Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Sakife Sonrası

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Sakife Sonrası

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe, Sakife'de bir oldu bittiyle iktidarı ele geçirdikten sonra halkı camide topladı ve bilinen kişiliğiyle bağdaşmayan bir konuşma yaptı. Zira halife, Müslüman halkı adeta tehdit edercesine şöyle diyordu: “... Bana musallat olan bir şeytanım vardır. O bana geldiği zaman benden uzak durun ki, sizin saçlarınıza ve canlarınıza zarar vermeyeyim!”. Taberi, Tarihü'l Ümem ve'l Mülûk, c. 4, s. 43, Darü'l Fıkr, İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 3, s. 212, Mecmeuz Zevaid, c. 5, s. 183, Beyrut Baskısı-, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 6, s. 428.

    Gerçekten de Ömer b. Hattab'a nazaran İslam tarihinde hilmi, soğukkanlılığı ve yumuşak huyluluğu ile tanınan Ebu Bekir'in, açıkça kendisine musallat olan bir şeytanı olduğunu beyân ederek Müslüman halkı, saçlarını başlarını yolmakla ve canlarını almakla tehdit etmesi enteresandır.

    EBU BEKİR'DEN EHL-İ BEYT'E EKONOMİK DARBE
    HUMUS'U YASAKLAMASI

    Şüphesiz Halife EbuBekir'in ilk icraatları arasında Ehl-i Beyt'i ekonomik açıdan zayıflatmak amacıyla aldığı iki önemli önlemi burada zikretmek istiyoruz ki, bunlardan biri de “Humus”un yasaklanmasıdır. Bilindiği gibi İslam Tarihinde Peygamber (s.a.a.), ilk kez Kaynukaoğulları savaşında (624) ele geçirilen ganimetlerden “Humus” almıştır ki bu, İslam'da tahmis olunan ilk ganimettir. İbnül Esir, El-Kamil, c. 2, s. 135.

    Keza Allah Resûlü, Kureyzaoğuları ile yapılan savaşta elde edilen ganimetten ve ele geçirilen Ketibe kalesinden humus alarak Ehl-i Beyt'ine ve Haşimoğulları’na dağıtmıştır. İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadü'l Mead, c. 5, s. 181. İbn Kesir, El-Bidaye ve'n Nihaye, c. 4, s. 342.

    Humus'un farziyeti şu ayetle sabittir: “Şunu biliniz ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyden beşte biri (humusu) Allah ve Peygamber'e, Peygamber'in akrabalarına, yetimlere, miskinlere, düşkün yolculara mahsustur. Eğer iman etmiş iseniz buna riayet ediniz”. Enfal Suresi, ayet: 41.

    Nitekim Resûlullah da Allah'a imanın makbul olabilmesi için humus vermeyi şart koşmuştur. Bk. Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Terc., c. 1, s. 61-63, 3. baskı.

    Zikredilen ayet ve hadisten açıkça anlaşıldığı gibi humus, Zilkurba'ın (yakın akrabanın) şer'î hakkıdır ve nass'la sabittir. Ayette geçen “Zilkurba” (yakın akraba)'dan maksat, Ehl-i Beyttir. Nitekim Peygamber (s.a.a.), Zilkurba'ya (akrabaya) ayrılan humus hissesini Haşim ve Muttalib oğullarına taksim etmiştir. İmam Yusuf, Kitabü'l Harac, s. 51, Özek yayınları, İst. 1973.

    Bu konu ile ilgili olarak Cübeyr b. Mutim der ki: “Osman b. Affan (Halife Osman)'la birlikte Peygamber'e gittik ve O’na “Ey Allah'ın Resûlü, Haşim ve Muttalib oğullarına humus verdiğin halde bizi mahrum ettin. Halbuki aynı derecede sana yakınız.” Peygamber “Ben ve Haşimoğulları cahiliyyede de İslam'da da ayrılmayız, biz ve onlar bir şeyiz” buyurdular. Sahih-i Buhari, c. 5, s. 79, Matbaa-i Amire, İstanbul 1315, İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 2, s. 315.

    Böylece Resûlullah, Cübeyr b. Mutim ve Osman b. Affan'ın humustan pay isteklerini reddetmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c. 7, s. 490, Azim Dağıtım-İstanbul.

    Bu arada döneminin en zenginlerinden biri olan ve son derece cömert olduğu ileri sürülen Osman b. Affan'ın, Peygamber'e başvurup humustan kendisine de pay verilmesini istemesi, üzerinde durulması gereken bir husustur.

    Görülüyor ki Resûlullah, hayatta olduğu asr-ı saadette ayette geçen “zilkurba” ile Efendimiz (s.a.a.)'in akrabaları kastediliyordu ve bu dönemde humus, sadece Haşimoğulları’na veriliyordu. Mevdudi, Tefhimü'l Kur'an, c. 2, s. 170, İnsan Yayınları, 2. bsk.

    Zaten yukarıda görüldüğü gibi Zilkurba (Peygamber'in akrabaları hissesi), nass'la sabit olan şer'î bir haktır ve Resûlullah hayatta olduğu sürece bu hakka asla halel getirilmemiştir. Nasıl ki sadaka malı yemek, Ehl-i Beyt için haram edilmişse buna karşılık humus da onlar için Allah tarafından verilmiş bir haktır.

    Şer'î durum bu iken halife seçilen Ebû Bekir b. Ebi Kuhafe (632-634), ilk icraat olarak Peygamber'in yakınlarına humus taksiminden pay vermeyi yasakladı. Seyyid Kutub, Fizilalil Kur'an, c. 7, s. 16, Hikmet Yayınları, İst.

    Ünlü müfessir Zemahşerî, ilgili ayetin tefsirinde Abdullah b. Abbas'ın şu sözlerine yer veriyor: “Humus altı paydır. Üçü, Allah, Resûlü ve Ehl-i Beytinindir. Bu, Peygamber'in vefatına kadar devam etti. Ebu Bekir, humustaki bu hisseleri kaldırdı”. Zemahşerî, El-Keşşaf, c. 2, s. 211, 1. baskı, Darü'l İhya et-Türas el-Arabi, Beyrut-1997.

    Ebû Bekir'in Zilkurba'ya (Ehl-i Beyt ve Haşimîlere) humustan pay ödeme sünnetini yürürlükten kaldırıp yasaklaması uygulamasını Halife Ömer (634-644) de aynen sürdürmüştür. Ebu Ubeyd, Kitabü'l Emval, s. 355.

    Görülüyor ki, Ebu Bekir, adeta Kur'an ayetini, hadisleri ve bu konudaki Peygamber'in uygulamasını görmemezlikten gelerek Ehl-i Beyt mensuplarını humustan mahrum bırakmış, böylece onları ekonomik açıdan zayıflatmıştır.

    Ebu Bekir'in bu yasakçı uygulaması uzun yıllar devam etmiş, nihayet Ömer b. Abdülaziz (717-720) bu haksız uygulamaya son vererek yeniden Ehl-i Beyt'e humustan pay vermiştir. İmam Ebu Yusuf, Kitabü'l Harac, s. 52.

    #2
    Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

    Ehlisünnnette Humusun olmamasının sebebi belli oluyor böylelikle..

    ALLAH c.c emretmiş ama halife ebubekir yasaklamış..Tabi halifenin sözüne uymak lazım değilmi.!!
    ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

    Yorum


      #3
      Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

      İnternette gezinirken rastladığım bir yazı, humusla ilgili. Humus hakkında bir bilgim yok onu söyliyeyim




      a) Ebû Hanîfe'ye (6. 150/767) göre, Hz. Muhammed'in vefatından sonra kendisinin ve hısımlarının humustan hissesi sona ermiştir. Ancak yoksul düşerlerse kendilerine bu pay verilmeye devam edilir. Yani, onlar bu takdirde diğer yoksullar gibi muâmele görürler. Zengin durumda bulunanlara bundan herhangi bir şey verilmez. Bu takdirde humusun tamamı, diğer üç grup olan yetim, miskin ve yolculara dağıtılmak üzere beytülmale konulur.

      b) İmam Mâlik'e (Ö. 179 795) göre, savaş ganîmetlerinin beşte birinin kimlere dağıtılacağı konusunda İslâm Devlet başkanı takdir yetkisine sahiptir. İsterse, âyette sayılan sınıfların tümüne, dilerse bir bölümüne verebilir.

      c) İmam Şâfiî (Ö. 204/819) ve Ahmed bin Hanbel'e (ö. 241/855) göre, ganîmetlerin beşte biri, yine Hz. Peygamber hayatta imiş gibi beş'e eşit parçaya bölünür. Hz. Peygamber'e isabet edecek olan pay; toplumun yararı, savaş araç ve gereçleri alımı için harcanır.

      İkinci görüşe göre humus, âyet-i kerimede belirtildiği üzere altı hisseye bölünür. Birinci hisse Allah'a aittir ki Peygamberimiz (s.a.s) bunu Kâbe'nin masrafları için ayırıyordu. Geri kalan beş hisse ise yukarıda belirtildiği şekilde taksim edilir. Birinci görüşe göre Allah ve Peygamberin hisseleri bir tek hissedir (Fahruddin er-Razi, Mefatîhu'l-Ğayb, XV, 164/165).

      Yorum


        #4
        Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

        FATIMA'YI FEDEK'TEN MAHRUM BIRAKMASI

        Fedek, Arabistan'da Hayber civarında bir kasaba olup yahudilerle meskûn bir yerdi. İslam Ansiklopedisi, c. 4, s. 537, MEB. Yayınları.

        Burası, Hayber'in fethinde (629) Resûlullah'ın hissesine düşmüş ve Fedek arazisi Allah tarafından, “fey” olarak Peygamber (s.a.a.)'e tahsis edilmişti. Siret-i İbn Hişam, c. 3, s. 433, Kahraman Yayınları, İst. 1985., Ebu Yusuf, Kitabü'l Harac, s. 95, Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Terc., c. 8, s. 236, 3. baskı.

        Zira Fedek'ın üzerine ne atlarla ne de develerle gidilmemiş yani savaş yoluyla alınmamıştı. Siret-i İbn Hişam, c. 3, s. 483.

        Nitekim Kur'an'da bu konuda şöyle buyrulur: “Allah'ın onlardan Elçisine verdiği ganimetlere gelince siz (onu elde etmek için) onun üzerine ne at ne de deve sürmediniz... Allah'ın, o kent halkından elçisine verdiği ganimetler (Fey), Allah'a, Elçiye, (O’na) akraba olanlara... aittir”. Haşr Suresi, ayet: 6-7.

        Ehli kurbadan, Allah'ın, Peygamberine tahsis buyurduğu topraklardan kasıt, İbn Abbas'a göre, Fedek, Beni Nadir arazisinin tamamı ile Hayber'in beşte biridir. Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 10, s. 282, 3. baskı.

        Fedek arazisi, Resûlullah'ın elinde ve mülkiyetinde idi. Peygamber (s.a.a.), her yıl Abdullah b. Revaha'yı Hayber'e gönderirdi. Abdullah, Hayber mahsulünü iki eşit parçaya ayırırdı, yarısını yerli halka verir, yarısını da Medine'ye getirirdi. Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Terc., c. 10, s. 282.

        Allah Resûlü, bununla Ehli Beyt’inin ihtiyacını karşılar, geri kalanı da Haşimoğulları, fakirler ve çaresizler arasında taksim ederdi.

        Fedek arazisi, Resûlullah'ın malı olup Nebi (s.a.a.) daha hayatta iken onu, kerimesi Hz. Fatıma (s.a.ha)'ya vermişti. Filibeli Ahmet Hilmi, İslam Tarihi, s. 227, Ötüken y. İst. 1982.

        Şöyle ki, “(Ey Habibim! Seninle) yakınlığı olan kimseye hakkını ver” ayeti nazil olduğu zaman, Peygamber (s.a.a.), Allah'ın emriyle Fedek arazisini Hz. Fatıma'ya verdi. İsra suresi, ayet: 26.

        Nitekim bu konu ile ilgili olaürak Ebû Said El-Hudrî şöyle diyor: “Seninle yakınlığı olan kimseye hakkını ver” ayeti nazil olduğu zaman, Peygamber, Fatıma'yı çağırdı ve “Ya Fatıma, Fedek arazisi senindir”, buyurdu ve Fedek'i Fatıma'ya verdi”. Nureddin Ali El-Heysemî, Mecmaü'z Zevaid, c. 7, s. 49, Tabrasî, Mecmaü'l Beyan fi Tefsiri'l Kur'an, c. 6, s. 229, D. Fıkr Beyrut 1994.

        Yorum


          #5
          Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

          RİVAYETİ ÇÜRÜTME ÇABALARI

          Tarih süreci içerisinde bazı çevreler, Fedek arazisi meselesinde halife Ebû Bekir'in tarih önünde zor durumda kaldığını görünce yukarıda zikrettiğimiz Ebû Said El-Hudrî'nin, “İsra sûresinin 26. ayeti nazil olunca Peygamber, Hz. Fatıma'yı çağırdı ve “Ya Fatıma, ilâhî emir gereğince Fedek senindir” buyurdu”, rivayetini çürütme çabaları içine girmişlerdir ki, bunlardan birisi de Nureddin Ali El-Heysemî'dir. Bu zat, rivayetin senedinde yer alan Atiyya el-Avfiy'nin “zayıf” olduğunu iddia etmiştir. Bk. El-Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, c. 7, s. 49.

          Bu arada El-Heysemî'nin “zayıftır” dediği Atiyya el-Avfiy'i kısaca tanıtmak istiyoruz: Meşhur tabiînlerden olan Atiyya doğduğu zaman babası, onu kucağına alarak İmam Ali'ye götürür ve O'ndan bebeğe isim koymasını rica eder. Bebeği kucağına alan İmam, “Bu Atiyyatüllah (Allah'ın vergisi)dir” buyurur ve ismini “Atiyya” koyar. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 6, s. 304.

          Meşhur zalim Haccac zamanında fakih olan Atiyya, Haccac'a karşı ayaklanan İbnül Eş'as'ın yanında yer alır.
          İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 364. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 6, s. 304.

          Ne var ki, İbnül Eşas, bozguna uğrayınca Atiyya, İran taraflarına kaçar. Bunu haber alan Haccac, oranın valisi Muhammed b. Kasım es-Sakafi'ye bir mektup göndererek şu emri verir: “Atiyya'yı yakala! Eğer Ali b. Ebi Talib'e lânet okursa serbest bırak, lânet etmezse ona dört yüz sopa vurdur ve saçını sakalını kestir”. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 6, s. 304.

          İran valisi, Atiyya'yı yakalayıp huzuruna getirtir ve ondan Ali'ye sövmesini ister. Atiyya, İmam Ali'ye sövmeyi şiddetle reddedince vali, ona dört yüz sopa vurdurup saç ve sakalını kestirir. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 6, s. 304.

          Bir süre sonra Horasan'a Kuteybe adında bir vali tayin edilir. Kuteybe, Atiyya'ya iyi davranır. Bu vali döneminde Horasan'da ikamet eden Atiyya, Ömer b. Hubayra'nın Irak'a vali atandığı haberini alınca Irak'a geri dönmek üzere Kuteybe'den izin ister. İsteği kabul edilen Atiyya, Kufe'ye gelir ve vefat edinceye kadar orada kalır. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 6, s. 304.

          Merak ediyoruz, acaba El-Heysemî, İmam Ali'ye sövmeme uğruna yüzlerce sopa dayak yiyen ve işkence gören, fakih, mücahid ve Ehl-i Beyt aşığı Atiyya el-Avfi'yi hangi gerekçe ile “zayıf” görmüştür? Kaldı ki, birçok muhaddis, El-Heysemî gibi Atiyya'ya haksızlık yapmamışlardır. Örneğin İbn Main, onun için “salihtir” demiş, İbn Sa'd da Atiyya için “inşallah sikadır” şeklinde görüş beyân etmiş, Ebû Davut ve Tirmizi ise ondan hadis rivayet etmişlerdir. Zehebi, Mizanü'l İ'tidal, c. 3, s. 80. İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 6, s. 304. Zehebi, Mizanü'l İ'tidal, c. 3, s. 79.

          Oysa sadece Ebû Said el-Hudrî değil,İmam Ali b. Hüseyin (Zeynelabidin) a.s. da İsra suresi, 26. ayetinin, Peygamber (s.a.a.)'in Ehl-i Beyt'i için nazil olduğunu beyân buyurmuştur. Bağavi eş-Şafiî, Mealimü't Tenzil, c. 3, s. 112, 4., D. Marife, Beyrut, 1995.

          Bu arada Ebû Said el-Hudrî'nin rivayetinin “sahih” olduğunu itiraf eden İbn Kesir ise ilgili ayetin (İsra: 26) tefsirinde söz konusu ayetin “Mekkî” olduğunu, oysa Fedek'ın, Hicretin 7. yılında fethedildiğini, bu nedenle mezkûr ayetin Fedekle bir ilgisi bulunmadığını ileri sürmüştür. Bk. Hadislerle Kur'an Tefsiri, c. 9, s. 4724, Çağrı y., İst. 1991.

          Ne var ki İbn Kesir, bir taraftan bu iddiayı ileri sürerken öbür taraftan da aynı sûrenin “Giriş” bölümünde söz konusu ayetin “Medenî” olduğu gerçeğini kabul etmiş ve bu konuda Abdullah b. Abbas'tan da bir rivayet zikretmiştir. Bk. Vehbe Züheylî, Tefsirü'l Menar, c. 15, s. 51, 1. baskı, Darü'l Fıkr el-Muasır, Beyrut, 1991.

          Gerçekten de bu ayetin (İsra: 26) Hz. Fatıma ve çocukları hakkında nazil olduğu hususu, o kadar mütevatir bir durum arzediyordu ki, sıradan insanlar dahi bu gerçeği biliyorlardı. Örneğin Kerbelâ faciasından hemen sonra zalim Ubeydullah b. Ziyad, Ali b. Hüseyin (a.s.)'ı Şam'a, mel'un Yezid b. Muaviye'ye gönderdiğinde Şamlı bir şahıs, Ali b. Hüseyin'den kendisini tanıtmasını isteyince İmam Zeynelabidin, “Akrabaya hakkını ver” (İsra: 26) ayetini okudu. Bunun üzerine Şamlı şahıs, “Evet” dedi. “Siz o kimselersiniz ki Allah, Peygamberine size hakkınızı vermesi için emir vermiştir”. Tabrasî, Mecmeü'l Beyan fi Tefsiri'l Kur'an, c. 6, s. 228.

          Yorum


            #6
            Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

            aslında Hz.Ali de ALLAH ın aslanı felan değil korkuyordu!!!!!!!!! 3 halife devrinde de sağdı sağlıklıydı yapılan tüm hatalarına Hz.Alide ortaktır.
            Müdahale etseydi.O hazret sustuda onun yerine sizmi konuşuyorsunuz.
            Ve Allaha yemin ederimki hatayı görüp değiştirmeye gücü yetipde değiştirmeyende o hatayı yapan kadar sorumludur.
            Hz.Ali 3 halife devrindede devlet işinde görevliydi.

            Yorum


              #7
              Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

              [quote author=simurga link=topic=8481.msg56783#msg56783 date=1255347737]
              aslında Hz.Ali de ALLAH ın aslanı felan değil korkuyordu!!!!!!!!! 3 halife devrinde de sağdı sağlıklıydı yapılan tüm hatalarına Hz.Alide ortaktır.
              Müdahale etseydi.O hazret sustuda onun yerine sizmi konuşuyorsunuz.
              Ve Allaha yemin ederimki hatayı görüp değiştirmeye gücü yetipde değiştirmeyende o hatayı yapan kadar sorumludur.
              Hz.Ali 3 halife devrindede devlet işinde görevliydi.

              [/quote]
              Simurga bu yorumu ancak sen yapabilirdin helal olsun bir alkış benden yok yok hatta iki alkış..!!
              ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

              Yorum


                #8
                Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

                [quote author=simurga link=topic=8481.msg56783#msg56783 date=1255347737]
                aslında Hz.Ali de ALLAH ın aslanı felan değil korkuyordu!!!!!!!!! 3 halife devrinde de sağdı sağlıklıydı yapılan tüm hatalarına Hz.Alide ortaktır.
                Müdahale etseydi.O hazret sustuda onun yerine sizmi konuşuyorsunuz.
                Ve Allaha yemin ederimki hatayı görüp değiştirmeye gücü yetipde değiştirmeyende o hatayı yapan kadar sorumludur.
                Hz.Ali 3 halife devrindede devlet işinde görevliydi.[/quote]

                Kafama şunu koydum. Bundan böyle yazdıklarıma, adam akıllı edebi ile, akıllıca, kaynaklı veya aklına yatmayan kısmı edeplice soranlara cevap yazmaya gayret göstereceğim.

                Alaya alma, kınama, yıkıcı eleştiri, küçümseme, hakaret ve her türlü Ahlaki eksikliği hissettiğim veya gördüğüm yazılara cevap vermeyeceğim. Bu türlere diyeceğim sadece şu olur.

                İnanırsanız inanın, inanmazsanız inanmayın inancınız ve düşüncenizde devam edin. Sizi kafir ilan eden, sizi kınayan burada yok. İnançlarınız ve düşüncelerinizle beraber şahsınıza saygım sonsuzdur.

                Ves selam.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

                  OLAYIN HUKUKÎ CEPHESİ

                  Bilindiği gibi “De ki, Sizden bir ücret istemiyorum yalnız akrabamı sevmenizi istiyorum” Şura sûresi, ayet: 23. ayetinde geçen “Kurba” sözcüğü ile “Akrabaya hakkını ver” İsra sûresi, ayet: 26. ayetinde geçen “Kurba” sözcüğü aynı manada zikredilmiştir. Nitekim “Meveddet” ayeti nazil olduğu zaman ashabtan bazıları dediler ki: “Ya Resûlallah, üzerimizde meveddeleri vacip olan “kurba” (yakınlar) kimlerdir? Resûlullah, şöyle cevap verdi: “Ali, Fatıma ve çocukları”. Nureddin Ali Heysemi, Mecmaü'z Zevaid, c. 9, s. 168.

                  Bu nedenledir ki, İmam Şafiî (Muhammed b. İdris) de İsra sûresinin 26. ayetiyle ilgili olarak şöyle demiştir: “Çocuklar ve ana babadan başka hiç kimseye infakta bulunmak (hakkını vermek) farz değildir”. F. Razi, Tefsir-i Kebir, c. 14, s. 45, Akçağ y., Ankara 1992.

                  Zaten Allah Resûlü de Fedek'ı Hz. Fatıma'ya vermekle ayetin “Akrabaya hakkını ver” emrini yerine getirmiş ve çocuğuna hakkını vermiştir.

                  Allah Resûlü vefat edince Hz. Fatıma, yukarıda belirttiğimiz ayet ve sünnet gereğince halife Ebû Bekir'e başvurarak babasının Fedek'ı kendisine verdiğini, ayrıca babasından miras olarak kalan Hayber'deki hisselerini istediğini söyledi. Belazuri, Fütûhul Büldan, s. 44, Kültür Bakanlığı y. Ankara 1987.

                  Bunun üzerine halife, Hz. Fatıma'nın isteğine cevaben “Ben babandan işittim, şöyle buyurdu: “Biz Peygamberler miras bırakmayız, geriye bıraktığımız sadakadır”, iddiasında bulundu ve Fatıma'nın isteğini reddederek Fedek arazisini Beytülmal'a intikal ettirdi. Sahih-i Buhari, c. 5, s. 82, Matbaa-i Amire, İstanbul 1315.

                  Şüphesiz halifenin bu kararı, hukukî olmaktan çok, siyasîdir. Zira halife, Müslüman halkın, İmam Ali'nin “velâyet” sahibi olduğunu, O’nun İslamdaki yerini, ilmini, faziletini, kemal ve fedakârlıklarını bildiğini, biliyordu. Triumvirlik'e göre Fedek Ali'de olursa Müslüman halk, O’nun etrafında toplanır, Ali'nin iktisadî durumu güçlenir. Bu da hilafet için tehlike yaratabilirdi. Ayrıca Fedek gelirleriyle Ali şiasının çeşitli ihtiyaçları karşılanabilirdi.. Tüm haklı ve hukukî gerekçelere rağmen Halife EbuBekir'in, Hz. Fatıma'yı Fedekten mahrum bırakmasının, bu hedeflerle yakından alakalı olarak alınmış siyasî bir karar olduğu hemen anlaşılır. Gerçekten de Peygamber (s.a.a.), daha hayatta iken Fedek'ı kerimesi Fatıma'ya vermişti. Nitekim İmam Ali (a.s.), bu konuda şöyle buyurur:

                  “Andolsun Allah'a ki ben dünyanızdan ne bir gümüş, ne bir altın toplayıp biriktirdim, ne şu çok ganimetlerden bir mal yığdım, ne üstümdeki yıpranmış elbiseden başka bir elbise aldım. Evet, gökyüzünün gölgelendirdiği şu dünya yüzünde elimizde bir fedek vardır, ona da toplumun bir kısmı haris oldu, bir kısmı cömertlik etti, Allah ne güzel hükmedicidir. Ben ne yapayım Fedek'i, yahut ondan başka bir yeri ki bu nefsin konağı, yarın mezardır, onun karanlığında eseri bile kalmaz, haberi bile yiter gider, duyulmaz...”.
                  Ali b. Ebi Talib, Nehcü'l Belağa, s. 291, Haz: A. Gölpınarlı, Mektup no: 45.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

                    FATIMA HALİFE İLE FEDEK'İ TARTIŞIYOR!

                    Hz. Fatıma, babasının vefatından sonra birgün Fedek'ı elinden alan Halife EbuBekir'e gidip onunla Fedek meselesini tartışır ve aralarında şu konuşmalar geçer: Hz. Fatıma,

                    — Ey Ebû Bekir! Niçin babamın mirasını vermiyorsun?

                    — Peygamberler miras bırakmazlar.

                    — Allah, Kur'an'da “Süleyman, (babası) Davud'a varis oldu” (Neml: 16) buyurmuyor mu?

                    — Sana dedim ki, Peygamberler miras bırakmazlar.

                    — Hz. Zekeriyya, Allah'a “Bana kendi indinden bir veli (çocuk) ihsan et, ki bana varis olsun” (Meryem suresi: 5-6) diye yalvarmadı mı?

                    Ebû Bekir, yine,

                    — Peygamberler miras bırakmazlar, diye cevap verir.

                    Buna karşılık Hz. Fatıma, “Allah, Kur'an'da “Allah, çocuklarınız hakkında size, erkek için iki dişi payı kadarını tavsiye eder” (Nisa: 11) buyurmuyor mu ey Ebu Bekir?! Ben, Resûlullah'ın çocuklarından değil miyim?”, buyurur(47). Bu arada Hz. Fatıma, Ebû Bekir'e “Sen öldüğünde sana kim vâris olur?” diye sorar. Ebû Bekir, “Evlâdım ve ailem” diye cevap verir. Bunun üzerine Hz. Fatıma, “Öyle ise ben niye babamın bıraktığına vâris olamıyorum ve sana ne oluyor da Resûlullah'a bizden başkasını vâris yapıyorsun?”, buyurur. İbn Sa'd, Tabakat, c. 2, s. 314, Belazuri, F. Buldan, s. 44, KBY.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI


                      Allah razi olsun Mufazzal ve serdarcan kardeslerimden...
                      En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 06.08.2020, 01:39.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

                        İSPAT, İDDİA EDENE DÜŞER

                        Tartışma esnasında Hz. Fatıma, Ebû Bekir'e “Babam, Fedek'i bana bahşetti” deyince halife, kendilerinden bunu ispatlamasını ister. İslam Ansiklopedisi, "Fatıma" maddesi, Milli Eğitim Yayınları.

                        Hz. Zehra (s.a.ha), İmam Ali ve Peygamber (s.a.a.)'ın dadısı Ümmü Eymen'i şahit gösterdi ise de Ebû Bekir, kabul etmedi ve “Ben bir erkekle bir kadının şahitliğini kabul etmem. Ya iki erkek, ya da bir erkek ve iki kadın şahit göstereceksin”, diyerek reddetti. Belazurî, Fütûhü'l Buldan, s. 43-44, Kültür Bakanlığı y.

                        Her ne kadar malum çevreler, halifenin zor durumda kalmasını önlemek amacıyla bu rivayeti yalanlıyorlarsa da Hasan, Hüseyin ve Ümmü Gülsüm de anneleri lehine şahitlik yaparlar, ancak çocukların şahitlikleri muteber değildir gerekçesiyle reddedilir. İmam Halebi, es-Siretü'l Halebiye, c. 3, s. 362. İbn Hacer el-Heytemi, es-Savaikü'l Muhrika, s. 37.

                        Hatta bir rivayete göre Resûlullah'ın azadlısı Rebah'ın da Hz. Fatıma lehinde şahitlik yaptığı zikredilir. Bk. Belazurî, Fütuhü'l Buldan, s. 44.

                        Ne var ki, hakim konumundaki halifenin niyeti, her ne olursa olsun, Fedek'i Fatıma'ya vermemek olunca şahitler için çeşitli bahaneler ileri sürmek de zor olmayacaktır. Nitekim Hz. Fatıma da halifenin işi yokuşa sürdüğünü farketmiş ve bütün yanıklığıyla şöyle bağırmıştı: “Babacığım, ya Resûlullah, senden sonra İbnü'l Hattab'tan ve Ebû Kuhafe'den nedir bu çektiğimiz!”. Prof. Aişe Abdurrahman, Hz. Muhammed'in kızları, s. 189, Sinan Matbaası, İstanbul 1968.

                        Bu tartışmadan sonra Hz. Fatıma, vefat edinceye kadar bir daha Ebû Bekir'le konuşmadı, hep ona öfke duydu. Sahih-i Buhari, c. 5, s. 82, M. Amire, İst. 1315. İbn Sa'd, Tabakat, c. 8, s. 28.

                        Halbuki, Resûlullah, “Fatıma'nın öfke duyduğu kişiye Allah da öfke duyar” buyurmuştur. İbn Hacer Askalanî, El-İsabe, c. 4, s. 378.

                        İmam Ali, vasiyetine binaen Hz. Fatıma'yı gece defnetti ve Ebû Bekir'in, O’nun üzerinde cenaze namazı kılmasına izin vermedi. Sahih-i Buhari, c. 5, s. 82-83, Matbaa-i Amire, İstanbul 1315, Diyarbekrî, Tarihü'l Hamis, c. 2, s. 174.

                        Zira Hz. Fatıma, davasında tamamen haklıydı, yukarıda görüldüğü gibi Fedek'in Resûlullah'a ait olduğu ve İsra suresinin 26. ayetinin nüzulünden sonra Resûlullah'ın, ilâhî emir gereği Fedek'ı Hz. Fatıma'ya verdiği “nas”la ve “mütevatir” haberlerle sabittir. Fatıma, Resûlullah'ın kızıydı. Bir evlâdın, babasının mirasını talep etmesinden daha doğal ve meşru' ne olabilirdi ki? Zira Allah Resûlü de bir beşerdi... Dolayısıyla O’nun miras bırakması da beşerî vasfının bir gereğiydi. Peygamber'in çocuğu olan Hz. Fatıma, halifeden üstünlük payesi veya bir imtiyaz istememişti. Neticede her evlâd gibi O da babasının mirasını talep etmişti. Eğer Resûlullah'ın çocuğu olan bir kimseye üstünlük yoksa, hiç olmazsa mahrumiyet de olmamalıydı. Oysa halife, Fatıma için mahrumiyeti reva görmüştü.

                        Asıl ilginç olan nokta ise halifenin, her çeşit “rics”ten tertemiz kılınmış Ehl-i Beyt'in şahitliğine itibar etmemesiydi. Sahih-i Buhari, c. 5, s. 83-83, Matbaa-i Amire, İstanbul 1315. Diyarbekrî, Tarihü'l Hamis, c. 2, s. 174.

                        Kaldı ki, halifenin Fedek için Hz. Fatıma'dan şahit istemesi yanlıştı. Zira her evlâdın, babasının miras hakkına sahip olduğu gerçeği muhkem ayetlerle zaten sabittir. Hz. Fatıma, kuraldışı ve anormal bir talepte bulunmadığına göre halife Ebû Bekir, hangi gerekçe ile O'ndan şahit isteme yetkisini kendinde buluyordu? Gerçekte anormal olan ise halife tarafından Peygamber'e izâfe edilen ancak Kur'an ve sünnetle bağdaşmayan “Peygamberler miras bırakmaz...” iddiasının halife tarafından ileri sürülmesidir. Çünkü enteresandır, Resûlullah'ın böyle bir söz sarfettiği iddiasını sadece Ebu Bekir ileri sürmüştür. Başka bir ifade ile “hadis” olduğu iddia edilen bu sözün tek tanığı Ebu Bekir'dir. O halde Kur'an ve Sünnet'e aykırı olan bu iddiayı önce halifenin, şahitlerle delillendirmesi ve ispat etmesi gerekirdi. Zira Ebû Bekir dışında Peygamber'in Ehl-i Beyt'i de dahil hiçbir Allah'ın kulu, Peygamber'den böyle bir söz işitmemiştir. Eğer gerçekten “Peygamberler miras bırakmazlar, onların bıraktıkları, “sadaka” olsaydı, herhalde herkesten önce, Peygamber'in, bir baba olarak bu hadisi kendi evlâdına söylemesi gerekirdi. Zira bu hadis, herkesten önce Peygamber'in evlâdını ilgilendirir.

                        Görülüyor ki Fedek meselesinde Hz. Fatıma, doğal olanı, her evlâdın talepte bulunacağı bir talebi dile getirdiği halde halife Ebû Bekir ise doğal olmayan, anormal, mirasla ilgili ayetlere aykırı olan ve üstelik Peygamber'in aile efradının dahi bilmedikleri, duymadıkları, garip bir iddiayı ortaya atmıştır. İtibara şayan olmayan bu iddiayı ispatlamak herkesten önce halifeye düşerdi.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

                          HALİFE EBÛ BEKİR'DEN ÇİFTE STANDARTLI UYGULAMA

                          Peygamber (s.a.a.)'in, Fedek'i Hz. Fatıma'ya verdiği konusunda masumların (Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin) tanıklıklarına her nedense itibar etmeyen halife Ebû Bekir, Bahreyn'den gelen ganimetin Medine'ye ulaşmasından sonra yaptığı bir duyuru ile Peygamber, ganimetten pay verme konusunda kime söz vermişse gelip kendisinden talep etmesini istemiş, bunun üzerine Cabir b. Abdullah, halifeye başvurarak Peygamber'in, vefat etmeden önce Bahreyn'den gelecek ganimetten kendisine şu kadar meblağ vereceğine dair söz verdiğini iddia etmiş, Halife EbuBekir de iddiasını ispatlamak üzere iki şahide gerek görmeden, Cabir b. Abdullah'ın beyânını yeterli bulmuş, istenilen meblağdan iki kat fazla, ganimetten ona pay vermiştir. Bk. Sahih-i Buhari, c. 5, s. 120-121, Matbaa-i Amire, İstanbul 1315.

                          Keza aynı şekilde Halife EbuBekir, iki şahit şartını şart koşmadan Cabir'den başka, başkalarına da yakın meblâğlarda ganimetten pay vermiştir.

                          Dikkat edilirse Fedek meselesinde Ehl-i Beyt'in beyânına itibar etmeyen ve onların şahitliklerini kabul etmeyen Ebu Bekir, Cabir'in ve diğer zevatın ganimet konusundaki iddialarını ise iki şahit istemeden yerinde görüyor ve onlara istedikleri parayı vermekte tereddüt etmiyor! Şüphesiz Halife EbuBekir'in bu uygulaması tam bir çifte standarttır. Ayrıca bu uygulama ile halifenin şer'î ölçülere ne kadar önem verdiği (!) de açıkça anlaşılıyor.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI

                            FEDEK'İN ARKASINDAKİ GERÇEK

                            Fedek arazisinin iktisadî değeri ve araziyle ilgili rivayetler bilimsel bir tetkike tabi tutulursa perde arkasında Triumvirlik'in İmam Ali'yi ekonomik açıdan güçsüz bırakmaya yönelik bir komplosu olduğu açıkça görülecektir. Bize göre Allah Resûlü tarafından söylenmediği kesin olan “Peygamberler miras bırakmaz...” sözleri de din adına, Fedek arazisinin zorla Ehl-i Beyt efradının elinden alınması uğruna uydurulmuş bir kılıftır. Şöyle ki, din adına, Fatıma'nın evine kılıçlarla saldırıp mütevazı hanesini ateşe vermeye kalkışan zihniyet, Fatıma'nın malı olan Fedek'ı de aynı gerekçe ile elinden almaya kalkışmıştır.
                            Nitekim hadis olduğu ileri sürülen “Peygamberler miras bırakmaz...” sözlerine istinaden Fedek'i Ehl-i Beyt'e vermek istemeyen halife Ebû Bekir'in, Hz. Fatıma'nın kararlı ve haklı tutumu karşısında araziyi Fatıma'ya vermeyi kabul ederek yazılı bir belge düzenlediği, Fedek'ın, Fatıma'ya ait olduğu gerçeğini kabul edip belgeyi mühürlediği, ancak o sırada içeri giren Ömer b. Hattab'ın, yazılı belgeyi görünce Ebû Bekir'e sert tepki gösterdiği ve ona “Araplar seninle savaşırlarsa savaşın malî kaynağını nereden temin edeceksin?” diyerek belgeyi alıp yırttığı rivayet edilmektedir. İmam Halebi, Siretü'l Halebiye, c. 3, s. 362.

                            Bu rivayet gösteriyor ki, Triumvirlik üyeleri tarafından Fedek'in Fatıma'ya verilmemesinin arkasındaki gerçek, dinsel nas'a duyulan sözde sadakat olmayıp Fedek arazisinin getirebileceği malî finansmandır. Nitekim Ömer b. Hattab'ın sözleri, bu gerçeği gözler önüne açıkça sermektedir. Gerçekten de Triumvirlik, tek tanığı ve tek senedi Ebu Bekir olan, Ebû Bekir'den başka kimsenin duymadığı “Peygamberler miras bırakmaz...” sözünün arkasına sığınarak Fatıma'yı Fedek'ten mahrum etme gerekçelerine dinî bir görünüm kazandırdı, ayrıca İmam Ali'yi de ekonomik açıdan güçsüz bırakarak olası bir “çıkış” durumunda lojistik destekten de mahrum etti. Aksi halde şu sorulara sağlıklı cevap bulmamız mümkün değildir: Peygamber (s.a.a.), miras bırakmayacağına dair hadisini neden aile fertlerine, çocuklarına değil de Ebu Bekir'e söylemektedir? Oysa hadis olduğu ileri sürülen bu sözün doğrudan ve öncelikli muhatabı Ehl-i Beyt değil midir? Ayrıca Fatıma'nın müracaatının neticesiz bırakılması halifenin hilim ve tedbirine muvafık düşer mi?

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI



                              Allah razı olsun mufazzal kardeşim, emeğine sağlık. Devamını dikkatle takip ediyor olacağım inşallah
                              En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 06.08.2020, 01:40.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X