Ynt: nasıl şii oldum
Artık yeni okulumda derslere başlamıştım kendimi sadece mutezile olarak tanıtmıyordum. İtikadda mutezile amelde şii olarak tanıtıyordum. Tam şii olmamıştım. Yolundaydım. Çünkü küçük gibi görünse de ellerimi bağlamadan namaz kıldıkça kalbim şiaya açılıyordu. Düşünüyordum sürekli neden şia doğru olmasın madem ki 4 mezhebe uymanın farz olduğuna dair bir delil yok ben bunu bildiğimden öğrenciliğimden beri mezheplere değil hadislere ve ayetlerden anladığıma uyuyordum o halde neden şiayı hiç incelemiyor doğruluğunu araştırmıyordum ki…
Hem buna muhtaçtım..
Çünkü iranın o çekiciliği cazibesi küçüklüğümden beri dünya sömürgecileri karşısındaki mazlum konumu ve de İslamı savunma iddiası her samimi insanın kalbinde bir yumuşama meydana getirmesi gerekirdi. Benim de doğal olarak hiç İslami iddiası olmayan devletlerle iranı bir tutamazdım. Hiçbir zaman İrancılık yaptığımı hissetmediğim halde okullarda İslami dava sahibi arkadaşlar sırf onlardan olmadığımız için bizi İrancılıkla suçlarlardı. Biz de İrancı olmadığımızı ispatlama kompleksine girip irandan kendimizi hep uzak tuttuk düşünce dünyasında ve şianın doğruluğunu hiç düşünemedik.
Ancak duygu dünyamda böyle değildi. İran devrim marşları öğrenciliğimizdeyken popüler parçalar olarak birbirimize duygularımızı aktardığımız sevgi bağlarıydı. Herkes dünyaya af edersiniz … bakan sanatçıların parçalarını moda olarak dinlerken biz devrim marşlarını dinlerdik. Devrimci olması önemliydi bu yüzden solcu olmasına rağmen Ahmet kayayı bile dinlerdik. Bir kasetim vardı 90’lık en güzel iran devrim marşlarını derlemiştim. Ancak postmodern darbenin oluşturduğu psikolojik baskı sırasında korktum ve kasetimi sakladım. Aradan 3 yıl geçince sakladığım yerde bulamadım
Sanki en değerli hazinemi yitirmiştim.
Çocukluğumda duygu dolu bir parça vardı dinlediğim. Ne sözleri ezberimde ne anlamı sadece o ruh ve melodisi hala duygu dünyamda devrime devam ediyordu. Kanımda sıcacık dolaşıyor ve onu aramam gerektiğini sürekli bana belli ediyordu.
Bulmalıydım bu parçayı sanırım şehid beheşti ardından yazılmıştı ya eba Caferi… diye bir iki kelimesinden başka bir sözünü hatırlamam. Günlerce keseti geri alıp alıp sadece onu dinlediğim parçadan. Ama artık ondan uzaktım.
Tüm arkadaşlarımı aradım o zamanlarda onlar da seviyorlardı ama hiçbirinde kalmamış biri de dedi ben onları arşiv yaptım geri gelmediği için asla kimseye vermiyorum…
İnternetten aramaya karar verdim…
Arama sırasında Caferilik.comla karşılaştım. Kitaplar vardı… şiayla ilgili Şiiler tarafından yazılmış İranlıları yazmış olmalılardı….
Maddi sıkıntım vardı çoktandır kitap almıyor da okumuyordum da… okumak için elime aldığım kitapların hiç birini bitiremiyordum. Ben ki günde 300-400 sayfa kitap okurdum…Bu duruma çok üzülüyordum ama kitaplar bana bir şey vermiyordu. Şii kitapları görünce merak ettim…
Bakim dedim bunlar gerçekten de iddia ettikleri gibi samimi doğrular mı, Kur'an ı değiştirmemişler mi gerçekten de devrimde şianın etkisi mi var yoksa …
Okumaya başladım önce cevaplıyoruz ehlibeyt mektebinde temel itikadlar gibi kitapları okumuştum siteden indiyor yazıcıdan küçük puntolarla çıkarıyordum fazla masraf olmasın diye…
Birkaç kitap okudum hiç de fena değildi delillendirmeleri… kalbim yavaş yavaş açılıyordu şiaya yumuşamaya başlamıştı fikirleri ve delilleri ikna ediciydi
Ancak neden şii olacakmışım bir mezhebe girecek bağlanacak kendimi sınırlayacaktım ki…
Ben zaten her mezhebin doğrusunu alıyordum mezhep üstü olarak Kur'an ve sünnete bakıyordum zaten mezhepler de bizi bunlara ulaştırmak için birer aracı değiller miydi
Üstelik Allah(c.c.) bizi Kur'an ve sünnetten hesaba çekecekti. Hatta sünnet bile Kur'an kadar bağlayıcı değildi çünkü o da Kur'ana muhtaçtı. Bu yüzden Kur'an asıldı… işin kötü tarafı bidat da sünnet gibi bir gelenek haline gelebilirdi ve bunu sünnetten ayırmanın yolu Kur’an ve akıl dışında başka bir yerden geçmiyordu…
Ben mutezileyi bu yüzden seçmiştim. Allah(c.c.) Kur'an ı indirmiş koruması altına almış aklı da bize vermiş bu ikisini kullanmak kesin emirdi. Bunlarda şek yoktu. Allah(c.c.) bizi belki sünnete ya da hadise neden uymadın diye hesaba çekmez ama Kur'an ve akıla niye uymadın bunlardan ne tereddüdün vardı ne eksiklik gördün derdi..
Bu yüzden bu ikisi benim mutezile olmamda etkili idi. Herkesin mutezili düşünceleri taşımasına rağmen sunni diye kendilerini tanımlamaları bana ahlaki gelmiyordu. Fikirlerimin çoğunluğu mutezilenin görüşlerine uyuyordu bu yüzden onlara haksızlık edemezdim mutezileyim diyordum. Mezhep imamlarına uymanın hiçbir zorunluluğu ve delili yoktu….
Ancak bir sorun vardı mutezilenin ameli konularda fikirleri bize gelmemişti onlar da sunni mezheplere uyuyorlardı…
Gerçekten de böyle miydi. Allah(c.c.) sadece Kur'an ı mı korumasına almıştı. Kendisi sunni olan bir arkadaşım bana öyle demişti şianın görüşleri çok kuvvetlidir. Onları hemen reddetme incele diye..
Onlar da şafiler gibi sünnete önem veriyorlar kendi itikadlarına delil olan konuların muhaliflerinin kitaplarında bile var olduğunu böylece Allah'ın koruması altında günümüze kadar geldiğini iddia ediyorlardı..
Gidip geliyordum kafam allak bullaktı…
Ama bu karışıklıkta Kur'an ve akıl diye güçlü tutanağım vardı. Bunlardan şüphe yoktu beni şianın inançlarına neden bağlanmadın diye hesaba çektiğinde Allah'a bunları gösterir hüccetin tamamlanmadığını söyleyebiirdim..
Gerçekten de böyle miydi..
Korunan sadece Kur'an mıydı…
Ayeti tekrar inceledim euzu billahimineşşeydanirracim
انا نحن نزلنا الذكر وانا له لحافظون
Amanallahım yıllarca okuduğum ayet bana ne diyordu!!!
“Bu Kur'an ı biz indirdik onu koruyacak olan biziz” diye okumuştum sürekli bu ayeti ve doğal olarak korunanın sadece iki kapak arasındaki Kur'an lafızları sanmıştım… bu ne büyük yanlışlıktı…
Tekrar okudum Allah(c.c.) neden zikir kelimesi kullanmıştı. Bunda hiç mi bir neden yoktu. Eğer benim anladığım gibi korunan sadece Kur’an olsaydı zikir değil Kur’an kelimesi geçmeliydi burada oysa ayetin doğru tercümesi şüphesiz bu “zikri biz indirdik onu koruyacak olan da biziz” idi.
Şok olmuştum
Tüm tutanaklarım kopmuştu… boşluktaydım bu durumda üzerine sistemimi kurduğum mutezili düşünceler boş değersiz bohça gibi olmuştu…
Güven veremezdi
Sadece Kur'an ve akıl olamazdı
Çünkü sadece korunan Kur'an değildi akıl hadi neyse…
Ya şimdiye kadar Kur'ana uymuyor diye reddettiğim reddederken de vicdanımda sürekli sıkıntı hissettiğim hadisler gerçek idiyse..
Ya onlar da korunalardan idiyse
Acaba aynen Kur'an gibi korunup da benim reddettiğim hadisler var mıydı. Peygamber sözlerini mi ona iftira olarak görüp reddetmişim Aman Allah'ım korkunçtu…
Peki sünnet ve hadisten başka korunan bir şeyler de var mıydı ki bu zikr kapsamında varsa nelerdi bunun sınırı ne idi…
O zaman bunun anlamını şu şekilde vermek en doğru olurdu.. Kuran lafzı ve onları doğru anlamamızı sağlayan her türlü bilgi zikir kapsamında ve korunmuştu…
Çünkü asıl olan Kur'an idi.
Bu sınır fazla da genişletilemezdi…
O zaman iş belli olmuştu
Mutezile yanılmıştı…
Sadece Kur'an lafızları yeterli değildi hesabı verebilmek için
Peki ehli sünnetin iddiaları..
Hayır asla doğru olamazdı çünkü ehli sünnet diye bir birlik yoktu.. hangisini esas alacaktık birbirlerine zıt görüşlerin ikisinin de doğru olması ilahi hikmete tersti…
Ve incelemeye başladım
Şianın kaynakları arasında peşaver geceleri kitabını içeriğini hiç bilmediğim halde içime doğmuş bir sıcaklığı vardı..
Onu ne zaman okuyacaktım elimdeki kitap da bitmemişti…
Neyse onu da çıkardım ama kolay teslim olmazdım körü körüne kabullenmezdim aklıma güveniyordum
Çünkü şii arkadaşla bir gece tartışmıştık… o bana Allah'a Rasülüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin ayetindeki emir sahiplerinin masum olması gerektiğini masumların da imamlar dışında kimse olamayacağını söylemişti bir sürü şeyler söylemişti ama ben ona Kur'an ve akıl diyordum… ayetlerden açık delil istiyordum masum imamların emir sahipleri olduğuna dair…
Yine ilahiyatlı yıllarda iki kişi bir bekar ev tutmuştuk.. ilginç temiz bir arkadaştı. Saflığımızı göstermesi bakımından bir unutamadığım bir olayı anlatmalıyım:
Artık yeni okulumda derslere başlamıştım kendimi sadece mutezile olarak tanıtmıyordum. İtikadda mutezile amelde şii olarak tanıtıyordum. Tam şii olmamıştım. Yolundaydım. Çünkü küçük gibi görünse de ellerimi bağlamadan namaz kıldıkça kalbim şiaya açılıyordu. Düşünüyordum sürekli neden şia doğru olmasın madem ki 4 mezhebe uymanın farz olduğuna dair bir delil yok ben bunu bildiğimden öğrenciliğimden beri mezheplere değil hadislere ve ayetlerden anladığıma uyuyordum o halde neden şiayı hiç incelemiyor doğruluğunu araştırmıyordum ki…
Hem buna muhtaçtım..
Çünkü iranın o çekiciliği cazibesi küçüklüğümden beri dünya sömürgecileri karşısındaki mazlum konumu ve de İslamı savunma iddiası her samimi insanın kalbinde bir yumuşama meydana getirmesi gerekirdi. Benim de doğal olarak hiç İslami iddiası olmayan devletlerle iranı bir tutamazdım. Hiçbir zaman İrancılık yaptığımı hissetmediğim halde okullarda İslami dava sahibi arkadaşlar sırf onlardan olmadığımız için bizi İrancılıkla suçlarlardı. Biz de İrancı olmadığımızı ispatlama kompleksine girip irandan kendimizi hep uzak tuttuk düşünce dünyasında ve şianın doğruluğunu hiç düşünemedik.
Ancak duygu dünyamda böyle değildi. İran devrim marşları öğrenciliğimizdeyken popüler parçalar olarak birbirimize duygularımızı aktardığımız sevgi bağlarıydı. Herkes dünyaya af edersiniz … bakan sanatçıların parçalarını moda olarak dinlerken biz devrim marşlarını dinlerdik. Devrimci olması önemliydi bu yüzden solcu olmasına rağmen Ahmet kayayı bile dinlerdik. Bir kasetim vardı 90’lık en güzel iran devrim marşlarını derlemiştim. Ancak postmodern darbenin oluşturduğu psikolojik baskı sırasında korktum ve kasetimi sakladım. Aradan 3 yıl geçince sakladığım yerde bulamadım
Sanki en değerli hazinemi yitirmiştim.
Çocukluğumda duygu dolu bir parça vardı dinlediğim. Ne sözleri ezberimde ne anlamı sadece o ruh ve melodisi hala duygu dünyamda devrime devam ediyordu. Kanımda sıcacık dolaşıyor ve onu aramam gerektiğini sürekli bana belli ediyordu.
Bulmalıydım bu parçayı sanırım şehid beheşti ardından yazılmıştı ya eba Caferi… diye bir iki kelimesinden başka bir sözünü hatırlamam. Günlerce keseti geri alıp alıp sadece onu dinlediğim parçadan. Ama artık ondan uzaktım.
Tüm arkadaşlarımı aradım o zamanlarda onlar da seviyorlardı ama hiçbirinde kalmamış biri de dedi ben onları arşiv yaptım geri gelmediği için asla kimseye vermiyorum…
İnternetten aramaya karar verdim…
Arama sırasında Caferilik.comla karşılaştım. Kitaplar vardı… şiayla ilgili Şiiler tarafından yazılmış İranlıları yazmış olmalılardı….
Maddi sıkıntım vardı çoktandır kitap almıyor da okumuyordum da… okumak için elime aldığım kitapların hiç birini bitiremiyordum. Ben ki günde 300-400 sayfa kitap okurdum…Bu duruma çok üzülüyordum ama kitaplar bana bir şey vermiyordu. Şii kitapları görünce merak ettim…
Bakim dedim bunlar gerçekten de iddia ettikleri gibi samimi doğrular mı, Kur'an ı değiştirmemişler mi gerçekten de devrimde şianın etkisi mi var yoksa …
Okumaya başladım önce cevaplıyoruz ehlibeyt mektebinde temel itikadlar gibi kitapları okumuştum siteden indiyor yazıcıdan küçük puntolarla çıkarıyordum fazla masraf olmasın diye…
Birkaç kitap okudum hiç de fena değildi delillendirmeleri… kalbim yavaş yavaş açılıyordu şiaya yumuşamaya başlamıştı fikirleri ve delilleri ikna ediciydi
Ancak neden şii olacakmışım bir mezhebe girecek bağlanacak kendimi sınırlayacaktım ki…
Ben zaten her mezhebin doğrusunu alıyordum mezhep üstü olarak Kur'an ve sünnete bakıyordum zaten mezhepler de bizi bunlara ulaştırmak için birer aracı değiller miydi
Üstelik Allah(c.c.) bizi Kur'an ve sünnetten hesaba çekecekti. Hatta sünnet bile Kur'an kadar bağlayıcı değildi çünkü o da Kur'ana muhtaçtı. Bu yüzden Kur'an asıldı… işin kötü tarafı bidat da sünnet gibi bir gelenek haline gelebilirdi ve bunu sünnetten ayırmanın yolu Kur’an ve akıl dışında başka bir yerden geçmiyordu…
Ben mutezileyi bu yüzden seçmiştim. Allah(c.c.) Kur'an ı indirmiş koruması altına almış aklı da bize vermiş bu ikisini kullanmak kesin emirdi. Bunlarda şek yoktu. Allah(c.c.) bizi belki sünnete ya da hadise neden uymadın diye hesaba çekmez ama Kur'an ve akıla niye uymadın bunlardan ne tereddüdün vardı ne eksiklik gördün derdi..
Bu yüzden bu ikisi benim mutezile olmamda etkili idi. Herkesin mutezili düşünceleri taşımasına rağmen sunni diye kendilerini tanımlamaları bana ahlaki gelmiyordu. Fikirlerimin çoğunluğu mutezilenin görüşlerine uyuyordu bu yüzden onlara haksızlık edemezdim mutezileyim diyordum. Mezhep imamlarına uymanın hiçbir zorunluluğu ve delili yoktu….
Ancak bir sorun vardı mutezilenin ameli konularda fikirleri bize gelmemişti onlar da sunni mezheplere uyuyorlardı…
Gerçekten de böyle miydi. Allah(c.c.) sadece Kur'an ı mı korumasına almıştı. Kendisi sunni olan bir arkadaşım bana öyle demişti şianın görüşleri çok kuvvetlidir. Onları hemen reddetme incele diye..
Onlar da şafiler gibi sünnete önem veriyorlar kendi itikadlarına delil olan konuların muhaliflerinin kitaplarında bile var olduğunu böylece Allah'ın koruması altında günümüze kadar geldiğini iddia ediyorlardı..
Gidip geliyordum kafam allak bullaktı…
Ama bu karışıklıkta Kur'an ve akıl diye güçlü tutanağım vardı. Bunlardan şüphe yoktu beni şianın inançlarına neden bağlanmadın diye hesaba çektiğinde Allah'a bunları gösterir hüccetin tamamlanmadığını söyleyebiirdim..
Gerçekten de böyle miydi..
Korunan sadece Kur'an mıydı…
Ayeti tekrar inceledim euzu billahimineşşeydanirracim
انا نحن نزلنا الذكر وانا له لحافظون
Amanallahım yıllarca okuduğum ayet bana ne diyordu!!!
“Bu Kur'an ı biz indirdik onu koruyacak olan biziz” diye okumuştum sürekli bu ayeti ve doğal olarak korunanın sadece iki kapak arasındaki Kur'an lafızları sanmıştım… bu ne büyük yanlışlıktı…
Tekrar okudum Allah(c.c.) neden zikir kelimesi kullanmıştı. Bunda hiç mi bir neden yoktu. Eğer benim anladığım gibi korunan sadece Kur’an olsaydı zikir değil Kur’an kelimesi geçmeliydi burada oysa ayetin doğru tercümesi şüphesiz bu “zikri biz indirdik onu koruyacak olan da biziz” idi.
Şok olmuştum
Tüm tutanaklarım kopmuştu… boşluktaydım bu durumda üzerine sistemimi kurduğum mutezili düşünceler boş değersiz bohça gibi olmuştu…
Güven veremezdi
Sadece Kur'an ve akıl olamazdı
Çünkü sadece korunan Kur'an değildi akıl hadi neyse…
Ya şimdiye kadar Kur'ana uymuyor diye reddettiğim reddederken de vicdanımda sürekli sıkıntı hissettiğim hadisler gerçek idiyse..
Ya onlar da korunalardan idiyse
Acaba aynen Kur'an gibi korunup da benim reddettiğim hadisler var mıydı. Peygamber sözlerini mi ona iftira olarak görüp reddetmişim Aman Allah'ım korkunçtu…
Peki sünnet ve hadisten başka korunan bir şeyler de var mıydı ki bu zikr kapsamında varsa nelerdi bunun sınırı ne idi…
O zaman bunun anlamını şu şekilde vermek en doğru olurdu.. Kuran lafzı ve onları doğru anlamamızı sağlayan her türlü bilgi zikir kapsamında ve korunmuştu…
Çünkü asıl olan Kur'an idi.
Bu sınır fazla da genişletilemezdi…
O zaman iş belli olmuştu
Mutezile yanılmıştı…
Sadece Kur'an lafızları yeterli değildi hesabı verebilmek için
Peki ehli sünnetin iddiaları..
Hayır asla doğru olamazdı çünkü ehli sünnet diye bir birlik yoktu.. hangisini esas alacaktık birbirlerine zıt görüşlerin ikisinin de doğru olması ilahi hikmete tersti…
Ve incelemeye başladım
Şianın kaynakları arasında peşaver geceleri kitabını içeriğini hiç bilmediğim halde içime doğmuş bir sıcaklığı vardı..
Onu ne zaman okuyacaktım elimdeki kitap da bitmemişti…
Neyse onu da çıkardım ama kolay teslim olmazdım körü körüne kabullenmezdim aklıma güveniyordum
Çünkü şii arkadaşla bir gece tartışmıştık… o bana Allah'a Rasülüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin ayetindeki emir sahiplerinin masum olması gerektiğini masumların da imamlar dışında kimse olamayacağını söylemişti bir sürü şeyler söylemişti ama ben ona Kur'an ve akıl diyordum… ayetlerden açık delil istiyordum masum imamların emir sahipleri olduğuna dair…
Yine ilahiyatlı yıllarda iki kişi bir bekar ev tutmuştuk.. ilginç temiz bir arkadaştı. Saflığımızı göstermesi bakımından bir unutamadığım bir olayı anlatmalıyım:
Yorum