Hala babam nerede?
Nerede babam hala?”
Ağlayarak haykırdı küçük kız.
...
Sesi harabede dalga dalga yayıldı.
Hala da ağlıyordu.
Yüzünde meçhul bir ifade.
Hüzünle karışık, ama ne?
Küçük kız tekrar soruyor:
“Hala babam nerede, halaa?”
Küçük bir kızın dudaklarından dökülen
Yürekleri burkan bir soru.
Halanın da hali perişan.
Ağlamaktan yorgun düşmüş
Bilemiyor ne diyeceğini
Utanıyor!
Ama küçük kız babasını soruyor sürekli.
Hala ne desin ki?
“Sus yavrum, baban yok artık
Baban öldü küçüğüm,
Onu hunharca şehit ettiler!”
Diyecek yüzü yoktu ki Zeyneb’in.
Zeyneb de ağlıyordu.
Rugeyye babasını istedikçe.
Bu durum rahatsız etmişti
Yezid’in askerlerini.
“Şuna babasını verin de sussun” dedi.
Şimdi o kesik baş
Sunuluyordu küçük kıza.
O kızın aklı erer miydi bu yaşta
Babasının başınının tepside önüne koyulacağına!
“Aç değilim” diyordu
“Babamı istiyorum sadece”
Tepsinin üstü bir bezle örtülüydü.
Yavru çekti tepsinin üstünden bezi
Acı bir çığlık!
Acı bir hıçkırık!
Bir çift minik gözden akan gözyaşı.
Kendisini boğuyordu hıçkırıkları
“Baba, baba, baba!” diyordu
“Aç gözünü baba!!”
Ancak o kesik baştan ses çıkmıyordu.
Harabe hüzne boğulmuştu.
Zeyneb gene suskundu.
Bir tek Rugeyye ağlıyordu.
O sessizliği bir onun hıçkırığı yıkıyordu.
Aldı o kesik başı.
Bağrına bastı .
Ses kesildi birden.
Hıçkırık kesildi.
Gözyaşı durdu.
Harabe!
Harabe artık ölüm kokuyordu.
Rugeyye’nin ruhu,
O harabeden arşa yükseliyordu…
alıntı
Nerede babam hala?”
Ağlayarak haykırdı küçük kız.
...
Sesi harabede dalga dalga yayıldı.
Hala da ağlıyordu.
Yüzünde meçhul bir ifade.
Hüzünle karışık, ama ne?
Küçük kız tekrar soruyor:
“Hala babam nerede, halaa?”
Küçük bir kızın dudaklarından dökülen
Yürekleri burkan bir soru.
Halanın da hali perişan.
Ağlamaktan yorgun düşmüş
Bilemiyor ne diyeceğini
Utanıyor!
Ama küçük kız babasını soruyor sürekli.
Hala ne desin ki?
“Sus yavrum, baban yok artık
Baban öldü küçüğüm,
Onu hunharca şehit ettiler!”
Diyecek yüzü yoktu ki Zeyneb’in.
Zeyneb de ağlıyordu.
Rugeyye babasını istedikçe.
Bu durum rahatsız etmişti
Yezid’in askerlerini.
“Şuna babasını verin de sussun” dedi.
Şimdi o kesik baş
Sunuluyordu küçük kıza.
O kızın aklı erer miydi bu yaşta
Babasının başınının tepside önüne koyulacağına!
“Aç değilim” diyordu
“Babamı istiyorum sadece”
Tepsinin üstü bir bezle örtülüydü.
Yavru çekti tepsinin üstünden bezi
Acı bir çığlık!
Acı bir hıçkırık!
Bir çift minik gözden akan gözyaşı.
Kendisini boğuyordu hıçkırıkları
“Baba, baba, baba!” diyordu
“Aç gözünü baba!!”
Ancak o kesik baştan ses çıkmıyordu.
Harabe hüzne boğulmuştu.
Zeyneb gene suskundu.
Bir tek Rugeyye ağlıyordu.
O sessizliği bir onun hıçkırığı yıkıyordu.
Aldı o kesik başı.
Bağrına bastı .
Ses kesildi birden.
Hıçkırık kesildi.
Gözyaşı durdu.
Harabe!
Harabe artık ölüm kokuyordu.
Rugeyye’nin ruhu,
O harabeden arşa yükseliyordu…
alıntı