Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçişi ve yaşadığı sık

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçişi ve yaşadığı sık

    BİSMİHİ TEALA

    HAMD ALEMLERİN RABBİ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN

    RABB'İMDEN HAK İLE BATILI AYIRIP DOĞRULARLA OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

    Selamun Aleykum Azizi ve Değerli kardeşlerim;


    İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçişi ve yaşadığı sıkıntılar / Foto


    İran İslam Cumhuriyeti sınırları içerisinde Sünnilerin en yoğun olarak yaşadığı yerlerin başında Sistan ve Beluçistan Eyaleti gelmektedir. Bu bölge insanının bir kısmı Ehli sünnet bir kısmı da Şialardan oluşmaktadır. Bölge Suudi Arabistan, Pakistan, Katar… gibi ülkelerin Vahabilik- Selefilik gibi sapkın mezheplerin ihraç üssü konumunda. Buraya bu ülke gizli servisleri tarafından yüklü miktarlarda para, kitap ve propaganda içerikli dokümanlar gizlice sokulmaktadır. Bu bölge aynı zamanda şu ana kadar İran’da Şiilere karşı düzenlenen terör saldırılarının da merkezi konumunda. işte böyle bir yerde Sünni bir alimin Ehlibeyt mektebine geçmesi oldukça öneme sahiptir. Şu anda alimlik yapan Molla Muhammed Şerif Zahidi’nin Ehlibeyt mektebiyle nasıl tanıştığını konu alan bir röportaj yayınlıyoruz.*






    [color=rgb(0, 112, 192)]Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?[/color]
    ]فَبَشِّرْ عِبَادِ / الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُولَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَ أُولَئِكَ هُمْ أُولُو الْأَلْبَابِ

    “Kullarımı müjdele. Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir. (Zümer, 17 - 18)”

    İsmim Muhammed Şerif Zahidi. Sistan ve Beluçistan[1] Eyaletine bağlı Nik Şehir ilçesinin köylerinden birinde yaşamaktayım.

    [color=rgb(0, 112, 192)]Ehli sünnet medreselerinde kaç yıl eğitim aldınız ve kaç yıldır Cuma imamı ve cemaat imamı olarak görev yapmaktasınız? [/color]

    1369 yılında (miladi 1990) Ehli sünnet medreselerinde eğitime başladım. Köyümüze yakın köylerden birinde Mevlevi[2] Muhammed Ömer Serbazi İranşehri’nin öğrencilerinden Mevlevi Haydar’ın müdürlüğünde bir medresede derslere başladım. 1990 yılından 2000 yılına kadar Bahru’l Ulum, Çabahar[3] Arabiye İslamiye, Nikşehr’deki Faruki ve Şemsi’l Ulum medreselerinde okudum. 2000 yılında tebliğci unvanıyla beni Hurmuzgan’ın Minab şehrindeki bir köye gönderdiler. 2002 yılına kadar bölgenin ehli sünnet cemaat imamı ve Cuma imamı olarak görev yaptım.

    [color=rgb(0, 112, 192)]Şia mezhebine yönelmenize ne gibi etkenler sebep oldu?[/color]

    1996 yılında Çabahar şehrinde medrese eğitimimle meşguldüm. Deniz sahiline yakın bir yerde başka bir cami bulunmaktaydı. Üstatlarımızdan biri olan Mevlevi İsa Molla Zehi, bu caminin imamıydı. Üstat Molla Zehi bir yerlere seyahate gittiğinde veya hasta olduğunda beni buranın camisine bakmam için görevlendirmekteydi. Bu caminin yakınında Şialara ait bir hüseyniye (mescit tarzı ibadet yeri) vardı. 1996 yılındaki Aşura akşamı, yatsı namazından sonra hüseyniye hoparlöründen gelen sesi duyarak Şia imamının ne dediğini merak ederek hüseyniyenin penceresinin yanına gittim ve oraya oturdum. Bazı selefi grupların Şiilerin sahabelere hakaret ettiklerini duyduğumdan Şii imamın konuşmasını merakla dinlemeye başladım. İmam Hüseyin (a.s) hakkında konuşuyordu. Özellikle
    ]إن الحسين مصباح الهدي و سفينة النجاة

    “Hüseyin hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir.”

    Hadisi hakkında açıklamalarda bulundu. Bu hadis bir çok ehli sünnet kaynaklarında geçmektedir. Hatta ders sırasında bu hadisi de bize okutmuşlardı. Bizim bazı Mevlevilerimiz Şia alimlerinin sahabelere fazla önem vermediklerini söylemişlerdi. Ama Hz. Hüseyin’in de Peygamber efendimizin bir sahabesi olduğundan bu Şii aliminin imam Hüseyin’den bahsetmesi dikkatimi çekmişti. Birkaç dakika sonra Şii alimi mersiye okumaya başladı. sesi o kadar yanık ve etkileyiciydi ki ben anlattıklarına dayanamayarak orada ağladım. Medreseye geri döndüm. Çok üzgündüm. Bazıları neden bu kadar üzgün olduğumu sordular, ama ben onlara bir şey anlatmadım.

    Bir gün sonra ehli sünnetten olan Üniversite öğrencisi arkadaşlarımdan birine şöyle bir soru sordum: “Şii hocanız var mı?” o da evet var dedi. Ona “bana ondan Şia ve inançları hakkında mütalaa etmem için bir kitap istemesini söyledim. Bu üniversite öğrencisi arkadaşım bana Merhum Sultanu’l Vaizi’nin “Peşaver Geceleri” adlı kitabını okumam için getirdi. Kitabı mütalaa etmeye başladığımda bizim ehli sünnet kaynaklarından bir çok hadis ve rivayetin kitapta getirildiğini görünce oldukça şaşırdım. Bense Şia alimlerinin Sünni kitaplarından hoşlanmadıklarını duymuştum. Ancak yazarın, bizim ehli sünnet kitaplarını incelediğini ve onlardan bazılarını çok güzel bir üslupla kitabında getirmişti. Kitabı kimse görmesin diye Çabahar medresesinde akşamları gece ikiye kadar kitabı gizlice mütalaa ediyordum. Birilerinin gelebileceğinden mütalaa masamın altına bırakır üzerine de ders kitaplarımı koyardım.

    Allah’a hamdolsun ki Peşaver Geceleri kitabı ve Çabahar’daki Şii hüseyniyesi olayı benim konu hakkında araştırma ve tahkik yapmama sebep oldu. 2000 yılında artık Sultanu’l Vaizi’nin “Peşaver Geceleri” kitabında adreslerini verdiği ehli sünnet kitaplarının hepsinin doğru olduğu sonucuna vardım.

    2000 yılında kitabı mütalaa ettikten sonra, benim Ehlibeyt İmamlarının (a.s) mektebine iştiyak duymama sebep olan Allah’ın bana nasip ettiği en büyük bereketlerden birisi Hz. Fatıma (s.a) ve Hz. Ali’ye olan muhabbetimin çoğalması oldu.

    Cemaat imamı olduğum köyde şu anda bile unutamadığım ve benimle ilişkilerini koparmayan bir çok ehli sünnet ilgi çekici nokta olarak şunları anlatmaktadırlar. Caminin müezzini bir gün bana şöyle söyledi:

    “Benim yedi yıl önce evlenmiş bir kızım var. Kızım her ne zaman gebe kaldıysa bebekleri daha ikinci ayındayken düşmekte. Bu sorunun hallolması için dua ediniz.”

    Benim yapabileceğim tek bir şey vardı o da ilahi bir inayetti. İçimden şöyle dedim:

    “İlahi! Ben bu duayı yazmak istiyorum eğer gerçekten bu konuda beni sevindirecek olursan ben kesinlikle Şia olacağım ve Ehlibeyt (a.s) mektebini kabul edeceğim.”

    Duam şu şekildeydi:

    [color=rgb(0, 176, 80)]“İlahi bi Fatıme’te… Allahumme salli ale Muhammed ve Al-i Muhammed ve Accil Ferecehum.”[/color]

    Bu duayı Hz. Fatıma (s.a) ve Hz. Ali (a.s) hatırına yazdım ve dedim ki:

    [color=rgb(0, 176, 80)]“Allah’ım! Eğer bunlar senin katında büyük makam ve izzet sahipleriyse, öyleyse bu kızın çocuğunu salim ve selametli kıl.” [/color]

    Allah’a yemin ediyorum ki on gece ardı arda gece namazı kıldım ve ağladım. Allah’tan bu meselede bizi mutlu etmesini ve hak neyse beni ona nasip etmesini diledim. 3 ay sonra bana kızın çocuğunu düşürmediği ve şu anda çocuğunun sağlıklı olduğunun haberini verdiler.

    Şu anda bile o bölgenin insanları eğer benim sesimi duyuyorlarsa bilsinler ki gerçekten bu olay Allah’ın bir inayeti idi. Çocuğunu düşüren kız, bir kız çocuğu dünyaya getirdi. İsminin Fatıma koyulmasını istedim.

    Bu olay, Allah’ın beni Hz. Fatıma (s.a) ve Müminlerin emiri Hz. Ali’nin hakkaniyetine yöneltmesine sebep oldu.

    [color=rgb(0, 112, 192)]Şia olduktan sonra, Ehli sünnet Mevlevileri ile münazara ve bahisleriniz oldu mu? Eğer olduysa onlar bu ilmi münazaralarda size itiraz ederek neden Şia mezhebini seçtiğinizi ve Şia mezhebinin batıl olduğunu söylediler mi?[/color]

    Allah’ın inayeti ile Şia mezhebine geçtikten sonra Ehli sünnet ulemalarıyla bir çok münazaramız oldu. Özellikle kendi üstatlarım arasında bu münazaralar gerçekleşti. Münazaralardan bazıları özel, bazıları ise telefonda gerçekleşti. Ancak en önemli münazaralardan biri 2004 yılında telefonla Mevlevi Muhammed Osman Kalender Zehi Haşi ile gerçekleştirdiğim münazaradır. O, İran’ın en meşhur Ehli sünnet alimlerinden ve Haş şehri havza ilimleri müdürüdür. Kendisi şahsen halamın oğlu molla İsmail’e şöyle demiş:

    “Telefon numaramı molla Muhammed Şerif’e ver ve ona deki neden delirdin ve Şia oldun?!”

    Molla İsmail bana telefon etti ve onun telefon numarasını bana vererek onun sözlerini bana aktararak şöyle dedi: “Ben, onun seni yeniden ehli sünnet mezhebine geri döndüreceğine eminim” ben ise şöyle dedim:

    “Geri dönmeyi çok istiyorum, ancak maalesef kendi ulema ve muhaddisleriniz Sünni olmama izin vermiyorlar.”

    Dedi ki: Nasıl?

    Dedim ki: Mevlevi Osman benim Ehli sünnetten daha da uzaklaşmama sebep olacak şeyler yapacak. Çünkü onlar biz Şialardan tartışmaktan hoşlanmamaktadırlar.

    Sonra Mevlevi Osman’a telefon ettim, ancak kendimi Molla Muhammed Şerif olarak tanıtmadım. Şu anda bile o olduğumu bilmiyor. Çünkü onunla öyle konuları konuştum ki aklının ucundan bile benim olduğum geçmezdi. Ona sorduğum ilk sorum şuydu:

    [color=rgb(192, 0, 0)]“Neden Hz. Fatıma (s.a) gece defnedilmesi için vasiyette bulundu?”[/color]

    Bana şöyle dedi: “Siz nereden telefon ediyorsunuz?” dedim ki falan bölgeden arıyorum ve oradaki camilerden birinin mollasıyım.”

    Dedi ki: “Hz. Fatıma (s.a) namahremlerin ve divanelerin gözlerinin onun cenazesine gözlerinin ilişmemesi için böyle bir vasiyette bulundu!!”

    Dedim ki:

    “Meğer namahrem birisinin bir kadının cenazesini görmesi günah mıdır? Meğer Hz. Peygamber Ekrem’in (s.a.a) eşlerinin cenazelerine bir çok namahrem katılmadı mı? ve hakeza çağımızda böyle olmuyor mu?

    Dedi ki: Hayır, günah değil.

    Dedim ki: Eğer günah değilse, öyleyse neden Hz. Fatıma (s.a.a) namahremlerin cenazesine katılmalarına izin vermedi? Meğer siz İbn Esir ve Taberi tarihinde Hz. Fatıma’nın (s.a) cenaze namazına Salman, Ebu Zer, Miktat, İbn Abbas’ın katıldığını okumadınız mı?

    Dedi ki: Evet, doğrudur.

    Dedim ki: Öyleyse bu namahremler sözünü nereden çıkardınız?

    Dedi ki: Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

    Dedim ki: Her gün Zahidan radyosunda saat altıda tefsir dersi veren Zahedan havza ilimleri üstat ve müfessirlerinden olan Mevlevi Nezir Ahmet Selameti’nin naklettiği bir rivayeti size söylemek istiyorum. Mevlevi Nezir Ahmet, Sahihi Buhari’nin 2. Cildinin 542. Sayfasında “Peygamberin çağında örnek kadınlar ve sahabeler babında” şöyle demektedir: “Hz. Fatıma (Allah ondan razı olsun) ömrünün son anlarında Hz. Ebu Bekir’le konuşmadı.”

    Mevlevi Osman’a şöyle dedim: “Her kim üç gün birisiyle küsülü kalır ve barışmadan dünyadan göçerse cehenneme gider” hadisinin anlamı nedir? Tıpkı bu hadise göre –Allah’a sığınırız- Hz. Fatımatu’z Zehra’nın (s.a) cehenneme gideceğini söyleminiz gerekmektedir. çünkü ömrünün son anına kadar Ebu Bekir’le küsülü kalmış ve onunla barışmamıştır. Size göre neden küsülüydü? Ve neden Hz. Fatıma’nın cenaze törenine katılanların listesinde Ebu Bekir, Ömer, Osman ve bir çok sahabenin adı geçmemektedir? [color=rgb(192, 0, 0)]Aynı şekilde bu kişiler HZ. PEYGAMBER EKREM’İN (S.A.A) CENAZE, KEFEN VE DEFİN İŞLEMLERİNDE DE HİÇ BİR ŞEKİLDE OLMAMIŞLARDI…[/color]

    Mevlevi Osman dedi ki: anlaşılan bu konuda iyi araştırmalar yapmışsın. Haş medresesine de uğramanızı istirham ediyorum. Bende inşallah bir gün sizi rahatsız ederim dedim.

    Mevlevi Osman’la bahislerimizden biri de tevessül hakkındaydı. Acaba Allah’tan başkasına tevessül edilir mi edilmez mi diye.

    Mevlevi Osman şöyle dedi:

    Evet, şirktir. Fakat “la ilahe illallah”
    ]أدْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ


    “Bana dua edin, kabul edeyim. (Mümin suresi, 60. Ayet)”
    ]وَ إِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَ لْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

    "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186. Ayet)”

    Dedim ki: “Ben, sizi uzağa götürmeyeceğim. Sizin üstadınız Muhammed Ömer Serbazi’nin şu ana kadar yedi kere basılan “Şifau’l Eskam ve’l Ehzan” adlı kitabında çok ince bir nokta kaydedilmiştir. Bu kitabın zarif noktalarından birisi 33. Sayfasında zikredilmiştir. Orada şöyle geçmiştir: “Diş ağrısı konusunda; her kimin dişi ağrıyorsa ‘Ebu Bekir Sıddık mine’s sadeteyni’l ebrar Ekser’ cümlesini yazarak ağrıyan dişinin altına koysun, dişinin ağrısı geçecektir.” Acaba bu Allah’tan başkasına tevessül etmek değil midir?

    Mevlevi Osman şaşırarak şöyle dedi: “Evet, bu kitap bende de var, ancak bu şekilde hiç düşünmemiştim.”

    Dedim ki: “Eğer siz tevessülün şirk olduğunu söylüyorsanız, sizin kendiniz bu kitabın başından sonuna kadar bir çok sayfasında tevessül hakkında öyle şeyler yazılmıştır ki onları burada zikretmek edeple bağdaşmaz.”

    Başka tartışmalarımızda oldu.

    [color=rgb(0, 112, 192)]Sizin Ehlibeyt (a.s) Mezhebine teşerrüfünüzün Ehli sünnet gençleri arasında etkisi oldu mu?[/color]

    Allah’a hamdolsun ki Allah’ın inayetleri ile birkaç yıllık araştırma ve incelemelerin ardından güvenilir senet ve delillerle Ehlibeyt (a.s) mektebine müşerref oldum. Mektebe teşerrüf olduktan sonra, bazı arkadaşlarımı kaybettim, ama bazı arkadaşlarımla halen telefonla ve huzuru olarak görüşüyorum. Şu anda çalıştığım yer Hurmuzgan’ın Minab ilçe merkezinde. Burada yaklaşık olarak 14 tane Sünni ve Şiilerin birlikte yaşadığı köyler bulunmakta. Benim işim bu köylerde. Bu köylerin birinde 1400 abonesi olan bir kütüphane bulunmakta. Bunlardan 470’i ehli sünnettendir. Bunlarda ilk okuldan, ortaokula, liseden üniversiteye kadar herkesimden öğrenciler bulunmakta.

    Birkaç yıllık Ehlibeyt mektebindeki geçmişimle Allah’ın inayetleri ile bu nurani mektebe 23 kişiye kılavuzluk ettim. Bunlardan birisi de kendi kardeşimdir. Sistan ve Beluçistan bölgesindeki medreselerinde ders okuyan dört kişi Ehlibeyt (a.s) mektebine müşerref oldu. Bunlardan bir çoğuna Zahedan Ehli sünnet fetva kurumuna telefon etmelerini ve ismini verdiğim kitapları kendilerinin yazıp yazmadıklarını sormalarını istedim. Onlarda evet biz yazdık dediler... Ehlibeyt mektebine müşerref olanlarda bunun üzerine kanıt ve delil üzerine Şia oldular. Bunlardan bir kısmı ortamlarının uygun olmadığı için kendilerini saklamakta ve Şia olduklarını söylememekte ve bazıları da sırf bazılarının rahatsız olmalarından çekindikleri için kendilerini izhar etmemektedirler…

    [color=rgb(0, 112, 192)]Şia mezhebine müşerref olduğunuz süreden beri şu ana kadar çalıştığınız yer veya sükunet ettiğiniz yerden size karşı dost, arkadaş ve başkaları tarafından oluşturulan sorunlarla karşılaştınız mı?[/color]

    Bu tür sorunlar doğaldır. Benim ailem genel olarak mütedeyyin ve ehli sünnet alimlerinin yetişti bir ailedir. Amcam Eli sünnet alimlerinden ve ileri gelenlerindendir. Ayrıca Ehlibeyt mektebinden de pek hoşlanmaz. Şia olduktan sonra, bana burada açıklayamayacağım derecede çok hakaretler etti. ancak beni en çok rahatsız eden ve üzen şeylerden birisi şu oldu ki ben amcamın kızıyla evliydim. Ben Şia olduktan sonra eşimi boşamam için bana baskı yaparak benden talak aldılar. İlk önce bana mürtet olduğumu ve dolayısıyla eşimin boşanmış sayıldığını söylediler. Bana hak mezhep olan Hanefi mezhebinden çıktığım ve Ehlibeyt (a.s) mektebini seçtiğim için mürtet olduğumu söylediler. Bende mecburen kabul etmek zorunda kaldım. Ancak ben kendim eşimi boşamadım ta ki toplu olarak 2006 yılında Hurmuzgan’a geldiler. Orada amcam bana şöyle dedi: Biliyorum siz Şiilerde Müslümansınız, ancak lütfen gel ve kızıma talak ver, artık tahammülü kalmadı. Ben ilk önce kabul etmedim. Ancak eşim ben Şia birisiyle yaşamak istemiyorum deyince bende talak verdim. Zahedan’da olduğumda amcam herkesin içinde beni bıçaklamaya kalktı, ancak halk buna mani oldu. Bende iki hafta orada kendimi saklamak zorunda kaldım. Ehlibeytin (a.s) inayeti ile onların elinden kurtuldum. Beni çok fazla tehdit ettiler. Hatta Hurmuzgan’a gelerek birkaç Ehlisünnete benim için sorun çıkarmalarını ve orada tutunamayarak oradan ayrılmam için onlara yüklü miktarlarda paralar teklif ettiler.

    İsfahan Sanat Üniversitesinde Kur’an dersim vardı. Oradan ayrılıp Veliyi Asr (a.f) Merkezine gittim. Bana Beluçistan kıyafeti giymiş 3 kişinin beni aradıklarını onlarında benim yerimi söylemediklerinin haberini verdiler… bir çok defalar telefon ederek beni tehdit ettiler. Ben de dedim ki:

    [color=rgb(0, 176, 80)]Ehlibeyt (a.s) yolunda şehit olmaktan daha büyük bir izzet ve şeref olabilir mi ? gerçi buna layık değilim. [/color]

    Ayrıca bazı mollalar tarafından da tehditlere maruz kaldım. Böyle şeyler olmamalı. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:
    أدْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَ الْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَ جَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ
    “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. (Nahl, 125)”

    Karşı taraf Yahudi yahut müşrik bile olsa yinede ona güzel söz söyle. Üstatlarımdan birisi bana telefonda şöyle söyledi: “Sen köpeksin ve bizimle konuşmaman gerekir.” Bende sakıncası yoktur dedim, ancak siz bana sahih kaynaklardan sağlam senet ve belgeler getirmediğiniz sürece Ehlibeyt (a.s) mektebinden vazgeçmeyeceğim dedim.

    Şu anda da araştırma ve tahkiklerim sürmekte. İnşallah onların tehditlerinden de hiçbir şekilde korkmadım ve korkmayacağım…

    *Röportaj Veliyi Asr Tahassüs Merkezi tarafından yapılmıştır.

    Röportajın ikinci bölümünü en kısa zamanda yayınlayacağız.

    ABNA.İR












    [1] - İran’ın Sünni ve Şiilerinin birlikte yaşadığı Pakistan sınırında bir eyalet. Bu bölge İran İslam Cumhuriyetine karşı terörist eylemlerde bulunan aşırı Vahhabi Selefi grupların merkezi konumunda. Şu ana kadar burada yüzlerce masum insan katledilirken bir çok Şii camisi de bombalı saldırıların hedefi oldu. Amerika ve Suudi Arabistan başta olmak üzere İran düşmanları İran’ı yıkmak için bu bölgeye oldukça yatırım yapmış durumda.

    [2]
    - İran’da özellikle Sistan ve Beluçistan bölgelerinde Sünni alimlerine genellikle şeyh, alim tabirleri yerine bu şekilde tabir kullanırlar.

    [3]
    - İran’da bir şehrin adı.

    Allah'a emanet olun...

    #2
    Ynt: İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçişi ve yaşadığı sık

    Allah bizleri Ehl-i Beyt (a.s) mektebinden ayırmasın ve insanları hakikatlerle tanışmayı nasip etsin..
    Elhamdülillâhillezi hedanâ li hâzâ vemâ künnâ linehtedî levlâ en hedanallah.. (7 / A'RÂF - 43)

    Yorum


      #3
      Ynt: İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçişi ve yaşadığı sık

      selamaleykum bu röportajın devamı gelmedi mumkunse eklenebılırmı.?
      ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

      Yorum


        #4
        İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçiş öyküsü

        BİSMİHİ TEALA

        HAMD ALEMLERİN RABBİ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN

        RABB'İMDEN HAK İLE BATILI AYIRIP DOĞRULARLA OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

        Selamun Aleykum Azizi ve Değerli kardeşlerim;



        İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçiş öyküsü

        Veliyi Asr Enstitüsü: Vahabiler daha çok mahrum bölgelerde batıl mezheplerinin tebliğini yapmakta ve bunun için de yoksul halka gıda yardımında bulunmaktadırlar. Bölgenin yoksul halkı da bu gıda maddelerinden mahrum kalmamak için mecburen Vahabi mezhebini kabul etmek zorunda kalmaktadırlar. Ancak Vahabilik mahrum olmayan bölgelerde kesinlikle tebliğ edememektedir.

        Molla Muhammed Şerif Zahidi: Evet, bu doğrudur. Biz, Minab merkezinin bazı yerleriyle irtibat halinde olan bir köyde faaliyetlerimizi yürütmekteydik. Bu köyde yaklaşık olarak 20 Ehlibeyt (a.s) mektebine mensup Şii aile yaşamaktadır. Geriye kalanlar Ehli sünnetin Hanefi mezhebindendir. Bu köyde iki din alimi bulunmaktadır. bunlardan birisi Kaşm adasında Vahabilerin yanında ders okuyarak Selefi oldu. Bir alimi de Vahabiliği tebliğ etmek için Horasan’da getirdiler ve o da kısa süre sonra selefi oldu. Birkaç yıl önce Ramazan ayından Şevval ayına kadar tebliğde bulunmak için buraya geldi. Bu süre zarfında Ebu Hanife, Ehli sünnet ve Şia karşıtı konuşmalar yaptı. Bu dönemde 20 milyon tümenlik (o dönemde yaklaşık olarak 30 bin dolar değerinde) bir cami yaptırmayı başardı. Şu anda bile bu cami hakkında ihtilaflar bulunmaktadır. Alimlerden birisi bayram namazını dağın başındaki camide diğeri de eski camide kıldırdı. Her ikisi de yeni camide namaz kılmaya izin vermedi. Daha sonra konu mahkemelik oldu. Bu Vahabi molla, vahabiler için bir umut olamadığı gibi Hanefiler arasında ihtilafların oluşmasına sebep oldu ve şu anda bile Şialar ve Sünniler arasında yer yer çatışmalar yaşanmaktadır. Ramazan ayında bir çok Sünni aileye selefi olmaları için pirinç ve yağ verdiler.[font=][1] Ancak hamdolsun ki ben ve birkaç arkadaş birlikte olaya müdahale ettik ve hem bölgenin Hanefi Ehli sünnet aileleri ve hem de Şiaları selefilerin eline düşmekten kurtuldu. İşte Vahabiler günümüzde bu şekilde mahrum bölgelerde tebliğ etmektedirler.[/font]

        Bugün Sünni kardeşlerimden biri bana telefon ederek Vahabilerin bizim köylere bile girerek nüfuz ettiklerini söyledi ve benden Vahabilerin nasıl inanca sahip olduklarını sordu. Bende dedim ki gidin molla Muhammed Ömer Serbazi’nin fetvalarının olduğu kitabı okuyun. O zaman onun vahabiler hakkındaki görüşünün ne olduğunu öğrenmiş olursunuz. Bu kitapta Vahabiler net bir şekilde eleştirilmekte ve onların cumhurun aksine yeni bir tarikatla bir yol tuttuklarını ve bu mektebe layık ve uygun olmadıklarını ifade ederek Vahabilerin Resulü Ekrem’in (s.a.a) sünnetine muhalefet ettiklerinin altını çizilmekte.
        ***

        Şia, Sünni ve sairi gençlere herhangi bir mesajınız var mı?

        İlk önce kendime de dediğim önemli olan nokta Ehlibeytin (a.s) muhabbetine sahip olmaktır. Ayetler, rivayetler ve hadisler Ehlibeytin (a.s) marifetiyle doludur. Benim Emire’l Müminin Hz. Ali’nin (a.s) imamet ve velayeti konusunda onun hakkaniyetini anlamama sebep olan en önemli nokta ise şu oldu: Ehlibeyt (a.s) mektebine müşerref olmadan bir hafta önce 2002 yılında Hurmuzgan’a tebliğ için gittiğimde bir Çarşamba gecesi Allah’tan şöyle bir dilekte bulundum: Emire’l Müminin Hz. Ali’nin (a.s) velayet ve hilafetini ispat için bunca delil ve kanıt bulunmakta. Ben bazı üstatlarımdan ve büyüklerimden şöyle bir olay duymuştum:
        [color=rgb(0, 150, 68)][/color]
        [color=rgb(0, 150, 68)]“Ali bin Ebu Talib’in (a.s) ellerini bağlayarak Ebu Bekir’e biat etmesi için zorla mescide götürdüler.” [/color]

        Dedim ki Allah’ım! Senin zatına andolsun ki bu gece bu konuyu benim için aydınlatmanı istiyorum. Eğer bu olay gerçekten tarihte yaşanmış ve onlar böyle bir şey yapmışlarsa bana rüya aleminde bunu göster. Ben bu şekilde Ehlibeyt (a.s) mektebini kabul edeceğim.” Daha sonra kalkıp abdest aldım ve iki rekat namaz kılarak caminin misafirhanesinde bana ayrılan yerde uzanarak yattım… uyku ve uyanıklık halinde şöyle gördüm:

        “Bir çölden geçiyorum. Bu çölden bir nehrin akmakta olduğunu görüp bu nehrin kenarına gidiyorum. Orada öylece yürümeye başlıyorum. Sonunda çok büyük bir kalabalığa ulaşıyorum ve kendi kendime şöyle diyorum: Allah’ım! Burada ne oluyor böyle? Kalabalığın ortasında gidiyorum. Birden bir kişinin elinin oldukça kalın beyaz bir iple bağlı olduğunu görüyorum. Yanında da ellerinde beyaz bir parça olan iki kişinin ayakta durduğunu görüyorum. O sırada onlara diyorum ki: “Burada ne oluyor?” Birisi şöyle diyor: “O, Ali bin Ebu Talip’tir (a.s).” Öyle anlaşılıyordu ki onu diri diri toprağa gömmek istiyorlardı.”

        Allah’a yemin ediyorum ki bu sahne gözlerimin önünden gitmiyor:

        “O anda, bir kadının nale ve figan sesini duyuyorum. Dedim ki: “Bu şekilde bağıran kadında kimdir?” Dediler ki: “O, dünya kadınlarının efendisi seyyidet-u nisai’l alemin Hz. Resulullah’ın kızı Fatıma’dır (s.a) ve Ali için ağlamaktadır.” Birden Hz. Fatıma’nın iyice yaklaşarak kendi öz mübarek ağzından şöyle dediğini duydum: [color=rgb(192, 0, 0)]“Va Ali’ya! Va Muhammed’a! Va Ali’ya! Va Muhammed’a!”[font=][2][/color][/font]

        Ben bu cümleyi onun ağzından iki üç kere duydum ve o şekilde uykudan uyandım ve Elhamdülillah-i rabbi’l alemin diyerek kalkıp abdest aldım ve iki rekat şükür namazı kıldım. Aynı hafta Cuma günü aynı camide Ehli sünnet bacı ve kardeşlerimin huzurunda Şia olduğumu ilan ettim.

        Hz. Ali’nin (a.s) hak olduğu konusu benim için kesinlikle kabul edilir bir şeydi. Bu konuyu ben asla unutamam. Bazı dostlarım bana rüyanı bize de anlat diyorlar, bende diyorum ki rüya anlatmak iyi değildir. Ancak bu rüya İslam tarihinde hadis ve rivayetlerle birebir örtüştüğünden bazı yerlerde anlatmaya mecburum.

        Aziz Şia ve Ehli sünnet gençlerine bu noktayı diyorum ki Allah’ın Kur’an’da buyurduğu

        [font=]فَبَشِّرْ عِبَادِ / الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُولَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَ أُولَئِكَ هُمْ أُولُو الْأَلْبَابِ[/font]
        “Kullarımı müjdele. Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir. (Zümer suresi, 17 - 18. Ayetler)

        bu ayeti kendinize ölçü edinin ve üzerinde iyice düşünün. Karşı taraftaki Şia mıdır, Sünni midir, Yahudi midir? Ona bakmayın. Onun ne dediğine bakın. Kur’an şöyle buyurmaktadır:

        [font=]قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ[/font]
        “De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik kimselerdi." (Rum, 42)”

        Sizin geçmişinizdekilerin nasıl bir akıbetleri olduğuna bir bakın. Ayetin anlamı onların zengin oldukları ve sermaye sahibi oldukları değildir. bilakis buyuruyor ki onların inançlarının nasıl olduğudur. Eğer inançları din, Kur’an ve Resulü Ekrem’in (s.a.a) sözleriyse onu kabul edin ve eğer bunların dışındaysa onu kesinlikle reddedin.

        Siz Şia ve Sünni gençleri, güzelce araştırın ve bu ayete amel edin. Şia ve Sünnilerin sözlerini dinleyin. Ben, Şia olduğum günden beri ehli sünnet kitaplarını mütalaa ettiğimde özellikle Emire’l Mümininin Hz. Ali (a.s) ve Ehlibeyt’in (a.s) hakkaniyeti hakkındaki sahih rivayetlere rastladığımda kendi kendime bazen şöyle diyorum: Allah’ım! Ben imamet ve velayete muhaliflerin kitaplarında bu noktaları görmekteyim ve benim imanımın artmasına sebep olmakta. Usul-u Kafi, Nehcü’l Belağa ve Şia’nın ihticac’ının yanı sıra Sahihi Buhari ve Sahihi Müslim gibi kitaplarda da “Sakaleyn” hadisi nakledilmiştir. Siz gençler kesinlikle gidip araştırmalısınız. Araştırma ve inceleme yapmadan bu dünyadan göçen kendisine zulmetmiştir. İsterse Ehlibeyt (a.s) mektebinde olsa bile. Hz. Ali’nin (a.s) velayetini Ehli sünnetin kitapları olan Sihah-ı Sitte kitaplarından ispat etmek için Ehli sünnetin kitaplarını okuyunuz.

        Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu

        Molla Muhammed Şerif Zahidi

        Allah'ın hidayeti ile olun....

        Yorum


          #5
          Ynt: İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçişi ve yaşadığı sık

          Teşekkür ederim kardeşim ALLAH c.c razı olsun..
          ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

          Yorum


            #6
            İran’ın Sünni Alimlerinden Molla Zahidi’nin Şia Mezhebine geçiş öyküsü

            BİSMİHİ TEALA

            HAMD ALEMLERİN RABBİ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN

            RABB'İMDEN HAK İLE BATILI AYIRIP DOĞRULARLA OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

            Selamun Aleykum Azizi ve Değerli kardeşim


            [quote author=Ramazan76 link=topic=24472.msg167969#msg167969 date=1369930692]
            Teşekkür ederim kardeşim ALLAH c.c razı olsun..
            [/quote]

            Amin Cümlemizdende...

            Allah'a emanet olun...

            Yorum

            YUKARI ÇIK
            Çalışıyor...
            X