Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ahmed el-Katib'e cevap

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ahmed el-Katib'e cevap

    BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
    HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
    VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE

    bundan sonra... son zamanlarda İslam ve müslümanlar arasında Ahmed el-Katib adlı bir fitne ortaya çıkmıştır. adını zikrettiğimiz bu şerli ve şerefsiz şahıs bir zamanlar müslüman olmuş fakat daha sonra irtidad ederek okun yaydan fırlayıp çıktığı gibi İslam dininden çıkmış ve mürted olmuştur. mürted olduktan sonra imamet (imamın nass ile olması, masum olması, imamların sayısının 12 ile sınırlı olması), recat gibi İslam akidesinin esaslarından olan, Kitap ve Sünneti Nebevi s.a.a'in nassı ile sabit olan konuları eleştirmiş, bu konuların sonradan ortaya çıkıp uydurulmuş olduğunu, bidat olduğunu idda etmiştir. bu küfür dolu iddalarını bir araya toplayarak kitap haline getirmiş ve adını "Şia'da siyasal düşüncenin gelişimi" koymuştur. bu şerli ve şerefsiz şahsın küfür dolu kitabı değerli bir abimiz -Allah onu korusun ve sonunu hayır eylesin- tarafından bize ulaştırıldı. inşaAllah bu başlık altında bu şahsın iddalarına, tahrif, sansür ve yalanlarına cevap vermeğe çalışacağız.

    #2
    Ynt: Ahmed el-Katib'e cevap

    1. Devlet idaresinde Şura inancının Ehli Beyt a.s'ın görüşü olduğu iddası ve cevabı:

    Ahmed el-Katib kitabın girişinde ilk olarak Ehli Beyt a.s nezdinde şura inancının mevcut olduğunu, onların a.s geç dönem sünni ulemanın ortaya attığı "hilafet şura iledir" görüşünde olduğunu idda etmektedir. el-Katib bu konuda diyor ki:


    [sayfa 23]

    İslam ümmeti hem Rasulullah döneminde hem de onun vefatından sonra gelen ilk 10'lu yıllarda şura düzenine ve ümmetin kendi yöneticisini seçme hakkının bulunduğuna inanıyordu. Ehli Beyt de, bu inancı savunanların ve onunla amel edenlerin başında geliyordu. Ümmet, zor kullanarak iktidarı ele geçiren Emevi hükümdarlarının tasallutuna, onların egemenliği veraset yoluyla el değiştiren bir saltanata dönüştürmelerine ve şura düzenini yok etmelerine maruz kalınca, Ehli Beyt taraftarı olan bazı Şiiler, olup bitenlerden etkilenerek bunlara bir tepki olarak şöyle dediler: "halifelik Emeviler'den çok Ehli Beyt'in hakkıdır ve bu hakkın yanlız onların neslinden olanlar arasında kalması zorunludur." ne var ki, bu nazariye, bizzat Ehli Beyt'in kendi nazariyesi olmadığı gibi hicri birinci asırdaki Şia'nın da nazariyesi değildir.

    imamiyye Şiası, Hz. Peygamber'in, imam Ali b. Ebi Talib'i kendisinden sonra halife olarak tayin ettiğine dair birtakım nasslar zikretmelerine rağmen, bizzat kendi literatürlerinde, hem Rasulullah'ın hemde Ehl-i Beyt'in şura ilkesine bağlılığını; ayrıca ümmetin, kendi imamlarını seçme hakkına sahip olduğunu gösteren başka nasslar da bulunmaktadır.

    Şia'nın beşinci asırda yaşayan en büyük alimlerinden olan Şerif Murtaza'nın kaydettiği bir rivayette deniyor ki: Abbas b. Abdulmuttalib, Müminlerin Emirinden Peygamber'in hastalandığı sırada kendisinden sonra kimin yönetime geçmesi gerektiğini sormasını ister; "eğer idare bizde olacaksa onu açıklaması iyi olur, başkasında olacaksa, o zaman da, bu konuda tavsiyelerini dinlemiş oluruz" der. rivayete göre Müminlerin Emiri der ki: biz hastalığının ağırlaştığı sırada Rasulullah'ın huzuruna vardık ve: "ey Allah'ın

    [sayfa 24]

    Rasulü bize bir halife tayin et" dedik. "Hayır, İsrailoğullarının Harun hakkında ayrılığa düştükleri gibi, sizin de bu konuda ayrılığa düşmenizden korkuyorum. yalnız, eğer Allah sizin kalplerinizde bir iyilik bulunduğunu görürse, sizin için birini seçer" buyurdu.1

    Kuleyni, el-Kafi'de imam Cafer b. Muhammed Sadık'tan naklen der ki: Rasulullah'ın vefatı yaklaştığında Abbas b. Abdulmuttalib'i ve Müminlerin Emirini çağırdı ve Abbas'a: "ey Muhammed'in amcası; Muhammed'in mirasını alır, borçlarını öder ve onun ihtiyaçlarını giderebilir misin?" diye sordu. Abbas: "ya Rasulullah, annem babam sana feda olsun; ben yaşlı bir ihtiyarım, çoluk çocuğum çoktur, malım da azdır, sen rüzgarlara aşık atarken kim sana güç yetire bilir" cevabını verdi. Peygamber kısa bir süre kendinden geçti, sonra: "ey Abbas, Muhammed'in mirasını alır, borçlarını öder ve onun ihtiyaçlarını giderebilir misin?" diye sordu, Abbas yine daha önceki sözlerini tekrarladı. Peygamber: "ben onu hakkını verecek birine vereceğim" buyurdu. sonra: "ey Ali, ey Muhammed'in kardeşi, Muhammed'in vaatlerini yerine getirip, onun borçlarını ödeye bilir, mirasını alabilir misin?" diye sordu. o da: "evet, annem babam sana feda olsun, bunlar benim görevim ve hakkımdır" dedi.2

    bu vasiyet rahatlıkla anlaşılacağı gibi, normal, kişisel ve geçici bir vasiyetdir. Siyaset, imamet ve dini halifelikle hiçbir alakası yoktur. Rasulullah bunu önce Abbas b. Abdulmuttalib'e teklif etmiş, o bunu kabul etmek istemeyince, Müminlerin Emiri (Hz. Ali) bu görevi gönüllü olarak üzerine almıştır.

    Şeyh Müfid'in bazı kitaplarında Müminlerin Emiri Ali'den naklettiği bir vasiyet daha vardır. rivayette Hz. Ali, Rasulullah'ın vefatından önce kendisine vasiyette bulunduğunu ifade etmektedir. ancak bu da genel nitelikli, ahlaki ve manevi bir vasiyet olup, vakıflar ve sadakaların düzenlenmesi meselesiyle ilgilidir.3

    imamiyye şiasının kutupları konumunda bulunan Kuleyni, Müfid ve Murtaza tarafından zikredilmekte olan bu rivayetlere bir göz atıldığında, Rasulullah'ın imam Ali'ye halifelik, imamet ya da şuranın terk edilmesine ilişkin bir vasiyetinin bulunmadığı görülmektedir. bu da imam Ali'nin Rasulullah'ın vefatından hemen sonra Abbas b. Abdulmuttalib tarafında ısrarla kendisine teklif

    __________
    1-Murtaza, "eş-Şafi", 3/295; 4/149
    2-Kuleyni, "el-Kafi", 1/236
    3-Müfid, "Emali", s. 220; Müfid, "el-İrşad", s. 188


    [sayfa 25]

    edilmiş olmasna rağmen, neden kendi adına biati kabul etmeye yanaşmadığını bir ölçüde açıklamaktadır. Abbas ona: "uzat elini sana biat edeyim; Kureyş'in şu büyüğünü -Ebu Sufyan'ı kastediyor- de getireyim; Rasulullah'ın amcası, amcası oğluna biat etmiş diye yayılsın, böylece Kureyş'ten kimse sana muhalefet etmesin; zaten insanlar Kureyş'e tabidir" demiş olmasına rağmen, imam Ali bu teklifi reddetmiştir.4

    imam Sadık babasından, o da dedesinden rivayet eder ki: Ebu Bekir, halife olduğunda Ebu Sufyan imam Ali'ye gelip ona: "ey Abdumenafoğulları, Teym'den birinin sizi yönetmesine mi razı oldunuz, elini uzat sana biat edeyim; Allah'a yemin olsun ki, Ebu Fusayl makamını süvariler ve piyadelerle doldururum" dediğinde imam ondan uzak durmuş ve: "yazıklar olsun ey Ebu Sufyan! bu da senin tuzaklar;ndan biridir, artık insanlar Ebu Bekir konusunda ittifak ettiler; sen cahiliye döneminde olduğu gibi İslm'a girdikten sonra da hala İslamı saptırmayı arzu ediyorsun; Allah'a yemin olsun ki, sen fitnecilik yapmayı sürdürsen bile, bu İslam'a hi,bir zarar veremez" karşılığını vermiştir.5

    __________
    4-Murtaza, "eş-Şafi", 2/149; 3/237
    5-Murtaza, "eş-Şafi", 3/237 ve 252; ibni Ebil Hadid, "Şerhu Nehcil Belağa", 1/122
    biz inşaAllah burada 3 başlık halinde onun iddalarına cevap vereceğiz. ilk önce, onun sunduğu "delilleri" inceleyecek, ikinci olarak, o dönemin müslümanları (Ehli Beyt a.s ve sahabe r.a) arasında Şura düşüncesinin olup olmadığını ve son olarak ta yine o dönemin müslümanları (Ehli Beyt a.s ve sahabe r.a) arasında Vasiyet inancının olup olmadığını inceleyeceğiz.

    1-1. Ahmed el-Katib'in "delillerinin" incelenmesi: onun delillerini incelemeye geçmeden önce şu husus dikkaten kaçırmamak gerekir ki, bu adam o dönemin müslümanlarının Şura inancı üzere olduklarını söylemesine rağmen bu konuda her hangi bir delil ortaya koyamamaktadır. getirdiği sözde "deliller" ise Şura'nın meşruiyyeti hakkında değil, devlet yönetimi açısından vasiyetin olmadığı, aksine normal, sıradan bir vasiyetin olduğuna dairdir. yani bu "delillerin" sağlamlığı kabul edilse bile ortada Şura'nın meşru olduğunu belgeleyen bir şey yoktur.

    ama onun, vasiyetin devlet yönetimi ile ilgili değilde, normal, aile içi bir vasiyet olduğu yönündeki delillerine gelince, görüldüğü gibi bunlar Şeyh Kuleyni, Şeyh Müfid ve Seyyid Murtaza r.a'ın kitaplarından sunulmuş olan alıntılardır ki, bunun üçü Seyyid Murtaza r.a'ın "eş-Şafi" kitabındandır. inşaAllah ilk önce "eş-Şafi"den sunulmuş olan delilleri inceleyecek, daha sonra ise diğerlerine geçeceğiz.

    el-Katib diyor ki:


    Şia'nın beşinci asırda yaşayan en büyük alimlerinden olan Şerif Murtaza'nın kaydettiği bir rivayette deniyor ki: Abbas b. Abdulmuttalib, Müminlerin Emirinden Peygamber'in hastalandığı sırada kendisinden sonra kimin yönetime geçmesi gerektiğini sormasını ister; "eğer idare bizde olacaksa onu açıklaması iyi olur, başkasında olacaksa, o zaman da, bu konuda tavsiyelerini dinlemiş oluruz" der. rivayete göre Müminlerin Emiri der ki: biz hastalığının ağırlaştığı sırada Rasulullah'ın huzuruna vardık ve: "ey Allah'ın

    [sayfa 24]

    Rasulü bize bir halife tayin et" dedik. "Hayır, İsrailoğullarının Harun hakkında ayrılığa düştükleri gibi, sizin de bu konuda ayrılığa düşmenizden korkuyorum. yalnız, eğer Allah sizin kalplerinizde bir iyilik bulunduğunu görürse, sizin için birini seçer" buyurdu.1

    __________
    1-Murtaza, "eş-Şafi", 3/295; 4/149
    ve ben cevaben derim ki: bu açıkca tahrif ve Seyyid Murtaza r.a'a yala nispet etmektir. bu adam bu sözleri ile Seyyid Murtaza r.a'ın bu hadisi rivayet ettiği görünümünü vermektedir. oysa gerçekte bu Seyyid Murtaza r.a'ın rivayet ettiği bir hadis değildir, aksine mutezile alimlerinden Kadı Abdulcebbar'ın imamet inancını eletirmek için yazdığı "el-Muğni" kitabından bir hadistir ve Seyyid Murtaza r.a Abdulcebbar'ın rivayet ettiği bu hadise cevap vermek için onu "eş-Şafi" kitabına almıştır. Seyyid r.a diyor ki:
    • [li]فأما الخبر الذي رواه عن العباس رضي الله عنه من أنه قال لأمير المؤمنين عليه السلام لو سألت النبي صلى الله عليه وآله عن القائم بالأمر بعده، فقد تقدم في كتابنا الكلام عليه وبينا أنه لو كان صحيحا لم يدل على بطلان النص فلا وجه لإعادة ما قلناه فيه.
      وبعد، فبإزاء هذين الخبرين الشاذين اللذين رواهما في أن أمير المؤمنين عليه السلام. لم يوص كما لم يوص رسول الله صلى الله عليه وآله الأخبار التي ترويها الشيعة من جهات عدة، وطرق مختلفة المتضمنة لأنه عليه السلام وصى إلى الحسن ابنه، وأشار إليه واستخلفه، وأرشد إلى طاعته من بعده، وهي أكثر من أن نعدها ونوردها. فمنها، ما رواه أبو الجارود عن أبي جعفر عليه السلام أن أمير المؤمنين لما أن حضره الذي حضره قال لابنه الحسن عليه السلام: " ادن مني حتى أسر إليك ما أسر إلي رسول الله صلى الله عليه وآله، وأئتمنك على ما ائتمنني عليه ". وروى حماد بن عيسى عن عمر بن شمر عن جابر عن أبي جعفر عليه السلام قال: " أوصى أمير المؤمنين عليه السلام إلى الحسن عليه السلام وأشهد على وصيته الحسين ومحمدا عليهما السلام وجميع ولده ورؤساء شيعته وأهل بيته، ثم دفع إليه الكتب والسلاح " في خبر طويل يتضمن الأمر بالوصية في واحد بعد واحد إلى أبي جعفر محمد بن علي بن الحسين بن علي عليهم السلام وأخبار وصية أمير المؤمنين عليه السلام إلى ابنه الحسن عليه السلام واستخلافه له ظاهرة مشهورة بين الشيعة وأقل أحوالها واخفض مراتبها أن يعارض ما رواه ويخلص ما استدللنا به
      ama onun (Kadı Abdulcebbar'ın) rivayet ettiği Abbas r.a'ın Müminlerin Emiri'ne Nebi s.a.a'in hastalandığı sırada kendisinden sonra kimin yönetime geçmesi ile ilgili soru sormasını söylediği habere gelince, kitabımızda (daha önce) bu haber aleyhinde sözümüzü söyledik ve beyan ettik ki, faraza sahih olduğunu düşünsek bile (imamet hakkında) nassın iptalinde dalalet etmez.

      sonra onun "Rasulullah vasiyet etmediği gibi Ali de vasiyet etmemiştir" şeklinde rivayet ettiği iki hadis de şazzdır ve buna karşılık olarak Şia çeşitli yönlerden ve çeşitli kanallardan birçok hadis nakletmiştir ki, açık bir şekilde Ali a.s’ın oğlu Hasan’a vasiyet etiğini, onu hilafete tayin ettiğini ve insanları ona itaate davet ettiğini göstermektedir ki, bunların hepsini nakletmemiz mümkün değildir. Sadece bir kaç örneklerle yetiniyoruz:

      Ebul Carud Ebu Cafer (imam Bakır a.s)'dan rivayet eder ki: Müminlerin Emiri'nin a.s vefatı yaklaştığında oğlu Hasan’a şöyle buyurdu: "bana yaklaş ki, Rasulullah s.a.a’in bana söylediği sırları sana söyleyeyim; Rasulullah’ın beni emin kıldığı şeylere seni emin kılayım!"

      Hammad bin İsa, Amr bin Şemer’den, o da Cabir’den, o da Ebu Cafer (imam Bakır a.s)'dan rivayet eder ki: "Müminlerin Emiri a.s Hasan’a vasiyette bulundu ve bu vasiyeti için Hüseyn’i, bütün evlatlarını ve Şialarının ve ev halkının önde gelenlerini şahit tuttu. Sonra kitapları ve silahı ona teslim etti."

      yine imam’dan gelen uzun bir hadiste imamların birbirlerine vasiyeti, Ebu Cafer Muhammed b. Ali (imam Bakır a.s)’a kadar zikredilmiştir. Müminlerin Emiri a.s'ın oğlu Hasan’a vasiyetini ve onu hilafete tayinini içeren rivayetler Şia arasında meşhur ve her kes tarafından bilinen bir gerçektir. Bunlar faraza hiçbir şeyi ifade etmese bile, en azından onun naklettiği rivayetle çelişmekte ve dolayısıyla bizim getirdiğimiz diğer deliller muarızsız kalmaktadır.

      Seyyid Murtaza r.a, "eş-Şafi", 3/101-102
      [/li]


    görüldüğü gibi, Seyyid r.a burada hadis rivayet etmemektedir, aksine Kadı Abdulcebbar'ın rivayetine cevap vermektedir. ve cevabının sonunda da imam Ali a.s'ın Hz. Hasan'a vasiyet ettiğine dair nakillere yer vermektedir. gerçekten çok merak ediyoruz nasıl oluyorda, insanları hurafelerden (!) kurtarmayı maksat olarak seçmiş olan birisi bu şekilde yalana baş vuruyor?

    el-Katib devam ediyor:


    bu da imam Ali'nin Rasulullah'ın vefatından hemen sonra Abbas b. Abdulmuttalib tarafında ısrarla kendisine teklif

    [sayfa 25]

    edilmiş olmasna rağmen, neden kendi adına biati kabul etmeye yanaşmadığını bir ölçüde açıklamaktadır. Abbas ona: "uzat elini sana biat edeyim; Kureyş'in şu büyüğünü -Ebu Sufyan'ı kastediyor- de getireyim; Rasulullah'ın amcası, amcası oğluna biat etmiş diye yayılsın, böylece Kureyş'ten kimse sana muhalefet etmesin; zaten insanlar Kureyş'e tabidir" demiş olmasına rağmen, imam Ali bu teklifi reddetmiştir.4

    __________
    4-Murtaza, "eş-Şafi", 2/149; 3/237
    el-Katib diyor ki:

    Kuleyni, el-Kafi'de imam Cafer b. Muhammed Sadık'tan naklen der ki: Rasulullah'ın vefatı yaklaştığında Abbas b. Abdulmuttalib'i ve Müminlerin Emirini çağırdı ve Abbas'a: "ey Muhammed'in amcası; Muhammed'in mirasını alır, borçlarını öder ve onun ihtiyaçlarını giderebilir misin?" diye sordu. Abbas: "ya Rasulullah, annem babam sana feda olsun; ben yaşlı bir ihtiyarım, çoluk çocuğum çoktur, malım da azdır, sen rüzgarlara aşık atarken kim sana güç yetire bilir" cevabını verdi. Peygamber kısa bir süre kendinden geçti, sonra: "ey Abbas, Muhammed'in mirasını alır, borçlarını öder ve onun ihtiyaçlarını giderebilir misin?" diye sordu, Abbas yine daha önceki sözlerini tekrarladı. Peygamber: "ben onu hakkını verecek birine vereceğim" buyurdu. sonra: "ey Ali, ey Muhammed'in kardeşi, Muhammed'in vaatlerini yerine getirip, onun borçlarını ödeye bilir, mirasını alabilir misin?" diye sordu. o da: "evet, annem babam sana feda olsun, bunlar benim görevim ve hakkımdır" dedi.2

    __________
    2-Kuleyni, "el-Kafi", 1/236
    ve ben cevaben derim ki: evet, bu hadisi Şeyh Kuleyni r.a "el-Kafi"de rivayet etmiştir fakat hadis sahih değildir. hadisin "el-Kafi"den naklen aslı ve çevirisi:
    • [li]محمد بن الحسين وعلي بن محمد، عن سهل بن زياد، عن محمد بن الوليد شباب الصيرفي، عن أبان بن عثمان، عن أبي عبدالله (عليه السلام) قال: لما حضرت رسول الله (صلى الله عليه وآله) الوفاة دعا العباس بن عبد المطلب وأمير المؤمنين (عليه السلام) فقال للعباس: يا عم محمد تأخذ تراث محمد وتقضي دينه وتنجز عداته (1)؟ فرد عليه فقال: يا رسول الله بأبي أنت وامي إني شيخ كثير العيال قليل المال من يطيقك وأنت تباري الريح (2)، قال: فأطرق (صلى الله عليه وآله) هنيئة ثم قال: يا عباس أتأخذ تراث محمد وتنجز عداته وتقضي دينه؟ فقال بأبي أنت وامي شيخ كثير العيال قليل المال وأنت تباري الريح.
      قال: أما إني ساعطيها من ياخذها بحقها ثم قال: يا علي يا أخا محمد أتنجز عدات محمد وتقضي دينه وتقبض تراثه؟ فقال: نعم (3) بأبي أنت وامي ذاك علي ولي
      Muhammed b. Hüseyin ve Ali b. Muhammed bana Sehl b. Ziyad’dan, o Muhammed b. Velid es-Seyrafi’den, o Eban b. Osman’dan, o da Ebu Abdullah (imam Cafer es-Sadık a.s)'dan şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah s.a.a vefat etmek üzereyken Abbas b. Abdulmuttalib’i ve Emir’ül-müminin (imam Ali a.s)’ı çağırdı, Abbas’a dedi ki: "Ey Muhammed’in amcası! Muhammed’in mirasını almayı, borçlarını ödemeyi ve sözlerini yerine getirmeyi kabul ediyor musun?" Abbas dedi ki: "Ya Rasulallah! Anam babam sana kurban olsun! Ben yaşlı bir adamım. Çoluk çocuğumun sayısı fazla, buna karşılık malım da azdır. Sense cömert­likte rüzgârla yarışırsın, senin vasiyetlerini yerine getirmeye kimin gücü yetebilir ki?" Rasulullah, bir süre başını öne eğerek düşündükten sonra şunları söyledi: "Ey Abbas! Muhammed’in mirasını almayı, borçlarını ödemeyi ve sözlerini yerine getir­meyi kabul ediyor musun?" Dedi ki: "Anam-babam sana kurban olsun! Yaşlı bir adamım. Çoluk çocuğu­mun sayısı fazla, buna karşılık malım da azdır. Sense cömertlikte rüzgârla yarışırsın." Bunun üzerine Rasulullah buyurdu ki: "Ben bu görevi, onu hakkıyla yerine getirecek birine vereceğim." Ardından dedi ki: "Ey Ali! Ey Muhammed’in kardeşi! Muhammed’in verdiği sözleri yerine getirmeyi, borçlarım ödemeyi ve mirasını almayı kabul ediyor musun?" imam Ali: "Evet, anam babam sana kurban olsun. Kârı da zararı da benimdir." dedi.

      Kuleyni r.a, "el-Kafi", 1/236, hadis 9
      [/li]


    hadisin senedinde kırmızı ile işaretlediğim iki ravi Sehl b. Ziyad ve Muhammed b. Velid vardır ve onların her ikisi mecruhtur. şimdi onlar hakkında rical kitaplarından bilgi veriyoruz:

    Sehl b. Ziyad (سهل بن زياد): Seyyid Ebul Kasım el-Hoi r.a "Mucem ricalil hadis"te onun biografisinde diyor ki:

    • [li]5639 سهل بن زياد
      5639-cu ravi: Sehl b. Ziyad:

      سهل بن زياد أبو سعيد الآدمي الرازى كان ضعيفاً في الحديث غيرمعتمد عليه فيه وكان أحمد بن محمد بن عيسى يشهد عليه بالغلووالكذب وأخرجه منقم
      Necaşi r.a dedi ki: "Sehl b. Ziyad Ebu Said el-Ademi er-Razi hadiste zayıftır, ona itimad edilmez. Ahmed b. Muhammed b. İsa onun aleyhinde guluv ve yalancılık şehadetinde bulumuş ve onu Kum'dan çıkarmıştır."

      و قال الشيخ سهل بن زياد الآدمي الرازي يكنى أبا سعيد ، ضعيف
      ve Şeyh (Tusi r.a) şöyle dedi: "Sehl b. Ziyad el-Ademi er-Razi, künyesi Ebu Said, zayıftır."

      وقال الشيخ في الاستبصار: الجزء 3 باب أنه لايصحالظهار بيمينفي ذيل الحديث 935 : وأما الخبر الاول فراويه أبوسعيد الآدمى وهوضعيف جداً عند نقاد الاخبار وقد استثناه أبو جعفر ابن بابويه في رجال نوادرالحكمة
      ve Şeyh (Tusi r.a) "el-İstisbar", 3-cü cilt, hadis 935'de dedi ki: "ilk hadise gelince, onu Ebu Said el-Ademi rivayet etmiştir ve o hadis ehli arasında çok zayıftır ve Ebu Cafer b. Babaveyh (Şeyh Saduk r.a) "Nevadir el-Hikme" ricalinde onu istisna etmiştir."

      و قال الكشي في ترجمة صالح بن أبي حماد الرازي ( 543 ) قال علي بن محمد القتيبي : كان أبو محمد الفضل ( بن شاذان ) يرتضيه و يمدحه و لا يرتضى أبا سعيد الآدمي و يقول : هو الاحمق
      ve Keşşi r.a Salih b. Hammad er-Razi’nin biografisinde dedi ki: Ebu Muhammed Fazl b. Şazan Ebu Said el-Ademi (yani hakkında konuştuğumuz ravi) hakkında dedi ki: "o bir ahmaktır"

      وقال النجاشي والشيخ في ترجمة محمد بن أحمد بن يحيى (623): واستثنى ابنالوليد من روايات محمد بن أحمد بن يحيى في جملة مااستثناه روايته عن سهل ابنزياد الآدمى وتبعه على ذلك الصدوق وابن نوح فلم يعتمدوا على رواية محمد ابنأحمد بن يحيى عن سهل بن زياد
      Necaşi ve Şeyh (Tusi r.a) Muhammed b. Ahmed b. Yahya'nın biografisinde dediler ki: "ibni Velid Muhammed b. Ahmed b. Yahya'nın senedinde Sehl b. Ziyad el-Ademi yer alan hadislerini istisna etmiştir ve bu hususta Saduk il ibni Nuh ona tabi olmuş ve Muhammed b. Ahmed b. Yahya'nın Sehl b. Ziyad'dan olan hadislerine itimad etmemiştirler"

      و قال ابن الغضائري سهل بن زياد أبو سعيد الآدمي الرازي : كان ضعيفا جدا فاسد الرواية و المذهب
      ve ibni Ğadairi r.a şöyle dedi: "Sehl b. Ziyad Ebu Said el-Ademi er-Razi, çok zayıftır, mezhebi ve rivayetleri fasid (bozuk)‘tur."

      Seyyid Ebul Kasım el-Hoi r.a, "Mucem ricalil hadis", 9/354, 5639-cu ravi
      [/li]


    Muhammed b. Velid (محمد بن الوليد): Seyyid Ebul Kasım el-Hoi r.a onun biografisinde şu bilgileri vermektedir:
    • [li]محمد بن الوليد شباب الصيرفى
      Muhammed b. Velid es-Seyrafi

      قال العلاّمة (62) من الباب (1)، من حرف الميم، من القسم الثانى: محمد بن الوليد الصيرفي سيّار (شباب): ضعيف
      Allame (Hilli r.a) dedi ki: "Muhammed b. Velid es-Seyrafi, zayıftır."

      وقال ابن داود (473)، من القسم الثانى: محمد بن الوليد الصيرفي (غض) ضعيف
      ve ibni Davud dedi ki: "Muhammed b. Velid es-Seyrafi, zayıftır."

      Seyyid Ebul Kasım el-Hoi r.a, "Mucem ricalil hadis", 18/331, 11963-cü ravi
      [/li]


    yani hadis zayıftır ve hüccet olmaz. nitekim Şeyhul İslam Allame II Meclisi r.a "el-Kafi" şerhinde hadis hakkında diyor ki:


    el-Katib diyor ki:

    Şeyh Müfid'in bazı kitaplarında Müminlerin Emiri Ali'den naklettiği bir vasiyet daha vardır. rivayette Hz. Ali, Rasulullah'ın vefatından önce kendisine vasiyette bulunduğunu ifade etmektedir. ancak bu da genel nitelikli, ahlaki ve manevi bir vasiyet olup, vakıflar ve sadakaların düzenlenmesi meselesiyle ilgilidir.3

    __________
    3-Müfid, "Emali", s. 220; Müfid, "el-İrşad", s. 188
    ve ben cevaben derim ki: evet, doğrudur, Şeyh Müfid r.a'ın "Emali" kitabında, 220-ci sayfada imam Ali a.s'ın Hz. Hasan'a yaptığı bir vasiyet rivayet edilmektedir ki, bu vasiyette halifelik ve imamet ile ilgili bir bilgi mevcut değildir ve imam Ali a.s Hz. Hasan a.s'a vasiyet etmeden önce bu vasiyeti Rasulullah s.a.a'in kendisine yapmış olduğunu bildirmektedir. ancak bu hadis 2 cihetden delil konumunda değildir.

    öncelikle hadisin senedi zayıftır, Şeyh Müfid r.a bu hadisi şu isnad ile rivayet etmiştir:

    • [li]قال: حدثني أبو حفص عمر بن محمد بن علي الصيرفي المعروف بابن الزيات قال: حدثنا أبو علي محمد بن همام الإسكافي قال: حدثنا جعفر بن محمد بن مالك (2) قال: حدثنا أحمد بن سلامة الغنوي قال: حدثنا محمد بن الحسين العامري (3) قال: حدثنا أبو معمر، عن أبي بكر بن عياش، عن الفجيع العقيلي قال: حدثني الحسن بن علي بن أبي طالب عليهما السلام قال
      bana Ebu Hafz ibni Zeyyat anlattı, dedi ki: bana Ebu Ali Muhammed b. Hümmam el-İskafi anlattı, dedi ki: bana Cafer b. Muhammed b. Malik anlattı, dedi ki: bana Ahmed b. Seleme anlattı, dedi ki: bana Muhammed b. Hüseyin el-Amri anlattı, dedi ki: Ebu Mamer bana Ebu Bekir b. Ayyaş'tan, o el-Ukayli'den anlattı, dedi ki: bana Hasan b. Ali b. Ebu Talib a.s anlattı ve dedi ki:

      Şeyh Müfid r.a, "Emali", sayfa 220
      [/li]


    hadisin senedinde kırmızı ile işaretlediğim iki ravi mecruh ve meçhuldür. şimdi rical kitaplarından onlar hakkında bilgi veriyoruz:

    Cafer b. Muhammed b. Malik (جعفر بن محمد بن مالك): cerhedilmiş bir ravidir, Seyyid Ebul Kasım el-Hoi r.a onun biografisinde diyor ki:

    • [li]2287 جعفر بن محمد بن مالك
      Cafer b. Muhammed b. Malik

      قال النجاشى: جعفر بن محمد بن مالك بن عيسى بن سابور مولى أسماء ابن خارجة بن حصين الفزارى كوفي أبو عبداللّه كان ضعيفاً في الحديث
      قال أحمد بن الحسين: كان يضع الحديث وضعا، ويروي عن المجاهيل. وسمعت من قال: كان أيضا فاسد المذهب والرواية
      Necaşi dedi ki: Cafer b. Muhammed b. Malik b. İsa b. Sebur... hadiste zayıftır. Ahmed b. Hüseyin dedi ki: "o hadis uydurucusudur ve meçhullerden rivayet eder." yine ondan (Ahmed b. Hüseyin'den) şunları duydum: "o aynı şekilde mezheb ve rivayetleri fasid (bozuk) olan birisidir"

      وذكره النجاشي في ترجمة محمد بن أحمد بن يحيى: أنه ضعفه ابن الوليد، وابن نوح والصدوق. وحكى الشيخ أيضا تضعيفه عن أبي جعفر بن بابويه، في ترجمة محمد بن أحمد بن يحيى
      ve Necaşi Muhammed b. Ahmed b. Yahya'nın biografisinde onun hakkında dedi ki: "ibni Velid, ibni Nuh ve Saduk onu tazyif etmiştirler" aynı şekilde Şeyh (Tusi r.a) Muhammed b. Ahmed b. Yahya'nın biografisinde Şeyh Saduk'dan onun tazyifini rivayet etmiştir.

      Seyyid Ebul Kasım el-Hoi r.a, "Mucem ricalil hadis", 5/87, 2287-ci ravi
      [/li]


    Ahmed b. Seleme (أحمد بن سلامة الغنوي): meçhul bir ravidir, Şeyh Şahrudi r.a onun hakkında diyor ki:


    saniyen, hatta -faraza- hadisin sahih olduğunu kabullensek bile, bu hadis yine Ahmed el-Katib'in iddası ile uyuşmamaktadır. el-Katib bu hadise dayanarak Nebi s.a.a'in imam Ali'ye ahlaki ve benzeri konularda vasiyet ettiğini idda etmektedir. çok merak ediyoruz, acaba ahlaki bir konuda vasiyet edilmiş olması imamet konusunda vasiyetin olmasına engelmidir ki?

    Yorum


      #3
      Ynt: Ahmed el-Katib'e cevap

      1-2. ilk devir müslümanlar arasında Şura düşüncesi varmıydı? yukarıda da söylediğimiz gibi o dönemin müslümanlarının Şura düşüncesinde oldukları iddası Ahmed el-Katib'in hakkında delil getiremediği, bir konudur. şimdi biz inşaAllah onun idda ettiği Şura düşüncesinin ilk dönemlerde müslümanlar arasında olup olmadığını araştıracağız.

      a) Ebu Bekir'in krallığı: sünni ve nasibilerin ilk büyük halife olarak gördükleri Ebu Bekir'in krallığı ve ona yapıla biat o dönemde müslümanlar arasında Şura gibi bir düşüncenin olmadığı konusunda yeterli delildir. zira bilindiği gibi Nebi s.a.a'in vefatından sonra Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde el-Cerrah'ın aralarında bulunduğu bir gurup da Sakifede önderlik ve saltanat kavgasına tutulmuşlardı. Ancak, burada saltanat için kavgaya tutuşan bu kişilerin hiç birisi şura veya istişareden söz etmemiş, aksine Allah c.c’ın "müminler ancak kardeştirler" (Hucurat, 10) kavlini unutmuşcasına bir birine bağırıp "Allah senin belanı versin", "Allah seni öldürsün" gibi ifadeler kullanmıştırlar. Ebu Bekir’in hükumeti nasıl ele geçirdiğini Ahmed el-Katib’in de "raşid halife" olarak gördüğü hadisenin gerçek "kahraman"larından Ömer b. Hattab şöyle anlatıyor:

      • [li]حدثنا عبد العزيز بن عبد الله: حدثني إبراهيم بن سعد، عن صالح، عن ابن شهاب، عن عبيد الله بن عبد الله بن عتبة بن مسعود، عن ابن عباس قال:
        ثم إنه بلغني قائل منكم يقول: والله لو قد مات عمر بايعت فلاناً، فلا يغترَّنَّ امرؤ أن يقول: إنما كانت بيعة أبي بكر فلتة وتمَّت، ألا وإنها قد كانت كذلك، ولكن الله وقى شرَّها،
        bana Abdulaziz b. Abdullah anlattı, dedi ki: İbrahim b. Sadan bana Salih’ten, o ibni Şihab’dan, o Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud’dan, o da ibn Abbas’dan şöyle anlattı: Ömer dedi ki: Sonra şu da var ki, içinizden bir sözcü çıkıp: "Vallahi Ömer ölürse, ben fulan kimseye bey'at ederim" demektedir. Sakın hiçbir kimse onun "Ebu Bekir'e yapılan bey'at ancak fitnedir, birdenbire olmuş ve tamamlanmıştır" demesiyle aldanmasın! Hakikaten öyledir ancak, Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur.

        Buhari, "es-Sahih", Kitabul muharabin, 16-cı bab, hadis 6442
        [/li]


      gördüğünüz gibi, Sakife olayları içerisinde bulunan Ömer b. Hattab'ın kendisi bugün birilerinin "Şura" ile olduğunu söyledikleri Ebu Bekir’in krallığının, ona yapılan biatin fitne olup, hiç bir istişareye dayanmadığını, birden bire olduğunu söylemektedir.

      b) Ömer b. Hattab'ın krallığı: Ömer b. Hattab sünni ve nasibilerin ikinci halife olarak gördüğü bir kişidir. ancak onun hükumeti de kesinlikle Şura ile olmamıştır. aksine onun krallığı "istişaresiz ve birdenbire" olmuş olan Ebu Bekir’in krallığı gibidir. Ebu Bekir ölüm döşeğinde iken vasiyet yazdırarak Ömer b. Hattabı hükumete atamış, hiç kimse ile istişare yapmamış ve bir Allah’ın kulu da çıkıp "istişare yapılmalıydı, niye bunu çiğnedin?" diye itirazda bulunmamıştır. Ebu Bekir’in Ömer’i kendisinden sonra kral ilan etmesine itiraz eden imam Ali a.s ve Talha b. Ubeydullah da böyle bir şeyi zikretmemiştirler.

      • [li]عبد الرزاق عن معمر عن الزهري عن القاسم بن محمد عن أسماء بنت عميس قالت: دخل رجل من المهاجرين على أبي بكر رحمه الله وهو شاك، فقال: استخلفت عمر وقد كان عتا علينا ولا سلطان له، فلو قد ملكنا لكان أعتى علينا وأعتى، فكيف تقول لله إذا لقيته؟ فقال أبو بكر: أجلسوني، فأجلسوه، فقال: هل تفرقني إلا بالله، فإني أقول إذا لقيته: استخلفت عليهم خير أهلك
        Mamer bana Zühri’den, o Kasım b. Muhammed’den, o da Esma binti Ümeys’ten dedi ki: Muhacirlerden bir adam Ebû Bekir hasta iken yanma geldi. Ona: "Başımıza Ömer'i halife tayin ettin. O sert bir kimsedir, kendisine hâkim olamaz. Eğer onu başımıza halife yaparsan sertliği daha da artar ve kendisine daha çok hâkim olamaz. Allah'la karşılaştığında ona ne cevap vereceksin?" dedi. Ebu Bekir: "Beni oturtun!" dedi ve: "Sen beni Allah ile mi korkutuyorsun?" dedi. "Allah'la karşılaştığımda ona şöyle derim: Yarabbi! Onlara en hayırlılarını emir tayin ettim!."

        Abdurrezzak, "Musannaf", 5/449-450, hadis 9764
        [/li]


      hadisi ibni Ebi Şeybe "Musannaf", 7/434, hadis 37056’da kendi sahih senedi ile Haris b. Yezid’den; ibni Sad "Tabakat", 3/274’de kendi senedi ile Aişe’den; Ahmed b. Hanbel "Fedail es-Sahabe", 1/337, hadis 485’de kendi senedi ile Esma binti Yezid’den; Taberi "Tarih et-Taberi", 2/355’de ve "Tehzibul Asar", 3/356, hadis 1191’de kendi senedi ile Esma binti Umeys’ten rivayet etmiştir. hadisi kendi kitabında Abdurrezzak’tan naklen rivayet eden ibni Hacer hadis hakkında diyor ki:


      hadiste Ebu Bekir'e itiraz eden şahsın -ki, bu imam Ali a.s'dır- açıkca söylediği ve hadisin sonunda Ebu Bekir'in de itiraf ettiği gibi Ömer'i tayin bizzat Ebu Bekir'dir ve ortada istişare yoktur.

      yine Ömer ölüm anında önceleri Ebu Bekir'in kendisini tayin etmiş olduğu gibi birilerini tayin etme düşüncesine dalmş ve şöyle demiştir:

      • [li]قال: أخبرنا عفان بن مسلم قال: أخبرنا حماد بن سلمة عن علي بن زيد بن جدعان عن أبي رافع أن عمر بن الخطاب كان مستندا إلى بن عباس وعنده بن عمر وسعيد بن زيد فقال: اعلموا أني لم أقل في الكلالة شيئا ولم أستخلف بعدي أحدا وأنه من أدرك وفاتي من سبي العرب فهو حر من مال الله. قال سعيد بن زيد بن عمرو: إنك لو أشرت برجل من المسلمين ائتمنك الناس، فقال عمر: قد رأيت من أصحابي حرصا سيئا وإني جاعل هذا الأمر إلى هؤلاء النفر الستة الذين مات رسول الله، صلى الله عليه وسلم، وهو عنهم راض. ثم قال: لو أدركني أحد رجلين فجعلت هذا الأمر إليه لوثقت به: سالم مولى أبي حذيفة وأبي عبيدة بن الجراح
        bana Affan b. Müslim haber verdi, dedi ki: Hammad b. Seleme bana Ali b. Ziyad’dan, o Ebu Rafi’den şöyle haber verdi: Ömer yaralanınca ona kendi yerine birini seçmesini önerdiler. Bunun üzerine Ömer dedi ki: "Ebu Ubeyde Cerrah hayatta olsaydı yerime onu seçerdim. Allah bunun sebebini benden sorsaydı, cevap olarak, "Peygamber'in, onun ümmetin emini olduğunu söylüyordu!" derdim. ve eğer Ebu Huzeyfe'nin azat etmiş olduğu kölesi Salim hayatta olsaydı, şüphesiz kendi yerime onu seçerdim. Allah bunun sebebini soracak olsaydı, "Resulullah'ın, Salim Allah'ı o kadar seviyor ki, Allah'tan korkmasaydı bile, yine de O'na itaatsizlik etmezdi dediğini duydum" derdim.

        ibni Sad, "Tabakat el-Kubra", 3/343
        [/li]


      hadisi ibni Şubbe en-Numeyri "Medine Tarihi", 3/922’de kendi senedi ile; Ahmed b. Hanbel "Müsned", 1/20, hadis 129’da kendi zayıf isnadı ile rivayet etmiştir.

      bu hadiste de açıkca gördüğümüz gibi henüz ortada Şura diye bir düşünce mevcut değildir, aksine Ömer birilerini bulup tayin etme düşüncesindedir. ve Şura düşüncesi ancak bundan sonra Ömer'in bir bidati olarak ortaya çıkmıştır.

      tüm bunlardan sonra, nasıl ilk müslümanların şura düşüncesine sahip oldukları düşünüle bilir? oysa onlardan hiç birisi bu konuda tek kelime etmemiş, bir defa bile bu yöntem ile bir kişiyi seçmemiş, Ebu Bekir ve Ömer kral olduğunda onları kabullenmeyenler de çıkıp "siz istişaresiz başa geçtiniz", "şura düşüncesini çiğnediniz" ve s. gibi tek kelime etmemiştirler.

      Yorum


        #4
        Ynt: Ahmed el-Katib'e cevap

        1-3. ilk dönemin müslümanları arasında imam Ali a.s'ın vasiliği inancı vardı: bilindiği gibi müslümanlar nezdinde imam Ali a.s'ın vasiliği konusu kesin ve şüphe götürmez bir konudur. ve müslümanların böyle bir akideye sahip olmalarının nedeni Rasulullah s.a.a, Ehli Beyt imamları a.s ve sahabe r.a'dan bu konuda rivayet edilmiş olan kesin nasslardır ki, bunlar İslami kaynaklarda mütevatir, muhaliflerin kaynaklarında ise sahih ve müstefizdirler. bu konu hakkında muhaliflerin kaynaklarında pek çok hadis vardır, fakat biz Ahmed el-Katib'in yaptığı gibi inandığımızı ıspat ede bilmek uğruna ilmi değeri olmayan zayıf ve değersiz rivayetleri değil ancak muteber olanlarını aktaracağız.
        • [li]حدثنا محمد بن عبد الله الحضرمي ثنا محمد بن مرزوق ثنا حسين الأشقر ثنا قيس عن الأعمش عن عباية بن ربعي عن أبي أيوب الأنصاري أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال لفاطمة رضي الله عنها : أما علمت أن الله تعالى اطلع إلى أهل الأرض فاختار منهم أباك فبعثه نبيا ثم اطلع الثانية فاختار بعلك فأوحى إلي فأنكحته واتخذته وصيا
          ...Ebu Eyyub el-Ensari dedi ki: Rasulullah s.a.a kızı Fatıma'ya s.a şöyle buyurdu: "Allah Teala’nın, yeryüzündekilere bakıp onların arasından babanı seçerek peygamberliğe seçtiğini, bir kez daha bakarak kocam seçtiğini ve vahiy meleğine, seni ona nikahlamamı ve yine onu kendime vasi etmemi buyurduğunu bilmez misin?"

          Taberani, "Mucem el-Kebir", 4/171
          [/li]


        bu hadisi Taberani'den naklen kendi kitabında rivayet eden Heysemi hadis hakkında diyor ki:


        görüldüğü gibi hasen seviyeli bu hadis de Rasulullah s.a.a'in imam Ali a.s'ı vasi tayin ettiği ve bunu da Allah c.c'ın emrine binanen yaptığı bildirilmektedir.
        • [li]عن أبي الطفيل قال: خطبنا الحسن بن علي بن أبي طالب فحمد الله وأثنى عليه وذكر أمير المؤمنين عليا رضي الله عنه خاتم الأوصياء ووصي الأنبياء وأمين الصديقين والشهداء ثم قال
          وأنا من أهل البيت الذين افترض الله عز و جل مودتهم وولايتهم فقال فيما أنزل الله على محمد صلى الله عليه و سلم: قل لا أسألكم عليه أجرا إلا المودة في القربى
          Ebu Tufeyl dedi ki: Hasan b. Ali insanlara hutbe irad etti, Allaha hamd ve sena ettikten sonra Emirelmüminin Ali r.a’ı andı ve "nebilerin vasisi, sıddıkların ve şehitlerin emini şehid oldu" dedi. sonra dedi ki: «ben Allah azze ve celle’nin sevgisini farz kılmak için Muhammed s.a.a’e indirdiği şu ayette bildirilen Ehli Beyt’tenim "de ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir" (Şura, 24)»
          [/li]


        hadisten sonra Heysemi diyor ki:
        • [li]ورواه احمد باختصار كثير واسناد احمد وبعض طرق البزار والطبراني في الكبير حسان‏
          (bu hadisi) Ahmed ihtisarla rivayet etmiştir. Ahmed’in senedi, Bezzar’ın bazı tarikleri ve Taberani’nin "(Mucem) el-Kebir"deki tariki hasendir.

          Heysemi, "Mecmeuz Zevaid", 9/142-143, hadis 14799
          [/li]


        tüm bunlaran sonra el-Katib gibilerinin "vasiyet inancı sonradan uydurulmuştur" gibi saçma ve sapık sözlerinin bir önemi kalır mı? Rasulullah s.a.a'in bu konuda nass koymuş olması sadece Ebu Tufeyl, imam Hasan veya Ebu Eyyub el-Ensari tarafından bilinen bir şey değildir. aksine o zaman yaşayan tüm müslümanlar, sahabeler, tabiinler hepsi bunu biliyorlardı ki, bunu muhaliflerin 2 büyük imamı olan Buhari ve Müslim rivayet etmektedir:
        • [li]حدثنا عمرو بن زرارة أخبرنا إسماعيل عن ابن عون عن إبراهيم عن الأسود قال ذكروا عند عائشة أن عليا رضي الله عنهما كان وصيا فقالت متى أوصى إليه وقد كنت مسندته إلى صدري أو قالت حجري فدعا بالطست فلقد انخنث في حجري فما شعرت أنه قد مات فمتى أوصى إليه
          ...Esved b. Yezid dedi ki: Aişe'nin yanında Ali'nin vasi olduğunu zikrettiler de Aişe: "Nebi s.a.a ona ne zaman vasiyyette bulunmuş! Ben kendilerini göğsüme dayamıştım, Leğeni istedi; derken kucağıma düşüverdi. Vefat ettiğini bile anlamadım; şu halde ona ne zaman vasiyyet etmiş?" dedi.

          Buhari, "es-Sahih", Vasiyet kitabı, hadis 2741
          [/li]


        Bu hadisi diğer ehli sünnet alimi Müslim de "es-Sahih" adlı kitabında rivayet etmiştir, bkz: Müslim, "es-Sahih", Vasiyet kitabı, hadis 1636

        hadisten de açıkca görüleceği gibi o dönemde sahabe ve tabiinler arasında imam Ali a.s'ın vasiliği inancı vardı. ama hadiste Aişe'nin bu sözü söyleyenlere verdiği cevaba gelince, bu sadece bir yalandır. zira diğer çalışmamızda annemiz Ümmü Seleme r.a'dan sahih olarak aktardığımız gibi Nebi s.a.a'in vefatı imam Ali a.s'ın kucağında olmuştur, Aişe'nin değil, bkz: Rasulullah s.a.a ile sonuncu vedalaşan kişi

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X