Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

    Hz. Hüseyin, Beşşar Esad'ı destekler miydi? Zalim kendisinden olunca Hz. Hüseyin (ra) göz mü yumardı? Hz. Hüseyin (ra) yaşasaydı Beşşar Esad’a ‘aferin’ mi diyecekti? Türkiye, Suriye'ye nasıl müdahale etmeli?

    On dört asır önce yaşanmış siyasi bir vakanın pişirilip pişirilip gündeme getirilmesi artık baydı.
    Her sene 10 Muharrem’de güya ‘Ehli Beyt Muhabbeti’ adı altında yeni Muaviyeler yaratma çabasından öteye gitmeyen gösterilere bir çeki düzen verilemez mi?
    “Hz. Ali haklıydı, Muaviye haksızdı”, deyip 1400 yıl önce yaşanmış siyasi bir çekişmeyi -hadi entrika/hile diyelim- getirip bugünkü İslam birliğinin önüne bir gerekçe olarak koymak, cidden anlaşılabilir bir şey değildir.
    Tamam, Hz. Muaviye haksızdı. O haksızlığı ile Rabbine vardı ve varsa cezasını çekecek. Kurduğu devlet yıkıldı, ondan sonra gelen devletler de yıkıldı, asırlar geçti, devirler geçti… Hâlâ her Sünniyi ‘Yezid’ addetmenin ne manası var? Ne biz Muaviye’yiz ne de siz Ali’siniz. Artık çıkın o siperden. Savaş biti. Vallahi bitti.
    Hem kardeşim, Hz. Ali haksızlığa uğradı da ne kaybetti? Onun yıldızı hangi sahabeninkinden daha düşük? Hz. Peygamber (sav)’den sonra en çok bilinen ve adı gönüllerde saklı olan o değil mi? Ben ömrüm boyunca, ‘ Hz. Ali haksızdı’ diyen bir tek Sünni görmedim. Oğluna Yezid adı vereni de!
    Peki, nedir bu serenatlar, zincirlerde bedeni dövmeler. Böyle bir tavırdan bir Müslüman uhrevi ne fayda umabilir? Çünkü dünyevi bir faydası olduğunu sanmıyorum. Elbette ‘Hüseynî tavır’, zalim idarecilere karşı her daim lazım olan bir tavırdır. Ama inanın, Hüseynî tavır birlik ve dirlik içindi, ayrılık ve tefrika için değil…
    Şu kadar zaman sonra Hz. Ali siyaseten haklı olsa ne yazar, haksız olsa ne yazar! O, gönüllerde taht kurmuş, Hz. Peygamber (sav)’in neseben ve haseben hakiki varisi olduğu ortaya çıkmış bir sahabedir.
    Ben burada, ‘kemikleşmiş tarafgirliği’ tahrik etmemek için meselenin itikadî boyutlarına girmek istemiyorum ama esasında asıl canımı sıkan da o boyuttur.
    Bugüne kadar, o siyasi hadiseler temcit pilavı gibi ümmetin önüne getirile getirile aramızda kabil-i iltiyam olmayan ayrılıklar ve uçurumlar var edildi.
    İslam dünyasının gayri Müslim dünya karşısındaki mücadelesini şöyle bir gözden geçirin! Göreceksiniz ki, ne zaman bir hanedan veya devlet yükselişe geçse veya Hıristiyan Batıya karşı hücumu başlasa hemen şu yarayı kaşıyıp onunla bizi vurmayı başarmışlardır. Geçmiş asırlarda bu tefrika ile bizi birbirimize az vurdurmadılar. Onunla kalsaydı iyi idi. Ne zaman Sünni kesimden Haçlı dünyaya karşı bir meydan okuma suz konusu olmuşsa hemen Şii kesim de Sünni dünyaya meydan okumuştur. Çünkü asırlardır sürüp gelen şu dövünmeler ve seremoniler, ister istemez, Şiilerde Sünni kesime karşı bir nefret var ediyor. O yüzden de Şii dünya Sünni kesime yar olamıyor.
    Keza Sünni dünya, hiçbir zaman, Şiileri anlamaya yanaşmamış. Bugünün moda eğilimiyle kimse çıkıp, ‘Hz. Hüseyin’e yapılanlardan dolayı özür dileriz.’ dememiş. Tüm İslam dünyası o esef verici hadiseden dolayı acı çekmiş ama kimse diğerinin hüznünü samimi bulmamış.
    Şia, o günde, karalar giyinip vücutlarını demirlerle dövmüyorlar diye Sünni kesimi samimiyetsiz buluyor. Sünni kesim de bin dört yüz yıl önce yaşanmış bir hadisenin her yıl tekrarlanıp geçmişte yaşanmış bir nefretin körüklemesi vesilesi yapılmasına anlam veremiyor. O yüzden her iki tarafta da nice büyük âlim ve ulema gelmiş olmasına rağmen şu yarayı tedavi edememişlerdir. Çünkü birileri sürekli kaşıyor. Ne yazık ki şu mesele ejderha-misal İslam dünyasının derisinde açılmış ve asla kapanmasına fırsat verileyen bir yırtık olarak duruyor. Küçücük karıncalar bile oradan girip dev İslam cüssesini yere serebiliyorlar.
    Elbette siz bunu ‘takdir-i ilahi’ diye görüp geçebilirsiniz. Peygamberimizin ‘birlik beraberlik için yaptığı niyaz kabul olmamıştır efendim’ diyebilirsiniz. Ama bendeniz artık bu yırtığı dikmenin zamanı geldiğine inanıyorum âcizane… Çünkü şu ‘takdir-i ilahi’ (!) yüzünden İslam dünyasının böğrü hep hain hançerlere açık kalıyor.
    Acaba İslamlar içinde şöyle bir fitne olmasaydı, dünya ne halde olurdu?
    Bugün Kuran hâlâ dünyanın sadece dörtte birinde biliniyor olması ne kadar büyük bir ayıp? Ama emin olabilirsiniz ki bu başarısızlığın en altında yatan sebeplerden biri de içimizdeki cehalet ve hep canlı tutulan şu tefrikadır, yani Şia ve Sünnilik meselesidir. İslam düşmanları Şii iktidarları Sünnilerle zayıflatmışlar, Sünni iktidarları da Şiilerin işbirliği ile yıkmışlar veya durdurmuşlardır.
    Bunun sayısız örnekleri var ama şimdi onları sayıp dökmek yanlış olur. Şimdi o tarihi anekdotları ve misalleri aktarmanın zamanı değildir. Aksine, geçmişte karşılıklı yapılan hatalardan dolayı birbirimizden özür dilemenin ve yaralarımızı onarmanın zamanıdır. İşte bakınız, şu meseleden dolayı, İslam dünyası kendi zalimine bile dokunamıyor.
    Evet, sözü Suriye konusuna getireceğim. Diyorlar ki Türkiye, Suriye Şii olduğu için müdahale etmek istiyor. İran da o yüzden müsaade etmiyor?
    Peki, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Suriye ile çok ciddi dostluklar geliştirdiği zaman, iktidarda bulunanlar Şii değil miydi?
    Türkiye, Suriye’ye dostluk elini uzattığında Nusayriler Sünni miydi ki, şimdi orada işlenen zulme karşı ‘yapmayın etmeyin’ deyince ‘mezhepsel kaygılarla’ hareket etmiş oluyor?
    İşte dikkatinizi çekmek istediğim mesele bu!
    Efendim Türkiye, Suriye’deki zulmün durdurulmasını istiyormuş da İran buna karşı çıkıyormuş.Çünkü Suriye’deki rejim Şii imiş.
    Hangi Şii vicdanı zulme rıza gösterir ki? Hüseynî tavır zulme ve zalime karşı değil mi? Zalim kendisinden olunca Hz. Hüseyin (ra) göz mü yumardı? Hz. Hüseyin (ra) yaşasaydı Beşşar Esad’a ‘aferin’ mi diyecekti? Beşşar’ın kendi halkını tanklarla toplarla kırmasını ‘Canım bunlar da Sünni yahu!” mu diyecekti?
    Hayır! Asla. Çünkü şu anda güya karşı çıktıkları Emevilik koltuğunda Beşşar kendisi oturuyor! İran halkına bu anlatılmalıdır!
    Keşke ‘Hüseynî tavır’ o manasıyla kalsaydı da İslam dünyasındaki tüm zulümlere karşı Hüseyince karşı çıkılabilseydi. Ama öyle olmadı, olmuyor. Gizli bir tarafgirlikle İslam halkları birbirine kırdırılıyor.
    Sünnilik ve Şia, tarih boyunca İslam ittihadının yıkılması ve zayıflatılması yolunda kullanıldı. Şimdi bir kere daha buna alet olunmamalı. Ümmetin artık bu tuzağa düşmemesi gerektiğine inanıyorum.
    Dolayısıyla da Türkiye’nin bu meselede rahmani bir yol izlemesini arzu ediyorum. Ne yapıp edip İran’ı da işin içine çekerek Suriye’deki zulmü öyle halletmeli. Derdinin Şii iktidar değil, zulüm olduğunu tüm Müslümanlara göstermeli.
    Suriye meselesi bir savaş veya silahlı bir müdahale ile çözülecekse Türkiye, İran’sız bunu yapmamalı. Eğer İran yanaşmaz da oradaki acılar devam ederse bu da İslam birlikteliğinin lehine olur çünkü o zaman anlaşılır ki, İran siyasi davranıyor. Müslümanlar artık uyandılar. Kim zalimden yana kim değil, anlıyorlar.
    Evet, Suriye iktidarı bir müdahaleyi hak ediyor olsa bile Türkiye, İslam ittihadının geleceği açısından buna girmemeli. Eğer Türkiye’nin bu coğrafyayı toparlamak gibi bir amacı varsa,–ki şartlar Türkiye’yi ona zorluyor- itidalini asla kaybetmemeli. Suriye bu işin turnusolüdür.
    “Suriye bir müdahaleyi hak etmiyor” demiyorum. “Hak etse bile bunu Sünni bir devlet olan Türkiye yapmamalı” diyorum. Türkiye veya herhangi başka bir Sünni devlet, yanına İran’ı almadan, Suriye’yi te’dibe kalkışmamalı. Çünkü böyle bir durum, muhakkak Şii ve Sünni kapışması şeklinde aktarılacak ve sonunda İslam ittihadı bir kere daha yara alacak. Bu da sadece İsrail ve Amerika’nın işine gelir.
    O zulümler başka bir devlette olsaydı, rahatlıkla ‘İslam Birliği namına müdahale edilmeli’ derdim. Ama Suriye olmaz. Çünkü bu var olan bir kan davasını yeniden körüklemek olur. Hassan Sabbah neslinden gelen küçücük bir aileyi Suriye’nin başına geçirenler bunu boşuna mı yaptılar sanıyorsunuz. Bakın BM hiç acele etmiyor. Çünkü bu yarayı açık tutmak işlerine geliyor.
    Şii Sünni kavgası kan davası gibi olmuş. Her yıl tekrarlanan seremoniler sebebiyle nerede ise her Şii her Sünni’yi bir Yezid sanıyor. Sünniler de onları sapkın biliyor. Dolayısıyla da tarafları barıştırmak, asırların bu kan davasını çözmek büyük bir fedakârlık, sağlam bir itidal gerektiriyor. Dolayısıyla Suriye’ye müdahalenin, ‘mezhepsel’ değil, ‘insani’ olduğu öncelikle Şiilere anlatılmalı. Aksi takdirde Batı, Suriye ile İslam ittihadını bir kere daha vuracak ve ejderhanın derisinde yeni bir yırtık oluşacak.
    * * *
    Derler ki, yılanların kralı ejderha ve karıncaların kralı, Süleyman aleyhisselamın huzurunda bir araya gelmişler. Sonra aralarında tartışma çıkmış. Ejderha cüssesine ve derisinin kalınlığına güvenerek karıncayı küçümseyici davranmış. Karınca bundan alınmış.
    Bunun üzerine karınca ona “Bir gün nasıl olsa derinde bir yarık oluşur, sana o zaman gösteririm kim güçlü kim zayıf!” demiş.
    Nitekim bir gün ejderha başka bir düşmanı ile kapışırken derisi yara almış. Karıncalar kralı durumdan haberdar olunca karıncalara saldırı emri vermiş. O yırtılan yerden ejderhanın bedenine musallat olan karıncalar, onu yiyip bitirmişler.
    İşte maalesef İslam düşmanları, Şiilik ve Sünnilik meselesini ejderin derisindeki yırtık gibi kullanmışlar. Batı yıllarca Şii dünyayı güçlü Sünni dünyaya karşı kullandığı gibi daha dün gibi sayılacak bir zamanda da Sünni Saddam’ı Şii dünyasına karşı kullanmayı başardı!
    Biz bu delikten yüzlerce defa ısırıldık. Artık o deliği kapatmanın zamanı değil mi?


    http://www.haber7.com/haber/20111203/Hz-Huseyin-Bessar-Esadi-destekler-miydi.php

    #2
    Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

    ben yazıya reddiye hazırlıyorum, arkadaşlar da tepkilerini mail yoluyla iletsinler..

    Yorum


      #3
      Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

      bence reddiye yazmaya değmez .
      cuma gününün zaman gazetesini okuyun . aynı şeyler . bırakın kendi bataklıklarında kurusunlar .
      Allahumme salli ala Muhammed’in ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum.

      Yorum


        #4
        Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

        [quote author=huge link=topic=22270.msg136430#msg136430 date=1322920430]
        bence reddiye yazmaya değmez .
        cuma gününün zaman gazetesini okuyun . aynı şeyler . bırakın kendi bataklıklarında kurusunlar .
        [/quote]

        Çok doğru. Böyle ard niyetli bir yazıya cevap vermeye değmez gibime gibime geliyor. Çünkü yazı içerik itibariyle kendisi ile çelişiyor. Zaten başta Beşşar Esadı zalimler kategorisine sokarak nereye hizmet ettiğini aşikar ediyor.

        Adama sormak lazım peki, İmam Huseyn olsaydı, amerika ile israili ile birlikte İrana yardım eden anlaşmalı olan Suriyeye savaş açarmıydı. Soruyu böyle sormak gerekiyor.

        Vahdeti herkes kendince isteyebilir. Bizim vahdet isteğimiz esen yellere emanet ütopik bir vahdet değilidr. Vahdetin ekseni İSLAM iNKILABIDIR. Veliyyiemri müslimindir.
        İran İslam İnkılabına karşı olacak bir şii sünni vahdetini amerikada ister israilde. Buna örnek te vardır üstelik. Mesela Azerbeycan rejimi şii Türkiye rejimi sünnidir. Ama rableri olan amerika ve israilin emri ile nasılda mezhebi farklılıkları görmezden gelebilmektedirler.
        Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
        Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

        Yorum


          #5
          Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

          BU ADAM CAHİL. BU ADAM GARAZLI. FACEBOOK ÜZERİNDEN KENDİSİNE YAZILAN TÜM MESAJLARI CEVAP VERME YERİNE DAKKASINDA SİLİYOR. BU ADAMIN DERDİ BİR ŞEY ANLATMAK DEĞİL MİDE BULANDIRMAK.

          Yorum


            #6
            Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

            Bismillah
            Yukarda alıntı yaptığımız yazıya reddiyemizi 3 bölümde yayınlıyoruz. Kırmızı renkli yazılar Yazara, diğer renkler şahsımıza aittir:

            -1-

            Yasımızın bizi kendi içimize yönelttiği ve yezidleşme emareleri var mı diye kendimizi senenin bu tenkit ve kıyam günlerinde kontrol imkanı bulduğumuz şu günlerde maalesef ister istemez dikkatimiz dış dünyaya da çevirmeden duramıyoruz. Kendi içimizde ya da dış dünyada tüm Yezitleri teşhisle onlara karşı tam bir başarı kazanmadıkça da bu mücadele dinecek gibi durmuyor.
            İnsanlar arası ilişkilerde sorunlar büyük olabilir ancak bu sorunlar ne kadar büyük olursa olsunlar, iyi niyeti kaybedip garaz ve kin dolu olmak, kendini kibirli görmek kadar büyük sorun oluşturmaz. Bir insanın kin ve kibir dolu olup olmadığındaysa onun ilk cümlelerinden okuyabilirsiniz. Bizim de ele alacağımız yazının ilk cümlesi böyle başlıyor:

            “On dört asır önce yaşanmış siyasi bir vakanın pişirilip pişirilip gündeme getirilmesi artık baydı.Her sene 10 Muharrem’de güya ‘Ehli Beyt Muhabbeti’ adı altında yeni Muaviyeler yaratma çabasından öteye gitmeyen gösterilere bir çeki düzen verilemez mi?”

            Eğer samimi biri konuyla ilgili yazı yazmak istese asla böyle bir giriş yapmaz. Onun yerine ağlayan adama yaklaşır, ne oldu kardeşim niye ağlıyorsun diye sorar. Ağlama nedeni saçmaysa ona bunu güzel bir dille anlatır. Eğer dinlediğinde haklı görürse oturur onunla birlikte ağlar. Ağlamasına neden olan ne varsa o sorunların çözümüne kadar onun yanından ayrılmaz. Şayet Müslümansa.. Ancak bu yazının girişinde böyle bir niyet sezmiyoruz. Eğer zulüm çağları aşan bir acıya dönüşmüşse, ya da mazlumiyeti çağlar eskitip zamanın toprağına gömmemişse orada durup düşünmek gerekmez mi?:HANGİ GÜÇ BU İŞİN ARDINDA Kİ BİN DÖRT YÜZ YIL GEÇMESİNE KARŞIN HALA KAPANMAMIŞ BU ACI??Yazardan önce nice güçlüler saltanat sahipleri, para babaları, hilekarların şahları Kerbela olayını unutturmak istediler ama güçleri yetmedi. Bu iş için Emeviler az altın dökmediler ama bu acıyı unutturamadılar. İnsanlığın tarihte biriken vicdanlarını altınlarla satın alamadılar. Başları kestiler ama Kerbelaya ağlayan kalpleri yok edemediler. Cesetleri çiğnettiler ama hak özgürlük ve adalet savaşında güçsüzleri bitirmeye yetmedi güçleri. Görünürde şii sünni ayrımını sona erdirme gibi bir bahane ardında kaleme alınsa da bu yazının asla bu amaca hizmet etmeyeceği tersine, ihtilaf ortaya çıkaracağı gün gibi açıktır. Çünkü:

            “‘Ehli Beyt Muhabbeti’ adı altında yeni Muaviyeler yaratma çabasından öteye gitmeyen gösteriler”

            tabirinden insanlar Ehl-i Beyt muhabbetinde değilsiniz gibi bir suçlamayla karşılaşmış hissetmekteler kendilerini. Hem anlamadığımız nokta, biz Hüseyn a.s. için ağladığımızda yeni Muaviyeler mi yaratılıyor? Ama kim yaratıyor? Biz mi yoksa bize bakan birileri mi Muaviye oluyor!

            “ “Hz. Ali haklıydı, Muaviye haksızdı”, deyip 1400 yıl önce yaşanmış siyasi bir çekişmeyi -hadi entrika/hile diyelim- getirip bugünkü İslam birliğinin önüne bir gerekçe olarak koymak, cidden anlaşılabilir bir şey değildir.”Bir kere bu siyasi çekişme değildir. Tarihte zerre kadar bilgisi olan biri bile çekişme olmadığını bilir. Hz. Ali ümmetin ittifakıyla seçilmiş bir halifeyken, Muaviye azledilmiş bir vali olarak ona bağy (isyan) etmiştir ve yenildiği sıffin savaşında, hileler yapmak suretiyle ortalığı fitnelere boğmuş ve İmam Ali a.s.’ın şehadetine varan olayların müsebbibi olmuştur. Siyasi çekişme denince konumu, güçleri ve meşruiyeti eşit olan iki tarafın siyasi yarışının kızışmış şekli anlaşılır. Oysa bu olay her Müslümana göre açıktır. Hangi sünni meşru halifeye karşı ayaklanmayı caiz görmektedir? Zalim de olsa cevr de etse imam (halifeye) azl edilmez diyen Maturidi akaidi sünni akait değil midir? Hz. Ali’nin yoksa adil ve meşru halife olduğundan sünniler şüphe mi etmektedirler? Ya da hangi sünni ölen birinin kan diyetini sorma hakkının birinci derecede miras ve velayet bağıyla ilgili olduğunu bilmeyen Müslümanlar bununla neden ilgileniyorlar ki? Bu sorunu çözmek yerine daha da karmaşık hale gelir. Ümmetin büyükleri bu konuda Kan (diyet) hakkı için birinci derecede aileden olması gerektiğini söylemeleri ve Muaviye’nin bu anlamda Halife Osman bin Affan’ın kanının şer’i talepçisi olamayacağı konusunda aydınlatma yapmaları gerekmez mi? Ki konuyu halk tam olarak görsün?.Konu zaman aşımına uğramalı ve unutulmalı boyutuna geçecek olursak, şayet böyle düşünürsek o zaman tarihi tamamen gündemimizden çıkarmalıyız. Ve birileri o zaman anlı şanlı tarihimiz diyerek zorla tarih okutmamalılar, tarihleri ezberletmemeliler. Ve Akifin şu dizelerini ikide bir tekrarlamamalılar:

            “Tarih tekerrürden ibaret diyorlar. İbret Alınsaydı tekerrür eder miydi hi甓Tamam, Hz. Muaviye haksızdı. O haksızlığı ile Rabbine vardı ve varsa cezasını çekecek. Kurduğu devlet yıkıldı, ondan sonra gelen devletler de yıkıldı, asırlar geçti, devirler geçti… Hâlâ her Sünniyi ‘Yezid’ addetmenin ne manası var? Ne biz Muaviye’yiz ne de siz Ali’siniz. Artık çıkın o siperden. Savaş biti. Vallahi bitti.”
            Tarih bitti diyen bir insanın ya hiç düşünmediğini ya da hiçbir şeyden anlamadığını söylesek abartmış olmak bir yana insanları bu tehlikeye karşı uyarmaktan dolayı mühim bir vazifeyi ifa etmiş oluruz. Bize tüm dini kaynaklarımız tarihten gelmektedir, kültürümüz bilimimiz tarihi birikimler renkler ve inançlar üzerine bina edilmiştir. Bu gün her kavrama verilen anlam tarihten gelen rivayetlerin üzerine kurgulanmıştır. Eğer tarih bitti devletler yıkıldı artık o isimleri anmayalım diyeceksek, Peygamber s.a.s.’ten gelen onca hadis rivayetine kibrit çakmalıyız ki bu da dinin köküne kibrit suyu dökmek anlamına gelir. Doğru devletler yıkılmıştır ama insanlara devrolunan kültürler, dine sokulan bidatlar, siyasi amaçlar için uydurulmuş hadisler de devletlerle birlikte tarihin çöpüne mi atılmıştır? O halde dini neyin üzerine kuruyor bu yazar sormak gerekir. İnsanlar bu gün inançlarını oluşturan hadis kitaplarındaki Emevi tarafında olan Halife Osman, Muaviye İbni Ömer, Ebu Hureyre vs.’den alınmış rivayetler değil midir? Bir kere yazarın çok ayrımcı olduğunu ve bu konuda da çok katı olduğunu söylemek zorundayız. Hiçbir şii, İmam Hüseyin yasında bulunan hiçbir Ehl-i Beyt dostu, Sünnileri böyle görmez. Şiilerin Sünnileri kardeş ve Ehlibeyt dostu gördüğü gibi, sünniler de şiileri kendilerine yakın ve dost, dinde samimi kardeş bildikleri bizim gözlemlerimizin neredeyse tamamını oluşturmaktadır. Ancak Sünnilerin yezid olmamalarıyla, yezidi düzenin bittiği anlamı çıkmaz. Sünniler bizim yanımızda iken karşımızda yezidi düzen olan ABD ve Siyonist İsrail durmaktadır.

            “Hem kardeşim, Hz. Ali haksızlığa uğradı da ne kaybetti? Onun yıldızı hangi sahabeninkinden daha düşük? Hz. Peygamber (sav)’den sonra en çok bilinen ve adı gönüllerde saklı olan o değil mi? Ben ömrüm boyunca, ‘ Hz. Ali haksızdı’ diyen bir tek Sünni görmedim. Oğluna Yezid adı vereni de!Peki, nedir bu serenatlar, zincirlerde bedeni dövmeler. Böyle bir tavırdan bir Müslüman uhrevi ne fayda umabilir? Çünkü dünyevi bir faydası olduğunu sanmıyorum. Elbette ‘Hüseynî tavır’, zalim idarecilere karşı her daim lazım olan bir tavırdır. Ama inanın, Hüseynî tavır birlik ve dirlik içindi, ayrılık ve tefrika için değil…”
            Yazara sormak tam yeri: Hangi yas tutan şiiye yaklaştınız da, Sünnileri yezit dediğini duydun? Ya da hangi sünninin Ali a.s.’a haksız olduğunu iddia eden bir şii alimin kitabına rastladınız? Bunu nereden çıkarıyorsunuz? Eğer şiilerden duymadığınız halde böyle bir şey dediğinize göre, ya sizin halisinasyon Gördüğünüze hükmetmeliyiz. Eğer hiçbir şii Sünnilere iftira atıp Hz. Ali haksızdı diyorlar demiyorsa o zaman yazarın yaptığı ne olmaktadır? ŞİİLERE İFTİRA ATARAK, SÜNNİLERİ YANILTMAK VE DÜŞMANLIK OLUŞTURMAK!İşte bize göre yazarın yazı boyunca bilerek ya da bilmeyerek yaptığı tam da budur. Bu açıdan şiilere attığı iftira dolu bu yazısının, binbir emek sarfederek ülkemiz insanını bir arada tutmak isteyen iktidarı övme ona yardım etme gayretinde olan bir ekolde yer bulması ilgi çekicidir. Yoksa iktidar görüş değiştirdi ve işi ihtilaf çıkarmaya mı dönüştürdü de bizim haberimiz yok?
            “Şu kadar zaman sonra Hz. Ali siyaseten haklı olsa ne yazar, haksız olsa ne yazar! O, gönüllerde taht kurmuş, Hz. Peygamber (sav)’in neseben ve haseben hakiki varisi olduğu ortaya çıkmış bir sahabedir.Ben burada, ‘kemikleşmiş tarafgirliği’ tahrik etmemek için meselenin itikadî boyutlarına girmek istemiyorum ama esasında asıl canımı sıkan da o boyuttur.”
            Bu ilk cümle de çok ilginçtir. Madem Ali a.s. haksızdı diyen yok, o halde haksız olsa ne çıkar gibi laf niye edilir? Demek ki böyle kimse olsa bile mazur görmeliyiz diyerek yoksa Yezidilere kapı mı aralanmak isteniyor merak konusu doğrusu. Siyaseten? Dinen değil yani? Dinen haklı değil mi Ali a.s.? Hem bu dini siyasetten ayıran kim ve hangi yetkiyle ayırmaktadır? Şiisiyle sünnisiyle tüm Müslümanlar Siyasette de dinin hakim olması gerektiğine inanmıyorlar mı yoksa? İnanıyorlarsa bu durumda Ali a.s’ı siyaseten dinen haklıydı gibi ayrımın nedeni ne ola ki? Esas meseleyi zaten yazar paragrafın sonunda açıklamaktadır: “itikadi boyutlara getirmek”! O zaman Ali a.s.’ın haklı görünmesi canını sıkıyor anlaşılan! Yazara sormak istediğimiz bir diğer konuysa, eğer Ali a.s. Peygamberin hesapça ve soyca gerçek varisiyse (ki öyle) o halde neden bu verasete uygun yaşam sürmesi engellendi? Madem hakiki varis Hz. Ali idi o halde neden bunun ardında durup da tarihin dili olan kaleminizi hakkın hizmetinde kullanmıyorsunuz? Kemikleşmiş tarafgirlik deyimiyle yazar kimleri kastediyor? Kafasında belli, şiiler Ali taraftarı. Çünkü yazı başından beri bu şekilde sürüyor ve şiilerin yüzyıllar boyu bu sebeple ağlamaları yazara dokunmuş. Ve yine yazara göre sünniler şiilerden farklı düşünüyor. Bu durumda kemikleşmiş olan tarafın diğer tarafı yazara göre sünniler mi ve bunlar Muaviye taraftarı mı!. Doğrusu bu bizi çok şaşırttı. Şiileri böyle görüyor diye suçladığı ve onlara iftira attığı durumda yazar gerçekte kendisi Sünnileri Muaviye yanında gösteriyor. Konuyu itikadi boyutlara götürmemek demek, hakem olarak dini seçelim demeye mi karşı olmak? Yazar konuyu itikadileştirmek derken dinin ölçülerini bu işe karıştırmayalım mı demek ister? Güç ve hakemiyet dinin olmayacaksa, iktidar saltanat ve paranın mı olacak? Yoksa Ali a.s. itikat dışı mı davrandı demek istiyor belirsizdir.
            “Bugüne kadar, o siyasi hadiseler temcit pilavı gibi ümmetin önüne getirile getirile aramızda kabil-i iltiyam olmayan ayrılıklar ve uçurumlar var edildi.”
            Yazar ilk cümlesinde bu günlerde yas tutan şiileri suçladığı için buralardaki faili belirsiz suçlamalar otomatik olarak onların boynunda kalmaktadır biz de bunlara cevap vermek zorundayız.Bir kere şiiler kimseye bir şeyi getirmedi ümmetin önüne. Şiilerin gösteri gibi bir dertleri yoktur. Onlar kendi iç dünyalarında bu yası yaşamaktadırlar. Ve bunları birbirleriyle paylaşmakta toplu olarak yapmaktadırlar. Şayet yazarın iddia ettiği gibi sünniler Kerbela faciasına ilgisiz iseler, hiçbir sünni camiine gidip biz yasımızı burda size göstermek istiyoruz demiş değiller. Yok eğer televizyonlara çıkarak Kerbela faciasını anlatmaksa kasıt o zaman yazarın burada değil rtükte olması gerekir. Ki tarihe ait onca programların hiç birine izin vermesin. Tarih düşmanlığı yapsın. Şimdi ben anlamadım? Şiiler İmam Hüseyn a.s. için yas tuttuklarında yumuşaklıkla karşılanamayacak bir ayrılık mı çıkmış oluyor? Peki kimler arasında? Hani yezidin soyu seveni taraftarı yoktu? Peki bu durumda şiiler İmam Hüseyn a.s. için yas tutsalar kim niçin bundan rahatsız oluyor? Eğer tarihte bir yara çıkmışsa o zaman bunu kaşımaktan sadece yara sahibinin acı duyması gerekir. Vicdan sahipleri de mi acı duyuyor? Tarihte yapılmış bir haksızlık gündeme getiren kim olabilir, gündemden düşürmek isteyen kim olabilir? Bunun için bir hırsızlık gibi adi vakayı düşünebiliriz. 10 yıl önce vuku bulmuş ve hesabı görülmemiş bir hırsızlık olayının gündeme getirilmesinden kim rahatsız olur? Bunu kim gündeme getirir, kim gündemden düşürmeye çalışır? Bizce sorunun cevabı çok açıktır. Hırsızlar bunu örtmeye çalışırken, malı çalınanlar gündeme getirir mağduriyetini haykırır. Yezidle akrabalığı olmayan ya da gırtlağına kadar cehalete saplanmayan birisi, Hz. Hüseyinin lime lime edildiği bu vahşi olayın gündemde kalmasından niçin rahatsız olsun ki?Bizce bu olayın gündemde kalması İlahi hikmetlerledir. Yoksa hiçbir şii bunu bu kadar uzun süre ayakta tutacak güçte değildir. Bence yazarın bir de bu açıdan bakması cevabı daha rahat bulmasını sağlayacaktır. Şayet cevap aramada samimiyse.Ve yine bizce, Hz. Hüseyin ümmetin ortak paydası, ortak mazlumiyet simgesi, ve ortak sevgi odağıdır. Bunun gündeme gelip mazlumluğunun haykırılması ümmeti ayırmak bir yana birbirine daha bir kenetlemektedir. Adalet ve hak isteyen herkese bu bir mesaj ve ümit olmakta ezilmiş olanların yaralarına merhem olmakta kendilerine mücadele aşkı vermek açısından bitmek bilmeyen bir pınar misali canlılık vermektedir. Tabi Yezidileri de bir o kadar kızdırırken.
            “İslam dünyasının gayri Müslim dünya karşısındaki mücadelesini şöyle bir gözden geçirin! Göreceksiniz ki, ne zaman bir hanedan veya devlet yükselişe geçse veya Hıristiyan Batıya karşı hücumu başlasa hemen şu yarayı kaşıyıp onunla bizi vurmayı başarmışlardır. Geçmiş asırlarda bu tefrika ile bizi birbirimize az vurdurmadılar. Onunla kalsaydı iyi idi. Ne zaman Sünni kesimden Haçlı dünyaya karşı bir meydan okuma suz konusu olmuşsa hemen Şii kesim de Sünni dünyaya meydan okumuştur. Çünkü asırlardır sürüp gelen şu dövünmeler ve seremoniler, ister istemez, Şiilerde Sünni kesime karşı bir nefret var ediyor. O yüzden de Şii dünya Sünni kesime yar olamıyor.”Yazar burada şiilere koymuş olduğu tarih sansürü yasağına kendisi uyamamış ve eleştirdiği konuya kendisi düşmüştür. Tarihi konular tamamen bir uzmanlık işidir ve yazarın söz ettiği hususların cevabı buraya sığmayacak kadar geniştir ve konuyla da ilgisizdir. O yüzden bunun cevabını bir başka vesileye havale ediyoruz. Biz yazarın bu görüşlerin katılmıyoruz. Böyle bir realite yok. Şiilerle sünniler hep kardeş olmuş ve hiçbir zaman birbirlerinden nefret etmemiştir. Sünni geçinen, ajanlar ve vahhabiler Sünnileri şiilere karşı kıştırtmışlar ama tüm toplumu etkileme başarısına sahip olamamışlardır. Hatta o kadar ki, sayıları bir kaçı aşmayan ve şiilerce zaten dışlanmış olup kendilerinden sayılmayan gulatları, şii gösterme çabaları bile sünniler arasında genele yayılamamıştır. Yazar burada olmayan bir düşmanlığı varmış gibi göstermek suretiyle esas kendisi ihtilaf çıkarma görüntüsündedir. Eğer yazar gerçekten samimiyse, şiilerin Sünnilere yaranıp yaranmadığı konusunda daha uzman kimselere kulak versin. Bu ümmetin aydınları alimleri her zaman birlikte, sayıları binleri aşan katılımlarla konferanslar tertiplemekte ve İslam Mezhepleri yakınlaştırma projeleri üzerinde harıl harıl çalışmaktadırlar.
            “Keza Sünni dünya, hiçbir zaman, Şiileri anlamaya yanaşmamış. Bugünün moda eğilimiyle kimse çıkıp, ‘Hz. Hüseyin’e yapılanlardan dolayı özür dileriz.’ dememiş. Tüm İslam dünyası o esef verici hadiseden dolayı acı çekmiş ama kimse diğerinin hüznünü samimi bulmamış.”
            Kimse böyle bir özür beklemiyor. Çünkü kimse kimseyi yezidin mirasçısı görmüyor.. Bilhassa şiiler kendine kardeş gördüğü Sünnileri asla böyle görmüyorlar. Ve yine şiiler kendilerine puan toplamak için bu yas merasimleri düzenliyor değiller. Yanılgının temel noktası bu. Ancak birileri şiilerin yasını görüp neden biz üzülmeyi hatırlamayı bile unutmuşuz da şiilerin ağlamalarıyla Peygamber torununu hatırlıyoruzi diye irkilip vicdanları kendilerini sorguluyorsa o başka. O zaman şii kesimi suçlamak kendi vicdanlarını susturabiliyorsa ne ala.. Devam etsinler..
            “Şia, o günde, karalar giyinip vücutlarını demirlerle dövmüyorlar diye Sünni kesimi samimiyetsiz buluyor. Sünni kesim de bin dört yüz yıl önce yaşanmış bir hadisenin her yıl tekrarlanıp geçmişte yaşanmış bir nefretin körüklemesi vesilesi yapılmasına anlam veremiyor. O yüzden her iki tarafta da nice büyük âlim ve ulema gelmiş olmasına rağmen şu yarayı tedavi edememişlerdir. Çünkü birileri sürekli kaşıyor. Ne yazık ki şu mesele ejderha-misal İslam dünyasının derisinde açılmış ve asla kapanmasına fırsat verileyen bir yırtık olarak duruyor. Küçücük karıncalar bile oradan girip dev İslam cüssesini yere serebiliyorlar.”
            Biz de arayıp dururduk! İslam devini böyle cüssesiz kılan kimler diye. Nihayet yazar faturayı kesecek birilerini buldu! Hüseyne ağlayanlar!. Osmanlıyı devirip tüm toplarklarını işgal eden, ulusçuluk fikirleriyle ümmeti parça parça eden batılı sömürgeciler değil de, daha kendi topraklarında bile iktidar olamamış (1900’lü yıllarda) bir avuç Hüseyin ağlayanı koca İslam devinin derisinde yırtığı habire açıyorlarmış… Ne zalim iktidarların İslam’ı kötü göstermek içi yaptıkları sefahat ne fısk ne fücur!. Tüm suç Kerbela meydanlarına gidip göz yaşı dökenler!. Ağlayan insanların bu derecede suçlu olduğunu bir avuç çocuğa bile sorsanız acaba ne cevap alırsınız!“Elbette siz bunu ‘takdir-i ilahi’ diye görüp geçebilirsiniz. Peygamberimizin ‘birlik beraberlik için yaptığı niyaz kabul olmamıştır efendim’ diyebilirsiniz. Ama bendeniz artık bu yırtığı dikmenin zamanı geldiğine inanıyorum âcizane… Çünkü şu ‘takdir-i ilahi’ (!) yüzünden İslam dünyasının böğrü hep hain hançerlere açık kalıyor.”Bizce öyle değil. Bu ümmet Peygamberin şii sünni tüm ekollerin sahih bildiği kitaplarında mütevatiren naklettiği:“Size iki emanet bırakıyorum bunlara sarılırsanız yolunuzu asla şaşırmazsınız 1- Kur’an 2- Ehlibeytim, bunlar kıyamete kadar birbirlerinden zinhar ayrılmayacaklardır, benden sonra Ehlibeytime nasıl halef olacağınıza dikkat edin”buyurduğu vasiyetine uyulmadığından bozulmuştur bu beraberlik. Çünkü insanları birleştirecek hatasız bir insan bir canlı lider olmazsa onları, her okuyanın kendine göre yorumladığı sessiz metinlerle birleştirebilmeniz mümkün olmayacaktır. Olmamıştır işte.. Şii dünya taklit merciileri yoluyla bir araya gelebilemekte iken sünni dünyada onlarca mezhep yüzlerce tarikat ve cemaate parçalanmıştır. Sanki şiiler parçaladı Sünnileri! Sanki şiiler yönetti de Sünnileri yüzyıllardır da o yüzden onlar parçaladı. Şiiler kendi başlarına olsalar, (ki öyleler) sünniler kendi aralarında birleştiler de.. Eğer birleşmekte samimiysek o zaman tüm ekollerin doğru bulduğu Ehlibeyt ortak paydada buluşmaktan başka yol var mıdır? O halde neden ihtilaf ettiğimiz hususlarda Kur’an emri olan, o konuyu Allah ve Resulüne götürmüyoruz?

            Yorum


              #7
              Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

              -2-

              “Acaba İslamlar içinde şöyle bir fitne olmasaydı, dünya ne halde olurdu?
              Bugün Kuran hâlâ dünyanın sadece dörtte birinde biliniyor olması ne kadar büyük bir ayıp? Ama emin olabilirsiniz ki bu başarısızlığın en altında yatan sebeplerden biri de içimizdeki cehalet ve hep canlı tutulan şu tefrikadır, yani Şia ve Sünnilik meselesidir. İslam düşmanları Şii iktidarları Sünnilerle zayıflatmışlar, Sünni iktidarları da Şiilerin işbirliği ile yıkmışlar veya durdurmuşlardır.Bunun sayısız örnekleri var ama şimdi onları sayıp dökmek yanlış olur. Şimdi o tarihi anekdotları ve misalleri aktarmanın zamanı değildir. Aksine, geçmişte karşılıklı yapılan hatalardan dolayı birbirimizden özür dilemenin ve yaralarımızı onarmanın zamanıdır. İşte bakınız, şu meseleden dolayı, İslam dünyası kendi zalimine bile dokunamıyor.”
              Bize göre Müslümanlar arasındaki fitne, Peygamberimizin buyurduğu gibi dünyaperestlik, makam ve mevki hırsı ve buna bağlı olarak iktidarı asıl sahipleri olan Ehlibeytten almaktır. Tarih boyunca İmam Ali a.s.’dan itibaren Müslümanları yöneten iktidarlar hep sünni itikat ve yaşam ilkelerine kadar kurgulanmış iktidarlar, meşruiyetlerini hep sünni mezheplerden almış güç merkezleridir. Emeviler de Abbasiler de sonrakiler de hep bir sünni mezhebi resmi mezhep ilan etmiş ve her işlerinde onlardan fetva almışlardır. Örneğin Osmanlı dünyanın yarısına hükmettiği sıralarda İslam’ı ve Kur’an’ı tüm dünyaya duyurma görevindeyken, eğer bu gün onun varisleri duyuramadık diye yakınıyorlarsa o zaman bunun nedeni olarak şiileri görmemeliler. Çünkü bunun nedeni Osmanlı’nın iktidarda uyguladığı saltanat türü, toprak yönetimi, mala insana ve fetih mantığına bakışlarıdır. Eğer bir ülkeyi resmen fethetmiş ama orayı gönül olarak fethedememişseniz o zaman bunun suçlusu sizsinizdir. Bu işi yapamadığınız için Allah bu iktidarı sizden aldı demektir. Size verilen kredileri tükettiniz demektir. Beşikteki çocuğu bile iktidar hırsıyla boğdurduğunuzdan dolayı meşruiyetinizi yitirdiniz demektir..
              “Evet, sözü Suriye konusuna getireceğim. Diyorlar ki Türkiye, Suriye Şii olduğu için müdahale etmek istiyor. İran da o yüzden müsaade etmiyor? Peki, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Suriye ile çok ciddi dostluklar geliştirdiği zaman, iktidarda bulunanlar Şii değil miydi?Türkiye, Suriye’ye dostluk elini uzattığında Nusayriler Sünni miydi ki, şimdi orada işlenen zulme karşı ‘yapmayın etmeyin’ deyince ‘mezhepsel kaygılarla’ hareket etmiş oluyor?İşte dikkatinizi çekmek istediğim mesele bu!”
              Suriye’nin şii olduğunu da yeni öğrenmiş bulunuyoruz(!) Suriye yönetiminin çoğunluğu sünni az bir kısmı Nusayridir. Nusayrilikse Şiilik değildir. İran’ın suriyeyle ilgilisi, Rusyayla ilgisine benzer. Suriye dünya istikbarı olan büyük şeytan ABD ve Siyonizm karşıtı bir politika gütmektedir. İran’ın Suriye’yi desteklemesinin nedeninin Suriye üzerinden Lübnan Hizbullahı ve sünni Filistin Hamas’a yardım taşımada aracı olmasından olduğunu sanırım duymayan kalmamıştır. Ama yazar hariç.. Suriye’de haberler Siyonist medya aracılığıyla gelmektedir. Onlara da bir Müslüman güvenemez. Çünkü onlar, Suriye’de hem terörü destekliyorlar hem de biri bin gösteriyorlar. Buna rağmen Suriye’nin uyanık halkını yoldan çıkarmayı başarmış değiller. Burada sorulması gereken de şudur: Yani gerçekten de Suriye son bir yıldır mı zalimleşiverdi? Peki neden? Ne oldu da birden bu Rejim zalimleşiverdi! Zalimleşti mi? Kim dedi?Önceden dosttular da zalimleşiverince mi düşman oldular? Zalim sadece Suriye mi? Dünyada en büyük zalim suriye mi? Dünyada kan ve göz yaşının terörü beslemenin odağı Suriye mi de adalet (!) aşığı kesiliveren ülkemiz hükumeti bu konuda güçleniverdi? Suriye’de yakılan bir Türk bayrağının derdine düşenler güneydoğuda günde 20 türk bayrağının yakıldığını, Ermenistanda bizzat milletvekili ve başkanların çiğnediğini, görmezler mi? sürecek inş..

              Yorum


                #8
                Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

                Qumu aşk kardeşim. Adamın yazdıklarını başka renkte belirgin etsen ne iyi olur. Sanki hepsini sen yazmışsın gibi görünüyor. iNSANLAR İSTER ANLASIN İSTER ANLAMADA ZORLUK ÇEKSİN İSTERSE DE ANLAMASIN. Biz ehli sünnetten maksat Rasululullahı sünnetini anlıyoruz anlamak istiyoruz. Biz ehli sünnetten muaviye ve onun çarpık din anlayışını anlamıyoruz. İslam tarihini azcık insafla vicirdanla bakan hiç bir sünni müslüman emevilerin sapık din anlayışını onaylamaz.


                İslam tarihinde ne olup bittiğini gerçek şekilde bilmek elbette şii sünni vahdetine hizmet edecektir, ihtilafına değil. İmam Alini İmametinin anlaşılması elbette şii sünni vahdetine hizmet edecektir. Yeter ki bu hakikatlerin aktarımında hikmet ve güzel öğütten azami şekilde faydalanabilmek için İslam İnkılabı ulemasının metodunu benimseyebilsek.


                Elbette sünni müslümanlar haikatlere gereği gibi vakıf olma imkanını bulsa, kendilerini yüzyılladır kandıranlara iiyi gözle bakmayacaklardır. Hiç bir hakikatin saklanması gizlenmesini istiyor değiliz. Hakikatler anlaşıldıkça hayra hizmet edecektir elbet. Ancak bunun ehil ellerle ve iyi metodla yapılması kaydıyla. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarmalar olabiilmektedir.
                Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

                  bu yarayı nasıl kapatacakmış merak ettim? şiiler mi sünnilere düşman, bizler mi nifak tohumları ekiyoruz müslümanların arasına! ve muaviye la. hz. demiyor mu Allahım ya! gitsin başka yerde emevilerin avukatlığını yapsın. kaale bile almıyorum.....
                  Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                  Hz.Peygamber (saa)

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

                    -3-

                    "Efendim Türkiye, Suriye’deki zulmün durdurulmasını istiyormuş da İran buna karşı çıkıyormuş.Çünkü Suriye’deki rejim Şii imiş."


                    Hayır Suriye şii değil. Ve İran'ın Suriye hassasiyeti bununla ilgili değil, Suriyenin müstekbir karşıtı bir siyaset izlemesi ve Filistin ile Hizbullaha yardım konusunda İranla işbirliği yapmasıdır. Bunu şii sünni ayırımı ve sünnilere karşı şiilere yardım ediyor diye çarpıtmak ve iftiraya dönüştürmek çok tehlikeli bir siyaset ve ihaneti içermektedir. Bu iftira ve bölücülük ülkemizin geleceğini de tehdit etmeye kadar uzanır. Ve o zaman iftira sahipleri güya karşı oldukları müstekibirler için çalışmış olmaktan başka bir işlev görmüş olmazlar.

                    "Hangi Şii vicdanı zulme rıza gösterir ki? Hüseynî tavır zulme ve zalime karşı değil mi? Zalim kendisinden olunca Hz. Hüseyin (ra) göz mü yumardı? Hz. Hüseyin (ra) yaşasaydı Beşşar Esad’a ‘aferin’ mi diyecekti? Beşşar’ın kendi halkını tanklarla toplarla kırmasını ‘Canım bunlar da Sünni yahu!” mu diyecekti?Hayır! Asla. Çünkü şu anda güya karşı çıktıkları Emevilik koltuğunda Beşşar kendisi oturuyor! İran halkına bu anlatılmalıdır!"

                    Yazının bu bölümüne tüm kardeşlerimiz ve aklı adaleti olanlar cevaplarını verdiler. Yazarın facebooktaki sayfasına iletilen tüm hakikat içeren iletileri silmesi samimiyetsizliğine ve eleştiri kültürüne yabancı olduğuna, ben bilirim başkaları bilmez şeklindeki tarihte kalmış diktatörlük örneği sergilediğini göstermektedir. Bu tür zihniyetler diktatörlere ve zalimlere karşı çıkamazlar. çıksalar bile çıkış nedenleri, "sadece biz diktatör olabiliriz sadece bizi dinleyin" türünden çıkışlardır. Akıllı ve iz'an sahibi birisi Beşşar Esad'ı ABD ve siyonist terör örgütü İsrailin iktidardan uzaklaştırmak istediğini görür ve bu niyetin amacını ve hedefini, meydana getireceği değişiklikleri görür. Bu terör hareketlerinin Esad'ı yıkıp yerine getirilen düzenin zararını karını hesaplar. bilgi kaynaklarını gözden geçirir.

                    Gerçekten de Esad zalim midir? ne kadar zalimdir bunu ölçer. Suriyeyle iglili milyon dolarlar harcayarak tüm dünya Saddama İran karşısında verdiğine benzer bir ittifakla yardım etmesine rağmen Suriye halkını kandırabilmiş değiller. Çünkü Suriye'nin uyanık halkı Esadı yıkmak isteyenlerin dertlerinin ne insan hakları ne zulüm olmadığını onların ancak biz zulmedebiliriz düşüncesinde olduklarını çok iyi bilmektedir. Yahudiye elini verenin kolunu değil tüm bedenini kurtaramayacağını bilmektedir. Zalimlerin ve emperyalist odakların ne dinlerinin ne mezheplerinin olmadığını onların dertlerinin mazlumların üzerindeki son gömleği de çalmak onların ellerindeki son ekmek dilimini bile alıp köpeklerine atmak olduğunu çok iyi bilmektedir Suriye halkı. Kesik başların üzerine kurulduğunu çok iyi görmüştür Beyaz adlı siyah sarayın.. O yüzden mezhep kışkırtmalarına karınları toktur. Aylardan beri terör gurupları Suriyede ayaklanmak için gösterilen uyduruk gerekçeleri yeterli görmemişler ve devletleri aleyhine harekete geçmemişler, geçmedikleri gibi, meydanları devlet başkanlarına destek için doldurmuşlardır. yüzlerce metre uzunluğunda bayraklarının ortasına Beşşar Esad'ın kahramanca duran doğru tercihlerinde sonuna kadar da direnecek ve zafer kazanacak olan komutanlarının resmini işlemişlerdir. Kalplerine işledikleri gibi..

                    İran'ın İmamı Zaman a.f.'e tam bağlı olan uyanık ve Takva sahibi Rehberi de bunları çok iyi görmektedir. Beşeri sistemlerde olduğu gibi asla satılmayacak satın alınmayacak masumiyet liderine sahip olanların, ABD'ye kananlardan akıl alacak hali yoktur. Ancak şiayı ve Ehlibeyt mektebi ile ilgili zerre bilgisi olmayanlar hala İran'a güya akıl verebilecekleri gibi bir boş hayale kapılabilmektedirler. İran siyasetini masumiyet inancı doğrultusu ve vasıtasıyla çizmektedir. Ona akıl verilmez sadece tabi olunur.. Çünkü günümüz deccali Batı Medyası, İngiliz ajan siyaset sihri ve ABDnin kamaştırıcı terörist ordu güc karşısında ancak gaybi yardım dolu mektebe bağlı olanların ayakları ve kalpleri sabit kalır. Yazar ve benzerleri şiayı hiç tanımadıklarını söyledik. Eğer zerrece tanımış olsalardı, İmam Hüseynin tavrını ve kimden yana olduklarını açıkça görürlerdi.

                    Çünkü İmamet inancına göre Kur'an ve mütevatir hadislerin açık ve tartışmasız şekilde ortaya koyduğuna göre gerçek şudur: Dünya hiç bir zaman masum imamsız olmaz. Peygamberimiz tüm kütübü sittede de geçen mütevatir hadislerde: Benden sonra Ehibeytten 12 halife (kesintisiz gelecek imamlar) gelecek ve dini koruyacaklardır, zarar vermek isteyenlerin zararlarını def edeceklerdir (mealen) buyurmuştur. 12 imamın tamamı aynı siyaseti ve inancı takip ettiler birbirlerinden hiç farklı bir söz ve siyaset sergilemiş değiller. Günümüzün imamı Mehdi a.f.tir. O Hüseyn a.s.'ın tavrının aynısıyla sürdürmektedir. Ve İran Rehberi bu gün onun emriyle Beşşar Esadı desteklemektedir kendi kafasından değil.

                    Bu durum şu anlama gelir İmam Hüseyn a.s. yaşasa Oğlu Mehdi a.f.'ten farklı davranmazdı. tüm şiiler böyle inandıkları içindir ki Rehberin siyasetin doğru bulmaktadırlar ve hepsi tüm dünya şiileri Suriyenin mevcut liderini ve yönetimini desteklemektedirler. Eğer masumiyet ve gayp eli şiilerin üzerinde koruyucu kollayıcı takip edici olmasa bu birlikteliği hangi güç sağlayabilir. Hatta Ehlibeyte bağlı olan Alevi ve Ehibeyt sevgisine sahip olan Nusayriler bile bu kaynağın bereketi sayesinde vahdet içinde Esad'ın yanında yer almaktadırlar.. Keşke sünni kardeşlerimiz de Batılıların ve vahhabilerin oluşturduğu, yeryüzünde kıt akıl ve yanlış amelleriyle başbaşa kaldıklarını Allah'ın kendilerini ihtilaf içinde terk ettiğini düşünüp bu boş inançla savrulmasalar, müstekbirlerin ve sömürgecilerin oyuncağı olmasalar.. İşte o zaman Ali imran 103. ayetin emri olan toptan Allah'ın ipi olan Ehibeyte sarılmış ve dağılmamış oluruz. Ve böylece gücümüz dağılmamış ve müslüman kanı dökülmemiş olur.

                    "Keşke ‘Hüseynî tavır’ o manasıyla kalsaydı da İslam dünyasındaki tüm zulümlere karşı Hüseyince karşı çıkılabilseydi. Ama öyle olmadı, olmuyor. Gizli bir tarafgirlikle İslam halkları birbirine kırdırılıyor.Sünnilik ve Şia, tarih boyunca İslam ittihadının yıkılması ve zayıflatılması yolunda kullanıldı. Şimdi bir kere daha buna alet olunmamalı. Ümmetin artık bu tuzağa düşmemesi gerektiğine inanıyorum."

                    Eğer şiilerin Hüseyn a.s. için ağlama ve anma matem merasimlerini beğenmiyorsanız o zaman aşure yemeyi bırakıp bu konuya eğilirsiniz, Hüseyn a.s. öyle anılmaz böyle anılır dersiniz, Hüseyn a.s. misali güç karşısında dimdik hayatınız pahasına ayakta durursunuz biz de sizin ardınıza takılırız. Ama siz Yezidin değil kendisine valisine bile karşı koymayı düşünemezken, bizzat onun kendisiyle (ABD büyük şeytanıyla) uğraşan İran'ın karşısında değil emrinde olmalısınız. Onu da ABD safına ve daha başka emrin var mı komutanım demeye çağırmazsınız. Böyle yapamayacağınız ortadarı bi iznillah ama hiç olmazsa bu boş hayallerle ümmetten bilgisiz olanların kafasını bulandırmaz onları yanlış yola sokmazdınız.Tarihten daha açık günümüz meselelerinde hakkı tam ortaya koyamamış bir düşünce sahibinin tarihin bulanık seneleri arasında doğru yolu hak ve adalet çizgisini tespit edebilmesini beklemiyoruz.

                    "Dolayısıyla da Türkiye’nin bu meselede rahmani bir yol izlemesini arzu ediyorum. Ne yapıp edip İran’ı da işin içine çekerek Suriye’deki zulmü öyle halletmeli. Derdinin Şii iktidar değil, zulüm olduğunu tüm Müslümanlara göstermeli.Suriye meselesi bir savaş veya silahlı bir müdahale ile çözülecekse Türkiye, İran’sız bunu yapmamalı. Eğer İran yanaşmaz da oradaki acılar devam ederse bu da İslam birlikteliğinin lehine olur çünkü o zaman anlaşılır ki, İran siyasi davranıyor. Müslümanlar artık uyandılar. Kim zalimden yana kim değil, anlıyorlar."

                    Laik, seküler ve dine göre hiç bir kanunu yapma hakkı da böyle bir iradesi, dahası derdi olmayan tepeden tırnağa cahiliye sistemiyle kurulmuş bir ülkeden Rahmani bir yol beklemek, bunun farkında olmayan halkı saptırma misyonuna sahip bel'amlardan başka kime aittir! Suriye meselesi diye büyük bir mesele yok. Benzer zulümlerin kat kat fazlası yurt içinde ve dışında on yıllardır sürüyor. Daha Türkiye kendisi tarihiyle hesaplaşıp Dersim olayının gündemde olduğu şu günlerde başkasına senin yüzün kara demesi ne inandırıcıdır ne de yapıcı. Samimiyet gerekir. Zulümle abad olunmadığı gibi, yalancılıkla mum hiç devamlı yanmaz. yatsıdan da önce Suriye'ye yönelik ABD, AB, Siyonist Terör devleti İsrailin el ele vererek nasıl bir yalan kampanyası yürüttüğünüz tüm kitlelere ulaşır. O zaman size oy verenler de sizin peşinizi bırakır, ülkeyi düşünmeyen sırf siyasi koltukları uğruna ülkeyi nasıl parçalanmanın eşiğine getirdiğinizi, yabancılara koz verdiğinizi görür. Komşu Müsüman kardeşiniz Suriyeye karşı nasıl, Kur'an'ın sakın dost edinmeyin dediği yahudi ve hristiyanlarla işbirliği yaptığınız ve onlardan biri haline geldiğiniz ortaya çıkar. o zaman yanınızda sabreden değil sizi parçalamak isteyen komşu ülkelerle karşı karşıya kalırsınız. Suriye kuzey kürdistan adlı bir siyonist kuklası devlet sınırlarını diyarbakırın kuzeyine kadar genişletmiş olarak.. O zamana kadar tabi iktidarda kalabilirseniz ve vatana ihanetle yargılanmazsanız.

                    "Evet, Suriye iktidarı bir müdahaleyi hak ediyor olsa bile Türkiye, İslam ittihadının geleceği açısından buna girmemeli. Eğer Türkiye’nin bu coğrafyayı toparlamak gibi bir amacı varsa,–ki şartlar Türkiye’yi ona zorluyor- itidalini asla kaybetmemeli. Suriye bu işin turnusolüdür."

                    bizce de. Ancak bir farklı düştüğümüz nokta şu ki, Türkiye'nin çevresini topralmasından önce yapacakları var:



                    1- BOP eş başkanlığını anında terk ettiğini ilan etmeli ve samimiyetle buna çevre Müslümanlarını inandırmalı


                    2- Komşularıyla sıfır sorun politikasına geri yüklemesine gitmeli ve bu süreç içinde bünyesine aldığı virüs misali antlaşmaları fesh etmeli ve batı bloğundan çıkmalı.


                    3- Komşularını tehdit siyonistleri memnun eden füze kalkanını iptal etmeli


                    4- İncirlik vs gibi ülkesi topraklarını batılılara peşkeş çekip komşularına ölüm yağdıran üsleri kendi topraklarına katıp işgale son verdirmeli.


                    5- D-8 gibi ortak İslam ülkeleri projelerini geliştirmeli


                    6- Suriyeden derhal özür dileyip, suriyeli terör gruplarını israile ya da ABDye kadar sürmeli. Ancak bu durumda türkiye çevresini toparlama rolünü almış olur. Hem de ABD'den değil komşu müslüman ülkelerinin onayıyla..

                    " “Suriye bir müdahaleyi hak etmiyor” demiyorum. “Hak etse bile bunu Sünni bir devlet olan Türkiye yapmamalı” diyorum. Türkiye veya herhangi başka bir Sünni devlet, yanına İran’ı almadan, Suriye’yi te’dibe kalkışmamalı. Çünkü böyle bir durum, muhakkak Şii ve Sünni kapışması şeklinde aktarılacak ve sonunda İslam ittihadı bir kere daha yara alacak. Bu da sadece İsrail ve Amerika’nın işine gelir."

                    Türkiye sünni bir devlet değildir. Laiktir. Yani değil mezhep din tercihi bile olmayan dini halka bırakan bir devlettir. Yazar yazısı boyunca ısrarla şii sünni ayrımı yapma uğruna olmadık saptamalarda bulunuyor. Ve kafalara Suriye şii devlet imajını kazımaya çalışıyor ve tabi bu yolla Suriye İran yakınığınız mezhep temeline oturtma amacında ve İranı böylece mezhebi tercihte bulunduğu konusunu telkin etmekte. Oysa Yazar İran tercihinin birinin de sünni olan Filistine yardım ilkesinden kaynaklanırken Suriye yönetiminin çoğunlukla sünnilerden az kısmınınsa Nusayrilerden oluştuğunu sürekli saklıyor. bu ise kendisine samimiyetle bakmamızı engelleyen önemli problem olarak kalıyor. Evet sonuç görülmüş ama bu yazılar da bu olmayan çatışmayı hazırlamaya yardımcı oluyor..

                    "O zulümler başka bir devlette olsaydı, rahatlıkla ‘İslam Birliği namına müdahale edilmeli’ derdim. Ama Suriye olmaz. Çünkü bu var olan bir kan davasını yeniden körüklemek olur. Hassan Sabbah neslinden gelen küçücük bir aileyi Suriye’nin başına geçirenler bunu boşuna mı yaptılar sanıyorsunuz. Bakın BM hiç acele etmiyor. Çünkü bu yarayı açık tutmak işlerine geliyor."

                    Yazarı bu çirkin kışkırtması ve olmayan bir şeyi varmış gibi canlı tutmasıyla, yıllar süren iftirayı yaşatmakla KINIYORUM!. Bu kadar kışkırtıcılık olmaz. BİR KAN DAVASI YOK. ŞİİLER SÜNNİLER KARDEŞTİR. VE ASLA HİÇ BİR DÖNEMDE BU ÇİRKİN NİTELEME OLAN KAN DAVASI GİBİ BİR SÜREÇ YAŞAMADILAR.Hiç çatışma olmadı demiyorum. Ama şii halklarla sünni halklar arasında hiç bir zaman çatışma olmadı. Emperyalist ülkelerin hırslı siyasileri halkları birbirlerine düşürdü. çatışmaların kaynağı bu, yoksa inanç farklılığı değil. Dahası dünyanın hiç bir yerinde hiç bir zaman inanç farklılıkları çatışma ve savaş nedeni olmamıştır ve olmayacaktır da. Çünkü insanlar farklı inançlara bile sahip olsalar barışık yaşamanın metotlarını ve sınırlarını çizebilmektedler. Ancak "ben daha güçlü olacağım, ben daha çok toprak yöneteceğim, orayı da ben yöneteceğim ora da benim olmallı vs." diyen siyasi hırslı iktidar sahibi gasıp yöneticiler halkları birbirlerine düşürmüşlerdir. bu bir zaman inanç olmuş bir zaman ırk olmuş bir zaman ekonomi olmuştur. Ama hiç bir zaman gerçek çatışma nedeni inanç değildir. İnançların farklı olması çatışma nedeni değildir. eğer öyle olsa yarım asırdır avrupa hristiyanları arasında müslümanların yaşayamaması gerekirdi. eğer çatışmanın nedeni inanç farklılıkları olaydı aynı inanca mensup olan aynı dinden olan insanların savaşmaması gerekirdi. İran ırak savaşı mezhep savaşı mıydı yoksa, dediğimiz gibi ben daha çok yöneteceğim hırsına sahip olan müstekbir sömürgecilerin yerli işbirlikçisinin ve hırsının mı sonucuydu? Demek ki inanç farklılığı değil savaş nedeni. Ve bu savaş nedeni oluyor diye ne şiilik ne sünnilik ne de başka bir inanç gösterilemez. yalan söylenmemeli ve esas sebep olan yöneticilerin hırslarına işaret edilmeli. Aydınların görevi budur. Halka doğruyu gerçek suçluyu işaret etmek. Hal böyleyken olmamış bir çatışma nedenini var söylemek, ve buna bir de kan davası demek korkunç bir tahriptir, eğer bu tabiri kullandığı yazısını yazar, Müstekbir ABD'ye gönderse, bu büyük katkısı nedeniyle ona madalya takarlar. Çünkü ABD ve siyonistlerin amacı hep böyle mezhep kışkırtıcılığı yapmak. olmayan ihtilafları ve çatışmaları var gibi göstermek.

                    "Şii Sünni kavgası kan davası gibi olmuş. Her yıl tekrarlanan seremoniler sebebiyle nerede ise her Şii her Sünni’yi bir Yezid sanıyor. Sünniler de onları sapkın biliyor. Dolayısıyla da tarafları barıştırmak, asırların bu kan davasını çözmek büyük bir fedakârlık, sağlam bir itidal gerektiriyor. Dolayısıyla Suriye’ye müdahalenin, ‘mezhepsel’ değil, ‘insani’ olduğu öncelikle Şiilere anlatılmalı. Aksi takdirde Batı, Suriye ile İslam ittihadını bir kere daha vuracak ve ejderhanın derisinde yeni bir yırtık oluşacak."


                    Aynı bu olmayan çirkin iftira uslup ve kışkırtıcılığı sebebiyle Yazarı kınıyorum. Hiç bir yas tutan şii, sünni kardeşlerini yezit olarak görmez! bu konuda sonradan şii olmuş ve her iki tarafı da iyi tanıyan bir şii olarak asla Yazara kişisel hakkımı helal etmiyorum. Huzuru ilahide bu çirkin iftirası nedeniyle kendisiyle hesaplaşacağız. Aynı şekilde sünnilerin de şiileri sapkın olarak bilmediğini yıllardır içinde yaşadığım ve hala yaşamaya devam ettiğim sünni kardeşlerimde müşhade etmekteyim. Yalan Yalan. Yalancının mumu yatsıya kadar yanacak. Ve zaten halk bunu da görüyor zaten. Şiileri sapkın görmediğini sünni halk biliyor. Ve yazara inanmayacakları yazarı aşırı bulacakları ortadadır. Ancak yazar çamur at izi kalsın, ya da, ya tutarsa hesabında, veya ne kadar cahiili kandırabilirsem kardır edasında.. Ancak zulümle abad olunmadığı gibi yalanla da peynir gemisi yürümez! Halk eskisi gibi cahil ve tek bilgi kaynağıyla yetinen bir halk değil. Gerçekleri görünce böyle çürümüş fosilleri ve zamana göre kaliteliyi hakkı yayamayan, iftiralarla yaşamaya başkalarının ayaklarını kaydırmakla tutunmaya çalışanlara pirim vermeyecektir.


                    "* * *Derler ki, yılanların kralı ejderha ve karıncaların kralı, Süleyman aleyhisselamın huzurunda bir araya gelmişler. Sonra aralarında tartışma çıkmış. Ejderha cüssesine ve derisinin kalınlığına güvenerek karıncayı küçümseyici davranmış. Karınca bundan alınmış.Bunun üzerine karınca ona “Bir gün nasıl olsa derinde bir yarık oluşur, sana o zaman gösteririm kim güçlü kim zayıf!” demiş.Nitekim bir gün ejderha başka bir düşmanı ile kapışırken derisi yara almış. Karıncalar kralı durumdan haberdar olunca karıncalara saldırı emri vermiş. O yırtılan yerden ejderhanın bedenine musallat olan karıncalar, onu yiyip bitirmişler.İşte maalesef İslam düşmanları, Şiilik ve Sünnilik meselesini ejderin derisindeki yırtık gibi kullanmışlar. Batı yıllarca Şii dünyayı güçlü Sünni dünyaya karşı kullandığı gibi daha dün gibi sayılacak bir zamanda da Sünni Saddam’ı Şii dünyasına karşı kullanmayı başardı!Biz bu delikten yüzlerce defa ısırıldık. Artık o deliği kapatmanın zamanı değil mi?"


                    Yazar yazısı boyunca kustuğu zehirleri şirin gösterip güven toplayabilmek ve samimi olduğuna okurlarını ikna edebilmek için çalışmıyor da değil. Örneğin buradaki batının başarısını dile getirdiğinde olduğu gibi. Ancak burada şiiliği zayıf, sünniliği de güçlü gösterme kaygısından başka bir iz görünmüyor.Ehlibeytin mazumiyeti ve hakkın gücünden başka bir düşüncesi olmayan şia, rakip olarak kendilerine müslüman sünni kardeşlerini değil Müstekbir sömürgeci ABD ve siyonist İsraili seçmiş durumdadılar.. Ne Saddamı sünni gördüler ne de onun emrinde savaşan cahil kandırılmış Irak askerlerini.. Müslümanlar ayetlere bağlı olanlardır. Ayet ve hadislerde ise bir müslümanı bilerek hata dışında öldürmenin ebedi cehennemlik edeceğini çok iyi bilmektedirler. Müslümanların birbirleriyle savaşamayacaklarını ve bunun asla caiz olmadığını da çok iyi bilmektedirler.. Varsın birileri çatıştırıcı tamtamları çalsın dursun..


                    bitti.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

                      mabulut@gmail.com, ntarhan@gmail.com, acetmehmet@hotmail.com, hasan.ozturk@kanal7.com, ihsantoy@tasam.org, mbosnak@metinbosnak.com

                      bu adreslere ilettim..

                      siz de iletin bu reddiyemizi..

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

                        güncel
                        Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                        Hz.Peygamber (saa)

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

                          [quote author=Qom_u_aşk link=topic=22270.msg136519#msg136519 date=1323100341]
                          mabulut@gmail.com, ntarhan@gmail.com, acetmehmet@hotmail.com, hasan.ozturk@kanal7.com, ihsantoy@tasam.org, mbosnak@metinbosnak.com

                          bu adreslere ilettim..

                          siz de iletin bu reddiyemizi..


                          [/quote]

                          Kardeş tebrik ediyoruz. Dost postuna bürümüş hain adama güzel bir cevap olmuş. İnanıyoruz ki bu cevap onun ifsad ettiği insanların on misli insanı ihya eder.
                          Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                          Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

                            inşaAllah, umarız kardeşlerimiz tepkileri iletirler de bir daha böyle bir vahim yanlışa düşmez...

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: TEPKİMİZİ İLETİYORUZ!

                              http://rasthaber.com/yazar_7911_111_...-AliBulut.html Çok güzel bir içerik

                              Hüseyin’in Rabbının adıyla…Bugün bir Hıristiyan din adamı ile Dünya Ehli Beyt Vakfının düzenlemiş olduğu bir programda tanışma fırsatı buldum. Peder Zaven adında gayet mütevazı bir insana benziyordu. Yanına yaklaşıp kulağına bir şey fısıldadım “ Hocam eğer vaktiniz varsa 5 dakika da olsa Hz. Hüseyin hakkında bildiklerinizi bana anlatır mısınız?” Önce yüzünde gülücükler açtı… Nasıl bir soruyla karşılaştığının bilinciyle kulağıma yanaştı ve kendinden emin bir şekil şöyle dedi “ Azizim, ne Yezid gibi bir zalimin kötülüğünü anlatılır 5 dk. da ve ne de Hz. Hüseyin gibi bir şahsiyetin değeri anlatılır 5 dk. da” Cebinden kartvizitini çıkartıp elime sıkıştırarak ekledi “ Buyur gel kiliseme sana anladığım Hüseyin’i anlatayım ki benim tanıdığım Hüseyin öyle 5 dk. da anlatılmaz. Hz. Hüseyin öyle bir şey yapmıştır ki hala insanlık ondan ders almaktadır. Hüseyin’ler ve Yezid’ler hala aramızdadır…”

                              Peder Zaven’den ayrılırken şaşkınlığımı gizleyemedim. Durup şöyle bir düşünerek Türkiye’deki birçok adı âlim olan yazarçizere göz attım. O bir Hıristiyan, Hz. Hüseyin’in mesajını almış ve bir yol bile bulabiliyor kendisine. Ya biz?

                              Akşam eve doğru dönerken Peder Zaven’le görüşeceğim ve onunla Hz. Hüseyin hakkında konuşacaklarımı düşünüp heyecanlanırken birden cep telefonuma gelen bir mesajla irkildim. Mesajı açıp okuduğumda kalbime ağrılar girdi. Evime vardığımda ilk işim soluk bile almadan bilgisayarımı açıp, mesajın içeriğini araştırmak oldu.

                              Adı geçen şahsın makalesini okuduğumda bugün tanıştığım Peder aklıma geliyor ve hüznüm ikiye katlanıyordu… Sizde tahmin etmişsinizdir o makalenin kime ait olduğunu. Adı: Mehmet Ali BULUT…

                              Kulakları çınlasın Konya’da öğrencilik yıllarımda bizimle yakından ilgilenen ve gerçekten üzerimde çok emeği olan bir ağabeyimiz vardı. İnanılmaz bir insandı. Konuştuğunda hür dikkat kesilip anlatacaklarını dinlerdik arkadaşlarla. Bazen anlattığı şeyler bizim defalarca duyduğumuz şeylerdi ama öylesine güzel ve içten bir sunumu vardı ki sanki yeni duymuşçasına hayretler içinde dinlerdik. Bir gün bir sohbetinde gene o latife dolu hikâyelerinden birini anlatarak bizi çok etkilemişti. Hikâye şöyleydi:

                              Dini bütün bir adamın hanımı ölmüş. Adam yeniden evlenmiş ama yeni aldığı hanımın dili biraz uzun, biraz ukalaca imiş. Ayrıca dini bilgileri de zayıfmış. Olur olmaz yere konuşur, bildiği, bilmediği her konuda gevezelik edermiş. Konuşurken de konuştuklarını karşısındakine onaylatmak için "Yanlışım varsa düzeltin...." diye ikide bir de karşısındakine onaylatırmış.
                              Adam bu durumdan çok sıkılır, bu durumu yeri geldikçe, hanımının yüzüne vururmuş.
                              Hanımı da kocasının gözüne girmek ve onu memnun etmek için, dini bilgilerini geliştirmeye karar vermiş.
                              Ramazanda mukabelelere gitmeye başlamış. Bir gün mukabelede, "Hz İbrahim'in, oğlu İsmail'i nasıl kurban etmeye karar verdiği, o sırada Cebrail Aleyhisselamın nasıl bir koç getirdiği" kıssası anlatılmış. Bu konu bizim hanımefendiye çok ilginç gelmiş. Akşama iftarda kocasının gözüne girebilmek için "Bey, size dini bir kıssa anlatayım demiş. Ve başlamış anlatmaya. Yalnız dini bilgileri zayıf olduğu için isimleri ve olayları tam hatırlayamamış ve daha önce dinlediği kıssalar ile karıştırmış. Neyse bu şekilde başlamış anlatmaya....
                              "Efendim, demiş. Hazreti Nuhun hiç çocuğu olmuyormuş,-yanlışım varsa düzelt bak-
                              Allaha yalvarmış dua etmiş. Allah’da ona Züleyha adında bir çocuk vermiş.-yanlışım varsa düzelt bak- Nuh tam Züleyha’yı kesecekken, Azrail denilen melek bir keçi ile gökten inmiş -yanlışım varsa düzeltbak-.."demeye kalmadan adam .." -Yeteeer.." diye gürlemiş..
                              "A kadın, Allah iyiliğini versin. Birincisi Nuh değil İbrahim, İkincisi Züleyha değil İsmail, Üçüncüsü Azrail değil Cebrail, Dördüncüsü keçi değil koç. A kadın ben senin hangi yanlışını düzelteyim" demiş…

                              Şimdi Sayın Mehmet Ali BULUT biz sizin hangi yanlışınızı düzeltelim? Ama Allah’ın inayeti ile gücümün yettiği kadar cevap vermeye çalışacağım inşaAllah.

                              “On dört asır önce yaşanmış siyasi bir vakanın pişirilip pişirilip gündeme getirilmesi artık baydı.” Baygınlığınızın çok ama çok iyi farkındayız bunu söyleyeyim. İnşaAllah bu gaflet baygınlığınızdan bir an önce ayılırsınız ve kin dolu gözlüklerinizi çıkartıp hakikati anlarsınız.

                              Bu söyleminiz ile siz Peygamber efendimizin iki emanetine de ihanet etmiş bulunuyorsunuz. Nasıl mı? Şöyle ki: Hz. Ali’yi(a.s) hem tanımamışsınız hem de bu da yetmemiş Muaviye ile olan savaşını tutup siyasi bir siyasi olguya çevirip tarihi aklamışsınız.

                              Bu Peygamber’imizin(s.a.a) ümmete bıraktığı iki emanetten biri olan Hz. Ali’ye karşı ettiğiniz ihanettir. İkinci konu ise bir gerçeği tarihte yaşandığı için tarihe gömerek Kur’an’a ettiğiniz ihanettir. Madem tarihte olup bitenler yaşandığı anı ilgilendirecekse ismi ve şanı yüce olan Allah neden kitabının nerdeyse 3’te 2’sinde geçmişte yaşanmış olaylardan bizi haberdar ederek ders almamızı ister? Sizin mantığınızca eğer dediğiniz doğru ise o halde (neuzubillah) Allah geçmişte Musa’nın(s.a) İsa’nın(a.s) veya bağ sahiplerinin başına gelen olaylar gibi olayları pişirip pişirip önümüze mi koyuyor? Geçmişi, geçmişe gömmek isteyenler geçmişinden utananlardır…

                              Oturup Ali gibi bir şahsiyetin, Muaviye gibi bir şahsiyet karşısında yaşadığı olayları oldu bittiye getirmek bu kadar basit mi?

                              İbn Hacer el-Askalani, METALİB UL- ALİYE cilt 5’te naklettiği hadis oldukça ilginç. Şimdi daha iyi anlıyorum Nebiler Sultanının gözyaşlarını… Metalib ul-Aliye’de rivayet edilen bu hadiste şöyle yazar:

                              Bir gün Resullullah(s.a.a) ve Hz. Ali Medine’de bir hurma bahçesinde yürürken, Hz. Ali “ Ya Resulellah bu bahçe ne de güzeldir böyle?” deyince Peygamber-i Ekrem buyurur: Ya Ali, senin cennetteki yerin buradan da güzeldir. Bir bahçeye daha gelirler ve aynı soru aynı cevap. Ardından Hz. Resullullah(s.a.a) Hz. Ali’nin(a.s) elini tutarak ağlamaya başlar. Ali(a.s) sorar: Canım feda sana ey Allah’ın Habibi neden ağlıyorsunuz? Peygamber efendimiz cevap verir: Benden sonra senin başına geleceklerden ötürü ağlıyorum ey Ali. Bu ümmetten bazıları sana karşı zulüm edecek ve seni haksızlığa uğratacak…

                              Bu kitap ki ne Şia kaynağıdır ne de Alevi. Ehl-i sünnetin en baba âlimlerinden olan Askalani tarafından yazılmıştır. Aynı kitapta buna benzer birçok rivayet anlatılmıştır.

                              Şimdi o canlar feda Nebi’nin gözyaşlarını asıl ben sana soruyorum hani sen demişsin ya “ Zalim kendisinden olunca Hz. Hüseyin (ra) göz mü yumardı? Hz. Hüseyin (ra) yaşasaydı Beşşar Esad’a ‘aferin’ mi diyecekti?” diye asıl buna cevap ver ki sen “Tamam, Hz. Muaviye haksızdı. O haksızlığı ile Rabbine vardı ve varsa cezasını çekecek. Kurduğu devlet yıkıldı, ondan sonra gelen devletler de yıkıldı, asırlar geçti, devirler geçti…” söylemin Hz. Resullullah’ın gözyaşlarını dindirmeye yetecek; değecek mi? Muaviye’nin haramzade evladının pisliğini ne de kolay örtbas ediyorsun öyle! Ne de kolay Muaviye’nin ektiği fitne tohumlarını eteğinde toplayıp geçmişi paklıyorsun! Ondan sonra unutun, olmuş bitmiş… Ya sen çok zekisin hoca ya bizler geri zekâlı…

                              Hem kardeşim, Hz. Ali haksızlığa uğradı da ne kaybetti? Onun yıldızı hangi sahabeninkinden daha düşük? Hz. Peygamber (sav)’den sonra en çok bilinen ve adı gönüllerde saklı olan o değil mi? Ben ömrüm boyunca, ‘ Hz. Ali haksızdı’ diyen bir tek Sünni görmedim. Oğluna Yezid adı vereni de!” Oh ne ala memleket yaw! Vallahi bu adam zekâmızı test ediyor ama aklımız kendisine mezar kazacak kadar derin!

                              Haksızlığa uğramak ve kaybetmek? Nebiler Sultanı’nın dişi kırılmıştı. Ne kaybetti ki? Uhud’da Allah’ın selamı ebed üzerine olsun Hz. Hamza gaddarca şehit edildi, ne kaybetti ki? Yezid’in ordusu Medine’ye saldırarak binlerce sahabe eşine tecavüz ederek o yıl dünyaya düzinelerce veledi zina çocuk dünyaya getirtti, o kadınları biz rahmetle hala anabiliyoruz… Onlar ne kaybetti ki?

                              Sus… Allah rızası için sus… Allah’ın adaletini utandırıyorsun! Tarih bu kadar iğrenç bir şekilde okunmaz. Haksızlık ve Zulüm karşısında insan bir şey kaybetmese de o zulmü yapana meşruluk getirmez. Bu kadar basit mi? Bu kadar kolay mı? Muaviye’nin oyunları bu ümmetin anasını ağlattı. Asırlardır pislikleri temizlenmiyor Emeviler’in ve sen hala kalkmış Emevi avukatlığı yapıyorsun. Üstüne yetmemiş gibi Hz. Ali’nin yanında şehid olan yüzlerce insanın kanını heba ediyorsun. Vallahi sadece mısır yolunda Muaviye tarafından şehid edilen adımın sahibinin kanı seni tutar…

                              Peki, nedir bu serenatlar, zincirlerde bedeni dövmeler. Böyle bir tavırdan bir Müslüman uhrevi ne fayda umabilir? Çünkü dünyevi bir faydası olduğunu sanmıyorum. Elbette ‘Hüseynî tavır’, zalim idarecilere karşı her daim lazım olan bir tavırdır. Ama inanın, Hüseynî tavır birlik ve dirlik içindi, ayrılık ve tefrika için değil…”

                              Emeviler zamanında bir tane halk arasında deli olarak bilinen bir Ehl-i Beyt dostu, Muharremlik ayında siyah giyinerek Hz. Hüseyin(a.s) yasını tutanlardan ayrılıp evine doğru giderken kendi kendine mersiye okuyup ağlıyordu. Onu gören Emevi yardakçıları alaylı bir tavırla “ Allah’ın delisi sende mi o ahmakların yaptığını yapıyorsun? Hüseyin’in kemikleri belkide kalmamıştır yeryüzünde hala yasını mı tutuyorsunuz” diyerek alay ederler. O deli gerçekten de deliydi ancak öyle bir söz söyledi ki oradakiler tutulup kaldı: Bizler Peygamber’den sonra Gadir Hum’u dillendirip yaşatamadık ve önemini söndürdünüz. Fedek’i anlatmadık önemini söndürdünüz. Zehra(s.a) şahadetinin önemini anlatmadık önemini söndürdünüz. Hasan Mucteba’nın yalnızlığını anlatmadık önemini söndürdünüz. Ve Allah’a and olsun eğer Kerbela’nın yasını ve Hüseyin’in mesajını ayakta tutmaksak siz bunu da tarihe gömeceksiniz”… Hüseyin’in Mesajını yazımın ilk başında anlattığım Peder Zaven gibileri bugüne getirmedi. Onun yasını ve mesajını ritüellerle bu zaman getirmiş olanlar o kendilerini dövüyor diye söz ettiğin muhiblerdir. Ve Allah’a and olsun bizler dünyanın her yerinde başımıza vurup “ Vay Hüseyin vay” diye nida etmeseydik Aşura günü Aşure tatlısından öteye geçemeyecek ve Yezid gibi insanlar bu ümmetin başında sürekli hüküm sürerek kıyameti hazırlayacaklardı…

                              Şu kadar zaman sonra Hz. Ali siyaseten haklı olsa ne yazar, haksız olsa ne yazar!”

                              Eğer Hazreti Ali(a.s) haklı olduğunu anlasaydı senin gibiler tarih binlerce Yezid’i ve Yezidileri bir daha asla görmeyecekti!

                              Ben burada, kemikleşmiş tarafgirliği’tahrik etmemek için meselenin itikadî boyutlarına girmek istemiyorum ama esasında asıl canımı sıkan da o boyuttur.”

                              Ya hak vardır ya batıl. Aç Kur’an’ı biraz oku Allah rızası için. Gör kimler tarihte kimlere taraf olmuş ve nasıl duruş sergilemişler ve kimler tarihte kimlere taraf olmuş nasıl tavır almışlar. Bunun adı İbrahim ve Nemrut ta olabilir veya Habil ve Kabil de olabilir. Önemli olan şahıslar değil gayret gösterdikleri davadır. Eğer hak A tarafında ise kemikleşmiş tarafgirlik A tarafına olur. (Biz sana kitabı, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye bir gerçek olarak indirdik, hainleri savunma.)

                              …Sünni kesim de bin dört yüz yıl önce yaşanmış bir hadisenin her yıl tekrarlanıp geçmişte yaşanmış bir nefretin körüklemesi vesilesi yapılmasına anlam veremiyor.”

                              “ Evladım Hüseyin’in şahadeti muminlerin kalbine öyle bir ateş salacak ki bu ateş kıyamete kadar sönmeyecektir” Peygamberi Azimin bu sözü sanırım bu yoruma en güzel cevap olacaktır.

                              Hangi Şii vicdanı zulme rıza gösterir ki? Hüseynî tavır zulme ve zalime karşı değil mi? Zalim kendisinden olunca Hz. Hüseyin[font=] (ra) göz mü yumardı? [/font][font=]Hz. Hüseyin (ra) [/font][font=]yaşasaydı [/font][font=]Beşşar Esad’[/font][font=]a [/font][font=]‘aferin’[/font][font=] mi diyecekti? [/font]Beşşar’ın kendi halkını tanklarla toplarla kırmasını ‘Canım bunlar da Sünni yahu!” mu diyecekti?

                              [font=]Hayır! Asla. Çünkü şu anda güya karşı çıktıkları Emevilik koltuğunda Beşşar kendisi oturuyor! İran halkına bu anlatılmalıdır!” Yazarın fotoğrafını koymasalardı inanın 6-7 yaşında bir çocuk bunu kaleme almış diyecektim. Yazısında başından beri Şia’ları bölücü söylemlerden ötürü eleştirirken tutmuş kendi kullandığı literatürü tersine çevirerek kendisi olaydan fitne mesajları çıkarıyor. [/font]

                              [font=]Suriye’ye meselesi senin Sıffin savaşında olduğu gibi hakla batılı ayıramadığın bir konudur belli ki senin için. Hiçbir Şia Zulmü desteklemez ve arkasında durmaz. Suriye içinde vuku bulan olaylar dünya âlem biliyor ki Siyonizm’in oyunlarıdır. [/font]

                              [font=]Vicdan sahibi bir Müslüman durur düşünür. Şu anda Filistin meselesinde anti-Siyonist bir duruş sergileyen tek Arap ülkesi hangisidir? El- Cevap: Suriye! Esad’dan sonra kurulacak olası hükümet sence aynı duruşu mu sergileyecek? El- Cevap: İmkansız! Suriye’de meydanlara fitne salanlar İsrail ve Amerikan ajanlarıdır. Bunu herkes bilmekte. Hükümetin Mavi Marmara olaylarında söylemleri ve Filistin için duruşu samimi olsaydı bu gerçekleri düşünür ve kendi eliyle kendini ateşe atmazdı.[/font]

                              [font=]Mavi Marmara demişken şunu da demek isterim Sayın Hükümet yetkililerine:[/font]

                              [font=]Senin bir yardım gemisinde yardım götürürken gasıp Siyonist rejimi tarafından uluslar arası sularda Türk mandıralı gemine operasyon düzenliyorlar ve 9 tane çiçek gibi vatandaşını silahsız olmalarına rağmen hunharca Şehid ediyorlar ve sen bir tane bile gözle görülür yaptırım uygulamıyorsun! Bir ülke içinde ortalığı karıştırmaya çalışanların oyununa gelerek meydanlarda kendi vatandaşlarını öldüren bir devlete yaptırıp uyguluyor ve sırt çeviriyorsun. Ama sen PKK yandaşlarını kendi ülke bütünlüğün için öldürürken kimse sana yaptırım uygulamıyor? [/font]

                              [font=]Bahreyn’de binlerce sivili şehid ettiler. Bahreyn halkının neden savunucusu olmadın? Neden dışişleri kurmaylarını bir kere bile oraya göndermedin? Neden Bahreyn’deki muhalifleri sınır bölgene yerleştirerek örgütlemedin? Onlar insan değil mi? Yoksa onlar Şia mı?... Yoksa Bahreyn’deki olaylar BOP’un bir parçası değil mi? [/font]

                              [font=]BBC Türkçe servisi geçen İsrail’in Suriye’deki olaylara bakış açısını değerlendirerek: İsrail şimdilik sessiz kalmayı tercih ediyor demecini verdi. Aynı habere kelimesi kelimesine TRT’de de rastladım. Yani Hükümetin kimin ağzından konuştuğu gün gibi belli. Sizce İsrail sessiz mi kalıyor gerçekten? İran’dan sonra en büyük baş belası devlet yıkılmak üzere ve Siyonistler mal gibi seyrediyor ha? Vay be… Bizde yedik![/font]

                              [font=]Aşura günün yaklaştığı bugünde Ümmet gene gafletten uyanmamış görülen. And olsun Allah’a ki Hüseyin(a.s) Kerbela’da öldürülmedi. Hz. Hüseyin örümcek ağlarıyla kaplanmış beyinlere sahip Müslümanların vicdanlarında yüzyıllardır katledilmekte! Bu ümmetin içinde Mehmet Ali BULUT gibileri oldukça zalimler her zaman kendilerine yatak olacak yürekler bulacak ve yüz yıllar geçse de Hüseyin’ler mazlum edilip kuru çöllerde sürgün edilecektir. Allah bizlere Peder Zaven’nin basiretini versin![/font]

                              [font=]Allah’ın selamı gördüğünü gören gözlerin üzerine olsun… [/font]

                              Ey Eba Abdullah... Gözler yaşlı kalmaya, kalpler zulmu sevmemeye söz verdi...

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X