Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

    Bismillahirrahmanirrahim

    Ebu Bekir'in cahiliyye dönemindeki ismi, Abdulkabe idi. Müslüman olduktan sonra Peygamber (s.a.a.) onun ismini "Abdullah" olarak değiştirdi. Babası Ebu Kuhafe'nin asıl adı ise Osman b. Amr olup anası, Ümmul Hayr bnt. Sahr'dir. İbn abdulberr, El-İstiab, c. 2, s. 243.

    Allah Resûlü, 614 yılında, ilk kez açıkça Mekkelileri İslâm'a davet ettiği zaman, Ebu Bekir Yemen'de ticaret amacıyla seyahatte bulunuyordu. Yemen seyahetinden dönüp Mekke'ye gelen Ebu Bekir'in olup bitenden haberi yoktu. Kureyş'in ileri gelenlerinden Ukbe b. Ebi Muayt, Şeybe b. Rebia, Ebu Cehil, Ebü'l Bahteri ve daha başkaları Ebu Bekir'e, "Hoş geldin!" demeye geldiklerinde, Ebu Bekir, onlara hitaben "Aranızda önemli bir haber, olan bitenlerden önemli bir şey var mı?" diye sordu. Buna karşılık onlar, "Ey Ebu Bekir, en büyük bir iş var. Ebu Talib'in yetimi, (Muhammed) peygamber olduğunu iddia ediyor." dediler. Diyarbekrî, Tarihü'l Hamis, c. 1, s. 286, İmam Halebi, Siyerü'l Halebi, c. 1, s. 275, Zeyn Dehlani, Siretü'n-Nebeviye bi hamişi Siretü'l Halebiye, c. 1, s. 172.

    Bu beklenmedik haberi duyan Ebu Bekir, ertesi gün hemen Hz. Muhammed (s.a.a.)'e gidip bu hususu konuşmaya karar verdi. Yolda Allah Resûlü ile karşılaşan Ebu Bekir, O’na "Ya Ebu'l Kasım! Kureyş'in dediği doğru mu? Sen kavminin topluluklarından ayrılmışsın, tanrılarımızı terk etmişsin, babalarımızı tekfir ediyormuşsun, öyle mi?” İbn Siret-i İbn İshak, s. 196, 2. baskı, Akabe Yayınları, İstanbul.

    Ebu Bekir yolda Karşılaştığı Hz. Muhammed s.a.a'a bunları deyince Allah Resûlü, "Ey Ebu Bekir! Ben, sana ve bütün insanlara Allah'ın Resûlü’yüm, insanları, bir olan Allah'a davet ediyorum." buyurdu. Diyarbekrî, Tarihü'l Hamis, c. 1, s. 287.

    Bu nebevî cevap karşısında Ebu Bekir, tereddüt etmeden hemen Müslüman oldu, putları inkar etti ve benzeri şeyleri söküp attı. İbn İshak, Siret-i İbn İshak, s. 196.

    Ebu Bekir'in, cahiliye döneminde hiç puta tapmadığı ileri sürülüyorsa da onun, günün şartları içinde puta tapması, belki doğaldı. Zeyni Dehlanî, Siret-i Nebeviye, c. 1, s. 173.

    Nitekim Taberi, Ebu Bekir'in putlara taptığı konusunda şöyle bir rivayet nakleder: "Ebu Bekir, "Bu puta tapmak hiç iyi din değildir ki, biz onu yaparız ve bu putlardan hiç bir fayda ve ziyan gelmez ve Hak Teâlâ yerleri gökleri yaratmıştır. Beğenmez ve kabul etmez ki, bu halk, kendisinden gayrıya taparlar. Keşke bir adam olsaydı, beni Hak din'e ve hak yola kılavuzlayaydı". Tarih-i Taberi Tercemesi, c. 2, s. 351, Can yayınları, Konya.

    Keza yukarıda geçtiği gibi Ebu Bekir’in, Allah Resûlü ile konuşurken "...Tanrılarımızı terk etmişsin" demesinden putları, tanrı olarak gördüğünü görüyoruz. Bununla birlikte Ebu Bekir, cahiliye döneminde putlara tapmakla beraber, gönlü huzur içinde olmamış ve inançlarını, putları sorgulamıştır. İbn İshak, Siret-i İbn İshak, s. 196, Akabe yayınları.

    #2
    Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

    Bismillahirrahmanirrahim

    SUNÎ BİR SENARYO

    İbn İshak ve İbn Kuteybe, "Resûlullah'a ilk tabi olan, hanımı Hatice bnt. Huveylid'dir. Sonra ilk inanan Ali -o zaman on yaşındaydı- sonra da sırayla Zeyd b. Harise ve Ebu Bekir olmuştur." derler. İbn İshak, Siret-i İbn İshak, s. 196, İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 116, fielale yayınları.

    İlk Müslümanlar konusunda, İbn Abdilberr ise “Hatice'nin ilk iman ettiği konusunda ittifak vardır. Ondan sonra da Ali iman etmiştir." der. İbn Abdilberr, El-İstiab, c. 2, s. 29.

    İbn Ebil Hadid de ilk Müslümanların kim oldukları konusunda, İslâm'a giriş sırasıyla şu isimleri zikrediyor: "Peygamber (s.a.a.)'e, önce zevcesi Hatice, sonra Ali b. Ebi Talib icabet etti, akabinde Zeyd b. Harise, Zeyd'den sonra da Ümmü Eymen İslâm'a girdi." Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 13, s. 272, D. Ceyl, 1. baskı, Beyrut-1987.

    Hatta bir rivayete göre Ebu Bekir'den önce elliden fazla kişi İslâm'ı kabul etmiş, Ebu Bekir, bu kadar kişiden sonra iman etmiştir. Bk. Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, . 4, s. 118, Milli Eğitim Bakanlığı yayınları, İstanbul-1992.

    Bu konuda İbnülesir de "Hatice'den sonra Ali, insanlar arasında İslâm'a girenlerin ilkidir." diyerek Ebu Bekir'in İmam Ali'den çok sonra İslâm'a girdiğine işaret etmiştir. İbnülesir, Usdülğabe, c. 3, s. 282, D. Marefe, 1. baskı, Beyrut.

    Ne var ki, bazı Ehl-i Sünnet alimlerinin, sunî senaryolarla Peygamber (s.a.a)'e ilk iman edenlerin kim oldukları konusunda, Ebu Bekir'i öne çıkarmak uğruna birtakım anlamsız te'villere sığındıklarını hayretle müşahede etmekteyiz. Bu suni senaryolardan biri de "Ali'nin, iman ederken henüz çocuk olduğu, dolayısıyla bir çocuğun imanının sahih olamayacağı (!) iddiasıdır." İmam Halebi Siretü'l Halebi, c. 1, s. 296.

    Ancak burada şunu belirtelim ki, bu senaryonun gülünç olduğu anlaşılmış olacak ki fazlaca öne çıkarılmamış, kitapların sahifeleri arasında kalmış, Müslüman halka aktarılmaktan çekinilmiştir. Ancak asıl ilginç senaryo, Ebu Hanife (699-767) tarafından düzenlendiği anlaşılan ve hemen her fırsatta mütevatir hadismiş gibi dile getirilip herkese ezberletilmeye çalışılan senaryodur.

    Ebu Hanife'nin, Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'yi ilk Müslüman ilân etme amacıyla düzenlediği senaryoya göre, hür erkeklerden ilk Müslüman olan Ebu Bekir’dir. Kadınlardan Hz. Hatice'dir, kölelerden Zeyd bin Harise'dir. Çocuklardan da Ali b. Eb Talib'tir. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 3, s. 45.

    Dikkat edilirse Ebu Hanife tarafından düzenlenen bu senaryo ile ismi geçenlerden her biri kendi sınıfında ilk Müslüman oluyor. Nitekim İbn Kesir de bunun uzlaşmacı bir düzenleme olduğunu zikrediyor ve memnuniyetini açıkça izhar ederek "Allah, Ebu Hanife'den razı olsun." diyor. El-Bidaye, c. 3, . 45.

    Oysa böyle bir senaryonun İslâmla ve izanla bağdaşmadığı ortadadır. İslâm, tüm insanları, bir tarağın dişleri gibi eşit görürken sırf Ebu Bekir'i ilk Müslüman olan kişi ilân etme uğruna, insanları, yaş, cinsiyet, hür ve köle gibi sınıflara ayırarak sudan bahanelerle Hatice kadındır, Ali, çocuk olduğu için -hâşa- imanı sahih değildir. Zeyd b. Harise, her ne kadar erkek ise de köle olduğundan, hür bir erkek olan Ebu Bekir'e denk sayılmaz, denilmiş, böylece geriye hür, erkek ve baliğ olduğu halde ilk iman eden Ebu Bekir kalmıştır. İmam Halebi, Siretü'l Halebiye, c. 1, s. 275, Zeyni Dehlanî, Siretü'n Nebeviye, c. 1, s. 175.

    Halbuki sunî, gayrî İslâmî ve saçma olan bu senaryonun seviyesizliği ortadadır. Şöyle ki, yukarıda zikredildiği gibi, birkaç yıllık gizli davetten sonra Allah Resûlü, Mekkelileri açıkça İslâm’a davet ettiği zaman, Ebu Bekir, tüccar olarak Yemen'de bulunuyordu. Mekke'ye döndüğünde, Hz. Muhammed (s.a.a.)'in Peygamberliğinden haberi bile yoktu. Kendisine, "Hoş geldin" demek için gelen meşhur zındık Ukbe b. Ebi Muayt, Ebu Bekir'e, "Ebu Talib'in yetimi peygamber olduğunu iddia ediyor" diyerek ona haber vermişti. Başka bir deyişle Ebu Bekir dışında tüm Mekkeliler, Ebu Talib'in yetiminin peygamberliğinden haberdarlardı. Oysa Ali, Peygamber (s.a.a.) tarafından İslâm'a davet edilirken "Ya Ali, meseleyi gizli tut." buyurmuştu. İbn İshak, Siret-i İbn İshak, s. 194.

    Demek ki, Ali, İslâm'a girdiğinde, İslâmiyet, sadece Peygamberimizin aile efradı (Hz. Hatice, Hz. Ali ve Zeyd) tarafından bilinmekteydi. Ebu Bekir, Yemen'den döndüğü zaman ise tüm Mekke, Muhammed'in peygamber olduğu haberi ila çalkalanıyordu. Gerçekten de Ebu Bekir'in ilk Müslüman olduğu iddiası bir yana, Ebu Bekir'den önce elli kişiden fazla Mekkeli’nin Müslüman olduğu rivayeti bile söz konusu. Taberi, Tarihü'l ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 118, MEB, yayınları.

    Örneğin Halid b. Said b. As de Ebu Bekir'den önce Müslüman olmuştur. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 203.

    Halid'den sonra Müslüman olan Ebu Bekir için nasıl olur da Ali'den önce Müslüman olmuştur, iddiası ileri sürülebilir?

    İbn Ebil Hadid, Ebu Osman Amr b. Cahiz'in, Ebu Bekir'in ilk Müslüman olduğuna dair tüm rivayetlerini değerlendirdikten sonra, Ali'nin ilk Müslüman olduğu hakkındaki rivayetleri de verir ve şöyle der:
    "Şeyhimiz Ebu Cafer dedi ki: "İşte, haberleri gördünüz. Ebu Cahiz, "Ebu Bekir ilk Müslümandır" demekle ya cahildir ya da kasıtlı inad etmiştir". Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 13, s. 235.

    Nitekim İmam Ali de Ebu Bekir'in ilk Müslüman olduğuyla ilgili uydurma haberleri duyunca, Basra camii minberinde Müslüman halka hitaben şöyle buyurur: "Ben sıddık-ı ekberim. Ebu Bekir, iman etmeden önce iman ettim". İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 117, İmam Nesaî, Hasais-i Emir El-Müminin Ali b. Ebi Talib, s. 3-5, İz yayıncılık, İstanbul-1992, İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 13, s. 228.

    Gerçek bu iken sözde İslâm adına, saçma senaryolarla tarihin tahrif edilmesinin ve tarihi saptırmanın, İslâm'a yarar değil,zarar getirdiğinin bilinmesi gerekir. Kaldı ki, bize göre Ebu Bekir'in ilk veya son Müslüman olmasından çok, onun İslâm tarihindeki yeri önemlidir. Esasen ilk Müslüman olmaktan çok, kâmil bir mümin olmak, daha İslâmî ve mantıkî değil midir?

    Yorum


      #3
      Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

      Konu Allahın izni ile devam edecektir.

      Yorum


        #4
        Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

        [quote author=Murtazaali link=topic=6779.msg45012#msg45012 date=1248794154]
        Konu Allahın izni ile devam edecektir.
        [/quote]

        çarpıcı bir konu devamını bekliyoruz

        Yorum


          #5
          Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

          BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

          EBU BEKİRİN AİLE DURUMU

          Ebu Bekir, Mekke döneminde Müslüman olduğu halde, babası Ebu Kuhafe, uzun süre müşrik olarak yaşadı ve ancak Mekke'nin fethinden sonra Müslüman oldu. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 116.

          Ebu Bekir, biat etmek üzere onu Resûlullah'ın huzuruna götürdüğünde, Ebu Kuhafe'nin başı "Suğame" denen ak çiçeklerle beyazlaştırılmıştı. Allah Resûlü, bundan hoşlanmadı ve "Onu götürün, beyazlığını değiştirin!" buyurdu. Emir yerine getirildikten sonra, Peygamber (s.a.a.), onun biatını kabul etti. İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 13, s. 270.

          Ebu Bekir, Mekke'den Medine'ye hicret ettiğinde, gözleri kör olan babası Ebu Kuhafe, Mekke'de kalmış ve torunu Esma'ya şöyle demişti: "Zannediyorum o (Ebu Bekir), size mal olarak bir şey bırakmadı". Bunun üzerine Esma, Ebu Kuhafe'nin ellerini, üstüne bez çekilmiş taşların üzerine koymuş ve "Bak, bize çok mal bıraktı." demişti. Halbuki Ebu Bekir, âmâ olan babasına hiçbir şey bırakmamıştı. Bk. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 3, s. 273-274.

          Ebu Bekir vefat ettiğinde, babası Ebu Kuhafe sağdı. Sesler duydu. Ebu Kuhafe, "Bu kargaşalık nedir, ne oldu?" deyince, kendisine "Oğlun öldü!" dediler. Bu cevap karşısında, Ebu Kuhafe'nin ağzından şu sözcükler döküldü: "Celil, başına bela getirdi, büyük bir musibet". İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 1, s. 156, Ahmet Cevdet aşa, Kısas-ı Enbiya ve T. Hulafa, c. 1, s. 313.

          Ebu Bekir'in annesi Selma bnt. Sahr ise Ebu Kuhafe'nin amcası kızıydı. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 116.

          Ebu Bekir hicret ettiği zaman, hanımı ve oğlu Abdullah'ın annesi olan Kuteyle bnt. Abduluzza (Ümmü Abdullah) müşrikti. Mümtehine sûresinin birinci ayeti nazil olunca, Ebu Bekir, onu boşadı. İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 13, s. 270.

          Bu kadınla Şeddad b. Esved evlendi. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 3, s. 512.

          Ebu Bekir'in bir diğer hanımı olan Ümmü Rumân ise Abdullah b. Haris'in karısıydı. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 119.

          Kocası ölünce Ebu Bekir onunla evlendi. Bilindiği gibi Ümmü Rumân, Abdurrahman ve Aişe'nin anneleridir. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 3, s. 169.

          Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman, Bedir ve Uhut savaşlarında, Mekkeli müşriklerle beraber Müslümanlara karşı savaştı, daha sonra Müslüman oldu. Mesudi, Mürucü'z-Zeheb, c. 2, s. 328, İbn Abdilberr, El-İstiab, c. 4, s. 399.

          Bununla birlikte Abdurrahman, kız kardeşi Aişe’yle birlikte Cemel Savaşı’nda (656) İmam Ali'ye karşı savaşacaklardır. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 120.

          Mekke'den Medine'ye hicret eden Ebu Bekir, Es-Sunh'ta, Ensar'dan Harice b. Zeyd'in kızı Habibe ile evlendi. Vefatından sonra Habibe'den Üm Külsûm adında bir kızı oldu. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 3, s. 169.

          Yorum


            #6
            Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

            Bismillahirrahmanirrahim

            EBU BEKİR'İN EMVALİ

            Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe, Müslüman olmadan önce, hali vakti yerinde olan bir tüccar olarak yaşıyordu. Hişam b. Urve'nin, babasından rivayet ettiğine göre Ebu Bekir, Müslüman olduğu zaman kırk bin dirhem parası vardı. İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 342-343.

            Ebu Bekir'in, bu malını, Allah'ın Resûlü yolunda infak ettiğini zikreden İbn Abdilberr, senetsiz olarak verdiği bir habere göre Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: "Hiçbir mal, Ebu Bekir'in malı kadar bana yararlı olmadı.". Bk. El-İstiab, c. 2, s. 246.

            Ne var ki, "Hadis" olduğu iddia edilen bu haberi ihtiyatla karşılamak durumundayız. Zira Peygamber (s.a.a.)'e isnad edilen haberin, senetsiz verilmiş olması, sıhhatını tartışılır hale getirdiğinin dışında, Ebu Bekir'in faziletleri adına, Resûlullah'ın Ebu Bekir'in malından faydalandığı şeklinde bir iddianın öne sürülmesi, örnek Peygamber'in masum şahsiyetine gölge düşüreceği, kaldı ki, bunun Peygamber'e iftira olduğu bir gerçektir. Abartılarak ileri sürülen iddia, Ebu Bekir'in, hicret için tanesi 800 dirhemden iki deve satın aldığı ve bunlardan birisini hicret esnasında Resûlullah'a verdiği şeklindedir. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 10, s. 98, 2. bsk., İbn Kesir, El-Bidaye, c. 3, s. 271.

            Halbuki, örnek şahsiyet Peygamber, Ebu Bekir'in kendisine ısrarla verdiği deveyi, parasını ödemek şartıyla kabul etmiş ve devenin parasını da Ebu Bekir'e ödemiştir. Bk. İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 2, s. 153, İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 13, s. 274, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 105.

            Bunun yanında, diğer önemli bir husus da Ebu Bekir'in, işkence gören yedi köleyi satın alıp azad ettiği ve bunlar için servetini ortaya koyduğu rivayetidir ki, bunlar arasında Bilâl b. Ribah ve Amr b. Fuheyre de vardır. İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 343.

            Gerçekte ise Bilâl ve Amr b. Füheyre'yi, Resûlullah azad etmiş ve onları işkenceden kurtarmıştır. Ebu Bekir'in, diğer beş köle için ödediği toplam para miktarı ise yüz dirhemdir. İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 13, s. 273.

            Kızı Aişe'den gelen bir rivayete göre, babası Ebu Bekir, Mekke'den Medine'ye hicret ettiği zaman, üstünde on bin dirhem vardı. İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehcü'l Belağa, c. 13, s. 274.

            Yukarıda geçtiği gibi Ebu Bekir, Medine'ye hicret ederken, babası Ebu Kuhafe, Esma'ya, Ebu Bekir'in kendileri için mal bırakıp bırakmadığını sormuş, Esma da âmâ olan Ebu Kuhafe'nin ellerini, üstüne bez çekilmiş taş yığınının üstüne koyarak, babasının kendileri için erzak bıraktığını söylemiş, Ebu Kuhafe'yi ikna etmiş, ancak Esma, gerçekte ise babasının kendilerine hiç mal bırakmadığını belirtmişti. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 3, s. 274.

            Ne var ki bu, Ebu Bekir'in kendilerine nakit para bırakmadığı anlamına da gelmez. Zira Ebu Bekir’in, müşrik de olsa âmâ babasına ve kızına hiçbir şey bırakmadan, onları aç ve açıkta bırakıp Medine'ye hicret etmiş olması beklenemez. Her şeyden önce böyle bir tutum, hilmiyle maruf Ebu Bekir'in kişiliğiyle bağdaşmaz. Bu nedenle onun Mekke'de kalan aile fertlerine nakit para verme ihtimali yüksektir, diyoruz.

            Diğer önemli bir husus da her muhacir Müslümanı maddi sıkıntıya soktuğu gibi, hicret, ev barkını Mekke'de bırakıp Medine'ye hicret eden ve Medine'de Sunh'a yerleşip yeni bir ev ve düzen kuran Ebu Bekir'i de birtakım masraflar altına sokmuştur. Buna rağmen Ebu Bekir, küçük çapta da olsa, Medine'de de ticaret mesleğini sürdürmüş ve ancak "halife" olduktan altı ay sonra ticareti bırakmıştır. İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 388-389.

            Ebu Bekir’in vefat etmeden önce kendisine ait olan bir araziyi sattığını görüyoruz. İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 389.

            Ayrıca aralarında taksim etmek üzere kendisine ait bir bahçeyi de kızlarına, Aişe, Esma ve Üm Külsüm'e bırakmıştır. İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 387.

            İddiaların aksine Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe, taşınır ve taşınmaz emvali de miras olarak bırakmıştır. İbn Kuteybe der ki: "Ebu Bekir vefat edince, kendisine ait olan maldan, babası Ebu Kuhafe, onun südüs (altıda bir) malına varis oldu.". Bk. El-Maarif, s. 116.

            Doğaldır ki, çocuklarının dışında, zevcesi Habibe bnt. Harice'ye de mirastan pay bırakılmış olması kaçınılmazdır. Ebu Bekir, vefat ettiğinde, üzerinden nakit olarak altı bin dirhem çıkmıştı ki, bunun, hazineye ait olduğu iddia edilmiştir. Bk. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 3, s. 193.

            Ayrıca Ebu Bekir'in, Medine, Hayber ve Bahreyn'de arazileri vardı. Ö. Rıza Doğrul, Asr-ı Saadet, c. 4, s. 470, Eser Neşriyat, İstanbul-1974.

            Yorum


              #7
              Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

              Bismillahirrahmanirrahim

              GAR OLAYINDA EBU BEKİR

              Hatırlanacağı gibi Mekke döneminde, Peygamber (s.a.a.), nazil olan ayetleri Mekkelilere tebliğ etmek için gayret gösteriyor, amcası ve koruyucusu Ebu Talib, O’nu itina ile koruyordu. Ne var ki, yaklaşık hicretten üç yıl önce Ebu Talib vefat edince, Allah Resûlü, yegane yardımcısını ve koruyucusunu kaybetti... Mekke, artık O’nun için tehlikelerle dolu bir kent haline geldi. Gerçekten de amcası Ebu Talib'in vefatıyla, Kureyş tarafından Peygamber'e yapılan baskılar ve O'na verilen eziyetler, her gün artan dozajda şiddetle devam ediyordu. Zira artık, Allah Resûlü’nü müşriklerin şerrinden koruyan ve O’nu himaye eden Ebu Talib'i yoktu. Yakubi, Tarihü'l Yakubi, c. 2, s. 39.

              Böyle olunca da Kureyş, artık Muhammed'i öldürmekte bir sakınca ve tehlike görmüyordu.
              Bu arada, Peygamber (s.a.a.)'in, Medinelilerle
              "Akabe" biatlarını gerçekleştirmesi ve Mekke Müslümanlarının Medine'ye hicret etmeye başlamaları üzerine, durumun ciddiyetini anlayan Mekkeli müşrikler, Darü'n Nedve'de toplanarak Allah Resûlü’nü öldürmeye karar verdiler. Alınan karara göre, her kabileden bir genç suikaste katılacak ve hep birlikte Muhammed'i öldürecekler, böylece Haşimoğulları’nın kan davasında bulunması önlenmiş olacaktı. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 1, s. 227.

              Nitekim Kur'an'da, müşriklerin suikast planı hakkında şöyle buyrulur: "İnkâr edenler seni tutup bağlamaları, öldürmeleri ya da (yurtlarından) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı, onlar tuzak kurarlarken, Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en iyisidir". Enfal Süresi, ayet: 30.

              Alınan karar gereğince müşrikler gece, "Hane-i Saadet"in çevresini kuşattıkları bir sırada ki, bunlar arasında, Ebu Cehil, Hakem b. Ebil As, Ukbe b. Ebil Muayt, Nadr b. Haris, Ümeyye b. Halef, Zem'e b. Esved ve Ebu Leheb de vardı. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 1, s. 228.

              Cebrail (a.s.), Peygamber (s.a.a.)'e vahiy getirerek "Yatağında yatmamasını ve hemen bu gece hicret etmesini" istedi. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 1, s. 227, Diyarbekr*, Tarihü'l Hamis, c. 1, s. 322.

              Bunun üzerine Resûlullah, Ali'yi çağırdı ve "Ya Ali, benim yatağımda yat ve benim bu yeşil hadrami cübbemle örtün." buyurdu ve daha sonra Ali'ye şu talimatı verdi: "Medine'ye gidiyorum, bu emanetleri yerlerine ver.". İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 1, s. 228, İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 2, s. 147, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 104.

              Ali'ye gerekli talimatı verdikten sonra aynı gece Ali'yi yatağına yatırıp "Hane-i Saadet"ten çıkan Allah Resûlü, "Yasin" suresini okuyarak ve suikastçilerin başlarına toprak saçarak geçip giderken, hiçbir müşrik tarafından görülmedi. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 1, s. 228.

              Yorum


                #8
                Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                Bismillahirrahmanirrahim
                EBU BEKİR'İN PEYGAMBER'E EŞLİK ETTİĞİ MESELESİ


                Önce, bu konuda var olan iki önemli rivayeti aktarmak istiyoruz. Bir rivayete göre, Resûlullah, gündüzün ortasında Ebu Bekir'in evine gider ve ikisi birlikte Mekke'den çıkıp giderler. Urve b. Zübeyr'in Aişe'den rivayet ettiği bu haberin ayrıntılı metni şöyle: Aişe der ki: "Bir gün, biz, öğle vaktinin ilk saatinde (ve en sıcak zamanında) Ebu Bekir'in evinde (yani evimizde) oturuyorduk. Ev halkından biri, Ebu Bekir'e,
                - İşte Resûlullah, bize gelmesi mutâd olmayan bir saatte başını bir sargı ile sarmış olarak geliyor!
                dedi. Ebu Bekir de
                - Babam, anam O'na kurban. Vallahi mühim bir hadise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildir, dedi. Aişe der ki: Resûlullah geldi. İzin istedi de "buyrun" denildi. Bunun üzerine, evimize girdi. Müteakiben Ebu Bekir'e,
                - Yanımızda kim varsa dışarı çıkar, buyurdu. Ebu Bekir de (benimle annem Ümmü Ruman'ı ve kardeşim Esma'yı kastederek),
                - Ey Allah'ın Resûlü, onlar senin ehlin ve mahremindir, dedi. Peygamber (s.a.a.),
                - Ey Ebu Bekir, Mekke'den çıkmaklığım (Medine'ye hicretim) için bana izin verildi, buyurdu. Buna karşılık Ebu Bekir,
                - Ya Resûlallah, ben de maiyetinizde bulunmak isterim, dedi. Bunun üzerine, Resûlullah,
                - Evet, sen de maiyetimdesin, buyurdu.
                Aişe der ki: İkisi de evimizin arkasındaki bir pencereden çıkıp, Sevr dağındaki bir mağaraya (bir perşembe günü, cuma gecesi) ulaştılar". Sahih-i Buhari, Terid-i Sarih Tercemesi, c. 10, s. 97-99. 2. bsk.

                İkinci rivayette ise olay şöyle anlatılır: "Peygamber (s.a.a.), "Hane-i Saadet"ten yalnız çıkıp hicret eder. Bir gün sonra, Ebu Bekir, Ali'nin yanına gelir ve O'ndan, Allah Resûlü’nün nerede olduğunu sorar. Ali, O'na, Peygamber'in, Sevr dağına veya Meymune kuyusuna doğru gittiğini söyler. Taberi, Tarihü'l Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 199, MEB. yayınları, İmam Nesai, Kitabü Hasais El-Emire'l Müminin Ali b. Ebi Talib, s. 25, İz yayıncılık, İstanbul-1992.

                Ebu Bekir, hızla o tarafa doğru gider. Allah Resûlü, gece karanlığında hafif bir ayak sesi işitince, bunu, kendisini takibeden müşriklerin ayak sesleri olabileceğini sanarak hızlı adımlarla ilerlemeye başlar. Bu arada Ebu Bekir seslenir. Peygamber (s.a.a.), sesi tanıyınca durur ve Ebu Bekir'le birlikte Sevr mağarasına girer. Taberi, Tarihü'l Ümem ve'l Mül%k, c. 4, s. 199-200, MEB. yayınları.

                Görülüyor ki, Buhari ve Taberi'den naklettiğimiz bu iki rivayet arasında çok boyutlu çelişkilerin var olduğu gerçeği hemen göze çarpar. Taberi, Peygamber'in, gece vahiy evinden çıkıp tek başına hicret etmek üzere yola çıktığını, sonradan Ebu Bekir'in, O'na yolda yetiştiğini zikrederken, Buhari ise Aişe'ye dayanarak verdiği haberde, ikisinin de hicret etmek üzere birlikte Ebu Bekir'in evinden çıkıp gittiklerini rivayet eder.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                  BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
                  RİVAYETLERİN KRİTİĞİ

                  Ebu Bekir'in Peygamber'e eşlik ettiği meselesiyle ilgili aktardığımız bu iki çelişkili rivayetin genel değerlendirmesini yaptığımızda, öncelikle şu hususların altını çizmekte yarar görüyoruz:

                  1- Urve b. Zübeyr'in Aişe'den rivayet ettiği haberin ravi zincirinde, meçhul şahıs bulunduğundan, haber "Mürsel"dir. Siret-i İbn Hişam, c. 2, s. 150.

                  2- Buhari'nin rivayet ettiği bu haberin tek ravisi ve tek tanığı Aişe olduğundan haber, bu açıdan da "ahad"dir. Oysa iddiaya göre, Peygamberimizin gündüz öğle vakti, Ebu bekir'in evine gittiği ve daha sonra birlikte çıktıkları olayına, Aişe'nin dışında, annesi, babası ve kız kardeşi Esma da tanık olmuştur. Eğer öyle ise hiç olmazsa, Ebu Bekir'in ev halkından bir kişi dahi olsa, bu haberi rivayet etmesi gerekmez miydi? Başka bir ifade ile niçin ev halkından sadece Aişe bu haberi rivayet ediyor?

                  3- Urve b. Zübeyr, Esma'nın oğlu olup Aişe, onun teyzesidir. Ayrıca Urve, Şam'da, Velid b. Abdulmelik'in yanında yaşamış bir kişidir. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 154.

                  Velid b. Abdulmelik ise (705-715), cebbar, zorba ve zalim bir kişidir. İbnülesir, El-Kamil, c. 4, s. 469, Suyuti, Tarihü'l Hülafa, s. 225.

                  Zalim Velid'in gölgesinde yaşamaktan memnun olan birisinin adaletine de gölge düşer. Elbette, Velid gibi zorba ve zalimin sarayında itibar gören birisinin rivayetine şüphe ile bakmak hakkımızdır. Esasen Zübeyr b. Avvam'ın çocukları olan, Abdullah, Mus'ab ve Urve'nin üçü de Ehli Beyt'e düşmanlıklarıyla tanınırlar. Şöyle ki, Abdullah b. Zübeyr, Ehl-i Beyt mensuplarını Zemzem kuyusuna doldurup ateşte yakmaya azmettiği bir sırada, Ehl-i Beyt fedaisi Muhtarü's-Sekafî bu faciayı önlemiştir ki, ileride etraflıca izah edilecektir. Mus'ab b. Zübeyr ise saliha bir kadın olan Muhtar'ın zevcesini iftiraya zorlamış, istediği olmayınca da zavallı mümine kadını kendi eliyle öldürmüş bir cellat ve canidir ki, bu konuya da ileride değinilecektir. Oysa bırakınız saliha ve mümine bir kadını, Peygamber, müşrik bile olsa bir kadının öldürülmesini asla hoş karşılamamıştır.

                  Ayrıca Aişe'den rivayet edilen haberin metin kısmında da çelişkiler mevcuttur. Şöyle ki, Peygamber (s.a.a.)'in, "Hane-i Saadet"ten gece çıktığı, vahiyle mütevatir haberle sabit iken, Aişe'den gelen "ahad" rivayette Peygamber'in, Ebu Bekir'le birlikte, evlerinin arka penceresinden gündüz çıktıkları öne sürülmektedir. Bir önemli nokta da ilâhî emir gereğince, Resûlullah'ın hicreti gizli tutulduğu halde, Aişe'ye göre, sanki müşriklerin suikast planları yokmuş gibi, Peygamber (s.a.a.), gündüz ortasında Ebu Bekir'in evine geliyor ve birlikte yine gündüz ortasında çıkıp Sevr Mağarası’na doğru gidiyorlar.. Burada önemli bir soru da var, Resûlullah, Ali'yi yatağında yatırıp gece evden çıktığına göre, ertesi gün öğle vakti, Ebu Bekir'in evine geldiyse, bu geçen zaman içinde Allah Resûlü nerede idi? Kaldı ki, müşriklerin şerrinden korunmak amacıyla gece "Hane-i Saadet"ten ayrılmak zorunda kalan Resûlullah'ın, son derece tehlikeli olmasına rağmen, gündüz ortasında Ebu Bekir'in evine gitmiş olması düşünülmez. Bu, hicretin gizlilik içinde gerçekleştirilmesi tedbirine de ters düşmektedir.

                  Nitekim müşrikler, sabahın erken saatinde Peygamberimizin yatağında yatanın Ali olduğunu gördüklerinde, çılgına dönmüşlerdir. Her tarafta, müşrikler tarafından yoğun bir biçimde Peygamber'in arandığı bir sırada, Resûlullah'ın, gündüz ortasında Ebu Bekir'in evine gitmesini, şüphe ile karşılamak gerekir. Tüm bu nedenlerden ötürü, Aişe tarafından rivayet edilen haberin sahih olmadığına inanıyoruz.

                  Yukarıda naklettiğimiz İbn Cerir'in rivayeti için İbn Kesir,
                  "Bu, cidden garip bir rivayet olup meşhur olan rivayetlere uymamaktadır. Meşhur rivayete göre Resûlullah, Ebu Bekir'le birlikte yola çıktı" diyorsa da Taberi'nin rivayetinin, mütevatir haberlere daha uygun düştüğü de bilinen bir gerçektir. Bk. El-Bidaye, c. 3, s. 273.

                  Asıl garip olan ise yalnız Aişe'nin rivayet ettiği bir (ahad) habere İbn Kesir, nasıl meşhur diyebiliyor?
                  Görülüyor ki, gerçek olan, Peygamber (s.a.a.)'in gece vahiy evinden çıkıp tek başına hicret ettiği ancak Ebu Bekir'in, bir süre sonra, Allah Resûlü’nün hicret ettiği haberini öğrenmesi üzerine Resûlullah'ın peşinden koşup O'na kavuştuğudur. Burada şöyle denilebilir: Mademki peygamber, tek başına hicret etmeyi uygun gördü, peşinden koşup kendisine yetişen Ebu Bekir'i niçin geri çevirmedi de yanına alıp yoluna devam etti? Şüphesiz eğer Peygamberimiz, Ebu Bekir'i geri çevirseydi, müşrikler onu yakalar ve zorla da olsa Peygamber'in yerini ona söyletirlerdi. Bu nedenle Allah Resûlü, Ebu Bekir'i Mekke'ye geri göndermek yerine, onu yanına alıp, Sevr mağarasına girmeyi en sağlıklı yol olarak gördü.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
                    MAĞARADA OLUP BİTENLER

                    Peygamber (s.a.a.), müşriklerin şerrinden korunmak amacıyla Ebu Bekir'le birlikte, bir süre Sevr Mağarası’nda gizlendiler. Bu arada müşrikler, iz takibiyle mağaranın kapısına kadar gelirler. Müşriklerin mağara kapısına dayandıklarını gören Ebu Bekir telaşa düşer ve "Ya Resûlallah! Eğer bakarlarsa bizi görürler", der. Ebu Bekir'in telaşa kapıldığını gören Allah Resûlü, onu teskine çalışır ve "Korkma, Allah bizimle beraberdir." der. Peygamber (s.a.a.)'in bu sözleri karşısında adeta heyecana kapılan Ebu Bekir, Resûlullah'a şu soruyu sorar: "Gerçekten, Allah, bizimle beraber mi?". F. Razi, Tefsir-i Kebir, c. 11, s. 527, Akçağ yayınları, 1. bsk., Ankara-1991.

                    Ehl-i Sünnet alimleri, "Eğer siz O (elçimiz Muhammed)'e yardım etmezseniz, iyi bilin ki, Allah, O'na yardım etmişti: Hani yalnız ikinin ikincisi olduğu halde, inkâr edenler kendisini (Mekke'den) çıkardıkları sırada ikisi mağarada iken arkadaşına "Üzülme, Allah bizimle beraberdir!" diyordu. (İşte o zaman) Allah, O'na (yardım etti), üzerine sekine (huzur ve güven duygusu) indirdi ve O’nu, sizin görmediğiniz askerlerle destekledi." Tevbe suresi, 40. ayetini, Ebu Bekir'in faziletine delil olarak gösterirler ve şöyle derler:

                    a- Peygamber (s.a.a.), Sevr Mağarası’na giderken, Ebu Bekir yanında idi. Eğer isteseydi başkasını arkadaş olarak seçebilirdi. Ama yapmadı, Ebu Bekir'i arkadaş edindi.

                    b- Allah, bu ayette Ebu Bekir'i, Peygamber'in "arkadaş"ı olarak beyan etmiştir,

                    c- Allah ve Resûlü, ikisi de Ebu Bekir'in üzülüp korkmaması için "Korkma!" diye buyurmuşlardır.

                    d- Ayette geçen, "Allah bizimle beraberdir." ifadesinden anlıyoruz ki, Allah hem Peygamberle hem de Ebu Bekir'ledir.


                    Ne var ki, ilk etapta makul gibi görünen bu hususları değerlendirdiğimizde, mezkur ayetle ilgili yapılan te'villerin hiç de gerçekleri yansıtmadığı anlaşılır. Şöyle ki, yukarıda belirtildiği gibi Peygamber, Ebu Bekir'le birlikte hicret etmemiştir. Çok sonra olaydan haberdar olan Ebu Bekir, yalnız olarak hicret eden Peygamber (s.a.a.)'e, yolda kavuşmuş ve Resûlullah, geri dönmesini sakıncalı gördüğü için O’nunla birlikte mağaraya girmek zorunda kalmıştır.

                    Ayette Ebu Bekir'in, Peygamber (s.a.a.)'ın "arkadaş"ı olarak zikredilmiş olması, mutlaka onun faziletine bir delil olduğu anlamına gelmez. Zira Ebu Bekir'n faziletine delil olarak gösterilen "gar" ayetine benzer başka ayetler de mevcut olup bu ayetlerde Peygamber, müşriklerin arkadaşı olarak zikredilmiş, ayrıca bir mümin ile bir kâfir arasındaki tartışma da iki "arkadaş" arasındaki tartışma şeklinde beyan edilmiştir. Nitekim Kur'an'da Allah, müşriklere hitaben, "Arkadaşınızda (Peygamber'de) delilikten eser yoktur." buyurur. Sebe suresi, ayet: 46.

                    Görülüyor ki, bu ayette, Peygamberimiz, müşriklerin arkadaşı olarak zikredilmiştir. Elbette ki bu ayette, fazilet adına müşriklere pay çıkarmak mümkün değildir. "Bunun üzerine kendisiyle münakaşa eden arkadaşına da şöyle dedi: "Seni topraktan sonra bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni insan haline getireni mi inkâr ediyorsun?" Kehf suresi, 37. ayetinde de kâfir, müminin arkadaşı olarak sunulmuştur.

                    "Gar" ayetinde geçen, "Allah bizimle beraberdir." ifadesinde de fazilet aramak yersizdir. Zira bu ifadeden maksat, gerçekte Allah halimizden haberdârdır, şek ve şüpheye gerek yoktur, manasındadır. Tıpkı adamın, arkadaşına "Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizli konuşsa, mutlaka dördüncüleri O'dur, beş kişi gizli konuşsa, mutlaka altıncıları O'dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir." Mücâdele süresi, 7. ayetinde olduğu gibi. İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehc'ül Belağa, c. 13, s. 264-265.

                    Gerçekten de bu ayetin (Mücâdele: 7) nüzûl sebebine baktığımızda, "Allah, konuştuklarımızın hepsini mi bilir, bazısını mı bilir?" konusunda, üç kişinin (ki bunlar, Rabi ve Habib b. Amr ile Safvan b. Ümeyye'dir) kendi aralarında tartışmaları üzerine bu ayetin nazil olduğunu görüyoruz. Nitekim, Abdullah b. Abbas, bu ayetin, yahudi ve münafıklar hakkında nazil olduğunu rivayet etmiştir. Tabrasi, Mecma'ül Beyan..., c. 9, s. 369, F. Razi, Tefsir-i Kebir, c. 29, s. 231, 1. bsk., D.K. İlmiye, Beyrut.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                      BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
                      EBU BEKİR SEKİNE DIŞINDA

                      Burada şu önemli hususu da zikretmek istiyoruz: "Gar" ayetinin "...Allah, O'na yardım etti, üzerine "Sekine" (huzur ve güven duygusunu) indirdi ve O’nu, sizin görmediğiniz askerlerle destekledi." Tevbe suresi, 40. ayetinin bu kısmında, Ebu Bekir, yok sayılmış, Allah, sadece Resûlü’ne sekine indirmiş ve sadece Resûlü’nü görülmeyen askerlerle desteklemiştir. Başka bir deyişle, Ebu Bekir, hem sekineden hem de görünmeyen asker yardımından yoksun bırakılmıştır. Tabrasi, Mecma'ül Beyan, c. 5, s. 54, Taberi, Taberi Tefsiri, c. 4, s. 298, Hisar Yayınları, İst. 1996.

                      Şöyle ki, ayette geçen "...Allah, O’nun kalbine sekine (huzur ve güven) indirdi..." ifadesindeki "zamir", Peygamber'e raci olup, Ebu Bekir, "sekine"den mahrum bırakılmıştır. Eğer "O’nun kalbine sekine indirdi." ifadesindeki zamir, Ebu Bekir'e racidir, denilirse bu durumda, ayetten, Allah, Ebu Bekir'i görmediğiniz ordularla destekledi, anlamında bir mana çıkar ki, bu da muhaldir. Esasen "zamir"in peygamberimize ait olduğu konusunda ihtilâf yoktur, ittifak vardır. Tabrasi, Mecma'ül Beyan, c. 5, s. 54.

                      "Peygamber'in kalbine "sekine" indirmeye gerek yoktur, "sekine", Ebu Bekir'e racidir" iddiasında bulunanların, Tevbe sûresinin 25-26. ayetlerine bakmalarını tavsiye ederiz. Zira bu ayetlerde, Peygamber'e ve müminlere "sekine" vardır. Nitekim Allah, bu ayetlerde şöyle buyurur: "...Sonra, Allah, Resûlü’ne ve müminlerin üzerine sekinetini (güven ve rahmetini) indirdi". Bilindiği gibi, bu ayetler, Huneyn savaşı (630) nedeniyle nazil olmuştur. Tabrasî, "...müminlerin üzerine sekinetini indirdi" ifadesinde geçen "müminler"den kasıt, savaşta Peygamber'in yanından ayrılmayanlardır ki, bunlar, İmam Ali, Hz. Abbas ve Fadl b. Abbas başta olmak üzere Haşimoğulları’na mensup erlerdir" der. Tabrasi, Mecma'ül Beyan, c. 5, s. 30.

                      Ayrıca, Tevbe suresinin 40. ayetinden açıkça anlıyoruz ki, Ebu Bekir, müşriklerin Sevr Mağarası’nın kapısına kadar gelmelerinden korkmuş ve korkusu o dereceye varmıştır ki, Kur'an'ın ifadesiyle, Allah Resûlü, onu uyarmış ve ona "Korkma! Allah, bizimle beraberdir." buyurmuştur. Nitekim İbn Ebil Hadid, bu konuda şöyle der: "Bu, Ebu Bekir'in ayıbıdır. Bir kere, Ebu Bekir'in korkması, onun sıkıntılı olduğuna delâlettir. Bu ise sabırlı müminlerin sıfatlarından değildir".Bk. Şerhü Nehc'ül Belağa, c. 13, s. 264-265.

                      Hiç şüphesiz "Ebu Bekir'in, kendisi için değil, Allah'ın Resûlü için korktuğu" şeklindeki iddia da yersizdir. Eğer öyle olsaydı, Peygamber (s.a.a.), ona, "Kokma!" diye buyurmazdı. Kaldı ki, Ebu Bekir'in korkmasının yersiz olduğu hususu zaten mezkur "gar" ayetinin sonunda yer alan, "Allah, O’nu, sizin görmediğiniz askerlerle destekledi." ifadesinde, açıkça yer almaktadır. O halde "Ebu Bekir, Peygamber için korkuyordu." iddiasında bulunmanın ne anlamı vardır...

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                        Devamını Allah nasip ederse kısa zamanda ekleyeceğim. Ayrıca Allah nasip ederse bu araştırmanın sahibinin isminide öğrenirsem burada belirteceğim ki Kul hakkına girmesin.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                          Bismillahirrahmanirrahim

                          ASKERÎ CEPHESİ: ER EBU BEKİR

                          Her ne kadar Ebu Bekir, Peygamber (s.a.a.)'le birlikte hemen hemen tüm savaşlara katılmışsa da onun savaşçı bir zat olmadığı da bilinen bir gerçektir. İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 341.

                          Uhud günü ile ilgili olarak Kur'an'da, "Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken, siz boyuna (düşmandan) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz (alabildiğine kaçıyordunuz). Bundan dolayı, Allah size gam üstüne gam verdi..." Âl-i İmran Sûresi, 153. ayetinde zikredildiği gibi, Uhud savaşında (625), en kritik bir anda, Allah Resûlü’nü yalnız bırakıp firar eden ashab arasında Ebu Bekir de vardı. Bizzat kendisi, bu konuda şöyle der: "Ehl-i İslâm, yerlerinden ayrıldıktan sonra, yine savaşa döndükleri zaman, Resûlullah'ın yanında dönen ilk kişi ben oldum". Tarih-i Taberi Tercemesi, c. 2, s. 397, Can Kitabevi, Konya, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 4, s. 55.

                          Müslümanların münhezim olduğu o can pazarında İmam Ali, Peygamberimizin yanından hiç ayrılmadı. Allah Resûlü, "Ya Ali, niçin sen de onlarla beraber gitmedin?", buyurduklarında, Hazret, yüce Resûl'e şöyle cevap verdi: "Sizi yalnız mı koyup gideyim? Allah hakkı için burdan bir adım geri gitmem". Altıparmak, Peygamberler Tarihi, s. 553.

                          Kur'an'ın ifadesiyle, Uhud gününde Müslümanlar firar edip kaçarlarken, başta İmam Ali olmak üzere, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam, Ebu Dücane, Abdullah b. Mesud ve Mikdad, Peygamber (s.a.a.)'in yanından hiç ayrılmadılar. İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehc'ül Belağa, c. 13, s. 293.

                          Hudeybiye Umresinin (628) müşrikler tarafından engellenmesi ve savaş halinin belirlenmesi üzerine Peygamber, ashabına hitaben "Ey insanlar, bana bu hususta fikrinizi söyleyin." deyince, Ebu Bekir söz aldı ve "Ya Resûlullah, Sen, şu Beyt'i (Kâbe'yi) ziyaret maksadıyla çıkıp geldin. Herhangi bir kimseyi öldürmek ve herhangi bir kimse ile savaşmak niyetinde değilsin. Sen, Beyt'e gitmeye bak, oraya yönel. Her kim sizi ondan geri çevirirse, onunla savaşırız." dedi. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 4, s. 296.

                          Ebu Bekir'in bu konuşmasından rahatsız olan Mikdad, söz alıp Ebu Bekir'in konuşmasına karşılık şöyle dedi: "Ya Resûlullah, biz sana, İsrailoğulları’nın, Musa'ya "Sen ve Rabb'in gidin savaşın, biz şurda oturuyoruz." dedikleri gibi demiyoruz. Ben diyorum ki, sen ve Rabb'in, müşriklerle savaşın, ben de sizin gibi, sizinle beraber, onlarla savaşanlardan olacağım.". İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 11.

                          Tıpkı Uhud savaşında olduğu gibi Huneyn savaşında da (630) ilk sırada Müslümanlar bozguna uğrayıp firar etmişlerdi. Nitekim Müslümanların bu durumu, Kur'an'da şöyle tasvir edilir: "And olsun ki, Allah, size birçok yerlerde, Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti. Fakat size hiçbir yarar da sağlamamıştı. Bütün genişliğine rağmen, yeryüzü başınıza dar gelmişti, nihayet bozularak arkanızı dönmüş (kaçmaya başlamış)tınız". Tevbe sûresi, ayet: 25.

                          Bu savaşta da Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe, arkasını dönüp kaçanlar arasında yer almıştı. Peygamber'in yanından ayrılmayanlar ise Ali b. Ebi Talib, Abbas b. Abdulmuttalib, Ebu Süfyan b. Haris, Fadl b. Abbas, Rabia b. Haris, Eymen b. Ummi Eymen ve Usame b. Zeyd olmuştu. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 113, Yakubi, Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 62, Tabrasi, Mecma'ül Beyan, c. 5, s. 33.

                          Halbuki Allah, Kur'an'da, "Ey inananlar, kâfirlerle toplu halde karşılaşırsanız, onlara arkalarınızı döndürüp kaçmayın. Kim o gün savaşmak için bir tarafa çekilmek, ya da başka bir birliğe katılmak dışında arkasını döner (kaçar)sa o, Allah'tan bir gazaba uğrar, onun yeri cehennemdir, o ne kötü varılacak bir yerdir!" buyurarak savaştan kaçan Müslümanları şiddetli azapla cezalandıracağı tehdidinde bulunmuştur. Enfal sûresi, ayet: 15-16.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                            Bismillahirrahmanirrahim
                            EBU BEKİR AMR'İN EMRİNDE

                            Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'nin er olarak katıldığı seferlerden biri de Zatü's-Selâsil seriyesidir. Peygamber (s.a.a.), hicretin 8. yılında (629-630), Amr b. As komutasında bir birliği Zatü'z-Selâsil mıntıkasına gönderdi. Diyarbekri, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 75.

                            Bu mıntıka, Şam’ın üst tarafındaydı. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 4, s. 458.

                            Peygamberimizin emriyle Muhacirlerden Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe, Ömer b. Hattab ve Ebu Ubeyde b. Cerrah gibi zatlar da Amr b. As'ın komutası altında er olarak görevlendirildiler. İbn Hişam, Siret-i İbn Hişam, c. 4, s. 370, Beyhaki, Delâil'ün-Nübuvve, c. 4, s. 398, Dar'ül Kütüb'ül İlmiye, 1. bsk, Beyrut-1985, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 216.

                            Amr b. As, bir gece, askerlerin ateş yakmalarını yasaklayınca, Ebu Bekir, konuyu Amr b. As'la konuşarak itiraz etti. Bunun üzerine Amr, Ebu Bekir'e, "Sen, beni dinlemek ve bana itaat etmekle emrolundun değil mi?" diye sorunca Ebu Bekir, "Evet!" dedi. Bu sırada, Ömer b. Hattab da gelip tartışmaya müdahale etmek isteyince, Ebu Bekir, Ömer'e engel oldu ve "Bırak onu, Resûlullah, onu, ancak savaştaki üstün bilgisinden ötürü başımıza komutan dikti." deyince, Ömer, susmak zorunda kaldı. İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 191.

                            Bu olay, Ebu Bekir ve Ömer b. Hattab'ın askerî bilgi ve yeteneklerinin, Amr b. As'ın askerî bilgi ve yeteneklerinin çok altında olduğunu açıkça göstermektedir. Elbette ki, triumvirlik üyelerini (Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde) ve komutanları Amr b. As'ı, askerî bilgi, beceri ve cesaret bakımından Haydar-ı Kerrar'la mukayese etmek mümkün değildir. Sıffin savaşında (657) göreceğimiz gibi, triumvirlik üyelerinin komutanı Amr b. As, İmam Ali'ye yenilince, üstünü (avret mahallini) açma zilletine düşecek ve öldürülmekten kurtulacaktır. Mesudi, Müruc'üz Zeheb, c. 2, s. 429.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                              Bismillahirrahmanirrahim

                              KOMUTAN EBU BEKİR

                              Sehleme b. Ekva'dan gelen bir rivayete göre Peygamber (s.a.a.), Ebu Bekir'i, Beni Fezara seriyesine komutan tayin etti. Bu, küçük çaplı ve dar amaçlı bir seriye idi.

                              Sabah namazından sonra Beni Fezara kabilesine baskın düzenleyen Ebu Bekir, kabilenin mallarını yağma için izin verdi ve aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu bir grup Fezaralıyı esir alarak Medine'ye döndü. Beyhaki, Delail'ün Nübuvve, c. 4, s. 290, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 4, s. 370, Diyarbekri, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 60.

                              Şüphesiz Ebu Bekir'in komutan olarak görev aldığı yegane savaş, Hayber savaşıdır. Allah Resûlü, Ebu Bekir'e İslâm sancağını vererek kaleyi fethetme görevini vermiş, ancak Ebu Bekir, münhezim olup geri çekilmek zorunda kalmış ve tam bir başarısızlığa uğramıştır. Taberi, TArih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 5, s. 606, MEB. Yayınları, Diyarbekri, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 48.

                              Burada özellikle bir hususun da altını çizmek istiyoruz. Genellikle tarihçiler (İslâm tarihçileri), Ebu Bekir'in Hayber'de bozguna uğramasını, "Geri döndü." şeklinde ifade ederek konuyu örtbas etmeye özen göstermişlerdir. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 5, s. 6060, MEB. Yayınları, Diyarbekri, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 48.

                              Oysa bunlar, sanki mezkur olayda kişi turistik bir geziden dönmüş izlenimini vermeye çalışılmıştır. Gerçekte ise Ebu Bekir, söz konusu savaşta tam bir hezimete uğramıştır. Beyhaki, Delail'ün-Nübuvve, c. 4, s. 213, D.K. İlmiye, 1. bsk, Beyrut-1985.

                              Hatırlatmak gerekir ki, Ebu Bekir, "er" olarak sadece Amr b. As'ın maiyetinde görevlendirilmemiş, ayrıca henüz yirmi yaşlarında bir genç olan Usame b. Zeyd b. Harise'nin emrine de "er" olarak verilmiş, ancak o sırada, Peygamber (s.a.a.)'in vefatıyla Ebu Bekir, "er" iken "emir"liğe yükselmiştir.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X