutan seçti, sizleri bana değil. Peygambere (s.a.a) muhalefet etmek nifak ve ikiyüzlülüktür…”
Müellif der ki: Ebubekir’in mektubu ve Usame’nin cevabını, “Uyunu’l Belage fi Unsi’l Hazir ve Nakaletu’l Musafir” kitabında detaylı bir şekilde açıkladık. Burada bu kadarla yetinmeyi yeterli görüyoruz.
SAKİF’E OLAYININ ARAŞTIRILMASI
1-Çoğunluk, Resulullah’ın (s.a.a) Cenaze Merasimine Katılmadı!
Ehlisünnet’in meşhur âlimi İbni Abdülbirr “İsti’ab” adlı eserinde şöyle der:
Peygamberin (s.a.a) vefat ettiği gün, Beni Saide Sakife’sinde Ebubekir’e biat edildi. Ancak umumi biat Resulullah’ın (s.a.a) vefatından bir gün sonra yani Salı günü gerçekleşti. Hazrec kabilesinin reisi Sa’d b. Ubade kabilesiyle ve Kureyş’ten bir grup Ebubekir’e biat edilmesine karşı çıktı.”
Şia’nın büyük âlimi Merhum Şeyh Müfid (ö.h.k 413) “İrşad” kitabında şöyle der:
“Muhacir ve Ensardan birçok kişinin arasında hilafet konusunda şiddetli ihtilaf çıktığı için onlardan büyük bir çoğunluk Resulullah’ın (s.a.a) defin ve cenaze törenine katılmadı ve hazretin cenazesine namaz kılmaktan mahrum kaldı. Hz. Fatıma (s.a) yürekten ah çekerek; “Babamı kaybettiğim bu gün ne kadar kötü bir gündür” diye feryat ederek sabahladı.”
Büyük âlim Seyyid b. Tavus (ö.h.k 664) “Keşfu’l Muhacce” adlı eserinde oğluna şöyle der:
“Şimdiye kadar Ehlisünnet kitaplarında gördüğüm en ilginç ve şaşılacak durum, Taberi’nin kendi tarihi kitabında yazdığı konudur. Taberi’nin tarihinde zikrettiği konunun özeti şöyledir: “Resulullah (s.a.a) Pazartesi günü vefat etti. Ancak Çarşamba günü (veya akşamı) onu toprağa verdiler. (Yani Peygamberin cenazesini iki ya da üç gün öylece beklettiler ve defnetmediler.)
Bir başka bir rivayette ise şöyle gelmiştir: “O hazretin cenazesi üç gün yerde kaldı ve sonra defnedildi.” Sonra Seyyid b. Tavus oğluna hitap ederek sözlerine şöyle devam ediyor: “İbrahim Sakafi “el-Marife” adlı eserinin dördüncü cildinde şöyle zikretmiştir: “Peygamberin (s.a.a) cenazesi üç gün yerde kaldı ve sonra defnedildi. Çünkü insanlar Ebubekir’in halife seçimi ve bu hususta yaşanan keşmekeşlerle meşguldüler. Bu durumda da baban Hz. Ali (a.s) o hazretin cenazesinin başından ayrılamaz ve Peygamberin (s.a.a) cenazesine namaz kılınmadan önce de O’nu defnedemezdi. Diğer taraftan eğer Peygamberin (s.a.a) cenazesini defnetseydi canı güvende olmazdı. Ayrıca Resulullah’ın (s.a.a) cenazesinin kabrinden çıkarılmasından da endişe duyuyordu. Bu yüzden Ali (a.s) O’nu defin vaktinden önce ya da defnedilmesi gereken yerden başka bir yere defnetti diye bahaneler öne sürerlerdi. Allah, Resulullah’ı (s.a.a) ölüm döşeğine terk eden ve rehberlik seçimiyle uğraşan cemaati kendi rahmetinden uzaklaştırsın! Hâlbuki rehberlik makamının aslı ve özü Peygamberin (s.a.a) risaleti ve nübüvvetiydi. Onların bu işte acele etmelerinin asıl sebebi rehberlik makamını Ehlibeyt’in (a.s) elinden çıkarmaktı. Ey oğlum! Allah’a andolsun ki, şunu anlamış değilim onlar Resul-i Ekrem’den (s.a.a) onca şefkat ve iyilik gördükten sonra mürüvvetleri, mertlikleri, akılları, vicdanları ve ashap olmaları nasıl O’na bu kadar saygısızlık ve cesaret etmelerine izin verdi.
İmam Seccad’ın (a.s) oğlu Zeyd b. Ali’nin şu sözleri ne kadar da güzeldir:
“Allah’a andolsun, eğer o topluluk Peygamberin (s.a.a) risaletine bağlanmaksızın hükümeti ele geçirme olanaklarına sahip olsalardı kuşkusuz ki risaletinden yüz çevirir ve Peygamberliğini de inkâr ederlerdi!”
Aynı şekilde Seyyid b. Tavus diyor ki: “Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Müslümanların üzerlerindeki özelliklede vefat ettiği gün onların boynundaki haklarından biri de şuydu; Bütün Müslümanlar toprak üzerine hatta kumların üzerine oturmalı ve böylesi bir matem gününde musibet sahipleri gibi siyah elbiseler giymeliydiler. Bugünde yemek ve içmekten ellerini çekmeli, kadınlı, erkekli mateme bürünmeli ve Peygamberlerini kaybettikleri için ağıtlar yakmalı ve gözyaşı akıtmalıydılar. Çünkü hiçbir günün musibet ve acısı o günün musibet ve acısı gibi değildi ve bundan sonra da olmayacaktır.”
2-Bura b. Azib’in Bakışıyla Sakife
İbni Ebi’l Hadid ve Suleym b. Kays, Bura b. Azib’den şöyle naklederler: “Ben, her zaman Haşimoğullarının sadık dostlarındandım. Allah Resulü (s.a.a) vefat edince, hilafetin başkalarının eline geçmesinden endişe duyuyordum. Diğer taraftan ise Peygamberin (s.a.a) vefatından dolayı yasa boğulmuştum. Acele ve çılgına dönmüş bir halde bazen Peygamberin (s.a.a) evine gidiyor ve yakınlarının gusül ve cenaze işleriyle uğraştıklarını görüyordum. Bazen de Sakife’ye gidiyor ve insanların halife seçimi için birbirleriyle kıyasıya tartıştıklarına şahit oluyordum. Ensar topluluğu, hilafeti ele geçirerek Muhacirler üzerinde hâkimiyet kurmak istiyor, Muhacirlerde Ensar’a musallat olmak istiyorlardı. Durum bir süre böyle cereyan etti. Kavim liderlerini, Ömer’i ve Ebubekir’i ortalıkta görmedim. Birden bir tellalın: “Herkes şuan Sakife’de toplanmış bulunuyor”, diğer bir münadinin de; “İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler” diye seslendiklerini işittim. Kısa bir süre sonra Ebubekir, Ömer, Ebu Ubeyde’nin bir grup cemaatle birlikte geldiklerini gördüm. Üzerlerinde gösterişli elbiseler vardı. Yolda karşılaştıkları herkesi kandırarak Ebubekir’in yanına getiriyor ve ellerini Ebubekir’in eline sürerek zorla biat alıyordular. Bu manzarayla karşılaşınca aklım başımdan gitti. Büyük bir üzüntü içinde aceleyle Peygamberin (s.a.a) evine gittim. Haşimoğullarının Peygamberin (s.a.a) cenaze işlemleri için kapıları kapattıklarını fark ettim. Hızlıca kapıyı çaldım ve ”İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler” diye yüksek sesle feryat ettim.
Peygamberin amcası Abbas şöyle dedi:”Artık kıyamete dek mahrum kalacaksınız.” (Yani kıyamet gününe kadar bir hayır görmeyeceksiniz, çünkü insanlar Peygamberin (s.a.a) sözünü dinlemediler ve rehberlik makamını asıl hedefinden saptırdılar.)
3-Haşimoğulları’nın Biati
Allame Taberisi “İhticac”, İbni Kuteybe Diyneveri “el-İmametu ves-Siyase” adlı eserlerinde ve dahası birçok âlim de kendi kitaplarında şöyle nakletmişlerdir:
“Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Peygamberimizin (s.a.a) cenazesinin defin işlemlerini tamamladıktan sonra Peygamberin (s.a.a) ayrılığından duyduğu acı ve hüzünle mescide gelerek bir köşeye oturdu. Haşimoğulları etrafına toplandı. O sırada Zübeyr b. Avam’da huzurunda bulunuyordu. Mescidin diğer köşesinde Ümeyye oğulları Osman’ın etrafına, bir diğer köşesinde de Zühre oğulları Abdurrahman b. Avf’ın etrafına toplanmışlardı. Böylece Müslümanlar birkaç grup halinde mescitte toplandılar. Bu sırada Ebubekir, Ömer ve Ebu Ubeyde Cerrah içeri girdiler ve şöyle dediler; “Niçin sizleri gruplara bölünmüş bir halde görmekteyiz? Ayağa kalkın! Ensar ve diğer Müslümanlar gibi sizlerde Ebubekir’e biat edin.”
Osman, Abdurrahman b. Avf ve taraftarları kalkarak Ebubekir’e biat ettiler. Hz. Ali (a.s) ve Haşimoğulları mescitten dışarı çıkarak Hz. Ali’nin (a.s) evinde toplandılar. Zübeyr’de onlara katıldı.
Ömer, Ebubekir’e biat eden ve aralarında Useyd b. Huzeyr ve Selmet b. Selame’nin de bulunduğu grupla birlikte Hz. Ali’nin evine (a.s) gitti. Haşimoğullarının toplandıklarını görünce onlara şöyle dedi; “Cemaat Ebubekir’e biat etti, sizlerde ona biat edin.”
Zübeyr yerinden kalkarak kılıcına sarıldı. Ömer; “Şu köpeğe saldırın ve şerrini üzerimizden uzaklaştırın” dedi.
Ömer’in bu sözleri üzerine Selmet b. Selame aceleyle öne atılarak Zübeyr’in elinden klıcını kaptı. Ömer, Selame’den kılıcı aldı ve yere vurarak kılıcı parçaladı.
Bu sırada Haşimoğullarının etrafını sardılar ve onları zorla mescide Ebubekir’in yanına götürdüler. Haşimoğullarına; “İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler, sizler de biat edin. Allah’a andolsun ki eğer biatten yüz çevirirseniz hepinizi kılıçtan geçiririz” diyerek tehditler savurdular.
Kendilerini böylesi bir çıkmazda gören Haşimoğulları, teker teker öne çıkarak Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar.
4-Hz. Ali’nin (a.s) Evine Saldırı ve Hz. Fatıma’nın (s.a) Sözleri
Allame Taberisi “İhticac” adlı eserinde, Abdullah b. Abdurrahman b. Avf’dan şöyle nakleder: “Ömer b. Hattab adamlarıyla birlikte Medine’de dolaşıyor ve “Müslümanlar Ebubekir’e biat ettiler, sizler de Ebubekir’e biat etmeye koşun!” diye feryat ediyordu. Durumu böyle vahim gören halk, Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar. Ömer, bir grubun kendi evlerine saklandıklarından haberdar olunca adamlarıyla birlikte onlara saldırdı ve onları zorla mescide götürerek biat etmeye zorladı.
Bu olayın üzerinden birkaç gün geçti. Ömer, kalabalık bir cemaatle Hz. Ali’nin (a.s) evine giderek, hazretten Ebubekir’e biat etmesi için evinden dışarı çıkmasını istedi, ancak Hz. Ali (a.s) dışarı çıkmadı.
Ömer, yanındakilerden odun ve ateş istedi ve şöyle dedi; “Ömer’in canı elinde olan Allah’a andolsun ki, ya Ali (a.s) evinden dışarı çıkar (ve biat eder) ya da evi içindekilerle beraber yakarım.”
Orada hazır bulunanlardan bazıları Ömer’e; “Bu evde Resulullah’ın (s.a.a.) kızı Fatıma (s.a),evlatları Hasan ve Hüseyin ve Resulullah’ın (s.a.a) hatıraları var” dediler.
Ömer, halkın itirazını ve ortamın gerildiğini görünce; “Sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz? Böyle bir işe kalkışacağımı mı sandınız? Amacım onları korkutmaktı, yakmayı düşünmedim” diyerek gerilen ortamı sakinleştirmek istedi.
İmam Ali (a.s) onlara şöyle bir haber yolladı: “Evden çıkmam mümkün değildir. Çünkü ben Kuran ayetlerini toplamayıp, düzenlemekle meşgulüm. Sizler Kuran’ı arkanıza attınız ve kalp bağladığınız dünya sizi kendisiyle meşgul etti. Ben, Kuran’ı toplayıp, düzene sokmadıkça evden dışarı çıkmayacağıma ve omzuma aba atmayacağıma dair yemin ettim.”
Bu sırada Allah Resulünün (s.a.a) kızı Hz. Fatıma (s.a) evden dışarı çıktı, topluluğun karşısına geçerek şöyle buyurdu; “Ben, davranışı sizlerden daha kötü bir topluluk tanımıyorum, Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini elimizde bıraktınız ve ahdiniz bozdunuz. (bize danışıp, görüşümüzü almadan hilafet meselsini kendi aranızda bir sonuca bağladınız). Bizimle meşveret etmediniz ve hakkımızı görmezlikten geldiniz. Gadir-i Hum olayından haberiniz yokmuş gibi davranıyorsunuz. Allah’a andolsun ki Resulullah (s.a.a) o gün (Gadir-i Hum) hilafete göz dikmeyesiniz diye Hz. Ali’nin (a.s) dostluğu ve velayeti için insanlardan ahit aldı. Ancak ahdinizi bozdunuz ve Allah Resulü (s.a.a) ile bağlarınızı kopardınız. Allah, dünyada ve ahirette sizlerle aramızda hakemlik edecektir!”
EHLİSÜNNET ÂLİMLERİNİN HZ. ALİ’DEN BİAT ALINMASI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
1-İbni Kuteybe Diyneveri’ye Göre Biat
İbni Kuteybe Diyneveri olarak tanınan Ebu Muhammed Abdullah b. Muslim b. Kuteybe Diyneveri Ehlisünnet’in büyük âlimlerindendir. O, Gaybeti Sûgra döneminde yaşamış ve hicri 322 yılında vefat etmiştir. “el-İmametu ves-Siyase” adlı eserinde İmam Ali’nin (a.s) Ebubekir’e biat etmekten sakınması hakkında şöyle der:
“Sonra Hz. Ali’yi (Kerremellahu Vechehu) Ebubekir’in yanına götürdüler. Hz. Ali (a.s) “ben Allah’ın kulu ve Allah Resulünün (s.a.a) kardeşiyim” sözlerini yineliyordu.
Adamın biri hazrete “Ebubekir’e biat et!” deyince, İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Rehberlik makamına ben sizden daha liyakatliyim, size biat etmem. Sizin bana biat etmeniz daha uygundur. Bu makamı zorla elde ettiniz. Bu makamı Ensar’dan aldınız ve onlara karşı, Peygamberin (s.a.a) akrabaları olduğunuzu delil gösterdiniz. Şimdi de onu biz Ehlibeyt’ten (a.s) gasp ettiniz. Ensar’a, Hz. Muhammed’in (s.a.a) akrabaları olduğunuz için bu makama daha layık olduğunuzu kanıt gösterenler sizler değil miydiniz? Bu gerekçeye göre de Ensar hilafeti sizlere teslim etti. Şimdi de ben, aynı gerekçeyle yani sizlerin Ensar’a karşı gösterdiğiniz kanıtı kendinize sunuyorum; Ben, hem hayatı döneminde hem de vefatından sonra Allah Resulüne (s.a.a) daha yakındım ve öyle de olacağım. Eğer Allah’a iman etmişseniz davranışlarınızda bizlere karşı insaflı olursunuz. Aksi halde kasıtlı olarak zulüm yerinde durmuş olursunuz.”
Ömer, Hz. Ali’ye; “Ebubekir’e biat etmedikçe seni bırakmayız” dedi.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Payına düşen sütü sağ! Bu gün Ebubekir’in işini sağlamlaştır ki nasıl olsa bu makamı yarın sana iade edecektir.” Sonra şöyle buyurdu; “Ey Ömer! Allah’a andolsun ki sözünü kabulllenmiyor ve ona biat etmiyorum.”
Ebubekir; “Eğer biat etmezsen, seni bu işe zorlamam” dedi.
Ubeyde Cerrah, Hz. Ali’ye (a.s) şöyle dedi; “Ey amcamın oğlu! Sen henüz gençsin, bunlar (Ebubekir ve Ömer) kavmin yaşlılarıdırlar. Sen işlerde onların sahip oldukları deneyim ve bilgiye sahip değilsin. Bana göre Ebubekir hilafet makamında senden daha güçlüdür, tecrübesi ve bilgeliği senden daha fazladır. O halde hilafeti Ebubekir’e teslim et. Eğer daha sonraları sağ kalır ve uzun yaşarsan, sahip olduğun fazilet, dindeki önceliğin, ilmin, ferasetin ve Peygambere (s.a.a) olan yakınlığından dolayı rehberlik makamına daha layık olursun.”
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Ey Muhacirler (işlerinizde) Allah’ı gözetin, Allah’ı! Muhammed’in (s.a.a) Araplar üzerindeki hâkimiyetini evinden çıkarıp kendi evlerinize ve yuvalarınıza götürmeyin. Hanedanını makamlarından alıkoymayın ve haklarını çiğnemeyiniz!”
Ey Muhacirler! Allah’a andolsun ki! İnsanlar arasında rehberlik makamına herkesten daha uygun ve daha liyakatli olan bizleriz. Çünkü biz Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyt’iyiz ve hilafete sizden daha liyakatliyiz…”
2-Ensar’dan Yardım Talebi
İbni Kuteybe bu konuları beyan ettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “Hz Ali, (a.s) akşamları Hz. Fatıma’yı (s.a) bir bineğe bindirerek Ensar’ın toplantılarına götürüyor, O’da onlardan yardım istiyordu. Onlar cevap olarak şöyle diyorlardı: “Ey Allah Resulünün kızı! Biz ona (Ebubekir’e) biat ettik ve artık iş işten geçmiştir. Eğer kocan ve amcanın oğlu Ebubekir’den önce davranıp bize gelseydi, ona biat eder, rehberliğini kabul ederdik.”
Hz. Ali (a.s) ise onlara şöyle cevap verdi; “Ben Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini yıkamadan, kefenleyip, defnetmeden evinde mi bıraksaydım ve sonra da onun hilafetini ele geçirmek için halkla mücadeleye mi girişseydim?”
Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyurdu; “Ebu’l Hasan Ali’nin (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) cenaze işleriyle uğraşması gerekirdi. Ancak Muhacirler ve Ensar Allah’ın kendilerini yargılayacağı ve cezalandıracağı bir iş yaptılar.”
İbni Kuteybe, Hz. Ali’den (a.s) alınan biatin niteliği hakkında şöyle der: Sonunda Ebubekir kendine biat etmeyenleri araştırdı ve onların Hz. Ali’nin (a.s) etrafına toplandıklarını tespit etti. Ömer’i oraya gönderdi. Ömer, Hz. Ali’nin (a.s) evine gelerek onlardan biat etmeleri için evden dışarı çıkmalarını istedi, ancak kimse evden dışarı çıkmadı.
Bunun üzerine Ömer şöyle dedi; “Canım elinde olan Allah’a andolsun ki, eğer evden dışarı çıkmazsanız evi içindekilerle birlikte yakacağım.”
Orada hazır bulunan cemaatten bazıları Ömer’e, Hz. Fatıma’nın (s.a) evde olduğunu hatırlattı. Ancak Ömer, bu hatırlatmaya aldırış etmeden “Fatıma evde olsa dahi yakacağım” dedi.
Evde bulunanlar dışarı çıkıp, Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar. Fakat Hz. Ali (a.s) Kuran’ı toplamadıkça üzerine bir aba almayacağına ve evden dışarı çıkmayacağına dair yemin etmişti.
Hz. Fatıma (s.a) dışarı çıktı ve Muhacirlere şöyle hitap etti; “Ben davranışı sizden daha kötü bir topluluk tanımıyorum, Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini elimizde bıraktınız ve kendiişlerinizin peşine gittiniz, biz olmadan da işi sonuca bağladınız. Bizi hilafetten alıkoydunuz ve hakkımız olan hilafeti gasp ettiniz.”
Ömer, Hz. Fatıma’nın (s.a) sözlerini işittikten sonra, Ebubekir’in yanına gitti ve “Biat etmeye baş kaldıran şu adamı (Hz. Ali’yi) yargılamayacak mısın?” dedi.
Ebubekir, azat ettiği kölesi Kunfuz’a; “Ali’nin (a.s) yanına git ve yanımıza gelmesini söyle” diye emir verdi.
Kunfuz, Hz. Ali’nin (a.s) yanına geldiğinde, Hz. Ali (a.s) ona; “Ne istiyorsun?” diye sordu.
Kunfuz; “Resulullah’ın (s.a.a) halifesi seni huzuruna çağırıyor” dedi.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Ne de çabuk Resulullah’a (s.a.a) yalan isnat ettiniz ve (Kendinizi O’nun halifesi olarak gördünüz.)”
Kunfuz geri döndü ve Hz. Ali’nin (a.s) sözlerini Ebubekir’e iletti. Ebubekir şiddetli bir şekilde ağladı.
Ömer bir kez daha Ebubekir’e; “Baş kaldıran şu adama (Ali’ye) fırsat verme!” sözünü tekrarladı.
Bunun üzerine Ebubekir, Kunfuz’a şöyle dedi; “Ali’nin (a.s) yanına git ve O’na; “Ebubekir, biat etmen için seni huzuruna çağırıyor” söyle.
Kunfuz, Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna vararak Ebubekir’in mesajını iletti.
Hz. Ali (a.s) sesini yükselterek ve şöyle dedi; “Subhanallah! Kendisine ait olmayan bir hakkı nasıl iddia edebilir?”
Kunfuz geri döndü ve Hz. Ali’nin (a.s) bu sözünü Ebubekir’e iletti. Ebubekir yine şiddetle ağladı. Bu sırada Ömer ayağa kalkarak, bir grup cemaatle birlikte Hz. Ali’nin (a.s) evine gitti. Evin kapısının halkasını çaldı. Hz. Fatıma (s.a) onların sesini işitince, yüksek bir sesle babası Allah Resulüne (s.a.a) hitaben şöyle seslendi; “Ey babacığım! Ey Allah’ın Resulü! Senden sonra Hattab’ın ve Ebu Kuhafe’nin oğullarından taraf nice zulümler bize yetişti!”
Ömer’in yanındakiler Hz. Fatıma’nın (s.a) ağlama sesini işitince son derece üzüldüler ve o kadar şiddetli ağladılar ki neredeyse yürekleri yerlerinden oynayacak ve ciğerleri parçalanacaktı. Ancak tüm bunlara rağmen Ömer birkaç kişiyle birlikte Hz. Fatıma’nın (s.a) evinin kapısının yanında bekledi. Hz. Ali’yi (a.s) evden dışarı çıkartarak, biat etmesi için zorla Ebubekir’in yanına götürdüler.
Hz. Ali (a.s) onlara Ebubekir’e biat etmeyeceğini söyledi.
Halifenin taraftarları; “Allah’a andolsun eğer biat etmezsen, boynunu vuracağız” diyerek tehdit ettiler.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Eğer bunun yaparsanız Allah’ın kulunu ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kardeşini öldürmüş olacaksınız.”
Ömer; “Allah’ın kulunu evet, ancak Resulullah’ın (s.a.a) kardeşini değil” dedi.
O sırada Ebubekir susmuş ve bir şey söylemiyordu. Ömer; “Ali’nin (a.s) biat etmesi için emir vermeyecek misin?” diyerek Ebubekir’in sessizliğini bozdu.
Ebubekir; “Fatıma (s.a) Ali’nin (a.s) yanında olduğu müddetçe onu bir işe zorlamam” dedi.
Sonra Hz. Ali (a.s) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kabrine gitti, hüzünlü bir ses ve ağlar bir gözle şöyle feryat etti; “Ey kardeşim (ya da amcamın oğlu), "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.”
Yazılar Ayetullah Şeyh Abbas Kummi'nin (r.a) kaleme aldığı ve Türkçeye de kazandırılan Beytul Ehzan (Hüzünler Evi) adlı eserden alıntıdır...
Yazar hakkında bilgi isteyen kardeşlerim olursa müzakere babından paylaşabilirim. Kitapta geçenleri hiçbir azaltma ve çoğlatma yapmadan orjinal şekliyle paylaşımlarınıza sunuyorum... Konular birbirleriyle bağlantılı olduğu için sonuna kadar okumanızı tavsiye ediyorum...
Bu kitap, büyük muhaddis, araştırmacı ve “Mefatihu’l-Cenan” adlı değerli eserin yazarı merhum Hacı Şeyh Abbas Kummi’nin eserlerinden biridir. Kitap, ilk kez orijinal olarak “Beytu’l Ehzan fi zikri Ahvalati Seyyidet-i Nisai’l-Âlemin Fatımat’ez-Zehra Selamullahi Aleyha” ismiyle 160 sayfa olarak Arapça telif edilmiş ve basılmıştır. Bu değerli eser ilk olarak 1363 h.k yılında yayımlanmıştır.
RESUL-İ EKREM’İN (S.A.A) VEFATINDAN SONRA SAKİFE OLAYI
Şeyh Tusi’nin “Talhisu’ş-Şafi”, Allame Taberisi’nin “İhticac”, Ehlisünnetin meşhur âlimlerinden İbni Ebi’l Hadid’in “Şerh’u Nehci’l-Belaga” ve Ahmed b. Abdülaziz Cevheri’nin “Sakife” adlı kitaplarında, Sakife olayına geniş bir şekilde yer verilmiştir. Biz burada olayı özetle nakletmekle yetineceğiz:
1-Ensar’ın Toplanması
Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra Ensar yani Medineli Müslümanlar “Beni Saide Sakife” denilen bir yerde toplandılar. Toplanan kabalalık, Hazrec kabilesinin büyük şahsiyetlerinden olan Sa’d b. Ubade’yi Resulullah’ın (s.a.a) halifesi ve Müslümanların önderi seçmek amacıyla bir araya gelmişti. Cemaatten bir grup Sa’d b. Ubade’yi hasta olduğu halde evinden Sakife’ye getirdiler. İlkönce Sa’d bir konuşma yaptı ve insanlardan kendisini halifelik makamını seçmelerini istedi. Orada hazır bulunan Ensar Sa’d’ın davetini kabul etti. Ensar grubu kendi aralarında konuştuktan sonra şöyle dediler; “Eğer Muhacirler (Mekke Müslümanları); “Biz Resulullah ile (s.a.a) hicret ettik, Peygamberin (s.a.a) ilk sahabelerinden ve O hazretin akrabalarıyız, o halde niçin bizimle hilafet konusunda savaşıyorsunuz?” diye sorsalar onlara ne cevap verelim?
Bunun üzerine içlerinden bazıları şöyle dedi; “Bu durumda onlara şöyle söyleyelim; “Biz kendimize, siz de kendinize bir halife seçsin! Bu önerinin dışında hiçbir öneriyi de kabul etmeyelim.”
Sa’d b. Ubade, bu konuşmaları işittikten sonra ve Ensarın da kararsızlığını görünce şöyle dedi: “Bu, hilafet hususunda gevşekliğin başlangıcıdır ve biate baş kaldırılan ilk harekettir.”
2-Ömer ve Ebubekir’in Çabaları ve Ebubekir’in Konuşması
Ömer b. Hattab yaşanan olaylardan haberdar olunca Ebubekir’e evden dışarı çıkıp yanına gelmesini için haber yolladı. Ebubekir, Ömer’in elçisine; “Git, şimdi işim var” dedi.
Ömer bir kez daha Ebubekir’e şu mesajı yolladı; “Mutlaka gelmelisin! Çünkü seni ilgilendiren ve bulunman gereken bir olay oldu.”
Bunun üzerine Ebubekir, zaman kaybetemeden Ömer’in yanına geldi. Ömer, Ebubekir’e; “Ensar’ın Beni Saide Sakife’sinde toplandıklarını ve hilafet makamına Sa’d b. Ubade’yi getirmek istediklerinden haberin var mı?” diye sordu.
Onların arasında söylenen en güzel söz şu oldu; “Biz kendimize bir önder seçelim ve siz de kendinize bir önder seçiniz.”
Ebubekir, oldukça korktu ve Ömer ile birlikte aceleyle Sakife’ye gitti. Ebu Ubeyde Cerrah’ta onlarla birlikteydi. Sakife’ye vardıklarında kalabalık bir halkla karşılaştılar.
Ömer durumu şöyle anlatıyor; “Hep birlikte Sakife’ye gittik. Kalabalığın arasından kalkıp konuşmak istedim. Ancak Ebubekir bana sakin olmamı ve önce ben konuşayım daha sonra dilediğini konuşursun” söyledi. Daha sonra Ebubekir bir konuşma yaptı.
Ömer şöyle diyor; “Ebubekir, konuşmasında benim söylemek istediğim şeylerin tamamını söyledi ve bana söyleyecek bir söz bırakmadı.
Ebubekir’in konuşması:
Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi; “Yüce Allah, Muhammed’i (s.a.a) insanları hidayet etmek için peygamberliğe seçti. O’nu kendi ümmetine yegâne Allah’a tapsınlar ve her türlü şirkten uzaklaşsınlar diye onlara şahit tuttu. Hâlbuki o zamanda insanlar kendilerine çeşitli tanrılar seçmiş ve onlara tapmaktaydılar. İbadet ettikleri mabutların kendilerine şefaat edeceklerini ve bir yarar sağlayacaklarını sanıyordular. Kendilerine ilah edindikleri mabutlar taşlardan ve ağaçlardan yontulmuş sahte ilahlardı. Sonra şu ayeti okudu:” Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir."
Sonra Araplara babalarının dinlerini terk etmeleri ağır geldi. Allah, Muhacir’lerden Peygamberi ilk doğrulayanları ve O’na ilk iman edenleri Peygamberin (s.a.a) kavmi olarak seçti ve onlara ayrıcalık tanıdı. Onlarda, fedakârca Peygamberi (s.a.a) savundular. Bu uğurda müşriklerin baskı kurdukları, O’nu yalanladıkları en zor koşullarda bile direndiler ve büyük bir sabır örneği gösterdiler. Muhacirler yeryüzünde Allah’a ibadet eden, Allah’a ve Resulüne (s.a.a) ilk iman eden kimselerdir, Resulullah’ın (s.a.a) yakın dostları ve hanedanındandırlar. Bu yüzden onlar, Allah Resulünden (s.a.a) sonra hilafet makamına herkesten daha fazla layıktırlar. Bu yüzden bu konuda onlara karşı çıkan zalimdir.
Ey Ensar! Dinde onların üstünlüklerini ve Müslüman olmakta herkesten öne geçtiklerini inkâr edecek değilsiniz. Allah sizleri dininin ve Resulünün Ensarı (yardımcıları) olarak seçti. Resul-i Ekrem’i (s.a.a) sizinle hicret etmesi için sizlere gönderdi. Eşlerinin ve sahabesinin çoğu henüz aranızda bulunmaktadırlar. Bizim yanımızda Muhacir’lerin ilk iman edenlerinden sonra hiç kimse sizin makamınıza sahip değildir. O halde emir sahipleri bizlerden, vezirler ise sizlerden olsun. İstişaremizde sizlere danışmaktan çekinmeyecek ve işlerimizde de siz olmadan hüküm vermeyeceğiz.”
3-Yaren ve Diğer Sahabenin Sözleri
Ebubekir’in konuşmasından sonra, Ensardan olan Hubab b. Munzir Cemuh ayağa kalkarak şöyle dedi;
“Ey Ensar topluluğu! Aldığınız kararları sağlamca koruyun. Çünkü insanlar sizin sayenizde yaşamaktadırlar. Kimsenin size karşı gelmeye cesareti yoktur. Kimse sizin görüşünüzü ve izninizi almadan iş başına gelemez. Büyüklük, izzet ve güç sahibi sizlersiniz. İnsanlar işlerinde karar almak konusunda takınacağınız tavırlarınıza ve görüşlerinize bakmaktadırlar. O halde sakın aranızda ayrılığa düşmeyin. Aksi halde işleriniz bozulur. Eğer Muhacir’ler sizlere söylediğim bu sözleri kabul etmezlerse, o zaman bizim onlara sözümüz şu olur; “Bir önder bizden, bir önder de onlardan olsun.”
O sırada Ömer b. Hattab yerinden kalkarak şöyle dedi; “Heyhat! Asla bu olamaz, iki kılıç bir kına sığmaz. Araplar, peygamberleri başka bir kabileye mensupken asla Ensar’ın sizlere önder olmalarına rıza göstermezler. Ancak Araplar, rehberlerinin Peygamberin (s.a.a) mensup olduğu kavimden olmasına engel olmazlar. O halde biz Muhammed’in (s.a.a) dostları ve hanedanı olduğumuz halde kim Peygambere (s.a.a) mahsus olan liderlik makamına karşı çıkabilir!”
Bunun üzerine Hubab b. Munzir bir kez daha ayağa kalkarak şöyle dedi; “Ey Ensar! İşlerinizi sağlam tutun ve bu adamın (Ömer) ve taraftarlarının sözlerine kulak asmayın. Aksi halde rehberlik makamındaki payınızı elinizden alırlar. Eğer size karşı çıkarlarsa işte o zaman onları Medine’den dışarı çıkarın. Siz hilafet makamına onlardan daha layıksınız. Onları Medine’den çıkarmak kılıçlarınıza bağlıdır. İnsanlar bu konuda sizlerle birlikte hareket etmekte kararlıdırlar. Ben bu uğurda yani işleri düzene koyma konusunda develerin, sırtlarındaki çirkefleri temizlemek ve tımarlamak için ağıllarına dikilen ağaç misaliyim. Sağlam ve sarsılmaz bir kale gibi dimdik durmuşum, tıpkı bir duvara ya da sütuna yaslanmayan hurma ağacı gibi başım diktir, kimseden de korkum yoktur, ben aslan yüreğine sahip korkusuz bir yiğidim. Allah’a andolsun, eğer isterseniz, onun boynuzunu (şerrini) geri çeviririm.”
Bu sözleri duyan Ömer b. Hattab, “Allah seni öldürecektir!” dedi. Hubab ise, “Allah beni değil, seni öldürür!” diyerek karşılık verdi.
Bu sırada Ebu Ubeyde Cerrah şöyle dedi; “Ey Ensar! Siz Medine’de Resulullah’a (s.a.a) yardım eden ilk kimselerdiniz, şimdi ise İslam düzenini bozmaya ve değiştirmeye çalışan ilk kimseler olmayın!”
Ebu Nu’man b. Beşir’in babası Buşr b. Sa’d ayağa kalkarak şöyle dedi; “Ey Ensar topluluğu! Bilesiniz ki Muhammed (s.a.a) Kureyş kabilesindendir ve akrabaları O’na herkesten daha yakındır. Yemin ederim ki ben rehberlik konusunda onlara muhalefet etmeyeceğim.”
4-Ebubekir’in Emri ve Biat Olayı
Bu sırada Ebubekir ayağa kalkarak şöyle dedi; “İşte şu Ömer ve şu da Ebu Ubeyde, bunlardan dilediğinize biat edebilirsiniz.”
Ömer ve Ubeyde şöyle dediler; “Allah’a andolsun ki hilafet makamını üstlenmekte senden öne geçmeyiz, sen Muhacir’lerin en üstünü ve Resulullah (s.a.a) olmadığı zamanlar da onun yerine dinin en güzel emri olan namazı ikame eden kimsesin. O halde şimdi elini uzat da sana biat edelim.”
Ebubekir onlardan biat almak için elini uzattığında Buşr b. Sa’d onlardan önce davranarak Ebubekir’e biat etti. Hubab b. Munzir Ensari; “Ey Buşr! Yazıklar olsun sana amcanın oğlu Sa’d b. Ubade’nin halife olmasını mı kıskandın?” diyerek feryat etti.
Avs kabilesinin lideri Useyd b. Huzeyr, taraftarlarına dönerek şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki eğer Ebubekir’e biat etmezseniz, Hazrec kabilesi daima sizlere üstün olacaktır.”
Useyd’in bu konuşmasından sonra taraftarları Ebubekir’e biat ettiler. Hazrec kabilesinin Sa’d b. Ubade’yi yalnız bırakması üzerine Sa’d yenilgiye uğradı.
Bu olaydan sonra insanlar gruplar halinde gelerek Ebubekir’e biat ettiler. Sergisi üzerinde hasta bir şekilde oturan Sa’d az kalsın kalabalığın izdihamından ayaklar altında eziliyordu ve “beni öldürdünüz!” diye feryat etti.
Ömer şöyle dedi; “Sa’d’ı öldürün, Allah onu öldürsün!”
5-Sa’d ve Ömer’in Şiddetli Tartışması Ve Sa’d’ın Biatten Yüz Çevirmesi
Sa’d’ın oğlu Kays ayağa kalkarak Ömer’in sakalından tuttu ve şöyle dedi; “Ey Sahhak’ın oğlu Allah’a andolsun ki savaşlardan korkakça kaçıyordun, şimdi canını güvende görünce arslan gibi kükrüyorsun. Babamın başından bir kıl eksiltecek olursan, suratında sağlam bir yerin ve vücudunda kırılmamış bir kemiğin kalmaz.”
Ebubekir, Ömer’e, “Sakin ol ey Ömer! İyi geçinmeye çalış, böyle bir durumda uzlaşmaya çalışmak daha etkilidir.”dedi.
Sa’d b. Ubade Ömer’e şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki eğer hasta olmayıp ayağa kalkabilseydim, Medine sokaklarında öyle kükrerdim ki, sen ve Ebubekir korkunuzdan saklanacak bir köşe arardınız ve Medine’yi terk ederdiniz. Sonra sizleri karşılarında zelil olduğunuz bir topluluğa katardım, onlar sizlere tabi olacaklarına siz onlara tabi olmak zorunda kalırdınız. Ey Hazrec kabilesi! Beni bu fitne mekânından götürün.” dedi.
Bunun üzerine Sa’d’ı sergisinin üzerinden kaldırarak evine götürdüler.
Daha sonra Ebubekir Sa’d’a insanların kendisine biat ettiğini ve kendisinin de gelip biat etmesi için haber yolladı.
Sa’d şöyle dedi; “Allah’a andolsun ki sana biat etmeyeceğim, ok torbamdaki bütün oklarımı size atıp, mızrağımın ucunu kanlarınıza boyamadıkça size biat etmeyeceğim. Kılıcım elimde olduğu müddetçe sizinle savaşacağım, şunu da bilesiniz ki size karşı savaşmaktan aciz değilim, kabilem ve taraftarlarımla size karşı savaşırım. Yemin ederim ki eğer bütün insanlar ve cinler birlik olup, benden sizin için zorla biat almaya kalkışsalar ölünceye ve hesabımı Allah’a vereceğim güne dek siz iki günahkâra biat etmeyeceğim.”
Sa’d’ın bu konuşmalarını Ebubekir’e bildirdiler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi; “Artık Sa’d’a biat etmekten başka bir seçenek kalmadı.”
Beşir b. Sa’d, Ömer’e şöyle dedi; “Ey Ömer! O, ölür de size biat etmez, eğer onunla savaşacak olursanız Evs ve Hazrec kabilelerini de karşınıza almış olursunuz ve onlar birlikte size savaş açarlar. Bu yüzden onu kendi haline bırakın, inzivaya çekilmesi işinize bir zarar vermez.
Ömer ve hemfikirleri Beşir’in sözünü kabul ettiler ve Sa’d’ı kendi haline bıraktılar.
Sa’d b. Ubade onların cemaat namazlarına katılmıyor, şikâyet ve yargı durumlarında onlara başvurmuyordu. Güç ve taraftar buldukça onlara karşı geliyordu. Ebubekir’in hilafet döneminde bu tutumunu devam ettirdi. Ebubekir’den sonra Ömer b. Hattab’ın hilafeti döneminde de aynı tutumunu sürdürdü ve biat etmedi. Ancak Ömer’le karşı karşıya gelmekten çekindiği için Şam’a gitti. Ömer’in hilafet döneminde Hevran kasabasında öldü. Onlardan hiçbirine biat etmedi. Ölüm sebebi hakkında gece karanlığında bedenine isabet eden bir ok sonucu öldüğü iddia edildi. Daha sonra bu söz halk arasına yayılarak Sa’d’ı cinlerin öldürdüğü öne sürüldü.
6-Sa’d’ın Cinler Tarafından Öldürülme Hikâyesi
Meşhur tarihçi Belazuri’den şöyle nakledilir: Ömber b. Hattab, üstü kapalı olarak Halid b. Velid’e ve Ensar’dan Muhammed b. Mesleme’ye, Sa’d b. Ubade’yi öldürmelerini ima etti. Onlardan her biri Sa’d’a bir ok saplayarak ortaklaşa bu cinayeti işlediler. Sonra insanlar arasına Sa’d’ı cinler öldürdü haberini yaydılar ve şu şiiri insanların dillerine düşürdüler:
Cinler dediler ki;
“Hazrec kabilesinin reisi Sa’d b. Ubadeyi biz öldürdük.
Kalbine iki ok sapladık.
Oklarımız boşa gitmedi ve kalbine saplandı.”
7-Sakife Olayı Hakkında İbni Ebi’l Hadid’den Başka Bir Rivayet
Ehlisünnet’in meşhur âlimi İbni Ebi’l Hadid kendi senediyle şöyle nakleder: Resul-i Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra, Ensar, Sa’d b. Ubade’nin etrafına toplandı. Ebubekir, Ömer ve Ubeyde toplanarak birlikte onun yanına gittiler. Ensar’dan Hubab b. Munzir şöyle dedi; “Bir emir bizden bir emir de sizden olsun! Allah’a andolsun ki, hilafet makamı hakkında size karşı kıskançlık duymuyor ve bu konuda cimri de davranmıyoruz. Ancak sizden sonra Ümeyye oğulları gibi babalarını, oğullarını ve kardeşlerini öldürdüğümüz kişilerin hükümeti ele geçirmelerinden ve bizlere hâkim olmalarından endişe ediyoruz.”
İbni Ebi’l Hadid der ki: Bu rivayeti Ebu Cafer Yahya b. Muhammed Alevi’ye okuduğumda şöyle dedi; “Ben Hubab b. Munzir’in ferasetini ve aklını tasdik ediyorum, tahminleri ve endişelendiği şeyler gerçekleşti. Hicri 63 yılının Zilhicce ayında Medine’de vuku bulan kanlı Harre olayında Yezid b. Muaviye Bedir savaşında öldürülen müşriklerin intikamını Ensar’dan aldı. İşte Hubab b. Munzir böyle kişilerin hükümet başına geçmelerinden endişe ediyordu. Kanlı Harre olayında on bin kişiden fazla Medineli Müslüman katliam edildi.
Sonra Ebu Cafer Yahya b. Alevi bana şöyle dedi; “Allah Resulü’de (s.a.a) hükümetin başına böyle zalimlerin geçmesinden ve Ehlibeyt’inin (a.s) zulümlere maruz kalmasından endişe ediyordu. Çünkü Resulullah (s.a.a) müşriklerin kanını akıtmıştı. Bu yüzden de zalim birinin işbaşına geçmesi halinde kızı Fatıma (s.a) ve evlatlarının tehlikeye gireceğini biliyordu. Bu yüzden her fırsatta Ehlibeyt’inin (a.s) can güvenliği tehlikede olmasın diye kendisinden sonra amcasının oğlu Ali’yi (a.s) kendi vasisi ve halifesi olarak tanıtıyordu. Çünkü Peygamberin (s.a.a) hanedanının (a.s) hükümeti ele geçirmeleri, Ali (a.s) ve Ehlibeyt’inin (a.s) can güvenliğinin sağlanması demekti. Ancak mukadderat (zalim hâkimlerin nefsanî istekleri) onların hükümet başına geçmesine engel oldu. Ne yazık ki hükümet şahsiyetleri tasvip edilmeyen liyakatsiz kişilerin eline geçti. Dolayısıyla da Peygamberin (s.a.a) evlatlarının başına neler geldiğinden haberdarsınız.
SAKİFE OLAYININ GELİŞİMİ VE DOĞURDUĞU SONUÇLAR
1-İmam Ali (a.s) ve Haşimoğullarının Sakife Toplantısında Hazır Bulunmamaları
Büyük âlim Şeyh Müfid (ö.413 h.k) “İrşad” adlı eserinde şöyle der: Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra İmam Ali (a.s), yüce İslam Peygamberinin (s.a.a) gusül, kefen ve defin (s.a.a) işleriyle meşguldü. Haşimoğulları bu büyük musibetten dolayı insanlardan uzaklaşmış ve matem havasına bürünmüşlerdi. Liderlik sevdasına kapılmış ve gözlerini iktidar hırsı bürüyen bazı kimseler, bu fırsattan yararlanarak, halife seçimi için toplandılar. Sonunda da İmam Ali (a.s) ve Haşim oğullarının gıyabında Ebubekir’i halife seçtiler. Ensar’ın arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Mekke fethinde azat edilmiş bir topluluk ve Peygamberin (s.a.a) kendilerini İslam’a cezp etmek amacıyla Müslüman olmlarına izin verdiği kimseler halife seçiminin birkaç gün bile gecikmesini istemiyordular. Haşimoğullarının Peygamberin (s.a.a) defin işlemlerinden fırsat bulmadan işi bitirmek istiyorlardı. Sonuç olarak Ebubekir’e biat edildi. Zira Ebubekir Sakife’de hazırdı ve işler önceden planladıkları gibi istekleri doğrultusunda gelişti ve amaçlarına ulaşmayı kolaylaştırdı. Bu mevzu kitaba sığmayacak kadar geniş bir konu olduğu için başka yerde teferruatlı bir şekilde açıklamasını yapacağız.
2-Hz. Ali’nin (a.s) Sözü
Şöyle rivayet edilir: Ebubekir’e biat edildikten sonra adamın biri Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna geldi ve Hz. Ali’nin (a.s) Resullah’a (s.a.a) kabir kazdığını ve elindeki kürekle mezarı düzeltmekle meşgul olduğunu gördü. Adam, hazrete şöyle arz etti; “Cemaat Ebubekir’e biat etti, Ensar topluluğu ise hilafet konusunda aralarında çıkan anlaşmazlık yüzünden yenilgiye uğradı. İnsanlar, senin hilafet makamını elde etmenden endişe duyan Azat edilmiş kölelere herkesten önce biat ettiler.
Hz. Ali (a.s) elindeki küreği yere bıraktı ve şöyle buyurdu; “
“Rahman ve Rahim (olan) Allah’ın adıyla
Elif. Lam. Mim. İnsanlar, sanırlar mı ki inandık derler de öylece bırakılıverirler ve sınanmaz onlar? Ve andolsun ki biz onlardan öncelikleri de sınadık; artık Allah, doğru olanları da mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir. Yoksa kötülük edenler, sanırlar mı ki bizden kurtulacaklar, ne de kötü hükmediyorlar.”
3-Ebu Süfyan’ın Önerisinin Geri Çevrilmesi
Ebu Süfyan Peygamberin (s.a.a) evinin kapısına kadar gelmişti, Hz. Ali (a.s) ve Peygamberin (s.a.a) amcası Abbas, merakla Ebu Süfyan’ın ne söyleyeceğini bekliyordular. Ebu Süfyan şu şiiri okudu:
“Ey Haşimoğulları! Başkalarını özellikle de Teym B. Merra (Ebubekir) ve Adiy (Ömer) kabilelerini hilafetiniz konusunda tamahlandırmayın! Hilafet, Haşimoğullarına aittir ve size geri dönecektir. Bu makam Ebu’l Hasan Ali’ye (a.s) mahsustur.
Ey Ebu’l Hasan! Hilafet vasıtasıyla, sırtını sağlamlaştır, çünkü sen ümit bağladığın hilafete, herkesten daha layıksın!”
Sonra şöyle feryat etti; “Ey Haşim ve Abdimenaf oğulları! Yoksa alçak oğlu alçak Ebu Fusayl’in sizlere hâkim olmasına rıza mı göstereceksiniz? Allah’a andolsun ki eğer isterseniz onlara karşı süvari ve piyade askerler hazırlarım, böylece sizlerde onları çıkmaza sokarsınız!”
Emirü’l Müminin Ali (a.s) onun sinsiliğinden ve art niyetinden haberdar olduğu için şöyle buyurdu; “Geri dön! Allah’a andolsun ki söylediklerin Allah rızası için değil, sen daima İslam’a zarar verip, Müslümanları aldatmaya çalışmaktasın! Biz Allah Resulünün (s.a.a) cenaze işleriyle meşguldük. Herkes yaptığının karşılığını görecektir. Allah zulme uğrayanların dostu ve yardımcısıdır.”
Hz. Ali’nin (a.s) bu sözlerinden sonra fırsattan yararlanmak isteyen Ebu Süfyan ümidini yitirdi ve Hz. Ali’nin (a.s) yanından ayrılarak mescide gitti. Emevi oğullarının mescitte toplandıklarını gördü. Hilafeti sahiplenmeleri için onları tahrik etti. Ancak kimse onun sözlerine kulak asmadı. Sonuçta herkes çıkan fitne ateşinin içine düşmüştü. Meydana gelen olaylar tutunacak kötü bahanelerdi. Şeytan insanlara hâkim olmuş ve zalimler el ele vermişlerdi. Müminler ise bu uğurda perişan olmuş ve küçük düşürülmüşlerdi. İşte Allah-u Teâlâ’nın buyurduğu sözün batını anlamı da şudur “Ve Sakının o fitneden ki yalnız zulmedenlerinize gelip çatmaz ve bilin ki şüphesiz Allah’ın cezası pek çetindir.”
4-Şeytan Sıfatlının Kışkırtmaları
Büyük âlim Şeyh Ubeydullah b. Abdullah Esedabadi “el-Mukni’u fi’l İmame” kitabında şöyle der:
Bölüm: Burada konunun daha açık ve net olarak anlaşılması için Sakife olaylarının bazı kesitlerini inceleyeceğiz ve o topluluğun emir ve asıl hak sahibini hakkından nasıl mahrum bıraktıklarını anlayacağız:
Tarihçiler ve siyer yazarları ittifakla şöyle nakletmişlerdir: Allah Resulü (s.a.a) vefat ettikten sonra Emirü’l Müminin Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) mukaddes cenaze ve gusül işleriyle meşgul oldu. Muhacirler, Ensar ve Kureyşliler, Emirü’l-Mümin Ali’nin (a.s) ve Haşimoğullarının nasıl bir tutum içinde olacaklarını ve nasıl bir tepki gösterecklerini bekliyorlardı. Şeytan, Sakif kabilesinin alçak fertlerinden olan Mugayre b. Şu’be’nin kılığına girerek içlerine geldi ve onlara şöyle dedi; “Neyi bekliyorsunuz?
“Haşimoğullarının cenaze işlerinin sona ermesini bekliyoruz” dediler.
Şeytan şöyle dedi; “Genişliğe çıkmanız için gidin ve işleri ilerletin ve bir sonuca bağlayın. Allah’a andolsun ki Haşimoğulları’nın Resulullah’ın (s.a.a) cenaze işlerinden bitmelerini beklerseniz onların nüfuzu ve hâkimiyeti altına düşersiniz. Bu durumda da hilafetin gidişatı tıpkı Rum Kayserleri ve İran Kisralarının durumuna düşer. Kaldı ki bundan bir süre önce birkaç Kureyşli bir tumar yazarak Ebu Ubeyde Cerrah’ın yanına emanet bıraktılar. Yazdıkları tumarda Resulullah’ın (s.a.a) ölmesi veya öldürülmesi durumunda Haşimoğullarının imametinden yüz çevirmeyi böylece de hem peygamberlik hem de imamet makamının onlarda toplanmasına engel olmayı ahdettiler.
Sonra şeytan (Mugayre) Ensar’ın yanına giderek onları da hilafet makamını ele geçirmeleri konusunda tahrik etti ve işlerini kendilerine güzel gösterdi.
Ensar, Beni Saide Sakife’sine doğru hareket etti.
5-Ebu Zuveyb Hezli’nin İlginç Haberi
Adı zikredilen âlim Ubeydullah b. Abdullah Esedabadi konuşmasına şöyle devam eder; Basra ahalisinden olan Ebu’l Hasan b. Zenci Lugavi 433 h.k yılında bana şöyle bir haber verdi… Ebu Zuveyb Hezeli şöyle dedi; “Medine dışında bulunduğumuz bir sırada Resullah’ın (s.a.a) hastalanıp, yatağa düştüğü haberi bize ulaştı. Bu beklenmedik haber bizi derinden üzdü ve perişan etti. Çok zor bir gece geçirdik. Üzüntüden yerimizde duramıyorduk. Karışık ve kâbus dolu bir uykuya dalmıştım. Şafak sökünce bir münadinin şöyle seslendiğini işittim:
“Büyük bir hadise İslam’ı sarsmış ve İslam’daki bağları koparmıştır. Hurma ağacı ve putların bulunduğu yerde (yani Medine’de) Allah Resulü (s.a.a) vefat etti. Bu büyük musibet karşısında gözlerimizden yaşlar akmaktadır.”
Ebu Zuveyb der ki; “Korkarak uykudan kalktım ve gökyüzüne baktım. Gökyüzünde “Sa’d-ı Zabih” yıldızından başka bir şey görmedim. O yıldızı görünce Araplar arasında kanlı bir savaş çıkacağı şeklinde tahmin yürüttüm. Bu akşam Resulullah’ın (s.a.a) vefat ettiğini ya da yakalandığı bu hastalıktan kurtulamayacağını anladım. Kalktım ve deveme binerek Medine’ye doğru hareket ettim. Dinlenmeden, aralıksız yoluma devam ediyordum. Derken şafak sökmüş ve hava aydınlanmıştı. Belki bir şey görür ve ona bakarak tahmin yürütürüm diye etrafıma bakınıyordum. Birden çölde bir kirpi gördüm, küçük bir yılan yakalamış ve ağzında çeviriyordu. Sonunda yılanı çiğnedi ve yuttu. Bu durumdan büyük bir hadisenin gerçekleştiğini tahmin ettim. Yılanın kirpinin ağzında kıvrılmasını insanların Resulullah’ın (s.a.a) hak vasisi ve halifesinden yüz çevireceklerine, yılanın kirpi tarafından yutulmasını ise hilafet makamının gasp edileceğine ve başkalarının eline geçeceğine yorumladım.
Devemi hızla sürerek kendimi Medine’ye yetiştirdim. Medine halkının yaslara büründüklerini, ağıtlar yakıp ağladıklarını gördüm. Tıpkı ihrama girmiş hacılar gibi Medine’nin her köşesinden ağlama ve inleme sesleri yükseliyordu.
İnsanlara ne oldu diye sorduğumda Allah Resulünün (s.a.a) vefat ettiğini söylediler. Bu haberi işitince aceleyle mescide gittim. Kimseyi orada göremedim. Sonra Resulullah’ın (s.a.a) evine gittim ve kapısının kapalı olduğunu gördüm. Allah Resulünün (s.a.a) dünyadan göçtüğünü, mukaddes bedeninin üzerinin örtüldüğünü ve cenazesinin başında sadece Ehlibeyt’inin (a.s) olduğunu ve onların da gusül işleriyle meşgul olduğunu söylediler.
İnsanların nereye gittiklerini sorduğumda, Ensar’ın Beni Saide Sakife’sinde toplandıkları yerde bir araya geldiklerini söylediler. Kendimi Sakife’ye yetiştirdim. Ebubekir, Ömer, Mugayre, Ebu Ubeyde Cerrah ve Kureyş kabilesinden bir grubu orada toplanmış olarak gördüm. Aynı şekilde Ensar’ın arasında Sa’d b. Delhum, şairlerini ve şairlerinin başkanı Hassan b. Sabit’i gördüm. Ensar ve Kureyşlilere hilafetten bahsettim. Hiçbirinden hak sözü işitmedim. Sonra Ebubekir’e biat ettiler…
Sonra Ebu Zuveyb geldiği çöle geri döndü ve orada kaldı. Osman’ın hilafeti döneminde vefat etti.
6-Sakife’nin Ağıtında Okunan Şiirler
Yine adı yukarıda zikredilen âlim Ubeydullah Esedabadi şöyle nakleder: Nabika-i Cu’di evinden dışarı çıktı ve Resullah’ın (s.a.a) vefatından sonra insanların içinde bulundukları durumu sordu. İmran b. Hasin Sakife toplantısı hakkında ona şöyle dedi;
“Eğer kendimi o kalabalık topluluk, ihtilaflar ve keşmekeşler arasında tanısaydım üzerime bir kurbanlık lazım olurdu.” (yani durum oldukça karışık ve vahimdi)
Kays b. Surme şöyle dedi;
“Ümmet ilginç bir iş üzerine sabahladılar. Mülk ve kudret zorba ve güç sahibinin eline düştü. Yalan olmayan hak bir söz söylüyorum; gelecekte Arapların büyükleri helak olacaklardır.”
Nabiga; “Hz. Ebu’l Hasan Ali (a.s) ne yapıyor?” diye sorunca “O, Allah Resulünün (s.a.a) pak bedenini defnetmekle meşgul?” dediler.
Bunun üzerine Nabiga şu şiiri okudu:
Bu saçsız adam (kafasının önündeki saçları dökülen) Haşimoğulları’ndan Ali’ye söyleyin: hilafetin düğümlenmiş ipini elinden kaçırdın, Kureyşliler iftiharlarını ve üstünlüklerini diğer kabilelere karşı ispatlamaya durmuşken sen bu iftihara daha layıksın! Çünkü sen Kureyşin liderisin. Dün (Gadir-i Hum) olayında sana Emirü’l-Müminin olarak selam verdiler, ancak bugün ahitlerine bağlı kalmadılar. Teym b. Merra oğulları (Ebubekir ve…) ahitlerini bozarak cehennem ateşine müstahak oldular. Onlar Sakife’de sana muhalefet ve düşmanlık ettiler. O, (Hz. Ali) kıyamet günü onların hasmı olacaktır.”
Yine Sakife günü Ensar’ın öncülüğünü ve bayraktarlığını üstlenen Nu’man b. Zeyd, İslam dini garip kaldığı için gözyaşı döküyor ve insanların Peygambere (s.a.a) muhalefet etmelerinden duyduğu üzüntüyü okuduğu şu şiirlerle dile getiriyordu:
“Ey İslam’ın ölüm habercisi, kalk ve İslam için yas tut! Çünkü sen güzel bir şekilde öldün, ancak senden sonra yerini kötülükler aldı. Kureyş ve Ka’b kabilelerinin önderlik makamı için ileri sürdükleri ya da geri çektikleri adaylardan kimse Ali’nin dengi olamaz. Ali’nin (a.s) şahsiyeti onlar için gizli değildi. Ali’nin (a.s) güneş misali varlığını gizlemek mümkün değildir. Aynı şekilde Allah’ın eliyle dalgalandırdığı şanlı ve yüce bayrak indirilmez ve dürülmez. Onlar oluşan gediği ve çirkinliği kapatmak isterler. Ancak, sert kayada oluşan gediği eski haline getirmek mümkün değildir. Onlar Hz. Ali’nin (a.s) nurunun üstünü örterek kendi karanlıklarını telafi etmek isterler ancak bunu yapmaya asla güçleri yetmez.”
Ali (a.s) savaşlarda Kureyşin önderidir. O Kureyşin yüce Faruk’u (hakkı batıldan ayıran) ve Sıddık-ı Ekber’idir. O’dur çıkış kapılarının Kureyşlilerin yüzlerine kapandığı ve dönüşü olmayan anlarda kapıları açan ve onların sıkıntısını bertaraf eden.
İnişli çıkışlı o buhranlı dönemlerde tekbir getiren ve namaz kılan Ali’ydi. Ancak ziyan içindeki münafıklar ne namaz kılıyor ne de tekbir getiriyorlardı. Sözde maslahatı düşünme bahaneleri onları hilafeti O’ndan almaya sürükledi. Kahrolasıcılar ne de kötü maslahat düşündüler!”
Yine Sakife günü Utbe b. Ebi Süfyan b. Abdülmuttalib şu şiiri okudu:
“Ahmed’den (s.a.a) sonra emir sahibi Ali’dir. O çetin günlerde her mekânda Ali’ydi Peygamberin (s.a.a) yoldaşı. Peygamberin (s.a.a) hak vasisi ve damadıydı. O, Peygamberle (s.a.a) namaz kılan ve emrine teslim olan ilk kişidir.”
Peygamberin (s.a.a) amcası Abbas ise Sakife günü şu şiiri okudu:
“Şaşarım şuna ki, Haşimoğulları’ndan olmayanlar, başaklarını Haşim oğullarına emir seçtiler. Hâlbuki Haşimoğulları Muhammed’in (s.a.a) hizbindendir ve diğerleri fazilette, efendilikte ve makamda Haşim oğullarının dengi değillerdi.”
Utbe b. Ebi Leheb şu şiiri okudu:
“Beni Teym kabilesi (Ebubekir) zorla Haşim oğullarına hâkim oldu.
Önceden önderlik makamına tayin edilen Ali’yi kenara ittiler.
Ali’nin Peygambere (s.a.a) olan yakınlığını ve makamını gözetmediler.
İlmi makamına (ki bu rehberlik için asıl şarttır) teveccüh etmediler.”
Ubade b. Samit Bu Şiiri Okudu:
“Niçin şu insanlar Ali’yi (a.s) hilafet makamına herkesten daha çok layık olmasına rağmen seçmediler?
Acaba Ali (a.s) başkalarından bu makama daha layık değil miydi?”
Beni Cemuh Hanedanıyla dava ve yemin arkadaşı olan Abdurrahman Hanbel şu şiiri okudu:
“Canıma andolsun ki dinin hafızı, iffetiyle meşhur olan ve temizliğiyle ün salmış Ali’ye (a.s) biat etmeniz daha uygundu; O, doğru sözlü ve yüce bir şahsiyetti. Herkesten önce Allah’a iman etmiştir. O, Ebu’l Hasan’ın ta kendisidir. Allah onunla dininden hoşnut oldu. Ona biat edin! Onda başkalarında olan kusurlar yoktur ve o yüce bir makama sahiptir. O Ali’dir; Mustafa’nın vasisi ve veziri. Allah için ilk namaz kılan ve takva yolunu kendine ilke edinen. Bu durumda (Ali’ye biat etmeniz halinde) sapıklık yolundan sonra hak yoluna girmiş olacak ve bölünüp, parçalanmış işlerinizi yeniden düzeltiş olacaksınız. Ali müminlerin emiri ve Fatıma Binti Esed’in oğludur. Sıkıntılarınızda sizlere karşı herkesten daha çok şefkatli ve iyilikseverdir.”
Zufer b. Haris b. Huzeyfe Ensari bu Şiiri Okudu:
“Ali’nin (a.s) etrafına toplanın ve ona yardım edin; çünkü o, Resulullah’ın (s.a.a) vasisi ve O’na ilk iman edendir. O halde eğer onu yalnız bırakırsanız, kötü olaylar üst üste birikir ve sonra da yeryüzünde sizlerden bu kötü olayları bertaraf eden biri olmaz.”
Ebu Süfyan, Sahr b. Harb b. Ümmeyye şu şiiri okudu:
“Ey Haşimoğulları! Niçin Ahmed’in (s.a.a) mirası elinizden çıktı, yitik ve alçak topluluğun eline geçti.
Ey Ebdimenaf hanedanı! Üstün ve liyakatli kişiler sizlerin arasında olmasına rağmen niçin gördüğüm bu olaylara rıza gösterirsiniz? Annem size feda olsun! Hükümeti ele geçirmek için istikrarlı olun; kandırılmadan ve fırsat elinizden çıkmadan önce bize ve yardımımıza güvenin. Makam sahiplerinden kim sizinle aynı olabilir?
Beni Teym kabilesi ne zaman toplantılarınıza katılıp, sizinle işbirliği içinde oldu ki! Ne varki Teym ve Adiy kabileleri sözbirliği etmiş ve beraberlerdir. Ancak siz önemli işlerde onlardan daha üstün ve liyakatlisiniz.”
Ebu Süfyan, Sahr b. Harb b. Ümmeyye başka bir şiirinde şöyle hitap eder:
“İzzet ve yüce makam sahibi Kureyş kabilesi, Teym kabilesine karşı kılıç çekmeden karşılarında küçük düşmüş bir halde sabahladılar. Teym kabilesinin hilafet işlerinde galip gelmesi ne de üzüntü verici bir durumdur. Servetler ve dünya mallarından yana onların yüzleri hep gülmüştür.”
Huzeyme b. Sabit, Sakife günü şu şiiri okudu:
“Rehberlik makamının Haşimoğullarından intikal edeceğini ve Ebu’l Hasan Ali’nin (a.s) elinden alınacağını hiç düşünmüyordum. Acaba Ali (a.s) kıblenize ilk namaz kılan kimse değil miydi? Kuran’a ve sünnetin hükümlerine insanların en bilgilisi değil miydi? O, Resulullah’ın (s.a.a) son nefesine kadar yanında olup ve Peygamberin (s.a.a) bedenini yıkayıp, kefenlemekte Cebrail’in kendisine yardım ettiği kimse değil miydi? Kim onu rehberlik makamından alıkoydu; biz de onu tanıyalım. Biliniz ki başkalarına yaptığınız şu biatiniz sizler için en büyük hüsran ve zararlardır.”
Bazıları yukarıdaki şu şiiri Utbe b. Ebi Leheb’e nispet vermişlerdir.
Nakledilen bir şiirde Huzeyme b. Sabit Ayşe’ye şöyle hitap eder:
“Ey Ayşe! Ali’yi kendi haline bırak ve onda olmayan kusur ve ayıpları araştırıp durma! Sen ancak bir annesin, Ali (a.s) ise Resulullah’ın (s.a.a) vasisidir, sadece O’nun ev halkından biri değildir. Sen, Peygamberin (s.a.a) hanedanından Ali’yi (a.s) kendisine vasi ve halife seçtiğini biliyorsun.”
Numan b. Acelan Ensari, Amr As’a serzenişte bulunduğu Sakife şiirinde şöyle diyor:
“Sa’d b. Ubade’nin hilafet makamına getirlimesinin haram olduğunu söylediniz. Ancak Amr’ın oğlu Atik’in (Ebubekir) bu makama atanmasını helal saydınız. Ali’nin (a.s) rehberlik makamına herkesten daha üstün ve layık olduğunu bildiğiniz halde bu makama Ebubekir’i layık gördünüz.
Bu söz Ali’ye (a.s) hakarettir. Hilafet makamına sadece Ali (a.s) layıktır, ancak sen bunu bilmezsin.”
7-Hz. Ali’nin (a.s) Ensarı Savunması Ve Hassan’ın Şiirleri
Yukarıda adı geçen ve “el-Mukni’u fi’l İmame” kitabının yazarı şöyle der:
Ebubekir’in halifeliği kesinleştikten sonra Sakife’den mescit yanında olan evlere doğru geldiğinde, Amr As, Ebubekir’in taraftarı olduğunu göstermek amacıyla Ensar’ı serzeniş ederek, onları alçak kimsler olarak niteledi ve aşağıladı. Aslında o Peygamber (s.a.a) döneminde İslam’a karşı olan inat ve kinini gizliyordu. Bu fırsattan su-i istifade ederek İslam’a olan geçmiş düşmanlığını açığa vurdu. Bu haber Emirü’l-Müminin Ali’ye (a.s) ulaşınca kalktı ve mescide gitti. Minbere çıkarak Ensarın faziletlerini, haklarında inen ayetleri hatırlattı ve şöyle buyurdu: “Herkese ensarın hakkını tanımalı ve saygınlıklarını korumalıdır.”
İnsanlar, Ensar’ın meşhur şairi Hassan b. Sabit’ten ısrarla Hz. Ali’nin (a.s) faziletini ve İslam’da önceliğini beyan etmelerini istediler. Ensar, Sakife’de Hz. Ali’ye (a.s) muhalefetlerinden dolayı pişman olduklarını dile getirdiler. Bunun üzerine Hassan b. Sabit aşağıdaki şu şiiri okudu:
“Allah bizden yana Ebu’l Hasan Ali’ye hayırlı mükâfat versin! Herkese hayır mükâfat vermek O’nun elindedir. Kim Ebu’l Hasan gibi olabilir?
Layık olduğun sıfatlarla Kureyş’ten öne geçtin. Bu yüzden göğsün açık ve geniş, kalbin ise sınanmıştır.
Kureyşlilerden senin makamını arzulayanlar oldu. Ancak çelimsiz kişinin bakımlı biriyle denk olması ne kadar uzak bir ihtimaldir. (Yani naçiz birinin kendisini ilmin kemalinde olan ve erdem sahibi kimsenin yerine koyması mümkün olamaz.)
Sen İslam’ı savunmada her zaman ve her mekânda tıpkı su dolu kova ve onun ipi misaliydin. (İslam, su kuyusu gibi kemallerle dolu sen ise kova ve ipi misali onu çıkarıyor ve insanları doyuruyordun.)
Amr b. As hutbesiyle fazilet ve takvayı öldürüp, dertleri yeniden ihya ettiğinde sen, biz Ensar’ın muhaliflerine gazap ettin.
Sen Luvey b. Galib hanedanının şimdiki ve gelecekteki işlerinde ümit kaynağısın.
Sen Allah Resulünü (s.a.a) ve Ehlibeyt’ini (a.s) korudun ve O’nun bizimle olan ahdini gözettin. Onunda seninle olan ahdi de buydu. O halde bu ahde (rehberlik makamına) senden daha layık kim olabilir?
Sen insanları hidayet etme konusunda Allah Resulünün (s.a.a) kardeşi değil misin?
Sen, Resulullah’ın (s.a.a) vasisi, Kuran’ı ve Peygamberin sünneti konusunda insanların en bilgilisi değil misin?
İşte bu yüzden Necd ve Yemen topraklarında bir kök baki olduğu sürece hakkın üzerimizde büyük, ihtiramın ise bize farzdır.”
8-Ümmü Eymen’in Şiirleri
Yukarıda adı geçen “el-Mukni’u fil İmame” kitabının yazarı büyük âlim sözlerine şu cümlelerle devam eder: “Siyer yazarları Ebu’l Esved Duali’den şöyle nakletmişlerdir: Adamın biri, Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Hz. Fatıma (s.a) nezdinde oldukça saygın olan Ümmü Eymen’in şöyle dediğini nakletti:
“Ebubekir’e biat edilen günün ertesi akşamı bir münadinin şiirler okuduğunu işittim, ancak onu görmedim. Münadi şu şiirleri okuyordu;
“Hakikaten Allah Resulü’nün (s.a.a) vefatı, İslam’ın perişanlığına ve sarsılmasına neden oldu. Ölümü bütün Müslümanları gözyaşlarına boğdu. Bu perişanlık öyle bir hadde vardı ki insanlar çok sayıdaki şaşkın, akılsız ve sapkınlık içinde olanların peşlerinden gitmelerini ve onlarla beraber olmalarını sağladı. Bu insanlar dalalet içinde olanları hidayet eden, üstün ve yüce makama sahip olan kişiye tercih ettiler. İşte O, Resulullah’ın vasisi, ilk Müslüman, insanların en bilgilisi, namaz kıldığı halde yüzüğünü zekât veren ve Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) kardeşi Ali’dir. Ancak onlar ise zorla Hz. Ali’ye (a.s) önderlik etmek istediler ve hilafetini zorla elinden aldılar.”
Nakledilen bunca nesirler ve şiirlere dikkat eden her akıl sahibi, Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra insanların Hz. Ali’ye (a.s) nasıl davrandıklarını çok iyi anlayacaktır. İnsanların Ali’ye (a.s) tıpkı İsrailoğulları’nın Hz. Musa’nın (a.s) yokluğunda kardeşi Harun’a (a.s) davrandıkları gibi davrandıklarını görecektir.
Bu konuda Muhammed b. Nasr b. Bessam şu beyitleri ne kadar güzel beyan etmiştir:
“Hz. Ali (a.s) daima dinin çıkarları için, zahmetlere katlandı ve sıkıntı içinde yaşadı. Ancak O, aldatılmış ve haksızlığa uğramıştı. (Sahtekâr ve çıkarcılardan zarar görüyordu.) Peygamber (s.a.a) O’nu kendi canı gibi insanlara tanıtıyordu. O’nu pek büyük bir makama seçti, kimse böyle bir makama sahip değildi. O’nu kavmi arasında tıpkı (Hz. Musa’nın kardeşi) Harun’un (a.s) konumu gibi tanıttı. O’nu insanların hem dünyası ve hem dini için (lider) seçti.
A’raf suresine müracaat ettiğinizde İsrailoğullarının Hz. Harun’a (a.s) neler yaptıklarını göreceksiniz. Böylece Resulullah’tan (s.a.a) sonra kavminin Hz. Ali’ye (a.s) neler yaptığını da anlayacaksınız. Bu konuları mukayese ederek iyice olayın farkına varabilirsiniz.
9-Ebubekir’in Mektubu ve Usame’nin Cevabı
Resul-i Ekrem’den (s.a.a) sonra imamet makamının Hz. Ali’ye (a.s) mahsus olduğunu ve hakkının gasp edildiğini savunan kimselerin iddialarının doğruluğunun kanıtlarından biri de Ebubekir’in Sakife olayından sonra Usame b. Zeyd’e yazdığı mektuptur. Usame b. Zeyd, Şam topraklarına gönderilmek ve düşman saldırısını engellemek üzere Resul-i Ekrem (s.a.a) tarafından ordu komutanlığına atandı. Resul-i Ekrem (s.a.a), Usame’nin emrine karşı gelenleri mücrim olarak tanıtmıştı. Usame Resulullah’ın (s.a.a) vefatı sırasında ve Sakife olayları baş gösterdiğinde Medine’de değildi. Ordusuyla birlikte Şam’a hareket etmek için Medine yakınlarındaki Curf topraklarında bulunuyordu.
10-Ebubekir’in Usame’ye Yazdığı Mektup
Resulullah’ın (s.a.a) halifesi Ebubekir’den Usame b. Zeyd’e:
“Müslümanlar bana sığındılar ve hilafet işlerini yürütmem için beni seçtiler. Resulullah’tan (s.a.a) sonra beni kendilerine önder seçtiler. (Mektup uzun olduğu için kısaca kesitler nakledeceğiz) Mektubum sana ulaşıp, okuduğunda sen de diğer Müslümanlar gibi gel ve bana biat et. Emir komutanda olan Ömer b. Hattab’a ordudan ayrılması ve yanımda bulunması için izin ver. Çünkü ona ihtiyacım var. Sonra Resulullah’ın (s.a.a) seni göndermek istediği yere doğru hareket et.”
Mektup Usame’ye ulaştığında okudu ve şöyle bir cevap yazdı:
“Allah Resulü (s.a.a) tarafından azat edilen köle Usame b. Zeyd’den Ebubekir b. Ebu Kuhafe’ye:
“Mektubun elime ulaştı. Ancak mektubunun başı ve sonu çelişmekteydi. Mektubunun başlarında Resulullah’ın (s.a.a) halifesi olduğunu yazmışsın, sonra da Müslümanların etrafında toplandıklarını ve seni kendilerine önder seçtiklerini iddia etmişsin. Hal böyle olsaydı onların mescitte sana biat etmeleri gerekirdi, Beni Saide Sakifesi’nde değil.
Şimdi de kalkmış Ömer b. Hattab’a ihtiyaç duyduğun gerekçesiyle ordumdan ayrılması için izin vermemi istiyorsun. Ancak ben ona izin vermediğim halde emrime karşı çıkarak izinsiz ordudan ayrıldı. Birilerine ordudan ayrılma izni vermem bana yakışmaz. Zira Resulullah (s.a.a) beni orduyu hazırlamak ve hareket ettirmekle görevlendirmiştir. Bu yüzden seninle Ömer arasında bir fark yoktur. İkinizde emre karşı geldiniz. Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra emrine karşı çıkmak ile hayatı döneminde emrine karşı çıkmak arasında hiç bir fark yoktur ve ikisi de aynı şeydir.
Resulullah’ın (s.a.a) sana ve Ömer’e benim komutam altında cepheye hareket etmenizi emrettiğini biliyorsun. Hakkınızda Resulullah’ın (s.a.a) emri ve görüşü kendi görüşünüzden elzem ve daha önceliklidir. Allah Resulüne (s.a.a) olan tutumunuz O’na gizli değildi. O hazret beni size komutan seçti, sizleri bana değil. Peygambere (s.a.a) muhalefet etmek nifak ve ikiyüzlülüktür…”
Müellif der ki: Ebubekir’in mektubu ve Usame’nin cevabını, “Uyunu’l Belage fi Unsi’l Hazir ve Nakaletu’l Musafir” kitabında detaylı bir şekilde açıkladık. Burada bu kadarla yetinmeyi yeterli görüyoruz.
SAKİF’E OLAYININ ARAŞTIRILMASI
1-Çoğunluk, Resulullah’ın (s.a.a) Cenaze Merasimine Katılmadı!
Ehlisünnet’in meşhur âlimi İbni Abdülbirr “İsti’ab” adlı eserinde şöyle der:
Peygamberin (s.a.a) vefat ettiği gün, Beni Saide Sakife’sinde Ebubekir’e biat edildi. Ancak umumi biat Resulullah’ın (s.a.a) vefatından bir gün sonra yani Salı günü gerçekleşti. Hazrec kabilesinin reisi Sa’d b. Ubade kabilesiyle ve Kureyş’ten bir grup Ebubekir’e biat edilmesine karşı çıktı.”
Şia’nın büyük âlimi Merhum Şeyh Müfid (ö.h.k 413) “İrşad” kitabında şöyle der:
“Muhacir ve Ensardan birçok kişinin arasında hilafet konusunda şiddetli ihtilaf çıktığı için onlardan büyük bir çoğunluk Resulullah’ın (s.a.a) defin ve cenaze törenine katılmadı ve hazretin cenazesine namaz kılmaktan mahrum kaldı. Hz. Fatıma (s.a) yürekten ah çekerek; “Babamı kaybettiğim bu gün ne kadar kötü bir gündür” diye feryat ederek sabahladı.”
Büyük âlim Seyyid b. Tavus (ö.h.k 664) “Keşfu’l Muhacce” adlı eserinde oğluna şöyle der:
“Şimdiye kadar Ehlisünnet kitaplarında gördüğüm en ilginç ve şaşılacak durum, Taberi’nin kendi tarihi kitabında yazdığı konudur. Taberi’nin tarihinde zikrettiği konunun özeti şöyledir: “Resulullah (s.a.a) Pazartesi günü vefat etti. Ancak Çarşamba günü (veya akşamı) onu toprağa verdiler. (Yani Peygamberin cenazesini iki ya da üç gün öylece beklettiler ve defnetmediler.)
Bir başka bir rivayette ise şöyle gelmiştir: “O hazretin cenazesi üç gün yerde kaldı ve sonra defnedildi.” Sonra Seyyid b. Tavus oğluna hitap ederek sözlerine şöyle devam ediyor: “İbrahim Sakafi “el-Marife” adlı eserinin dördüncü cildinde şöyle zikretmiştir: “Peygamberin (s.a.a) cenazesi üç gün yerde kaldı ve sonra defnedildi. Çünkü insanlar Ebubekir’in halife seçimi ve bu hususta yaşanan keşmekeşlerle meşguldüler. Bu durumda da baban Hz. Ali (a.s) o hazretin cenazesinin başından ayrılamaz ve Peygamberin (s.a.a) cenazesine namaz kılınmadan önce de O’nu defnedemezdi. Diğer taraftan eğer Peygamberin (s.a.a) cenazesini defnetseydi canı güvende olmazdı. Ayrıca Resulullah’ın (s.a.a) cenazesinin kabrinden çıkarılmasından da endişe duyuyordu. Bu yüzden Ali (a.s) O’nu defin vaktinden önce ya da defnedilmesi gereken yerden başka bir yere defnetti diye bahaneler öne sürerlerdi. Allah, Resulullah’ı (s.a.a) ölüm döşeğine terk eden ve rehberlik seçimiyle uğraşan cemaati kendi rahmetinden uzaklaştırsın! Hâlbuki rehberlik makamının aslı ve özü Peygamberin (s.a.a) risaleti ve nübüvvetiydi. Onların bu işte acele etmelerinin asıl sebebi rehberlik makamını Ehlibeyt’in (a.s) elinden çıkarmaktı. Ey oğlum! Allah’a andolsun ki, şunu anlamış değilim onlar Resul-i Ekrem’den (s.a.a) onca şefkat ve iyilik gördükten sonra mürüvvetleri, mertlikleri, akılları, vicdanları ve ashap olmaları nasıl O’na bu kadar saygısızlık ve cesaret etmelerine izin verdi.
İmam Seccad’ın (a.s) oğlu Zeyd b. Ali’nin şu sözleri ne kadar da güzeldir:
“Allah’a andolsun, eğer o topluluk Peygamberin (s.a.a) risaletine bağlanmaksızın hükümeti ele geçirme olanaklarına sahip olsalardı kuşkusuz ki risaletinden yüz çevirir ve Peygamberliğini de inkâr ederlerdi!”
Aynı şekilde Seyyid b. Tavus diyor ki: “Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Müslümanların üzerlerindeki özelliklede vefat ettiği gün onların boynundaki haklarından biri de şuydu; Bütün Müslümanlar toprak üzerine hatta kumların üzerine oturmalı ve böylesi bir matem gününde musibet sahipleri gibi siyah elbiseler giymeliydiler. Bugünde yemek ve içmekten ellerini çekmeli, kadınlı, erkekli mateme bürünmeli ve Peygamberlerini kaybettikleri için ağıtlar yakmalı ve gözyaşı akıtmalıydılar. Çünkü hiçbir günün musibet ve acısı o günün musibet ve acısı gibi değildi ve bundan sonra da olmayacaktır.”
2-Bura b. Azib’in Bakışıyla Sakife
İbni Ebi’l Hadid ve Suleym b. Kays, Bura b. Azib’den şöyle naklederler: “Ben, her zaman Haşimoğullarının sadık dostlarındandım. Allah Resulü (s.a.a) vefat edince, hilafetin başkalarının eline geçmesinden endişe duyuyordum. Diğer taraftan ise Peygamberin (s.a.a) vefatından dolayı yasa boğulmuştum. Acele ve çılgına dönmüş bir halde bazen Peygamberin (s.a.a) evine gidiyor ve yakınlarının gusül ve cenaze işleriyle uğraştıklarını görüyordum. Bazen de Sakife’ye gidiyor ve insanların halife seçimi için birbirleriyle kıyasıya tartıştıklarına şahit oluyordum. Ensar topluluğu, hilafeti ele geçirerek Muhacirler üzerinde hâkimiyet kurmak istiyor, Muhacirlerde Ensar’a musallat olmak istiyorlardı. Durum bir süre böyle cereyan etti. Kavim liderlerini, Ömer’i ve Ebubekir’i ortalıkta görmedim. Birden bir tellalın: “Herkes şuan Sakife’de toplanmış bulunuyor”, diğer bir münadinin de; “İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler” diye seslendiklerini işittim. Kısa bir süre sonra Ebubekir, Ömer, Ebu Ubeyde’nin bir grup cemaatle birlikte geldiklerini gördüm. Üzerlerinde gösterişli elbiseler vardı. Yolda karşılaştıkları herkesi kandırarak Ebubekir’in yanına getiriyor ve ellerini Ebubekir’in eline sürerek zorla biat alıyordular. Bu manzarayla karşılaşınca aklım başımdan gitti. Büyük bir üzüntü içinde aceleyle Peygamberin (s.a.a) evine gittim. Haşimoğullarının Peygamberin (s.a.a) cenaze işlemleri için kapıları kapattıklarını fark ettim. Hızlıca kapıyı çaldım ve ”İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler” diye yüksek sesle feryat ettim.
Peygamberin amcası Abbas şöyle dedi:”Artık kıyamete dek mahrum kalacaksınız.” (Yani kıyamet gününe kadar bir hayır görmeyeceksiniz, çünkü insanlar Peygamberin (s.a.a) sözünü dinlemediler ve rehberlik makamını asıl hedefinden saptırdılar.)
3-Haşimoğulları’nın Biati
Allame Taberisi “İhticac”, İbni Kuteybe Diyneveri “el-İmametu ves-Siyase” adlı eserlerinde ve dahası birçok âlim de kendi kitaplarında şöyle nakletmişlerdir:
“Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Peygamberimizin (s.a.a) cenazesinin defin işlemlerini tamamladıktan sonra Peygamberin (s.a.a) ayrılığından duyduğu acı ve hüzünle mescide gelerek bir köşeye oturdu. Haşimoğulları etrafına toplandı. O sırada Zübeyr b. Avam’da huzurunda bulunuyordu. Mescidin diğer köşesinde Ümeyye oğulları Osman’ın etrafına, bir diğer köşesinde de Zühre oğulları Abdurrahman b. Avf’ın etrafına toplanmışlardı. Böylece Müslümanlar birkaç grup halinde mescitte toplandılar. Bu sırada Ebubekir, Ömer ve Ebu Ubeyde Cerrah içeri girdiler ve şöyle dediler; “Niçin sizleri gruplara bölünmüş bir halde görmekteyiz? Ayağa kalkın! Ensar ve diğer Müslümanlar gibi sizlerde Ebubekir’e biat edin.”
Osman, Abdurrahman b. Avf ve taraftarları kalkarak Ebubekir’e biat ettiler. Hz. Ali (a.s) ve Haşimoğulları mescitten dışarı çıkarak Hz. Ali’nin (a.s) evinde toplandılar. Zübeyr’de onlara katıldı.
Ömer, Ebubekir’e biat eden ve aralarında Useyd b. Huzeyr ve Selmet b. Selame’nin de bulunduğu grupla birlikte Hz. Ali’nin evine (a.s) gitti. Haşimoğullarının toplandıklarını görünce onlara şöyle dedi; “Cemaat Ebubekir’e biat etti, sizlerde ona biat edin.”
Zübeyr yerinden kalkarak kılıcına sarıldı. Ömer; “Şu köpeğe saldırın ve şerrini üzerimizden uzaklaştırın” dedi.
Ömer’in bu sözleri üzerine Selmet b. Selame aceleyle öne atılarak Zübeyr’in elinden klıcını kaptı. Ömer, Selame’den kılıcı aldı ve yere vurarak kılıcı parçaladı.
Bu sırada Haşimoğullarının etrafını sardılar ve onları zorla mescide Ebubekir’in yanına götürdüler. Haşimoğullarına; “İnsanlar Ebubekir’e biat ettiler, sizler de biat edin. Allah’a andolsun ki eğer biatten yüz çevirirseniz hepinizi kılıçtan geçiririz” diyerek tehditler savurdular.
Kendilerini böylesi bir çıkmazda gören Haşimoğulları, teker teker öne çıkarak Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar.
4-Hz. Ali’nin (a.s) Evine Saldırı ve Hz. Fatıma’nın (s.a) Sözleri
Allame Taberisi “İhticac” adlı eserinde, Abdullah b. Abdurrahman b. Avf’dan şöyle nakleder: “Ömer b. Hattab adamlarıyla birlikte Medine’de dolaşıyor ve “Müslümanlar Ebubekir’e biat ettiler, sizler de Ebubekir’e biat etmeye koşun!” diye feryat ediyordu. Durumu böyle vahim gören halk, Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar. Ömer, bir grubun kendi evlerine saklandıklarından haberdar olunca adamlarıyla birlikte onlara saldırdı ve onları zorla mescide götürerek biat etmeye zorladı.
Bu olayın üzerinden birkaç gün geçti. Ömer, kalabalık bir cemaatle Hz. Ali’nin (a.s) evine giderek, hazretten Ebubekir’e biat etmesi için evinden dışarı çıkmasını istedi, ancak Hz. Ali (a.s) dışarı çıkmadı.
Ömer, yanındakilerden odun ve ateş istedi ve şöyle dedi; “Ömer’in canı elinde olan Allah’a andolsun ki, ya Ali (a.s) evinden dışarı çıkar (ve biat eder) ya da evi içindekilerle beraber yakarım.”
Orada hazır bulunanlardan bazıları Ömer’e; “Bu evde Resulullah’ın (s.a.a.) kızı Fatıma (s.a),evlatları Hasan ve Hüseyin ve Resulullah’ın (s.a.a) hatıraları var” dediler.
Ömer, halkın itirazını ve ortamın gerildiğini görünce; “Sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz? Böyle bir işe kalkışacağımı mı sandınız? Amacım onları korkutmaktı, yakmayı düşünmedim” diyerek gerilen ortamı sakinleştirmek istedi.
İmam Ali (a.s) onlara şöyle bir haber yolladı: “Evden çıkmam mümkün değildir. Çünkü ben Kuran ayetlerini toplamayıp, düzenlemekle meşgulüm. Sizler Kuran’ı arkanıza attınız ve kalp bağladığınız dünya sizi kendisiyle meşgul etti. Ben, Kuran’ı toplayıp, düzene sokmadıkça evden dışarı çıkmayacağıma ve omzuma aba atmayacağıma dair yemin ettim.”
Bu sırada Allah Resulünün (s.a.a) kızı Hz. Fatıma (s.a) evden dışarı çıktı, topluluğun karşısına geçerek şöyle buyurdu; “Ben, davranışı sizlerden daha kötü bir topluluk tanımıyorum, Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini elimizde bıraktınız ve ahdiniz bozdunuz. (bize danışıp, görüşümüzü almadan hilafet meselsini kendi aranızda bir sonuca bağladınız). Bizimle meşveret etmediniz ve hakkımızı görmezlikten geldiniz. Gadir-i Hum olayından haberiniz yokmuş gibi davranıyorsunuz. Allah’a andolsun ki Resulullah (s.a.a) o gün (Gadir-i Hum) hilafete göz dikmeyesiniz diye Hz. Ali’nin (a.s) dostluğu ve velayeti için insanlardan ahit aldı. Ancak ahdinizi bozdunuz ve Allah Resulü (s.a.a) ile bağlarınızı kopardınız. Allah, dünyada ve ahirette sizlerle aramızda hakemlik edecektir!”
EHLİSÜNNET ÂLİMLERİNİN HZ. ALİ’DEN BİAT ALINMASI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
1-İbni Kuteybe Diyneveri’ye Göre Biat
İbni Kuteybe Diyneveri olarak tanınan Ebu Muhammed Abdullah b. Muslim b. Kuteybe Diyneveri Ehlisünnet’in büyük âlimlerindendir. O, Gaybeti Sûgra döneminde yaşamış ve hicri 322 yılında vefat etmiştir. “el-İmametu ves-Siyase” adlı eserinde İmam Ali’nin (a.s) Ebubekir’e biat etmekten sakınması hakkında şöyle der:
“Sonra Hz. Ali’yi (Kerremellahu Vechehu) Ebubekir’in yanına götürdüler. Hz. Ali (a.s) “ben Allah’ın kulu ve Allah Resulünün (s.a.a) kardeşiyim” sözlerini yineliyordu.
Adamın biri hazrete “Ebubekir’e biat et!” deyince, İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Rehberlik makamına ben sizden daha liyakatliyim, size biat etmem. Sizin bana biat etmeniz daha uygundur. Bu makamı zorla elde ettiniz. Bu makamı Ensar’dan aldınız ve onlara karşı, Peygamberin (s.a.a) akrabaları olduğunuzu delil gösterdiniz. Şimdi de onu biz Ehlibeyt’ten (a.s) gasp ettiniz. Ensar’a, Hz. Muhammed’in (s.a.a) akrabaları olduğunuz için bu makama daha layık olduğunuzu kanıt gösterenler sizler değil miydiniz? Bu gerekçeye göre de Ensar hilafeti sizlere teslim etti. Şimdi de ben, aynı gerekçeyle yani sizlerin Ensar’a karşı gösterdiğiniz kanıtı kendinize sunuyorum; Ben, hem hayatı döneminde hem de vefatından sonra Allah Resulüne (s.a.a) daha yakındım ve öyle de olacağım. Eğer Allah’a iman etmişseniz davranışlarınızda bizlere karşı insaflı olursunuz. Aksi halde kasıtlı olarak zulüm yerinde durmuş olursunuz.”
Ömer, Hz. Ali’ye; “Ebubekir’e biat etmedikçe seni bırakmayız” dedi.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Payına düşen sütü sağ! Bu gün Ebubekir’in işini sağlamlaştır ki nasıl olsa bu makamı yarın sana iade edecektir.” Sonra şöyle buyurdu; “Ey Ömer! Allah’a andolsun ki sözünü kabulllenmiyor ve ona biat etmiyorum.”
Ebubekir; “Eğer biat etmezsen, seni bu işe zorlamam” dedi.
Ubeyde Cerrah, Hz. Ali’ye (a.s) şöyle dedi; “Ey amcamın oğlu! Sen henüz gençsin, bunlar (Ebubekir ve Ömer) kavmin yaşlılarıdırlar. Sen işlerde onların sahip oldukları deneyim ve bilgiye sahip değilsin. Bana göre Ebubekir hilafet makamında senden daha güçlüdür, tecrübesi ve bilgeliği senden daha fazladır. O halde hilafeti Ebubekir’e teslim et. Eğer daha sonraları sağ kalır ve uzun yaşarsan, sahip olduğun fazilet, dindeki önceliğin, ilmin, ferasetin ve Peygambere (s.a.a) olan yakınlığından dolayı rehberlik makamına daha layık olursun.”
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Ey Muhacirler (işlerinizde) Allah’ı gözetin, Allah’ı! Muhammed’in (s.a.a) Araplar üzerindeki hâkimiyetini evinden çıkarıp kendi evlerinize ve yuvalarınıza götürmeyin. Hanedanını makamlarından alıkoymayın ve haklarını çiğnemeyiniz!”
Ey Muhacirler! Allah’a andolsun ki! İnsanlar arasında rehberlik makamına herkesten daha uygun ve daha liyakatli olan bizleriz. Çünkü biz Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyt’iyiz ve hilafete sizden daha liyakatliyiz…”
2-Ensar’dan Yardım Talebi
İbni Kuteybe bu konuları beyan ettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “Hz Ali, (a.s) akşamları Hz. Fatıma’yı (s.a) bir bineğe bindirerek Ensar’ın toplantılarına götürüyor, O’da onlardan yardım istiyordu. Onlar cevap olarak şöyle diyorlardı: “Ey Allah Resulünün kızı! Biz ona (Ebubekir’e) biat ettik ve artık iş işten geçmiştir. Eğer kocan ve amcanın oğlu Ebubekir’den önce davranıp bize gelseydi, ona biat eder, rehberliğini kabul ederdik.”
Hz. Ali (a.s) ise onlara şöyle cevap verdi; “Ben Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini yıkamadan, kefenleyip, defnetmeden evinde mi bıraksaydım ve sonra da onun hilafetini ele geçirmek için halkla mücadeleye mi girişseydim?”
Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyurdu; “Ebu’l Hasan Ali’nin (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) cenaze işleriyle uğraşması gerekirdi. Ancak Muhacirler ve Ensar Allah’ın kendilerini yargılayacağı ve cezalandıracağı bir iş yaptılar.”
İbni Kuteybe, Hz. Ali’den (a.s) alınan biatin niteliği hakkında şöyle der: Sonunda Ebubekir kendine biat etmeyenleri araştırdı ve onların Hz. Ali’nin (a.s) etrafına toplandıklarını tespit etti. Ömer’i oraya gönderdi. Ömer, Hz. Ali’nin (a.s) evine gelerek onlardan biat etmeleri için evden dışarı çıkmalarını istedi, ancak kimse evden dışarı çıkmadı.
Bunun üzerine Ömer şöyle dedi; “Canım elinde olan Allah’a andolsun ki, eğer evden dışarı çıkmazsanız evi içindekilerle birlikte yakacağım.”
Orada hazır bulunan cemaatten bazıları Ömer’e, Hz. Fatıma’nın (s.a) evde olduğunu hatırlattı. Ancak Ömer, bu hatırlatmaya aldırış etmeden “Fatıma evde olsa dahi yakacağım” dedi.
Evde bulunanlar dışarı çıkıp, Ebubekir’e biat etmek zorunda kaldılar. Fakat Hz. Ali (a.s) Kuran’ı toplamadıkça üzerine bir aba almayacağına ve evden dışarı çıkmayacağına dair yemin etmişti.
Hz. Fatıma (s.a) dışarı çıktı ve Muhacirlere şöyle hitap etti; “Ben davranışı sizden daha kötü bir topluluk tanımıyorum, Resulullah’ın (s.a.a) cenazesini elimizde bıraktınız ve kendiişlerinizin peşine gittiniz, biz olmadan da işi sonuca bağladınız. Bizi hilafetten alıkoydunuz ve hakkımız olan hilafeti gasp ettiniz.”
Ömer, Hz. Fatıma’nın (s.a) sözlerini işittikten sonra, Ebubekir’in yanına gitti ve “Biat etmeye baş kaldıran şu adamı (Hz. Ali’yi) yargılamayacak mısın?” dedi.
Ebubekir, azat ettiği kölesi Kunfuz’a; “Ali’nin (a.s) yanına git ve yanımıza gelmesini söyle” diye emir verdi.
Kunfuz, Hz. Ali’nin (a.s) yanına geldiğinde, Hz. Ali (a.s) ona; “Ne istiyorsun?” diye sordu.
Kunfuz; “Resulullah’ın (s.a.a) halifesi seni huzuruna çağırıyor” dedi.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Ne de çabuk Resulullah’a (s.a.a) yalan isnat ettiniz ve (Kendinizi O’nun halifesi olarak gördünüz.)”
Kunfuz geri döndü ve Hz. Ali’nin (a.s) sözlerini Ebubekir’e iletti. Ebubekir şiddetli bir şekilde ağladı.
Ömer bir kez daha Ebubekir’e; “Baş kaldıran şu adama (Ali’ye) fırsat verme!” sözünü tekrarladı.
Bunun üzerine Ebubekir, Kunfuz’a şöyle dedi; “Ali’nin (a.s) yanına git ve O’na; “Ebubekir, biat etmen için seni huzuruna çağırıyor” söyle.
Kunfuz, Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna vararak Ebubekir’in mesajını iletti.
Hz. Ali (a.s) sesini yükselterek ve şöyle dedi; “Subhanallah! Kendisine ait olmayan bir hakkı nasıl iddia edebilir?”
Kunfuz geri döndü ve Hz. Ali’nin (a.s) bu sözünü Ebubekir’e iletti. Ebubekir yine şiddetle ağladı. Bu sırada Ömer ayağa kalkarak, bir grup cemaatle birlikte Hz. Ali’nin (a.s) evine gitti. Evin kapısının halkasını çaldı. Hz. Fatıma (s.a) onların sesini işitince, yüksek bir sesle babası Allah Resulüne (s.a.a) hitaben şöyle seslendi; “Ey babacığım! Ey Allah’ın Resulü! Senden sonra Hattab’ın ve Ebu Kuhafe’nin oğullarından taraf nice zulümler bize yetişti!”
Ömer’in yanındakiler Hz. Fatıma’nın (s.a) ağlama sesini işitince son derece üzüldüler ve o kadar şiddetli ağladılar ki neredeyse yürekleri yerlerinden oynayacak ve ciğerleri parçalanacaktı. Ancak tüm bunlara rağmen Ömer birkaç kişiyle birlikte Hz. Fatıma’nın (s.a) evinin kapısının yanında bekledi. Hz. Ali’yi (a.s) evden dışarı çıkartarak, biat etmesi için zorla Ebubekir’in yanına götürdüler.
Hz. Ali (a.s) onlara Ebubekir’e biat etmeyeceğini söyledi.
Halifenin taraftarları; “Allah’a andolsun eğer biat etmezsen, boynunu vuracağız” diyerek tehdit ettiler.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu; “Eğer bunun yaparsanız Allah’ın kulunu ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kardeşini öldürmüş olacaksınız.”
Ömer; “Allah’ın kulunu evet, ancak Resulullah’ın (s.a.a) kardeşini değil” dedi.
O sırada Ebubekir susmuş ve bir şey söylemiyordu. Ömer; “Ali’nin (a.s) biat etmesi için emir vermeyecek misin?” diyerek Ebubekir’in sessizliğini bozdu.
Ebubekir; “Fatıma (s.a) Ali’nin (a.s) yanında olduğu müddetçe onu bir işe zorlamam” dedi.
Sonra Hz. Ali (a.s) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kabrine gitti, hüzünlü bir ses ve ağlar bir gözle şöyle feryat etti; “Ey kardeşim (ya da amcamın oğlu), "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi.”
Yorum