Allah'ın rahmet ve bereketi Rasulüne (s.a.a) , pak Ehlibeyt'ine (a.s) ve müminlere olsun...
Bismillahirrahmanirrahim...
Evvela sizleri bu kadar beklettiğim için özür dilerim.Şia mektebiyle tanışma sürecini daha iyi anlatabilmek için şia olmadan önceki dönemimden başlamak istiyorum.
Ben dini inancı geleneklerden ibaret sayılan bir kasabada yaşamını sürdüren biriydim. Kulaktan dolma bilgiler dışında ciddi bir din anlayışı yoktu.Başını güzel kapatan ve namazını kılan biri sofu sayılabilirdi bu memlekette.Kadınlar birçok bölgemizle karşılaştırıldığında çok kapalı sayılırlardı ancak bu kapanma tamamen geleneksel ve biliçsizceydi.Kızlar belli bir yaşa geldikten sonra başlarına bir yazma atınca kapalı sayılırdı ancak ne kadar islami ölçülerde olduğu önemli değildi.Benimde bu geleneğe uymam bekleniyordu.Allah'ın emri ifadesinden çok ayıptır ört şu başını ifadesi kulklanılıyordu.Ancak ben kapanmayı kendime yakıştırmadığım için ve onlar gibi de kapanmak istemediğim için kapanmıyordum.Öte taraftan gece ve ölüm beni çok etkiliyordu.Artık bir süre sonra inancımı yaşamam gerektiğini düşünüyor ama buna doğru bir şekilde başlamak istiyordum.O toplumda bunu yapmanın benim için zor olacağını düşünüyordum bu yüzden lise sınavlarını kazanmak için dua ediyordum.Eğer kazanırsam gittiğim ilk gün kapanacaktım.Rabbim dualarımı kabul etti ve liseyi kazandım.
Artık okulumun olduğu şehir merkezinde annemle kalacaktım.Kaldığımız evin karşısında kocaman bir dağ vardı ve her taraf ağaçlarla kaplıydı,hiçbir yeri görünmüyordu, kimseyi tanımıyorduk , yalnızdık. Annemi her gün o evde tek başına bırakıp giderken içim hep sızlıyordu , anneme belli etmeden ağlıyordum çünkü annem çok yalnızdı ve çok sıkılıyordu , o yalnızlığa alışkın biri değildi , gezmeyi çok severdi, şimdi kendini kafese konulmuş gibi hissediyordu ,boğuluyordu.Zaten bu durum çok uzun sürmedi , annem daha fazla dayanamadığını söyledi , bana ister oku ister okuma ben gideceğim dedi çünkü hem çok yalnızdı hem de köydeki bütün işler ve babamın yaşlı halası ve onun zihinsel engelli oğlunun bakımı ablamın üstüne kalmıştı.Annem bu duruma daha fazla dayanamadı ve gitmeye karar verdi ,o sırada kaldığımız evin sahibinin kızı yan tarafımızda bulunan annesinin evini kontrol etmeye gelmişti bir ablayla .Anne babası İstanbul’daydı, o da evlerini havalandırmaya gelmişti, bizim yanımıza da uğradılar.Köylümüzün yanında gelen abla çok tatlıydı ve beni çok sevmişti, kendisi de yüksek okul öğrencisiydi.Anneme benim onlarla kalmamı teklif etti , tabi annemde hemen kabul etti ,gitmeyi kafasına koymuştu. Derken köylümüzün alt katında bulunan bu öğrenci evine yerleştim.Böylece daha sonra şia olmama vesile olacak vakıfla ve insanlarla tanışmış oldum.Bu öğrenci evinin kurulmasında vakıftaki hocamız ve arkadaşları yardımcı olmuş onlara. Dolayısıyla biz de vakfa sohbetlere gidiyorduk.
Bu arada benim hayatımda çok şey değişmişti.Kapandıktan sonra kendimi tamamiyle inancımı yaşamaya vermiştim.Herşeye çok dikkat etmeye çalışıyordum, sürekli namaz kitabı okuyordum ve her okuduğumu hemen uygulamaya çalışıyordum tabi daha sonraları bu davranış vesvese hastalığı olarak karşıma çıkacaktı.
Eski alışkanlıklarımı bir anda bırakmam sadece ailemi değil bütün köylüyü şaşırtmış artık hakkımda konuşulmaya başlanmıştı.Herkes aklımı kaçırmamın yakın olduğuna kanaat getirmişti.Onlara göre ben uçmuştum, sofu olmuştum, hacı hoca olmuştum.Annem durmadan bana kime el verdin deyip duruyordu ben de yemin ediyorum anne kimseye elimi vermedim diye kendimi savunup duruyordum. El vermenin bir şeyhe bağlanmak olduğunu o günden sonra öğrendim.Bu durum o kadar yayılmış ki annem gönderdiği bir paketin içine benden utandığına dair bir mektup bırakmıştı: “ben seni oraya okumaya mı gönderdim yoksa cemaatlere katılasın diye mi gönderdim”demişti.O kadar yıkıldım ki , birincisi cemaate felan girmemiştim, ikincisi yanlış yaptığım bir şey yoktu.Sadece Allah’ın emirlerine elimden geldiğince amel etmeye çalışıyordum.Anneme telefon açıp gözyaşları içinde eğer kötü yolda olsaydım veya yalan söyleyen , gıybet eden , iffetsiz bir kız olsaydım benden utanmayacağını söyledim .Annem çok pişman olmuştu , özür diledi, o da bunu köylülerin dilinden bunaldığından yapmıştı.Ama ö günden sonra annem asla benden utandığını söylememişti.
Eski alışkanlıklarımı bir anda terk edivermiştim.Düğünlerden çıkmazken şimdi gitmiyordum, çok samimi olduğum , sarılmakta, tokalaşmakta mahsur görmediğim tüm akrabalarımla en büyüğünden en küçüğüne bir anda iletişimimi sınırlandırmıştım.Artık el vermiyordum, eskisi gibi samimi olmuyordum ama bunun bedelini ağır ödedim.Kucağında büyüdüğüm , amcam dediğim insan bu duruma o kadar içerlemiş ve kızmıştı ki benimle o yaz üç ay konuşmadı ve her gördüğünde beni incitecek, kalbimi kıracak şekilde konuşuyordu. Hala da alışabilmiş değil, her gidişimde sanki elini öpecekmişim gibi bir an elini uzatmak istiyor sonra hayal kırıklığı ile geri çekiyor.Ama ilk yıllarda özellikle o akrabam ve diğerleri yüzünden çok acı çektim.Köye tatile gitmem yaklaştığında en az on beş gün öncesinden o kadar yalvarıyordum ki Allah’ım o an bir şey olsun ve el vermek zorunda kalmayayım ve inşallah babam o an orada olmasın diye.Çünkü babam el tutmadığımı görse çok kızar hatta dövebilirdi de, neden elini öpmüyorsun , beynini kim yıkadı, bunları sana kim öğretti gibisinden.Çok şükür her şeye rağmen bir şekilde el vermiyordum ama bunun karşılığında hep kalbimi kırıyorlardı.Annem de dayı dediği birinin elini öpmem için çok ısrar ediyordu, hatta beni hakkını helal etmemekle tehdit ediyordu , çok üzülüyordu onların karşısında küçük düştüğünü zannediyordu, benim yapmadığımı görünce çok utanıyordu, bana bu kadar yobaz olma diyordu.Sırf bu sorunu yaşamamak için evden dışarı çıkmak istemiyordum.Babamın yakın arkadaşlarından biri kızını lise sınavlarına girmek için şehre getirdiğinde onların yanına gittim köylülerim gelmiş diyerek.Adam elini uzattı bende el vermediğimi söyledim.Adam o an :”babası meyhaneden çıkmaz , kızı sofu olmuş “dedi.Başımdan kaynar sular döküldü , bütün vücudum yanıyordu , o kadar utanmıştım ve kırılmıştım ki bir an :” babamın öyle olması benim böyle olmamamı gerektirmez” deyivermiştim.Bu cevap onun o kadar hoşuna gitmiş ki kızı benim okulumu kazandığında onu bana emanet etmişti, eti senin kemiği benim diyerek.
Artık elimden geldiğince günahlardan uzak kalmaya çalışıyordum.Ama her şeyi o kadar çabuk ve doğru yapmak istiyordum ki nihayet vesvese hastalığına yakalandım.(devamı gelecek)
Bismillahirrahmanirrahim...
Evvela sizleri bu kadar beklettiğim için özür dilerim.Şia mektebiyle tanışma sürecini daha iyi anlatabilmek için şia olmadan önceki dönemimden başlamak istiyorum.
Ben dini inancı geleneklerden ibaret sayılan bir kasabada yaşamını sürdüren biriydim. Kulaktan dolma bilgiler dışında ciddi bir din anlayışı yoktu.Başını güzel kapatan ve namazını kılan biri sofu sayılabilirdi bu memlekette.Kadınlar birçok bölgemizle karşılaştırıldığında çok kapalı sayılırlardı ancak bu kapanma tamamen geleneksel ve biliçsizceydi.Kızlar belli bir yaşa geldikten sonra başlarına bir yazma atınca kapalı sayılırdı ancak ne kadar islami ölçülerde olduğu önemli değildi.Benimde bu geleneğe uymam bekleniyordu.Allah'ın emri ifadesinden çok ayıptır ört şu başını ifadesi kulklanılıyordu.Ancak ben kapanmayı kendime yakıştırmadığım için ve onlar gibi de kapanmak istemediğim için kapanmıyordum.Öte taraftan gece ve ölüm beni çok etkiliyordu.Artık bir süre sonra inancımı yaşamam gerektiğini düşünüyor ama buna doğru bir şekilde başlamak istiyordum.O toplumda bunu yapmanın benim için zor olacağını düşünüyordum bu yüzden lise sınavlarını kazanmak için dua ediyordum.Eğer kazanırsam gittiğim ilk gün kapanacaktım.Rabbim dualarımı kabul etti ve liseyi kazandım.
Artık okulumun olduğu şehir merkezinde annemle kalacaktım.Kaldığımız evin karşısında kocaman bir dağ vardı ve her taraf ağaçlarla kaplıydı,hiçbir yeri görünmüyordu, kimseyi tanımıyorduk , yalnızdık. Annemi her gün o evde tek başına bırakıp giderken içim hep sızlıyordu , anneme belli etmeden ağlıyordum çünkü annem çok yalnızdı ve çok sıkılıyordu , o yalnızlığa alışkın biri değildi , gezmeyi çok severdi, şimdi kendini kafese konulmuş gibi hissediyordu ,boğuluyordu.Zaten bu durum çok uzun sürmedi , annem daha fazla dayanamadığını söyledi , bana ister oku ister okuma ben gideceğim dedi çünkü hem çok yalnızdı hem de köydeki bütün işler ve babamın yaşlı halası ve onun zihinsel engelli oğlunun bakımı ablamın üstüne kalmıştı.Annem bu duruma daha fazla dayanamadı ve gitmeye karar verdi ,o sırada kaldığımız evin sahibinin kızı yan tarafımızda bulunan annesinin evini kontrol etmeye gelmişti bir ablayla .Anne babası İstanbul’daydı, o da evlerini havalandırmaya gelmişti, bizim yanımıza da uğradılar.Köylümüzün yanında gelen abla çok tatlıydı ve beni çok sevmişti, kendisi de yüksek okul öğrencisiydi.Anneme benim onlarla kalmamı teklif etti , tabi annemde hemen kabul etti ,gitmeyi kafasına koymuştu. Derken köylümüzün alt katında bulunan bu öğrenci evine yerleştim.Böylece daha sonra şia olmama vesile olacak vakıfla ve insanlarla tanışmış oldum.Bu öğrenci evinin kurulmasında vakıftaki hocamız ve arkadaşları yardımcı olmuş onlara. Dolayısıyla biz de vakfa sohbetlere gidiyorduk.
Bu arada benim hayatımda çok şey değişmişti.Kapandıktan sonra kendimi tamamiyle inancımı yaşamaya vermiştim.Herşeye çok dikkat etmeye çalışıyordum, sürekli namaz kitabı okuyordum ve her okuduğumu hemen uygulamaya çalışıyordum tabi daha sonraları bu davranış vesvese hastalığı olarak karşıma çıkacaktı.
Eski alışkanlıklarımı bir anda bırakmam sadece ailemi değil bütün köylüyü şaşırtmış artık hakkımda konuşulmaya başlanmıştı.Herkes aklımı kaçırmamın yakın olduğuna kanaat getirmişti.Onlara göre ben uçmuştum, sofu olmuştum, hacı hoca olmuştum.Annem durmadan bana kime el verdin deyip duruyordu ben de yemin ediyorum anne kimseye elimi vermedim diye kendimi savunup duruyordum. El vermenin bir şeyhe bağlanmak olduğunu o günden sonra öğrendim.Bu durum o kadar yayılmış ki annem gönderdiği bir paketin içine benden utandığına dair bir mektup bırakmıştı: “ben seni oraya okumaya mı gönderdim yoksa cemaatlere katılasın diye mi gönderdim”demişti.O kadar yıkıldım ki , birincisi cemaate felan girmemiştim, ikincisi yanlış yaptığım bir şey yoktu.Sadece Allah’ın emirlerine elimden geldiğince amel etmeye çalışıyordum.Anneme telefon açıp gözyaşları içinde eğer kötü yolda olsaydım veya yalan söyleyen , gıybet eden , iffetsiz bir kız olsaydım benden utanmayacağını söyledim .Annem çok pişman olmuştu , özür diledi, o da bunu köylülerin dilinden bunaldığından yapmıştı.Ama ö günden sonra annem asla benden utandığını söylememişti.
Eski alışkanlıklarımı bir anda terk edivermiştim.Düğünlerden çıkmazken şimdi gitmiyordum, çok samimi olduğum , sarılmakta, tokalaşmakta mahsur görmediğim tüm akrabalarımla en büyüğünden en küçüğüne bir anda iletişimimi sınırlandırmıştım.Artık el vermiyordum, eskisi gibi samimi olmuyordum ama bunun bedelini ağır ödedim.Kucağında büyüdüğüm , amcam dediğim insan bu duruma o kadar içerlemiş ve kızmıştı ki benimle o yaz üç ay konuşmadı ve her gördüğünde beni incitecek, kalbimi kıracak şekilde konuşuyordu. Hala da alışabilmiş değil, her gidişimde sanki elini öpecekmişim gibi bir an elini uzatmak istiyor sonra hayal kırıklığı ile geri çekiyor.Ama ilk yıllarda özellikle o akrabam ve diğerleri yüzünden çok acı çektim.Köye tatile gitmem yaklaştığında en az on beş gün öncesinden o kadar yalvarıyordum ki Allah’ım o an bir şey olsun ve el vermek zorunda kalmayayım ve inşallah babam o an orada olmasın diye.Çünkü babam el tutmadığımı görse çok kızar hatta dövebilirdi de, neden elini öpmüyorsun , beynini kim yıkadı, bunları sana kim öğretti gibisinden.Çok şükür her şeye rağmen bir şekilde el vermiyordum ama bunun karşılığında hep kalbimi kırıyorlardı.Annem de dayı dediği birinin elini öpmem için çok ısrar ediyordu, hatta beni hakkını helal etmemekle tehdit ediyordu , çok üzülüyordu onların karşısında küçük düştüğünü zannediyordu, benim yapmadığımı görünce çok utanıyordu, bana bu kadar yobaz olma diyordu.Sırf bu sorunu yaşamamak için evden dışarı çıkmak istemiyordum.Babamın yakın arkadaşlarından biri kızını lise sınavlarına girmek için şehre getirdiğinde onların yanına gittim köylülerim gelmiş diyerek.Adam elini uzattı bende el vermediğimi söyledim.Adam o an :”babası meyhaneden çıkmaz , kızı sofu olmuş “dedi.Başımdan kaynar sular döküldü , bütün vücudum yanıyordu , o kadar utanmıştım ve kırılmıştım ki bir an :” babamın öyle olması benim böyle olmamamı gerektirmez” deyivermiştim.Bu cevap onun o kadar hoşuna gitmiş ki kızı benim okulumu kazandığında onu bana emanet etmişti, eti senin kemiği benim diyerek.
Artık elimden geldiğince günahlardan uzak kalmaya çalışıyordum.Ama her şeyi o kadar çabuk ve doğru yapmak istiyordum ki nihayet vesvese hastalığına yakalandım.(devamı gelecek)
Yorum