BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… geçenlerde "Habertürk" televizyonunda Kenan Çamurcu kardeşimizin Mehmet Çelik ile çıktığı Tv programında Gadiri Hum ve Efendimiz s.a.a’in cenaze namazı konusu üzerine bir tartışma yaşandı. tartışmada Kenan Çamurcu kardeşimizin Gadiri Hum ve Efendimiz s.a.a’in cenaze namazı konusuna değinmesi üzerine Mehmet Çelik cenaze namazı kousunu yalanladı, Gadiri Hum’un ise sünni kaynaklarında geçtiğini fakat şii kaynaklarda geçtiğinden farklı olduğunu söyledi. bu tartışmayı izledikten hemen sonra http://www.velayet.com formunda bir başlık açarak cenaze namazı konusunu bizzat sünni kaynaklardan muteber hadislerle ortaya koyduk. bu konu hakkındaki delilleri şu linkten göre bilirsiniz, bkz: Medine’de Efendimiz s.a.a’in cenazesine kimler katıldı kimler katılmadı
daha sonra ise ben kendim Mehmet Çelik’e Gadiri Hum konusu üzerine bir mesaj yazdım. mesajımda şii kaynaklarında Gadiri Hum olayının geçtiği şeklini anlattım, arkasından dediğimizin aynısını da sünni kaynaklardan gösterdim ve Mehmet Çelik’ten bize bu iki tarafın kaynakları arasındaki farkı göstermesini istedim. fakat bu güne kadar Mehmet Çelik’ten çıt çıkmış değil.
Gadiri Hum hadisesinin şii kaynaklarda geçtiğinin aynısı ile sünni kaynaklarında geçtiğini bilemeyen "tarih profesörü" Mehmet Çelik’ten çıt çıkmazken kendisini superman zanneden Talha Hakan Alp adlı birisi konu hakkında kendisine sorulan soruya şöyle cevap vermiştir:
Hz. Ali’yi veliaht tayin eden bir hadis yoktur ama belirttiğiniz hadis vardır ve sahihtir. Tirmizi, Nesâî, İbn-i Mace, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, Müstedrek gibi birçok hadis kaynağında da yer almaktadır. Münavi hadisin mütevatir olduğunu söyler. Kettânî de hadisi nakleden 25 sahabi ismi verir. Hafız İbn-i Hacer hadisin, ekserisi sahih ve hasen olmak üzere birçok varyantının olduğunu bildirir. (Nazmu’l-mütenasir)
Hadis bu lafızla sahih olmakla beraber, bazı Şîî ravilerin rivayetinde kendi akidelerine uygun ilaveler olduğunu da belirtmeliyim.
Hadis bu lafızla sahih olmakla beraber, bazı Şîî ravilerin rivayetinde kendi akidelerine uygun ilaveler olduğunu da belirtmeliyim.
şimdi bu makale müellifi nasibin yaptığı o Emevi’nin yaptığına benzemektedir. Gadiri Hum hadisi gibi bir hadis için sadece "sahih"tir demek ile yetinilir mi? müslüman bir insan kendisine böyle bir soru sorulduğunda açık yüreklilike "sahih de söz mü? bu hadis mütevatirdir, inkarı mümkün değildir" şeklinde bir cevap vermelidir, yüreği darılıyormuşcasına, zorla "sahih" şeklinde değil.
Mesela şîî ravilerce bu rivayete "benden sonra" ilavesi eklenmiştir.
- [li]عمران بن حصين قال بعث رسول الله صلى الله عليه وسلم جيشا واستعمل عليهم علي بن أبي طالب فمضى في السرية فأصاب جارية فأنكروا عليه وتعاقد أربعة من أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم فقالوا إذا لقينا رسول الله صلى الله عليه وسلم أخبرناه بما صنع علي وكان المسلمون إذا رجعوا من السفر بدءوا برسول الله صلى الله عليه وسلم فسلموا عليه ثم انصرفوا إلى رحالهم فلما قدمت السرية سلموا على النبي صلى الله عليه وسلم فقام أحد الأربعة فقال يا رسول الله ألم تر إلى علي بن أبي طالب صنع كذا وكذا فأعرض عنه رسول الله صلى الله عليه وسلم ثم قام الثاني فقال مثل مقالته فأعرض عنه ثم قام الثالث فقال مثل مقالته فأعرض عنه ثم قام الرابع فقال مثل ما قالوا فأقبل رسول الله صلى الله عليه وسلم والغضب يعرف في وجهه فقال ما تريدون من علي ما تريدون من علي ما تريدون من علي إن عليا مني وأنا منه وهو ولي كل مؤمن بعدي
İmran b. Husayn dedi ki: Rasulullah s.a.a bir askeri kuvvet göndermiş Ali b. Ebu Talib’i de bunun başına komutan tayin etmişti. Ali bu müfreze ile yoluna devam etti. Sonra savaştan elde ettiği bir cariye ile cinsel ilişkide bulundu. Beraberinde bulunan askerler Ali’nin yaptığı bu hareketi doğru bulmadılar ve dört kişi kendi aralarında anlaşarak, "eğer Rasulullah s.a.a ile karşılaşırsak Ali’nin bu yaptığını haber vereceğiz" dediler. Müslümanlar bir savaştan döndükleri zaman önce Nebi s.a.a’in yanına gelip selam verirler sonra evlerine dağılırlardı. Bu müfreze de geri dönünce Rasulullah s.a.a’e geldiler ve selam verdiler. O dört kişiden biri kalkıp: "ya Rasulullah! Ali b. Ebu Talib’e bakmaz mısın? O şöyle şöyle yaptı." dedi. Rasulullah s.a.a, bu kimseden yüz çevirdi. Sonra ikinci kişi kalktı birinci kimsenin konuştuğu gibi konuştu. Rasulullah s.a.a, ondan da yüz çevirdi. Üçüncü kişi kalktı ve onların söylediklerini aynen söyledi. Rasulullah s.a.a ondan da yüz çevirdi. Nihayet dördüncü kişi kalkıp onların söylediklerini aynen söyledi. Sonra Rasulullah s.a.a’in yüzünde öfke belirtisi olduğu halde bu kişiye dönerek: "Ali’den Ne istiyorsunuz? Ali’den ne istiyorsunuz? Ali’den ne istiyorsunuz? Ali’den ne istiyorsunuz? Ali, bendendir. Ben de ondanım. Benden sonra her mü’minin velisi O’dur" buyurdu.[/li]
yukarıda da söylediğimiz gibi bu hadis bir çok ehli sünnet kayağında aynen rivayet edilmiştir. hadisin geçtiği kaynakları, sıhhat durumunu, ehli sünnetin büyük muhaddislerinin hadis hakkındaki beyanlarını şu linkten göre bilirsiniz, bkz: Velayet hadisi
ama bizim burada anlamadığımız şudur, bu adam kendisine sorulan Gadiri Hum hadisine cevap verirken Velayet hadisinden niye söz etmektedir ki? zira bunlar ikisi ayrı ayrı olaylardır, Velayet hadisi hicretin 8-ci yılında ilk Yemen seferinde vuku bulmuştur. ve bu sefer sonrasında Hz. Ali a.s ve merinde olan askerler Medine’ye gelmişler ve askerlden bazılarının Hz. Ali a.s’ı Nebi s.a.a’e şikayet etmeleri üzerine hadise vuku bulmuştur. Gadiri Hum hadisesi ise Veda haccı senesinde yani hicri 10-cu yılda olmuştur, Hz. Ali a.s Yemen’den ve Nebi s.a.a de Medine’den Mekke’ye gelmiştirler, dönüşte tebliğ ayetinin nüzulu sonrasında Cuhfe’de Nebi s.a.a hutbe irad etmiş? tüm müslümanlar Hz. Ali a.s’ı tebrik etmiş ve daha sonra ikmal ayeti nazil olmuştur. en son olarak tüm müslümanlar birlikte Medine’ye dönmüştürler.
siz ayrı ayrı yıllarda vuku bulmuş olan 2 olayı aynı olaymış gibi göstererek ne yapmaya çalışıyorsunuz? şii ravilere iftira atarak "onlar bu hadise "benden sonra" sözünü eklemiştir" diyorsunuz, peki metninde "benden sonra" ifadesinin bulunduğu bir Gadiri Hum hadisi göstere bilir misiniz? eğer göstere bilirseniz buyrun, gösterin bakalım.
sonra, Velayet hadisinde geçen "benden sonra" ifadesini şii ravilerin eklediği yönündeki iftiranada az sonra cevap verilecektir. bakalım o zaman hiç alakası olmadığı halde Velayet hadisini zikretmen sana faydalı mı olacak yoksa zararlı mı?
Şîa’nın böyle gerek sokuşturmalarla gerek zorlama yorumlarla saptırdığı birçok hadis vardır. Gadir-i hum rivayeti ve bu rivayet zımnında geçen sekaleyn hadisi de bunlardandır. Şimdilik konumuzun dışında kaldığı için bunlara girmiyorum.
Soruda geçen hadisin lafzı açıktır: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır." Cümle bu haliyle Efendimiz’in Hz. Ali’ye gösterdiği ihtimamın işaretidir. Beni nasıl seviyor, kolluyorsanız Ali’yi de öylece sevin ve kollayın demektir.
- [li]فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مَأْوَاكُمُ النَّارُ هِيَ مَوْلَاكُمْ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Bugün artık ne sizden, ne de kafirlerden bir fidye alınır, barınağınız ateştir, o sizin mevlanızdır. Orası gidilecek ne kötü yerdir!
Hadid suresi 15-ci ayet[/li]
Allah c.c burada ateşin yani cehennemin kafirlerin mevlası olduğunu söylüyor. bu şimdi ne anlama geliyor? Cehennemin kafirlerin dostu olduğu mu yoksa Cehennemin kafirlere üstün ve tasarruf sahibi olduğu mu? elbett bunun cevabı açıktır ve ayeti okuyan her kes için cevap bellidir.
yani, "mevla" sözü ile dost kastedileceği gibi, "efendi", "Tasarruf yetkisine sahip kişi" de kastedile bilir. şimdi nasibi diyor ki, hadiste "mevla" sözü ile kastedilen "dostluk" ve bizde diyoruz ki, hayır tam aksine, "mevla" sözü ile kastedilen "tasarruf yetkisine sahip kişi"dir. Efendimiz s.a.a "ben kimim mevlası isem Ali de oun mevlasıdır" dediğinden ve kendileri ümmetin tasarruf yetkisine sahip oldukları gibi Hz. Ali a.s da tıpkı onun gibi, ondan sonra bu ümmetin tasarruf yetkisine sahiptir. çok merak ediyoruz acaba nasibi bu hadiste "mevla" sözü ile "dost" anlamının kastedildiğini neye dayanarak söylüyor? eğer lügate göre ise, lügat "mevla"nın diğer anlamlarını da veriyor, yok eğer elinde bir delili varsa o zaman buyursun, onu ortaya koysun.
Hadise katıştırılan “benden sonra” ilavesi sahih değildir. Hadisi nakleden meşhur kaynaklarda bu ilave yer almaz. Sözgelimi Tirmizî şerhi Tuhfetü’l-ahvezî’de hadisin Müsned-i Ahmed b. Hanbel’de geçen varyantlarına yer verilir. Bunlarda ilgili ilave yer almazken başka kaynaklarda geçen ve senedlerinde birer şîî ravî bulunan sadece iki varyantta yer alır. Bunlardan biri Cafer b. Süleyman, diğeri Eclah el-Kindî’dir. Kaynaklar bu iki ismin birer şiî olduğunda hem fikirdir.
Meşhur hadis kuralı tam da burada devreye giriyor: Bir bidatçı, bir hadisi kendi görüşünü destekleyen bir ilaveyle münferiden naklederse bu ilave makbul değildir.
Meşhur hadis kuralı tam da burada devreye giriyor: Bir bidatçı, bir hadisi kendi görüşünü destekleyen bir ilaveyle münferiden naklederse bu ilave makbul değildir.
ama nasibinin bu hadisi sadece Cafer b. Süleyman ve Eclah el-Kindi adlı 2 şii ravinin rivayet ettiği yönündeki sözüne gelince, bu da önceki sözü gibi tamamen yalandır. bizim araştırıp bula bildiğimiz kadarı ile bu hadisin 4 ayrı senedi vardır ve bunlardan sadece ikisi yukarıda sözü edilen şii raviler tarafından rivayet edilmiştir. şimdi bu hadisin Cafer b. Süleyman ve Eclah el-Kindi yolu ile değil başka bir senedini sunuyoruz. Nesai "Hasais" kitabında diyor ki:
- [li]اخبرنا محمد بن المثنى قال حدثنا يحيى بن حماد قال حدثنا الوضاح وهو أبو عوانة قال حدثنا يحيى قال حدثنا عمرو بن ميمون قال
قال ابن عباس و قال له رسول الله صلى الله عليه و سلم أنت ولي كل مؤمن بعدي و مؤمنة
bana Muhammed b. Müsenna haber verdi, dedi ki: bana Yahya b. Hammad anlattı, dedi ki: bana ibi Avane anlattı, dedi ki: bana Yahya anlattı, dedi ki: bana Amr b. Meymun anlattı, dedi ki: ibni Abbas dedi ki: Rasulullah s.a.a Ali’ye dedi ki: "sen benden sonra tüm mümin ve müminelerin velisisin"[/li]
hadisten sonra kitabın muhakkiki Ebu İshak el-Huveyni diyor ki:
- [li]إسناده حسن
isnad hasen
Nesai, "Hasais", sayfa 34-36, hadis 23[/li]
şimdi her kese soruyoruz, bu senedde Cafer b. Süleyman veya Eclah el-Kindi adlı raviler gören var mı?
Ortada şüphe çeken bir durum var. Neden hadisi nakleden onlarca ravi bu ilaveden habersiz kalmıştır? Neden diğerleri değil de sadece birer şîî olan iki kişi, üstelik şiî inancını destekleyen bu ilaveyi rivayet etmiştir?
ama Velayet hadisi olayına gelince, yukarıda da söylediğimiz gibi bunu sadece Cafer b. Süleyman ile Eclah el-Kindi rivayet etmemiştir aksine bu hadisin Cafer ve Eclah dışında 2 senedi daha vardır ki, bunlardan birini yukarıda sunduk.
Mevlâ kelimesinin anlamına gelince yukarıda da belirttiğim gibi mevlâ “dost” demektir.
Evet, bu kelimenin birçok anlamı vardır. İbnü’l-Esîr meşhur hadis sözlüğü en-Nihaye’de yaklaşık 10 mana zikreder. Kelime bağlamına göre bu manalardan herhangi birine delalet eder. Burada da bağlama uygun düşen mana dosttur.
Zira ilgili hadisin muhtelif varyantlarında Efendimiz’in bu sözü neye binaen söylediğini gösteren ekstra bilgiler vardır. Birinde Büreyde isimli bir sahabinin Hz. Ali’ye buğzettiği ve bir meseleden dolayı Efendimiz’e gelip Hz. Ali’den şikayetçi olduğu ve Efendimiz’in de bunun üzerine hadisi irad ettiği bildirilir.
Bir başka varyantta Hz. Üsame’nin Hz. Ali’ye “sen benim mevlam değilsin, benim mevlam Efendimiz’dir” demesi üzerine söylendiği de nakledilir.
Bu bilgiler meselenin siyasi değil, kardeşlik-dostluk meselesi olduğunu, dolayısıyla mevladan kastın devlet başkanı-halife değil, kardeş, dost demek olduğunu gösteriyor.
Efendimiz kuvvetle muhtemel ki, anılan sahabileri Hz. Ali’ye karşı sevgi ve bağlılık konusunda uyarmak niyetiyle bu hadisi irad etmiştir. Aslında ayet ve hadisler bütün müminlerin birbirilerinin velisi/dostu olduğunu söyler. (Tevbe, 71) Burada özellikle Hz. Ali’nin adının geçmesi belirttiğim şahsi hadiselerin yaşanmış olmasından kaynaklanıyor.
Evet, bu kelimenin birçok anlamı vardır. İbnü’l-Esîr meşhur hadis sözlüğü en-Nihaye’de yaklaşık 10 mana zikreder. Kelime bağlamına göre bu manalardan herhangi birine delalet eder. Burada da bağlama uygun düşen mana dosttur.
Zira ilgili hadisin muhtelif varyantlarında Efendimiz’in bu sözü neye binaen söylediğini gösteren ekstra bilgiler vardır. Birinde Büreyde isimli bir sahabinin Hz. Ali’ye buğzettiği ve bir meseleden dolayı Efendimiz’e gelip Hz. Ali’den şikayetçi olduğu ve Efendimiz’in de bunun üzerine hadisi irad ettiği bildirilir.
Bir başka varyantta Hz. Üsame’nin Hz. Ali’ye “sen benim mevlam değilsin, benim mevlam Efendimiz’dir” demesi üzerine söylendiği de nakledilir.
Bu bilgiler meselenin siyasi değil, kardeşlik-dostluk meselesi olduğunu, dolayısıyla mevladan kastın devlet başkanı-halife değil, kardeş, dost demek olduğunu gösteriyor.
Efendimiz kuvvetle muhtemel ki, anılan sahabileri Hz. Ali’ye karşı sevgi ve bağlılık konusunda uyarmak niyetiyle bu hadisi irad etmiştir. Aslında ayet ve hadisler bütün müminlerin birbirilerinin velisi/dostu olduğunu söyler. (Tevbe, 71) Burada özellikle Hz. Ali’nin adının geçmesi belirttiğim şahsi hadiselerin yaşanmış olmasından kaynaklanıyor.
onun burada "ben kimin mevlası isem..." sözünün söylenme sebebi olarak gösterdiği Üsame olayı tamamen uydurmadır, kaynağı, senedi, sıhhati bile belli değildir. hangi kaynakta geçiyor bu? Bureyde hadisine gelince, bu sahih olmasına rağmen Gadiri Hum ile ilgili değildir Velayet hadisi ile ilgilidir. çünkü Bureyde Hz. Ali a.s ile hicri 8-ci yılında Yemen’e gitmiş ve dönüşte Hz. Ali a.s’ı şikayet için Rasulullah s.a.a’in yanına giden 4 kişiden biri olmuştur. Nesai bu konuda şu hadisleri rivayet etmiştir:
- [li]أخبرنا محمد بن العلاء قال حدثنا أبو معاوية قال حدثنا الأعمش عن سعد بن عبيدة عن أبن بريدة عن أبيه قال بعثنا رسول الله في سرية واستعمل علينا عليا فلما رجعنا سألنا كيف رأيتم صحبة صاحبكم فإما شكوته أنا وإما شكاه غيري فرفعت رأسي وكنت رجلا مكبابا فإذا بوجه رسول الله قد احمر فقال من كنت وليه فعلي وليه
...Büreyde el-Eslemi dedi ki: Rasulullah s.a.a başımıza Ali’yi emir tayin edip bir sefere göndermişti. Döndüğümüzde bize "Arkadaşınızm dostluğunu nasıl buldunuz?" diye sorunca; ya ben şikayette bulundum, ya da bir başkası, ben Mekkeliydim. Başımı kaldırdığımda bir de ne göreyim; Rasulullah s.a.a’in mübarek yüzü kızarmıştı! Şöyle buyurdu: "Ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir."
أخبرنا محمد بن المثنى قال حدثنا أبو أحمد قال حدثنا عبد الملك بن أبي غنية عن الحكم عن سعيد بن جبير عن ابن عباس قال حدثني بريدة قال بعثني النبي مع علي إلى اليمن فرأيت منه جفوة فلما رجعت شكوته إلى رسول الله فرفع رأسه إلي وقال يا بريدة من كنت مولاه فعلي مولاه
...Büreyde el-Eslemi dedi ki: Nebi s.a.a beni Ali’yle birlikte Yemen’e göndermişti. (Orada) hoş olmayan bir şey gördüm kendisinde. Döndüğümde Nebi s.a.a’e şikayet edince, başını bana doğru kaldırdı ve şöyle buyurdu: "ey Bürayde! Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır."
أخبرنا أبو داود قال حدثنا أبو نعيم قال حدثنا عبد الملك بن أبي غنية قال حدثنا الحكم عن سعيد بن جبير عن ابن عباس عن بريدة قال خرجت مع علي إلى اليمن فرأيت منه جفوة فقدمت على النبي فذكرت عليا فتنقصته فجعل رسول الله يتغير وجهه وقال يا بريدة ألست أولى بالمؤمنين من أنفسهم قلت بلى يا رسول الله قال من كنت مولاه فعلي مولاه
...Büreyde el-Eslemi dedi ki: Ali’yle birlikte Yemen’e gitmiştim. Onda hoş olmayan bir şey gördüm. Rasulullah s.a.a’in huzuruna vardığımda, ona Ali’yi anlatıp ayıpladım. Rasulullah s.a.a’in yüzü hemen değişmeye başladı ve şöyle buyurdu: "ya Bureyde! ben mü’minler hakkında kend’ı canlarmdan daha öncelikli değil miyim?" ben dedim ki: "Tabii ki ya Rasulallah!" deyince şöyle devam etti: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır."
Nesai, "Hasais", sayfa 73-74, hadis 75-77[/li]
görüldüğü gibi Bureyde olayı Yemen seferi sırasında olmuştur ve sefer sonrası Hz. Ali a.s askerleri ile Medine’ye dönmüş, onlarda 4 kişi olarak Hz. Ali a.s’ı şikayet etmiştirler. Bureyde bu 4 kişiden birisidir, Nebi s.a.a onlara cevap vermiştir. Gadiri Hum olayı ise yukarıda da söylediğimiz gibi Veda haccı dönüşü Cuhfede vuku bulmuş, daha sonra tüm müslümanlar Medine’ye dönmüştürler. yani bu 2 olay tamamen farklı olaylardır. ve hatta onun zikrettiği Bureyde’nin şikayeti olayıda kendi aleyhinedir. o bu hadisin neresinden arkadaşlık çıkarıyor ki? hadisten açıkca görülüyor ki, şikayetçilere cevap olarak Nebi s.a.a Hz. Ali a.s’ın kendisi gibi onların tasarruf sahibi olduğunu bildirerek şikayetlerinin geçersiz olduğunu beyan etmiştir. bunun neresinden arkadaşlık alamı çıkıyor ki?
Son olarak şunu da ekleyeyim, hadisin birçok varyantında hadisi ashaba rivayet eden bizzat Hz. Ali’nin kendisidir. İlgili rivayetlerde Hz. Ali hilafeti sırasında mesciddeki kalabalığa bu hadisi okumakta, bağlamdan anlaşıldığı kadarıyla kendisine itaat ve bağlılık istemektedir.
Eğer hadis Hz. Ali’nin veliahtlığının belgesi olsaydı Hz. Ali bunu Efendimiz’in hemen ardından, daha Hz. Ebubekir halife seçilmeden gündeme getirir, hakkını arardı. Oysa bu dönemde Hz. Ali’nin ilgili rivayeti okuyarak hak aradığını gösteren en ufak bir rivayet yoktur.
Eğer hadis Hz. Ali’nin veliahtlığının belgesi olsaydı Hz. Ali bunu Efendimiz’in hemen ardından, daha Hz. Ebubekir halife seçilmeden gündeme getirir, hakkını arardı. Oysa bu dönemde Hz. Ali’nin ilgili rivayeti okuyarak hak aradığını gösteren en ufak bir rivayet yoktur.
sonra, onun Hz. Ali a.s’ın bu hadis ile Ebu Bekir veya diğerlerine karşı delil getirmediği iddası da yalandır. öncelikle şunu belirtemeliyiz ki, bizzat Ebu Bekir’in itirafı ile Ebu Bekir kral olunca onun askerleri Hz. Ali a.s ve yandaşlarının bulunduğu Hz. Fatıma s.a’ın evine saldırmıştırlar, bkz: Ebu Bekir’in vahiy evine hücum ile ilgili itirafı
dolayısı ile ortada delil getirmeye müsait bir durum yok aksine bir terör hükumetinin savaş tehdidleri var. sonra, Hz. Ali a.s Ömer b. Hattab’ın tayin ettiği Şura’da da Gadiri Hum hadisi ile delil getirmiştir.
Nitekim bu hususa Hz. Ali’nin torunlarından Hasan el-Müsenna da işaret eder. (el-Avasım ve’l-Kavasım)
Şeyh Saduk r.a diyor ki:
- [li]حدثنا محمد بن عمر الحافظ الجعابي، قال: حدثني جعفر بن محمد الحسني، قال: حدثنا محمد بن علي بن خلف، قال: حدثنا سهل بن [إسماعيل بن] عامر، قال: حدثنا زافر بن سليمان، عن شريك، عن أبي إسحاق، قال: قلت لعلي بن الحسين عليهما السلام،: ما معنى قول النبي صلى الله عليه وآله: ” من كنت مولاه فعلي مولاه “؟ قال: أخبرهم أنه الامام بعده
bana Muhammed b. Ömer anlattı, dedi ki: bana Cafer b. Muhammed anlattı, dedi ki: bana Muhammed b. Ali b. Halef anlattı, dedi ki: bana Sehl b. İsmail anlattı, dedi ki: Zarif b. Süleyman bana Şerik’ten, o da Ebu İshak’tan anlattı. dedi ki: Ali b. Hüseyin (imam Seccad a.s)'a dedim ki: "Nebi s.a.a’in “ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır" kavlinin anlamı nedir?" (imam a.s) dedi ki: "kendisinden sonra onun imam olduğunu haber vermektedir"
Şeyh Saduk r.a, "Meanil Ahbar", sayfa 65, hadis 1[/li]
şimdi, eğer o nasibi şia kaynaklarında geçen bu hadisi kabul etmiyorsa hangi akıl -gerçekte akılsızlık- ile bizim onun kaynağında geçen bir şeyi kabul edeceğimizi düşünür?
Konumuz münhasıran başta belirtilen rivayetin tespit ve yorumu olsa da söz Hz. Ali’nin veliahtlığı iddiasına gelmişken konuyu bir de Buharî’de geçen şu rivayet üzerinden düşünelim:
Hz. Peygamber Efendimiz ölüm hastalığındayken Hz. Ali yanına girer, ziyaretini tamamlayıp çıktığında kapıda amcası Hz. Abbas’la karşılaşır. Hz. Abbas ona sen üç gün sonra köle olacaksın, Allah’a yemin ederim ki, ben Efendimiz’in yüzünde Abdulmuttalipoğullarının yüzünde gördüğüm ölümü gördüm. Haydi, Efendimiz’e çıkalım, bu işin/hilafetin bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse bilelim, değilse bizi vasiyet etsin (Bize haksızlık yapılmaması için vasıyette bulunsun), der. Hz. Ali’nin ona verdiği cevap konumuz açısından önemlidir: “Vallahi yapamam. Eğer Efendimiz bize vermezse, onu daha bize kimse vermez.” (Buhari, İsti’zân)
Eğer Şîa’nın iddia ettiği gibi Efendimiz ister yukarıdaki hadisle ister bir başka hadisle Hz. Ali’yi veliaht seçmiş olsaydı ne Hz. Abbas’ın bu tedirginliğine gerek kalırdı ne de Hz. Ali’nin gözünde durum bu kadar belirsiz olurdu.
Şu halde belirtilen hadis sahih olmakla beraber Hz. Ali’nin hilafeti ve veliahtlığı gibi bir mana asla taşımamaktadır. Yanısıra Şîî ravilerin sokuşturduğu ilaveler geçersiz olduğu gibi Şîî kelamcıların yaptığı veliahtlık türü yorumlar da mesnetsizdir.
Hz. Peygamber Efendimiz ölüm hastalığındayken Hz. Ali yanına girer, ziyaretini tamamlayıp çıktığında kapıda amcası Hz. Abbas’la karşılaşır. Hz. Abbas ona sen üç gün sonra köle olacaksın, Allah’a yemin ederim ki, ben Efendimiz’in yüzünde Abdulmuttalipoğullarının yüzünde gördüğüm ölümü gördüm. Haydi, Efendimiz’e çıkalım, bu işin/hilafetin bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse bilelim, değilse bizi vasiyet etsin (Bize haksızlık yapılmaması için vasıyette bulunsun), der. Hz. Ali’nin ona verdiği cevap konumuz açısından önemlidir: “Vallahi yapamam. Eğer Efendimiz bize vermezse, onu daha bize kimse vermez.” (Buhari, İsti’zân)
Eğer Şîa’nın iddia ettiği gibi Efendimiz ister yukarıdaki hadisle ister bir başka hadisle Hz. Ali’yi veliaht seçmiş olsaydı ne Hz. Abbas’ın bu tedirginliğine gerek kalırdı ne de Hz. Ali’nin gözünde durum bu kadar belirsiz olurdu.
Şu halde belirtilen hadis sahih olmakla beraber Hz. Ali’nin hilafeti ve veliahtlığı gibi bir mana asla taşımamaktadır. Yanısıra Şîî ravilerin sokuşturduğu ilaveler geçersiz olduğu gibi Şîî kelamcıların yaptığı veliahtlık türü yorumlar da mesnetsizdir.
sonra, nasibinin Buhari’den aktardığı bu hadisin senedinde ibni Şihab ez-Zührü vardır ki, o Emevi sarayının kölelerindendir. sünni rical alimi Yahya b. Main onun hakkında diyor ki:
- [li]وقال يحيى
الزهري يرى العرض والإجازة وكان يعمل لبني أمية
Yahya b. Main dedi ki: "ez-Zührü Ümeyye oğullarına çalışırdı"
Hakim, "Mairfeti Ulumuil hadis", sayfa 54[/li]
dolayısı ile burada Emevilere yapılmak istenen bir hizmetin izleri vardır. Gadiri Hum, Velayet, Sakaleyn, Menzilet ve benzeri mütevatir olarak insanlar arasında bilinen gerçeklere karşı bir taktik vardır. bu taktik ile elde edilmek istenenin ne olduğu da gayet açık, Muaviye ve ondan öncekilerin zor kullanarak elde ettikleri hükumetin Hz. Ali ve diğer imamlara a.s ait olmadığı düşüncesini insanlar arasında yaymaya çalışmak.
Talha Hakan Alp (Darul Hikme)