Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

    HAC EMİRLİĞİ MESELESİ

    Allah Resûlü, Tebûk seferi dönüşünde Mekke'ye gidip hac yapmak istiyordu. Ancak müşriklerin Kabe'yi çıplak olarak tavaf etmeleri, Peygamber'i rahatsız ediyor, bu da O’nun hac yapma isteğini isteksizliğe dönüştürüyordu. Bu nedenle Allah Resûlü, zaman zaman, "Bu vahşi adeti ortadan kaldırmadıkça hac etmem." buyuruyordu. İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 5, s. 252. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 5, s. 331-332, 3. bsk.

    Mezkur hicret yılında birçok kabilenin, Peygamber (s.a.a.) ile andlaşma yapmak üzere peşpeşe Medine'ye gelmeleri, andlaşmaların imzalanması ve etrafa temsilciler ve eğitimciler gönderilmesi de eklenince, Resûlullah'ın meşguliyetleri daha da arttı. Sayılan nedenlerden ötürü, hacca gidemeyen Peygamberimiz, hicretin dokuzuncu yılında hac yapmak üzere Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe başkanlığında, Ali b. Ebi Talib'in içinde yer almadığı üç yüz kişilik bir kâfileyi yirmi tane kurbanlık deveyle Medine'den Mekke'ye gönderdi. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 168.

    Peygamber, Ebu Bekir'i Mekke'ye gönderirken henüz yeni nazil olmuş "Berae" sûresinin birinci ayetinden kırkıncı ayetine kadar olan kısmını da ona vererek Mekkeli müşriklere okumasını emretti. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 5, s. 776, MEB. yayınları.

    Şüphesiz bu, çok önemli ve şerefli bir gelişme oldu. Zira Cebrail (a.s.), Allah Resûlü’ne vahiy getiriyor ve mezkur ayetlerin Ali (a.s.) tarafından Mekke'li müşriklere okunması gerektiğini bildiriyordu. Bu ilâhî emir üzerine Peygamber, hemen Ali'yi Ebu Bekir'in arkasından gönderdi. Hazret, "Zül-Huleyfe" denilen ağaçlık bir yerde Ebu Bekir'e yetişti ve Allah elçisi tarafından kendisine verilen ayetleri elinden alarak Mekke'ye doğru yoluna devam etti.Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 1, s. 422, 3. bsk, Altıparmak, Mearic'ün-Nübuvve, s. 724-725, Berakat yayınları, İstanbul-1978.

    Bu beklenmedik gelişmeler karşısında adeta şok olan Ebu Bekir, hemen yoldan geri dönerek Resûlullah'ın huzuruna çıktı ve ağlayarak "Ya Resûlullah, hakkımda bir şey mi nazil oldu?" deyince, Peygamber (s.a.a.) şöyle dedi: "Hayır, fakat Cebrail bana, "bu sûreyi (Berae sûresini), Senden veya Ehl-i Beyt'inden başka kimse tebliğ edemez." buyurdu. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 7, s. 550. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 2, s. 297-299, 3. bsk, Nesai, Hasais-i Ali b. Ebi Talib, s. 63, İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 4, s. 252, Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200, Düşünce yayınları, İst. 1981, Yakubi, Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 76, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 7, s. 551, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 210.

    Bu arada Peygamber (s.a.a.)'in "Berae" sûresini Ebu Bekir'den alıp Ali'ye vermesinden rahatsız olan bazı çevreler, Allah Resûlü'ne gelerek şöyle dediler: "Ya Resûlallah, keşke o sûreyi Ebu Bekir'le gönderseydin." Allah Resûlü, bu yersiz tepkiler karşısında, "Onu, ancak Ehl-i Beyt'imden bir kişi yerine getirir." buyurdu. İbn Hişam, Siret- İbn Hişam, c. 4, s. 247, İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 509.

    Ne var ki, bunlar, Peygamberimizin verdiği cevaptan tatmin olmamış olacaklardır ki, Hz. Ali'ye yüksek sesle şöyle demişlerdi: "Eğer Sen, amcanoğlu (Muhammed) tarafından gönderilmiş bir elçi olmasaydın, şimdi senin dediğinin hilâfına hareket ederdik.". Bu cahilâne sözler karşısında, Hazret de "Eğer Resûlullah, bana, dönünceye kadar kimseye bir şey söyleme, demeseydi, şimdi sizi öldürürdüm." buyurmuştu.

    Öte yandan Peygamber'le müşrikler arasındaki andlaşmanın bozulması hakkında nazil olmuş "Berae" sûresini, müşriklerin yüzüne yüksek sesle okuyan İmam Ali, adeta müşriklere ültimatom ilân ediyor ve şöyle buyuruyordu: "Müminden başka hiç kimse cennete girmeyecek, bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacca gelmeyecek, hiçbir kimse Kâbe'yi çıplak olarak tavaf etmeyecek ve her kim Resûlullah ile bir andlaşma yapmışsa, bu andlaşmanın dört aya kadar süresi vardır, bu dört ay geçtiği zaman Allah ve Resûlü, müşriklerden beridir!". İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 169, Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200, Mesudi, Müruc'üz Zeheb, c. 2, s. 34, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 268.

    Görülüyor ki, Peygamber, başta Ebu Bekir'e hem "Berae" sûresinin okuması emrini hem de hac kafilesi başkanlığı görevini vermiş, ancak Cebrail'in getirdiği vahiy üzerine, "Berae" sûresinin okunması görevi Ebu Bekir'den alınarak Ali'ye tevdi edilmiştir. Ebu Bekir ise sadece "Hac Emirliği" görevini ifa etmiştir. Özellikle Peygamber (s.a.a.)'in, Ebu Bekir'den "Berae" sûresini almak üzere Ali'yi gönderirken, O’nu, "Adva" veya "Kusva" adındaki devesine bindirmesi Resûlullah'ın bu göreve ne kadar önem verdiğinin açık ve etkin bir isbatıdır. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 168, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 210.

    Nitekim Ebu Bekir de kendisine yaklaşmakta olan Peygamber'in devesini gördüğünde telaşlanmış ve gelenin Peygamber olduğunu sanmıştı. Ancak Ebu Bekir, Peygamber (s.a.a.)'in özel binitinin üstünde Ali olduğunu görünce şok olmuştu. Nesai, Hasais, s. 65, Altıparmak, Peygamberler Tarihi, s. 725.

    "Berae" sûresinin ilk kırk ayeti niçin ilâhî emirle Ebu Bekir'den alınıp Ali'ye verilmişti?.. Her şeyden önce insanlar, Ali'nin şahsiyetinde Peygamber'in şahsını görüyorlardı. Esasen Kur'an'da da Ali'nin nefsi, Muhammed'in nefsiyle bir tutulmuştur. Bk. Âl-i İmran sûresi, ayet: 61.

    Halbuki Ebu Bekir'in şahsiyetinde Peygamber'in şahsını görmek mümkün değildir, Ebu Bekir, Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından, sınırı ve kapsamı belli bir görevle görevlendirilmiş bir kişiydi.

    Bu konuda değinmek istediğimiz son bir husus da şudur: İddiaya göre İmam Ali, yolda Ebu Bekir'e kavuşup "Berae" sûresini elinden alınca, Ebu Bekir,
    O'na "Amir misin, memur musun?" diye sorar. Hazret de "Memurum." der. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 5, s. 122.

    Bize göre bu, "ahad" haberin de ötesinde belli politik amaçlarla uydurulmuş bir rivayettir. Çünkü neticede her iki şahsiyet de amir Muhammed tarafından görevlendirilmiş memurlardır. Bir başka rivayette ise Ebu Bekir, mezkur sûreyi elinden alan Ali'ye "Amir misin, elçi misin?” diye sorar. Buna karşılık Hazret, "Elçiyim." der. Diyarbekrî, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 141.

    Bize göre makul ve mantıkî olan rivayet de budur. Nitekim İmam Ali, Mekkelilere hitaben, "Ben, Resûlullah'ın elçisiyim! Size dört hususu bildirmek üzere gönderildim.." buyurmuştur. Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200-201.

    Yorum


      #17
      Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

      EBU BEKİR, ASHAB'IN EN BİLGİNİ MİYDİ?

      Celâleddin es-Suyuti, Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe için "O, ashabın en alimi, zekâ bakımından en üstünü, ensab (soy) bilimini en iyi bileni ve rüyaları en isabetli bir biçimde yorumlayanıydı." iddiasında bulunuyorsa da Belazûrî, İslâm dininin gelişi esnasında, Mekke'deki okur-yazarların isim listesini verir, ancak bu listede Ebu Bekir ismi geçmez. Bk. Tarih'ül Hülâfa, s. 41-43. Bk. Fütuh'ül Büldan, s. 690-691, Kültür Bakanlığı yayınları.

      Okur yazar olmayan birisinin, okur yazardan daha bilgin olduğu iddiasını ileri süren Suyuti'nin gafı, bununla bitmez. Ayrıca o, İbn Ebi Usame'den gelen bir rivayeti de delil göstererek iddiasını ispatlamaya çalışır. Sözkonusu rivayete göre Peygamber (s.a.a.), "Ebu Bekir es-Sıddık'ın yeryüzünde hata yapmasını Allah, yüce katında kerih görür" buyurmuştur. T. Hulâfa, s. 44.

      Ne var ki, "Hadis Usul"ü ilminde söz sahibi olan Suyuti'nin, rivayet ettiği her hadis karşılığında bir altın ücret alacak kadar para düşkünü İbn Ebi Usame'den hadis rivayet etmesini de yadırgadığımızı belirtmek isteriz. Abdulaziz b. fiah Veliyyullah Dehlevi, Bostan'ül Muhaddisin, s. 74, Diyanet yayınları, Ankara-1986.

      Her ne kadar Zehebi, "Onun hakkında delilsiz konuşurlardı." demişse de İbn Hazm, onu "zayıf" görmüştür. Mizanül-İ'tidal, c. 1, s. 442.

      Gerçi sadece Suyutî değil, Ehl-i Sünnet alimleri de Ebu Bekir'i, Peygamber'den sonra, ümmet'in en faziletlisi ve hayırlısı olarak gördüğüne göre, onu ashabın en bilgini kabul etmeleri de doğal olacaktır. Ancak "sahih" hadis literatüründe, Ebu Bekir'in bilgin olduğu hakkında, Peygamber (s.a.a.)'in tek bir hadisine rastlamadık. Örneğin Peygamber'in "Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Kim ilim isterse o kapıdan girsin." gibi veya benzer bir hadisi, Ebu Bekir hakkında görmek güçtür. Abdulaziz b. Şah Veliyyullah Dehlevi, Bostan'ül Muhaddisin, s. 74, Diyanet yayınları, Ankara-1986.

      Her ne kadar malum çevreler, Ebu Bekir'in, ashabın en bilgini olduğu iddiasını ileri sürüyorlarsa da şu olay, onun ilmi ve fıkıhtaki bilgisi hakkında bize ipucu verecek kadar kayda değerdir, sanıyoruz. Rivayete göre Peygamberimiz, Ebu Bekir'in kızı Aişe'yi istemek üzere, Osman b. Ma'zum eşi Havle'yi, Ebu Bekir'in evine gönderir. Havle, Ebu Bekir'in evine gider ve ona, "Ey Ebu Bekir, Allah'ın, size hayır ve bereket indirmiş olduğunu biliyor musun? der. Ebu Bekir, "O hayır nedir?" dediğinde Havle, "Allah Resûlü beni, Aişe'ye talip olmak üzere gönderdi." der. Bunun üzerine Ebu Bekir, "Nasıl olur? O, kardeşinin kızıdır, ona, kardeşinin kızı ile evlenmek caiz midir?" diye sorar. Bu beklenmedik cevap karşısında Havle, Resûlullah'a geri döner ve konu ile ilgili Ebu Bekir'in sözlerini O’na aktarır. Sükûnetle Havle'yi dinleyen Allah Resûlü, ona "Git, de ki, o, benim İslâm kardeşimdir; ben de onun kardeşiyim, onun kızı bana helâldir." buyurur. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 5, s. 836, MEB yayınları, İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 8, s. 59, İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 4, s. 360, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 3, s. 203.


      Bu olay, Ebu Bekir'in, "Müslümanlar kardeştir." ilkesini yanlış anladığını, bu nedenle de Peygamber (s.a.a.)'in Aişe ile evlenmesini helâl görmediğini gösterir. Yine o nedenledir ki, bu inancını aktarmak üzere Havle'yi Peygamber'e geri gönderir. Ancak yukarıda görüldüğü gibi Resûlullah, Ebu Bekir'in bu yanlış inancını tashih eder ve Havle'ye, durumun, Ebu Bekir'in inandığı şekilde olmadığını beyan eder. Ayrıca ashabın en bilgini olduğu ileri sürülen Ebu Bekir'in, hangi kadınlarla evlenmenin haram olduğunu bildiren Nisa sûresinin 23. ayetinden haberdar olmaması da dikkat çekicidir. Bilindiği gibi sözkonusu bu ayette, evlenilmesi haram olan kadınlar tek tek en açık bir biçimde sıralanmıştır. Esasen Peygamber'in Aişe'yle evlenmesinin caiz olup olmadığı konusunda derin bir fıkhî bilgiye de gerek olmadığı bilinmektedir.
      "Mevzu" olup olmadığına bakmaksızın, Ebu Bekir'in ashabın en bilgini olduğu konusunda bir sürü rivayet aktaran Suyutî'nin, bu meşhur rivayeti zikretmemesi veya görmemezlikten gelmesi, anlaşılır gibi değildir.
      Kur'an'ın bir kitap haline getirilmesinden sonra, ashabın en bilgini kabul edilen Ebu Bekir'in,
      "Kur'an"a, "Mushaf" adını vermesi de üzerinde durulması gereken bir husustur. İbnülesir, El-Kamil, c. 3, s. 389, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 360.

      Halbuki Allah kitabının adının, "Kur'an" olduğuna dair birçok ayet vardır: "O Ramazan ki, Kur'an o ayda nazil oldu.", "Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin", "Biz, onu apaçık bir 'Kur'an olarak indirdik", "Ey Muhammed! Biz Kur'an'ı sana güçlük çekesin diye göndermedik." "Biz ki, Kur'an'ı sana parça parça indirdik." ve benzer birçok ayetlere rağmen Ebu Bekir'in, ismi vahiy ile sabit olan Kur'an'a, "Mushaf" adını vermiş olmasının, en üstün bilgin olmayla alakası var mı acaba? Merak ediyoruz. Gerçekten de Kur'an'da, "Mushaf" ismi geçmemesine rağmen Ebu Bekir'in, "Kur'an'a, "Mushaf" adını vermesi oldukça ilginçtir.

      Elbette ki, Ebu Bekir'in ilmî düzeyini ortaya koyabilecek daha birçok örnek vermek mümkündür. Örneğin "Abese" sûresinin 31. ayetinde geçen, "Ebb" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmemesi ve hırsızlık yapan bir kişinin sol elini kesmesi gibi. Bk. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 1, s. 477, 3. bsk. İbn Hacer el-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 35.

      Yorum


        #18
        Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

        BİR BİLGİN BÖYLE YAPMAZ

        Halife Ebu Bekir zamanında (632-634), asıl adı İyas b. Abdullah olan Fücae, birçok kişiyi öldürüp irtidat eder. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 6., s. 456.

        Halife, Terife b. Eban b. Hacir eliyle onu yakalar ve Fücae'yi ateşe attırarak elleri bağlı olduğu halde, diri diri Medine'de, Baki mıntıkasında yaktırır. İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 223. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 84, Dar'ül Fıkr, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 6, s. 456-457.

        Ashabın en bilgini kabul edilen Ebu Bekir, hangi gerekçe ile irtidat etmiş olan Fücae'ye ateşte yakma cezasını verdi? Her şeyden önce Ebu Bekir'in bu ceza yöntemi, Kur'an'ın "Allah ve elçisiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, ya öldürdülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin, ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir."ayetinin hükmüne aykırıdır. Maide sûresi, ayet: 33.

        Bu durumda, irtidat eden ve yeryüzünde bozgunculuk yapan Fücae'ye bu cezalardan biri verilmeliydi. Kaldı ki, Peygamber (s.a.a.), "Ateşte yalnız Allah ta'zib eder." buyurarak ateşle cezalandırmanın yalnız Allah'a ait olduğunu açıkça bildirmiştir. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 8, s. 347, 3. bsk., Ankara-1974.

        Bir başka hadiste de Allah Resûlü, "Dinini değiştireni öldürünüz." buyurmuştur; yakınız, dememişlerdir. Celaleddin Suyuti, Cami'üs-Sağıyr, c. 2, s. 168.

        Şüphesiz Ebu Bekir’in, irtidat eden Fücae'yi ateşte yakarak cezalandırması biricik olay değildir. O, Esved b. Abd-i Yağus'u da ateşe atarak cezalandırmıştır. Rivayete göre Esved hakkında birisi Ebu Bekir'e ihbarda bulunur. Bunun üzerine Ebu Bekir, etrafındakilere, "Araplarca hangi azap daha şiddetlidir?" diye sorar. Onlar da "Ateşle yakmak!" derler. Bu cevap karşısında halife, derhal onu ateşe atıp cezalandırır. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 298, Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 85, Dar'ül Fıkr.

        Bu ürpertici olayı duyan Abdurrahman b. Hasan, tariz yoluyla halifeyi kınayan bir şiir okur ve "Sıddık, ne dedemi ne de babamı yaktı, Zira kişi, onun büyüklüğü karşısında yaramaz sözler söylemeyi bir tarafa atar" derdi. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 298-299.

        Keza Ebu Bekir, Ferazeli Ümmü Kırfe adında, irtidat etmiş bir kadına da müsle (diri diri uzuvlarını kesme) yaptırarak öldürttü. Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 214.

        Halbuki Allah Resûlü, müsleyi şiddetle yasaklamış ve müminleri bundan menetmiştir. Taberani, Mu'cem'ül Evsat, c. 5, s. 95 ve c. 2, s. 182, Mektebet'ül Mearife, 1. bsk., Riyad-1995.

        Enteresandır ki, Ebu Bekir, önce sahabi iken, sonradan irtidat ederek dinden dönen Eş'as b. Kays'ı da yakaladığı haldeonu ne öldürttü ne de ateşe attırdı... halife, bu mürted'i kendi kız kardeşi Ferve ile evlendirdi. Zehebi, El-İber, c. 1, s. 34, Dar'ül Kütüb el-İlmiye, 1. bsk., Beyrut-1985. İbnülesir, Usdulabe, c. 1, s. 116, 1. bsk., D. Marefe, Beyrut-1997

        Ashabın en bilgini olduğu iddia edilen Ebu Bekir'in, Kur'an ve "sahih" sünnet'e aykırı olmasına rağmen, insanları diri diri ateşe attırıp yaktırması ve kadınlara müsle yaptırması eylemlerini ictihadla izaha kalkışacakların olabileceğini sanmıyoruz. Zira fıkhî usuldendir, "Mevrid-ı nasda ictihada mesağ yoktur.". Açıklamalı Mecelle, madde: 14, 2. bsk., Hikmet Yayınları, İstanbul-1979.

        Yani ayet ve hadisten kesin delil bulunan hususta ictihad yapılamaz. Bu arada, dinden dönenleri ateşte yakma cezasına çarptıran Ebu Bekir'in, mürted Eş'as b. Kays'ı affedip, üstelik adeta mükafatlandırırcasına onu kendi kız kardeşiyle evlendirmesini çifte standart olarak gördüğümüzü de belirtmek isteriz.

        Yorum


          #19
          Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

          Allah bu araştırmayı yapan ve paylaşanlardan razı olsun.Allah nasip ederse tamamını okumaya çalışacağım.

          Yorum


            #20
            Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

            YANLIŞ HÜKÜM VERİNCE

            C. Suyuti'nin deyimiyle ashabın en bilgini olan Ebu Bekir, bir miras konusunda yanlış hüküm verince, kendisine itiraz edilir. Bu konuda Muhammed oğlu Kasım der ki:

            "İki nine miras konusunda Ebu Bekir'e başvururlar. Ebu Bekir, altıda bir hisseyi annenin annesine vermek isteyince, Ensar'dan Abdurrahman b. Sehl, halifenin verdiği hükme itiraz eder ve şöyle der: "Dikkat et, ey Peygamber'in halifesi! Senin, mirastan mahrum etmek istediğin nine ölmüş, miras bırakan sağ kalmış olsaydı nineye vâris olacaktı". Bu haklı itiraz üzerine halife, daha önce verdiği hükümden vazgeçer ve altıda bir hisseyi, iki nine arasında taksim eder." İmam Malik, Muvatta, c. 2, s. 427, Beyan Yayınları, İstanbul-1994, İbn Abdilberr, El-İstiab, c. 2, s. 420.

            Yorum


              #21
              Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

              SIDDIK SÖVDÜ MÜ?

              Ebu Bekir'in bilinen kişiliği, onun, son derece yumuşak huylu, şefkatli, karşısındaki insanı incitmemeye itina gösteren, hilm sahibi bir zat olduğu yönündedir. Bu nedenle yukarıdaki başlık okuyucuya şaşırtıcı gelebilir. Ne var ki, Ebu Bekir'in, aile fertlerine, "sövüp saydığı" ve misafirlerine kaba davrandığı yönündeki haberi de oğlu Abdurrahman şöyle rivayet ediyor: "Ashab-ı Suff'e’den birkaç kişi, Ebu Bekir'in evine yemeğe davet edildi. Ancak misafirler, "Ebu Bekir gelip bizimle yemek yemeyinceye kadar yemek yemeyiz." dediler. O gün, Ebu Bekir, eve geç geldi ve misafirlerin henüz yemek yemediklerini anlayınca oğlu Abdurrahman'a "Behey nâkıs herif!" diyerek hiddetle bağırdı ve ona "söğüp saydı". Sonra, hiddetle misafirlere döndü ve şöyle dedi: "İçinize sinmez olsun, yeyiniz! Ben bu yemekten vallahi yemeyeceğim!" dedi. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 2, s. 548-549, 3. bsk., Diyanet Yayınları, Ankara-1972.

              Yorum


                #22
                Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                EBU BEKİR'E İLÂHÎ İKAZ

                Abdullah b. Zübeyr'den rivayet edilmiştir: "Hicretin dokuzuncu yılında, Peygamber'e Beni Temimoğullarından bir heyet Medine'de geldiler ve Müslüman oldular. Ebu Bekir, Beni Temim kabilesine "emir" tayini için Peygamber'e hitaben
                — Ya Resûlullah, bunlara Ka'ka b. Ma'bed'ı "emir" tayin buyursanız" deyince, Ömer b. Hattab, itiraz ederek,
                — Hayır, o olamaz! Akra b. Habis'i tayin buyurunuz ya Resûlullah, dedi. Bu defa Ebu Bekir, Ömer'e itiraz etti ve ona,
                — Sen muhakkak bana muhalefet etmek istiyorsun! dedi. Ömer,
                — Hayır, sana muhalefet etmek istemem! dedi. Bu suretle, Ebu Bekir ile Ömer, Peygamber (s.a.a.)'in huzurunda birbirleriyle münakaşa etmeye başladılar. Öyle ki, birbirlerine bağırırcasına seslerini yükselttiler. Bunun üzerine, haklarında Hücurat sûresinin onuncu ayeti nazil oldu:
                "Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamber'in sesinden üstün yükseltmeyiniz! Ve ona, birbirinize bağırır gibi yüksek söylemeyiniz! Çünkü ibadetleriniz hiçe iner de haberiniz olmaz!". Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 10, s. 371, Vahidi, Esbab-ün Nüzul, s. 444, İhtar yayıncılık, Erzurum, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 2, s. 190-191.

                Bilindiği gibi Ebu Bekir, Beni Temim kabilesine mensuptur. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 116.

                Rivayetten anlaşıldığı gibi Beni Temim kabilesinin İslâm'ı kabul etmesinden sonra kabileye kimin "emir" tayin edileceği konusunda Ebu Bekir'e itiraz ederek Peygamber'e başka bir "aday" ismi önermesi ve bu konunun, Peygamber (s.a.a.)'in huzurunda, ikisi arasında sert tartışmaya dönüşmesiyle nazil olan ayette, her ikisi de ikaz ve tehdit edilmiş ve yine her ikisine de amellerinin boşa gidebileceği uyarısı yapılmıştır.

                Gerçekten de Ebu Bekir ve Ömer'in, Peygamber'in huzurunda; ama Peygamber'in bu konudaki fikrini önemsemeden ve hatta Peygamber'in görüşünü açıklamasına bile fırsat tanımadan, herbirinin kendi adamına makam ve mevki temin etmek için öbürüyle kıyasıya tartışması, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                  PEYGAMBER'DEN EBU BEKİR'E ANLAMLI BİR UYARI

                  İleride görüleceği gibi, Ebu Bekir'in fazileti hakkında pekçok hadis rivayet edilmiştir. Ancak aşağıda mealini verdiğimiz hadisi, Peygamber (s.a.a.)'in Ebu Bekir'e bakışını tesbit etmek bakımından önemli görmekte ve onunla ilgili rivayet edilmiş hadislerin de bu çerçevede değerlendirmesi gerektiğine inanmaktayız.

                  Ömer b. Ubeydullah'ın azatlısı Ebu Nadr'dan rivayet edilmiştir:
                  "Resûlullah, Uhud şehitleri, bunların imanla amel ettiklerine ben şahidim." buyurunca, Ebu Bekir, Peygamberimize cevaben,
                  "— Biz, onların arkadaşları değil miyiz ya Resûlullah? Onlar gibi biz de Müslüman olduk, onların cihad ettiği gibi biz de ettik."
                  dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Ebu Bekir'e
                  "— Evet yaptınız; ama benden sonra ne yapacağınızı bilmiyorum." buyurdu. Bu söz üzerine Ebu Bekir ağladı, sonra da

                  "— Senden sonra biz, öyle mi olacağız?" dedi. İmam Malik, Muvatta', c. 2, s. 340, Beyan Yayınları, İstanbul-1994.

                  Rivayetin içeriğine dikkat edilirse Hz. Peygamber, Ebu Bekir'in sorusuna cevap verirken, evet, sizin de imanla amel etitğinize ben şahidim, demez, benden sonra ne yapacağınızı bilmediğim için imanla amel edip etmeyeceğinize şahidlik edemem, demek ister ki, bu söz, Ebu Bekir'i son derece zor durumda bırakır ve "Senden sonra biz öyle mi olacağız?" diyerek üzüntüsünü ve endişesini dile getirir. Esasen Hz. Peygamber'in bu sözü, sadece Ebu Bekir için değil, faziletleriyle ilgili haklarında 'hadis' bulunan tüm ashab için de geçerlidir.

                  İleride zikredileceği gibi, gerçekten de Ebu Bekir'in vefat etmeden önce yaptığı itiraflar ve dile getirdiği ifadeler, üzerinde önemle durulması gerekecek kadar dikkat çekici ve düşündürücüdür.

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                    EFDALİYET MESELESİ

                    İslâm tarihi boyunca, Peygamber (s.a.a.)'den sonra ashab arasında kimin fazilette daha üstün olduğu konusu, Şia ve Ehl-i Sünnet arasında hep tartışılagelmiştir. Öyle ki, Ehl-i Sünnet alimleri, Ehl-i Sünnet mensubu olmada bu meseleyi adeta baraj kabul ederler. Gerçi çoğu Ehl-i Sünnet mensupları, "Ehl-i Sünnet" deyiminin sözlük manasına bakarak Ehl-i Sünnet'i, Peygamber (s.a.a.)'in sünnetine bağlı olan ve hemen her konuda, Kur'an'dan sonra, Hz. Peygamber'in sünnetini esas alan cemaat şeklinde tanımlarlar. Halbuki Ehl-i Sünnet kaynaklarını inceleyen bir kimse, bu tanımın tarihî gerçeklerle bağdaşmadığını, Ehl-i Sünnet mensubu mezhep imamlarının kesinlikle böyle bir tanıma itibar etmediklerini, bu cemaatin akidesinin temelinde ve tanımında, "Hz. Peygamber'in sünnetine bağlı olma, onu her konuda esas kabul etme" ilkesinin, yapılmış tanımda yer almadığını, bunun yerine, "Ebu Bekir'in, Hz. Peygamber'den sonra ashabın en üstünü olduğu" ilkesini temel ve vazgeçilmez yegane şart kabul ettiklerini görecektir.
                    Nitekim,
                    "Ehl-i Sünnet ne demektir?" sorusuna, "Hanefî" mezhebinin imamı Ebu Hanife (Numan b. Sabit), şöyle cevap verir: "Ebu Bekir ve Ömer'i bütün ashaptan üstün tutman, +Ali ve Osman'ı sevmen, meshi caiz görmen ve ehl-i kıbleyi kâfir görmemen..." İmam Muhammed b. Hasan Eş-Şeybanî, Siyer'ül Kebir Tercemesi, c. 1, s. 76, İstanbul-1241.

                    Dikkat edilirse Ebu Hanife'nin talebelerinden olan İmam Muhammed b. Hasan Eş-Şeybanî'nin, hocası Ebu Hanife'nin ağzından naklettiği Ehl-i Sünnet tanımında, Hz. Peygamber'in sünnetine bağlı olma, sünneti esas ve ölçü kabul etme gibi bir şart yer almıyor, bunun yanında Ebu Bekir ve Ömer'in tüm ashaptan üstün tutulması şart koşuluyor. Ayrıca Ali ve Osman'ı sevmenin zorunlu olduğu da vurgulanıyor. Görülüyor ki, bu tanıma göre ilk iki halifeyi tüm ashaptan üstün saymayan bir kimse, Hz. Peygamber'in sünnetine ittiba etse bile Ehl-i Sünnet mensubu sayılamaz. Son iki halifeyi sevme şartına gelince, Ali'yi sevmenin, "nas"la sabit olduğu bilinmektedir. Nitekim Kur'an'da "(Ya Muhammed) De ki: Sizden yalnız akrabamı sevmenizi istiyorum" Şura sûresi, ayet: 23. buyrulmuştur. Bu ayet nazil olduğu zaman, ashab, Hz. Peygamber'e "Ya Resûlullah, onları sevmenin üzerimize "vacip" olduğu akraban kimlerdir?" dediklerinde, Allah Resûlü, "Ali, Fatıma ve çocuklarıdır" buyurdu. Tabrasi, Mecma'ül Beyan, c. 9, s. 42, Tefsir'ül Mizan, c. 4, s. 94, Dar'ül Fıkr, İbn Hacer Askalani, Mevahib'ül Leduniye, Tercemesi (Osmanlıca), s. 511, İbn Hacer el-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 180, Eş-Şeblenci, Nur'ül Ebsar, s. 127.

                    Görülüyor ki, müminlerin Ehl-i Beyt'i sevmeleri, Kur'an ayetiyle farzdır. Ehl-i Beyt dışındaki ashabı (Osman b. Affan da dahil) sevmenin farziyeti ise sözkonusu değildir.

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                      EBU BEKİR'DEN İTİRAF

                      İbn Ebil Hadid'e göre Ebu Bekir'in fazileti konusunda ihtilâf vardır. Basralı alimlerden Ebu Osman Amr b. Ubeyd, Ebu İshak İbrahim b. Seyyar, Ebu Osman Hişam b. Amr, Ebu Yakub Yusuf ve cemaatleri, Ebu Bekir'in Ali'den faziletli olduğunu ileri sürmüşler ve dört halifenin, halifelik sırasınının, fazilette de sırayı gösterdiğini iddia etmişlerdir. Buna karşılık Bağdatlı alimlerden, Ebu Sehl Bişr b. Mutemer, Ebu Musa İsa b. Sebih, Ebu Kasım Abdullah b. Muhammed Belhi ve öğrencileri ise Ali'nin Ebu Bekir'den fazilette üstün olduğuna inanmışlardır demiştir. Bk. Şerhü Nehc'ül Belağa, c. 1, s. 7, 1. bsk., Dar el-Ceyl-Beyrut.

                      Görülüyor ki, bir taraftan "en hayırlınız ben değilim" diyen Ebu Bekir, öte taraftan, Ehl-i Sünnet mezhebine mensup olabilmek için baraj olarak Ebu Bekir'i ashabın en hayırlısı ve en üstünü kabul etme şartını getiren Ebu Hanife... Hangisinin söylediği doğru acaba?.. "En hayırlınız ben değilim" diyen Ebu Bekir mi, yoksa, "Ebu Bekir ashabın en hayırlısıdır" diyen Ebu Hanife mi?..

                      Ne var ki, ilk halifenin ashabın en faziletlisi olduğu taassubu öyle boyutlara vardırılmıştır ki, yerli tağutların akıl hocalığını yapmış olan Zehebî, Hz. Peygamber'in, Ali'ye hitaben "Ya Ali, seni ancak müminler sever ve sana ancak münafıklar buğzeder" hadisini zikrettikten sonra, adeta Hz. Peygamber'i eleştirircesine, küstahça, bu hadis için şöye der: "Resûlullah'ın Hz. Ali hakkında söylemiş olduğu bu söze, Resûlullah'tan sonra en faziletli olan Ebu Bekir daha layıktır". Cami'üs-Sahih, Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 594, Dar'ül Kütüb El-İlmiye, Beyrut-tarihsiz. Bk. Zehebi, Büyük Günahlar, s. 132, Hak Yayınları, İstanbul-tarihsiz.

                      Görülüyor ki, Zehebî'nin fasit mantığına göre Ali'den çok Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in bu sözüne daha layıkmış, dolayısıyla Hz. Peygamber bu sözü Ali için değil de Ebu Bekir için söylemeliymiş. Elbette, mezkur Nebevî söze, kimin daha layık olduğuna, küstah Zehebî değil, Allah Resûlü karar verir. Sadaka Resûlullah (s.a.a.)

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                        EFDALİYET TARTIŞMASININ KUR'ANÎ BOYUTU

                        Osman b. Affan'ın faziletlerinin anlatıldığı "Kitab'ül Osmaniyye" risalesinin müellifi ve "Cahiziyye" mezhebinin kurucusu olan ve aşırı derecede Halife Osman taraftarı olduğu için, ona, "Osmanî" de denilen Ebu Osman Amr b. Bahr el-Cahiz (776-869), "gar" (mağara) olayını delil getirerek şöyle der: Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, c. 1, s. 65.

                        "Hicret esnasında Ali, Peygamber'in yatağında iken Ebu Bekir, Resûlullah ile birlikte mağaradaydı. "Mağara" ile "yatak" arasında fark vardır. Şöyle ki, Kur'an'da mağara olayı zikredildiği halde (Tevbe: 40), yatak olayı zikredilmemiş, sadece rivayet olarak bize gelmiştir."

                        Buna karşılık Mutezilî Şeyh Ebu Cafer Muhammed b. Abdullah el-İskafî (vef: 854), el-Cahiz'in bu iddiasına şöyle cevap verir: "Hz. Peygamber'in Ali'yi kendi yatağında yatırıp hicret ettiği meselesi tevatürle bize gelen bir haberdir. Bunun Kur'an'da zikredilmesinden bir farkı yoktur. Bunun aksini ancak deliler söyler. Zira sen, Kur'an'da beş vakit namazı, altının zekâtını vb. gördün mü? Sen, bunlara muhalefet edebilir misin? Allah, Kur'an'da Ebu Bekir'in ismini de zikretmedi. Nitekim "... Arkadaşına, korkma! Allah bizimle beraberdir" ayetinde geçen, "arkadaş"tan maksadın Ebu Bekir olduğu haberi de bir rivayettir. Tevbe suresi, ayet: 40.

                        Kaldı ki, tefsir ehli demişlerdir ki, "İnsanlardan öylesi de vardır ki, canını Allah'ın rızasını kazanmaya satar" ayetindeki kişiden kasıt, Ali'dir. Bakara suresi, ayet: 207.

                        Keza hicret gecesinde nazil olan "İnkâr edenler, Seni tutup bağlamaları, öldürmeleri ya da (yurtlarından) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar, tuzak kurarlarken, Allah da tuzak kuruyordu" ayeti de Ali'den kinayedir. Enfal suresi, ayet: 30.

                        Çünkü, Ali'nin Hz. Peygamber'in yatağında uyuması ve müşriklerin O’nu Peygamber sanıp sabaha kadar beklemeleri, onlar için bir tuzaktı. Müşrikler, kılıçlarıyla tuzak kurdular, Ali'nin yatakta uyuması da Allah'ın tuzağıydı. İki mevzu (mağara ve yatak) olayı arasında bir fark yoktur. Bütün müfessirler, bu ayetlerin Ali hakkında nazil olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla bu ayetlerin, "... Arkadaşına dedi..." (Tevbe: 40) ayetinden bir farkı yoktur. İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehc'ül Belağa, c. 13, s. 262.

                        Gerçek şu ki, Ali, Hz. Peygamber'in yerinde yatandır, O’nun adına emanet dağıtandır ve aslın vekilidir. Oysa Ebu Bekir, aslın yerinde değil, yolculukta yanındadır, yol arkadaşıdır. O, aslın adına yol katetmez, kendi adına yol kateder.

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                          KUR'AN, MÜCAHİDİ MUTEBER KILAR

                          Bilindiği gibi Kur'an'da "Allah... mücahitleri, oturanlardan çok daha büyük ecirle üstün kılmıştır" buyrulur. Nisa suresi, ayet: 95. Oysa, daha önce gördüğümüz gibi, Uhud savaşında (625) müşriklerin ani baskını karşısında bozguna uğrayıp kaçanlar arasında Ebu Bekir de vardı. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 4, s. 55.

                          Keza Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in kendisine verdiği Hayber kalesinin fethi görevini de yerine getirememiş ve yahudiler karşısında bozguna uğrayıp gerisin geriye çekilmek zorunda kalmıştır. İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 3, s. 462, Beyhaki, Delail'ün-Nübuvve, c. 4, s. 213.

                          Hatırlatmak gerekir ki, Allah, Kur'an'da, "Ey inananlar, inkar edenlerle toplu halde karşılaşırsanız, onlara arkalarınızı döndürüp kaçmayın. Kim... arkasını döner kaçarsa O, Allah'tan bir gazaba uğrar, onun yeri cehennemdir, o ne kötü varılacak bir yerdir" buyurmuştur. Enfal suresi, ayet: 15-16.

                          Yukarıda gördüğümüz gibi, Hayber kalesinin fethinde Ebu Bekir, hezimete uğrayıp arkasını düşmana vermesinden ötürüdür ki, Allah Resûlü, Ali'yi çağırıp, O'na, Hayber kalesini fethetme emrini verir ve Ebu Bekir'in firar etmesine işaretle şöyle buyurur: "Ali kerrar (sırtını düşmana vermeyen)dir, firar (cepheden kaçan biri) değildir". Siret-i İbn Hişam, c. 3, s. 462, Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 56, Beyhaki, Delail'ün-Nübuvve, c. 4, s. 209, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 4, s. 317, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 37.


                          Enteresandır ki, Ebu Bekir'in Ali gibi savaşçı olmadığını itiraf etmekten başka seçeneği olmayan malum çevreler, İslâm ve izanla bağdaşmayan saçma iddialarla Haydar-ı Kerrar'ın karşısına hayalî kahramanlar çıkarmaya çalışmışlardır. Hakikatları tersyüz etmeye her fırsatta çaba gösteren bu kesim, Haydar-ı Kerrar'ın savaş meydanlarındaki kahramanlıklarına sözde gölge düşürmeye yeltenmişler ve şöyle demişlerdir.
                          "Efendim, cihad, dine davet ederek yapılan cihad ve kılıçlarla yapılan cihad olmak üzere iki türlüdür. Ebu Bekir, dine davet ederek cihad yapmıştır. Bu cihad, kılıçla yapılan cihaddan daha evlâdır. Şöyle ki, Ebu Bekir, Müslüman olduktan sonra Mekke'deki dine davet çalışması da bir cihaddır ve bu cihad sayesinde, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Affan ve Zübeyr b. Avvam Müslüman olmuşlardır. Ebu Bekir'in bu cihadı, Ali'nin savaş meydanlarında müşriklerle yaptığı cihaddan daha faziletlidir" gibi mantıksız ve mesnetsiz sözde tevillerle vaziyeti kurtarmaya çalışmışlardır.
                          Örneğin, Bk. F. Razi, Tefsir-i Kebir, c. 8, s. 265, Akçağ y.

                          Oysa Ebu Bekir'in Mekke'de bazı insanları İslâm'a davet etmesi, cihad değil, "tebliğ" ve "davet"tir. Esasen Mekke döneminde, "cihad"ı emreden ayetler nazil olmamıştır. Bilindiği gibi Medine döneminde "cihad"la ilgili ayetler nazil olmuş ve cihada izin verilmiştir. Mekke döneminde, henüz cihada izin verilmediğine göre, Ebu Bekir birkaç Müslümana İslâm'ı tebliğ etmekle nasıl cihad yapmış oluyor?... Olmayan bir şeyin, yapıldığı iddiasını ileri sürmek, izansızlıktır. Bu malum çevreye bakılırsa, Allah cihada izin vermeden Ebu Bekir, Mekke döneminin ilk yıllarında cihad ilân (!) etmiştir.

                          Burada, Ebu Bekir'in Mekke'de insanları dine davet ederek cihad yaptığı (!) meselesinin mahiyeti üzerinde kısaca durmak istiyoruz. İbn İshak, bu konuda ravi senedini dahi vermeden şöyle der: "Söylediklerine göre, Zübeyr b. Avvam, Osman b. Affan ve Abdurrahman b. Avf, Ebu Bekir'in eliyle Müslüman oldular ki, bu kişiler, Ebu Bekir'le oturup kalkan arkadaşlarıdır". Bk. Siret-i İbn İshak, s. 197, Akabe yayınları, 2. bsk.

                          İbn Hişam ise bu isimlere, Sa'd b. Vakkas ve Talha b. Ubeydullah'ı da ekler. Bk. Siret-i İbn Hişam, c. 1, s. 332-333.

                          İlginçtir ki, İbn İshak, haberi kimden aldığı noktasını (sened zincirini) meçhul bırakarak ve sadece söylenti olarak Mekke'de Ebu Bekir'in eliyle üç kişinin İslâm'a girdiğini ve bu kişilerin de Ebu Bekir'le oturup kalkan arkadaşları olduğunu zikretmektedir. Bu nedenle rivayetin sıhhat derecesi de tartışmaya açıktır. İşin enteresan yanı, Ebu Bekir'in eliyle İslâm'a girdikleri ileri sürülen zevatın tümünün, Cemel savaşında (656), Ebu Bekir'in kızı Aişe ile birlikte Ali'ye karşı siyasi ve askerî güç birliği yapmış olmalarıdır.

                          Kaldı ki, Mekke'de insanları dine davet ederek cihadın en üstünü yaptığı ileri sürülen Ebu Bekir, başta babası Ebu Kuhafe olmak üzere, aile fertlerine, dine davet cihadı yapmamış olacak ki, aile fertlerinin büyük çoğunluğu, Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olmuşlardır. Nitekim İbn Ebil Hadid, bu konuda Ebu Cafer'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ebu Bekir'in eliyle ev halkından kaç kişi Müslüman oldu?.. Ebu Bekir'in hanımı Müslüman olmadı, oğlu Abdurrahman Müslüman olmadı, babası Ebu Kuhafe ve kızkardeşi Ümmü Ferve Müslüman olmadılar. Bk. fierhü Nehc'ül Belağa, c. 13, s. 270-271.

                          Görülüyor ki, "Allah... mücahitleri oturanlardan çok daha büyük ecirle üstün kıldı" ayeti, te'vil adı altında akıl almaz bir biçimde saptırılmış ve eğer "sahih" ise Ebu Bekir'in Mekke'de birkaç arkadaşına İslâm'ı tebliğ etmesi en büyük cihad olarak değerlendirilmiş, Ali'nin, savaş meydanlarındaki cihadının aslında bu kadar önemli olmadığı ileri sürülmüştür. Böylece arkasını düşmana verip firar edenlerin, Peygamber (s.a.a.)'in "O, kerrardır, firar eden değildir" buyurduğu Ali'den daha üstün(!) olduğu propagandasını yaymaya çalışmışlardır. Nisa Surresi, ayet: 95.

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                            EN EFDAL OLAN İKİ EMANETTİR

                            Önce Hz. Peygamber'in insanlara bıraktığı iki ağır emanetten biri olan "Ehl-i Beyt"in kimler olduğu konusuna kısaca değinelim. Bilindiği gibi Necran heyetiyle ilgili olarak, "Kim, sana ilimden sonra Seninle tartışmaya kalkarsa, de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden lânet edelim de, Allah'ın lanetini yalancıların üstüne atalım!" ayeti nazil olduğunda, Allah Resûlü, Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin'i meydana çağırdı ve "Allah'ım! Bunlar Ehl-i Beyt'imdir" buyurdu. Âl-i İmran suresi, ayet: 61. Sahih-i Müslim, c. 7, s. 308, İrfan yayınları, İstanbul-tarihsiz, Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 276, Y. Emre yayınları, İbnülesir, Usdulğabe, c. 3, s. 291, Dar'ül Marefe, 1. bsk., İbn Hacer el-Heytemi, Es-Savaik'ül Mührika, s. 121, 145.


                            Keza "Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden "rics"i (her çeşit kir, günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister" "Tathir" ayeti, Ebu Seleme'nin evinde nazil olduğu sırada da Hz. Peygamber, Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin'i, Ümmü Seleme'nin evine çağırdı, onları, "aba"sının altına aldı ve "Allah'ım! Bunlar, Ehl-i Beyt'imdir, onlardan bütün pislikleri gider ve onları tertemiz kıl", buyurarak O'nlar için dua ettiler. Ahzap suresi, ayet: 33. Nureddin Ali Ey-Heysemi, Mecma'üz-Zevaid, c. 9, s. 167-168, Dar'ül Kütüb el-İlmiye, Beyrut-1988. Sahih-i Müslim bi şerhi İmam En-Nevevi, c. 15, s. 90, D. Marefe, 4. bsk., Beyrut-1997, Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 363, İbn Abdulberr, El-İstiab fi Marifet'il Ashab, c. 3, s. 37, İbnülesir, Usdulğabe, c. 3, s. 294.


                            Görülüyor ki, Hz. Peygamber (s.a.a.), ayette geçen, "Ehl-i Beyt" deyiminden kastın kimler olduğu konusunda, "mütevatir" rivayetlerde açıkça beş masum ismini tek tek zikrederek hiç kimsenin şüphe ve tereddüde düşmesine yer bırakmayacak kadar açık bir biçimde ortaya koymuştur. Bu ayetler, Ehl-i Beyt'in, Allah ve Resûlü indindeki büyük makamlarının yanında, aynı zamanda onların tertemiz olduklarının da ilâhî belgeleridir. Gerçekten de mezkur ayetlerde Allah, Ehl-i Beyt'i tertemiz kıldığı içindir ki, onlar yalan ve günahlardan uzaktırlar ve Hz. Peygamber'in sünnetini olduğu gibi insanlara naklederler. Bu nedenledir ki, Ehl-i Beyt mensupları, Allah ve Resûlü'nün yolunun hidayetçileri ve rehberleridirler. Ayrıca Ehl-i Beyt, Allah dininin hücceti, Hz. Peygamber sünnetinin savunucusu ve İslâm şeriatının koruyucularıdır. Tüm bu hasletler nedeniyledir ki, Allah Resûlü, insanların dalâlete sapmamaları için birçok kez Ehl-i Beyt'e sarılmayı emretmiş, Ehl-i Beyt'i Kur'an'la bir tutmuş ve Ehl-i Beyt'in iki ağır emanetten biri olduğunu vurgulayarak bu konuda şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Ben size iki ağır emanet bırakıyorum, biri Allah'ın kitabı Kur'an'dır, diğeri Ehl-i Beyt'imdir. Kim onlara uyarsa hidayet üzerinedir ve kim O’nlara uymazsa dalâlete düşer. Bu ikisi havuz başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmazlar" Sahih-i Müslim bi fierhi İmam en-Nevevi, c. 15, s. 174-174,Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 313, 315, Taberanî, Mucem'ül Evsat, c. 5, s. 380, Mektebet'ül Marefe, 1. bsk. Riyad-1995, Nureddin Ali Heysemi, Mecma'üz Zevaid, c. 9, s. 163,
                            İbn Hacer el-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 150.


                            Bu mütevatir hadisle, Ehl-i Beyt'i Kur'an'la eşdeğer gören Hz. Peygamber, Ebu Bekir de dahil, bu iki emanete (Kur'an ve Ehl-i Beyt'e) uymayan insanların dalâlette olacaklarını, onlarsız hidayetin olamayacağını beyan buyurmuştur. Başka bir ifade ile Ali'ye uymamak dalâlettir, O’nun çizgisinde olmak ise hidayettir. Ebu Bekir hakkında böyle bir hadis varit olmadığına göre, Ehl-i Beyt mensubu olmayan Ebu Bekir'in Ehl-i Beyt'in atası olan Ali'den üstün olduğunu iddia edebilmek için deli olmak lazımdır. Esasen üstünlük tartışması bir yana, Ebu Bekir de dahil, hiç bir kimse, fazilet, üstünlük ve ilim konusunda Ehl-i Beyt'le mukayese edilemez. Nitekim Hz. peygamber, Kur'an ve Ehl-i Beyt'e işaretle "O ikisinden öne geçmeyiniz, yoksa helak olursunuz, onlardan geriye de kalmayınız, yine helak olursunuz. Ehl-i Beyt'e birşey öğretmeye kalkışmayınız, zira onlar sizden daha bilgilidirler". İbn Hacer el-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 150, Nureddin Ali Heysemi, Mecma'üz Zevaid, c. 9, s. 164.

                            Bakınız! Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'yi veya bir başkasını Ehl-i Beyt'ten üstün tutma gafletini gösterenlere Hz. Peygamber, nasıl cevap veriyor: "Ey insanlar! Gerçekten fazilet, şeref ve üstünlük Allah'ın Resûlü'ne ve Ehl-i Beyt'ine aittir. Öyle ise kendinizi bâtıl düşüncelere kaptırmayınız". İbn Hacer el-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 176.

                            Hz. Peygamber'in bu sözlerine rağmen nasıl olur da Ebu Bekir, iki ağır emanetten biri olan Ehl-i Beyt'in atası İmam Ali'den daha faziletli tutulabiliyor? O Ali ki, Hz. Peygamber'in mübarek diliyle "Nuh'un gemisidir, O'na binen (uyan) kurtulur, O'na binmeyen (uymayan) helak olur". Nureddin Ali Heysemi, Mecma'üz-Zevaid, c. 9, s. 168, Taberanî, Mücem'ül Evsat, c. 4, s. 283-284, El-Hindî, Kenz'ül Ummal, c. 12, s. 94.

                            O Ali ki, O'na uymayan, sapıklık ve dalâlete düşer Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 313.

                            "Peygamber'den sonra, bütün müminlerin evlâsı ve mevlâsıdır". İmam Nesaî, Hasais..., s. 58, 124, Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 266-267.

                            O Ali ki, "O’nu sevmeyen münafıktır", Sahih-i Müslim, c. 2, s. 184, Matbaa-i Amire, İstanbul, İmam Nesaî, Hasais, s. 84, Sünen-i İbn Mace, c. 1, s. 192, Kahraman Yayınları, İst. 1982.


                            "Allah, O’nu, her çeşit "rics"ten arındırmış, tertemiz kılmıştır". Ahzab suresi, ayet: 33.

                            O Ali ki, Allah, müminlere, O’nu sevmeyi farz kılmış, Şura suresi, ayet: 23.

                            "Velâyetini vacip kılmıştır". İbn HAcer El-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 149.

                            O Ali ki, "Hıtta kapısıdır, o kapıdan içeri girmeyen için kurtuluş yoktur" Nureddin Ali Heysemi, Mecma'üz Zevaid, c. 9, s. 168.

                            O Ali ki, Hz. Peygamber'in "vâsi"si ve "vâris"idir. İmam Nesaî, Hasais, s. 56-57, İbn Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 22, Nureddin Ali Heysemi, Mecma'üz Zevaid, c. 8, s. 253.


                            O Ali ki, Resûlullah'ın dünya ve ahirette kardeşidir, İmam Nesaî, Hasais, s. 58, Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 595, D.K. İlmiye

                            "İlmin kapısıdır" İbnülesir, Usdülğabe, c. 3, s. 288, K. Ummal, c. 13, s. 147-48.

                            "müttakilerin imamı ve facirlerin katilidir". El-Hindi, Kenz'ül Ummal, c. 11, s. 602.

                            O'dur, gerçek Sıddık-ı Ekber ve "Muhammed'in Harun'udur O". İmam Nesaî, Hasais, s. 5, Sünen-i İbn Mace, c. 1, s. 208. İmam Nesaî, Hasais, s. 42, Sünen-i İbn Mace, c. 1, s. 194.

                            Aynı Peygamber, Ebu Bekir'e "Benden sonra, Senin ne yapacağını bilmiyorum", buyurarak O'na referans vermekten kaçınmıştır. Gerçekten de Hz. Peygamber'in naaşı henüz yerde iken, Ebu Bekir'in, Sakife olayı ile Ehl-i Beyt'i devre dışı bırakarak iktidarı ele geçirmesi ve özellikle Hz. Fatıma (s. aleyha)'ya karşı takındığı zolumsuz tavır, Resûlullah'ın ancak vahyi konuştuğunu ve Ebu Bekir'e referans vermemekle ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur. İmam Malik, Muvatta', c. 2, s. 340, Beyan Yayınları, İstanbul.

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                              EBU BEKİR ENDİŞE İÇİNDE

                              "Tarih" ve Tabakat" kaynakları incelendiğinde, görülecektir ki, iki yıl halifelik yaptıktan sonra hasta olan Ebu Bekir'in giderek hastalığının artması, onu, büyük bir üzüntü, endişe ve kaygıya sevkeder. Hatta denilebilir ki, Ebu Bekir, büyük bir pişmanlık içinde vefat eder.
                              Örneğin Abdurrahman b. Avf, Ebu Bekir'in vefatıyla neticelenen hastalığında onun huzuruna girer ve
                              "Ey Resûlullah'ın halifesi, nasıl sabahladın?" diye sorar. Buna karşılık halife, ona cevaben şöyle der: "Dünyada işlediğim şeylerden hiç birisine yanmam, kederlenmem, ancak ne olurdu, keşke üç şeyi yapmasaydım... O üç şeyin biri şudur ki, ne olurdu, Fatıma'nın evinin kapısını açtırmasaydım, halkı eve yığmasaydım, sonunda o kapının kapalı kalması, savaşla sonuçlanacaktı ama keşke ben bu işi yapmasaydım". Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 137, Mesudi, Müruc'üz Zeheb, c. 2, s. 30.

                              Hatırlanacağı gibi Ebu Bekir, bu sözleriyle, Sakife Gününe işaret eder. O günlerde, başta İmam Ali ve Zübeyr b. Avvam olmak üzere, Muhacirlerden bir grup, Ebu Bekir'e biat etmeyi reddederler ve Hz. Fatıma'nın evinde toplanırlar. Bunu haber alan halife, gidip evdekileri çıkarmaya Ömer b. Hattab'ı görevlendirir ve "Çıkmazlarsa, direnirlerse, onlarla savaşa giriş" emrini verir. Bunun üzerine Ömer, Useyid b. Hudayr, Seleme b. Selamet, Sabit b. Kays b. Şemmas, Halid b. Velid ve Zeyd b. Sabit'in de aralarında bulunduğu bir silâhlı grupla Hz. Fatıma'nın evine saldırır. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 5, s. 421. Diyarbekrî, Tarih'ül Hanis, c. 2, s. 169.

                              Hz. Fatıma'yı, evini yakmakla tehdit eden Ömer b. Hattab, O'na şöyle der: "Peygamber'in hiç kimseyi Senin kadar sevmediğini biliyorum, fakat bu, beni yapacağım işten alıkoyamaz, onlar evinde toplanırlarsa, emredeceğim, evini yapacaklar!". Şehristanî, El-Milel ve'n Nihal, c. 1, s. 51, D.K. İlmiye, 2. bsk. Beyrut-1992, Muhammed Rıza, İmam Ali b. Ebu Talib, s. 35, D.K. İlmiye, Beyrut.

                              Ömer'in bu tehdidi üzerine Hz. Fatıma, evin kapısına gelir ve "Ey Eba Bekir! Ne tez Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'ine karşı bu işe saptın. Allah'a yemin ederim ki, Ömer'le ölünceye kadar konuşmayacağım" der. Şerafüddin Musevî, En-Nas ve'l İctihad, s. 82.

                              Bu sırada Ömer b. Hattab, Ehl-i Beyt evinin kapısını tekmeler ve hamile olan Hz. Fatıma'nın çocuğunu düşürmesine sebep olur. Şehristanî, El-Milel ve'n Nihal, c. 1, s. 51.

                              Hz. Fatıma şiddetle bağırır ve "Ey Hattaboğlu! Allah'a and olsun, eğer evimden çıkmazsanız, Allah'ın kapısına sığınır, sizi O'na şikayet ederim!" deyince saldırganlar, Ehl-i Beyt evini terkedip dağılırlar. İşte, Ebu Bekir'in vefat etmeden önce, "keşke Fatıma'nın evinin kapısını açtırmasaydım" deyip pişmanlık duyduğu olay, özetle budur. Ebu Bekir'in "keşke yapmasaydım" dediği diğer iki şey de Fücae'yi eli-kolu bağlı olarak diri diri ateşte yakması ve onun ifadesiyle "Ebu Ubeyde b. Cerrah ile Ömer b. Hattab'ın sözlerine uyarak "emir"liği kabul etmesidir". Yakubi, Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 126. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 429, Dar'ül Fıkr, Yakubi, Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 127.


                              Enteresandır ki, Ebu Bekir'in, yapmasından pişmanlık duyduğu bu hususlarla ilgili rivayeti eserine alan Ebu Ubeyd, şöyle der: "Ebu Bekir'in keşke üç şeyi yapmasaydım, diye üzüldüğüm üç şey şunlardır: İsterim ki, şu, şu işleri yapmasaydım —Ebu Ubeyd dedi: söylemesinde mahzur olduğu için bunu zikretmek istemiyorum—" . Bk. Kitab'ül Emval, s. 164, Düşünce yayınları, İstanbul-1981.

                              Dikkat edilirse Ebu Bekir'in söylemesinde mahzur görmediği şeyleri, Ebu Ubeyde'nin söylemeyi mahzurlu görmesi, gerçekten ibret vericidir. Esasen Ebu Ubeyde'nin bu tavrı, geleneksel Sünnîliğin sahabeye bakışını da simgelemektedir.

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                                İNSAN OLMAYA İSYAN MI?

                                Dahhak'tan gelen bir rivayete göre Ebu Bekir, vefat etmeden önce, bir ağaca konmuş bir kuş görür ve şöyle der: "Ne mutlu sana ey kuş! Vallahi ben senin gibi olmak isterdim. Ağaca konar, meyvesinden yer, sonra uçarsın, ne hesaba çekileceksin, ne de cezaya çarptırılacaksın... Keşke insan olmasaydım... Vallahi koç olmayı ne kadar isterdim, sahibim beni besler, yeteri kadar gelişip semizlendiğim zaman beni keserler, bir parçamı kızartırlar, bir parçamı kuruturlar, sonra beni yerler. Daha sonra dışkı olarak çukura atarlardı. Keşke insan olarak yaratılmasaydım". M. Yusuf Kandehlevi, Hadislerle Müslümanlık, c. 2, s. 698, Divan yayınları, İstanbul-1974.

                                Elbette, Ebu Bekir'in bu sözlerinde, hele hele, "Keşke insan yaratılmasaydım" ifadesinde, Yaratan'a isyan vardır. Zira Allah, "Biz insanı en güzel şekilde yarattık" buyurur. Tin suresi, ayet: 4.

                                Acaba onun için dışkı olarak çukura atılmak, insan olmaktan daha mı evlâdır? Gerçekten de Ebu Bekir'in dışkı olmayı insan olmaya tercih etmesi, anlaşılır gibi değildir.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X