Abdullah İbni Sebe Dosyası
Kaynak: A Shiite Encyclopedia
Çevirmen: 1KezDahaEbuzerr
Birinci Bölüm
Amaçları Müslümanları ayırmak olan İslâm düşmanları, Şianın ortaya çıkışını anlatırken Şia'nın üçüncü halife Osman bin Affan döneminde İslâm'a giren Abdullah İbni Sebe tarafından kurulduğunu söylerler. Dahası Abdullah İbni Sebe, İmam Ali'nin (a.s) Rasulullah'ın (s.a.a) vasîsi olduğu konusunda Şam'dan Kûfe'ye hatta Mısır'a gidip çeşitli propogandalarda bulunduğunu söylerler. Hilâfetin İmam Ali'de (a.s) olması gerektiğini düşündüğünden, güya Müslümanları Hazreti Osman'ı öldürmeye teşvik etmiştir. Aynı zamanda İmam Ali'nin (a.s) ve muhaliflerinin ordularını Cemel Savaşı'nda kışkırtmıştır. Bunun yanında Şiaların öne sürdüğü tüm görüşlerin sorumlusudur. Bu kiralık yazarlara göre Abdullah İbni Sebe, Şiaların başı ve Şialığın kurucusudur; o kişi de bir riyakâr ve bir yalancı olduğundan Şianın tüm inanç ve bilgileri yanlıştır. İşin aslı, Abdullah İbni Sebe bazı Sünnîlerin ortaya koyduğu iddalarının günah keçisinden başka şey değildir.
İslâmiyetin ilk dönemlerinde Abdullah İbni Sebe diye birinin yaşayıp yaşamadığı ciddi bir muamma olsa da, araştırmalarımız göstermiştir ki o dönemde bu isimde biri yaşamış olsa bile ona atfedilen hikâyeler masaldan, uydurmadan, yanlışlardan, kurgudan ibarettir ve o kişinin tüm bunları yaptığına dair tek bir güvenilir kanıt dahi yoktur. İşte bu konuda, üstünde duracağımız nokta da budur inşaallah.
Tanıtım
Abdullah ibni Sebe için uydurulan hikâyeler, Şeytan'ın müridlerinden biri olan Seyf İbni Ömer el Temimî'nin art niyetli çabalarının ürünleridir. Seyf, hicrî ikinci yüzyılda yaşamış, hikâyelerini dönemin İslamî belgelerinde yer alan gerçeklerden ayıklayarak oluşturmuş bir hikayecidir. Kendisi aynı Selman Rüşdî'nin "Şeytan Ayetleri" eseri gibi bir hikaye kitabı yazmış ancak Şeytan rolünü kendi yarattığı Abdullah İbni Sebe adlı karaktere yüklemiştir.
Seyf İbni Ömer, zamanının hükümetini tatmin edebilmek adına Rasulullah'in (s.a.a) sahabelerinin biyografilerini tahrif etmiş ve İslâmiyet ile dalga geçmek için Şia tarihini eğip bükmüştür. Seyf, tarih boyunca Ehl-i Beyt'in (a.s) düşmanlığını yapan Ümeyyeoğullarının sadık bir avukatı olmuştur, iş bu sebeple Şialara saldırmak onun en büyük işlerinden bir tanesidir. Uydurduğu hikâyelerde kendi kabilesini yüceltmeye çalışmış, bu uğurda bazı hayalî sahabeler dahi yaratmıştır. Birçok Sünnî âlimi, sadece İbni Sebe konusunda değil birçok konuda Seyf'in sınırı olmayan masallar uydurduğunun farkına varmış, neticede onun rivayetlerini terketmiş ve onu yalancı olarak tanımlamıştır. Buna rağmen Seyf'in uydurmaları bugüne kadar Sünnîlerin azınlıkta olan bir kısmını memnun etmiştir. Bu bölümde birazdan Seyf'in güvenilmez ve onun hikayelerinin yalandan ibaret olduğunu açıkça ifade eden birçok Sünnî âlimini sıralayacağız.
Şia mektebine düşmanlık eden İslâm düşmanları, duydukları kini desteklemek için hep bu konuyu gündeme getirmişlerdir. Seyf İbni Ömer'in bu uydurmaları onlar için maalesef en önemli desteklerden biri haline gelmiştir.
Hikayelerin Kaynağı
Abdullah İbni Sebe masalı on iki asırdır var olan bir masaldır. Tarihçi ve yazarlar bu masalı birbiri ardına kaydetmiş, her alıntılayan hikayeye kendisinden bazı eklemeler yapmıştır. Hikayenin senetlerine bakarsanız Seyf İbni Ömer'in adını en başlarda göreceksiniz. Alttaki tarihçiler direk olarak Seyf'den bu masalı nakletmişlerdir:
• Cerir et Taberî.
• Zehebî, ki kendisi Taberîden nakletmiştir.
• İbni Ebubekir, kendisi İbni Esir'den, o da Taberîden nakletmiştir.
• İbni Asakir.
Aşağıdakiler de dolaylı yoldan Seyf'den nakletmişlerdir:
• Nicholson, Taberî'den nakletmiştir.
• İslâm Ansiklopedisi, Taberî'den nakletmiştir.
• Van Floton, Taberî'den nakletmiştir.
• Wellhauzen, Taberî'den nakletmiştir.
• Mirkhand, Taberî'den nakletmiştir.
• Ahmed Âmin, Taberî'den ve Wellhauzen'den nakletmiştir.
• Farid Vecdî, Taberî'den nakletmiştir.
• Hasan İbrahim, Taberî'den nakletmiştir.
• Seyid Afgani; Taberî'den, İbni Ebubekir'den, İbni Asakir'den ve İbni Badran'dan nakletmiştir.
• İbni Haldun, Taberî'den nakletmiştir.
• İbni Esir, Taberî'den nakletmiştir.
• İbni Kesir, Taberî'den nakletmiştir.
• Donaldston, Nicholson ve İslâm Ansiklopedisi'nden nakletmiştir.
• Giâtûl Dîn, Mirkhand'dan nakletmiştir.
• Ebûl Fida, İbni Esir'den nakletmiştir.
• Raşid Rıza, İbni Esir'den nakletmiştir.
• İbni Badran, İbni Asakir'den nakletmiştir.
• Bostanî, İbni Kesir'den nakletmiştir.
Yukardaki liste, Abdullah İbni Sebe hakkında nakledilen kurgulama masalların Taberî'den başladığını kanıtlamaktadır. Taberî ise, bu rivayetleri Seyf'in kitabından alıntıladığını, yazdığı Tarih'inde bizzat söylemiştir. Bu sebeple, Seyf'in karekteri ve tarih anlayışı büyük bir çaba ile dikkatlice değerlendirilmeli ve analiz edilmelidir.
Seyf Kimdir
Seyf İbni Ömer el Zabbî el Usayidî el Temimî, Hicrî ikinci yüzyılda yaşamış ve Hicrî 170 senesinde ölmüştür. Zehebî der ki, Seyf; Harun el Reşid döneminde Bağdat'ta ölmüştür. Yaşamı boyunca Seyf, Ümeyye döneminde de bulunmuş olan şu iki kitabı kaleme almıştır:
• "El Futuh ve'l Riddah". Bu kitap Rasul'ün (s.a.a) vefatından öncesini ve Hazreti Osman'ın hilâfetine kadar geçen dönemi konu alır.
• "El Cemal ve Maşeri Aişe ve Ali". Bu kitap ise Hazreti Osman'ın öldürümlesinden Cemel Savaşına kadar geçen dönemi konu alır.
Bu kitaplar günümüzde kayıp olsada Seyf'in ölümünden birkaç asır sonrasına kadar var olmuşlardır. Araştırdığımız kadarıyla Seyf'in kitaplarına ulaşan son kişi İbni Hacer el Askalâni'dir. Seyf'in bu iki kitabı doğrulardan çok hikayeleri içeriyordu, doğru olaylar ise son derece gülünç bir şekilde anlatılmıştı.
Seyf Rasulullah'ın (s.a.a) bazı sahabeleri hakkında konuştuğu için ve aynı zamanda garip isimlerde bazı sahabeler uydurduğu için ilk İslâm tarihi onun hikayelerinden etkilenmiştir. Usdul Gabah, İsti'ab, İsabah gibi bazı rical kitapların yazarlarıyla, Mecmaül Boldan, Ravzul Mi'tar gibi bazı coğrafya kitaplarının yazarları yalnızca Seyf'in yazdığı kitaplarda geçen bazı yer isimleri ve bazı sahabe adlarını gerçekmiş gibi kullanarak kitaplarında onlara yer vermişlerdir. Bu sebeple, Seyf'in hayatı, karekteri ve yaratıcılığı dikkatlice incelenmelidir.
Sünnî Alimleri Seyf İçin Ne Dediler?
Aşağıdaki ünlü Sünnî âlimler, Seyf İbni Ömer'in herkesçe bilinen bir yalancı ve güvenilmez bir kimse olduğunu öne sürmüşlerdir:
• El Hâkim, (v. h. 405) şöyle yazmıştır: "Seyf bir zındık olarak kabul edilir. Rivayetleri terk edilmiştir."
• En Nesaî (v. h. 303) şöyle yazmıştır: "Seyf'in rivayetleri zayıftır ve güvenilmez oldukları için terkedilmelidirler."
• Yahya İbni Muin (v. h. 233) şöyle yazmıştır: "Seyf'in rivayetleri zayıftır, işe yaramaz."
• Ebu Hatem (v. h. 277) şöyle yazmıştır: "Seyf'in hadisi reddedilmiştir."
• İbni Ebu Hatem (v. h. 327) şöyle yazmıştır: "Âlimler Seyf'in rivayetlerini reddetmiştirler."
• Ebu Davud (v. h. 316) şöyle yazmıştır: "Seyf hiçbir şeydir. Yalancının tekidir. Bazı hadisleri kabul edilse de çoğu reddedilmiştir."
• İbni Habban (v. h. 354) şöyle yazmıştır: "Seyf dürüst ravîlere uydurma rivayetler isnâd etmiştir. Yalancı bir zındıktır."
• İbni Abdulbar (v. h. 362) şöyle yazmıştır: "Seyf'ten rivayet olunur ki el Ka'ka şöyle demiştir: 'Ben Rasulullah'ın (s.a.a) vefatına şahit oldum.' İbni Ebu Hatem Seyf'in zayıf olduğunu söyler. Bu sebeple el Ka'ka'nın Rasulullah'ın (s.a.a) vefatında bulunması reddedilmiştir. Seyf'in rivayetlerini sadece bilgi için aktardık."
• el Darkutinî (v. h. 385) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır."
• Firozabadî (v. h. 817) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır." Kitabı Tovalif'te bu görüşü kabul eden birkaç kişiyi daha saymıştır.
• İbni Sakan (v. h. 353) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır."
• Safi el Din (v. h. 923) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıf olarak kabul edilir."
• İbni Udey (v. h. 365) şöyle yazmıştır: "Zayıftır. Bazı rivayetleri meşhur olsa da rivayetlerinin çoğu kabul edilmemiştir."
• Suyutî (v. h. 900) şöyle yazmışyır: "Seyf'in hadisi zayıftır."
• İbni Hacer el Askalanî (v. h. 852) bir rivayet naklettikten sonra şöyle demiştir: "Bu rivayetin ravîlerinin çoğu zayıftır ama en zayıfları Seyf'tir."
Çok ilginçtir ki İmam Zehebî tarihinde Seyf'ten alıntılar yapmış olmasına rağmen "al Mughni fi el Zuafa"sında Seyf'i zayıf bir ravî olarak tanımlıyor. Dahası şunları yazıyor: "Seyf'in iki kitabı vardı ki bu ikisi âlimler tarafından şiddetli bir biçinde terkedilmiştir." (al Mughni fi al Zuafa, Zehebî, Sayfa 292)
Seyf'in hayatını incelediğimizde görüyoruz ki Seyf bir bilinmezci ve güvenilmez bir masal anlatıcısı. Anlattığı hikayeler bütünüyle şüpheli ve kısım kısım ya da tamamen uyduruk. Masallarında dünyada daha önce hiç bulunmamış şehirlerin isimlerini kullanmış. Abdullah İbni Sebe bu hikâyelerin yıldızı. Aynı zamanda senaryolarındaki boş karakterleri doldurabilmek adına tam yüz elli tane sahabe yaratmış, bu sahabelere verdiği garip isimlere başka hiçbir İslamî dökümanda rastlamıyoruz. Bunun yanı sıra Seyf'in rivayetlerinde olayların meydana gelişi hakkında belirttiği tarihler muteber Sünnî kaynaklarına geçen tarihlere tamamiyle zıt ve çelişkili. Seyf ayrıca hayalî ravî zincirleri oluşturmuş ve bu zincirlerden çok garip bazı olaylar aktarmış (örneğin bu olaylardan birinde bir inek insanlarla konuşuyor.)
Seyf'in savunucularından bazıları oldukça ilginç bir antitez oluşturmuşlardır, onlara göre Seyf zayıf ravîliği ile tanınmasına ve birçok muhaddis onun rivayetlerini terketmesine rağmen tarihi konularda güvenilir bir kimsedir. Çünkü güya onu zayıf olarak tanımlayan âlimler onun hadisini terketmişlerdir, bu da onun tarihine halel getirmez. Bu kişiler âlimlerin yalancı ve zındık olarak nitelendirdiği bir kimsenin tarihsel hikayelerine bel bağlıyorlar. Eğer problem Seyf'in hadis konusunda bilgi eksikliğine sahip olması olsaydı diğer konularda güvenilir olabilirdi. Ama problem şurda ki Seyf bir yalancı olarak tanımlanmış, birçok olaya uydurmalarını karıştırmış, kendi uydurduğu rivayetleri tamamen alakasın ravîlere isnad etmiş. Böyle bir kimse her konuda şüphelidir. İş onun tarihçi yönüne gelince beşinci bölümde de göreceğiz ki Hıristiyan tarihçiler bile onun naklettiği tarihsel olaylar ile muteber İslam kaynaklarındaki tarihsel olaylar arasında çok büyük çelişkiler olduğunu ortaya koymuşlardır.
Abdullah İbni Sebe Hakkında
Hiçbir Kaynağı ve Senet Zinciri Olmayan Hikayeler
Abdullah İbni Sebe hakkında yazan hem Şia hem Sünnî âlimlerinden, tarihçilerinden ve hikayecilerinden gelen ancak hiçbir kaynağı olmayan, hiçbir isnadı bulunmayan bazı rivayetler bulunmaktadır. Örneğin bu tür rivayetler "bazıları şöyle şöyle dedi" veya "bazı âlimler şöyle şöyle dedi" diye başlıyor ama bu âlimlerin kim oldukları ve o âlimlerin bu rivayeti nerden edindikleri yazmıyor. Bu tür rivayetler genelde Ümeyyeoğullarının, bilhassa Seyf İbni Ömer gibilerinin söylentilerinden kaynaklanmaktadır ve "el Milal ve'n Nihal", "el Firak" gibi kitaplarda yer almışlardır. Abdullah İbni Sebe'nin ismini kitaplarında anıp hiçbir kaynak veya senet bildirmeyen Sünnî alimler şunlardır:
• Ali İbni İsmail el Eşarî (v. h. 330) kitabı "Makalat-ûl İslamiyin"de.
• Abdulkahir İbni Tahir el Bağdadî (v. h. 429) kitabı "el Fark Bain el Firak"ta.
• Muhammed İbni Abdülkerim el Şehristanî (v. h. 548) kitabı "el Milâl ve'n Nihâl"da.
Üstteki Sünnî kaynaklarında Abdullah İbni Sebe hakkında hiçbir kaynak ve hiçbir senet zinciri belirtilmemiş, ne var ki garip isimli İslam mezheplerini uydururken birbirleriyle yarışmışlar. Kavusiye, Teyyareiye, Mamturaiye, Garabiye, Malumiye, Meçhuliye... Ve tüm bu iddiaları için tek bir kaynak veya referans gösterememişler. Ortaçağda yaşamış olan bu yazarlar garip hikayeler yazıp farklı Müslüman milletlere inanılmaz olaylar anlatmanın kendilerini alanlarında diğer yazarlardan daha üstün yapacağını zannetmiş olmalılar. Bu sebeple de İslâm tarihinde trajik bir zarara sebep olmuş ve İslâm milletlerine yalan yanlış şeyler anlatarak büyük bir suç işlemişlerdir.
Bunlardan bazıları, bugünlerde yanlışlığı kolayca tespit edilebilen saçma hikâyeler ve peri masalları kaydetmişlerdir. Örneğin Şehristanî, el Milâl ve'n Nihal'inde "Nasnas" adlı yarı insan yaratıklardan bahsediyor. Bu yaratık grubu yarım suratlı, tek gözlü, tek el ve tek ayaklı yaratıklarmış. Müslümanlar da güya bu yarı insan yaratıklarla muhabbet ediyor hatta birbirlerine şiirler okuyorlarmış! Bazı Müslümanlar bu yarı insan yaratıkları avlıyor ve onların etini yiyormuş! Bu yarı insanlar bir attan daha hızlı tepinip aynı onlar gibi geviş getiriyorlarmış! Şehristanî daha da ileri gidiyor Abbasî Halifelerinden Mütevekkil'in bu yaratıklar hakkında dönemin bilim adamlarına araştırmalar yaptırdığını kaydediyor!
O zamanın insanları elbette ki bu gerçekliğe en ufak bir uygunluğu olmayan hikâyelerinin ve peri masallarının gerçekliğini araştırmak için modern bazı aletlere sahip değildiler ve bu sebeple anlatılanlar ne kadar gerçek dışı ve deli saçması olursa olsun bu tür şeylere kolayca inanabiliyorlardı.
Kronolojik öğretileri takip edersek görürüz ki bu yazarların hepsi Seyf İbni Ömer'in ve hatta Taberî'nin devrinden sonra yaşamış yazarlardır. Bu sebeple bu kişilerin Abdullah İbni Sebe hakkındaki hikayeleri Seyf İbni Ömer'den almış olmaları son derece muhtemeldir. Hele ki Seyf'in skandalının bu zamanlarda herkesçe duyulmuş olduğunu göz önünde bulundurursak bu kişiler belki de Seyf'den nakletmiş oldukları bu hikayelerin gerçekçiliği zarar görmesin diye kaynak belirtmemiş olabilirler. Dahası Seyf'den önce Abdullah İbni Sebe hakkında yazılmış tek bir belge dahi bulunmamaktadır. Seyf İbni Ömer'den önce yaşamış âlim ve tarihçilerin hiçbiri kitaplarında Abdullah İbni Sebe'nin adını kitaplarında anmamıştır. Bu da göstermektedir ki eğer İbni Sebe yaşamışsa Seyf'den önceki tarihçiler için hiçbir öneme haiz olmamıştır. Bu da İbni Sebe'nin Seyf İbni Ömer el Temimî'nin propogandasından ibaret olduğunu kanıtlayan şeylerden biridir.
Abdullah İbni Sebe'den bahsedip de kaynak veya senet göstermeyen Şia tarihçileri de şunlardır:
• Sa'd İbni Abdullah el Aşerî el Kummî (v. h. 301) kitabı "el Makalat ve'l Firak"ta Abdullah İbni Sebe'nin ismini içeren bir rivayet kaydetmilştir. Ancak ne bir senet zinciri ne de bir kitap kaynağı göstermiştir. Dahası el Aşerî el Kummî Sünnî kaynaklarından da birçok rivayet nakleden bir kimsedir. El Neccaşî (v. h. 450) "el Rical"inde Kummî'nin birçok yere seyahat ettiğini ve Sünnî tarihçileriyle olan bağlarının güçlü olmasıyla bilindiğini, o tarihçilerden birçok hikâye dinlediğini yazmıştır. Duyduğu birçok zayıf rivayeti kaydetmiştir, bunlardan birisi de Abdullah İbni Sebe'nin kısa bir hikâyesidir ki hiçbir kaynağı yoktur.
• Hasan İbni Musa el Nebahtî (v. h. 310) kitabı "el Firak"ta Abdullah İbni Sebe'nin adını içeren bir rivayet nakletmiştir ancak bu rivayeti kimden aldığını belirtmemiş ve bir kaynak göstermemiştir.
Yukarıdaki iki Şia tarihçisi İmam Ali (a.s) döneminde ortaya çıkan Abdullah İbni Sebe adında bir şeytanî adamdan bahsetmişlerdir. Şunu farkedebiliyoruz ki bu bilgileri Seyf İbni Ömer'in ölümünden çok sonra, hatta el Taberî'nin bile vefatından sonra nakletmişlerdir. Bu sebeple belki de bu bilgileri Seyf'den nakletmişlerdir veya Seyf'den nakleden bir tarihçiden, örneğin Taberîden alıntılamışlardır. Bilhassa hikayelerini nakletmeden önce isnat yerine yazdıkları "bazı kişiler demiştir ki" ifadesinden ve bu "bazı kişiler"in kim olduklarını açıklamamalarından dolayı bu ihtimal daha mantıklı hale gelmektedir
Abdullah İbni Sebe Hakkında Nakledilen
Ancak Seyf İbni Ömer'e Ulaşmayan Rivayetler
Şunu söylemek gereklidir ki gerek Şia gerek Sünnî kaynaklarında İbni Sebe ile ilgili içinde Seyf'in bulunmadığı farklı senetlerden aktarılan rivayetler 14'ten azdır. Örneğin bunlardan birisi Şia olan el Kaşi'nin (v. h. 369) Rical adlı eserinde yazdığıdır. Bu kitapta Abdullah ibni Sebe hakkında Ehl-i Beyt imamlarından nakledilen rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlere bakacak olursak Seyf'in bahsettiğinden çok daha farklı bir resim görürüz. Yine de Şia alimleri el Kaşi'nin kitabını hatalı bulmuşlardır, bilhassa isimlerde ve senetlerde hatalar vardır bu sebeple zikredilen kaynak güvenilir bir kaynak sayılmaz. El Kaşi'nin rivayetleri Şia'nın dört ana hadis kitabında bulunmaz.
Abdullah ibni Sebe'den bahseden diğer Şia alimleri, El Kaşi'de yazanları aynen nakletmişlerdir (Örneğin el Tusi, ibni Tavus, el Hilli). El Eşari el Kummî ve Nebahtî ise İbni Sebe hakkında kitaplarına aldıkları rivayetlerin hiçbirinde en ufak bir senet nakletmemişlerdir.
Sünnîlere gelecek olursak, önceden isimlerini zikrettiklerimiz ve Seyf ibni Ömer'den rivayet edenler dışında İbni Hacer el Askalanî'den nakledilen birkaç rivayet bulunmaktadır ki bunlar da el Kaşî'nin rivayetleriyle hemen hemen aynıdır. Bu rivayetlerle ilgili birkaç noktayı nakletmek istiyoruz:
• Seyf ibni Ömer'den nakledilmeyen rivayetler, ondan nakledilenlerden bütünüyle farklıdır. Bu rivayetlere göre İbni Sebe adında zavallı bir adam, İmam Ali (a.s) zamanında ortaya çıkıyor. Kendisinin peygamber, Ali'nin de ALLAH olduğunu iddia ediyor. İmam Ali bu adamın haberini aldığında onu tutuklatıyor ve tövbe etmesini istiyor. Etmeyince de yakılması emrini veriyor. Bu rivayetlere göre İmam Ali ve evlatları bu adamı lânetlemiş ve böylece gulatlık fikriyle bağlantılarını tamamen kopuk kılmışlardır. Bu rivayetlerde bahsedilen şey budur ve diğerlerine göre daha gerçekçidir.
• Bu 14'ten daha az bulunan rivayetler hiçbir muteber kitapta kaydedilmemiştir. Aslına bakarsanız Sünnîlerin en önemli hadis kitapları olan Kütüb-i Sitte'de u konu ile ilgili tek bir rivayet dahi bulunmamaktadır. Büyük ihtimalle Abdullah ibni Sebe adında biri bu dünyada hiç bulunmadı ve bütünüyle Seyf ibni ömer'in Masallarından biriydi, aynı uydurduğu yüz elli sahabe gibi. Seyf, kişiliğine dayalı bir karakter yarattı ve ona hiçbir diğer rivayette nakledilene benzemeyen olaylar isnad etti. Sadece benzememek de değil, Seyf'in rivayetleri diğer Sünnî rivayetleriyle büyük oranda çelişmektedir.
Şimdi Seyf'tan nakledilmeyen birkaç rivayet yazalım ve Seyf'in naklettikleriyle bunları karılaştıralım. Şia rivayetlerinde:
• İmam Muhammed Bakır'a (a.s) isnad ediliyor: Abdullah ibni Sebe Peygamber olduğunu söylerdi ve Müminlerin emini olduğunu, Ali'nin de ALLAH olduğunu iddia ederdi. Bu sebeple İmam onu çağırdı ve sorguladı, ancak o iddialarını tekrarladı ve şöyle dedi: "Sen osun! (Tanrısın) ve senin Tanrı olduğun, benim de senin Peygamberin olduğu vahyedildi bana." Bunun üzerine Emirel Mu'minin şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Şeytan seninle alay ediyor. Dediğiden tövbe et. Hay annesi cenazesinde yas tutasıca! Vazgeç iddiandan." Ama o vazgeçmedi ve bunun üzerine İmam Ali onu hapise attı ve üç kez tövbe etmesini istedi, ama o etmedi. Bu sebeple onu yaktı ve dedi ki: "Şeytan onu nefsine almıştır, ona gelmiş ve bu düşünceleri ona anlatmıştır." (El Kaşi, Rical)
• Dahası İmam Zeynul Abidin'in (a.s) şöyle dediği rivayet olunuyor: "ALLAH'ın lâneti hakkımızda yalanlar söyleyene olsun. Abdullah İbni Sebe'den bahsettim ve tüylerim ürperdi. ALLAH onu lânetlemiştir. Ali (a.s), ALLAH'a yemin olsun ki onun (ALLAH'ın) bir kuludur ve ALLAH Rasulünün (s.a.a) kardeşidir. O, tüm onurunu ALLAH'a ve Rasulüne itaat ederek kazanmıştır; ALLAH Rasulü de onurunu ALLAH'a itaat ederek kazanmıştır." (El Kaşi, Rical)
• İmam Hüseyin'in (a.s) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bizler eminliğin ailesiyiz. Ancak bizim hakikatimize leke süren bir yalancıdan kurtulmuş değiliz. ALLAH Rasulü de isanlar arasında en emin kişiydi ancak Müseylime onun üzerinden yalanlar söylerdi. Emirel Muminin (a.s) ALLAH Rasulünden sonra en emin insandı ancak İbni Sebe onun eminliğine leke sürmeye çalıştı ve yalanlar söyledi. (El Kaşî, Rical)
• İmam Cafer Sadık, Şialarına İbni Sebe'den bahsediyordu ve onun İmam Ali'ye ilahiyet isnad ettiğini söylüyordu. Dedi ki: "Ali'ye bunu isnad ettiğinde İmam ondan tövbe etmesini istedi ancak o etmedi, bunun üzerine onu ateşte yaktı." (El Kaşî, Rical)
Sünnî rivayetleri, yani Askalanî'nin naklettikleri de El Kaşî'nin naklettiklerine oldukça benzemektedir:
• Abdullah ibni Sebe gulatlardan biriydi, bir zındık, yolunu şaşırmış kimseydi. Ali onu ateşte yaktı. (İbni Hacel Askalanî, Lisanül Mizan, Cilt 3, 289)
• İbni Sebe Yemen asıllıdır ve İslam'ı seçip Müslüman şehirlerinde gezmiş ve insanları emirlere başkaldırmaya çağırmış, onları kötülüğe iknâ etmiş ve aynı amaçla Dimeşk'e (Şam) gitmiş bir Yahudidir. ...burada Seyf ibni Ömer'in el Futuh'undan nakledilen hayli uzun bir hikaye var, senedi yok... (a.g.e)
• Ali kürsüye çıktı ve dedi ki "Bu adamın suçu nedir?" Ordaki insanlar "O ALLAH'ı ve Rasulünü reddediyor" dediler. ...verilen senette iki kişi kayıp ve dipnotta rivayetin düşük olduğu söyleniyor... (a.g.e)
• Ali Abdullah ibni Sebe'de şöyle dedi: "Duydum ki Risaletini ilân eden otuz deccal çıkacaktır, sen de bunlardan birisin" (İbni Hacel Askalanî, Lisanül Mizan, Cilt 3, 290)
• İbni Sebe ve takipçileri Ali bin Ebu Talib'in ilahiyetine inandılar ve Ali, döneminde onları yaktı." (a.g.e)
Bu Sünnî rivayetleri güvenilir kabul edilmemişlerdir. Hem Şia hem Sünnî rivayetlerinin tümü (Seyf'ten nakledilmeyenler), toplamda 14'ü bulmaz. Tekrarları saymaz isek daha bile düşüktür. Bu rivayetler şunları bildirmektedir:
• Abdullah ibni Sebe, İmam Ali'nin (a.s) hilafeyi döneminde ortaya çıkmıştır, Seyf'in iddia ettiği gibi Osman'ın döneminde değil.
• Abdullah ibni Sebe, Seyf'in iddia ettiği gibi İmam Ali'nin Rasulullah'ın vasîsi olduğunu söylemiyor, Ali'nin (a.s) ALLAH olduğunu söylüyor.
• İmam Ali diğer gulatlarla beraber onu da yakıyor. Seyf'in rivayetlerinde böyle birşey yok.
• Bu rivayetlerin hiçbirinde onun Osman döneminde bir rol oynadığı hakkında en ufak bir delil yok. Seyf'in söylediği gibi Osman'ın öldürülmesine sebep olan olaylarda bir parmağı yok.
• Seyf'in iddia ettiği gibi Sebe'nin Cemel vak'asında bir rolü olmamıştır.
• Bu rivayetler, Rasulün ashabından bir kimsenin Sebe'yi takip ettiğini yazmıyor. Oysa ki Seyf'in rivayetlerinde Ebuzer (r.a), Ammar Yasir (r.a) gibi bir çok önemli sahabî Abdullah ibni Sebe'nin yoldaşlığını yapıyor.
Sebeiyye ve İbni Sebe(ler)
İslâm Öncesi Zamanlardan beri "Sebeiyye" terimi Kahtan'ın oğlu Yarub'un oğlu Yashub'un oğlu olan Sebe'nin soyunu tanımlamak için kullanılırdı ki aynı soyu tanımlamak için "Kahtaniye" ve yaşadıkları yere istinaden "Yemaniye" de denmiştir. Aynı zamanlarda Hazreti İbrahim'in (a.s) oğlu Hazreti İsmail'in (a.s) oğullarından Adnan'ın oğlu Nazar'ın oğlu Muzar'ın soyu olan ve "Adnaniye", "Nazariye", "Muzariye" diye bilinen bir kabile de vardı. Bu iki kabilenin de çeşitli dost kabileleri vardı ve bu dost kabileler onların korumaları altında olduğu gibi bazen de onların isimlerini alırlardı.
Genel itibariyle Araplar bu iki büyük kabileden birine tabi olurlardı. Bu iki kabile Medinedeki İslâmi toplumda Rasulullah tarafından (s.a.a) yeniden adlandırıldı. Kahtanîler Ensar olarak adlandırıldılar çünkü Medine'de yaşıyorlardı. Adnanîler ise Muhacir olarak adlandırıldılar çünkü Medine'ye seyahat etmişlerdi. Abdullah bin Vahab el Sebeî, Haricîlerin ilk lideri, Sebeî veya Kahtanî olarak bilinen ilk gruptandı. Adnanîler ile Kahtanîler arasında Medine ve Ku'fe'de sürtüşmeler başlayınca Adnanîler Kahtanîleri resmî olarak "Sebeîler" olarak adlandırmaya başladılar. Hicrî ikinci yüzyılda Ümeyyeoğulları zamanında Seyf İbni Ömer'in eserleri ortaya çıkana kadar "Sebeîyye" ismi sadece etniksel ve kabilesel bir isimdi. Seyf ise bu kabilesel ismi kullandı ve güya Abdullah İbni Sebe'nin kurmuş olduğu Sebeiyye mezhebini uydurdu.
Uydurduğu mezhebin sözümona lideri olan Abdullah İbni Sebe'yi ortaya çıkartabilmek için de ya Abdullah (bin Vahab) el Sebeî'nin ismini Abdullah İbni Sebe olarak kaydetti ki Eşarî'nin, Semanî'nin ve Makrizî'nin rivayetlerinde bu şekilde gözükmektedir, ya da mezhebi uydurduğu gibi liderini de uyduruverdi. Her iki şekilde de Hazreti Osman ve Hazreti Ali döneminde Abdullah İbni Sebe adlı birinin varlığı hakkında güçlü bir kanıt yoktur, tabi önceden bahsettiğimiz Haricî lider Abdullah bin Vahab el Sebeî'yi saymazsak.
Aynı zamanda şunu da görmekteyiz ki Kahtan kabilesine mansup olanlar, Abdullah İbni Sebe hakkında Seyf'in peri masalları ortaya çıkınca "Sebeî" sıfatını kullanmamaya başlamışlar. Ancak yine de ikinci ve üçüncü hicrî asırlarda Yemen, Mısır ve Endülüs'te bir çok insan "Sebeî" olarak anılmaya devam etmiş. Tabi ki Seyf'in uydurma Yahudisi Abdullah İbni Sebe'ye değil Yasrub'un oğlu Sebe'ye olan yakınlıklarından bu sıfatı kazanmışlar ki bu dönemde Sebeî olarak anılan kimseler arasında Kütüb-i Sitte'de hadisi bulunan bazı Sünnî hadis ravileri de mevcuttur. Daha sonra, Taberî ve diğer tarihçiler bu peri masalını yaymaya başlayınca Sebeî sıfatının kullanımı bitme noktasına geldi.
Şu da vardır ki hikayenin yaratıcısı olan Seyf'e göre Abdullah bin Sebe ile İbni Sevda aynı kişilerdi. Ancak hicrî beşe doğru rivayetlerin çoğalmasıyla İbni Sebe ile İbni Sevda ayrı kişiler haline geldiler. Bu çeşitliğiği beşinci asırda üç kişide sınırlandırabiliriz:
• Abdullah bin Vahab el Sabaî, Haricîlerin lideri, İmam Ali'nin (a.s) muhaliflerindendi.
• Abdullah İbni Sebe, İmam Ali'nin (a.s) ilahlığına inanan ve Sebeiyye kabilesini kuran adam. O ve takipçileri kısa süre sonra ateşte yakılıyorlar.
• Abdullah İbni Sebe, İbni Sevda diye de bilinen Seyf'in hayalî kahramanı. Bu ve takipçileri ise İmam Ali'nin (a.s) ilahlığına değil vasiliğine inanıyorlar, Hazreti Osman'a muhalif davranıyorlar ve Cemel Savaşı'nı başlatıyorlar.
Birinci kişilik gerçekten var olmuştur ve Abdullah İbni Sebe'den bahseden rivayetlerin bir kısmı Haricîlerin lideri olan bu adamla ilgilidir. İkinci kişiliğe gelirsek, bu kişiden bahseden çeşitli rivayetler bulunsa da iki ekolce de tasdik edilmemiştir. Üçüncü kişilik ise Seyf'in belki de birinci ve ikinci kişilikler hakkında duyduklarından esinlenerek uydurduğu bir karekter.
İbni Sebe ve Şia
İlk olarak Seyf'in uydurduğu ve Taberî'den nakledilen Abdullah İbni Sebe hikayesini ve hikayeyi anlatmakla kalmayıp onu Şia'nın kurucusu ilân edenlerin ortaya koyduğu hikayeyi birbirinden ayırmalıyız. Kanıtlanmış bir gerçektir ki bu ikinci gruptakiler, yani İbni Sebe'yi Şia'nın kurucusu olarak görenler kesinlikle Sünnî değildirler. Olsa olsa Ebu Süfyan'ın ve Mervan'ın sünnetinin takipçileridirler. Bu sözde âlimler İmamiye Şia'sı hakkında konuşmaya başlayınca Ehl-i Beyt'in (a.s) takipçilerini "Sebeiyyeciler" sözüyle tanımlarlar. Benzer şekilde Rasulullah'ın (s.a.a) emrettiği üzere durup Zekâtı kendileri taksim eden Hazreti Ebubekir'e zekat vermediği için öldürülen Müslümanları yalancı peygamber Müseylime'yi takip ettiği için öldürülen kâfirlerle bir tutarlar.
Şia ve Sünnî âlimlerine göre, Seyf İbni Ömer gerçeği bulandıran ve gerçekleri yalanlarla yamalayan bir kimsedir. İbni Sebe'nin varlığına inanmak Seyf'in uydurduğu Şia düşmanı hikayelere inanmak demek değildir. Gerçek şudur ki Abdullah İbni Sebe gibi adamlar isimlerine atfedilen hikayeler olmadan bir hiçtirler. Yalan hikayeler ise bu adamları olduklarından çok daha farklı bir yöne sürükler. Çevresinde cereyan eden olaylar olmamış olsa da böyle bir insan varolmuş olabilir.
Seyf'in Eseri
Bu makalede ve makalenin diğer bölümlerinde üzerinde duracağımız şey Seyf'in hikayeleri ile diğerlerinin yazdıkları arasındaki farklar olacak. İlk olarak size Seyf İbni Ömer'in eseri üzerinde genel olarak kısaca bahsetmek istiyoruz. Seyf'in görevi İslamî gerçekleri ve tarihsel olayları çarpıtmak olmuştur. Hicrî 11'den Hicrî 40'a kadar olan olaylar üzerine türlü çarpıtmalar ve tahrifler yapılmıştır. Seyf de yalnızca bu dönemde olan olayları değerlendirmiş ve gerisiyle ilgilenmemiştir.
Seyf'in hakkında konuştuğu ilk olay Usame'nin (r.a) ordusu ve Rasulullah'ın vefatıdır. Rasulullah (s.a.a) vefat etmeden dört gün önce İmam Ali (a.s) hariç tüm Ensar ve Muhaciri Medine'den çıkartıp Rumlarla savaşması için Suriye'ye gönderme planı yapar. Ancak sahabeler bu fikre karşı çıkar ve Rumların üzerine gönderilecek olan ordunun başına atanan Usame'nin liderliği ile alay ederler (Sahih al-Buhari, 5.552, 5.744 and 5.745) Orduyu Medine'de bekletirler dönerler. Rasulullah (s.a.a) vefat edince de hilâfet kavgasına girişirler. Seyf İbni Ömer, ordunun bekletilmesi olayını tahrif etmiş ve ortada herhangi bir gecikme olmadığını göstermeye çalışmıştır. Rasulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra Hazreti Ebubekir orduyu dağıttığı halde Seyf İbn Ömer, Hazreti Ebubekir'in şöyle dediğini iddia eder:
"İlerleyin! Yoksa ALLAH sizi cinayet ve veba ile yok edecek!" (Taberî Tarihi ve İbni Asakir Tarihi, 11. Yılın Olayları, Seyf'den naklediliyor.)
Diğer ravîler kesinlikle Hazreti Ebubekirin böyle saçma birşey söylediğini iddia etmemişlerdir. Bir zındık olan Seyf, zamanının halifesini memnun edebilmek adına İslamiyetle böylesine dalga geçmiştir. Yine konuştuğu konulardan biri olan Sakife beyati konusunda Seyf şunları söylemiştir:
"Ebubekir halife olup beyat almaya başladığında Ali evinde oturuyordu. Haberdar olur olmaz alel acele üstüne gece entarisini geçirip geç kalma korkusuyla evinden fırladı. Hemen Ebubekir'e beyat verdi ve onunla oturmaya başladı, ancak giysileri uygunsuz olduğundan evine gönderildi. Giysilerini giyindikten sonra da Ebubekir'in toplantısında bulunmaya devam etti. (Tarih-i Taberî, Cilt 3, Sayfa 207)
Bu gülünç rivayet Sahih-i Buharî ile çelişmektedir, zira Buharî ilk altı ay boyunca İmam'ın (a.s) Hazreti Ebubekir'e beyat etmediğini kaydetmiştir (Sahih-i Buharî, 5. 546). Seyf Sakife ile ilgili yedi hikaye anlatmıştır ve Sakife üzerine kurduğu senaryosunu oynaması için üç de sahabe uydurmuştur. Bu üç sahabeden Seyf'den başka bahseden bir kimse olmamıştır. Seyf bu üç sahabenin adını "Ka'ka", "Mubeşşir" ve "Şakir" koymuştur.
Bunun yanı sıra Seyf, Şia'nın kuruluşu, Ebuzer'in (r.a) sürgünü, Hazreti Osman'ın öldürülmesi ve Cemel Savaşı hakkında çeşitli rivayetler uydurmuştur. Seyf, Abdullah İbni Sebe hakkında art niyetli bir şekilde uyduruk hikayelerini Şia'ya bağlamaya çalışmıştır ancak tüm bu rivayetler bize göstermektedir ki bu adam Şia'dan bütünüyle bihaberdir. Çünkü Şia'nın asla ama asla savunmadığı düşünce ve inançları Şia'ya isnad etmiştir. İnşaALLAH diğer bölümlerde Abdullah İbni Sebe'nin uyduruk biyografisini diğer Sünnî kaynaklara göre değerlendireceğiz.
Şunu da söylemeliyiz ki Allâme Askerî bu konuda çok ayrıntılı bir eser vermiştir. "Abdullah İbni Sebe ve Diğer Masallar" adlı kitabında bu konuda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklamalar yapmış ve anlatılan İbni Sebe'nin hiçbir zaman yaşamadığını kanıtlamıştır. Eğer o dönemde Abdullah İbni Sebe adında biri yaşamış olsa bile bu Seyf'in anlattığından çok çok daha farklı bir kimse olmalıdır.
Kaynak: A Shiite Encyclopedia
Çevirmen: 1KezDahaEbuzerr
Birinci Bölüm
Amaçları Müslümanları ayırmak olan İslâm düşmanları, Şianın ortaya çıkışını anlatırken Şia'nın üçüncü halife Osman bin Affan döneminde İslâm'a giren Abdullah İbni Sebe tarafından kurulduğunu söylerler. Dahası Abdullah İbni Sebe, İmam Ali'nin (a.s) Rasulullah'ın (s.a.a) vasîsi olduğu konusunda Şam'dan Kûfe'ye hatta Mısır'a gidip çeşitli propogandalarda bulunduğunu söylerler. Hilâfetin İmam Ali'de (a.s) olması gerektiğini düşündüğünden, güya Müslümanları Hazreti Osman'ı öldürmeye teşvik etmiştir. Aynı zamanda İmam Ali'nin (a.s) ve muhaliflerinin ordularını Cemel Savaşı'nda kışkırtmıştır. Bunun yanında Şiaların öne sürdüğü tüm görüşlerin sorumlusudur. Bu kiralık yazarlara göre Abdullah İbni Sebe, Şiaların başı ve Şialığın kurucusudur; o kişi de bir riyakâr ve bir yalancı olduğundan Şianın tüm inanç ve bilgileri yanlıştır. İşin aslı, Abdullah İbni Sebe bazı Sünnîlerin ortaya koyduğu iddalarının günah keçisinden başka şey değildir.
İslâmiyetin ilk dönemlerinde Abdullah İbni Sebe diye birinin yaşayıp yaşamadığı ciddi bir muamma olsa da, araştırmalarımız göstermiştir ki o dönemde bu isimde biri yaşamış olsa bile ona atfedilen hikâyeler masaldan, uydurmadan, yanlışlardan, kurgudan ibarettir ve o kişinin tüm bunları yaptığına dair tek bir güvenilir kanıt dahi yoktur. İşte bu konuda, üstünde duracağımız nokta da budur inşaallah.
Tanıtım
Abdullah ibni Sebe için uydurulan hikâyeler, Şeytan'ın müridlerinden biri olan Seyf İbni Ömer el Temimî'nin art niyetli çabalarının ürünleridir. Seyf, hicrî ikinci yüzyılda yaşamış, hikâyelerini dönemin İslamî belgelerinde yer alan gerçeklerden ayıklayarak oluşturmuş bir hikayecidir. Kendisi aynı Selman Rüşdî'nin "Şeytan Ayetleri" eseri gibi bir hikaye kitabı yazmış ancak Şeytan rolünü kendi yarattığı Abdullah İbni Sebe adlı karaktere yüklemiştir.
Seyf İbni Ömer, zamanının hükümetini tatmin edebilmek adına Rasulullah'in (s.a.a) sahabelerinin biyografilerini tahrif etmiş ve İslâmiyet ile dalga geçmek için Şia tarihini eğip bükmüştür. Seyf, tarih boyunca Ehl-i Beyt'in (a.s) düşmanlığını yapan Ümeyyeoğullarının sadık bir avukatı olmuştur, iş bu sebeple Şialara saldırmak onun en büyük işlerinden bir tanesidir. Uydurduğu hikâyelerde kendi kabilesini yüceltmeye çalışmış, bu uğurda bazı hayalî sahabeler dahi yaratmıştır. Birçok Sünnî âlimi, sadece İbni Sebe konusunda değil birçok konuda Seyf'in sınırı olmayan masallar uydurduğunun farkına varmış, neticede onun rivayetlerini terketmiş ve onu yalancı olarak tanımlamıştır. Buna rağmen Seyf'in uydurmaları bugüne kadar Sünnîlerin azınlıkta olan bir kısmını memnun etmiştir. Bu bölümde birazdan Seyf'in güvenilmez ve onun hikayelerinin yalandan ibaret olduğunu açıkça ifade eden birçok Sünnî âlimini sıralayacağız.
Şia mektebine düşmanlık eden İslâm düşmanları, duydukları kini desteklemek için hep bu konuyu gündeme getirmişlerdir. Seyf İbni Ömer'in bu uydurmaları onlar için maalesef en önemli desteklerden biri haline gelmiştir.
Hikayelerin Kaynağı
Abdullah İbni Sebe masalı on iki asırdır var olan bir masaldır. Tarihçi ve yazarlar bu masalı birbiri ardına kaydetmiş, her alıntılayan hikayeye kendisinden bazı eklemeler yapmıştır. Hikayenin senetlerine bakarsanız Seyf İbni Ömer'in adını en başlarda göreceksiniz. Alttaki tarihçiler direk olarak Seyf'den bu masalı nakletmişlerdir:
• Cerir et Taberî.
• Zehebî, ki kendisi Taberîden nakletmiştir.
• İbni Ebubekir, kendisi İbni Esir'den, o da Taberîden nakletmiştir.
• İbni Asakir.
Aşağıdakiler de dolaylı yoldan Seyf'den nakletmişlerdir:
• Nicholson, Taberî'den nakletmiştir.
• İslâm Ansiklopedisi, Taberî'den nakletmiştir.
• Van Floton, Taberî'den nakletmiştir.
• Wellhauzen, Taberî'den nakletmiştir.
• Mirkhand, Taberî'den nakletmiştir.
• Ahmed Âmin, Taberî'den ve Wellhauzen'den nakletmiştir.
• Farid Vecdî, Taberî'den nakletmiştir.
• Hasan İbrahim, Taberî'den nakletmiştir.
• Seyid Afgani; Taberî'den, İbni Ebubekir'den, İbni Asakir'den ve İbni Badran'dan nakletmiştir.
• İbni Haldun, Taberî'den nakletmiştir.
• İbni Esir, Taberî'den nakletmiştir.
• İbni Kesir, Taberî'den nakletmiştir.
• Donaldston, Nicholson ve İslâm Ansiklopedisi'nden nakletmiştir.
• Giâtûl Dîn, Mirkhand'dan nakletmiştir.
• Ebûl Fida, İbni Esir'den nakletmiştir.
• Raşid Rıza, İbni Esir'den nakletmiştir.
• İbni Badran, İbni Asakir'den nakletmiştir.
• Bostanî, İbni Kesir'den nakletmiştir.
Yukardaki liste, Abdullah İbni Sebe hakkında nakledilen kurgulama masalların Taberî'den başladığını kanıtlamaktadır. Taberî ise, bu rivayetleri Seyf'in kitabından alıntıladığını, yazdığı Tarih'inde bizzat söylemiştir. Bu sebeple, Seyf'in karekteri ve tarih anlayışı büyük bir çaba ile dikkatlice değerlendirilmeli ve analiz edilmelidir.
Seyf Kimdir
Seyf İbni Ömer el Zabbî el Usayidî el Temimî, Hicrî ikinci yüzyılda yaşamış ve Hicrî 170 senesinde ölmüştür. Zehebî der ki, Seyf; Harun el Reşid döneminde Bağdat'ta ölmüştür. Yaşamı boyunca Seyf, Ümeyye döneminde de bulunmuş olan şu iki kitabı kaleme almıştır:
• "El Futuh ve'l Riddah". Bu kitap Rasul'ün (s.a.a) vefatından öncesini ve Hazreti Osman'ın hilâfetine kadar geçen dönemi konu alır.
• "El Cemal ve Maşeri Aişe ve Ali". Bu kitap ise Hazreti Osman'ın öldürümlesinden Cemel Savaşına kadar geçen dönemi konu alır.
Bu kitaplar günümüzde kayıp olsada Seyf'in ölümünden birkaç asır sonrasına kadar var olmuşlardır. Araştırdığımız kadarıyla Seyf'in kitaplarına ulaşan son kişi İbni Hacer el Askalâni'dir. Seyf'in bu iki kitabı doğrulardan çok hikayeleri içeriyordu, doğru olaylar ise son derece gülünç bir şekilde anlatılmıştı.
Seyf Rasulullah'ın (s.a.a) bazı sahabeleri hakkında konuştuğu için ve aynı zamanda garip isimlerde bazı sahabeler uydurduğu için ilk İslâm tarihi onun hikayelerinden etkilenmiştir. Usdul Gabah, İsti'ab, İsabah gibi bazı rical kitapların yazarlarıyla, Mecmaül Boldan, Ravzul Mi'tar gibi bazı coğrafya kitaplarının yazarları yalnızca Seyf'in yazdığı kitaplarda geçen bazı yer isimleri ve bazı sahabe adlarını gerçekmiş gibi kullanarak kitaplarında onlara yer vermişlerdir. Bu sebeple, Seyf'in hayatı, karekteri ve yaratıcılığı dikkatlice incelenmelidir.
Sünnî Alimleri Seyf İçin Ne Dediler?
Aşağıdaki ünlü Sünnî âlimler, Seyf İbni Ömer'in herkesçe bilinen bir yalancı ve güvenilmez bir kimse olduğunu öne sürmüşlerdir:
• El Hâkim, (v. h. 405) şöyle yazmıştır: "Seyf bir zındık olarak kabul edilir. Rivayetleri terk edilmiştir."
• En Nesaî (v. h. 303) şöyle yazmıştır: "Seyf'in rivayetleri zayıftır ve güvenilmez oldukları için terkedilmelidirler."
• Yahya İbni Muin (v. h. 233) şöyle yazmıştır: "Seyf'in rivayetleri zayıftır, işe yaramaz."
• Ebu Hatem (v. h. 277) şöyle yazmıştır: "Seyf'in hadisi reddedilmiştir."
• İbni Ebu Hatem (v. h. 327) şöyle yazmıştır: "Âlimler Seyf'in rivayetlerini reddetmiştirler."
• Ebu Davud (v. h. 316) şöyle yazmıştır: "Seyf hiçbir şeydir. Yalancının tekidir. Bazı hadisleri kabul edilse de çoğu reddedilmiştir."
• İbni Habban (v. h. 354) şöyle yazmıştır: "Seyf dürüst ravîlere uydurma rivayetler isnâd etmiştir. Yalancı bir zındıktır."
• İbni Abdulbar (v. h. 362) şöyle yazmıştır: "Seyf'ten rivayet olunur ki el Ka'ka şöyle demiştir: 'Ben Rasulullah'ın (s.a.a) vefatına şahit oldum.' İbni Ebu Hatem Seyf'in zayıf olduğunu söyler. Bu sebeple el Ka'ka'nın Rasulullah'ın (s.a.a) vefatında bulunması reddedilmiştir. Seyf'in rivayetlerini sadece bilgi için aktardık."
• el Darkutinî (v. h. 385) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır."
• Firozabadî (v. h. 817) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır." Kitabı Tovalif'te bu görüşü kabul eden birkaç kişiyi daha saymıştır.
• İbni Sakan (v. h. 353) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır."
• Safi el Din (v. h. 923) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıf olarak kabul edilir."
• İbni Udey (v. h. 365) şöyle yazmıştır: "Zayıftır. Bazı rivayetleri meşhur olsa da rivayetlerinin çoğu kabul edilmemiştir."
• Suyutî (v. h. 900) şöyle yazmışyır: "Seyf'in hadisi zayıftır."
• İbni Hacer el Askalanî (v. h. 852) bir rivayet naklettikten sonra şöyle demiştir: "Bu rivayetin ravîlerinin çoğu zayıftır ama en zayıfları Seyf'tir."
Çok ilginçtir ki İmam Zehebî tarihinde Seyf'ten alıntılar yapmış olmasına rağmen "al Mughni fi el Zuafa"sında Seyf'i zayıf bir ravî olarak tanımlıyor. Dahası şunları yazıyor: "Seyf'in iki kitabı vardı ki bu ikisi âlimler tarafından şiddetli bir biçinde terkedilmiştir." (al Mughni fi al Zuafa, Zehebî, Sayfa 292)
Seyf'in hayatını incelediğimizde görüyoruz ki Seyf bir bilinmezci ve güvenilmez bir masal anlatıcısı. Anlattığı hikayeler bütünüyle şüpheli ve kısım kısım ya da tamamen uyduruk. Masallarında dünyada daha önce hiç bulunmamış şehirlerin isimlerini kullanmış. Abdullah İbni Sebe bu hikâyelerin yıldızı. Aynı zamanda senaryolarındaki boş karakterleri doldurabilmek adına tam yüz elli tane sahabe yaratmış, bu sahabelere verdiği garip isimlere başka hiçbir İslamî dökümanda rastlamıyoruz. Bunun yanı sıra Seyf'in rivayetlerinde olayların meydana gelişi hakkında belirttiği tarihler muteber Sünnî kaynaklarına geçen tarihlere tamamiyle zıt ve çelişkili. Seyf ayrıca hayalî ravî zincirleri oluşturmuş ve bu zincirlerden çok garip bazı olaylar aktarmış (örneğin bu olaylardan birinde bir inek insanlarla konuşuyor.)
Seyf'in savunucularından bazıları oldukça ilginç bir antitez oluşturmuşlardır, onlara göre Seyf zayıf ravîliği ile tanınmasına ve birçok muhaddis onun rivayetlerini terketmesine rağmen tarihi konularda güvenilir bir kimsedir. Çünkü güya onu zayıf olarak tanımlayan âlimler onun hadisini terketmişlerdir, bu da onun tarihine halel getirmez. Bu kişiler âlimlerin yalancı ve zındık olarak nitelendirdiği bir kimsenin tarihsel hikayelerine bel bağlıyorlar. Eğer problem Seyf'in hadis konusunda bilgi eksikliğine sahip olması olsaydı diğer konularda güvenilir olabilirdi. Ama problem şurda ki Seyf bir yalancı olarak tanımlanmış, birçok olaya uydurmalarını karıştırmış, kendi uydurduğu rivayetleri tamamen alakasın ravîlere isnad etmiş. Böyle bir kimse her konuda şüphelidir. İş onun tarihçi yönüne gelince beşinci bölümde de göreceğiz ki Hıristiyan tarihçiler bile onun naklettiği tarihsel olaylar ile muteber İslam kaynaklarındaki tarihsel olaylar arasında çok büyük çelişkiler olduğunu ortaya koymuşlardır.
Abdullah İbni Sebe Hakkında
Hiçbir Kaynağı ve Senet Zinciri Olmayan Hikayeler
Abdullah İbni Sebe hakkında yazan hem Şia hem Sünnî âlimlerinden, tarihçilerinden ve hikayecilerinden gelen ancak hiçbir kaynağı olmayan, hiçbir isnadı bulunmayan bazı rivayetler bulunmaktadır. Örneğin bu tür rivayetler "bazıları şöyle şöyle dedi" veya "bazı âlimler şöyle şöyle dedi" diye başlıyor ama bu âlimlerin kim oldukları ve o âlimlerin bu rivayeti nerden edindikleri yazmıyor. Bu tür rivayetler genelde Ümeyyeoğullarının, bilhassa Seyf İbni Ömer gibilerinin söylentilerinden kaynaklanmaktadır ve "el Milal ve'n Nihal", "el Firak" gibi kitaplarda yer almışlardır. Abdullah İbni Sebe'nin ismini kitaplarında anıp hiçbir kaynak veya senet bildirmeyen Sünnî alimler şunlardır:
• Ali İbni İsmail el Eşarî (v. h. 330) kitabı "Makalat-ûl İslamiyin"de.
• Abdulkahir İbni Tahir el Bağdadî (v. h. 429) kitabı "el Fark Bain el Firak"ta.
• Muhammed İbni Abdülkerim el Şehristanî (v. h. 548) kitabı "el Milâl ve'n Nihâl"da.
Üstteki Sünnî kaynaklarında Abdullah İbni Sebe hakkında hiçbir kaynak ve hiçbir senet zinciri belirtilmemiş, ne var ki garip isimli İslam mezheplerini uydururken birbirleriyle yarışmışlar. Kavusiye, Teyyareiye, Mamturaiye, Garabiye, Malumiye, Meçhuliye... Ve tüm bu iddiaları için tek bir kaynak veya referans gösterememişler. Ortaçağda yaşamış olan bu yazarlar garip hikayeler yazıp farklı Müslüman milletlere inanılmaz olaylar anlatmanın kendilerini alanlarında diğer yazarlardan daha üstün yapacağını zannetmiş olmalılar. Bu sebeple de İslâm tarihinde trajik bir zarara sebep olmuş ve İslâm milletlerine yalan yanlış şeyler anlatarak büyük bir suç işlemişlerdir.
Bunlardan bazıları, bugünlerde yanlışlığı kolayca tespit edilebilen saçma hikâyeler ve peri masalları kaydetmişlerdir. Örneğin Şehristanî, el Milâl ve'n Nihal'inde "Nasnas" adlı yarı insan yaratıklardan bahsediyor. Bu yaratık grubu yarım suratlı, tek gözlü, tek el ve tek ayaklı yaratıklarmış. Müslümanlar da güya bu yarı insan yaratıklarla muhabbet ediyor hatta birbirlerine şiirler okuyorlarmış! Bazı Müslümanlar bu yarı insan yaratıkları avlıyor ve onların etini yiyormuş! Bu yarı insanlar bir attan daha hızlı tepinip aynı onlar gibi geviş getiriyorlarmış! Şehristanî daha da ileri gidiyor Abbasî Halifelerinden Mütevekkil'in bu yaratıklar hakkında dönemin bilim adamlarına araştırmalar yaptırdığını kaydediyor!
O zamanın insanları elbette ki bu gerçekliğe en ufak bir uygunluğu olmayan hikâyelerinin ve peri masallarının gerçekliğini araştırmak için modern bazı aletlere sahip değildiler ve bu sebeple anlatılanlar ne kadar gerçek dışı ve deli saçması olursa olsun bu tür şeylere kolayca inanabiliyorlardı.
Kronolojik öğretileri takip edersek görürüz ki bu yazarların hepsi Seyf İbni Ömer'in ve hatta Taberî'nin devrinden sonra yaşamış yazarlardır. Bu sebeple bu kişilerin Abdullah İbni Sebe hakkındaki hikayeleri Seyf İbni Ömer'den almış olmaları son derece muhtemeldir. Hele ki Seyf'in skandalının bu zamanlarda herkesçe duyulmuş olduğunu göz önünde bulundurursak bu kişiler belki de Seyf'den nakletmiş oldukları bu hikayelerin gerçekçiliği zarar görmesin diye kaynak belirtmemiş olabilirler. Dahası Seyf'den önce Abdullah İbni Sebe hakkında yazılmış tek bir belge dahi bulunmamaktadır. Seyf İbni Ömer'den önce yaşamış âlim ve tarihçilerin hiçbiri kitaplarında Abdullah İbni Sebe'nin adını kitaplarında anmamıştır. Bu da göstermektedir ki eğer İbni Sebe yaşamışsa Seyf'den önceki tarihçiler için hiçbir öneme haiz olmamıştır. Bu da İbni Sebe'nin Seyf İbni Ömer el Temimî'nin propogandasından ibaret olduğunu kanıtlayan şeylerden biridir.
Abdullah İbni Sebe'den bahsedip de kaynak veya senet göstermeyen Şia tarihçileri de şunlardır:
• Sa'd İbni Abdullah el Aşerî el Kummî (v. h. 301) kitabı "el Makalat ve'l Firak"ta Abdullah İbni Sebe'nin ismini içeren bir rivayet kaydetmilştir. Ancak ne bir senet zinciri ne de bir kitap kaynağı göstermiştir. Dahası el Aşerî el Kummî Sünnî kaynaklarından da birçok rivayet nakleden bir kimsedir. El Neccaşî (v. h. 450) "el Rical"inde Kummî'nin birçok yere seyahat ettiğini ve Sünnî tarihçileriyle olan bağlarının güçlü olmasıyla bilindiğini, o tarihçilerden birçok hikâye dinlediğini yazmıştır. Duyduğu birçok zayıf rivayeti kaydetmiştir, bunlardan birisi de Abdullah İbni Sebe'nin kısa bir hikâyesidir ki hiçbir kaynağı yoktur.
• Hasan İbni Musa el Nebahtî (v. h. 310) kitabı "el Firak"ta Abdullah İbni Sebe'nin adını içeren bir rivayet nakletmiştir ancak bu rivayeti kimden aldığını belirtmemiş ve bir kaynak göstermemiştir.
Yukarıdaki iki Şia tarihçisi İmam Ali (a.s) döneminde ortaya çıkan Abdullah İbni Sebe adında bir şeytanî adamdan bahsetmişlerdir. Şunu farkedebiliyoruz ki bu bilgileri Seyf İbni Ömer'in ölümünden çok sonra, hatta el Taberî'nin bile vefatından sonra nakletmişlerdir. Bu sebeple belki de bu bilgileri Seyf'den nakletmişlerdir veya Seyf'den nakleden bir tarihçiden, örneğin Taberîden alıntılamışlardır. Bilhassa hikayelerini nakletmeden önce isnat yerine yazdıkları "bazı kişiler demiştir ki" ifadesinden ve bu "bazı kişiler"in kim olduklarını açıklamamalarından dolayı bu ihtimal daha mantıklı hale gelmektedir
Abdullah İbni Sebe Hakkında Nakledilen
Ancak Seyf İbni Ömer'e Ulaşmayan Rivayetler
Şunu söylemek gereklidir ki gerek Şia gerek Sünnî kaynaklarında İbni Sebe ile ilgili içinde Seyf'in bulunmadığı farklı senetlerden aktarılan rivayetler 14'ten azdır. Örneğin bunlardan birisi Şia olan el Kaşi'nin (v. h. 369) Rical adlı eserinde yazdığıdır. Bu kitapta Abdullah ibni Sebe hakkında Ehl-i Beyt imamlarından nakledilen rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlere bakacak olursak Seyf'in bahsettiğinden çok daha farklı bir resim görürüz. Yine de Şia alimleri el Kaşi'nin kitabını hatalı bulmuşlardır, bilhassa isimlerde ve senetlerde hatalar vardır bu sebeple zikredilen kaynak güvenilir bir kaynak sayılmaz. El Kaşi'nin rivayetleri Şia'nın dört ana hadis kitabında bulunmaz.
Abdullah ibni Sebe'den bahseden diğer Şia alimleri, El Kaşi'de yazanları aynen nakletmişlerdir (Örneğin el Tusi, ibni Tavus, el Hilli). El Eşari el Kummî ve Nebahtî ise İbni Sebe hakkında kitaplarına aldıkları rivayetlerin hiçbirinde en ufak bir senet nakletmemişlerdir.
Sünnîlere gelecek olursak, önceden isimlerini zikrettiklerimiz ve Seyf ibni Ömer'den rivayet edenler dışında İbni Hacer el Askalanî'den nakledilen birkaç rivayet bulunmaktadır ki bunlar da el Kaşî'nin rivayetleriyle hemen hemen aynıdır. Bu rivayetlerle ilgili birkaç noktayı nakletmek istiyoruz:
• Seyf ibni Ömer'den nakledilmeyen rivayetler, ondan nakledilenlerden bütünüyle farklıdır. Bu rivayetlere göre İbni Sebe adında zavallı bir adam, İmam Ali (a.s) zamanında ortaya çıkıyor. Kendisinin peygamber, Ali'nin de ALLAH olduğunu iddia ediyor. İmam Ali bu adamın haberini aldığında onu tutuklatıyor ve tövbe etmesini istiyor. Etmeyince de yakılması emrini veriyor. Bu rivayetlere göre İmam Ali ve evlatları bu adamı lânetlemiş ve böylece gulatlık fikriyle bağlantılarını tamamen kopuk kılmışlardır. Bu rivayetlerde bahsedilen şey budur ve diğerlerine göre daha gerçekçidir.
• Bu 14'ten daha az bulunan rivayetler hiçbir muteber kitapta kaydedilmemiştir. Aslına bakarsanız Sünnîlerin en önemli hadis kitapları olan Kütüb-i Sitte'de u konu ile ilgili tek bir rivayet dahi bulunmamaktadır. Büyük ihtimalle Abdullah ibni Sebe adında biri bu dünyada hiç bulunmadı ve bütünüyle Seyf ibni ömer'in Masallarından biriydi, aynı uydurduğu yüz elli sahabe gibi. Seyf, kişiliğine dayalı bir karakter yarattı ve ona hiçbir diğer rivayette nakledilene benzemeyen olaylar isnad etti. Sadece benzememek de değil, Seyf'in rivayetleri diğer Sünnî rivayetleriyle büyük oranda çelişmektedir.
Şimdi Seyf'tan nakledilmeyen birkaç rivayet yazalım ve Seyf'in naklettikleriyle bunları karılaştıralım. Şia rivayetlerinde:
• İmam Muhammed Bakır'a (a.s) isnad ediliyor: Abdullah ibni Sebe Peygamber olduğunu söylerdi ve Müminlerin emini olduğunu, Ali'nin de ALLAH olduğunu iddia ederdi. Bu sebeple İmam onu çağırdı ve sorguladı, ancak o iddialarını tekrarladı ve şöyle dedi: "Sen osun! (Tanrısın) ve senin Tanrı olduğun, benim de senin Peygamberin olduğu vahyedildi bana." Bunun üzerine Emirel Mu'minin şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Şeytan seninle alay ediyor. Dediğiden tövbe et. Hay annesi cenazesinde yas tutasıca! Vazgeç iddiandan." Ama o vazgeçmedi ve bunun üzerine İmam Ali onu hapise attı ve üç kez tövbe etmesini istedi, ama o etmedi. Bu sebeple onu yaktı ve dedi ki: "Şeytan onu nefsine almıştır, ona gelmiş ve bu düşünceleri ona anlatmıştır." (El Kaşi, Rical)
• Dahası İmam Zeynul Abidin'in (a.s) şöyle dediği rivayet olunuyor: "ALLAH'ın lâneti hakkımızda yalanlar söyleyene olsun. Abdullah İbni Sebe'den bahsettim ve tüylerim ürperdi. ALLAH onu lânetlemiştir. Ali (a.s), ALLAH'a yemin olsun ki onun (ALLAH'ın) bir kuludur ve ALLAH Rasulünün (s.a.a) kardeşidir. O, tüm onurunu ALLAH'a ve Rasulüne itaat ederek kazanmıştır; ALLAH Rasulü de onurunu ALLAH'a itaat ederek kazanmıştır." (El Kaşi, Rical)
• İmam Hüseyin'in (a.s) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bizler eminliğin ailesiyiz. Ancak bizim hakikatimize leke süren bir yalancıdan kurtulmuş değiliz. ALLAH Rasulü de isanlar arasında en emin kişiydi ancak Müseylime onun üzerinden yalanlar söylerdi. Emirel Muminin (a.s) ALLAH Rasulünden sonra en emin insandı ancak İbni Sebe onun eminliğine leke sürmeye çalıştı ve yalanlar söyledi. (El Kaşî, Rical)
• İmam Cafer Sadık, Şialarına İbni Sebe'den bahsediyordu ve onun İmam Ali'ye ilahiyet isnad ettiğini söylüyordu. Dedi ki: "Ali'ye bunu isnad ettiğinde İmam ondan tövbe etmesini istedi ancak o etmedi, bunun üzerine onu ateşte yaktı." (El Kaşî, Rical)
Sünnî rivayetleri, yani Askalanî'nin naklettikleri de El Kaşî'nin naklettiklerine oldukça benzemektedir:
• Abdullah ibni Sebe gulatlardan biriydi, bir zındık, yolunu şaşırmış kimseydi. Ali onu ateşte yaktı. (İbni Hacel Askalanî, Lisanül Mizan, Cilt 3, 289)
• İbni Sebe Yemen asıllıdır ve İslam'ı seçip Müslüman şehirlerinde gezmiş ve insanları emirlere başkaldırmaya çağırmış, onları kötülüğe iknâ etmiş ve aynı amaçla Dimeşk'e (Şam) gitmiş bir Yahudidir. ...burada Seyf ibni Ömer'in el Futuh'undan nakledilen hayli uzun bir hikaye var, senedi yok... (a.g.e)
• Ali kürsüye çıktı ve dedi ki "Bu adamın suçu nedir?" Ordaki insanlar "O ALLAH'ı ve Rasulünü reddediyor" dediler. ...verilen senette iki kişi kayıp ve dipnotta rivayetin düşük olduğu söyleniyor... (a.g.e)
• Ali Abdullah ibni Sebe'de şöyle dedi: "Duydum ki Risaletini ilân eden otuz deccal çıkacaktır, sen de bunlardan birisin" (İbni Hacel Askalanî, Lisanül Mizan, Cilt 3, 290)
• İbni Sebe ve takipçileri Ali bin Ebu Talib'in ilahiyetine inandılar ve Ali, döneminde onları yaktı." (a.g.e)
Bu Sünnî rivayetleri güvenilir kabul edilmemişlerdir. Hem Şia hem Sünnî rivayetlerinin tümü (Seyf'ten nakledilmeyenler), toplamda 14'ü bulmaz. Tekrarları saymaz isek daha bile düşüktür. Bu rivayetler şunları bildirmektedir:
• Abdullah ibni Sebe, İmam Ali'nin (a.s) hilafeyi döneminde ortaya çıkmıştır, Seyf'in iddia ettiği gibi Osman'ın döneminde değil.
• Abdullah ibni Sebe, Seyf'in iddia ettiği gibi İmam Ali'nin Rasulullah'ın vasîsi olduğunu söylemiyor, Ali'nin (a.s) ALLAH olduğunu söylüyor.
• İmam Ali diğer gulatlarla beraber onu da yakıyor. Seyf'in rivayetlerinde böyle birşey yok.
• Bu rivayetlerin hiçbirinde onun Osman döneminde bir rol oynadığı hakkında en ufak bir delil yok. Seyf'in söylediği gibi Osman'ın öldürülmesine sebep olan olaylarda bir parmağı yok.
• Seyf'in iddia ettiği gibi Sebe'nin Cemel vak'asında bir rolü olmamıştır.
• Bu rivayetler, Rasulün ashabından bir kimsenin Sebe'yi takip ettiğini yazmıyor. Oysa ki Seyf'in rivayetlerinde Ebuzer (r.a), Ammar Yasir (r.a) gibi bir çok önemli sahabî Abdullah ibni Sebe'nin yoldaşlığını yapıyor.
Sebeiyye ve İbni Sebe(ler)
İslâm Öncesi Zamanlardan beri "Sebeiyye" terimi Kahtan'ın oğlu Yarub'un oğlu Yashub'un oğlu olan Sebe'nin soyunu tanımlamak için kullanılırdı ki aynı soyu tanımlamak için "Kahtaniye" ve yaşadıkları yere istinaden "Yemaniye" de denmiştir. Aynı zamanlarda Hazreti İbrahim'in (a.s) oğlu Hazreti İsmail'in (a.s) oğullarından Adnan'ın oğlu Nazar'ın oğlu Muzar'ın soyu olan ve "Adnaniye", "Nazariye", "Muzariye" diye bilinen bir kabile de vardı. Bu iki kabilenin de çeşitli dost kabileleri vardı ve bu dost kabileler onların korumaları altında olduğu gibi bazen de onların isimlerini alırlardı.
Genel itibariyle Araplar bu iki büyük kabileden birine tabi olurlardı. Bu iki kabile Medinedeki İslâmi toplumda Rasulullah tarafından (s.a.a) yeniden adlandırıldı. Kahtanîler Ensar olarak adlandırıldılar çünkü Medine'de yaşıyorlardı. Adnanîler ise Muhacir olarak adlandırıldılar çünkü Medine'ye seyahat etmişlerdi. Abdullah bin Vahab el Sebeî, Haricîlerin ilk lideri, Sebeî veya Kahtanî olarak bilinen ilk gruptandı. Adnanîler ile Kahtanîler arasında Medine ve Ku'fe'de sürtüşmeler başlayınca Adnanîler Kahtanîleri resmî olarak "Sebeîler" olarak adlandırmaya başladılar. Hicrî ikinci yüzyılda Ümeyyeoğulları zamanında Seyf İbni Ömer'in eserleri ortaya çıkana kadar "Sebeîyye" ismi sadece etniksel ve kabilesel bir isimdi. Seyf ise bu kabilesel ismi kullandı ve güya Abdullah İbni Sebe'nin kurmuş olduğu Sebeiyye mezhebini uydurdu.
Uydurduğu mezhebin sözümona lideri olan Abdullah İbni Sebe'yi ortaya çıkartabilmek için de ya Abdullah (bin Vahab) el Sebeî'nin ismini Abdullah İbni Sebe olarak kaydetti ki Eşarî'nin, Semanî'nin ve Makrizî'nin rivayetlerinde bu şekilde gözükmektedir, ya da mezhebi uydurduğu gibi liderini de uyduruverdi. Her iki şekilde de Hazreti Osman ve Hazreti Ali döneminde Abdullah İbni Sebe adlı birinin varlığı hakkında güçlü bir kanıt yoktur, tabi önceden bahsettiğimiz Haricî lider Abdullah bin Vahab el Sebeî'yi saymazsak.
Aynı zamanda şunu da görmekteyiz ki Kahtan kabilesine mansup olanlar, Abdullah İbni Sebe hakkında Seyf'in peri masalları ortaya çıkınca "Sebeî" sıfatını kullanmamaya başlamışlar. Ancak yine de ikinci ve üçüncü hicrî asırlarda Yemen, Mısır ve Endülüs'te bir çok insan "Sebeî" olarak anılmaya devam etmiş. Tabi ki Seyf'in uydurma Yahudisi Abdullah İbni Sebe'ye değil Yasrub'un oğlu Sebe'ye olan yakınlıklarından bu sıfatı kazanmışlar ki bu dönemde Sebeî olarak anılan kimseler arasında Kütüb-i Sitte'de hadisi bulunan bazı Sünnî hadis ravileri de mevcuttur. Daha sonra, Taberî ve diğer tarihçiler bu peri masalını yaymaya başlayınca Sebeî sıfatının kullanımı bitme noktasına geldi.
Şu da vardır ki hikayenin yaratıcısı olan Seyf'e göre Abdullah bin Sebe ile İbni Sevda aynı kişilerdi. Ancak hicrî beşe doğru rivayetlerin çoğalmasıyla İbni Sebe ile İbni Sevda ayrı kişiler haline geldiler. Bu çeşitliğiği beşinci asırda üç kişide sınırlandırabiliriz:
• Abdullah bin Vahab el Sabaî, Haricîlerin lideri, İmam Ali'nin (a.s) muhaliflerindendi.
• Abdullah İbni Sebe, İmam Ali'nin (a.s) ilahlığına inanan ve Sebeiyye kabilesini kuran adam. O ve takipçileri kısa süre sonra ateşte yakılıyorlar.
• Abdullah İbni Sebe, İbni Sevda diye de bilinen Seyf'in hayalî kahramanı. Bu ve takipçileri ise İmam Ali'nin (a.s) ilahlığına değil vasiliğine inanıyorlar, Hazreti Osman'a muhalif davranıyorlar ve Cemel Savaşı'nı başlatıyorlar.
Birinci kişilik gerçekten var olmuştur ve Abdullah İbni Sebe'den bahseden rivayetlerin bir kısmı Haricîlerin lideri olan bu adamla ilgilidir. İkinci kişiliğe gelirsek, bu kişiden bahseden çeşitli rivayetler bulunsa da iki ekolce de tasdik edilmemiştir. Üçüncü kişilik ise Seyf'in belki de birinci ve ikinci kişilikler hakkında duyduklarından esinlenerek uydurduğu bir karekter.
İbni Sebe ve Şia
İlk olarak Seyf'in uydurduğu ve Taberî'den nakledilen Abdullah İbni Sebe hikayesini ve hikayeyi anlatmakla kalmayıp onu Şia'nın kurucusu ilân edenlerin ortaya koyduğu hikayeyi birbirinden ayırmalıyız. Kanıtlanmış bir gerçektir ki bu ikinci gruptakiler, yani İbni Sebe'yi Şia'nın kurucusu olarak görenler kesinlikle Sünnî değildirler. Olsa olsa Ebu Süfyan'ın ve Mervan'ın sünnetinin takipçileridirler. Bu sözde âlimler İmamiye Şia'sı hakkında konuşmaya başlayınca Ehl-i Beyt'in (a.s) takipçilerini "Sebeiyyeciler" sözüyle tanımlarlar. Benzer şekilde Rasulullah'ın (s.a.a) emrettiği üzere durup Zekâtı kendileri taksim eden Hazreti Ebubekir'e zekat vermediği için öldürülen Müslümanları yalancı peygamber Müseylime'yi takip ettiği için öldürülen kâfirlerle bir tutarlar.
Şia ve Sünnî âlimlerine göre, Seyf İbni Ömer gerçeği bulandıran ve gerçekleri yalanlarla yamalayan bir kimsedir. İbni Sebe'nin varlığına inanmak Seyf'in uydurduğu Şia düşmanı hikayelere inanmak demek değildir. Gerçek şudur ki Abdullah İbni Sebe gibi adamlar isimlerine atfedilen hikayeler olmadan bir hiçtirler. Yalan hikayeler ise bu adamları olduklarından çok daha farklı bir yöne sürükler. Çevresinde cereyan eden olaylar olmamış olsa da böyle bir insan varolmuş olabilir.
Seyf'in Eseri
Bu makalede ve makalenin diğer bölümlerinde üzerinde duracağımız şey Seyf'in hikayeleri ile diğerlerinin yazdıkları arasındaki farklar olacak. İlk olarak size Seyf İbni Ömer'in eseri üzerinde genel olarak kısaca bahsetmek istiyoruz. Seyf'in görevi İslamî gerçekleri ve tarihsel olayları çarpıtmak olmuştur. Hicrî 11'den Hicrî 40'a kadar olan olaylar üzerine türlü çarpıtmalar ve tahrifler yapılmıştır. Seyf de yalnızca bu dönemde olan olayları değerlendirmiş ve gerisiyle ilgilenmemiştir.
Seyf'in hakkında konuştuğu ilk olay Usame'nin (r.a) ordusu ve Rasulullah'ın vefatıdır. Rasulullah (s.a.a) vefat etmeden dört gün önce İmam Ali (a.s) hariç tüm Ensar ve Muhaciri Medine'den çıkartıp Rumlarla savaşması için Suriye'ye gönderme planı yapar. Ancak sahabeler bu fikre karşı çıkar ve Rumların üzerine gönderilecek olan ordunun başına atanan Usame'nin liderliği ile alay ederler (Sahih al-Buhari, 5.552, 5.744 and 5.745) Orduyu Medine'de bekletirler dönerler. Rasulullah (s.a.a) vefat edince de hilâfet kavgasına girişirler. Seyf İbni Ömer, ordunun bekletilmesi olayını tahrif etmiş ve ortada herhangi bir gecikme olmadığını göstermeye çalışmıştır. Rasulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra Hazreti Ebubekir orduyu dağıttığı halde Seyf İbn Ömer, Hazreti Ebubekir'in şöyle dediğini iddia eder:
"İlerleyin! Yoksa ALLAH sizi cinayet ve veba ile yok edecek!" (Taberî Tarihi ve İbni Asakir Tarihi, 11. Yılın Olayları, Seyf'den naklediliyor.)
Diğer ravîler kesinlikle Hazreti Ebubekirin böyle saçma birşey söylediğini iddia etmemişlerdir. Bir zındık olan Seyf, zamanının halifesini memnun edebilmek adına İslamiyetle böylesine dalga geçmiştir. Yine konuştuğu konulardan biri olan Sakife beyati konusunda Seyf şunları söylemiştir:
"Ebubekir halife olup beyat almaya başladığında Ali evinde oturuyordu. Haberdar olur olmaz alel acele üstüne gece entarisini geçirip geç kalma korkusuyla evinden fırladı. Hemen Ebubekir'e beyat verdi ve onunla oturmaya başladı, ancak giysileri uygunsuz olduğundan evine gönderildi. Giysilerini giyindikten sonra da Ebubekir'in toplantısında bulunmaya devam etti. (Tarih-i Taberî, Cilt 3, Sayfa 207)
Bu gülünç rivayet Sahih-i Buharî ile çelişmektedir, zira Buharî ilk altı ay boyunca İmam'ın (a.s) Hazreti Ebubekir'e beyat etmediğini kaydetmiştir (Sahih-i Buharî, 5. 546). Seyf Sakife ile ilgili yedi hikaye anlatmıştır ve Sakife üzerine kurduğu senaryosunu oynaması için üç de sahabe uydurmuştur. Bu üç sahabeden Seyf'den başka bahseden bir kimse olmamıştır. Seyf bu üç sahabenin adını "Ka'ka", "Mubeşşir" ve "Şakir" koymuştur.
Bunun yanı sıra Seyf, Şia'nın kuruluşu, Ebuzer'in (r.a) sürgünü, Hazreti Osman'ın öldürülmesi ve Cemel Savaşı hakkında çeşitli rivayetler uydurmuştur. Seyf, Abdullah İbni Sebe hakkında art niyetli bir şekilde uyduruk hikayelerini Şia'ya bağlamaya çalışmıştır ancak tüm bu rivayetler bize göstermektedir ki bu adam Şia'dan bütünüyle bihaberdir. Çünkü Şia'nın asla ama asla savunmadığı düşünce ve inançları Şia'ya isnad etmiştir. İnşaALLAH diğer bölümlerde Abdullah İbni Sebe'nin uyduruk biyografisini diğer Sünnî kaynaklara göre değerlendireceğiz.
Şunu da söylemeliyiz ki Allâme Askerî bu konuda çok ayrıntılı bir eser vermiştir. "Abdullah İbni Sebe ve Diğer Masallar" adlı kitabında bu konuda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklamalar yapmış ve anlatılan İbni Sebe'nin hiçbir zaman yaşamadığını kanıtlamıştır. Eğer o dönemde Abdullah İbni Sebe adında biri yaşamış olsa bile bu Seyf'in anlattığından çok çok daha farklı bir kimse olmalıdır.
Yorum