Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu
Allah Resûlü, Tebûk seferi dönüşünde Mekke'ye gidip hac yapmak istiyordu. Ancak müşriklerin Kabe'yi çıplak olarak tavaf etmeleri, Peygamber'i rahatsız ediyor, bu da O’nun hac yapma isteğini isteksizliğe dönüştürüyordu. Bu nedenle Allah Resûlü, zaman zaman, "Bu vahşi adeti ortadan kaldırmadıkça hac etmem." buyuruyordu. İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 5, s. 252. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 5, s. 331-332, 3. bsk.
Mezkur hicret yılında birçok kabilenin, Peygamber (s.a.a.) ile andlaşma yapmak üzere peşpeşe Medine'ye gelmeleri, andlaşmaların imzalanması ve etrafa temsilciler ve eğitimciler gönderilmesi de eklenince, Resûlullah'ın meşguliyetleri daha da arttı. Sayılan nedenlerden ötürü, hacca gidemeyen Peygamberimiz, hicretin dokuzuncu yılında hac yapmak üzere Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe başkanlığında, Ali b. Ebi Talib'in içinde yer almadığı üç yüz kişilik bir kâfileyi yirmi tane kurbanlık deveyle Medine'den Mekke'ye gönderdi. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 168.
Peygamber, Ebu Bekir'i Mekke'ye gönderirken henüz yeni nazil olmuş "Berae" sûresinin birinci ayetinden kırkıncı ayetine kadar olan kısmını da ona vererek Mekkeli müşriklere okumasını emretti. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 5, s. 776, MEB. yayınları.
Şüphesiz bu, çok önemli ve şerefli bir gelişme oldu. Zira Cebrail (a.s.), Allah Resûlü’ne vahiy getiriyor ve mezkur ayetlerin Ali (a.s.) tarafından Mekke'li müşriklere okunması gerektiğini bildiriyordu. Bu ilâhî emir üzerine Peygamber, hemen Ali'yi Ebu Bekir'in arkasından gönderdi. Hazret, "Zül-Huleyfe" denilen ağaçlık bir yerde Ebu Bekir'e yetişti ve Allah elçisi tarafından kendisine verilen ayetleri elinden alarak Mekke'ye doğru yoluna devam etti.Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 1, s. 422, 3. bsk, Altıparmak, Mearic'ün-Nübuvve, s. 724-725, Berakat yayınları, İstanbul-1978.
Bu beklenmedik gelişmeler karşısında adeta şok olan Ebu Bekir, hemen yoldan geri dönerek Resûlullah'ın huzuruna çıktı ve ağlayarak "Ya Resûlullah, hakkımda bir şey mi nazil oldu?" deyince, Peygamber (s.a.a.) şöyle dedi: "Hayır, fakat Cebrail bana, "bu sûreyi (Berae sûresini), Senden veya Ehl-i Beyt'inden başka kimse tebliğ edemez." buyurdu. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 7, s. 550. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 2, s. 297-299, 3. bsk, Nesai, Hasais-i Ali b. Ebi Talib, s. 63, İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 4, s. 252, Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200, Düşünce yayınları, İst. 1981, Yakubi, Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 76, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 7, s. 551, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 210.
Bu arada Peygamber (s.a.a.)'in "Berae" sûresini Ebu Bekir'den alıp Ali'ye vermesinden rahatsız olan bazı çevreler, Allah Resûlü'ne gelerek şöyle dediler: "Ya Resûlallah, keşke o sûreyi Ebu Bekir'le gönderseydin." Allah Resûlü, bu yersiz tepkiler karşısında, "Onu, ancak Ehl-i Beyt'imden bir kişi yerine getirir." buyurdu. İbn Hişam, Siret- İbn Hişam, c. 4, s. 247, İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 509.
Ne var ki, bunlar, Peygamberimizin verdiği cevaptan tatmin olmamış olacaklardır ki, Hz. Ali'ye yüksek sesle şöyle demişlerdi: "Eğer Sen, amcanoğlu (Muhammed) tarafından gönderilmiş bir elçi olmasaydın, şimdi senin dediğinin hilâfına hareket ederdik.". Bu cahilâne sözler karşısında, Hazret de "Eğer Resûlullah, bana, dönünceye kadar kimseye bir şey söyleme, demeseydi, şimdi sizi öldürürdüm." buyurmuştu.
Öte yandan Peygamber'le müşrikler arasındaki andlaşmanın bozulması hakkında nazil olmuş "Berae" sûresini, müşriklerin yüzüne yüksek sesle okuyan İmam Ali, adeta müşriklere ültimatom ilân ediyor ve şöyle buyuruyordu: "Müminden başka hiç kimse cennete girmeyecek, bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacca gelmeyecek, hiçbir kimse Kâbe'yi çıplak olarak tavaf etmeyecek ve her kim Resûlullah ile bir andlaşma yapmışsa, bu andlaşmanın dört aya kadar süresi vardır, bu dört ay geçtiği zaman Allah ve Resûlü, müşriklerden beridir!". İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 169, Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200, Mesudi, Müruc'üz Zeheb, c. 2, s. 34, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 268.
Görülüyor ki, Peygamber, başta Ebu Bekir'e hem "Berae" sûresinin okuması emrini hem de hac kafilesi başkanlığı görevini vermiş, ancak Cebrail'in getirdiği vahiy üzerine, "Berae" sûresinin okunması görevi Ebu Bekir'den alınarak Ali'ye tevdi edilmiştir. Ebu Bekir ise sadece "Hac Emirliği" görevini ifa etmiştir. Özellikle Peygamber (s.a.a.)'in, Ebu Bekir'den "Berae" sûresini almak üzere Ali'yi gönderirken, O’nu, "Adva" veya "Kusva" adındaki devesine bindirmesi Resûlullah'ın bu göreve ne kadar önem verdiğinin açık ve etkin bir isbatıdır. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 168, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 210.
Nitekim Ebu Bekir de kendisine yaklaşmakta olan Peygamber'in devesini gördüğünde telaşlanmış ve gelenin Peygamber olduğunu sanmıştı. Ancak Ebu Bekir, Peygamber (s.a.a.)'in özel binitinin üstünde Ali olduğunu görünce şok olmuştu. Nesai, Hasais, s. 65, Altıparmak, Peygamberler Tarihi, s. 725.
"Berae" sûresinin ilk kırk ayeti niçin ilâhî emirle Ebu Bekir'den alınıp Ali'ye verilmişti?.. Her şeyden önce insanlar, Ali'nin şahsiyetinde Peygamber'in şahsını görüyorlardı. Esasen Kur'an'da da Ali'nin nefsi, Muhammed'in nefsiyle bir tutulmuştur. Bk. Âl-i İmran sûresi, ayet: 61.
Halbuki Ebu Bekir'in şahsiyetinde Peygamber'in şahsını görmek mümkün değildir, Ebu Bekir, Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından, sınırı ve kapsamı belli bir görevle görevlendirilmiş bir kişiydi.
Bu konuda değinmek istediğimiz son bir husus da şudur: İddiaya göre İmam Ali, yolda Ebu Bekir'e kavuşup "Berae" sûresini elinden alınca, Ebu Bekir, O'na "Amir misin, memur musun?" diye sorar. Hazret de "Memurum." der. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 5, s. 122.
Bize göre bu, "ahad" haberin de ötesinde belli politik amaçlarla uydurulmuş bir rivayettir. Çünkü neticede her iki şahsiyet de amir Muhammed tarafından görevlendirilmiş memurlardır. Bir başka rivayette ise Ebu Bekir, mezkur sûreyi elinden alan Ali'ye "Amir misin, elçi misin?” diye sorar. Buna karşılık Hazret, "Elçiyim." der. Diyarbekrî, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 141.
Bize göre makul ve mantıkî olan rivayet de budur. Nitekim İmam Ali, Mekkelilere hitaben, "Ben, Resûlullah'ın elçisiyim! Size dört hususu bildirmek üzere gönderildim.." buyurmuştur. Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200-201.
HAC EMİRLİĞİ MESELESİ
Allah Resûlü, Tebûk seferi dönüşünde Mekke'ye gidip hac yapmak istiyordu. Ancak müşriklerin Kabe'yi çıplak olarak tavaf etmeleri, Peygamber'i rahatsız ediyor, bu da O’nun hac yapma isteğini isteksizliğe dönüştürüyordu. Bu nedenle Allah Resûlü, zaman zaman, "Bu vahşi adeti ortadan kaldırmadıkça hac etmem." buyuruyordu. İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 5, s. 252. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 5, s. 331-332, 3. bsk.
Mezkur hicret yılında birçok kabilenin, Peygamber (s.a.a.) ile andlaşma yapmak üzere peşpeşe Medine'ye gelmeleri, andlaşmaların imzalanması ve etrafa temsilciler ve eğitimciler gönderilmesi de eklenince, Resûlullah'ın meşguliyetleri daha da arttı. Sayılan nedenlerden ötürü, hacca gidemeyen Peygamberimiz, hicretin dokuzuncu yılında hac yapmak üzere Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe başkanlığında, Ali b. Ebi Talib'in içinde yer almadığı üç yüz kişilik bir kâfileyi yirmi tane kurbanlık deveyle Medine'den Mekke'ye gönderdi. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 168.
Peygamber, Ebu Bekir'i Mekke'ye gönderirken henüz yeni nazil olmuş "Berae" sûresinin birinci ayetinden kırkıncı ayetine kadar olan kısmını da ona vererek Mekkeli müşriklere okumasını emretti. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 5, s. 776, MEB. yayınları.
Şüphesiz bu, çok önemli ve şerefli bir gelişme oldu. Zira Cebrail (a.s.), Allah Resûlü’ne vahiy getiriyor ve mezkur ayetlerin Ali (a.s.) tarafından Mekke'li müşriklere okunması gerektiğini bildiriyordu. Bu ilâhî emir üzerine Peygamber, hemen Ali'yi Ebu Bekir'in arkasından gönderdi. Hazret, "Zül-Huleyfe" denilen ağaçlık bir yerde Ebu Bekir'e yetişti ve Allah elçisi tarafından kendisine verilen ayetleri elinden alarak Mekke'ye doğru yoluna devam etti.Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 1, s. 422, 3. bsk, Altıparmak, Mearic'ün-Nübuvve, s. 724-725, Berakat yayınları, İstanbul-1978.
Bu beklenmedik gelişmeler karşısında adeta şok olan Ebu Bekir, hemen yoldan geri dönerek Resûlullah'ın huzuruna çıktı ve ağlayarak "Ya Resûlullah, hakkımda bir şey mi nazil oldu?" deyince, Peygamber (s.a.a.) şöyle dedi: "Hayır, fakat Cebrail bana, "bu sûreyi (Berae sûresini), Senden veya Ehl-i Beyt'inden başka kimse tebliğ edemez." buyurdu. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 7, s. 550. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 2, s. 297-299, 3. bsk, Nesai, Hasais-i Ali b. Ebi Talib, s. 63, İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 4, s. 252, Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200, Düşünce yayınları, İst. 1981, Yakubi, Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 76, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 7, s. 551, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 210.
Bu arada Peygamber (s.a.a.)'in "Berae" sûresini Ebu Bekir'den alıp Ali'ye vermesinden rahatsız olan bazı çevreler, Allah Resûlü'ne gelerek şöyle dediler: "Ya Resûlallah, keşke o sûreyi Ebu Bekir'le gönderseydin." Allah Resûlü, bu yersiz tepkiler karşısında, "Onu, ancak Ehl-i Beyt'imden bir kişi yerine getirir." buyurdu. İbn Hişam, Siret- İbn Hişam, c. 4, s. 247, İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 509.
Ne var ki, bunlar, Peygamberimizin verdiği cevaptan tatmin olmamış olacaklardır ki, Hz. Ali'ye yüksek sesle şöyle demişlerdi: "Eğer Sen, amcanoğlu (Muhammed) tarafından gönderilmiş bir elçi olmasaydın, şimdi senin dediğinin hilâfına hareket ederdik.". Bu cahilâne sözler karşısında, Hazret de "Eğer Resûlullah, bana, dönünceye kadar kimseye bir şey söyleme, demeseydi, şimdi sizi öldürürdüm." buyurmuştu.
Öte yandan Peygamber'le müşrikler arasındaki andlaşmanın bozulması hakkında nazil olmuş "Berae" sûresini, müşriklerin yüzüne yüksek sesle okuyan İmam Ali, adeta müşriklere ültimatom ilân ediyor ve şöyle buyuruyordu: "Müminden başka hiç kimse cennete girmeyecek, bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacca gelmeyecek, hiçbir kimse Kâbe'yi çıplak olarak tavaf etmeyecek ve her kim Resûlullah ile bir andlaşma yapmışsa, bu andlaşmanın dört aya kadar süresi vardır, bu dört ay geçtiği zaman Allah ve Resûlü, müşriklerden beridir!". İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 169, Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200, Mesudi, Müruc'üz Zeheb, c. 2, s. 34, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 268.
Görülüyor ki, Peygamber, başta Ebu Bekir'e hem "Berae" sûresinin okuması emrini hem de hac kafilesi başkanlığı görevini vermiş, ancak Cebrail'in getirdiği vahiy üzerine, "Berae" sûresinin okunması görevi Ebu Bekir'den alınarak Ali'ye tevdi edilmiştir. Ebu Bekir ise sadece "Hac Emirliği" görevini ifa etmiştir. Özellikle Peygamber (s.a.a.)'in, Ebu Bekir'den "Berae" sûresini almak üzere Ali'yi gönderirken, O’nu, "Adva" veya "Kusva" adındaki devesine bindirmesi Resûlullah'ın bu göreve ne kadar önem verdiğinin açık ve etkin bir isbatıdır. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 168, İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 210.
Nitekim Ebu Bekir de kendisine yaklaşmakta olan Peygamber'in devesini gördüğünde telaşlanmış ve gelenin Peygamber olduğunu sanmıştı. Ancak Ebu Bekir, Peygamber (s.a.a.)'in özel binitinin üstünde Ali olduğunu görünce şok olmuştu. Nesai, Hasais, s. 65, Altıparmak, Peygamberler Tarihi, s. 725.
"Berae" sûresinin ilk kırk ayeti niçin ilâhî emirle Ebu Bekir'den alınıp Ali'ye verilmişti?.. Her şeyden önce insanlar, Ali'nin şahsiyetinde Peygamber'in şahsını görüyorlardı. Esasen Kur'an'da da Ali'nin nefsi, Muhammed'in nefsiyle bir tutulmuştur. Bk. Âl-i İmran sûresi, ayet: 61.
Halbuki Ebu Bekir'in şahsiyetinde Peygamber'in şahsını görmek mümkün değildir, Ebu Bekir, Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından, sınırı ve kapsamı belli bir görevle görevlendirilmiş bir kişiydi.
Bu konuda değinmek istediğimiz son bir husus da şudur: İddiaya göre İmam Ali, yolda Ebu Bekir'e kavuşup "Berae" sûresini elinden alınca, Ebu Bekir, O'na "Amir misin, memur musun?" diye sorar. Hazret de "Memurum." der. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 5, s. 122.
Bize göre bu, "ahad" haberin de ötesinde belli politik amaçlarla uydurulmuş bir rivayettir. Çünkü neticede her iki şahsiyet de amir Muhammed tarafından görevlendirilmiş memurlardır. Bir başka rivayette ise Ebu Bekir, mezkur sûreyi elinden alan Ali'ye "Amir misin, elçi misin?” diye sorar. Buna karşılık Hazret, "Elçiyim." der. Diyarbekrî, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 141.
Bize göre makul ve mantıkî olan rivayet de budur. Nitekim İmam Ali, Mekkelilere hitaben, "Ben, Resûlullah'ın elçisiyim! Size dört hususu bildirmek üzere gönderildim.." buyurmuştur. Ebu Ubeyd, Kitab'ül Emval, s. 200-201.
Yorum