Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Şahadet Kervanıyla Adım Adım

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #31
    Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

    Hz. Hüseyn (a.s)'ın Sözlerine Ara Vermesi

    Tarih kitablarının naklettiğine göre, İmam Hüseyin (a.s)'ın sözü buraya ulaştığında İmam (a.s)'ı dinleyen kendi ordugahından bazı kadın ve kızların ağlama sesleri yükseldi. İmam (a.s) konuşmasına ara verip kardeşi Abbas'ı ve oğlu Ali Ekber'i onları susturmakla görevlendirdi ve "Onlar ileride daha çok ağlayacaklar" buyurdu.

    Kadın ve çocuklar sustuklarında İmam (a.s) tekrar sözlerine devam edip Allah'a hamd u sena ettikten sonra şöyle bir hutbe irad etti:

    "Ey Allah'ın kulları! Allah'dan korkun, dünyaya karşı (aldanmamak için) ihtiyatli davranın. Eğer bütün dünya bir kişiye kalacak veya bir kişi orada daimi kalacak olsaydı Peygamberler baki kalmaya daha lâyık, rızayetleri celbedilmeye daha evla ve böyle bir hükme daha uygun olurlardı. Ama Allah-u Teâla dünyayı fani olmak için yaratmıştır. Yenileri eskilir, nimetleri zail olur, sevinci ise kararır (gam ve üzüntüye dönüşür.) Dünya engebeli bir menzil ve muvakkat bir evdir. Öyleyse ahiretiniz için azık toplayın; en güzel azık ise takvadır. Allah'dan sakının tâ ki kurtuluşa eresiniz.

    Ey insanlar! Allah-u Teâla dünyayı, ehlini halden hale sokan fena ve zeval yurdu kıldı. Aldanan kimse dünyaya aldanan, bedbaht da ona meftun olan kimsedir. O halde sakın bu dünya sizi aldatmasın. Sizin bir iş üzere toplandığınızı görüyorum. Bu işte Allah'ı gazaplandırdığınız için Allah da rahmet yüzünü sizden çevirdi ve size azabını gerekli kıldı. Rabbimiz ne güzel bir Rab'dir, siz ise ne kötü kullarsınız. Allah'ın emrine uymaya ikrar ettiniz ve elçisi olan Hz. Muhammed'e (s.a.a) iman getirdiniz. Ama daha sonra torunlarını ve Ehl-i Beyt'ini öldürmek için saldırıya geçtiniz. Şeytan sizi sarıp-kuşatmıştır; böylelikle de size yüce Allah'ın zikrini unutturmuştur. Allah sizi ve dileğinizi helak etsin. Biz Allah'danız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."


    Hz. Hüseyn (a.s), daha sonra kendini tanıtma yoluyla onlara nasihat ve öğüt vermek için şöyle buyuruyor:

    "Ey insanlar! Soyumu söyleyin ben kimim. Bakın görün beni öldürmeniz, hürmetimi gözetmemeniz sizin için câiz midir? Ben, Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? Ben, Peygamber'inizin vasisi ve amcasının oğlunun oğlu değil miyim? Ben, herkesten önce Allah'a iman eden ve Peygamber'in (s.a.a) risaletini tasdik eden kimsenin oğlu değil miyim? Seyyid-üş Şüheda olan Hamza, babamın amcası değil midir? Cafer-i Teyyar, amcam değil midir? Peygamber'in (s.a.a) benim ve kardeşim hakkındaki: "Bu ikisi, cennet gençlerinin efendileridir." sözünü duymamış mısınız?

    Eğer sözümü tasdik ederseniz, bu söylediğim sözler birer gerçektir. Allah'a and olsun ki, Allah-u Teâla'nın yalancıya gazap ettiğini ve uydurduğu sözün zararını kendisine çevirdiğini bildiğim günden beri yalan söylememişimdir. Eğer beni tekzip ederseniz, halihazırda müslümanların arasında Peygamber'in (s.a.a) ashabından olan kimseler mevcuttur; bunu onlardan soracak olursanız size söylerler. Bunu Cabir ibni Abdullah'i-Ensarî, Eba Said'i Hudrî, Sehl ibn-i Sa'd-is Saidî, Zeyd ibn-i Erkam ve Enes ibn-i Malikten sorun öğrenin. Şüphesiz onların hepsi, Resulullah'ın (s.a.a) benim ve kardeşim (Hasan) hakkındaki buyurduğu sözü duymuşlardır. Bu sözler, sizi kanımı dökmekten alı koymuyor mu?"[40]

    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #32
      Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

      Şimr b. Zilcuşen'in İmam Hüseyn (a.s)'ın Sözünü Kesmek İstemesi

      Bu arada Yezid ordusunun komutanlarından biri olan Şimr b. Zilcuşen, İmam Hüseyn (a.s)'ın bu sözlerinin orduya etki edip onları savaştan vazgeçireceğinden korktuğu için Hz. Hüseyin (a.s)'ın sözünü keserek yüksek bir sesle şöyle dedi: "O (Hz. Hüseyn) Allah'a kalbiyle değil de diliyle ibadet ediyor (o dalalettedir), ne söylediğini bilmiyor."

      Habib ibn-i Muzahir de Hz. Hüseyn (a.s)'ın ordusu adına ona şöyle cevap verdi: "Hayır, Allah'a diliyle ibadet eden ve tam bir dalalet içerisinde olan sensin. Sen, O'nun sözlerini anlayamazsın. Çünkü Allah senin kalbini mühürlemiştir."

      İmam Hüseyn (a.s) daha sonra sözlerine şöyle devam etti:

      "Ben ve kardeşim hakkında Peygamber'in (s.a.a) buyurduğu sözünde şüpheniz var ise benim, Peygamber'inizin kızının oğlu olduğumda da mı şüphe ediyorsunuz? Allah'a andolsun ki doğu ve batı arasında (bütün dünyada) sizin ve sizin dışınızda Resulullah'ın benden başka bir torunu yoktur. Yazıklar olsun size! Acaba öldürdüğüm bir kimse veya zayi ettiğim bir mal veyahut (size vurduğum) bir yara karşılığında mı beni cezalandırmak istiyorsunuz?"

      Hz. Hüseyn (a.s)'ın sözü buraya vardığında Kûfe ordusu tam bir sükut içerisinde idi, onlardan hiçbir aksülamel müşahede edilmiyordu; derken İmam (a.s) kendisini davet eden ve Ömer-i Sa'd'ın ordusu içerisinde olan Kûfe'nin ünlü kişilerinden bir kaç tanesine hitaben şöyle buyurdu:

      "Ey Şebes b. Rib'î! Ey Haccar ibn-i Ebcer! Ey Kays ibn-i Eş'âs! Ve ey Yezid ibn-i Haris! "Meyvalarımız yetişmiş, çevremiz (bağ ve bahçelerimiz) yeşermiş ve senin için techiz edilmiş bir orduya doğru geliyorsun." diye bana mektup yazmadınız mı?"

      Bu kişilerin, İmam (a.s)'ın sözleri karşısında: "Biz böyle bir mektup yazmadık." diye inkar etmekten başka bir cevapları yoktu.

      Burada Kays b. Eş'âs, yüksek bir sesle şöyle dedi: "Ey Hüseyn! Niçin Yezid'e bi'at etmiyorsun? Bi'at ettiğin takdirde sana karşı, gönlünün istediği şekilde davranılacak ve sana en ufak zarar bile dokunmayacaktır."

      İmam Hüseyn (a.s) ona cevaben şöyle buyurdu: "Hayır, Allah'a andolsun ki, ben onlara zillet elini vermeyeceğim ve köleler gibi de onların önünden kaçmayacağım."[41]

      Daha sonra İmam Hüseyn (a.s), Hz. Musa'nın, Firavun'un inadı karşısındaki sözünü nakleden ayeti kıraat etti: "(Ey Allah'ın kulları!) Şüphe yok ki ben sözümü yabana atmanızdan (beni taşlayıp öldürmenizden) Rabbime ve Rabbinize sığınıyorum. Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınıyorum."
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #33
        Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

        İmam Hüseyn (a.s)'ın Aşura Günündeki İkinci Konuşması

        Harezmî diyor ki, Hz. Hüseyn (a.s)'ın Aşura günü Kerbela sahrasındaki ikinci konuşması şöyleydi: Her iki ordu kamilen hazırlandıktan, Ömer-i Sa'd'ın bayrakları yükseldikten, davul ve borazan sesleri duyulduktan ve Hz. Hüseyn (a.s)'ın çadırları düşman ordusu tarafından bir yüzük kaşı gibi araya alındıktan sonra İmam Hüseyn (a.s) ordusundan dışarı çıkıp düşmanın safları karşısında yer aldı ve onların susmalarını ve sözünü dinlemelerini istedi. Ama onlar gürültü-patırtı ediyor, bağırıp- çağırıyorlardı. Bu sırada İmam Hüseyn (a.s) onları şu sözlerle susmaya ve sükût etmeye davet etti:

        "Yazıklar olsun size! Niçin susup da sözlerimi dinlemiyorsunuz? Halbuki ben sizi doğru yola çağırıyorum. Kim bana uyarsa doğru yolu bulanlardan olur, bana isyan eden de helak olanlardan olur. Hepiniz emrime muhalefet ediyor ve sözümü dinlemiyorsunuz. Evet hediyeleriniz haramdan geldiği ve karınlarınız da o haramlardan dolduğu için Allah kalplerinizi mühürlemiştir. Yazıklar olsun size! Susmak ve dinlemek nedir bilmiyor musunuz?"

        Hz. Hüseyn (a.s)'ın sözü buraya varınca Ömer-i Sa'd'ın ordusu, "Niçin susup da Hazretin sözlerini dinlemiyoruz" diye birbirlerini kınadılar. Sükût düşmanın ordusuna hakim olduğunda İmam Hüseyn (a.s), sözlerinin devamında şöyle buyurdu:

        "Ey cemaat! Yazıklar olsun size. Hayranlık içerisinde olduğunuz bir halde, iştiyakla bizi yardımınıza çağırdığınızda kabul edip süratle imdadınıza koştuk. (Ama siz) aleyhimize kılıç çektiniz, ortak düşmanımızın çıkardığı fitne ateşini aleyhimize tutuşturdunuz. Dostlarınızın aleyhine toplanıp, aranızda hiçbir adaleti yaymayan (yararınıza bir adım bile atmayan) ve kendilerinden dünya malından size ulaştıracakları haram bir lokmadan ve göz diktiğiniz alçak bir yaşayıştan başka hiç bir şey ummadığınız düşmanlarınıza destek oldunuz. Birazcık yavaş olun (düşünün).

        Yazıklar olsun size! Bizden hiç bir şey vaki olmaksızın ve hiçbir hatalı görüş görülmeksizin horlanıp bizi terk ettiniz. Kılıçlar kınında, kalpler huzur içerisinde ve reyler sağlam olduğunda, çekirge gibi süratle bize yöneldiniz ve sinekler gibi (etin üzerine konarcasına) başımıza üşüştünüz. Yüzünüz kara olsun! Şüphesiz sizler ümmetin azgını, hiziplerin en sapmışı, şeytan'ın balgamı, günahkârlar topluluğu olan ve Kur'ân'ı arkalarına atan kimselersiniz. (Yine siz) kitabı tahrif eden, sünneti söndüren, Peygamber'in evlatlarını öldüren, vasilerin neslini kesen, zina zadeleri nesebe ilhak eden, müminleri inciten ve Kur'ân'ı parçalayan alaycı önderlerin imdadına koşan kimselersiniz."


        Hz. Hüseyn (a.s) sözlerinin devamında şöyle buyurdu:

        "Sizler şimdi, İbn-i Harb'a (Muaviye oğlu Yezid'e) ve onlara uyanlara itimat edip bize yardımda bulunmuyorsunuz. Evet, Allah'a andolsun ki yardım etmemek (ve hilekârlık) sizin en bariz sıfatlarınızdandır. Ki damar ve kökleriniz onun üzerine boy salmış, dal ve gövdeniz onu miras edinmiş, gönülleriniz (bu kınanmış adet) üzere rüşt etmiştir, göğüsleriniz onunla örtülmüştür. Siz bağ bekçisinin boğazında kalan veya gasıp bir kimsenin tatlı bir lokması olan habis bir meyve gibisiniz. Bilin ki zina zade oğlu zina zade (Ubeydullah b. Ziyad) bizi iki şey: "Kılıç ve zillet" arasında seçenekli bırakmıştır; zillet ise bizden uzaktır. Ne Allah, ne Peygamber'i, ve ne de müminler bunu kabul ederler ve ne de pâk ve tertemiz olan etekler (anneler) ve izzet-i nefsi olan kimseler alçak kimselerin itaatini kerim kişilerin şahadetine tercih etmeyi reva görürler. Bilin ki ben hücceti tamamladım ve size olan inzar görevimi yerine getirdim. Ben aile fertlerimin azalmasına ve yardımcıların da yardım etmemesine rağmen hedefime doğru yürümekte devam edeceğim."

        Bu sırada İmam (a.s) şu şiiri okudular:

        Eğer düşmanı yenersek, zaten önceden de yeniktiler.
        Ama eğer (zahirde) yenilirsek, yine gerçekte yenilmiş biz değiliz.
        Biz korkaklık nedir bilmeyiz,
        Başımıza bir takım olaylar gelmiş devlet başkalarının eline geçmiştir o kadar.
        Bizi alaya almak isteyenlere de ki, kendinize gelin.
        (Çünkü) bizim uğradığımız şeye onlar da uğrayacaktır.
        Ölüm, devesini birisinin kapısından kaldırdığında
        Şüphesiz diğerlerinin kapısına yatıracaktır.


        Hz. Hüseyn (a.s), daha sonra sözünün devamında şöyle buyurdular:

        "Bilin Allah'a andolsun ki, bu savaştan sonra siz ancak süvarinin bineğe bindiği bir süre miktarınca eğlenip durursunuz (arzularınıza ulaşırsınız); tâ ki olaylar, bir değirmenin döndüğü gibi sizi döndürür ve bir eksenin sarsıntısı gibi sizi sarsıp muztarib eder. İşte bu, babam Ali'nin ceddim Resulullah'tan naklettiği bir vasiyettir."

        Daha sonra İmam Hüseyn (a.s) ellerini göğe kaldırıp Ömer İbn-i Sa'd'ın ordusuna şöyle beddua ettiler:

        "Allah'ım, onlara yağmur yağdırma ve onlara, Yusuf'un yılları gibi (zor ve kurak) yıllar yaşat ve onlara, Sakifli genci musallat kıl ki zillet kabıyla onları doyursun (onlara kan kustursun) ve onlardan hiçbirisini cezasız bırakmasın. Katledenlerini katletsin, vuranlarını ise vursun; böylece onlardan Ehl-i beytimin ve şialarımın intikamını alsın. Zira onlar bizi tekzip ettiler, (düşmanlar karşısında) bize yardımda bulunmadılar. Ey Allah'ım! Sen bizim Rabbimizsin, sana tevekkül ederiz. Şüphesiz ki dönüşümüz sanadır."[42]

        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #34
          Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

          Hz. Hüseyn'in (a.s) Savaş Başladığında Ashabına Hitaben Buyurduğu Söz

          İmam Hüseyn'in genel konuşmasından ve Ömer b. Sa'd'la konuşup kendi ordusuna döndükten sonra, Ömer b. Sa'd ordusundan dışarı çıkıp İmam Hüseyn (a.s)'ın çadırlarına doğru bir ok attı ve ordusuna hitaben şöyle dedi: "Emir İbn-i Ziyad'ın yanında, Hüseyn ibn-i Ali'nin çadırlarına oku ilk atanın ben olduğuma dair şehadette bulunun."

          Kûfe halkı, bu sahneyi görür görmez, Hz. Hüseyn (a.s)'ın çadırlarını ok yağmuruna tuttular. Düşman tarafından atılan bu oklar yağmur gibi Hz. Hüseyn (a.s) ve ashabının çadırlarına yağmaya başladı. Ashabdan bedenine ok isabet etmemiş çok az kimsenin kaldığı naklediliyor.

          İşte bu esnada İmam Hüseyn (a.s) yarenlerine şöyle buyurdular:
          "Ey yüce insanlar! Kendisinden kurtulması mümkün olmayan ölüme hazırlanın şüphesiz ki bu oklar, onların sizlere gönderdikleri ölüm elçileridir. Allah'a and olsun ki siz insanlarla cennet ve cehennem arasında ancak ölüm (küprüsü) vardır; bu köprü sizleri cennet'e onları ise cehenneme götürür."[43]

          Lühuf kitabının naklettiğine göre bu hengamede İmam (a.s)'ın ashabı genel bir saldırıya geçtiler. Böylece hak ve batıl ordusu arasında şiddetli bir savaş vuku buldu. Bu saldırı sona erip, toz toprak çöktüğünde İmam (a.s)'ın ashabından 50 kişinin şehid düştüğü görüldü.

          Hz. Hüseyn (a.s), yaranlarının hayatlarının en son anlarında onları, seçtikleri şehadet ve fedakârlık yolunda teşvik ediyordu. Vedalaşma vakti veya katligahda ve onların kana boyanmış yarım canlı bedenlerinin yanında hazır olup gönül okşayıcı sözlerle onlara moral veriyordu. O zor şartlarda Hz. Hüseyn (a.s)'ın her söz ve davranışı bu şahısların gönüllerine çok tesir ediyordu, ve tasavvuru mümkün olmayacak kadar ashabını manevi yönden güçlendiriyordu. Bu makalenin hacminin büyümemesi için onları nakletmekten vazgeçtik. Kerbela vakıasını daha ayrıntılı bir şekilde okumak isteyen muhterem okuyucular bu mevzuda yazılan kitaplara müracaat edebilirler.
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #35
            Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

            Vedalaşma Vakti

            Hz. Hüseyn (a.s)'ın son vedalaşması, kendisi, ailesi ve İmam Seccad (a.s) için Aşura gününün en zor anlarından ve en şiddetli dakikalarındandı. Çünkü Peygamber'in torunları görüyorlardı ki, şimdi bütün yiğitlerin şahadetinden sonra yegane sığınak ve önderleri olan Hz. Hüseyn (a.s) da artık dönüşü olmayan ayrılık için hazırlanıyor...
            Ondan sonra bu çölde ne yapsınlar, bu gurbette ve kimsesizlikte kimden yardım umsunlar. Düşmanın saldırısına karşı savunma gücü olmayan Peygamber'in Ehl-i Beyt'inin hanımları ve çocuklar kendilerini nasıl savunsunlar ve kime başvursunlar?...

            Diğer taraftan da şefkatli, merhametli ve gayret ve cesaret mazharı olan Hz. Hüseyn (a.s), aile fertlerinin ağlama seslerinin yükseldiğini duyuyordu. Savunmasız kalan çocukların, kızların bir güven, bir barınak aradıklarını veya susamışlık neticesinde ıstırap içerisinde kıvrandıklarını görüyordu.

            Bu yürek yakıcı acı sahneyi gören Hz. Hüseyn (a.s) son olarak ailesiyle vedalaşmaya gittiğinde onları sabra ve uzur (bedenin her tarafını kaplayan bir çeşit örtü) örtmeye davet edip şöyle buyurdu:

            "Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki Allah-u Teâla, sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurtaracaktır, akıbetinizi hayra dönüştürecektir, düşmanınızı azaplara duçar kılacaktır. Bu zorluk ve musibetlere karşılık da size çeşitli nimet ve kerametler bağışlayacaktır. Öyleyse şikayet etmeyin ve değerinizi düşürecek şeyler ağzınıza almayın."
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #36
              Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

              Kerbela Katligahından Evrensel Mesaj

              Harezmî diyor ki: Hz. Hüseyn (a.s), aralıksız düşmana saldırıp şiddetle savaşıyordu, her saldırısında düşmandan bazılarını yere seriyordu. Bu esnada aniden düşman ona ruhî bir darbe vurup onu mağlup etmeye karar verdi ve bu maksatla İmam'la çadırların arasına girerek hamleyi çadırlara doğru yöneltti.
              Bu esnada Hz. Hüseyn (a.s) yüksek bir sesle şöyle buyurdu:

              "Ey Ebu Süfyan ailesine uyanlar! Eğer dininiz yok, kıyamet gününden de korkmuyorsanız, hiç olmazsa en azından dünyanızda hür kişiler olun. Eğer arap olduğunuzu iddia ediyorsanız (nitekim de böyle düşünüyorsunuz) hasebinize dönün ve insanlık şerefinizi koruyun."[45]

              -Şimr: "Ya Hüseyn! Ne söylüyorsun?"
              -İmam (a.s):
              "Ben sizinle, siz de benimle savaşıyorsunuz, bu kadınların bir suçu yoktur. Ben hayatta olduğum müddetçe yağmacılarınızı ehl-i beytime saldırmaktan alı koyun."
              -Şimr: "Ey Fatıma'nın oğlu! Bu isteğini kabul ediyoruz." dedi

              Şimr daha sonra ordusuna şöyle seslendi: "Hüseyn'in haremine saldırmaktan sakının, saldırılarınızı O'nun kendisine yöneltin. Canıma andolsun ki O kerim bir rakiptir."

              Hz. Hüseyn (a.s)'ın bu sözü gerçi zahirde Aşura günü namertçe çadırlarına saldırıya geçen Kûfe halkına hitaben irad edilen bir hitabedir ama hakikatte, Kerbela katligahından her asırda bütün insanlara hitap eden genel ve evrensel bir mesajdır.

              İnsan, ilahi kanun ve semavî düsturlara bağlı olmasa bile en azından kendi hürriyetini, yiğitliğini korumalı ve insanlar arasında geçerli olan kanun-kurallara uymalıdır.
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #37
                Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                İmam Hüseyn (a.s)'ın En Son Münacatı

                Misbah'ül Müteheccid ve İkbal kitaplarının naklettiğine göre İmam Hüseyn (a.s), hayatının en son anlarında gözlerini açıp göğe doğru baktı ve son olarak alemlerin Rabb'iyle şöyle münacatta bulundu:

                "Ey kendisinden başka ilah olmayan Allah! Senin kaza ve kaderinin karşısında sabrediyorum. Ey imdat dileyenlerin imdatçısı! Benim senden başka bir Rabbim, bir mabudum yoktur. Senin hükmüne ve takdirine sabrediyorum. Ey yardımcısı olmayan! Ey daimi olup sonu olmayan! Ey ölüleri dirilten! Ey herkese ameliyle karşılık veren Allah! Benimle bunların (Kûfe halkının) arasında sen hükmet. Zira sen hükmedenlerin en hayırlısısın."

                İmam Hüseyn (a.s) daha sonra yüzünü toprağa koyarak şöyle dedi:
                "Allah'ın adıyla, Allah'ı anarak, Allah'ın yolunda ve Resulullah'ın dini üzere (dünyadan ayrılıyorum.)"[46]


                __________________________
                Kaynakça:

                [1] - Bu mevzu "el-Gadir" kitabının 10. cildinde geniş bir şekilde nakledilmiştir
                [2] - "Zerka" kendi zamanının adı kötüye çıkan kadınlarından olan Mervan'ın büyük annesidir
                [3] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 186. Maktel-i Avalim, s. 54
                [4] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 186
                [5] - Lühuf, s. 23
                [6] - Maktel-i Avalim, s. 54. Harezmî, c. 1, s. 188
                [7] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 188, Maktel-i Avalim, s. 54
                [8] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 190
                [9] - Kur'ân-ı Kerim'de diğer Peygamberler gibi zühd ve takvasından söz edilen Hz. Yahya, Milad'ın 28. yılında, zamanının padişahının iffetsiz kızı "Salume"nin vesvesesiyle feci bir şekilde katledildi
                [10] - Lühuf, s. 26, Musir-ül Ahzan, s. 20
                [11] - Taberi, c. 7, s. 240
                [12] - Taberi, c. 7, s. 235. Kamil-i İbn-i Esir, c. 3, s. 267. İrşad, s. 20. Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 195 ve 196
                [13] - Lühuf, s. 53. Musir'ül-Ahzan, s. 21
                [14] - Ensab'ül-Eşraf, c. 3, s. 162. Taberi, c. 7, s. 275. Kamil-i İbn-i Esir, c. 4, s. 39
                [15] - Ensab'ül-Eşraf, c. 3, s. 164. Taberi, c. 7, s. 287. Kamil-i İbn-i Esir, c. 3, s. 276. İrşad-ı Mufid, s. 218. Harezmî, c. 1, s. 223
                [16] - Ensab'ül-Eşraf, c. 3, s. 167. Taberi, c. 7, s. 289. el-Bidaye ve'n-Nihaye, c. 8, s. 168
                [17] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 225
                [18] - İsra / 72
                [19] - Şura / 7
                [20] - İbn-i Asakir, s. 164. Maktel-i Harezmî, c. 1 s. 223. Menakıb, c. 4, s. 95
                [21] - Taberi, c. 7, s. 294. İrşad-ı Mufid, s. 223
                [22] - Kamil'üz-Ziyarat, s. 75. Tarih-i Taberi, c. 7 s. 294
                [23] - Taberi, c. 7, s. 297. Kamil-i İbn-i Esir, c. 3, s. 280. Maktel-i Harezmî, s. 231. İrşad-ı Mufid, s. 224
                [24] - Taberi, c. 7, s. 297. Kamil-i İbn-i Esir, c. 3, s. 280. Harezmî, c. 1, s. 234. Ensab'ül-Eşraf, c. 3, s171
                [25] - Harezmî, c. 1, s. 226. Lühuf, s. 62. Musîr-ül Ahzan-ı İbn-i Nûma, s. 46
                [26] - Ensab-ül Eşraf, c. 3, s. 172
                [27] - Taberi, c. 7, s. 304
                [28] - Ahzab/23
                [29] - Ensab'ül -Eşraf, c. 3, s. 185, Taberi, c. 7, s. 306
                [30] - Taberi, c. 7, s. 308. Kamil, c. 3, s. 282. Harezmî, c. 1, s. 234
                [31] - Nur'üs-Sakaleyn, c. 4, s. 221. Bihar'ül-Envar, c. 10, s. 188
                [32] - Tühaf'ül-Ukul, s. 174. Taberi, c. 7, s. 300. Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 5. Lühuf, s. 69
                [33] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 245
                [34] - Ensab-ül Eşraf, c. 3, s. 185. Taberi, c. 7, s. 319. Kamil, c. 3, s. 285. İrşad, s. 240
                [35] - Bu söz "Nefes'ül-Mehmum" kitabından nakledilmiştir
                [36] - Kamil-üz Ziyarat, s. 37
                [37] - Belağet'ül-Hüseyn, s. 190
                [38] - Taberi, c. 7, s. 327. İbn-i Asakir, s. 211. Kamil, c. 3, s. 287. İrşad-ı Mufid, s. 233
                [39] - Taberi, c. 7, s. 328. Kamil, c. 3, s. 287. İrşad-ı Mufid, s. 234. Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 253
                [40] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 253
                [41] - Ensab-ül Eşraf, c. 3, s. 188
                [42] - Bu hutbe az bir farkla Tühaf'ül-Ukul, s. 171 de, Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 7-8 de, Lühuf, Maktel-i Avalim ve Tezkiret-ül Havas kitablarında nakledilmiştir. Fakat biz Maktel-i Harezmi'den naklettik.
                [43] - Lühuf, 89. Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 9
                [44] - Maktel-i Mukarrem, s. 337
                [45] - Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 33
                [46] - Lühuf, s. 110
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #38
                  Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                  Hz. Peygamber Ve Ehlibeyt İmamlarının İmam Hüseyin'in Şahadetinden Dolayı Ağlamaları


                  1- Hakim Nişaburi, Haris'in kızı Ümm'ül- Fazl'dan şöyle rivayet ediyor:

                  "...Bir gün Hüseyin (a.s)'ı Hz. Resulullah (s.a.a)'in yanına götürüp onu Peygamber'in kucağına verdiğimde Hazretin yüzünü diğer tarafa çevirerek ağladığını gördüm. Bunun üzerine; "Ya Resulellah! Anam babam sana feda olsun, size ne oldu (niçin ağlıyorsunuz?) diye sorduğumda şöyle buyurdular:

                  "Cebrail şimdi yanıma gelerek ümmetimin bu çocuğumu öldüreceğini bana haber verdi... Daha sonra Cebrail Hüseyin'in katligahından kan renkli olan bir avuç toprak bana getirdi." [1]

                  2- İbn-i Sa'd "Tabakat'ul- Kubra" adlı kitabında Aişe'den şöyle naklediyor:

                  "Resulullah (s.a.a)'in bir gün uyuduğu sırada Hüseyin içeriye girdi ve Resulullah'a doğru yürümeğe başladı. Ben onu Resulullah'dan uzaklaştırıp işimin başına döndükten sonra Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaştı. Bu sırada Hz. Peygamber ağlar bir şekilde uykudan uyandı. Niçin ağlıyorsunuz? dediğimde; "Cebrail Hüseyin'in şehit düşeceği yerin toprağını bana gösterdi. Allah'ın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir" diye buyurdu..."[2]

                  3- Ahmed b. Hanbel Müsned'inde [3] Abdullah b. Neci'den, o da babasından şöyle naklediyor:

                  "Hz. Ali (a.s) ile Sıffîn savaşına hareket ediyorduk. "Neyneva" denen yere vardığımızda Hz. Ali şöyle seslendi: "Ey Eba Abdillah! (İmam Hüseyin'in künyesi) Fırat nehri kenarında sabırlı ol! Ey Eba Abdillah, sabırlı ol!"

                  Neci diyor ki: Meselenin ne olduğunu sorduğumda Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdular:

                  "Bir gün Resulullah (s.a.a)'in yanına vardığımda O'nun ağladığını gördüm ve; "Ey Allah'ın Peygamber'i sizi birisi sinirlendirdiğinden dolayı mı ağlıyorsunuz?" diye sorduğumda şöyle buyurdular:

                  "Hayır, Cebrail sen gelmeden biraz önce buradan gitti ve Hüseyin'in Fırat nehrinin yanında şehit olacağı haberini bana verdi. Cebrail bana; "O'nun (Hüseyin'in) türbesini görmek ister misin?" dediğinde "Evet" dedim. O da elini uzattı ve bana bir avuç toprak verdi. İşte bu yüzden ağladım." [4]

                  4- İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

                  "Ali b. Hüseyin (a.s), yirmi (başka bir hadise göre kırk) yıl boyunca babasına ağladı. Önüne ne zaman yemek bırakılsaydı ağlardı. Bir defasında İmam'ın hizmetçisi şöyle dedi:

                  "Ey Resulullah'ın oğlu, canım sana feda olsun, ben helak olmanızdan korkuyorum." İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Ben üzüntü ve kederimi Allah'a açıyorum; ben Fatıma (a.s)'ın evlatlarının katligahını hatırladığımda, üzüntü nefesimi tıkıyor."

                  5- Başka bir rivayette de kölenin İmam Zeyn'ul- Abidin (a.s)'a şöyle dediği nakledilmiştir:

                  "Ey mevlam! Üzüntünüzün son bulma zamanı ulaşmamış mıdır?" İmam (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular:

                  "Vay senin haline! Yakub b. İshak (a.s) peygamber oğlu bir peygamber idi; onun on iki oğlu vardı, Allah Teala onlardan birini gaybete çekince ağlamaktan gözlerine ak indi, gamdan beli büküldü; oysa oğlu dünyada yaşıyordu. Ama ben babam, kardeşim, amcam ve ailemden olan on yedi kişinin etrafımda katledilmiş naaşlarını gördüm; o halde benim gam ve hüznüm nasıl son bulabilir!"[5]

                  Bunlar, Hz. Peygamber'in torunu ve gülü olan İmam Hüseyin'in şahadetini bildiren hadislerden örneklerdi. Bu hadislerden, Hz. Peygamber'in (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının bu elemli faciadan ne kadar üzüldüklerini anlamak mümkündür.
                  ___________
                  [1] - Müstedrek'us-Sahihayn, c. 3, s. 176. Hz. Peygamber'in Ümmü Seleme'nin evinde ağladığını anlatan diğer kaynaklar da şunlardır: Zehair'ul-Ukba, s. 147. Fusul'ul-Muhimme, s. 154. Sırat'us-Seviyy, s. 94. Mecma'uz- Zevaid, c. 9, s. 118-119. Kenz'ul-Ummal, c. 6, s. 223. Müstedrek'us-Sahihayn, c. 4, s. 398.
                  [2] - Hz. Peygamber'in Aişe'nin evinde bulunduğu zamanlar Hüseyin'e ağladığı şu kaynaklarda da geçmektedir:
                  Mucem'ul-Kebir; Hz. Hüseyin'in hayatıyla ilgili bölüm. Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 294. Haysemi “el-Mecma", c. 9, s. 187. Sevaik'ul-Muhrika, s. 115. Mecma'uz Zevaid, c. 9, s. 187-188. Suyuti “Hasais", c. 2, s. 125-126.
                  [3] - Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 60-61'de.
                  [4] - Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 60-61. El- Musannef, c. 12; Tabakat-ı İbn-i Sa'd; Müsned-i Ebu Ya'li; Mucem'ul-Kebir; Zehair'ul-Ukba, s. 148; Cami'us-Sağir, c. 1, s. 13; Sevaik'ul-Muhrika, s. 115.
                  [5] - Bihar'ul-Envar, c. 46, s. 108.
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #39
                    Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                    İmam Hüseyin'in Musibetini Anmak

                    İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
                    "Kim bizim musibeti anıp da ağlar veya başkalarını ağlatırsa, gözlerin ağladığı gün onun gözü ağlamaz. Kim bizim emrimizin (velayetimizin) ihya edildiği bir mecliste oturursa, kalplerin öldüğü gün onun kalbi ölmez." [1]
                    Şair olan Ebu İmare şöyle diyor:
                    İmam Sadık (a.s) bana, "Ey Ebu İmare! Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir oku" diye buyurdu. Ben şiir okudum, o da ağladı. Sonra yine şiir okudum, yine ağladı. Allah'a andolsun ki, ben okudukça o da ağlıyordu, hatta evdekilerin de ağlama seslerini duydum.
                    İmam (a.s) buyurdular ki:
                    "Ey Ebu İmare! Kim Hüseyin b. Ali hakkında bir şiir okur da elli kişiyi ağlatırsa, cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da kırk kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da otuz kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da yirmi kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da on kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da bir kişiyi ağlatırsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da kendisi ağlarsa cennet ona farz olur; kim Hüseyin (a.s) hakkında bir şiir okur da ağlar görünmeye çalışırsa cennet ona farz olur." [2]

                    İmam Hüseyin (a.s)'a Ağlamak

                    İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:
                    "Ey İbn-i Şebib! Birine ağlayacak olursan, Hüseyin b. Ali'ye ağla. Çünkü o bir koçun boğazlandığı gibi boğazlandı ve onun ailesinden yeryüzünde eşleri bulunmayan on sekiz kişi öldürüldü. Onun ölümü için yedi gökle yerler ağladı." [3]
                    Ebu İmare Şöyle diyor:
                    İmam Sadık (a.s)'ın yanında Hz. Hüseyin (a.s) anıldığı gün, İmam (a.s) o gün akşama kadar kesinlikle güler yüzlü görülmezdi ve "Hüseyin her müminin göz yaşıdır." buyuruyordu.[4]
                    İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
                    "Ağlayanlar Hüseyin gibisine ağlamalıdırlar; çünkü ona ağlamak büyük günahları döker (silip yok eder)." [5]


                    İmam Hüseyin (a.s)'ın Ziyareti

                    İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                    "Hüseyin (a.s)'ın ziyareti en üstün amellerdendir." [6]

                    İmam Bakır (a.s) buyurmuş ki:
                    "Kim yerinin cennet olmasını istiyorsa, mazlumun ziyaretini terk etmemelidir."Mazlum kimdir? denildiğinde; "Kerbela sahibi Hüseyin b. Ali'dir."buyurdular.[7]
                    İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                    "Hüseyin (a.s)'ı ziyaret ediniz, ona cefa etmeyiniz (bu hususta kusur etmeyiniz). Çünkü o, yaratıklardan cennet ehli gençlerinin efendisi, şehitlerin ise serveridir." [8]
                    Yine İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                    "Allah-u Teala, kime hayır vermek isterse, İmam Hüseyin ve ziyaretinin sevgisini onun kalbine yerleştirir." [9]

                    İmam Hüseyin'i Uzaktan Ziyaret Etmek

                    İmam Sadık (a.s) Sudeyr'e şöyle buyurmuşlardır:
                    "Ey Sudeyr! Neden Hüseyin (a.s)'ın kabrini her Cuma günü beş ve her gün bir defa ziyaret etmiyorsun?"
                    Ben, "Sana feda olayım, bizimle onun arasında fersahlarca mesafe vardır" dediğimde şöyle buyurdular:
                    "Evin üzerine çık, sonra sağa ve sola bak, sonra başını göğe doğru kaldır, daha sonra Hüseyin (a.s)'ın kabrine doğru yönelerek şöyle de: "Es-Selamu aleyke ya Eba Abdillah! Es-Selamu aleyke ve rahmetullahi ve berekatuh" (Selam olsun sana ey Eba Abdullah! Allah'ın selam, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun). Böyle yaptığında bir ziyaretin sevabı sana yazılır, bu ziyaretin sevabı da bir hacla umredir."
                    Sudeyr diyor ki: Ben (İmam'ın sözünü duyduktan sonra) her gün yirmi defadan fazla bu ziyareti okurdum.[10]
                    ____________

                    [1] - Uyun-u Ahbar'ur- Rıza, c. 1, s. 294. Emali-yi Saduk, s. 68.
                    [2] - Sevab'ul-A'mal, s. 109 ve 110.
                    [3] - Uyun-u Ahbar'ur- Rıza, c. 1, s. 299.
                    [4] - Kamil'uz- Ziyarat, s. 108.
                    [5] - Emali-yi Saduk, s. 111.
                    [6] - Kamil'uz- Ziyarat, s. 147.
                    [7] - a.g.e, s. 141.
                    [8] - a.g.e, s. 109.
                    [9] - a.g.e, s. 142.
                    [10] - a.g.e, s. 287. Men La Yahzuruh'ul-Fakih, c. 2, s. 599.
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #40
                      Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                      hocam Allah razı olsun sizden... tüylerim yine diken diken oldu.
                      selam olsun ya imam huseyn'e. canlar feda ya huseyn....
                      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                      Hz.Peygamber (saa)

                      Yorum


                        #41
                        Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                        [quote author=craven link=topic=10535.msg66691#msg66691 date=1261764549]
                        hocam Allah razı olsun sizden... tüylerim yine diken diken oldu.
                        selam olsun ya imam huseyn'e. canlar feda ya huseyn....
                        [/quote]

                        Allah sizden de razı olsun kardeş

                        ""Kim bizim musibeti anıp da ağlar veya başkalarını ağlatırsa, gözlerin ağladığı gün onun gözü ağlamaz. Kim bizim emrimizin (velayetimizin) ihya edildiği bir mecliste oturursa, kalplerin öldüğü gün onun kalbi ölmez." (İmam Rıza a.s)

                        "Ey İbn-i Şebib! Birine ağlayacak olursan, Hüseyin b. Ali'ye ağla. Çünkü o bir koçun boğazlandığı gibi boğazlandı ve onun ailesinden yeryüzünde eşleri bulunmayan on sekiz kişi öldürüldü. Onun ölümü için yedi gökle yerler ağladı." (İmam Rıza a.s)
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #42
                          Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                          İMAM HÜSEYİN'İN (A.S) ŞAHADETİ


                          Aşura günü musibet, gam, üzüntü ve sıkıntılar ard arda Resulullah’ın (s.a.a) gülünün üzerine çöküyordu. Bir musibet sona ermeden daha korkunç ve daha şiddetli musibet ve belalar İmam’a yöneliyordu. İmam’ın (a.s) bu dehşetli anlarda karşılaştığı bu çeşit şiddetli mihnet ve musibetlerle hiçbir muslih ve reformcu karşılaşmamıştır. Onlardan bazıları şunlardır:

                          1- İmam (a.s), korku ve dehşet içerinde olan Peygamber ailesine bakıp duruyordu. Onların nasıl bir durumda olduğunu Allah’tan başka kimse bilemiyordu. Her an temiz kanına boyanan Ehl-i Beyt yıldızlarından olan bir azizi karşılıyorlardı. Çok geçmeksizin İmam (a.s) da onların gözleri önünde şahadete erişecekti. Onların korkularını daha çok artıran şey, nefislerinde merhamet olmayan katı düşmanların onları kuşatması idi. Aile ve yardımcılarını kaybettikten sonra ne gibi bela ve sıkıntılarla karşılaşacaklarını da bilemiyorlardı. İmam (a.s) onların bu elemli haline bakıp üzüntü ve kederden kalbi eriyordu. İmam (a.s) onları, sabra ve sabırsızlıktan değerlerini düşürecek herhangi bir harekette bulunmamaya davet ediyordu. Allah Teala’nın onları koruyacağını ve onları düşmanların şerrinden kurtaracağını da onlara bildirdi.

                          2- Çocukların, öldürücü susuzluktan bağırtıları yükselmişti. İmam (a.s) da onların yardım dilemelerine koşacak bir fırsat bulamıyordu. İmam’ın (a.s) şefkat ve merhamet dolu kalbi, karşılaştıkları musibet ve belâya takatleri olmayan çocuklara ve ailesine yanıp yakılıyordu.

                          3- Kan dökücü düşmanların, İmam’ın yaren ve ehl-i beytini katlettikten sonra O’nun kardeşi ve amcaoğullarından olan suçsuz ve masum çocukların kanlarını dökmeye yeltenmeleri.

                          4- İmam’ın elemli susuzluğu tahammül etmesi. Bir rivayette şöyle geçer: İmam (a.s) o kadar şiddetli susamıştı ki, gökyüzünü bir duman gibi görüyordu. Mübarek ciğeri susuzluk ateşinden parçalanmıştı.
                          Şeyh Tusterî şöyle diyor: “İmam Hüseyin’in (a.s) susuzluk ateşi, onun dört uzvunu etkilemişti: Susuzluktan dudakları kupkuru olmuştu, ciğeri parçalanmıştı. Nitekim İmam (a.s), susuzluktan hayatından ümidini kestiği ve onların da İmam’ın bundan sonra artık yaşamayacağını fark ettikleri bir sırada onlara hitaben, “Bana bir damla su verin. Susuzluktan ciğerim parçalandı” dedi. İmam’ın dili, hadiste de geçtiği üzere, ağzında fazla döndüğünden yaralanmıştı. İmam’ın gözleri susuzluktan artık kararmıştı.” [1]

                          5- İmam (a.s)'ın Ehl-i Beyt ve ashabından olan dostlarını kaybetmesi. İmam (a.s) onların çadırlarına baktığında onları boş olarak görünce derinden ah çeker ve onlara dertli bir şekilde seslenirdi.
                          İnsanın ruhu, Resulullah’ın oğlunun çekmiş olduğu bu gam ve kederden dolayı sıkışmakta ve parçalanmaktadır. Seyfuddin şöyle der: “İmam Hüseyin (a.s), Müslüman birinin duyup da kalbinin erimesi elinde olmayacağı bir gam ve belâyla karşılaştı.” [2]
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #43
                            Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                            İmam’ın Yardım Dilemesi

                            İmtihana tabi tutulan İmam Hüseyin (a.s), üzüntü ve hasretle Ehl-i Beyt ve ashabına bir göz attı. Onların Kerbela kumları üzerinde kurbanlıklar gibi boğazlandıklarını, güneşin onları erittiğini ve diğer taraftan da ailesinin çığlıklar atarak yüksek sesle ağladıklarını görünce, Resulullah’ın ehl-i beytinin himayesi için şu sözlerle yardım dilemeye başladı: “Resulullah’ın haremini (ehl-i beytini) savunacak, hakkımızda Allah’tan korkacak ve bize yardımda bulunarak Allah’ın mükâfatını umacak bir muvahhit ve bir yardımcı yok mu?”[3]

                            İmam’ın (a.s) bu yardım dileme feryadı, kalpleri batıl üzere damgalanan ve günah bataklığına dalan kalpleri etkilemedi. İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) babasının yardım dilemesini duyunca, hemen yerinden kalkıp, şiddetli hastalığından kolayı asasına dayanarak İmam’a doğru hareket etmeye başladı. İmam (a.s) onu görünce, kız kardeşi Ümm-ü Gülüsüm’e, “Yeryüzünün Âl-i Muhammed neslinden boş kalmaması için onu tut” diye seslendi. Ümm-ü Gülüsüm de ona doğru koşarak onu yakalayıp kendi yerine geri döndürdü.[4]

                            Süt Emen Bebeğin Şehit Edilmesi

                            İmam Hüseyin’in sabrı nasıl bir sabırdı? Bu musibet ve gamlara nasıl tahammül edebildi? Şüphesiz bu sabır, bütün kâinatın kendisinden aciz olduğu bir sabırdır. Dağlar onun dehşetine dayanamaz dağılırdı. Başına gelen musibetlerin en acı ve en şiddetlisinden biri de süt emen oğlu Abdullah’ın musibetidir. Abdullah dolunay (ve nur topu) gibi bir çocuktu. İmam (a.s) susuzluktan onun bayıldığını gördü. Onun susuzluktan gözleri çöküp çukurlaşmıştı, susuzluğun şiddetinden dudakları kupkuru olmuştu.

                            İmam (a.s), düşmanın vicdan duygusunu harekete geçirmek ve böylece onlardan bu bebeğe biri yudum su alabilmek için onu götürüp düşmanlara gösterdi. Abasıyla, -güneşin sıcağını önlemek için- ona gölgelik yapıyordu. Onlardan, bir miktar suyla onu ölüm tehlikesinden kurtarmalarını istedi. Ama mesh olmuş bu hayvanların kalpleri yumuşamadı.

                            Hermele b. Kahil adındaki alçak ve zalim birisi, okunu ona taraf doğrultarak, alçak arkadaşlarının yanında alçakça güldüğü halde, “Al bunu onu suya kandır” dedi. Ok bebeğin boğazını parçaladı. Ok bu bebeğe isabet eder etmez, ellerini kondaktan çıkararak, boğazlanmış bir kuş gibi babasının kucağında çırpınmaya başladı. Bebek, başını göğe doğru tutarak iki kat oldu ve böylece babasının kolları üzerinde can verdi…

                            Bu öyle bir manzara ki, onun dehşetinden kalpler parçalanır ve diller düğümlenir… İmam (a.s) kanla dolu olan ellerini göğe doğru kaldırdı ve o kanları göğe doğru serpti. O kandan bir damla dahi yeryüzüne düşmedi.

                            İmam Bakır’ın (a.s) buyurduğuna göre, İmam Hüseyin (a.s) o anda şöyle münacatta bulundu: “Bunun, Allah’ın gözleri karşısında olması başıma gelen musibeti hafifletti. Allah’ım, bu (kurbanlık) senin katında, Salih’in devesinin yavrusundan daha düşük olmasın. Allah’ım, yardımı (zaferi) bizden esirgemişsen, o halde ondan daha hayırlısını nasip eyle, zalimlerden intikamımızı al ve dünyada başımıza gelen musibeti ahirette azık kıl. Allah’ım, sen bunlara şahit ol; onlar, Resulün Muhammed’e en çok benzeyeni katlettiler.”

                            Sonra İmam (a.s) bineğinden inerek kılıcının kınıyla çocuğu için bir çukur kazdı. Kanına boyanmış oğlunu orada defnetti.
                            Bir nakle göre; İmam (a.s) onun cenazesini, Ehl-i Beyt’ten olan diğer şehitlerin cenazesinin yanına bıraktı.[5]
                            Ya Eba Abdullah! Hiçbir peygamberin bunların bazısıyla bile imtihan edilmediği ve yeryüzünde hiçbir muslihin başına gelmediği bu musibet ve belâlardan dolayı Allah sana mükafat versin.
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #44
                              Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                              İmam’ın (a.s) Sebat ve Direnişi

                              İmam (a.s) meydanda tek başına düşmanın karşısında durdu. İnsanı şaşkınlığa uğratan bu musibet ve felâketler, İmam’ın yakin ve imanını ve firdevs’ul-a’la menzillerine gidecek güvenini artırdı. İmam’ın evlat, ehl-i beyt ve ashabının şehit düşmesi, susuzluk ve kanının akmasından çektiği elem ve acılar, onun azmini gevşetmedi, Allah’ın seçtiği peygamber ve ulu’l-azimlerin direnişi gibi direnip sebat gösterdi.

                              İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s, akılları şaşkınlığa uğratan babasının sabır ve sebatını şöyle anlatır: “Durum şiddetlendiğinde, İmam’ın rengi nur saçar, organları ise sakin ve sabit olurdu. Bazıları şöyle derdi: “Baksana nasıl da ölüme itina etmiyor.”[6]

                              Abdullah b. Ammar şöyle der: “Düşmanın toplu bir şekilde İmam’ın üzerine çullandığını gördüm. İmam da sağ tarafındakilere saldırdı, derken onlar korku ve dehşetle İmam’ın önünden kaçtılar. Allah’a andolsun ki, evlat ve ashabı öldürülen ezilmiş birisinin İmam’dan daha dayanıklı ve kalbi daha güçlü olan birisini görmedim. Allah’a andolsun ki, ne ondan önce ve ne de ondan sonra onun gibi birisini görmedim.[7]

                              İmam (a.s) amansızca düşmana saldırıp şiddetle onlarla savaşıyordu. Sonra sol kola saldırarak şu recezi okudu:

                              Ben Ali öğlu Hüseyin’im,
                              İki kat olmayacağıma yemin etmişim.
                              Babamın ailesini himaye ediyorum,
                              Peygamber’in dini üzere hareket ediyorum.[8]


                              Evet, sen Hüseyin’sin, senin şeref ve makamın bütün insanların dilinde dolaşıyor, senin şeref ve makamın dünyayı doldurmuştur. Sen bu dünyada, azim ve iradesinden dönmeyen yegâne birisisin. Sen boyun eğmedin, zelil olmadın, savaş yolunda zalim ve serkeşlerin kalelerini darmadağın ettin. Şüphesiz ceddin Resulullah’ın dini üzere hareket ettin. Sen bu dini yenileyensin. Sen olmasaydın din, hayat sahnesinde gölgesi olmayan mübhem bir şebeh (hayal, karartı) olurdu…

                              İbn-i Hacer diyor ki, İmam Hüseyin (a.s) savaştığı halde şu beyitleri okuyordu:

                              Ben, Âl-i Haşim’den hür olan Ali’nin oğluyum,
                              Övündüğüm zaman iftihar açısından bu bana yeter.
                              Ceddim, gelip geçenlerin en değerlisi olan Resulullah’tır,
                              Biz insanların arasında Allah’ın ışık saçan kandiliyiz.
                              Anam Fatıma Ahmed’in sülâlesidir,
                              Amcam Cafer Zül-Cenah olarak çağrılmaktadır.
                              Allah’ın kitabı sadık olarak bizim aramızda nazil olmuştur,
                              Hidayet, vahiy ve hayır bizim aramızda anılmaktadır.[9]
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #45
                                Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                                Ailesiyle Vedalaşması

                                İmam Hüseyin (a.s), ailesiyle son kez vedalaşmak için, kanları aldığı yaralardan aktığı halde onların yanına gitti. Vahiy ve risalet ailesine şu sözleriyle, örtünme ve belaya hazırlanmalarını, sabır ve tahammül etmelerini ve Allah’ın kaza-kaderine teslim olmalarını emretti: “Belaya hazırlanın. Bilin ki şüphesiz Allah Teala sizin himayecinizdir, sizin koruyucunuzdur, yakında sizi düşmanın şerrinden kurtaracaktır, sizin akıbetinizi hayır kılacaktır, düşmanlarınızı çeşitli azaplarla azaplandıracaktır, bu bela ve musibetin karşılığında çeşitli nimet ve kerametler size bahşedecektir. O halde değerinizi eksilten sözleri ağzınıza almayın.”[10]

                                Devletler yok olur, köle edinmeler ortadan kalkır, medeniyetler fani olur, ama tarife sığmayan bu iman, bu hayatta kalmaya her varlıktan daha lâyık ve daha uygundur. Hangi bir nefis bu çeşit musibet ve belâlara dayanabilir ve dayanaklık, hoşnutluk ve işleri Allah’a bırakarak ondan istikbal edebilir? Resulullah’ın (s.a.a) ümidi, reyhanesi ve kâmil şekli olan İmam Hüseyin’den başka kimse böyle olamaz.

                                Resulullah’ın kızları İmam’ı bu durumda görünce, vedalaşmak için İmam’a sarıldılar. Şüphesiz dehşete kapılmışlardı ve korku onların renklerini kaçırmıştı. İmam (a.s), korkunun onların organlarını etkilediğini görünce kalbi yanıp tutuştu.

                                İmam Kaşif’ul-Ğita şöyle der: “İmam Hüseyin’i kim sana tasvir edebilir! Şüphesiz belâ dalgaları O’nu sarmıştı ve her taftan musibetler O’nun üzerine çökmüştü. İşte böyle bir durumda, ailesi ve çocuklarından kalanlarla vedalaşmaya karar verdi. Derken Peygamber kadınları, Ali ve Zehra kızları için kurulan çadıra yaklaştı. Bu esnada perde arkasındaki kadınlar, korkuya kapılmış bağırtlak kuşlar gibi dışarı dökülerek kanında yüzen İmam’ın çevresini sardılar. Acaba o kadınların ve İmam’ın o korkunç halde nasıl bir durumda olduklarını düşünebilir misin? Onu düşünebildiğinde kalbin parçalanmaz, aklın sarsılmaz ve göz yaşların akmaz mı?”[11]

                                İmam’ın (a.s) ailesiyle vedalaşma anındaki gam, üzüntü ve mihneti, İmam’ın duçar olduğu bütün mihnet ve üzüntülerden daha şiddetli ve daha çetindi. Resulullah’ın (s.a.a) kızları yüzlerini tırmalıyor ve dizlerini dövüyorlardı. Ağlama feryatları göklere yükselmişti. Cedleri Resulullah’ı çağırıyorlardı. İmamla vedalaşmak için kendilerini O’nun üzerine atmışlardı. Şüphesiz bu korkunç manzara İmam’ın nefsinde Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği bir etki yarattı.

                                Alçak Ömer b. Sa’d, silahlı güçlerine, İmam’a saldırmaya tahrik etmek için şöyle seslendi: “O, kendisi ve haremi (ailesi)yle meşgulken O’na saldırın. Andolsun ki o size saldırırsa, sağ cenahınız sol cenahınızdan ayırt edilmez (hepsini birbirine katar)."

                                Derken habis insanlar İmam’a saldırdılar, İmam’ı ok yağmuruna tuttular, oklar çadırların üzerine yağmaya başladı. Bazı oklar kadınların çarşaflarına bile isabet etti. Onlar da korkudan çadırlara sığındılar. Allah’ın hücceti olan İmam (a.s), öfkeli aslan gibi bu mesh olmuş (insanlıktan çıkan) bu alçaklara saldırarak onların başlarını kılıçtan geçiriyordu. Oklar da sağ ve soldan İmam’a isabet ediyordu. İmam’a pek çok ok isabet etti. Onlardan öldürücüleri şunlardı:

                                1- Bir ok, İmam’ın mübarek ağzına isabet ederek İmamın ağzını parçaladı. İmam (a.s) elini akan kanın altına tutarak o kanı göğe doğru serpti ve Allah’a hitaben şöyle dedi: “Allah’ım, kuşkusuz bu (musibet) senin yolunda pek azdır.”[12]

                                2- Bir ok da, nübüvvet ve imamet nuruyla parlayan alnına isabet etti. Bu oku, Ebu’l-Hutuf’il- Cu’fî İmam’a doğru attı. İmam (a.s), o oku çekip çıkardı. Derken alnından da kan akmaya başladı. İmam (a.s) ellerini göğe kaldırarak onlara şöyle beddua etti: “Allah’ım, şüphesiz sen, bu asi kullarından taraf ne durumda olduğumu görüyorsun. Allah’ım, onları bir bir say (hepsini cezalandır), onları dağıtarak öldür, yeryüzünde onlardan kimseyi baki bırakma, onları ebedi olarak affetme.”

                                Orduya da şöyle seslendi: “Ey kötü ümmet! Hz. Muhammed’e Ehl-i Beyt’i hakkında ne de kötü halef oldunuz. Bilin ki şüphesiz siz benden sonra bir kişiyi öldüremeyeceksiniz, onu öldürmekten korkacaksınız, ama beni öldürdüğünüzde onu öldürmek size kolay olacaktır. Allah’a and olsun ki şüphesiz ben, Allah’ın şahadetle bana ikramda bulunmasını umuyorum. Daha sonra benim sizden, bilincinde olmadığınız yerden intikamımı alacaktır…”[13]

                                Onları meşakkatli ve sıkıntılı bir hayattan kurtaran Hz. Peygamber’in mükafatı, onun nesline sardırmaları ve onların kanlarını dökmeleri idi! Onlara karşı işledikleri cinayetler tüyleri diken diken etmekte ve gözlerden yaş akıtmaktadır. Allah Teala İmam’ın duasını kabul etti, O’nun düşmanlarından intikam aldı. Çok geçmeksizin fitne ve kasırgalar onları helâk etti. Büyük inkılâpçı Muhtar İmam’ın kanını talep etmek iöin kıyam etti. Onları takip ederek cezalandırıyordu. İmam’ın ölümünde katkısı olanlar korkudan çöllere kaçtılar. Muhtar’ın askerleri de onları takip ediyor ve tuttuklarını öldürüyorlardı.

                                Zohrî şöyle diyor: “İmam Hüseyin’in katillerinden cezalanmamış kimse baki kalmadı. İmam’ın katilleri ya katledilme, ya kör olma, ya yüzü siyahlaşma ve çok kısa süre içerisinde ölüm meleğinin nazil olmasıyla cezalandılar.”[14]

                                3- İmam’a atılan okların en tehlikeli ve en büyüğü olan bir ok da İmam’ın kalbine isabet etti. Tarihçiler şöyle diyorlar:
                                İmam (a.s), akan kanlardan kaynaklanan halsizlikten dolayı biraz dinlenmek için durdu. Bu sırada alçak birisi bir taş fırlatarak İmam’ın mübarek alnına vurdu. Kanlar İmam’ın yüzüne akmaya başladı. İmam (a.s), elbisesiyle gözlerine akan kanı temizlemek istediğinde, alçağın biri üç şubeli olan bir oku İmam’a attı. Bu ok, bütün insanlara şefkat ve merhamet duyan İmam’ın mübarek kalbine isabet etti. İmam (a.s) bu okun isabet etmesiyle kesin ecelin yaklaşmasına yakin etti. Bundan dolayı gözlerini göğe doğru dikerek şöyle dedi: “Allah’ın adıyla, Allah’ın yardımıyla ve Resulullah’ın dini üzere… İhahî, şüphesiz sen biliyorsun ki onlar, yeryüzünde, ondan başka Hz. Peygamber’in kızının oğlu olmayan birisini öldürüyorlar.”

                                İmam (a.s) bu oku kalbinden çıkardığında kan oluk gibi akmaya başladı. İmam (a.s) o kanı avucuna toplayarak göğe doğru serpip şöyle dedi: “Bu, Allah’ın gözü önünde (huzurunda) olduğundan dolayı, bana nazil olan musibeti kolaylaştırdı.”

                                Sonra İmam (a.s) o mübarek kandan yüzüne ve sakalına sürdü. İmam (a.s), peygamberlerin heybetini andıran bu heybetiyle şöyle demeye başladı: “Allah Teala’yı ve ceddim Resulullah’ı mülakat edene dek bu halde –yani kanıma boyanmış bir vaziyette- olacağım…”[15]

                                4- Hüsayn b. Numeyr İmam’a doğru bir ok attı, bu ok İmam’ın mübarek ağzına isabet etti. Derken kan fışkırmaya başladı. İmam (a.s), o kanı avucunda alarak göğe doğru serpti. İmam (a.s) bu cinayetkarlara şöyle beddua etti: “Allah’ım, onları, (cezalandırmak için) birbir say, dağınıklığa uğratarak onları öldür ve yeryüzünde onlardan hiçbirini baki (sağ) bırakma.”[16]

                                İmam’ın mübarek bedenine o kadar ok isabet etti ki, O da onların bir parçası haline geldi. Kanların akması ve susuzluğun şiddeti, İmam’ı aciz bir duruma düşürdü. Derken yere oturdu. Ağrıların şiddetinden boynunu aşağı eğdiği bir sırada, habis ve pislik olan Malik b. Nesir İmam’a saldırdı, hazrete hakaret etti ve kılıcıyla İmam’ı kaldırırken hazretin üzerindeki bornos kanla doldu. İmam (a.s) öfkeyle ona bakarak şöyle beddua etti: “Sağ elinle yeyip içmeyesin ve Allah seni zalimlerle haşretsin.”

                                İmam (a.s) bornosu çıkarıp attığında bu azgın ona doğru koşup onu eline aldı. Eline alır almaz da elleri çolak oldu.[17]
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X