Olayların Türk Tanığının dilinden:
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
31.07.1987 Cuma, Sabahleyin kalkıp sabah namazını Kabe de kıldık. Cuma’yı da Kabe’de kıldıktan sonra, İran’lı Müslümanların yürüyüş yapacağı yere hacı arkadaşlarımızla gittik. Yürüyüş bölgesine gelip yürüyüşçülere katıldık. Bizim gibi İranlı olmayan, ülkelerden gelen hacılar da vardı yürüyüşe katılanlar arasında. Dikkat ettiğim kadarıyla zenci Müslümanlar çoğunluktaydı. Yürüyüşçülerin ön kısmında tekerlekli sandalyelerde savaşta yaralanmış hacılar vardı. Onları birer kişi iterek götürüyordu.
İkindi Ezanı okunduğunda ikindi namazını caddelerde kıldık. Ve devam ettik. Yürüyüşe katılan bütün hacılar hep birden “ALLAH’U EKBER” “LA İLAHE İLLALLAH” “MUHAMMEDUN RESULULLAH” “KAHROLSUN AMERİKA” KAHROLSUN İSRAİL” “KAHROLSUN RUSYA” “EY DÜNYA MÜSLÜMANLARI BİRLEŞİN” “KUDÜS KURTULACAKTIR” “EY KUDÜS MUHAMMED ORDUSU GELİYOR” şeklinde sloganlar atıyor ve yürüyüşçüler ellerinde bu ve benzeri sloganların yazıldığı pankartlar ile Ayetullah Humeyni’nin posterlerini taşıyordu. Bu şekilde düzenli bir biçimde yürüyüşe devam ediyorduk. Yürüyüş hattında bulunan cin mescidinin bulunduğu bölgeye geldik. Bu mescidin bulunduğu bölgede, etrafta yüksek katlı binalarda bulunuyordu. Ana caddelerinin biri park etmiş arabalarla dolu ve tıkalı, diğer cadde de ellerinde cop silah bulunan polislerle kapatılmıştı. Biz sloganları atmaya devam ederken, birden bire etraftaki binalardan üzerimize taş, tuğla, cam kırıkları ve benzeri öldürücü ve yaralayıcı maddeler atılmaya başlandı. Bir anda bir panik oldu. Ne olduğunu anlamamıştık ki bu seferde ellerinde cop ve silah bulunan polislerde üzerimize saldırmaya başladı. İlk saldırıya uğrayan en önde yürüyen tekerlekli sandalyelerde ki savaş gazileri idi. Bir oraya bir buruya gitmeye çalışıyorduk. O sırada yere oturulması için yürüyüş görevlilerince emir verildi. Yere oturduk. Fakat, polisler saldırmaya devam ettiler. Yüksek binalardan yaralayıcı ve öldürücü maddelerde atılmaya devam ediyordu. Ben bu sırada Türkiyeli hacı arkadaşları kaybettim. Panik üzerine rastgele bir oraya bir buraya kaçıyorduk. yere oturmamızın da bir işe yaramaması üzerine, kadın erkek herkes atılan taş, tuğla, cam vb. öldürücü ve yaralayıcı maddelerden ve coplardan ve sıkılan kurşunlardan kurtulabilmek için geriye doğru kaçmaya başlamıştı. Tabi bu sırada kaçışırken bir çok kişi, çoğunluğu yaşlı erkekler ve kadınlar yere düşüyordu. Onlar yere düşünce ister istemez ayaklar altında kalıyor ve eziliyordu. Hiçbir çare kalmamıştı. Ne durmak mümkündü, ne de yere düşenleri çiğnememek. Ben bir ara iri yarı olduğum için önümde yere düşenler ezilmesinler diye, arka tarafa sert bir şekilde dayandım. Bu sefer bende yere düştüm. Arkadan gelenlerde benim üstüme düştüler. Bir ayağım altta kalmıştı. Yakınımda bir direk vardı. “YA ALLAH” deyip zorlana zorlana sürünerek o direğe elimi attım. Başkaları da direğe yapışmıştı. Direğin yerinden kopacağından korkmuştuk. Ben kendimi direğe doğru çekip kalktım, üzerime düşenlerin altından kendimi kurtardım. Tekrar kaçmaya başladım. Çok gitmeden bir tekerlekli sandalyeye çarptım. Yere düştüm. Tekerlekli sandalye boştu. İçinde ki yaralı yere düşmüştü. Yaralı müslüman hemen yakınımdaydı, onu görünce, bana “AĞA KURTAR BENİ” diye bağırıyordu. Hemen gittim yanına ve kaldırdım, baktım ki adamın ayakları yok. Öylece kucağımdaydı. Tam bu sırada bir gaz bombası atıldı. Millet öyle üzerimize doğru geldi ki çarpışma oldu ve yaralı Müslüman elimden yere düştü. Ben de yere düştüm. Tekrar toparlanıp kalkıncaya kadar o yaralı Müslüman ayaklar altında ezilip ölmüştü.
Bu durum karşısında deliye dönmüştüm. Diğer Müslümanlarda bağırarak kaçışıyordu. Bazılarına taş bazılarına da kurşun isabet ediyor, bazıları da polisler tarafından coplanıyordu. Gözüme ilişmişti, polislerin arkasına gizlenmiş eli sopalı bazı siviller ön tarafta çıkıp hacılara şiddetle vuruyor, sıkıştıklarında da tekrar polislerin arkasına gizleniyorlardı. Birkaç eli sopalı sivilin bir hacıyı aralarına alıp şiddetle vurarak onu öldürdüklerini gördüm. Öyle durumdaydık ki bu saldırıyı önleyebilmek için ellerimizden hiçbir şey gelmiyordu. Otomotik silahlarla ateş ediliyorlardı. Bu arada apartmanlardan da yağmur gibi yaralayıcı ve öldürücü maddeler yağıyordu. Ben kaçarken yine ayağım takıldı düştüm, birkaç hacı vardı yerde. Fazla kalabalık olmadığı için hemen kalktım oradan, başkaları gelip de benim üzerime düşmeden. Ölen hacılar kanlar içinde sessizce yerde yatıyor, yaralılar da “AĞA KURTAR, AĞA KURTAR!” diye feryat ediyordu. Ben koşmaya devam ederken birden sağ bacağıma çok ağrı veren bir şey atıldı. Ben kurşun zannetmiştim. Sonra anladım ki kurşun değil, bazuka gibi bir silahtan atılan sert plastik gülle idi. Bacağım çok şiddetli ağrıyordu. Ama ben bacağımın ağrısından daha çok, kendime sığınacak bir yer, bu bölgeden çıkacak bir yol, bir sokak arıyordum. Yerde ölüler ve yaralıların bulunduğu bölgeyi arkada bırakarak can havliyle oradan uzaklaşmayı başardım. Belden aşağı her tarafım ağrıyordu ve takatim kalmamıştı. Üstüme de başkalarının kanı değmişti. Haşimi mezarlığı tarafından olay bölgesinden çıktım. Giderken sol tarafta iranlıların bürosu vardı ki orası polisle dolmuştu. Hava kararmıştı, bir banka oturdum. O sırada bir iranlı yanıma geldi ve bana “AĞA ÜZERİNDE KAN VAR, BURADAN UZAKLAŞ, POLİS GÖRMESİN SENİ" dedi. o da üstü başı yırtılmış bir hacıydı ve anlaşılan o da benim gibi canını zor kurtaranlardan biriydi. Oradan ayrıldım, Kıble’ye taraf gittim. Bizim ev o taraftaydı. Eve gidebilmem için Kabe’nin yanından geçmem gerekirdi. Oturduğum yerden ayrılıp sağda ki bir caddeden gelmeyi düşündüm. Orada çok polis vardı ve yolu kesmişlerdi. Oradan geçemedim. Ben oturduğum yerden yeni kalkmıştım ki baktım, elindeki kalın bir sopayla hacılara saldırıp sıkışınca da polislerin arkasına kaçan iri yarı bir sivil, önümden geçiyor, kanlı sopasıda elindeydi. Sadece bakakaldım bu zalime. Elimden bir şey gelmedi. Bir şey yapamadım ona. Sadece masum insanları nasıl dövdüğü gözümün önünde canlandı. Sessizce “ALLAH SENİN BELANI VERSİN” dedim. Hareme doğru gitmeye çalışıyordum. Yollar tutulmuştu. Hem siviller hem de polislerce tıkanmıştı yollar. Bir de trafik vardı. Zar zor hareme vardım. Üzerimin kanlı olmasından dolayı fark edilmekten çekiniyordum. Ancak havanın kararmış olmasından pek kolayda fark edilmiyordum. O sırada, orta boylu biraz da dolgun bir Türk’ü polisler yakalamış o da bağırıyordu; “ENE TÜRKE” deyip duruyor. Yine “BEN TÜRKÜM YOK MU BURADA BİR TÜRK” DİYE. Tabi ben gidemedim üzerim kanlı olduğu için. Kabenin etrafı o kadar yüksek apartmanlarla doldurulmuştu ki Kabe’yi bulmak için sık sık hacılara soruyordum. Kabe’ye geldiğim de, ora da bir telaş gördüm. Hacılar birbirlerine bir şeyler söylüyorlardı. Suudiler öyle Propaganda yapmışlar ki, hacılar; “İRANLILAR GELİP KABE’Yİ YIKMAK İSTEYİNCE, POLİSLER ENGEL OLMUŞLAR VE ÇATIŞMA ÇIKMIŞ...” gibi sözler konuşuluyordu. Sefa tarafından eve doğru yola koyuldum. Yolda bir de terlik almıştım kendime.
Sonunda eve vardım. Diğer hacı arkadaşlarda sağ salim eve gelmişlerdi. Hepsi de yaralıydı, ama hafif yaraları vardı. Fakat bir hacı arkadaşımız gelmemişti. O da bizimle yürüyüşe katılmıştı. Bunun üzerine korkuya düştük. Hanımı da buradaydı. Hanımının merak etmemesi için, haber gönderdik bir tarafa gitti diye. Ayrıca onun yürüyüşe gitmediğini dedik ona. Tabi ki bizim endişemiz devam ediyordu. Bir hacı arkadaş “BEN GİDİP BİRAZ ARAŞTIRAYIM” dedi. Ben, “SEN ÖNCE GİDİP MORGDAN SORUŞTUR, EĞER MORGDA DEĞİLSE, SAĞDIR O ZAMAN BULURUZ” dedim. Bu sırada olaylar gözümün önünde canlanıyor. Dövülerek ve vurularak ölen, ayaklar altında kalıp ezilen müslümanlar gözümün önüne geliyor ve bunlardan birinin hacı arkadaş olacağından yüreğim parçalanıyordu.
Gece saat 12 sıralarıydı ki ben vücudumun ağrılarından ve takatsizliğimden bayılmıştım. Beni arkadaşlar ayılttı ve bir müddet sonra da kayıp olan hacı arkadaş geldi. Hepimiz çok sevindik. Bu arada morga giden hacı arkadaşlarda geldiler. Onlar da çok sevindiler. Kendisine “NİYE ÇOK GEÇ KALDIN” diye sorduk. O, “BENİ POLİSLER YAKALADI. GÖZÜME BAŞIMA SOPALARLA VURDULAR. BİR FIRSATINI BULUP ELLERİNDEN KAÇTIM. YÜKSEK BİR YERDE SAKLANDIM. SONRA DA BAKTIM Kİ HEMEN YAKINIM DA TÜRKLERİN KALDIĞI BİR OTEL VARDI. O OTELE VARDIM. ORADA YARALARIMI SARDILAR, ÜSTÜMÜN BAŞIMIN KANININ YIKADILAR VE BANA ÇAY VERDİLER, EPEYCE RAHATLAMIŞTIM.ORADAN BURAYA KADAR DA YAYA GELDİM.” Hepimiz dehşete kapılmıştık. Olan bitenler gözlerimin önüne geldiğinde çıldırasım geliyor. Tarihte hiçbir zaman görülmeyen bir katliam yapıldı. Bu katliamı da Müslüman olduğunu söyleyen Kral Fahd yaptırmıştı. Öyle bir cinayet işledi ki bu onun alnından hiçbir zaman çıkmayacak bir kara leke olarak kalacaktır.
Not: Burada yürüyüşe katılan hacılarımızın isimlerini vermemeyi uygun gördük.
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
31.07.1987 Cuma, Sabahleyin kalkıp sabah namazını Kabe de kıldık. Cuma’yı da Kabe’de kıldıktan sonra, İran’lı Müslümanların yürüyüş yapacağı yere hacı arkadaşlarımızla gittik. Yürüyüş bölgesine gelip yürüyüşçülere katıldık. Bizim gibi İranlı olmayan, ülkelerden gelen hacılar da vardı yürüyüşe katılanlar arasında. Dikkat ettiğim kadarıyla zenci Müslümanlar çoğunluktaydı. Yürüyüşçülerin ön kısmında tekerlekli sandalyelerde savaşta yaralanmış hacılar vardı. Onları birer kişi iterek götürüyordu.
İkindi Ezanı okunduğunda ikindi namazını caddelerde kıldık. Ve devam ettik. Yürüyüşe katılan bütün hacılar hep birden “ALLAH’U EKBER” “LA İLAHE İLLALLAH” “MUHAMMEDUN RESULULLAH” “KAHROLSUN AMERİKA” KAHROLSUN İSRAİL” “KAHROLSUN RUSYA” “EY DÜNYA MÜSLÜMANLARI BİRLEŞİN” “KUDÜS KURTULACAKTIR” “EY KUDÜS MUHAMMED ORDUSU GELİYOR” şeklinde sloganlar atıyor ve yürüyüşçüler ellerinde bu ve benzeri sloganların yazıldığı pankartlar ile Ayetullah Humeyni’nin posterlerini taşıyordu. Bu şekilde düzenli bir biçimde yürüyüşe devam ediyorduk. Yürüyüş hattında bulunan cin mescidinin bulunduğu bölgeye geldik. Bu mescidin bulunduğu bölgede, etrafta yüksek katlı binalarda bulunuyordu. Ana caddelerinin biri park etmiş arabalarla dolu ve tıkalı, diğer cadde de ellerinde cop silah bulunan polislerle kapatılmıştı. Biz sloganları atmaya devam ederken, birden bire etraftaki binalardan üzerimize taş, tuğla, cam kırıkları ve benzeri öldürücü ve yaralayıcı maddeler atılmaya başlandı. Bir anda bir panik oldu. Ne olduğunu anlamamıştık ki bu seferde ellerinde cop ve silah bulunan polislerde üzerimize saldırmaya başladı. İlk saldırıya uğrayan en önde yürüyen tekerlekli sandalyelerde ki savaş gazileri idi. Bir oraya bir buruya gitmeye çalışıyorduk. O sırada yere oturulması için yürüyüş görevlilerince emir verildi. Yere oturduk. Fakat, polisler saldırmaya devam ettiler. Yüksek binalardan yaralayıcı ve öldürücü maddelerde atılmaya devam ediyordu. Ben bu sırada Türkiyeli hacı arkadaşları kaybettim. Panik üzerine rastgele bir oraya bir buraya kaçıyorduk. yere oturmamızın da bir işe yaramaması üzerine, kadın erkek herkes atılan taş, tuğla, cam vb. öldürücü ve yaralayıcı maddelerden ve coplardan ve sıkılan kurşunlardan kurtulabilmek için geriye doğru kaçmaya başlamıştı. Tabi bu sırada kaçışırken bir çok kişi, çoğunluğu yaşlı erkekler ve kadınlar yere düşüyordu. Onlar yere düşünce ister istemez ayaklar altında kalıyor ve eziliyordu. Hiçbir çare kalmamıştı. Ne durmak mümkündü, ne de yere düşenleri çiğnememek. Ben bir ara iri yarı olduğum için önümde yere düşenler ezilmesinler diye, arka tarafa sert bir şekilde dayandım. Bu sefer bende yere düştüm. Arkadan gelenlerde benim üstüme düştüler. Bir ayağım altta kalmıştı. Yakınımda bir direk vardı. “YA ALLAH” deyip zorlana zorlana sürünerek o direğe elimi attım. Başkaları da direğe yapışmıştı. Direğin yerinden kopacağından korkmuştuk. Ben kendimi direğe doğru çekip kalktım, üzerime düşenlerin altından kendimi kurtardım. Tekrar kaçmaya başladım. Çok gitmeden bir tekerlekli sandalyeye çarptım. Yere düştüm. Tekerlekli sandalye boştu. İçinde ki yaralı yere düşmüştü. Yaralı müslüman hemen yakınımdaydı, onu görünce, bana “AĞA KURTAR BENİ” diye bağırıyordu. Hemen gittim yanına ve kaldırdım, baktım ki adamın ayakları yok. Öylece kucağımdaydı. Tam bu sırada bir gaz bombası atıldı. Millet öyle üzerimize doğru geldi ki çarpışma oldu ve yaralı Müslüman elimden yere düştü. Ben de yere düştüm. Tekrar toparlanıp kalkıncaya kadar o yaralı Müslüman ayaklar altında ezilip ölmüştü.
Bu durum karşısında deliye dönmüştüm. Diğer Müslümanlarda bağırarak kaçışıyordu. Bazılarına taş bazılarına da kurşun isabet ediyor, bazıları da polisler tarafından coplanıyordu. Gözüme ilişmişti, polislerin arkasına gizlenmiş eli sopalı bazı siviller ön tarafta çıkıp hacılara şiddetle vuruyor, sıkıştıklarında da tekrar polislerin arkasına gizleniyorlardı. Birkaç eli sopalı sivilin bir hacıyı aralarına alıp şiddetle vurarak onu öldürdüklerini gördüm. Öyle durumdaydık ki bu saldırıyı önleyebilmek için ellerimizden hiçbir şey gelmiyordu. Otomotik silahlarla ateş ediliyorlardı. Bu arada apartmanlardan da yağmur gibi yaralayıcı ve öldürücü maddeler yağıyordu. Ben kaçarken yine ayağım takıldı düştüm, birkaç hacı vardı yerde. Fazla kalabalık olmadığı için hemen kalktım oradan, başkaları gelip de benim üzerime düşmeden. Ölen hacılar kanlar içinde sessizce yerde yatıyor, yaralılar da “AĞA KURTAR, AĞA KURTAR!” diye feryat ediyordu. Ben koşmaya devam ederken birden sağ bacağıma çok ağrı veren bir şey atıldı. Ben kurşun zannetmiştim. Sonra anladım ki kurşun değil, bazuka gibi bir silahtan atılan sert plastik gülle idi. Bacağım çok şiddetli ağrıyordu. Ama ben bacağımın ağrısından daha çok, kendime sığınacak bir yer, bu bölgeden çıkacak bir yol, bir sokak arıyordum. Yerde ölüler ve yaralıların bulunduğu bölgeyi arkada bırakarak can havliyle oradan uzaklaşmayı başardım. Belden aşağı her tarafım ağrıyordu ve takatim kalmamıştı. Üstüme de başkalarının kanı değmişti. Haşimi mezarlığı tarafından olay bölgesinden çıktım. Giderken sol tarafta iranlıların bürosu vardı ki orası polisle dolmuştu. Hava kararmıştı, bir banka oturdum. O sırada bir iranlı yanıma geldi ve bana “AĞA ÜZERİNDE KAN VAR, BURADAN UZAKLAŞ, POLİS GÖRMESİN SENİ" dedi. o da üstü başı yırtılmış bir hacıydı ve anlaşılan o da benim gibi canını zor kurtaranlardan biriydi. Oradan ayrıldım, Kıble’ye taraf gittim. Bizim ev o taraftaydı. Eve gidebilmem için Kabe’nin yanından geçmem gerekirdi. Oturduğum yerden ayrılıp sağda ki bir caddeden gelmeyi düşündüm. Orada çok polis vardı ve yolu kesmişlerdi. Oradan geçemedim. Ben oturduğum yerden yeni kalkmıştım ki baktım, elindeki kalın bir sopayla hacılara saldırıp sıkışınca da polislerin arkasına kaçan iri yarı bir sivil, önümden geçiyor, kanlı sopasıda elindeydi. Sadece bakakaldım bu zalime. Elimden bir şey gelmedi. Bir şey yapamadım ona. Sadece masum insanları nasıl dövdüğü gözümün önünde canlandı. Sessizce “ALLAH SENİN BELANI VERSİN” dedim. Hareme doğru gitmeye çalışıyordum. Yollar tutulmuştu. Hem siviller hem de polislerce tıkanmıştı yollar. Bir de trafik vardı. Zar zor hareme vardım. Üzerimin kanlı olmasından dolayı fark edilmekten çekiniyordum. Ancak havanın kararmış olmasından pek kolayda fark edilmiyordum. O sırada, orta boylu biraz da dolgun bir Türk’ü polisler yakalamış o da bağırıyordu; “ENE TÜRKE” deyip duruyor. Yine “BEN TÜRKÜM YOK MU BURADA BİR TÜRK” DİYE. Tabi ben gidemedim üzerim kanlı olduğu için. Kabenin etrafı o kadar yüksek apartmanlarla doldurulmuştu ki Kabe’yi bulmak için sık sık hacılara soruyordum. Kabe’ye geldiğim de, ora da bir telaş gördüm. Hacılar birbirlerine bir şeyler söylüyorlardı. Suudiler öyle Propaganda yapmışlar ki, hacılar; “İRANLILAR GELİP KABE’Yİ YIKMAK İSTEYİNCE, POLİSLER ENGEL OLMUŞLAR VE ÇATIŞMA ÇIKMIŞ...” gibi sözler konuşuluyordu. Sefa tarafından eve doğru yola koyuldum. Yolda bir de terlik almıştım kendime.
Sonunda eve vardım. Diğer hacı arkadaşlarda sağ salim eve gelmişlerdi. Hepsi de yaralıydı, ama hafif yaraları vardı. Fakat bir hacı arkadaşımız gelmemişti. O da bizimle yürüyüşe katılmıştı. Bunun üzerine korkuya düştük. Hanımı da buradaydı. Hanımının merak etmemesi için, haber gönderdik bir tarafa gitti diye. Ayrıca onun yürüyüşe gitmediğini dedik ona. Tabi ki bizim endişemiz devam ediyordu. Bir hacı arkadaş “BEN GİDİP BİRAZ ARAŞTIRAYIM” dedi. Ben, “SEN ÖNCE GİDİP MORGDAN SORUŞTUR, EĞER MORGDA DEĞİLSE, SAĞDIR O ZAMAN BULURUZ” dedim. Bu sırada olaylar gözümün önünde canlanıyor. Dövülerek ve vurularak ölen, ayaklar altında kalıp ezilen müslümanlar gözümün önüne geliyor ve bunlardan birinin hacı arkadaş olacağından yüreğim parçalanıyordu.
Gece saat 12 sıralarıydı ki ben vücudumun ağrılarından ve takatsizliğimden bayılmıştım. Beni arkadaşlar ayılttı ve bir müddet sonra da kayıp olan hacı arkadaş geldi. Hepimiz çok sevindik. Bu arada morga giden hacı arkadaşlarda geldiler. Onlar da çok sevindiler. Kendisine “NİYE ÇOK GEÇ KALDIN” diye sorduk. O, “BENİ POLİSLER YAKALADI. GÖZÜME BAŞIMA SOPALARLA VURDULAR. BİR FIRSATINI BULUP ELLERİNDEN KAÇTIM. YÜKSEK BİR YERDE SAKLANDIM. SONRA DA BAKTIM Kİ HEMEN YAKINIM DA TÜRKLERİN KALDIĞI BİR OTEL VARDI. O OTELE VARDIM. ORADA YARALARIMI SARDILAR, ÜSTÜMÜN BAŞIMIN KANININ YIKADILAR VE BANA ÇAY VERDİLER, EPEYCE RAHATLAMIŞTIM.ORADAN BURAYA KADAR DA YAYA GELDİM.” Hepimiz dehşete kapılmıştık. Olan bitenler gözlerimin önüne geldiğinde çıldırasım geliyor. Tarihte hiçbir zaman görülmeyen bir katliam yapıldı. Bu katliamı da Müslüman olduğunu söyleyen Kral Fahd yaptırmıştı. Öyle bir cinayet işledi ki bu onun alnından hiçbir zaman çıkmayacak bir kara leke olarak kalacaktır.
Not: Burada yürüyüşe katılan hacılarımızın isimlerini vermemeyi uygun gördük.
Yorum