Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

    HEPSININ CEVABI VERİLMİŞ ÇOK BASİT SORULAR.SUNNİLER BUNLARIN CEVAPLANAMAZ OLDUGU ZANNEDER AMA ASLINDA HİÇBİR DEĞERİ OLMAYAN ÇOCUKÇA SORULARDIR...EHLI SUNNETİ EMEVİ MEZHEBINDEYKEN BENDE BU SORULARI BİRŞEY SANARDIM...

    BEN TERSİNİ SORAYIM.IMAM ALININ EN AZ ALTI AY BIAT ETMEDIGI BUHARİDE VE TUM TARIH KITAPLARINDA GEÇİYOR.ÖMER VE EBUBEKİR İLER TARTIŞMASIDA.SİZCE HZ.ALİ HAK IMAMA BIAT ETMEYEREK YANLIŞ MI YAPMIŞTIR ? FATIMA ANNEMIZIN EBU BEKIRE BIAT ETMEDEN ÖLDUGUNU BUHARİ YAZIYOR ? FATIMA ANAMIZ CAHİLİYE ÖLÜMÜ İLE Mİ ÖLMUSTUR...???????????
    Allah Razı Olsun Cevapları verilmiş ise ne güzel Sünniler cevaplanamaz dediği doğru değildir Lakin her sorunun Cevabı vardır Cevap verildi diyede Her cevap'da doğru değildir
    Fitneci Yahudi İbn Sebeci diyorum bende sizlere bir mahsuru varmı acaba ?
    Sorunuza gelince

    İslam Tarihi kitabında geçen Hz. Ali (ra)’in Hz. Ebubekir (ra)’a biat etmek istememesi fikri doğru değildir. Çünkü Hz. Ali’nin biatte gecikmesinin sebebi Hz. Peygamber (asv)'ın defin işlemleriyle uğraşmasından kaynaklanmaktadır.

    Hz. Peygamber'in Vefatı (H. 12. Yıl/M. 632)

    Peygamberimiz (asv)'ı vefat ettiğini duyan Hz. Ali (ra)'iın dizlerinin bağının çözülmesinden, Hz. Osman (ra)'ın üzüntüsünden dilinin tutulmasından, Hz. Ömer (ra)'ın onun vefatıyla dehşete kapılıp vefatını kabullenememesinden anlaşılıyor ki, onlar Resûlullah'ı (s.a.v.) gerçekten çok seviyordu. Onun halili idiler. En yakınlarını kaybeden insanların çoğunda bile bu hâller görülmez. Onun vefatında ashabta görülen bu hâlleri, onu çok sevdiklerine işaret ve delâlet etmektedir.

    Hz. Ebû Bekir (ra)'ın durumu ise, daha soğukkanlı ve daha bir sorumluluk duyguları içinde olduğunu gösterir. Kızı Hz. Âişe'nin hücresinden çıkan Yâr-ı Gâr-ı Sıddîk (r.a.) mescide geldi; "Ey insanlar! Kim Muhammed'e (s.a.v.) tapıyorsa bilsin ki Muhammed öldü. Kim de Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah, Bâkî'dir, ölmez." dedi.

    Hz. Ebû Bekir'in bu sözleri önemliydi. İnsanların en üstünleri ve en büyükleri olan, hattâ Ezel ve Ebed Sultanı olan Allah tarafından risalet gibi en büyük bir göreve tâyin edilen ve seçilen peygamberler de ölümlüydü. Hem onlar da ancak Allah'ın kulu ve resulü idiler. Peygamberlerin en büyükleri de böyleydi. İnsanlar putlaştırılmamalı ve onların büyükleri şirke, veseniliğe, putperestliğe dönüştürülmemeli idi. Câhiliye'de putların çoğalmalarında ve Lât putunun ortaya çıkmasında, Yunan ve Roma tanrılarında, hem daha başka medeniyetlerde bu yaşanmıştı. İbadet edilecek tek mâbud, Mâbud-u Bilhak, Allah'tı. O her zaman Hayy ve Bakî idi. Her zaman Hayy ve Bakî olan ancak mâbudiyete lâyık olabilirdi. Sonra o, şu âyetleri okudu:

    "Muhammed ancak bir resuldür. Ondan önce nice resuller gelip geçmiştir. O ölür yahut katlolunursa sizler geri mi döneceksiniz? Kim geri dönerse O'na (Allah'a) bir zarar vermez. Allah ise, İslâm hizmetine şükrü yerine getirenlere mükâfat verecektir."(1)

    Ashab öyle şaşkın, öyle gamlıydı ki, sanki onun sözlerini duymadılar. Fakat bu âyet onları intibaha getirmişti. Gerçekten Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Seyyid-i Benî Adem olsa da, daha önceki benzerleri gibi bir resuldü. Onların gelip geçtiği gibi, o da bu misafirhaneye gelip buradan göçmüştü. Onun bir gün Refik-i A'lâ'ya döneceğini Allah haber veriyordu. O ebediyete intikal ettiği zaman Müslümanlar, onun açtığı çığırda (Sünnet) devam edeceklerdi. Bu açılan yoldan geri dönseler zarar eden onlar olacaklardı. Çünkü Allah Samed olduğundan yarattıklarına, onların hiçbir şeyine ve ibadetlerine muhtaç değildi. Yalnız şu bir gerçek ki rububiyet ubudiyeti gerektiriyordu. Hem, hasta doktorun tavsiyelerine ve ilâçlarına muhtaç olması gibi, kullar kulluğa muhtaçtılar. Âyet okununca bu sefer Hz. Ömer'in (r.a.) dizlerinin bağı çözüldü ve yere düştü.

    Hz. Abbas (ra), Hz. Ali (ra) ve diğer Ehl-i Beyt, ağlayarak, Hz. Peygamber (asv)'ın teçhiz ve tekfin işiyle meşgul olmaya başladılar. Ağlamak ve üzülmek bir yana, ümmetin işlerini görmek, dinin ahkâmını Resûl-i Ekrem (s.a.v.) gibi tatbik için, her şeyden önce, Resûlullah'a halef (halife) olacak birinin seçilmesi gerekiyordu. Bu iş için en lâyık ve ehak da, Resûlullah'ın mağara arkadaşı, Sahabe-i Kiram'ın en üstün tabakasından olan, Ashab-ı Kiram'ın en seçkini bulunan Hz. Ebû Bekir (r.a.) idi. Resûlullah da (s.a.v,) onu herkesten üstün tutardı. Mescide açılan kapılardan yalnız onunkini açık bırakmış, hastalandığında da onu imamlığa geçirmişti.

    Hz. Ebû Bekir'e Bîat Edilmesi

    Hz. Peygamber'İn Vefatıyla Hilâfet Konusunda Ortaya Çıkan Görüşler

    Resûlullah'ın ölümü üzerine hilâfet hususunda birkaç görüş, "rey" ortaya çıktı.(2)

    Birinci Görüş: Ensâr'ın görüşüdür. Bilindiği gibi, Hicret'ten önce Akabe'de, Ensâr için on iki nakîb ve reis tâyin edilmişti. Bu on iki nakîbden ikisi Sa'd b. Übade ile Üseyyid b. Hudaydır idi. Birinin halife seçilmesi diğerinin rekabetine sebeb olabilir, Evslilik ve Hazrecîlik gayreti meydana çıkabilirdi. Çünkü biat hususunda, Hazrecliler Hz. Sa'd'a, Evsliler Useyyid'e (r.a.) hırslandılar ve ayrı ayrı başlarında toplandılar. Fakat Sa'd b. Ubâde'nin Ensâr'a hitaben Benî Saide Sakifesinde söylediği bir nutukla neredeyse ona bîat edilecekti.

    İkinci Görüş: Cumhur-u sahabenin reyiydi. Onlar, ümmetin işlerini görmek için gereken güç ve kifayete nazar ettiler. Kureyş, Arap kabilelerinin en şereflisi, en güçlüsü ve en nüfuzlusu idi. Resûlullah'ın da (s.a.v.) Kureyş'ten olması cihetiyle, bu durum Kureyş için hususî bir meziyetti. Bu sebepten, onlar içinden en efdal olanı intihab (seçmek) gerekiyordu. Her ne kadar İslâm, gayret-i kavmiyeyi (asabiyeti) kaldırıp,(3) yerine ittihad-ı İslâm'ı (İslâm Birliği) ve uhuvvei-i îmaniyeyi koymuşsa da, Hicazlı diğer Arapların Kureyş dışından bir halifeye itaat etmeyecekleri ve Ümmet-i İslâm arasına tefrika düşeceği ihtimalini nazara alıyorlardı. Bu görüş sahipleri Evs ve Hazrec'in Kureyş dışından bir halifeye itaat etmeyeceklerini kestirebiliyorlardı. Eğer Kureyş'ten halife seçilirse, hem Evs ve Hazrec, hem de diğer Arap kabileleri onlara itaat ederlerdi. Hilâfet hususunda tefrika ve bölünme olmazdı.

    Üçüncü Görüş: Haşîmîlerin reyidir. Onlar kuvvet-i karabete (Allah Resûlü'ne akrabalığa) nazar ediyorlardı. Benî Haşîm, Kureyş'in en şereflisiydi; hem Hz. Peygamber de (s.a.v.) onlardandı. Haşîmoğulları Hz. Peygamber'in en yakınları olduğuna göre, halife onlardan olmalıydı. Onlar da Hz, Ali'ye (r.a.) bîat etmek istediler. Gerçi Hz. Abbas, Resûlullah'ın en yakınıydı. Fakat, geç Müslüman olmuştu. Muhacirin'in sonuncusuydu. "Sâbıkîn-i Evvelin" ve "Aşere-i Mübeşşere" var iken ona bîat olunamazdı. Öyleyse Hz. Ali'ye (r.a.) biat edilmeliydi. Aşere-i Mübeşşere'den olan Resûl-i Ekrem'in havarisi; kızı Esmâ'dan dolayı Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) damadı Zübeyr b. Avvam ve ashabın büyüklerinden Mikdad b. Esved, Selmân-ı Fârisî, Ebû Zer, Ammar b. Yâsir ve Ubey b. Kâ'b da (r.a.) bu görüşte idiler.

    Emevîlerden birine bîat edilecek olsa, Hz. Muaviye'nin babası Ebû Süfyan'a bîat olurdu. Çünkü o hem kavim ve kabilece, hem asabiyetçe büyüklük sahibiydi. Fakat İslâm'da gecikmişti ve hizmette üstünlüğü yeterli değildi. Çünkü, Hicret'in III. Yılında Uhud Vak'asında onun yüzünden çekilenler(4) henüz zihinlerde tazeliğini koruyor, diğer yandan Ebû Süfyan'ın Mekke'nin fethinde Müellefetü'l-Kulûb'dan olarak Müslüman olması, şimdi kavi Müslüman da olsa, ehemmiyetini azaltıyordu. Bu sebepten olsa olsa onlardan halife olacak biri varsa, o da Osman-ı Zinnûreyn'di.

    Hz. Ebû Bekir, Ali (r.a.) ve diğer bazı ashab, teçhiz ve tekfin-i nebeviyle meşgul iken, Muhacirîn'den Mugîre b. Şû'be, Hz. Ömer'e (r.a.) gelip, "Ensâr Sakife'de toplandı. Kendi kendilerine bir şeye karar verirlerse, aramızda savaş çıkar" deyince, Hz. Ömer, Ebû Bekir (r.a.) ve ümmetin emini Ebû Ubeyde'yi alıp Sakife'ye vardılar. Ensâr neredeyse Sa'd b. Übade'ye(5) bîat edecekti. Hz. Ebû Bekir, Sâbıkîn-i Evvelin'den olan Muhacirîn'in üstünlüklerini anlatan ve Kureyş'ten başkasına Arabın boyun eğmeyeceğini izah eden güzel bir konuşma yapınca, Ensâr, "Bir bizden, bir sizden olsun" dediler. Fakat Hz. Ömer bir kına iki kılıcın sığmayacağını ifade etti. Ebû Ubeyde de onu destekleyen bir konuşma yapınca, orada olan Ensâr ve Muhacirin, Hz. Ebû Bekir'e bîat ettiler.

    Hz. Ali (ra) o sırada, hanımı Hz. Fâtıma'nın evindeydi. Zübeyr b. Avvam, Mikdad, Selman, Ebû Zer, Ammar ve Ubey b. Kâ'b da oradaydılar. Bunlar kendilerinin müşavere hâricinde bırakılmalarından gücenmişlerse de, onlara danışmaya vakit olmamıştı. O sırada Hz. Abbas (r.a.), Hz. Ali'ye, "Gel, sana bîat edelim; insanlar da biat eder" dediyse de, o, fitne korkusundan bunu kabul etmedi. Ebû Süfyan da, Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) biat etmeyip Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) kabilesinin azlığını nazara alarak Haşîmîlere karıştı. Hz. Ali'ye bîat etmek isteyince, Hz. Ali, "Ey Ebû Süfyan! Sen İslâm milleti arasında ayrılık mı koymak istiyorsun?" deyip onu reddetti. Diğer taraftan Hz. Ömer, ümmetin emini Ebû Ubeyde ve Hz. Ebû Bekir, "Neden Hz. Ali, Sakife'ye gelip işe karışmadı?" diye, bir köşeye çekilmesine itiraz ediyorlardı. O sırada, "Hz. Ali, hilâfet dâvâsındaymış, Hz. Ebû Bekir'in hilâfetini kabul etmiyormuş." gibi sözler işitilince, Hz. Ali (r.a.) kızdı.(6) Hâlbuki o vefat hadisesinin şokunu üzerinden atamadığı için uzleti ihtiyar etmişti.

    Böylece, Hz. Peygamber (asv)''ın vefat ettiği Hicrî 11. yıl R. Evvel'İn 12. günü (pazartesi) kısaca anlattığımız bu hadiselerden sonra, Hz. Ebû Bekir (r.a), Resûlullah'ın Halifesi (Halifet-u Resûlillah) oldu. Ertesi gün, yani salı günü Hz. Ebû Bekir mescide gitti, orada Umumî Biat gerçekleşti.(7)

    Hz. Ali'nin Bîatte Gecikmesi

    Hz. Ali ve Hz. Ebû Bekir (r.a.), İslâm milleti içinde nifak ve şikak çıkarmaktan sakınmalarına rağmen, hâlâ Hz. Ali (r.a.) Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) bîat etmiş değildi. Cumhur-u Sahabe, Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) bîat etmişlerdi; geri de dönmezlerdi. Fakat Hz. Ali'nin (r.a.) başındaki topluluk hâlâ onu hilâfete intisabda ısrar ediyordu. Hattâ, Hz. Ebû Bekir'in damadı Zübeyr b. Avvam "Ali'ye bey'at olunmadıkça kılıcımı kınına sokmam" diye ısrar ederken, Hz. Ömer (r.a.) "Onun kılıcını alıp taşa çarpın!" diyordu.(8)

    Hz. Ebû Bekir (ra) bir müddet sabır ve tahammül etmişse de, bu hâl uzayınca, iki tarafın arasının açılacağına, bazı aldanmış cahillerin, safdillerin, zayıf kalbli ve uysal yapılıların işe karışıp durumun fenaya gideceğinden korktuğu için, önce Hz. Ömer'le bu işi müşavere etmeyi kararlaştırdı. Onunla müşavere ederken üzerlerine Ebû Ubeyde gelince, onu meselenin hâlli için Hz. Ali (ra)'a gönderdi.

    Hz. Ubeyde b. Cerrah, Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir'in söylediklerini Hz. Ali'ye (r.a.) iletti. Hz. Ali vefat hadisesinin şokundan dolayı evinde inzivayı tercih ettiğini, Kitabullah'la meşgul olduğunu(9) açıkladıktan sonra, "Eğer kavi ve ahd (söz ve yemin) sabık olmasa, ağzımı serçe parmağım ve adsız parmağımla ortaya dökerdim ve ayaklarımın altı ve başımın tepesi ile sözün engin yerine dalardım. Lâkin Rabb'ime mülâki oluncaya kadar ağzımı açmam. Dâvamı Huzûr-u Bâri'de görürüm. Yarın sabah cemaatinize giderim, sahibinize bey'at ederim. Beni mahzun, sizi memnun eden hâle dahi sabrederim; tâ ki kaderin hükmü yerini bulsun. Allah her şeye sahiptir." demişi.

    Ebû Ubeyde onun dediklerini Hz. Ebû Bekir'e bildirmiş, ertesi gün Hz. Ali, Mescid-i Nebevî'ye gelip cemaati yararak, Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) biat etmiş, Hz. Ebû Bekir de yanına oturan, istişareye katılmadığından dolayı üzülen Hz. Ali'ye (r.a.) özür beyan etmiştir. Sonra Hz. Ali izin isteyip kalkmıştır. Hz. Ömer onu yolcu ederken, Hz. Alî (r.a.) ona şöyle demiştir10)

    "Şimdiye kadar gelmeyişim, sahibinizi (Hz. Ebû Bekir) kabul etmediğimden dolayı değildir. Şimdi de korkumdan dolayı gelmedim. Ben sözümü ciddî derim. Gözümün gördüğü, ayağımın bastığı, yayımın çekildiği, okumun düştüğü yeri de bilirim. Lâkin belâ üzerine gelen belâda atımın gemini çektim."

    Burada, "belâ üzerine gelen belâ"yla Resûlullah'ın vefatı ve kendisi için hilâfet talebi iddia ve ithamını kastediyordu. Hz. Ali'nin (r.a.) Hz. Ebû Bekir'e biatıyla,(11) Hz. Ebû Bekir'in hilâfetinde "icmâ-ı ümmet" vâkî olmuş oluyordu.

    Hz, Ali'nin (r.a.) Gecikmesiyle İlgili Dikkat Çeken Hususlar

    Bu hadise münasebetiyle bazı hususlara parmak basmak gerekir:

    1) İhtilâfın halliyle, Cumhur-u Sahabe ile Haşîmîler arasında tehlikeli bir tefrikanın çıkması önlendi.

    2) Hz. Sıddîk, icmâ-ı ümmetle halife oldu. Resûli Ekrem'in bildirmesiyle, ümmet hata üzerinde ittifak etmez.

    3) Hz. Ebû Bekir tehevvür göstererek Hz. Ali üzerine varmadı. Hz. Ali de bir gün sonra biat edeceğini belirtip taraftarlarını ikna etmek için zaman istedi.

    4) Belki Hz. Ali'nin (r.a.) Sakife'ye gitmemesiyle, ihtilâfın bir de Haşîmîliğin eklenmesinin önü alındı ve bu hareketi rahmet oldu.

    5) Şimdi, Hz. Ali'yi sevme dâvasında oldukları hâlde onu tenkis edenler, noksanlayanlar, mezhepleri onun kötü ahlâkta olduğunu gerektirenler diyorlar ki:

    "Hz. Ebû Bekir-i Sıddîk ile Hz. Ömer (r.a.) haksız oldukları hâlde Hz. Ali (r.a.) onlara mümâşât etmiş."

    Şia ıstılahına göre "takiyye" etmiş; yani onlardan korkmuş, İkiyüzlülük ve riyakârlık etmiş (hâşâ). "Esedullah" unvanını hakkıyla kazanan, Sıddîkların kumandanı ve rehberi olan bir zâtı; riyakârlıkla, korkaklıkla, sevmediği zâtlara gösterişle, riya göstermekle, 20 küsur yıl korkuyla, onlara mümâşatla ve haksızlara uymayı kabul etmekle sıfatlandırmak, nasıl mümkün olur? Bu ona muhabbet ve onu sevmek değildir. Böyle bir sevgiyi Önce Hz. Ali (r.a.) kabul etmez. Hâlbuki Ehl-i Hakk'ın yolu olan Ehl-i Sünnet, onu su-i ahlâkla ve tenkisle (noksanlamakla) sıfatlamaz, hem ona ittihamda bulunmaz, o şecaat hârikasına korkaklık isnad etmez. Ehl-i Sünnet, "Eğer Hz. Ali (r.a.) Hulefa-i Râşidîn'i hak görmeseydi, bir dakika tanımaz, itaat etmez ve onlara tebaiyet etmezdi" der. Hz. Ali onları "haklı ve râcih" bulmuş, gayret ve şecaatini hakperestliğe teslim etmiştir.

    Bütün bunlar da gösteriyor ki, aslında Ehl-i Sünnet olanlar, Hz. Ali'yi (r.a.) severler, Alevîlerden daha çok severler; öyleyse onlar diğerlerinden daha çok Alevidirler; hem onun taraftarıdırlar, şu dört husus da buna delâlet eder:

    1) Önce bütün dua ve salavatlarında, hutbelerinde Hz. Ali'yi (r.a.) lâyık olduğu sena ile zikrederler.

    2) Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebinden olan evliyanın ve asfiyanın büyük ekseriyeti, Hz. Ali'yi (r.a.) "Mürşid" ve "Şah-ı Velayet" bilirler.

    3) Kaldı ki, sahabîlerden sonra gelenlerin, onların hâllerini muhakeme etmeleri haddi aşmak olur. Çünkü, İslâm asırlarının en hayırlısı sahabe asrıdır.(12) Onlar birer hidayet yıldızıdırlar. Kur'ân'ı onlar bize iletti; tefsiri onlardan öğrendik. Hadisler onlardan işitildi. Din ahkâmı onlardan alındı. Onlardan öğrendiklerimizle onları muhakeme etmek haddimiz midir? Gerçi insan hata edebilir. Müctehidler de kanaatlarinde hata eder; lâkin, hata etse de sevabı vardır. Bu sebepten ne Hz. Ali'yi, ne Hz. Ebû Bekir'i ve diğerlerini, kötülükle, sebb ve tanla anamayız ve anmıyoruz.

    4) Ashab-ı Kiram, İslâm'ın rükünleridir. Aralarındaki niza ve ihtilâflar, içtihadı münazaalar kabilindendir. İctihadda ihtilâf etseler de hakkı görünce kabul ederler; Hak hesabına muhataplarına sert çıkışsalar da birbirinin kadrini bilirler. Onlarda tarafgirlik ve nefisperestlik değil, "hakperestlik" hâkimdi. Eğer şahsiyet ve tarafgirlikle hareket edilseydi Zübeyr b. Avvam (r.a.), kayınpederi Hz. Ebû Bekir dururken Haşîmîlerin reyinde olur muydu? Hilâfet meselesinde biri diğerinin reyinde olmadığı hâlde, Hz. Ömer, Hz. Ali'yi en çok takdir edenlerdendi. Bir gün, sorduğu bir meseleye Hz. Ali (r.a.) cevap verince, "Hz. Ali'nin (r.a.) bulunmadığı cemaat içinde bir müşkîl meselenin zuhurundan Allah'a sığınırım." buyurmuştu.(13) Hz. Alî de (r.a.) zaman zaman, "Resûl-i Ekrem'den sonra, bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir ve Ömer'dir" dedi.(14)

    Hülâsa, onların ihtilâfları içtihadı idi; dünyevî maksatlardan, hubb-u riyaset ve siyaset işinden beri idi. Hâlbuki, şimdi insanlarda düşünceler ve atmosfer tamamen farklıdır. Niyetler ve idealler daha çok dünyevîdir. Bu atmosferdeki insanlar, onları da kendileri gibi zannediyor ve değerlendiriyor.

    Dipnotlar:
    1- Resuli Ekremin Allah elçisi olması ile ilgili bkz. Bakara, 2/119,252; En'am, 6/14, 19, 48; Ali İmran, 3/62, 79, 114, 159; Nisa, 4/105, 106; Maide, 5/67, 99; Sad, 38/65, 70.
    2- İbn-i Kesir, İzzeddin Ebü'l Hasan, el-Kamil fit-Tarih, I-XII, Beyrut 1996, II, 335 vd.
    3- Sarıcık, Murat. İnanç ve Zihniyet Olarak Cahiliye, Isparta 1988; Zann-ı Cahiliye, Hükm-i Cahiliye ve Asabiyet için bkz. s. 18-45; Muhammed Hudari Bek, Nurul Yakin, Beyrut, ty. s. 125-127; Yazır, Hamdi. Hak Dini Kuran Dili, I-IX, İstanbul 1979, III, 1618; et-Tac, V, 22, 46: "Hz. Peygamber'in asabiyeti" yorumu.
    4- Ebu Süfyan Uhud'da müşriklerin baş komutanıydı. Mekkenin fethinden az önce Müslüman olmuştu. Asıl adı Sahr b. Harb'dır. Resulullahın hanımlarından Ümmü Habibe'nin babasıdır. Resul-i Ekremin kayınpederidir. Huneyn ve Taif seferlerine katıldı. Taif Kuşatmasında ve Yermük savaşında bir gözünü kaybetti. Allah Resulü kendisine bir kaç defa duada bulunmuştu; bir gün de, Hz. Ali'yi çağırıp, Allah ve Resulünün Ebu Süfyan'dan (ra) razı olduğunu bildirmiştir. Bkz. Mutlu, İsmail ve arkadaşı. Sahabiler Ansiklopedisi, I-II, İstanbul 1993, I, 380-386; el-Buhari, Mugire b. Berdizbeh, Sahihul Buhari, IV-III, İstanbul, ty, VI, 126; et-Tec, III, 376; Ebu Süfyanın fazileti için bkz. Si'retun-Nebevi, IV, 198; Tefsirul Kuranil Azim, IV, 254; Lat Putunun parçalanması için gönderilmesi.
    5- et-Tac, III, 391-392; Sa'd b. Ubade ve Useyyide b. Hudayr için bkz. el-Kamil, II, 332.
    6- Şiilerin Hz. Ali'nin hilafetine getirdikleri deliller ve bunlara verilen cevaplar için bkz. Ehli Beyt, s. 65-99; Sahihi Buhari, IV, 207 vd; et-Tac, III, 330 vd; Suyuti, Abdurrahman b. Ebi Bekir. Tarihul - Hulafa, Mısır 1952, s. 166; Tarihul Hamis, II, 44-45; İbn-i Mace, Sünenü İbn Mace, I-II, İstanbul, ty. I, 44 vd.
    7- El-Kamil, II, 332.
    8- Kısas-ı Enbiya, I, 291.
    9- Hz. Ali (r.a), Resulullah’ın vefatıyla birlikte bütün sureleri ve ayetleri değişik bir tertiple bir araya getirerek hususi manada bir Mushaf hazırlamıştı.
    10- Kısas-ı Enbiya, I, 294; el-Mesudi, Ali b. Hüseyn, Mürucu’z-zeheb, I-IV, Beyrut 1986, II, 330. Hz. Ali’nin ne zaman biat ettiğiyle ilgili görüşler…
    11- İbn-i Kesir, Hz. Ali, Haşimoğulları ve Zübeyr b. Avvam’ın, Hz. Fatıma’nın ölümüne kadar biatte bulunmadıklarını açıklar. Bkz. El-Kamil, II, 331.
    12- Sahabe modeli, s. 192, 231 vd. 239; Sünenü’n Nesei, VIII, 94; Sünen-i İbn-i Mace, II, 137; Sah. Buhari, VIII, 94; Sah. Müslim, No: 210, 215.
    13- Ayrıca bkz. Ehl-i Beyt, s. 150, 155 vd.
    14- Kısas-ı Enbiya, I, 301.


    Hz Ali'nin

    Yorum


      #17
      Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

      Tevbe Süresinin 40.Ayetide Hz Ebubekir Hakkındadır Ben Hilafet ile İlgili Olarak Sormuştum Allahu Teala Hz Ali Halife Olacak diye bir Ayet indirmişmidir Eğer İndirmişse Neden Hz Ali Halife OLmadı Veya Hâşa Hâşa Allahu Teala Hz Aliyi Halife Yapamazmıydı ?

      roh oku dostum ben ehlı sunnetteım araştırıp onceleyıp vazgectım.taraszı degılsınzı olaylara basıt gozle bakıyorsunuz. alim dedikleriniz muaviyeye hazret diyorsa ben onlara alim diyemem.tarihsel olraka ehli sunnet ehlibeyte karşı kurulmuş bir mezhept.r
      Hz Muaviye'ye bende Hazret diyorum Ehl-i Beytide seviyoruz Sevmek İmanın Şartlarındandır Bize Göre
      İmam-ı Şâfiî'nin bu sözü çok yerindedir

      "Ehl-i Beyti Sevmek Rafizilik ise Cin ve İns Şahit Olsun bende rafiziyim"

      Sahabeler Kainatın Hayırlısının S.a.v Sohpetlerinde bulunmuşlardır Kalpleri Temizlenmiştir Biz böyle inanıyoruz Bunun aksinide kabul etmiyoruz Ki slümanların Çoğu Bizimle aynı kafada Resulullah s.a.v İman etmek için Sahabeleri Sevmek lazımdır Evliyalardan biri Yazmıştı Sahabeleri Sevmeyen Resulullah s.a.v'a İman etmiş Olamaz

      Şimdi Benim Çıkman Lazım Sorularıma cevap verecek Kardeşler şimdiden Teşekkürler ediyorum Görüşmek Özere

      Yorum


        #18
        Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

        [quote author=Hz_Ömer link=topic=18763.msg113258#msg113258 date=1293264285]

        Hz Muaviye'ye bende Hazret diyorum Ehl-i Beytide seviyoruz Sevmek İmanın Şartlarındandır Bize Göre


        [/quote]

        Hoşgelmişsin kardeş. hızlı giriş yapmışsın . öyleki bazı arkadaşlar eskiden sitede aktif olan bir vahhabi üyemiz vardı o sanmışlar

        sitemizi biraz incele inşAllah yavaş yavaş sorarsınız cevap verirler sorarlar cevap verirsiniz..
        güzel seviyeli forumlar diliyorum inşAllah

        size muaviye ile ilgili velayet.com da aççılmış başlıklardan birisinin adresini veriyorum
        baştan sonra kadar okumanı tavsiye ederim
        üşenmeyin okuyun hiç olmazsa Şia nın muaviye hakkındaki görüşünü tam olarak öürenmiş olurusnuz..



        iyi hafta sonları inşAllah


        Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler. (Zümer 27)

        Yorum


          #19
          Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

          Ehli sünnetten biri olarak doğrusu selam vermeden ilk mesajlarını sahabeler hakkında yazmanı manidar buldum..! inş arkadaşlar temkinli yazarda ortaya şii sunni kargaşası çıkaracak bir sonuç çıkmaz..

          Yorum


            #20
            Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

            Aziz Kardeşim Hoşbulmuşum Allahu Teala sizi ve Bizleri sevdiği kullarından eylesin

            Verdiğiniz linkteki konuyu ve diğer konularıda fazla olmasada inceleme fırsatım Oldu
            Konuyu Açan arkadaş Sünnilerin Muaviye r.a Bakışını ve Şia'nın Muaviye'ye bakışını yazmış Bu Herzaman Olan birşeydir...
            Asıl İdrak edemediğiniz Muaviye'nin Hatalı ve Yanlış oLduğunu Cumhur-i Ulema bildirmiştir biz Muaviye'nin r.a haklı OLduğunu savunmuyoruz Siz Onu sevmiyorsunuz diyede hakaretde etmiyoruz Ki hakaret ne bana ne sana nede diğerine hiç birşey kazandırmadığı gibi eğer haksız isen Bunun Günahı Vebali Ağırdır Hafta sonu oması nedeni ile kısa yazabiliyorum inşAllah Başka zaman Bütün bu konulara beraber değiniriz

            Yorum


              #21
              Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

              Ehli sünnetten biri olarak doğrusu selam vermeden ilk mesajlarını sahabeler hakkında yazmanı manidar buldum..! inş arkadaşlar temkinli yazarda ortaya şii sunni kargaşası çıkaracak bir sonuç çıkmaz..

              Aziz Kardeşim Biraz sakin oLalım İlk Mesajları okuma Zahmetinde bulunsaydınız Selam vermişmiyim vermemişmiyim anlardınız Bide diğer kardeşler selam almışlar onlarıdamı görmedin aslında Yetkili kardeşler sizin hakkınızda temkinli olması gerekiyor sanırım

              Şii Sünni kargaşası Çıkarmaktan Allaha sığınırım Şii Sünni kardeştir aksi söz konusuda değildir Aksini iddaa eden Müslüman düşmanıdır Bize böyle biliyor böyle inanıyoruz....Allahu Alem..

              Yorum


                #22
                Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                tanışma denen bir bölüm sanırım iş olsun diye açılmış.. ilk selamın ordan verildiğini yada ben bilmiyorum..
                zaman her şeyin şahidi olacaktır. merak etme sende bende yöneticilerde görecek. o yönden sıkıntı yok.
                Hayırlı paylaşımlar..

                Yorum


                  #23
                  Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                  Aziz Kardeşim Konu Açıp Ehli Sünnetçi Zihniyetten değilim deme yerine konu açmamayı gerekli buldum veya ilerde açabilme hakkım olduğunu düşünüyorum Ne oldu size anlamadım hemen konuma saldırdınız eğer bir sorun Olsaydı Mesajımın başındada belirtiğim gibi Müsadeniz varsa demiştim yoksa zaten söylerlerdi veya mesajlarda bir sorun Olsaydı Yöneticiler düzenler siler vb gerekeni yapardı sizin Hemen konuma saldırmanızı Anlayamadım Lütfen rica etsem konuyu dağıtmayın Eğer Bir Cevabınız varsa İlmi Bir şekilde cevap verirsiniz yoksa Sükût Buyurunuz Şimdi benim çıkmam lazım Yarın görüşme dileği ile Hayırlı Akşamlar..

                  Yorum


                    #24
                    Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                    hz.ömer nicki ile yazan kardeşimiz, eğer sen kopyalarını paylaşmak ıstıyorsan buyur söyle biz müdahele etmeyelim. yok eğer sorularına cevap istiyorsan, munazara etmek gibi niyetin varsa durda konunun birini bitirip sonra diğerlerine geçelim. bir acelenmi var?

                    Yorum


                      #25
                      Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                      KAĞIT KALEM MEVZUSU BİZİM İDDİAMIZ DEĞİL Kİ BİR BUHARİ HADİSİ.BU KADAR CAHİLMİSİN SNE.İŞİN GÜCÜN SIRF KOPYALA YAPIŞTIR.PEYGAMBER UMMI OLSUN BAŞKASINA YAZDIRAMZI BUNU DUSUNMEKTEN ACİZMİSİN Kİ BU BİZİM İDDİAMIZ DEĞİL BUHARI VE DIGERLERININ SAHIH HADISIDIR.

                      Yorum


                        #26
                        Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                        [quote author=Hz_Ömer link=topic=18763.msg113228#msg113228 date=1293209310]
                        [b]16- Kulluk sadece Allah’a olmalıdır



                        بَلِ اللَّهفَاعْبُدْ


                        Allahu Teala şöyle der: “Hayır! Ancak Allah’a kulluk et” (ezZümer/66)


                        Öyleyse niçin kendilerine Abdulhuseyn (Hüseyin’in kulu) Abduali (Ali’nin kulu), Abduzzehra (Zehra’nın kulu) Abdulimam (imamın kulu) olarak isimler veriyorlar? Niçin imamlar çocuklarını bu şekilde isimlendirmemişlerdi? Ayrıca Hüseyin’in (radıyallahu anhu) ölümünden sonra bu ismin ‘Hüseyin’in hizmetçisi, kölesi’ anlamında kullanılması da mantıklı değildir, zira ölmüş bir kimseye hizmet etme gibi bir durum söz konusu olamaz![/quote]
                        "Ebd" in birkaç anlamı vardır:

                        1-uluhiyet karşılığında kullanılan "abd": Bu anlam gerçekte Memlûk (sahip) mânâsına kullanılır. Dolayısıyla, Allah'ın bütün kullarına denir. Allah'ın insana sahip olması Allah'ın yaratıcı insanın mahluk olmasından ileri gelir. Bu bakımdan Allah mülkünde olmanın sembolü olan "abd" sıfatı sadece Allah'a nispet verilerek "Abdullah" denir. Allah Teala bu hususta Meryem Suresi'nin 93. ayetinde buyuruyor: "Göklerde ve yerde bulunan tüm mevcudat Allah'ın sadece bir abdi, kuludur."

                        Ayrıca Allah Teala Meryem suresinin 30-cu ayetinde Hz İsa'ın a.s dilinden naklederek buyuruyor: "O dedi: Ben Allah'ın kulu ve kuluyum. O, bana kitap verdi ve ozumude peygamber yaptı."


                        2-Kanunlaşdırılmış "abd": Bu tür kulluk savaş meydanlarında zafer vasıtasıyla ele gelir. Fıkıh ilminde anlatmak olmuş kendine özgü şartlara uygun olarak kutsal İslam dini bu kulluğu kabul etmiştir. Savaşta müslümanların esiri olanların teklifi hakemi-şerrin (şeriat hakiminin) üzerine konup. O da kendilerine aşağıda söylenecek üç hükümdən birini yerine getirebilir:

                        Ya onlardan garamet olmadan özgür kılar, ya onlardan garamet aldıktan sonra onları serbest edecek veya da onların esir kalmasına hüküm verecektir. Üçüncü halde esire Müslümanların ebd ve kulu denir.

                        Buna kanıt olarak fıkıh kitaplarında "Babu'l-Ebi'd ve'l-ima" (yani, abd ve kenizler bölümü) adlı bölümü örnek göstermek mümkündür. Ayrıca Kur'an-ı kerimin Nur suresinin 32-ci ayetini örnek göstere biliriz: "İçinizden bekâr erkekleri ve ersiz kadınları, kendi iyi köle ve kenizlerinizi evlendirin. Eğer fakir iseler Allah lütfu ile onları zenginleştirir. Allah'ın rahmeti geniş ve her şeyi bilendir."

                        Bu ayette Allah Teala savaşta esir edilmiş kimseleri abd (köle) ve cariye olarak niteledi. Ayrıca abd kelimesi Allah'tan başkasına (Müslümanlara) oran verildi.


                        3-"abd" itaat anlamına: Bu anlam da "Lisanul-Arab" ve "Kamusul-muhit" gibi sözlük kitaplarında beyan edildi. "Abdürresul", "Abdulâli", "Abdülhüseyın" gibi isimlerin de anlamı işte bu manaya döner. Yani Rasulullaha s.a.a, imam Aliye, imam Hüseyine a.s itaat eden

                        Hiçbir şek-şüphe yok ki, Peygamberden s.a.an ve Hezretden sonra "ulil-emir"e itaat etmek şer'î vacibatdandır. Her Müslüman Allah'ta, O'nun Resûlü'nde ve emir sahiplerinde itaat etmelidir. Kur'an-ı kerim bu konuda açık talimat vererek buyuruyor: "Ey iman edenler! Allah'a, O'nun Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin !..."

                        Dolayısıyla, bir kişinin "Abdullah" olmasıyla "Abdürrəsul" olmasının arasında hiçbir çelişki yoktur. Çünkü anlamı Allaha kulluk eden ve Peygamber'e itaat eden demektir. Bilindiği gibi Allah'ın kulluğu tekvini ve Allahın halikiyetinden kaynaklanan bir görevdir. ama Peygambere s.a.a ıtaat ıse teşrii ve Allahın emri ile belirlenmiş görevdir.

                        Yorum


                          #27
                          Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                          [quote author=Hz_Ömer link=topic=18763.msg113228#msg113228 date=1293209310]
                          [b]17- Ali (radıyallahu anhu), Allah tarafından bildirilmiş bir halife ise niçin Ebu Bekr’e, Ömer’e ve Osman’a (radıyallahu anhum) biat etmiştir? Eğer acizdi denilecek olursa, aciz bir kişi imamete layık olamaz! Onu ancak güçlü biri hak eder Eğer güç yetiriyordu ama yapmadı denilecek olursa bu da hıyanet olur Hain bir kimse de imameti hak etmez, yönettiği kimseler kendisine emanet edilmez! Elbette ki bunların tümünden o uzaktır… Doğru bir cevapları varsa, nedir bu cevap?[/quote]
                          imam Alinin a.s biat ettiğini kim söylüyor? Şii kaynaklarımı sünnı kaynaklarımı? sünni kaynakları ıse söyleyenler kımler? Ali a.s ıle savaşan Aışemi? yoksa Emevi ajanı ez Zührümü? ne imam Ali a.s ve nede diğer imamlar a.s asla kimseye biat etmemişlerdir. aksine her yerde delillerini ortaya koymuş, imametin kendi hakları olduğunu söylemişlerdir.

                          [img width=186 height=525]http://img341.imageshack.us/img341/8286/abisheybamusannafp579.jpg[/img]

                          resimde gördüğünüz ibni Ebi Şeybenin "Musannaf" adlı kitabının 579-cu sayfasıdır. işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:

                          Rasulullahdan s.a.a sonra Ebu Bekire biat edildiğinde Ali ve Zübeyr Rasulullahın kızı Fatımanın evine gidip müzakere ediyorlardı ve onların (Ebu Bekir ve diğerlerinin) işinden geri çekilmişdiler. Bu haber Ömere ulaşınca Fatımanın evine geldi ve dedi "ey nebinin kızı! and olsun senin babandan bize sevimli bir şahıs yoktur. babanda sonra senden daha sevimlisi yoktur. And olsun eğer bunlar senin yanında cem olurlarsa o zaman benim bu evi yakmak hakkında vereceğim emrin karşısını bu sevgi bile alamaz"



                          ولكن حزب علي كان أقل عند بيعة عمر منه عند بيعة أبي بكر الصديق نظراً لتفرقهم الأول عن علي بسبب مداهمة بيت فاطمة في أول عهد أبي بكر وإكراه بعض الصحابة الذين كانوا مع علي على بيعة أبي بكر فكانت لهذه الخصومة والمداهمة (وهي ثابتة بأسانيد صحيحة[4]) ذكرى مؤلمة لا يحبون تكرارها.

                          Alinin taraftarları Ömere biat zamanı Ebu Bekire biat zamanındakından daha da azdılar. taraftarlarının Aliden ayrılmasının sebebi Ebu Bekirin hilafetinin ilk zamanlarında Fatımanın evine ani hücum edilmesi ve Ali ile bazı sahabelerin Ebu Bekire biat etmemek istemeleri, bu düşmanlık ve ani hücumda (bunlar sahih senetlerle sabittir4) bir çok kötü hatıraların olmasıydı. Ali taraftarları bunların tekrar yaşanmasını istemiyorlardı.

                          __________
                          4- كنت أظن المداهمة مكذوبة لا تصح حتى وجدت لها أسانيد قوية منها ما أخرجه ابن أبي شيبة في المصنف، لكن ليس كما يبالغ غلاة الشيعة وليس كما ينفي غلاة الحنابلة

                          4- önceleri "ani hücum" olayının yalan olduğunu zann ediyordum, fakat bu olay hakkında sahih senetler buldum. örnek olarak ibni Ebi Şeybenin "musannaf"ında olanı göstere biliriz. fakat bu olay şiilerin gulatlarının büyüttüğü ve hanbelilerinin gulatlarının inkar ettiği gibi değil


                          Hasan el Maliki, "Kıraatu fi kutubil akaid", Ebu Bekirin hilafeti Ömere vasiyet etmesi bölümü

                          20- Şia, Muaviye’nin kafir olduğunu iddia etmekteler Ancak Hasanın (radıyallahu anhu) onun lehine hilafetten vazgeçtiğini görüyoruz Ya Hasan (radıyallahu anhu) hilafeti bir kafire bıraktı ki o masumdur ve bu onun masumluğuna aykırıdır veya Muaviye müslümandır
                          Muaviye kafirdir, bu konuda tereddüt bile olamaz. aslında sadece Muaviye değil imamlarımızı a.s sevmeyen, imamlarımıza a.s kin ve nefret besleyen, imamlarımızla savaşan her kes 2 cıhetten kafidir:

                          1. imamlarımız a.s Rasulullahın s.a.a parçasıdır, onlara a.s sövmek, lanet etmek, kin ve nefret beslemek Rasulullaha s.a.a sövmek, lanet etmek, kin ve nefret beslemektir. onlarla a.s savaşmak Rasulullah s.a.a ile savaşmaktır.
                          2. imamlarımız a.s Allah tarafından itaati ve sevgisi farz kılınmış ve Onların a.s sevgisini İslama ve Efendimizin s.a.a risaletine mukabil istenmiştir.

                          imam Alinin a.s kıyam etmemesi, imam Hasannın a.s hilafeti devr etmesi ve bu gibi diğer olayları ise tek taraflı ele almaya diğer tarafını sürekli gizlemeye gayret ediyorsunuz. bir kere bu imamlar a.s hılafet ıçın hakk idda ediyorlardı ve bunun için deliller ortaya koyuyorlardı. Onlarin a.s kıyam etmemsi, savaşmamsı, hilafeti devr etmesi ise Onların halife olmadığına değil ümmetin sapıtarak onlardan yüz çevirmesine dalalet ediyor. acaba sizler Samiri l.a aleyhine isyan etmeyen ve savaş açmayan Hz. Harununun a.s kıssasını nasıl değerlendiriyorsunuz? bu Hz. Harunun a.s beni İsraile emir sahibi olmadığınamı dalalet ediyor?

                          Yorum


                            #28
                            Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                            [quote author=Hz_Ömer link=topic=18763.msg113228#msg113228 date=1293209310]
                            [b]21- Acaba Rasul (sallallahu aleyhi ve selem) Şiilerin yaptığı gibi Huseyn’in türbesinin toprağına mı secde etmekteydi? Eğer evet derlerse, Kâbe’nin rabbine yemin olsun ki bu yalandır! Eğer hayır derlerse, deriz ki: Rasul’ün yapmadığı bir şeyi niçin yapmaktasınız? Şunu da biliyoruz ki onların bazı rivayetlerinde Cibril’in Rasullah’a Kerbela’nın toprağından getirdiği geçmektedir[/quote]
                            Rasulullah s.a.a ya hasır üzerine secde etmiştir yada toprak, kum ve bu gibi şeyler üzerine. Şia da aynısını diyor: ya toprak, kum, taş gibi şeylerin yada toprakta yeşeripte yenilmeyen ve giyilmeyen şeyler üzerine secde edilmelidir. bunun dışında şeyler üzerine secde etmek caiz değil ve bu namazlar da sahih değildir. Kerbela toprağına gelince, seninde sonda yazdığın gibi Cebrail a.s bu topraktan Rasulullaha s.a.a getirmiştir. ve Şia bu hadislere dayanarak Kerbela toprağının faziletli olduğunu ve onun üzerine secde etmenin daha efdal oldğunu söylemiştir. yoksa Kerbela toprağına secde etmek farzdır diye bir şey yoktur.

                            Yorum


                              #29
                              Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                              Ömer kardeş sırf senin yazdıklarına karşı bir soru sorabilmek için üye oldum. Zira yaklaşık bir haftadır bu sitede araştırma yapıyorum. Ehl-i Sünnetin bazı gerçekleri saklamaya çalışmasından sıkıldım artık ve özelliklede cemaat alimlerinden! bir sohpetleri diğerini tutmuyor Bir sohpetinde söylediğini diğerinde yalanlıyorlar. İnsanları Ehli Sünnet tikadinde tutabilmek için herşeyi mübah sayıyorlar şimdi bu uzar gider. Ben sana içtenlikle bir soru soracağım.
                              Hz.Muaviye (r.anh) ne demek ? Allah muaviyeden razı olsun demek değilmi.
                              Şimdi bu şumu demek..

                              Allahım sen Peygamberlik makamını İslam makamını islam hukukunun makamını İçkici yezide bırakan muaviyeden Razı ol
                              Allahım sen Peygamberlik makamını İslam makamını islam hukukunun makamını Namaz kılmayan yezide bırakan muaviyeden Razı ol..
                              Allahım sen Peygamberlik makamını İslam makamını islam hukukunun makamını Yalancı fasık yezide bırakan muaviyeden razı ol.
                              Allahım sen Peygamberlik makamını İslam makamını islam hukukunun makamını zalime bırakarak Peygamber soyunun katiline bırakan muaviyeden razı ol..

                              Ben bu itikatte olan birine asla güvenmem ve itibar etmem Anladığım kadarıyla Bu forumdaki arkadaşlarımız oldukça hassas beni aşan sözlerde etmek istemiyorum ama külliyen yalan kardeşim. Böyle bir zalim için Allahtan razı olmasını dileyen kişinin aklı bile yerinde değildir..
                              [b]ONUNCU KÖYÜ ARIYORUM

                              Yorum


                                #30
                                Ehl-i Şia Kardeşlerime Sorularım

                                Ömer nickli vatandaş aynı peygamberin ümmeti olan Kuranı Allah kelamı bilip helaline helal haramına haram diyen kıblesi bir olan aynı dinin mensupları arasında ayrılıkları ortaya koymaktaki kastın nedir?
                                Eğer öğrenmek istiyorsan bil ki Abdullah ibni saba denilen devşirme birine hiç bir şii yada şii alimi sahip çıkmamaktadır ve eminim bunu sende çok iyi biliyorsun.
                                İlk dört halife konusunda ayrılıklar olsada genelde şii ve sünni alimleri bu konuyu kapatıp daha çok var olan ortak noktaları öne çıkarmayı yeğlemişlerdir. İslami kardeşliğin gelişmesi ve pekişmesi için bunu daha uygun görmüşlerdir ve elbette çok haklılar da.
                                Tarihten kendine göre birtakım izdivaçlar sıralayarak kimseyi aklayamazsın.
                                Şia nın muteber saydığı ve savunduğu tarihi olaylar ve kişiler hakkında hiç bir sünni aliminin ve muteber kaynağının ihtilafı yok.
                                Peygamber (sav) bütün müslümanların ortak değeri
                                İmam Ali(as)nin ehlibeytten olduğuna dair yani Allah tarafından ayeti kerime ile tertemiz olduğuna dair tasdik olunan kişi, yine kuranı kerimde hakkında bir çok ayetle tasdik edilmiş olan hicrette peygamberin yatağına yatan canını ona siper eden ,Hayberin fatihi, uhut da herkesin kaçtığında peygamberi tek savunan, hendek te Amr ibni Abduved hendeği geçip peygamber efendimizden savaşçı istediğinde ashab arasında tek ayağa kalkıp meydana çıkmak isteyen ve peygamber efendimizin kılcını kendisine vererek(zülfikar) şimdi hakkı temsil edenle batılı temsil eden karşı karşı karşıya geldi diğe hakkında dua ettiği Ali değil mi?
                                Peygamberimiz den onun hakkında yüzlerce hadis yokmudur?
                                Ben ilmin şehriyim Ali de kapısı, ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır, Ya Ali sen bana harunun Musaya olan menzilesindesin ancak benden sonra peygamberlik yok, vs. bunlar gibi çok ça hadis hadis var.
                                Hz. Fatima peygamberin kızı ve ehlibeytten değil midir?
                                Haşa müşrikler peygamberimize ebter(yani sonsuz)dedikleri için Allahu taala kevser suresini indirerek sana kevseri bahşettik demedimi peygamber soyunun Ali ve fatima ile devam ettiğini müjdelemedi mi? Bu soy Hasan ve Hüseyin le devam etmedi mi bunlar da Ali aba ehlibeytten değillermi. Bunlar kevserin meyveleri peygamber soyunun devam ettiricileri cennet gençlerinin efendisi değil mi? Peygamberimiz onlar için onlar bendendir ben de onlardan Allahım onları sev onlara buğzedene buğzet dememişmidir?
                                ve diğer imamlar hangisi ile ilgili bir sıkıntı var islam tarihinde.
                                İmam cafer Sadık(as)için buyurmamış mıdır ebu hanife eğer imam caferden iki ypl ders almasaydım helak olurdum diye? Trih te fıkıh ilminin üstadı olarak anılmaz mı İmam Cafer?
                                Sen se kalkmışsın bunların karşısına kimleri koyuyorsun bir bak?
                                Bunu senin mensubu olduğun mezhep yapmıyor senin gibi kafası karışık tarihi çarpık ve yanlı yorumlayanların tuzağına düşmüş aciz insanlar yapıyor
                                Oysa İslam kaynakları hepsi sıffin savaşında meşru halifenin ali olduğunu bilir ve karşısındakinin de İsalm halifesine savaş açan asi bir vali olduğunu teyit eder.
                                Peygamberimiz Risaletini ilan ettiğinden sonra ona savaş açan onu kendi mekanından hicrete mecbur eden hicret ettikten sonrada medinede de rahat bırakmayıp üstüne savaşlar açan Muaviyenin babası ebi Süfyan ve ailesi değil mi?
                                Allahu teala ayeti kerimede haksız yere bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmüş gibidir demiyor mu? Hz. Hamzayı kim ne için Şehit ettidi ve ne karşılığında?
                                Hind denilen kadın Hz Hamzanın ciğerini çıkarıp bedenini doğramadı mı?
                                Muaviye bu ailenin çocuğu değil mi?
                                İslama karşı yapılan savaşlarla o savaşlarda yer alarak büyümedi mi?
                                Sıffın savaşını yaparak islam halifesine asi olmadı mı?
                                Onca dökülen müslüman kanının hiç bir değeri yok mu? onların suçu neydi ki öldürüldüler? Bunun bir hesabı yok mu Allah katında?
                                Yine aynı savaşta kuranı mızraklara takarak hile yapmadı mı? ve yine hakem olayında meşhur yüzük hadisesiyle hile yaparak müslümanların başına musallat olmadı mı?
                                Hangi sünni kaynağı muaviyenin hilafetini meşru saymıştır söylermisin?
                                Muaviye ile başlayan emevi (ümeyye oğulları) devri saltanat olarak kabul edilmez mi?
                                ve yerine oğlu yezidi atamadı mı onun da en marifetli işi peygamber evladını katledip ev halkını esir etmek değilmidir.
                                Hırra olayını gerçekleştiren mekke ve medineyi yakıp yıkan ve Kabeyi yakmaya kalkan bu esnada yatağında kömürleşmiş olarak geberen yezit değilmidir?
                                Bunlar için kaynak yazmıyorum sana çünkü sen bunlarla ilgili kaynakları çokm iyi biliyorsun sünni ülemanın bu konuda ihtilafı yok.
                                Kütibi sitteye bak yeter.
                                İşte arkadaş bir tarafta şianın tarih anlayışı ve İslami referans olarak kabulettiği temel kişiler
                                Peygamber efendimiz,Ali,Fatima,Hasan ve Hüseyin
                                Diğer tarafta senin leş içinden çıkarıp temizlemeye çalıştığın ve asla temizlenmesi mümkün olmayan
                                Ebi süfyan,Hind,muaviye ve yezid
                                Emin ol bu konuda senin le aynı fikirde olan hiç bir ehli sünnet alimi bulamazsın.
                                Benim muteber gördüklerim Şii sünni herkesin kabul ettikleri çünkü Allah onları sevmeyi ve yaptıklarını hak bilip tatbik etmeyi emretmiş
                                Diğer tarafta tarih boyunca peygamberimize onun soyuna ve getirdikleri dine savaş ilan edip onların canına kastedenler.
                                Ama yinede diyorum gel tarihi bir daha gözden geçir ve tövebe et.
                                Müslümanlar arasında nifak ve ayrılık yaratmaktan kaçın.
                                İslami ortak değerlere sarıl ve peygamberimizin sünneti ne sadık ol.


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X