Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Şahadet Kervanıyla Adım Adım

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

    KERBELA KERVANININ KÜFE VE ŞAM'A HAREKETİ VE MEDİNE'YE DÖNÜŞÜ


    Ömer b. Sa'd (l.a) Aşûra günü ikindi vakti İmam Hüseyin’in (a.s) mukaddes başını Havli b. Yezit-i Asbehi (l.a) ve Hamid b. Müslim-i Azdi (l.a) ile İbn-i Ziyad'a (l.a) gönderdi. Diğer Beni Haşim gençlerinin ve esir dostlarının da başlarının kesilmesini emretti ve onları Şimr b. Zi'l Cuşen (l.a), Kays b. Eş'as (l.a) ve Amr b. Haccac (l.a) ile birlikte Küfe'ye gönderdi. Kesilen başları İbn-i Ziyad'a götürdüler. Ömer b. Sa'd (l.a) Aşûra günü ve ondan bir gün sonra öğleye kadar Kerbela'da kaldı.

    Daha sonra İmam Hüseyin’in (a.s) kalan ehl-i beytini alıp Küfe'ye hareket etti. Kadınları düşmanları arasında yüzü açık bir halde ve çıplak develer üzerinde götürdü. Halbuki onlar enbiyanın emanetleriydi. Onları da Türk ve Rum esirleri gibi en kötü şartlar altında esir götürdüler. Bir Arap şairi bunu şöyle dile getirmiştir: "Ne ilginçtir?! Beni Haşim'den seçilen Peygambere salat ederler ve onun evlatlarıyla da savaşırlar."

    Başka bir şair de şöyle demiştir:
    "Hüseyin'i öldüren güruh, kıyamet günü ceddinin şefaatine nail olacaklarını nasıl ümid ederler."
    İmam Hüseyin’in (a.s) ashabının kesilen başlarının yetmiş sekiz tane olduğu rivayet edilmiştir. Kerbela'ya katılan kabileler İbn-i Ziyad (l.a) ve Yezit b. Muaviye'ye (l.a) yakınlaşmak için kesilen başları aralarında taksim ettiler. Kinde tayfası Kays b. Eş'as (l.a) liderliğinde onüç, Şimr b. Zi'l Cuşen (l.a) riyasetinde Hevazin kabilesi on iki, Beni Temim tayfası on yedi, Beni Esed kabilesi on altı, Mazhec kabilesi yedi ve diğerleri de on üç kesik başı alıp Küfe'ye götürdüler.
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #62
      KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

      ŞEHİDLERİN DEFNEDİLİŞİ VE ESİRLERİN KÜFE'YE GİRİŞİ


      Şöyle rivayet edilmiştir:
      Ömer b. Sa'd (l.a) Kerbela'dan uzaklaştıktan sonra Beni Esed tayfasından bazıları gelip o kanlı bedenlere namaz kıldılar ve bugün meşhur olan yere defnettiler. İbn-i Sa'd âl-i Peygamber esirleriyle Küfe'ye yaklaşınca, Küfe halkı onları seyretmek için toplandılar. Küfe kadınlarından biri "Siz hangi esirlerdensiniz?" diye seslendi. "Biz âl-i Muhammed esirleriyiz" dediler. Kadın evin çatısından inerek örtünmeleri için evinden giysi götürüp ehl-i beyte verdi. Esirler arasında Ali b. Hüseyin (a.s) hastalığından dolayı çok zayıflamıştı. Esirler arasında Hasan b. Hasan-i Müsenna da vardı. -İmam ve
      amcası Hüseyin'e yardım etmek için Kerbela'da savaşmış, ancak almış olduğu kılıç ve mızrak yaralarına rağmen yaşıyordu.

      "Mesabih" kitabının yazarı şöyle rivayet eder: "Hasan b. Hasan-i Müsenna Aşûra günü İmam Hüseyin’in (a.s) huzurunda onyedi kişiyi öldürdü ve on sekiz yara alarak atından düştü. Esma b. Harice onu alıp Küfe'ye ve iyileştikten sonra da Medine'ye götürdü. Ayrıca İmam Hasan-ı Mücteba'nın (a.s) oğulları Zeyd ve Amr da esirler arasındaydı.
      Küfe halkı âl-i Muhammed (s.a.a) esirlerini görünce ağlama ve sızlamaya başladılar. Ali b. Hüseyin (a.s) buyurdu ki: "Bizim için mi ağlıyor ve yakınıyorsunuz? Peki bizi katleden kimdi?"
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #63
        KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

        HZ. ZEYNEB'İN (S.A) HUTBESİ


        Beşir b. Hüzeym-i Esedi şöyle diyor: Emir'ul Müminin Hz. Ali'nin kızı Zeyneb'e baktım, andolsun ki ondan daha güzel nutkeden bir kadın görmemiştim. Ali'nin (a.s) sözleri dökülüyordu dilinden. Halka, susmaları için işaret etti. Nefesler tutuldu, develerin boynundaki çıngıraklar durdu. Sonra konuşmaya başladı:

        "Hamd Allah'a mahsustur ve salat olsun babam Muhammed'e, tertemiz kılınmış ve seçilmiş âline. Ey Küfe halkı, ey hile ve düzen ehli bize mi ağlıyorsunuz? Gözyaşlarınız dinmesin ve naleleriniz susmasın! Siz, iplerini iyice ve sıkıca dokuyan ve sonra da (dokuduğunu) söken bir kadın gibisiniz. Yeminlerinizi hile ve hiyanetinize siper edindiniz, iman bağı kurup sonra kopardınız. Kendinizi övmekten ve fesattan başka birşey bilmezsiniz. Cariyeler gibisiniz, içiniz kin ve yağcılık dolu ve düşmanlara gammazlık edersiniz. Siz pisliklerde yeşeren bitkiler gibisiniz, yenmez; kabirleri süsleyen gümüş gibisiniz, kullanılmaz. Öbür dünyanız için öylesine kötü bir yol zarihesi aldınız ki, Allah'ın gazabına sebep oldu ve ebedi azap hazırlandı sizler için. Bizi öldürdükten sonra bir de kalkıp bize ağlıyor ve kendinizi zemmediyorsunuz öyle mi? Evet, andolsun Allah'a, çok ağlayın ve az gülün. Çünkü siz öyle bir leke ve zilleti kabullendiniz ki hiç bir suyla yıkanmaz. Cennet gençlerinin efendisi olan Peygamber evladının, savaşlarda ve sıkıntılarda sığındığınız insanın, düşmanlar karşısında hüccet ve kılavuzunuz, din ve şeriatı kendisinden öğrendiğiniz insanın öldürülmesi ve bu leke bir suyla nasıl temizlenebilir?

        Bilmiş olun, büyük bir günah işlediniz ve vebaliniz çok büyüktür. Allah'ın rahmetinden uzak olun, kahrolun. Çabalamanız sizi meyus etti, elleriniz ziyankar oldu, muameleniz de hüsranınıza sebep oldu. Şüphesiz Allah'ın gazabına döndünüz, zillet ve meskenet çevreledi sizi. Eyvahlar olsun size ey Küfe ehli! Resulullah'ın (s.a.a) ciğerini parelediniz, haberiniz var mı? Hicab ardında bulunan ismet ailesini perdenin dışına çıkardınız. Onun nasıl bir kanını akıttınız, bilir misiniz? Hürmetini ayak altına aldınız! Ne kadar da kötü yaptınız, ne de
        büyük bir müsibet çıkardınız! Yer ve gök büyüklüğünde bir zulüm işlediniz! Gökyüzünün kan yağmasına hayret mi ettiniz? Şüphesiz kıyametin azabı daha çetin ve aşağılayıcıdır, o gün size yardım edecek olmayacaktır. Allah'ın size vermiş olduğu bu mühlet sizi hafifletmesin, haddinizi aştırmasın, çünkü Allah intikam almada acele etmez ve intikam hakkını kaybetmekten de korkmaz. Şüphesiz ki Rabbiniz pusudadır."


        Ravi diyor: Andolsun Allah'a, bu sözler karşısında halkın hayrete düştüğünü gördüm, ağlıyor ve ellerini ısırıyorlardı. Yanımdaki yaşlı adam o kadar ağlamıştı ki yüzü ıslanmıştı ve "Babam ve anam size feda olsun. Yaşlılarınız yaşlıların en hayırlısı, gençleriniz gençlerin en hayırlısı, kadınlarınız kadınların en hayırlısı ve hanedanınız da hanedanların en hayırlısıdır ki ne zelil olur ne de mağlub" diyordu.
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #64
          Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

          emeğinize sağlık...
          Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
          Hz.Peygamber (saa)

          Yorum


            #65
            Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

            [quote author=craven link=topic=10535.msg67386#msg67386 date=1262365532]
            emeğinize sağlık...
            [/quote]

            ağzınıza sağlık,
            siz de bu yazılanların sevabında ortaksınız inşaAllah. Sizin sözünüz üzerine devam ettim. Allah razı olsun.
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #66
              KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

              HÜSEYİN KIZI FATIMA'NIN HUTBESİ


              Zeyd b. Musa b. Cafer (a.s) babalarından rivayet eder: Fatıma-ı Suğra Küfe'ye gelince şu hutbeyi okudu:

              "Hamdediyorum Allah'a, kum ve çakıl taneleri adedince, yerden arşa kadar olan şeylerin ağırlığınca. O'na hamd ve iman ediyorum ve tevekkülüm O'nadır. Allah'ın birliğine ve şeriki olmadığına şehadet ediyorum. Şehadet ediyorum ki Muhammed (s.a.a) O'nun kulu ve Peygamberidir ve Peygamber'in evlatları suçsuz oldukları halde Fırat kenarında öldürüldü, başları kesildi. Allah'ım, Sana yalan isnadından ve iftiradan Sana sığınırım. Peygamberine 'Kendi vasin Ali b. Ebi Talib için halktan biat al' buyurduğunun hilafına bir şey söylemekten Sana sığınırım.

              O Ali b. Ebi Talib ki hakkını gasbettiler ve suçsuz yere öldürdüler. Dün de onun oğlunu Kerbela'da, dilde müslüman ve kalpde kafir olan bir topluluk öldürdü. Ona yönelen zulümleri, canlarını vererek defetmeleri gereken insanlar bunu yapmadılar. Eyvahlar olsun onlara ve büyüklerine. Nitekim Sen yüce menkıbeleri ve pak tabiatıyla, mezkur maarif ve meşhud menakibiyle kendi yanına aldın onu.

              Allah'ım, hiçbir zemmedicinin yermesi onu Senin ubudiyet ve kulluğundan alıkoymadı. Sen onu çocukluğunda İslam'a yönelttin ve büyüdüğünde de menkıbelerini methettin. O hep Senin yolunda ve Peygamberinin hoşnutluğu için ümmete nasihat etti ve (zamanı geldiğinde de) onun ruhunu kabzettin. O, dünyaya itina etmedi ve ahirete rağbet gösterdi. Senin yolunda düşmanlarınla savaştı, cihad etti. Sen ondan razı olup seçkin kıldın ve doğru yola hidayet ettin.

              Ey Küfe halkı, ey hile ve düzen ehli! Allah bizi sizinle ve sizi de biz ehl-i beytle imtihan etti. Bizim karşılaştığımız belayı güzel kıldı, ilim ve idrakını bizde karar kıldı. Biz ilim, idrak ve hikmetinin mahzeniyiz, yeryüzünde Allah'ın hüccetiyiz; şehirlerinde ve kulları arasında Allah kendi lütfuyla bize ikramda bulundu ve peygamberi Muhammed (s.a.a) ile de bizi yarattıklarının bir çoğundan açık bir şekilde üstün kıldı. Siz ise bizi yalanladınız, tekfir ettiniz. Bizimle savaşmayı helal saydınız, mallarımızı yağmalamayı câiz gördünüz. Türkistan ve Kâbul esirlerine gösterdiğiniz muameleyi bize gösterdiniz. Dün de ceddimizi öldürmüştünüz. Biz ehl-i beytin kanı kılıçlarınızdan halen damlamaktadır. Allah'a iftira ettiniz ve yaptığınız hile ile gözleriniz parladı ve kalpleriniz ferahladı. Ancak Allah hileleri en güzel şekilde bozandır.
              Kanımızı akıttığınızdan ve mallarımızı yağmaladığınızdan dolayı sevinmeyin. Çünkü bu müsibetler daha önceden Allah'ın kitabında yazılmıştı. "Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (Hadid-23)

              Ey Küfe ehli, eyvahlar olsun size! Şimdi Allah'ın çok yakında gökten inecek lanet ve azabını bekleyedurun. Yaptığınız işlerden dolayı azap edileceksiniz. Birilerinizi diğerlerine müptela ederek intikamını alacaktır. Bizim hakkımızda yapmış olduğunuz zulümlerden dolayı da kıyamet günü cehennemin elim azabında ebediyen kalacaksınız. Bilmiş olun Allah'ın laneti zalimler kavminin üzerinedir. Eyvahlar olsun size, ey Küfe halkı! Bilir misiniz hangi elle bize ok atıp kılıç salladınız, hangi nefesle bizimle savaştınız ve bizimle savaşmak için hangi ayakla geldiniz? Andolsun Allah'a, kalpleriniz kasavete bürünmüş, yüreğiniz katılaşmış, kalpleriniz ilimden nasibini almamış, göz ve kulaklarınız görmez ve duymaz olmuş.

              Ey Küfe ehli, şeytan sizi aldatmış, doğru yoldan saptırmış ve gözlerinizin önüne cehalet perdesi çekmiştir ve siz artık hidayet olmazsınız. Kahrolasınız, ey Küfe ehli! Resulullah'ın (s.a.a) hangi kanının sizin boynunuzda olduğunu biliyor musunuz? Onu sizden isteyecektir. Kardeşi Ali b. Ebi Talib'e (a.s) , evlatlarına ve ıtretine yapmış olduğunuz düşmanlıkların hesabını soracaktır sizden. Oysa ki bazılarınız bu cinayetle iftihar ederek diyorsunuz: "Ali'yi ve evlatlarını Hint kılıçlarıyla ve mızraklarla biz öldürdük, Türk esirleri gibi esir aldık kadınlarını ve öyle bir tosladık ki meydanın dışına attık."

              Allah'ın her türlü pislikten arındırdığı insanları öldürmekle iftihar edenler, ağızlarınız taşla ve toprakla dolsun. Ey habis, öfkenle patlayasın! Baban nasıl yerinde oturduysa, sen de köpek gibi yerinde otur. Şüphesiz herkes yaptıklarına ve önceden (ahirete) gönderdiklerine sahiptir. Vay olsun size! Allah'ın bizi üstün kıldığı şeye hased mi ediyorsunuz? "Bu Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir." (Hadid-21) "Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur." (Nur- 40)


              Fatıma'nın (a.s) hitabesi buraya varınca halk yüksek sesle ağlayıp dediler: "Ey pak ve atharların kızı, kalp ve sinemizi ateşledin. Ciğerlerimizi hüzün ve ıstırap ateşiyle yaktın. Yeter artık." Fatıma da sustu.
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #67
                KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                ÜMMÜ KÜLSÜM'ÜN HİTABESİ


                Ravi şöyle diyor:
                Emir'ul Müminin'in Ali'nin (a.s) kızı Ümmü Külsüm yüksek sesle ağladığı halde tahtrevanın perdesi ardından o gün şu hutbeyi irad etti:

                "Vay halinize Küfe halkı! Neden Hüseyin'i (a.s) aşağılayarak öldürdünüz, mallarını yağmaladınız, kadınlarını esir aldınız ki şimdi de kalkıp ağlayasınız? Vay olsun size, kahrolun, bedbaht olun? Nasıl bir felakete sebep oldunuz, nasıl bir facia çıkardınız, biliyor musunuz? Nasıl bir cinayetin sorumluluğunu yüklendiniz, hangi kanları haksız yere akıttınız, hicab ardındaki hangi kadınları dışarı çıkardınız, hangi hanedanın ziynet ve süslerine el koydunuz ve hangi malları yağmaladınız, haberiniz var mı?

                Öyle birini öldürdünüz ki Resulullah'tan (s.a.a) sonra kimse onun makamında değildi. Merhamet kalbinizden alındı sizin. Bilmiş olun ki kurtuluşa erecek olanlar Allah'ın hizbidir, hüsrana uğrayacaklar ise şeytanın. Daha sonra şu şiiri okudu:
                "Zecirle öldürdünüz kardeşimi. Vay olsun analarınıza! Öyle bir ateşle azaplanacaksınız ki alevi her an yükselecek. Allah'ın, Kur'an'ın ve Muhammed'in (s.a.a) haram kıldığı kanları akıttınız. Bilmiş olun, ateşle müjdelenmişsiniz. Şüphesiz ki, yarın siz ateşte ebediyen kalacaksınız. Yakinim var buna. Ben ise hayatım boyunca Peygamberden sonraki en hayırlı insan kardeşime ağlayacağım. Gözlerime batacak gözyaşlarım ve yanaklarım asla kurumayacak."


                Bu esnada milletin feryadı koptu, ağlayışlar coştu. Kadınlar saçlarını yolarak başlarına toprak serptiler, yüzlerini yırttılar, dövündüler. Erkekler ağladı ve sakallarını yoldular. Halkın o gün ağladığı gibi ağladığı hiç görülmemişti.
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #68
                  Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                  "Ne ilginçtir?! Beni Haşim'den seçilen Peygambere salat ederler ve onun evlatlarıyla da savaşırlar."

                  Hocam yazılarınızı takipteyiz inşaAllah.
                  Allah razı olsun, Rabbim 14 masumla haşretsin sizi.

                  Selam ve dua ile
                  "Biz aşkı neynevada öğrendik hani o ihanet diyarında zulme meydan okuyarak baş kaldıran kızıl güllerle."

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                    [quote author=SefaMerve link=topic=10535.msg67423#msg67423 date=1262384194]
                    "Ne ilginçtir?! Beni Haşim'den seçilen Peygambere salat ederler ve onun evlatlarıyla da savaşırlar."

                    Hocam yazılarınızı takipteyiz inşaAllah.
                    Allah razı olsun, Rabbim 14 masumla haşretsin sizi.

                    Selam ve dua ile

                    [/quote]

                    aleyküm selam wr wb
                    Amin cümlemizi inşaAllah, Allah sizden de razı olsun. Yazıları takip etmeniz yazılara önem vermenizden ve o yazılarda anlatılan şahsiyetlere saygı ve sevginizden kaynaklanıyor. Din sevgi üzere kurulmuştur, din sevgiden başka bir şey değildir, Ehlibeyt'e sevgi dindendir, sevgisi olmayanın dini olmaz. Sevginin yanı sıra teberrinin de olması gerekir, sevgisi olup teberrisi olmayanın dini kamil olmaz. İmam Hüseyin'i seven Yezed'i sevemez, eğer seviyorsa demek onun sevgisi doğru bir sevgi değildir. Allah Tela bizleri dilde değil kalpte sevenlerden kılsın. İmam Hüseyin'i seviyoruz diyen ama aşura günü matem yerine aşure aşı yapıp onu dağıtan ve o günü bayram olarak gören cahillere de akıl fikir versin. Bizler aşura günü yas tutup ağlarken bazı okumuş cahiller de bize gıcıklık olsun diye o günü mizah yapıp sevinçlerini göstermeye çalıştılar. Bir de hiç utanmadan biz de Ehlibeyt'i seviyoruz, hatta sizden daha çok seviyoruz diyorlar. Bunlar (Gazali gibiler) İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in musibetlerinin anılmasını ve mesajlarının insanlara anlatılmasını haram biliyor ve bizlere müslümanlar arasında ihtilaf çıkarıyorsunuz diyorlar ??? Bazıları da onları destekliyorlar. Ne zamana kadar bu körlük devam edecek bilemiyorum. Allah basiretlerini açsın, akıl fikir versin.
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #70
                      KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                      DÖRDÜNCÜ İMAM'IN (A.S) HUTBESİ


                      Ümmü Külsüm hitabesini bitirdikten sonra İmam Zeyn'ül Abidin (a.s) işaret ederek halkı susturdu. İnsanlar susunca İmam (a.s) kalkarak Allah'a hamd-u senâ ve Resulüne salat ve selamdan sonra şöyle buyurdu:

                      "Ey insanlar! Beni tanıyan, tanıyor; tanımayanlara ise kendimi tanıtacağım. Ben Ali b. Ebi Talib oğlu Hüseyin oğlu Ali'yim. Ben, hürmeti ayak altına alınan, nimeti zorla alınan, malı yağmalanan ve ehl-i beyti esir edilenin oğluyum. Ben, Fırat nehri yanında zibhedilen (boğazı kesilen)in oğluyum. Oysa ki kimsenin (onun boynunda) kan alacağı yoktu. Zecr ve eziyetle öldürülenin oğluyum. Bu iftihar bizim için kâfidir.

                      Ey insanlar! Sizi Allah'a ant veriyorum, babama yazmış olduğunuz mektuplardan haberiniz yok mı? Size doğru geldiğinde de hile yaptınız. Babam herhangi bir istekte bulunmadan siz kendiniz ahid ve peymanda bulundunuz, biat ettiniz sonra da kalkıp savaştınız. Kahrolasıcalar, ne de kötü bir zahire gönderdiniz (ahiretinize), ne de çirkin ve habis görüşleriniz (ve düşünceleriniz) var sizin. Resulullah (s.a.a) "Itretimi öldürdünüz ve hürmetimi ayak altına aldınız siz benim ümmetimden değilsiniz" dediğinde hangi gözle bakacaksınız ona?"

                      Her yandan ağlama sesleri yükseldi, birileri diğerlerine "Helak oldunuz ve bilmediniz" dediler. İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) buyurdu: "Benim nasihatimi kabul eden, Allah, Resulü ve Ehl-i Beyt'i uğruna vaziyetimi riayet eden kula Allah merhamet buyursun. Çünkü bizim için Resulullah'ta (s.a.a) güzel bir örnek vardır."

                      Herkes bir ağızdan dedi: "Ey Peygamberin evladı, biz emrini dinliyoruz. Sana itaat edeceğiz, ahid ve peymanını koruyacağız, senden yüz çevirmeyecek ve emrettiğin her şeye itaat edeceğiz. Seninle savaşan herkesle savaşacak ve barışta olduğun insanlarla barışta olacağız ki Yezit'ten intikam alalım, sana ve bize zulüm edenlerden beri olalım."

                      İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) buyurdu: "Heyhat! Heytah! Ey düzenbaz ve hilekarlar, sizde hile ve düzenden başka bir şey yoktur. Babalarıma yaptıklarınızı bana da mı yapmak istiyorsunuz? Andolsun bunun imkanı yok. Babamın ehl-i beytinden dolayı kalbimde açılan yaralar henüz iyileşmemiştir. Ceddim Resulullah'ın (s.a.a), babamın ve kardeşlerimin müsibeti unutulmamıştır, acısı halen boğazımdadır, göğüs ve boğazımı tıkamıştır. Derdini sinemde taşımaktayım. Ben sizden şunu istiyorum ki ne bize yardım edin ve ne de bizimle savaşın."

                      Daha sonra şu beytleri okudu: "İmam Hüseyin’in (a.s) öldürülmesi şaşırtıcı değildir. Çünkü Hüseyin'den daha yüce ve daha kerim babası da öldürülmüştür. Ey Küfe halkı, Hüseyin'e (a.s) isabet eden müsibetler sizi sevindirmesin, onun müsibeti herşeyden büyüktür. Canım feda olsun Fırat yanında öldürülene, onu öldürenlerin cezası cehennem ateşidir."

                      Daha sonra da şu beyti okudu: "Sizden razı olmamız başabaştır ne bizimle olun, ne de aleyhimize. Ne bize yardım edin, ne de bizi katledin.
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                        ESİRLERİN DAR'UL İMAREYE GİRİŞİ


                        Ravi şöyle devam ediyor:

                        "Bundan sonra İbn-i Ziyad dar'ul imaredeki tahtına oturup halkın gelmesi için genel bir izin verdi. İmam Hüseyin’in (a.s) mukaddes başını getirip onun önüne bıraktılar. İmam Hüseyin’in (a.s) ehl-i beytini ve evlatlarını da meclise getirdiler. Emir'ul Müminin'in Ali'nin (a.s) kızı Zeyneb (a.s) tanınmayacak şekilde girip bir köşeye oturdu.
                        -İbn-i Ziyad: "Kimdir bu kadın?"
                        -Dediler: "Ali kızı Zeyneb."
                        -İbn-i Ziyad: -Zeyneb'e dönerek- Hamdolsun Allah'a ki sizi rezil etti ve yalanlarınızı ortaya çıkardı.
                        -Zeyneb: "Ancak fasık rezil olur, facir yalan söyler ve onlar da bizler değiliz."
                        -İbn-i Ziyad: Allah'ın senin kardeşine yaptığını nasıl buldun?
                        -Zeyneb: "Hayır ve güzellikten başka birşey görmedim. Çünkü Peygamberin evlatları o kimselerdir ki, Allah onlara şehadeti takdir buyurmuştur ve onlar da ebedi yataklarına koştular. Ancak Allah'ın sizleri hesaba çekmek için bir araya getirmesi çok yakındır. Onlar seninle (orada) hesaplaşacaklar ve o zaman felah ve akibetin kime ait olduğunu göreceksin. Ey Mercane'nin oğlu, anan sana ağlasın."

                        İbn-i Ziyad bu söze öfkelenerek Zeyneb'i öldürmeye karar verdi. Mecliste bulunan Amr b. Haris İbn-i Ziyad'a dedi: O bir kadındır ve kimse de kadını sözlerinden dolayı cezalandırmaz.

                        -İbn-i Ziyad -kararından dönüp Zeyneb'e dedi-: Allah Hüseyin'in ve günahkar ehl-i beytinin öldürülmesiyle kalbime şifa verdi.
                        -Zeyneb: "Canıma andolsun, yaşlılarımızı öldürdün, kök ve dalımızı kestin. Eğer kalbinin şifası buysa, elbete şifa buldun."
                        -İbn-i Ziyad: Zeyneb uyumlu ve kafiyeli konuşan bir kadındır. Canıma andolsun ki, babası Ali de şair ve uyumlu söz söyleyen biriydi.
                        -Zeyneb: "Ey İbn-i Ziyad, kadın kafiyeyi ve uyumlu söz söylemeyi ne etsin?"
                        -İbn-i Ziyad -Ali b. Hüseyin'i görünce-: Bu genç kimdir?
                        -Dediler: Ali b. Hüseyin'dir.
                        -İbn-i Ziyad: Ali b. Hüseyin'i Allah öldürmedi mi?
                        -Zeyn'ül Abidin (a.s): "Ali b. Hüseyin adında bir kardeşim vardı ve insanlar onu öldürdü."
                        -İbn-i Ziyad: Hayır, Allah öldürdü.
                        -Zeyn'ül Abidin (a.s): "Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda." (Zumer-42)
                        -İbn-i Ziyad: Bana cevap vermeye nasıl cüret edersin? Çıkarın dışarı boynunu vurun!
                        Zeyneb bunu duyunca perişan bir halde İbn-i Ziyad'a: "Ey İbn-i Ziyad, bizden kimseyi bırakmadın, eğer bunu öldürmek istiyorsan beni de öldürmelisin."
                        Ali b. Hüseyin, halası Zeyneb'e dedi: "Halacığım, sus ki İbn-i Ziyad'la konuşayım."
                        Daha sonra İbn-i Ziyad'a dönerek dedi: "Ey İbn-i Ziyad, ölümle mi tehdit ediyorsun beni? Bilmez misin öldürülmek bizim adetimiz ve şehadet bizim yüceliğimizdir?"

                        Bundan sonra İbn-i Ziyad'ın emriyle Ali b. Hüseyin (a.s) ve ehl-i beyt, Küfe'nin büyük camisinin yanındaki eve yerleştirildi. Zeyneb buyurdu: "Ümmü veled -efendisinin kendisiyle ilişkiye geçerek çocuk taşıyan cariye- ve cariyeler dışında hiçbir kadın evimize gelmesin. Çünkü onlar da bizim gibi esirdirler."

                        Daha sonra İbn-i Ziyad'ın emriyle İmam Hüseyin’in (a.s) mukaddes başı Küfe sokaklarında dolaştırıldı. Burada, düşmanlardan birinin İmam Hüseyin’in (a.s) mersiyesinde okuduğu şiiri nakletmek yerinde olur:

                        "Muhammed'in (s.a.a) kızının oğlunun ve kendi vasiyyinin başı mızraklar ucunda seyre gelenlere gösterilir, bunu gören ve duyan müslümanlar da tepki göstermez, kalpleri yanmaz. Bu durumu görüp de karşı çıkmayan göz kör olsun, müsbetini duyup da engel olmayan kulak sağır olsun. Ey Hüseyin! Senin himayen altında uyuyan gözleri şehadetinle uyandırdın ve senin korkunla uyuyamayan gözleri de uyuttun. Ey Hüseyin! Yeryüzünde hiçbir bahçe yoktur ki senin mezarının ve ebedi istirahatgahının kendisinde olmasını arzu etmesin."
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #72
                          KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                          ABDULLAH-İ AFİF'İN CESARET VE ŞAHADETİ


                          Ondan sonra İbn-i Ziyad minbere çıkıp Allah'a hamd-u senâ etti ve şöyle dedi: "Allah'a şükürler olsun ki hakkı aşikar kıldı, emir'ul müminin Yezit ve dostlarına yardım etti. Yalancı oğlu yalancı Hüseyin b. Ali'yi öldürdü."

                          Bunu söyleyince "Azd" kabilesinden Abdullah b. Afif ayağa kalktı -Abdullah iyi şialardan ve zahidlerden idi. Sağ gözünü Sıffın ve sol gözünü de Cemel savaşında kaybetmişti. Küfe'nin Mescid-i Azam'ına kapanmıştı ve hergün gecelere kadar orada namaz kılardı- ve söze başladı.

                          -Abdullah: "Ey Mervane'nin oğlu, yalancı sensin, babandır, seni Küfe'ye vali yapan ve babasıdır. Ey Allah'ın düşmanı, enbiyanın evlatlarını öldürüp sonra da müslümanların minberine çıkarak nasıl bu sözleri söylersin?"
                          -İbn-i Ziyad -öfkelenerek-: "Bunları kim söyledi?"
                          Abdullah: "Ey Allah'ın düşmanı, bendim söyleyen. Allah'ın her türlü pislikten arındırdığı Resulullah'ın (s.a.a) -Athar Ehl-i Beyt'ini öldürüyor ve bununla da müslüman olduğunu mu sanıyorsun? Ensar ve Muhacirlerin evlatları nerdeler? Peygamber'in, melun ve melunun oğlu diye adlandırdığı bu habisten neden gelip intikam almıyorlar?"
                          -İbn-i Ziyad -çıldırmışçasına hiddetlendi-: "Abdullah'ı yanıma getirin."
                          Usta korumalar her taraftan Abdullah'ı çevreleyerek yakaladılar. Abdullah'ın amcaoğulları olan Azd kabilesinin büyükleri yerlerlerinden fırlayarak onu korumaların elinden kurtardılar. Mescidden çıkarıp evine götürdüler.

                          -İbn-i Ziyad: "Azdli körün evine gidin, Allah gözünü kör ettiği gibi kalbini de kör etsin onun ve bulup yanıma getirin" dedi.

                          Bir grup kalkıp gittiler. Azd kabilesi bu haberi duyunca bir araya geldi ve Abdullah'ı korumak için Yemen kabileleri de onlara katıldı. İbn-i Ziyad bu direnişi duyunca Muzr kabilelerini topladı ve Muhammed b. Eş'as komutasında onlarla savaşmaya gönderdi. Çetin bir savaş başladı ve bazı insanlar öldü. İbn-i Ziyad'in ordusu Abdullah'ın evini ele geçirdiler. Kapıyı kırarak içeri girdiler.

                          Abdullah'ın kızı "Babacığım, düşman eve girdi" diye bağırdı. Abdullah "Korkma kılıcımı ver" dedi. Kızı kılıcını getirip verdi, Abdullah kendini savunurken şu beyitleri okuyordu: "Ben fazilet sahibi temiz Afif'in oğluyum. Şeyhimin Afif'i ve Ümmü Amir'in oğluyum. Nicelerinizin derisini yüzüp atmışım, namus için savaşmışım sizinle."

                          Abdullah'ın kızı dedi: "Babacığım, keşke ben de erkek olsaydım ve senin yanında, Peygamberin ıtretini öldüren bu zalimlere karşı savaşsaydım."

                          İbn-i Ziyad'ın ordusu her taraftan saldırıyor ve Abdullah da kendini savunuyordu. Abdullah'ın kızı da düşmanın ne yönden saldırdığını babasına haber veriyordu. Bilahare düşman saldırısını her yönden başlatıp muharasa etti. Abdullah'ın kızı "Yalnız ve kimsesiz babamın işi zorlaştı" dedi. Abdullah kılıcını etrafında döndürüyor ve diyordu: "Andolsun ki gözlerim bir açılsa işiniz çok zor olacaktır."

                          Nihayet İbn-i Ziyad'ın adamları onu yakalayarak İbn-i Ziyad'ın yanına götürdüler.
                          -İbn-i Ziyad -onu görünce-: "Hamdolsun Allah'a ki seni zelil etti."
                          -Abdullah: "Ey Allah'ın düşmanı, Allah niye zelil etsin ki beni?"
                          -İbn-i Ziyad: "Ey Allah'ın düşmanı, Osman b. Affan hakkında ne düşünüyorsun?"
                          -Abdullah -İbn-i Ziyad'a küfretti-: Ey Beni İlac'ın kölesi ve ey Mercane'nin oğlu, Osman'dan sana ne? Eğer kötü ettiyse, Allah kendi hakkının velisidir ve onlarla Osman arasında hak ve adalet üzere hükmedecektir. Sen kendi hakkında, baban, Yezit ve babası hakkında sor."
                          -İbn-i Ziyad: "Andolsun ki hiç birşey sormayacağım ve ölüm şerbetini içireceğim sana."
                          -Abdullah -Allah'a hamdederek-: "Sen doğmadan önce bana şehadet nasib etmesini istiyordum Allah'tan, hem de en melun insanın eliyle. Fakat her iki gözümü de kaybedince şehid olmaktan naümid olmuştum. Şimdi Allah'a hamdediyorum ki meyusluktan sonra beni amacıma ulaştırdı ve eski duamı kabul ettiğini gösterdi bana."

                          İbn-i Ziyad'ın emriyle Abdullah öldürüldü ve bedeni Küfe sokaklarının birinde darağacına asıldı. Ubeydullah b. Ziyad Yezit'e bir mektup yazarak Hüseyin'in öldürüldüğünü ve ailesinin de esir edildiğini bildirdi. Aynı muhtevalı bir mektubu da Medine valisi Amr b. Said b. As'a yazdı. Amr b. Said İbn-i Ziyad'ın mektubunu okuduktan sonra minbere çıkıp hutbe okudu ve İmam Hüseyin’in (a.s) şehid olduğunu duyurdu halka.

                          Beni Haşim bunu duyunca feryad etti ve matem meclisleri düzenlediler. Akil b. Ebi Talib'in kızı Zeyneb ağlıyor ve şöyle diyordu: "Peygamber, 'Siz ümmetlerin sonuncusuydunuz ne yaptınız ıtretime, Ehl-i Beyt'ime. Halbuki benden sonra ehl-i beyt'ime kötü danvranmayasınız diye size nasihat etmiştim' derse ne cevap verecekler."

                          O gün akşam olunca Medine halkı gaybden bir ses duydular. Münadi şöyle nida ediyordu:
                          "Ey cehalet yüzünden Hüseyin'i öldürenler, azap ve bedbahtlıkla müjdeleniyorsunuz. Bilmiş olun ki, göklerdeki peygamberler, nebiler ve şehidler sizi telin etmekte. Süleyman b. Davud, Musa b. İmran ve İsa b. Meryem size lanet ediyor."
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #73
                            KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                            ESİRLERİN ŞAM'A HAREKETİ


                            Yezit, İbn-i Ziyad'ın mektubunu okuduktan sonra cevap olarak şunu yazdı: "Hüseyin'in ve onunla öldürülen dostlarının başlarını ailesiyle birlikte Şam'a gönder."
                            İbn-i Ziyad Mahfer b. Salebe-i Anidi'yi çağırdı, o mukaddes başları ve Resulullah'ın esir edilen ailesini ona teslim etti. Mahfer esirleri, küffar esirleri gibi yüzü açık olarak Şam'a doğru hareket ettirdi.

                            İbn-i Lahia ve diğerlerinin nakletmiş olduğu rivayetin bir bölümünü buraya aktarıyoruz. İbn-i Lahia şöyle diyor: "Allah'ın evini tavaf ediyordum. Bu esnada birinin "Allah'ım, beni bağışla. Gerçi bağışlayacağını sanmıyorum" dediğini duyunca yaklaşıp "Ey Allah'ın kulu, Allah'tan kork ve böyle deme. Çünkü yağmur taneleri ve ağaçların yaprakları olarak günah işlemiş olsan dahi Allah'tan mağfiret dilediğinde Allah bağışlar, O bağışlayan ve mihribandır" dedim.

                            "Gel de olayı anlatayım" dedi. Yanına gittim, şöyle başladı: Biz elli kişiydik ve Hüseyin'in başını Şam'a götürüyorduk. Akşam olduğunda Hüseyin'in başını bir sandığa koyup, onun etrafında oturuyor ve içki içiyorduk. Bir akşam dostlarım sarhoş olana kadar içtiler, fakat ben onlarla içmedim. Gecenin karanlığı her yere çökünce gök gürledi, bir yıldırım çaktı ve gökyüzünün kapıları açıldı. Adem, Nuh, İbrahim, İsmail, İshak ve Hatem'ül Enbiya (sallallahu aleyhim ecmain) gökyüzünden yere indiler. Cebrail ve bir grup melek de yanlarındaydı. Cebrail sandığın kapağını açıp Hüseyin'in başını çıkardı, bağrına bastı ve öptü. Gelen peygamberler de aynısını yaptılar. İslam Peygamberi Hüseyin'e çok ağladı. Enbiya onu teselli ettiler ve Cebrail dedi: 'Ya Muhammed, ümmetin hakkında vereceğin her emre itaat ve icra etmekle görevlendirildim. İstiyorsan Lut kavmine yaptığım gibi yeri sarsıp altüst edeyim.' Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Hayır, kıyamet günü Allah'ın nezdinde onlarla bir hesabım var benim."

                            Bir grup melek bizi öldürmek için yaklaştılar. Ben de "Eleman, el-eman ya Resulullah!" dedim. Peygamber: 'Git, Allah bağışlamasın seni' buyurdu." (Şeyh'ul Muhaddisin-i Bağdad) Muhammed b. Neccar "Tezyil" kitabında Ali b. Nasr Şebuki'nin ahvalinde önceki rivayetin yanısıra şunu da nakletmiştir:
                            "Hüseyin b. Ali (a.s) öldürüldükten sonra kesilen başı Şam'a götürülürken yol arasındaki konakların birinde oturdular ve içki içmeye başladılar. İmam Hüseyin’in (a.s) başını da elden ele dolaştırıyorlardı. Birden bir el çıkıp demir kalemle duvara şunları yazdı: "Hüseyin'i öldürenler kıyamet günü onun ceddinin şefaatine nâil olmayı nasıl umarlar?" Oradakiler bu ilginç olayı görünce Hüseyin'in başını bırakıp kaçtılar."
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #74
                              KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                              EHL-İ BEYT'İN ŞAM'A GİRİŞİ


                              İmam Hüseyin’in (a.s) başı, esir kadın ve evlatlarıyla birlikte Şam'a doğru götürüldü. Dimaşk şehrinin yakınlarına varıldığında Ümmü Külsüm Şimr'in (l.a) yanına gidip dedi: "Senden bir isteğim var." Şimr (l.a) "İsteğin nedir?" dedi. Ümmü Külsüm: "Madem bu şehre götüreceksin bizi, insanların daha az olduğu yerden götür. Bu kesik başları da bizim aramızdan uzaklaştırsınlar. Esir elbiseleri içinde insanlar bize o kadar baktı ki rüsvay olduk" dedi.

                              Şimr kendine has habislik ve serkeşliğiyle Ümmü Külsüm'ün isteği karşısında adamlarına, başların mızraklara takılıp esirler arasında hareket ettirilmesini emretti. Seyre gelenlerin arasından götürerek Dimaşk kapısından geçirdi ve esirlerin bekletildiği, şehrin merkez camiinin kapısı önünde bekletti.

                              Rivayete göre tabiinden biri İmam Hüseyin’in (a.s) başını Şam'da görünce gidip saklandı. Bir ay dostlarına görünmedi. Bir ay sonra onu gördüklerinde saklanmasının sebebini sordular, "Ne büyük bir belaya düçar olduğumuzu görmüyor musunuz?" dedikten sonra şu beytleri okudu: "Ey Muhammed'in (s.a.a) kızının oğlu, senin kana belenmiş başını Şam'a getirdiler. Seni öldürmekle açıkça ve bilerek Resulullah'ı (s.a.a) öldürdüler. Ey Peygamberin evladı, seni susuz öldürdüler ve Kur'an-ı gözönünde tutmadılar. Seni öldürdükleri için tekbir getiriyorlar. Oysa ki tekbiri katlettiler onlar."

                              Hüseyin'in ehl-i beyti merkez camiin kapısı önünde bekletildiği bir sırada yaşlı biri onların yanına yaklaşarak dedi: "Hamd olsun Allah'a ki sizleri helak etti, erkeklerinizi öldürerek şehirlere huzur ve emniyet verdi ve emir'ul müminin'i (Yezid'i) size musallat kıldı."
                              -Ali b. Hüseyin (a.s) : "Ey adam, Kur'an okumuş musun?"
                              -Yaşlı: "Evet."
                              -Ali b. Hüseyin: "De ki; ben buna karşılık yakınlar(ım) hakkında sevgi dışında birşey istemiyorum." (Şura-23) ayetini okumuş musun?"
                              -Yaşlı: "Evet, okumuşum."
                              -Ali b. Hüseyin: "Peygamber'in yakınları bizleriz. "Yakınların hakkını ver" (İsra-26) ayetini okumuş musun?"
                              -Yaşlı: "Evet, okumuşum."
                              -Ali b. Hüseyin: "Resulullah'ın (s.a.a) akraba ve yakınları bizleriz. "Bilin ki bir şeyden kazancınızın şüphesiz Allah içindir beşte biri ve Resul içindir ve yakınlar için" (Enfal-41) ayetini okumuş musun?"
                              -Yaşlı: "Evet, bunu da okumuşum."
                              -Ali b. Hüseyin: "Peygamber'in yakınları da akrabaları da bizleriz, "Şühhesiz Allah her türlü pisliği siz Ehl-i Beyt'ten gidermek ve sizi tertemiz kılmak istemektedir" (Ahzab-33) ayetini okumuş musun?"
                              -Yaşlı: "Evet, okumuşum."
                              -Ali b. Hüseyin: "Allah'ın "Tethir" ayetine mazhar kıldığı Ehl-i Beyt bizleriz."
                              -Yaşlı adam bunları duyunca yaptığından utanarak şöyle dedi: "Seni Allah'a ant veriyorum, Kur'an'ın bu ayetleri sizin hakkınızda mı?"
                              -Ali b. Hüseyin: "Andolsun Allah'a ve ceddim Resulullah'a (s.a.a) ki bu ayetler bizim hakkımızdadır."
                              -Yaşlı adam başındaki sarığı çıkarıp yere vurdu ve başını gökyüzüne kaldırarak dedi: "Allah'ım, âl-i Muhammed'in (s.a.a) cin ve ins -insan- düşmanlarından beriyim."
                              Sonra da Ali b. Hüseyin'e (a.s) dönerek "Benim tövbem kabul olur mu?" dedi.
                              -İmam Seccad (a.s) buyurdu: "Eğer tövbe edersen Allah kabul buyurur ve sen bizimle olursun."
                              -Yaşlı adam da "Ben tövbe ettim" dedi.

                              Yezit b. Muaviye bu yaşlı adamın öyküsünü duyunca emrederek onu öldürttü.
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #75
                                Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım


                                RABBİM SİZDEN HOŞNUT OLSUN, HOCAM...
                                DEĞERLİ PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN, TEŞEKKÜRLER...



                                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X