Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ebuzer-i Gıfârî'

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

    Maslahat Üzerine Verilen Bir Fetva



    1- Bir gün Ebuzer'in de aralarında bulunduğu bir toplantıda halife, Kâ'bul Ahbar'a şöyle bir soru sordu: "Halife, Beyt-ul maldan borç alıp daha sonra gelen Beyt-ul maldan onu ödeyebilir mi?"

    Kâ'b: "Bir sakıncası yoktur."

    Ebuzer, halifenin hedefini biliyordu. Halife borç yoluyla Beyt-ul malı harcamak istiyordu. Ebuzer, Kâ'b'a kızarak ona şöyle dedi: "Yahudi tohumu! Bizim dinimizi bize sen mi öğreteceksin?!"


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #17
      Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

      Kâ'b-ul Ahbar



      İslam tarihini bilmeyenlerin aklına şöyle bir soru gelebilir: Kâ'b-ul Ahbar kimdir ve halifelik makamında ki rolü ne idi?

      Bu soruyu cevaplamak için geriye dönüp Yahudilerin İslam aleyhindeki icraatlarına bakmalıyız:

      Yahudiler İslam ordusu karşısında yenildikten sonra, İslam'ı manevi yoldan zayıflatmak için alimleri zahiri olarak müslüman gibi gözükerek, İslam adına bazı hurafeleri dine sokup, İslam'a darbe vurmaya karar verdiler.

      Üzülerek söylemek gerekir ki, yönetimin yetersizliğinden yararlanarak, alimlerini müslümanların safına sokup, bir takım hakikatleri değiştirerek yerine hurafeleri yaymak suretiyle hedeflerine büyük ölçüde ulaşmış oldular.

      Maalesef bazı tarihçi ve hadis alimleri onların sözlerini incelemeden tefsir ve rivayetlerde yer vererek, kendilerinden sonrakilerin hakikati anlamalarını zorlaştırdılar.

      Kâ'b-ul Ahbar da bu Yahudi dönmelerinden birisiydi. İslam adına müslümanları arkadan vurmakla görevlendirilmişti. İyi bir senaryo oynayarak, yalandan İslam'ı temsil ediyormuş gibi gözüküp, müslümanlar arasında yerini aldı ve muhaddis ve fakih olarak tanındı. Hatta 3. halife onu İslam'ın en büyük alimi biliyor, hükümetin siyasi meselelerini ondan soruyordu. Ama Kâ'b gibilerinin mahiyetleri, Ebuzer gibi uyanık müslümanlara gizli değildi. İşte bunun için Kâ'b-ul Ahbar o toplantıda halifenin meyline göre fetva verdiğinde, Ebuzer hiç çekinmeden: "Yahudi tohumu! bizim dinimizi bize mi öğretiyorsun" demişti.

      Şüphesiz halifenin müftüsüne olan saldırı, onun kendisine idi. Onun için bu hadise Ebuzer ile Osman'ın arasını daha da açtı.


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #18
        Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

        Hakikati Tahrif Etme Girişimleri



        2- 2- Halife bir defasında yine Ebuzer'in ve Kâ'b'ın olduğu bir toplantıda şöyle bir soru yöneltti: "Bir kimse malının zekatını verirse, yine başkasının hakkı var mıdır?"

        Kâ'b halifenin hedefini bilmeden hemen cevap verdi: "Hayır"

        Halife ikinci soruyu şöyle sordu: "Biz, biraz Beyt-ul maldan alıp, bir kısmını işçilerimize ve bir kısmını da size verirsek bir sakıncası var mı?"

        Kâ'b hemen: "Hiç sakıncası yoktur.", dedi.

        Yine Ebuzer bir parça ateş kesilerek, asasını Kâ'b'ın göğsüne dayadı ve ona şöyle dedi: "Yahudi tohumu! Hangi cesaretle bizim dini hükümlerimizde fikir yürütüyorsun?" Daha sonra şu ayet-i Kerime'yi okudu: "...Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitab'a ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren... kimseler (in tutum ve davranışlarıdır)."[53][53]

        Ayet-i Kerime zekatı belirtmekle beraber, başka bir görevi daha açıklıyor.[54][54]

        Bu hâdise halifeyi daha fazla kızdırdı. Çünkü kendisi ve yandaşları Beyt-ul malı zekatını verdik adıyla dağıtmışlar ve altın ve gümüş stoku yapmışlardı.

        Halifenin maksadı başta Ebuzer olmak üzere itiraz edenleri susturmak ve yaptıkları stokun İslamî kurallara aykırı olmadığını bildirmekti.

        Ebuzer, Osman'ın bu soruyu, haram yoluyla elde ettiği malları meşrulaştırmak maksadıyla sorduğunu biliyordu.

        Ebuzer, Emeviler hükümetinin mahiyetini biliyordu. Eğer şimdiden bunların önü alınmazsa gelecekte bu servetler hakkı ve haklıyı yok etmek için kullanılacak ve adil hükümetin icra edilmesine mani olacaktı.

        Zamanın akışı Ebuzer'in görüşünü haklı çıkardı. Çünkü Cemel ve Sıffın savaşlarının asıl hedefi, Hz. Ali'nin (a.s) adil hükümetini yıkmaktan başka bir şey değildi. Ayşe'nin seferinin harcırahını beni Umeyye'nin zenginleri verdiler. Daha sonraları hadis uyduranların maaşları bu parayla ödeniyordu. İslam mücahitlerinin kanıyla ele geçen paralar şimdi İslam'ın yıkılması ve Resulullah'ın (s.a.a) gerçek sünnetinin saptırılmasında harcanıyordu.

        Evet, Ebuzer bu durumları tahmin ettiğinden, bu gayri meşru işleri ortadan kaldırmak için zikr olunan ayeti okuyordu. Bu vesileyle onların, İslam'ın kanunlarıyla asla bağdaşmayan işlerine mani olmak istiyordu.


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #19
          Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

          Şam'a Sürgün



          Bu olaylar, Ebuzer'in sürülmesine zemin hazırladı. Çünkü Ebuzer'in Medine'de kalması tahammül edilemezdi. Onun için Şam'a sürüldü.

          Ebuzer, Şam'a vardığında gördü ki orası Medine'nin benzeridir. Muaviye halifelik hazırlığı yapıyor; Rum'a yakın olduğu, Rumların gelip gittiği ve onların karşısında zayıfladığımız belli olmasın bahanesiyle de kendisine saray yaptırıyordu. Yüzlerce insanı da bu sarayın yapımında çalıştırarak mahvolmalarına sebep oluyordu.

          Ebuzer, halkın malının dağılmasına ve hainlik yapılmasına asla dayanamazdı. O bu sefer de Muaviye'nin fasit işlerine karşı mücadele başlattı.

          O, Muaviye'nin Beyt-ul maldan yapılan güzel sarayını gördüğünde kızarak ona şöyle dedi: "Eğer bu saray müslümanların Beyt-ul malından yapılmışsa onlara hiyanettir bu. Yok eğer şahsi malından yapılmışsa israftır."

          Resulullah'ın (s.a.a) yardımcısı bununla yetinmeyip, Osman'ın hükümetinin aynısı olan Muaviye hükümdarlığını rezil etmek için şöyle dedi: "Ben yersiz ameller ve harcamalar görüyorum ki müslümanlar arasında bunlara asla rastlamadım. Allah'ın Kitabı'nın ve Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin hilafına işlerdir bunlar. Bunların hükümetinde hak ayaklar altına alınıp, batıl diriliyor. Sadıklar yalanlanıyor, bir takım insanlar salâhiyeti olmadığı halde, müslümanların mallarını kendilerine ayırıyor, iyiler ve haklı olanlar ise mahrum bırakılıyorlar."

          Bu sözler, Peygamber (s.a.a) ve Hz. Ali'nin (a.s) sözleri gibi yıkıcıydı. Onların mektebinin öğrencisinin ağzından çıkıyordu. Bu, Muaviye'nin hükümeti için çok tehlikeliydi. O, Ebuzer'in sözlerinin ne derece etki bırakacağını bildiğinden, onu susturmak için üç yüz dinar yolladı.

          Ebuzer, onun hedefini iyi biliyordu. Muaviye'nin temsilcisine şöyle dedi: "Eğer bu para Beyt-ul maldan bu yıl benim maldan kesilen paraysa kabul ediyorum, yok eğer hediye ise benim ona ihtiyacım yoktur", dedi ve parayı geri çevirdi.[55][55]


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #20
            Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

            Şam'da Kıyamın Tırmanışı



            O'nun adaletsizlik ve fesat ile öyle bir mücadele şekli vardı ki halkın duygularında tesir bırakıp, onları Muaviye'nin aleyhine ateşliyordu. Mesela bazen sabah namazını Şam surlarının kapısında kılardı. Beyt-ul mal kervanları şehre geldiklerinde şöyle sesleniyordu: "Bu kervanlar ateş yüklüdür. İyiliği emredip, kötülükten sakındırdığı halde, kendisi uymayanlara Allah lanet etsin!"

            O, bazen Muaviye'nin sarayı önünde durur, onun aleyhine sloganlar atardı.

            Muaviye tarafından Kansereyn'e hakim olarak atanan Cellam Gifari şöyle diyor: "Bir gün rapor sunmak için Muaviye'nin huzurundaydım. Aniden sarayın önünden bir ses duydum. Şöyle sesleniyordu: "Bu kervanlar ateş getirdiler. Allah, Emr-i bil Maruf, nehy-i anil Münker yapıp da kendileri uymayanlara lanet etsin."

            Bu sırada Muaviye'nin renginin kaçtığını gördüm. Bana dönerek dedi ki: "Şu sesin sahibini tanıyor musun?" Ben: "Hayır", dedim. O: "O, Cundeb bin Cünade Gıfari'dir. Ve bu iş de onun günlük işlerinden biridir" dedi ve Ebuzer'i yanına getirmelerini emretti. Az sonra Ebuzer'i çeke çeke getirdiklerini gördüm. Onun karşısına diktiklerinde Muaviye son derece kızgınlıkla şöyle dedi: "Ey Allah'ın ve Peygamber'in düşmanı! Her gün benim aleyhime konuşma yapıyorsun. Peygamber'in sahabilerini, Osman'dan izin almadan öldürmeye yetkim olsaydı, seni bir gün bile yaşatmazdım. Ama halifeyi durumdan haberdar edip talimat isteyeceğim."

            Cellam diyor ki: Ben, onu görmeyi çok arzuluyordum. Çünkü o, benim kabilemden idi. Onu iyice inceledim. Buğday tenli, az sakallı ve beli biraz bükülmüştü. Muaviye'nin askerlerinin elinde olmasına rağmen, ona karşı en küçük saygıyı bile göstermedi. Muaviye'nin cevabında şöyle dedi: "Ben Allah'ın ve Peygamber'in düşmanı değilim. Sen ve baban Ebu Sufyan Allah'ın ve Peygamber'in düşmanlarısınız. Siz küfrünüzü gizleyip, İslam'ı izhar ettiniz. Sen kendin kaç kez Peygamber (s.a.a) tarafından lanetlenmişsin. İslam Peygamberi (s.a.a), sana hiç doymaman için lanet etmiştir.

            Ben Resulullah'tan (s.a.a) duydum senin hükümetin hakkında: "İslam hükümeti boğazı açık ve hiç doymak bilmeyen bir ferdin eline geçerse, müslümanlar uyanmalı ve onun şerrinden dikkatli olmalılar!" buyurmuşlardı."

            Ebuzer, bu sözle hassas yerden darbeyi vurmuş ve Muaviye'nin çirkef yüzünü Resulullah'ın (s.a.a) diliyle açığa çıkarmıştı. Bu hadis meşhur hadislerden olduğu için Muaviye inkar edemedi. Mecburen şöyle dedi: "Resulullah'ın (s.a.a) maksadı başka birisidir."

            Ebuzer: "Yanılıyorsun, bu hadisten maksat sensin. Ben Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki seni şöyle lanetliyordu: "Allah'ım ona lanet et ve onun doymak bilmeyen gözünü toprakla doyur."

            Ebuzer, daha sonra şunları ilave etti: "Ben, Resulullah'tan (s.a.a) duydum ki senin öbür dünyadaki halinden şöyle haber verdiler: "Muaviye ateşte yanacaktır."

            O, bu hadislerle Muaviye'yi rezil etti. Ama o da günümüzdeki siyasetçiler gibi mahkum olduklarında güç kullandı. Yalancı bir gülümsemeyle Ebuzer'i gözaltına almaları emrini verdi.[56][56]


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #21
              Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

              Ebuzer, Medine Yolunda



              Değindiğimiz gibi Muaviye, Ebuzer'in açıklamalarının ne kadar etkili olduğunu biliyordu. Ebuzer, tebliğine bu şekilde devam edecek olursa çok geçmeden aleyhine kıyam olacak ve daha sonra Medine'ye kadar yayılacaktı.

              İbn-i Battal şöyle diyor: "Muaviye'nin ordusu, Ebuzer'in sözlerinden etkilenmiş ve ona meyillenmişlerdi. Onun için Ebuzer'in Şam'da kalmasından korkuyorlardı."[57][57]

              Diğer taraftan da Ebuzer gibi Resulullah'ın (s.a.a) büyük sahabisini tutuklamak genel olarak halkın zihninde kötü sonuçlar doğuracaktı. Onun için Osman'a mektup yazarak, Ebuzer'in Şam'da olması, kendi aleyhine kıyama sebep olabilir diye tanıtıp şöyle rapor etti:

              "Halk, Ebuzer'in etrafında toplanıyor. Ebuzer'in halkı, senin aleyhine kışkırtmasından korkuyorum. Bu bölgenin halkına ihtiyacın varsa Ebuzer'i buradan uzaklaştır."

              Osman ona, cevabında şöyle yazdı: "Ebuzer'i zayıf, çıplak ve vahşi deveyle Medine'ye doğru yola çıkar."

              Muaviye hiç beklemeden halifenin emrini icra etti. Ebuzer'e olan kini yüzünden onu kötü bir halde Medine'ye doğru yola çıkardı.

              Mes'udi şöyle yazıyor: "Muaviye, onu yalısı kuru ağaçtan olan bir deveye bindirdi ve çok vahşi ve acımasız beş kişiyi de onu Medine'ye götürmeleri için görevlendirdi. Deveyi çarparak götürdüklerinden Ebuzer, devenin üzerinden zıplayıp düşüyordu. Öyle ki Medine'ye vardıklarında Ebuzer'in paçalarının eti dökülmüştü. Az kalsın bu acıdan ölecekti."[58][58]


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #22
                Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                Resulullah'ın (s.a.a), Emevilerin İğrenç Hükümetinden Haber Vermesi



                Ebuzer'i yaralı ve sızlar bir halde Osman'ın yanına getirdiler. Osman, onu görür görmez Kur'an'ın ayetinin hilafına -ki müslümana küçümseyerek hitap edilmemelidir- ona dönerek şöyle dedi: "Ey Cuneydap![59][59] Seni görmekle hiç de gözümüz aydın olmadı."

                Ebuzer, tüm azametiyle şöyle dedi:

                "Benim adım Cundep'tir, Cuneydap değil ve Resulullah (s.a.a), beni Abdullah diye çağırırdı. Resulullah'ın (s.a.a) bana verdiği ismi daha çok seviyorum."

                Osman: "Benim hakkımda şöyle dediğini duydum: Ben diyormuşum ki Allah'ın eli bağlıdır. Allah fakirdir, biz zenginiz. Ne zaman böyle dedim?"

                Ebuzer: "Eğer bundan başka bir mantığa sahip olsaydın Allah'ın malını zalimce belli kişiler arasında taksim edip, diğerlerini mahrum etmezdin? Ben Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "As'ın çocukları otuza ulaşırsa, Allah'ın malını sahiplenip, birbirlerine peşkeş çekecekler; Allah'ın kullarını kendilerine kul edinecekler ve Allah'ın kitabını tahrif ederek tefsir edeceklerdir."

                Halife bu hadisten çok incindi. Ama çaktırmamak için meclise göz gezdirip: "Böyle bir hadis duymuş musunuz?" dedi. Hepsi birden: "Hayır" dediler.

                Halife şöyle dedi: " Vay haline senin ey Ebuzer, Resulullah'ın (s.a.a) diline yalan bağlayıp hadis mi uyduruyorsun?"

                Daha sonra şöyle dedi: "Ebuzer'in savunucusu Ali'dir. Onu getirin." Az sonra Ali (a.s) meclise geldiler. Halife, Ebuzer'e az önce okuduğun hadisi oku dedi. Ebuzer, hadisi tekrar etti. Osman, Emir-ül Mü'minin'e (a.s) sordu: "Resulullah'tan (s.a.a) böyle bir hadis duymuş musun?"

                -Ben böyle bir hadis duymamışım. Ama Ebuzer'in sözleri doğrudur.

                -Onun doğruluğunu nereden biliyorsun?

                -Çünkü Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduklarını duydum: "Göğün altında ve yerin üstünde Ebuzer'den daha doğru konuşan kimse yoktur."

                Bu sırada toplantıda olanlar, Hz. Ali'nin (a.s) zekasının ve cesaretinin etkisinde kalarak şöyle dediler: "Evet, biz de bu hadisi Resulullah'tan (s.a.a) duyduk."

                O anda Ebuzer'in asık suratı açıldı ve şöyle dedi: "Bir gün hadis uydurmakla suçlanacağımı aklımın ucunda bile geçirmemiştim. Hayatta kalıp da bu ithamı Resulullah'ın (s.a.a) ashabından duyacağımı zannetmezdim!!"

                Gerçi Osman, o toplantıda As oğulları hakkında olan hadisin üstünü kapadı. Ama onun kapaması hakkın üstünü örtemezdi. Çünkü asırlar geçmesine rağmen, bazı Sünni alimler dahi bu hadisi nakletmişlerdir.[60][60]


                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                  Beyt-ul Maldan Servet Elde Etmenin Cezası



                  Ebuzer'i mahveden Şam-Medine seferi, onun beden gücünü elinden almış ve incitmişti. Ama ne Medine-Şam, ne de Şam-Medine seferleri onun ruhunu hiç bir şekilde etkileyememişti. Yine, adaletsizlik ve Beyt-ul malı dağıtanlara karşı mücadelesinde en küçük taviz bile vermiyordu.

                  Ebuzer'in Medine'ye geldiği ilk günlerde, Osman'ın toplantısında hazır bulunduğu bir sırada Abdurrahman'ın malını, paylaştırmak amacıyla halifenin yanına getirmişlerdi. Ondan o kadar servet kalmıştı ki altın ve gümüş keselerini Osman'ın önüne yığdıklarında, Osman karşısındakini göremiyordu.

                  Osman, Abdurrahman'ın ölümüne üzülerek şöyle dedi: "Onun için ümitliyim. Çünkü misafirperver ve fakir fukaraya yardım eden birisiydi."

                  Kâ'b-ul Ahbar devamlı olarak halifenin sözlerini, kayıtsız şartsız tasdik ediyordu. Bu defa a yine halifenin sözlerini tasdik etti.

                  Bu sahne Ebuzer'i üzdü. Son derece yorgun ve bitkin olmasına rağmen, ayağa kalkıp asasını aldı ve Kâ'b'ın başına vurarak şöyle dedi: "Yahudi tohumu! Bu kadar mal bırakan birinin hakkında ümitli olduğunu ve Allah ona her iki dünyanın saadetini verdi diyorsun ha ..."

                  Daha sonra şöyle ekledi: Ben Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Ölümümde bir kırat[61][61] dahi mal kalmasını istemem."


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                    Ebuzer'in Tabiatının Denenmesi



                    Osman, Ebuzer'in tabiatını denemek için topluluk içerisinde onu korkutmak için şöyle dedi:

                    -Sen neden halkı, benim aleyhime kışkırtarak asayişi bozuyorsun?

                    -Ben, seni ve arkadaşını (Muaviye'yi) bilgilendirdim. Ama benim nasihatlarıma uyacağınıza hile ile geldiniz.

                    -Yalan söylüyorsun; [62][62]sen asayişi bozuyorsun. Şam halkını bana karşı kışkırtıyorsun.

                    O anda Ebuzer, art niyetli olmadığını, kendi şahsiyetini ve hakikat peşinde olduğunu belirten tarihi bir söz söyledi: "Ebu Bekir ve Ömer'in yolundan git de sana itiraz etmesinler. Yani ben maceracı değilim. Eğer böyle olsaydım onların hilafeti döneminde de onlarla muhalefet ederdim. Çünkü sizin üçünüzün de halifeliği aynı şekildedir. Ama sen, hak ve adalet sınırını aşmışsın. Onun için ben, seninle mücadele etmeyi kendime vazife bildim. Eğer sen, önceki iki halife gibi yapsan seninle de muhalefet etmem."

                    Osman, Ebuzer'in mantıklı sözü karşısında mat olduğu için şöyle dedi: "Senin bunlarla ne işin var?!!"

                    Ebuzer, şöyle cevap verdi: "Ben, Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker yapmakla görevliyim."

                    Osman, Ebuzer'in karşısında bir şey yapamıyordu. Mecliste hazır bulunanlara dönüp şöyle dedi: "Size göre ben bu adama ne yapmalıyım? Acaba ona kırbaç mı vurdurayım, hapse mi tıkayayım, öldüreyim mi, yoksa İslam devletinden sürgün mü edeyim? Çünkü o, müslümanların arasına ihtilaf sokuyor!!"

                    Bu sırada mecliste hazır bulunanlardan Ali (a.s), yumuşaklıkla ve mantıkla söze girerek şöyle buyurdular: "Benim bu konudaki görüşüm Âl-i Fır'avn içerisinde bulunan Mu'min'in görüşüdür. (Kur'an'da da nakledildiği üzere) O Hz. Musa hakkında Fır'avn Ve adamlarına şöyle dedi: "Eğer doğru söylüyorsa kabul edin, yalan söylüyorsa kendisinindir. Yoksa onun korkuttuğu azaba duçar olursunuz!" (Mu'min, 28)

                    Emir-ül Mü'mimin (a.s), bu ilahi mantıkla mecliste hazır bulunanları etkiledi ve bir defa daha Ebuzer'i, Osman'ın hilesinden alıkoydu.

                    Osman, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerine kızdı ve ikisi arasında tartışma oldu. Ama sonunda o toplantıdan kendi faydasına bir netice alamadı. Sadece Ebuzer'le konuşmayı herkese yasakladı.


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                      Rebeze'ye sürgün



                      Osman bir daha Ebuzer'i çağırıp, yumuşatmaya çalıştı. Ama ümidi suya düştü. Zira Ebuzer, onu görür görmez şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a), Ebu Bekir ve Ömer'in nasıl davrandıklarını görmedin mi? Acaba sen onlar gibi mi davranıyorsun? Sen haşin bir şekilde davranıyor, işkence ediyorsun."

                      Bu sözler Ebuzer'in, davasından vazgeçmeyeceğini ifade ediyordu. Osman'ı her türlü anlaşmadan ümitsiz bıraktı ve onu, Ebuzer'i sürgün etme kararında sabit kıldı. Onun için çekinmeden şöyle dedi:

                      - Medine'den çıkmalısın.

                      - Ben de senden bıkmışım ve seninle bir şehirde kalmak istemiyorum. Ama nereye gideyim.

                      - Nereye istersen gidebilirsin.

                      - Şam'a döneyim; zira orası Allah'ın düşmanlarıyla cihat yeridir.

                      - Ben seni Şam'dan döndürdüm ki orayı ifsat etmeyesin diye. Bir daha nasıl seni oraya göndereyim?

                      - Irak'a gideyim mi?

                      - Hayır, Irak'a gidecek olursan bir toplumun içine gitmiş olursun ki onlar halifeliği kabul etmiyorlar.

                      - Mısır'a gideyim mi?

                      - Hayır.

                      - Peki nereye gideyim?

                      - Sahraya gitmelisin ki halk ile ilişkin kesilsin.

                      - Sahradan, İslam merkezine hicret ettikten sonra yine sahraya mı döneyim?

                      - Evet!

                      - Peki, Necd sahrasına gidiyorum.

                      - Hayır, Medine'nin uzak doğusuna, Rebeze sahrasına gideceksin ve oradan bir tarafa ayrılmayacaksın![63][63]

                      Ebuzer, Rebeze'nin ismini duyunca dedi ki: "Allahu Ekber! Resulullah (s.a.a), doğru haber vermiştir. Resulullah (s.a.a), önceden başıma gelecek her şeyden haber vermişti."

                      - Ne haber vermişti?

                      - Beni, Mekke ve Medine'de bırakmayacaklarını ve sonunda Rebeze'de öleceğim haberini vermişti.[64][64]

                      Burada hamiyet sahibi her müslümanın düşünmesi ve sorması gerekmez mi k, acaba ilahi bir kimsenin ve Resulullah'ın (s.a.a) mücahit yarenlerinden olan birisinin mükafatı bu mudur? Necd sahrasında bile kalmasına izin verilmezken, müslümanların Beyt-ul malını tarumar eden dünyaperestler halifenin göz bebeğidir diye hürmet ve hizmete layık görülsün de, Resulullah'ın (s.a.a) gerçek yarenleri sahraya sürgün edilsin! Acaba İslam mantığı buna izin veriyor mu? Ebuzer'in doğruyu söylemek, fesat ve adaletsizlikle mücadele etmekten başka ne suçu vardı ki?!!


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                        Haşimi'lerin Ebuzer'i Uğurlaması



                        Ebuzer'in sürgün hükmü kesinleşti ve halife, Ebuzer'i Rebeze'ye kadar götürmesi için bir muhafız görevlendirdi.

                        Osman, halkın ayaklanmasını önlemek için, Ebuzer'le konuşmayı ve onu uğurlamayı yasakladı. Halk, halifenin korkusundan onu uğurlamaya cesaret edemediler. Ama Haşimi'ler ve Ebuzer'in sadık dostları Ali (a.s), Hasaneyn (a.s), Ammar, Akil, halifenin yasağını çiğneyip, Ebuzer'i uğurlamaya geldiler.

                        Bu sırada Hasan bin Ali (a.s), Ebuzer ile konuşmaya başladı. Halifenin emrini icra etmekle görevlendirilen halifenin müşaviri ve damadı Mervan, uğurlamaya gelenleri engellemek için Hasan bin Ali'ye (a.s) şöyle dedi: "Ey Hasan! Bitir artık, halifenin bu adamla konuşmayı yasakladığını bilmiyor musun?"


                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                          Hz. Ali'nin (a.s) Sözleri



                          Emir-ül Mü'minin (a.s), Mervan'ın bu küstahlığına kızarak, onu itti ve atını kamçılayarak şöyle buyurdu: "Çekil bakalım Allah'ın cehennemliği!" Daha sonra Ebuzer'e dönerek şöyle buyurdu: "Ey Ebuzer! Sen, Allah için halifeyle muhalefet ettin. Bu yüzden O'nun lütfunu ummalısın. Onlar, dünyaları için senden korktular; sen ise dinin için onlardan korkuyordun. Onların dünyalarını onlara bırak ve dinini onların tehlikesinden kurtar.

                          Onlar senin kaçındığın dünyaya ne kadar da muhtaçtırlar. Halbuki sana yasak ettikleri şeylere senin hiçte ihtiyacın yoktur.

                          Kıyamet günü kimin kârlı, kimin zararlı olduğu belli olacak. Eğer yerler ve gökler bir kulun üzerine kapansa, o kul takva yolunu seçerse Allah, onu kurtuluşa erdirir ve kapalı kapıları onun yüzüne açar.

                          Yalnız hakka sığın ve batıldan kork. Eğer, onların dünyalarıyla işin olmasaydı, seni severlerdi; dünya malından kendine bir pay ayırsaydın, senden emin olurlar, endişeleri olmazdı."



                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                            Akil'in Sözleri



                            Daha sonra Emir-ül Müminin (a.s), uğurlamaya gelenlere hitap ederek şöyle buyurdu: "Amcanızla vedalaşın." Ve Akil'e hitap ederek: "Kardeşinle vedalaş buyurdu."

                            Akil, ilerleyip şöyle dedi: "Ey Ebuzer! Bu son dakikalarda ne diyeyim. Biliyorsun ki biz seni çok seviyoruz ve sen de bizi çok seviyorsun.

                            Allah'tan kork ve sakın. Ondan sakınmak kurtuluş yoludur. Zorluklara karşı sabırlı ol. Çünkü sabır ruhun büyüklüğünün alametidir.

                            Bilmelisin ki hedef yolunda sabır ve istikameti zor saymak, kudretsizlik ve acizliktir. Kurtuluşun gecikmesinden ve sıkıntıdan yorulmak bir nevi ümitsizliktir. Buna göre kesinlikle ümitsizlenme."



                            Hz. Hasan Bin Ali'nin (a.s) Sözleri



                            Daha sonra sözü İmam Hasan (a.s) alarak şöyle buyurdu: "Bunların sana yaptıklarını görüyorsun. Dünya ebedi olmadığı için unut. Meşakkat ve zorlukların karşılığını ahirette almak için katlan. Sabırlı ol ki Resulullah (s.a.a), senden razı olduğu halde onunla buluşasın."



                            Hz Hüseyin Bin Ali'nin (a.s) Sözleri



                            Hz. Hüseyin (a.s) de söze başlayarak şöyle buyurdu: "Amcacığım, Allah bu durumu değiştirebilir. Allah, her gün yaratıp yok edendir. Bunlar dünyalarını sevdikleri için seni üzdüler ve bu şehirde kalmana izin vermediler. Ama sen dinin için onları günahtan alıkoymaya çalıştın. Onların ne kadar da senin kaçındırmak istediğin mala ihtiyacı vardır. Halbuki sana yasak ettikleri şeyden sen ganisin.

                            Allah'tan sabır isteki üzülmeyesin. Allah'a sığın, çünkü sabır dinin bir bölümü ve büyüklük alametidir. Ama üzüntü ve dargınlık, ne günü çabuk geçirir ne de ölümü uzaklaştırır."



                            Ammar'ın Sözleri



                            Ammar'ın tüm vücudunu sinir almış, titriyordu. Şöyle dedi Ebuzer'e: "Seni korkutanları, Allah korkutsun. Allah'a yemin ederim ki eğer sen onların dünyasıyla uyum sağlasaydın, emanda olacaktın. Onların işlerini alkışlasaydın, seni seveceklerdi. Halkı senin aleyhine yönelten şey, onların dünyaya olan bağlılıkları, ölümden korkmaları ve başta olanı sevmekti. Bunlar dinlerini halifenin yandaşlarına bağladılar. Onlar da bunun karşılığında dünyalarından onlara verdiler. Her iki grup da dünyada ve ahirette hüsrandadır."

                            Ebuzer, artık yaşlanmış ve yaşı geçmişti. Ağlayarak şöyle dedi: "Allah'ın rahmeti üzerinize olsun Ey Resulullah'ın Ehl-i Beyti! Sizi gördüm Peygamber'i hatırladım. Benim, Medine'de sizden başka kimsem yoktur.

                            Benim vücudum, Hicaz'da Osman'ı, Şam'da ise Muaviye'yi sıktı. Osman Medine'de kalmama izin vermediği gibi, Mısır'a, Basra'ya gitmeme de izin vermedi. Çünkü halkı onların aleyhine kışkırtacağımdan korkuyordu. Beni öyle bir yere yolluyor ki orada Allah'tan başka hiç bir yardımcım yoktur. Ben, Allah'tan başka hiç bir şey istemiyorum. Allah'ım benimle olduğu müddetçe hiç bir şeyden korkum yoktur."[65][65]



                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                              Osman'ın Tepkisi



                              Diğer taraftan Mervan halifenin yanına gelerek durumu anlatıp, Hz. Ali'den (a.s) şikayet etti. Osman, Emir-ül Müminin'nin (a.s), verdiği emre uymamasına kızarak şöyle dedi: "Ey müslümanlar! Ali benimle muhalefet ediyor. O, benim temsilcimi geri çevirip, işini yapmasına mani olmuş. Allah'a yemin ederim ki bu yaptıklarının cezasını vereceğim."

                              Emir-ül Müminin (a.s), Ebuzer'i uğurlayarak döndüğünde, halk O'nu karşılamaya giderek, halifeyi kızdırdığını bildirdiler.

                              Hazret şöyle buyurdu: "Onun kızması atın ağzında bulunan gemine kızması gibidir. Onu, dişleriyle o kadar sıkar ki, sonunda yorulup bırakır. Yani onun, bana kızması hiç bir şey ifade etmez, sadece kendisini üzecektir."

                              Ali (a.s), Osman'la karşılaştığında Osman, şöyle dedi: "Bana karşı çok cüretkar olmuşsun. Artık benim temsilcimi geri çeviriyorsun."

                              - O, benim uğurlamama mani olmak istedi. Ben de onu kovdum. Ama sana karşı muhalefet etmedim.

                              - Ben Mervan'a, kimsenin Ebuzer'i uğurlamaması için emir vermiştim.

                              - Senin her emir verdiğin şey, hatta hakkın ve İlahi emrin hilafına olsa bile uymaya mecbur muyuz? Yemin ederim ki böyle bir emre asla uymayacağız.

                              - Mervan'ın diyetini vermelisin. Ona küfretmişsin. O da sana küfredecek ve atını kamçılayacak.

                              - Atım onun ihtiyarında. Ama bana kötü laflar sarfedecek olursa, ben de sana yalanı olmayan kötü şeyler söylerim.

                              - Sen, ona kötü laflar sarfetmişsin, o niye sana söylemesin? Allah'a yemin ederim ki sen bana Mervan'dan daha iyi değilsin.

                              Ali (a.s), bu cümleyi duyduğunda çok sinirlendi ve şöyle buyurdu: "Benimle böyle konuşmakla beni Mervan'la bir mi tutuyorsun? Allah'a and olsun ki ben senden üstünüm. Babam, senin babandan, annemde senin annenden üstündür. İşte ben kılıcımı çektim, sende kendini hazırla."

                              Osman sinirlenip yüzü kızardı, ama tepki gösteremedi. Mecburen yerinden kalkıp evine gitti. Ali (a.s) de meclisi terk etti. Haşimi'ler, Ensar ve Muhacirler, Hz. Ali'nin (a.s) tarafını tuttular.

                              Ertesi gün Osman, Hz. Ali'yi (a.s) halka şikayet ederek, şöyle dedi: "Ali, beni eleştiriyor ve eleştirenlere destek oluyor."

                              Sonunda bir grup müslümanın arabuluculuğuyla halife ile, Hz. Ali'nin (a.s) ihtilafı azaldı. Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Ben, Ebuzer'i uğurlamakla, hakkımı eda etmekten başka hiç bir kastım yoktu."[66][66]



                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Ebuzer-i Gıfârî'

                                Zalimle Kıyaslamak



                                Halifenin, Ali (a.s) ile tartışmasında, O Hazretin mukaddes makamına yaptığı hakaret bağışlanamaz. Halife, kendi damadı Mervan ile Ali (a.s) arasında hiç bir fark gözetmeyerek ikisini eşit saydı.

                                Şüphesiz burada halife hevasına kapılmıştır. Yoksa Ali (a.s) nasıl Mervan ile kıyas olunur? Üstünlüğün ölçüsünü ne bilirsek bilelim, halifenin mukayesesini düzeltemez.

                                Nasıl olur da Kur'an-ı Kerim'in, Resulullah'ın (s.a.a) nefsi olarak tanıttığı Hz. Ali'yi (a.s) iğrenç soydan gelen Mervan ile aynı kefeye koyar?!

                                Geçmiş sayfalarda da belirttiğimiz gibi Mervan ve babası İslam'ın en büyük düşmanlarından idiler ve Resulullah (s.a.a) ile hiç bir muhalefetten çekinmiyorlardı. Öyle ki Resulullah (s.a.a), onları Taif'e sürdü ve Osman'ın halifelik dönemine kadar orada kaldılar.

                                Mervan, sadece Resulullah (s.a.a) zamanında değil, hatta Hz. Ali'nin (a.s) hilafeti döneminde de, o Hazret ile muhalefet ediyordu. Hatta Cemel savaşında Talha ve Zubeyr'in ordusuna katılarak İmam'a karşı savaştı.

                                Emir-ül Müminin'nin (a.s) askerleri, Mervan'ı esir tuttuklarında Hasaneyn'e (a.s) yalvarıp babalarının yanında kendisine şefaat etmelerini istedi.

                                Emir-ül Müminin (a.s), Hasaneyn'nin (a.s) şefaatını kabul ederek onu azad etti. Bazıları arz ettiler: "Ya Emir-ül Müminin! Mervan, seninle biat edecek mi?"

                                Hazret buyurdular: "Osman öldükten sonra benimle biat etmedi mi? Benim, onun biatına ihtiyacım yoktur. O, yahudi sıfatlı ve hilekardır. Eğer bu gün eliyle bana biat etse, yarın başka bir uzvuyla bozacaktır."

                                Daha sonra şöyle buyurdu: "O, çok az bir müddet hükmedecektir. O dört kuvvetli ve tehlikeli koçların babasıdır. İslam alemi onların elinden çok çekecektir."

                                İslam tarihinde Mervan'ın çok kötü bir geçmişine rağmen Osman'ın onu, Ali (a.s) ile terazinin aynı kefesine koyup "Sen benim yanımda Mervan'dan daha iyi değilsin" demesini nereye koyabilirsiniz?!


                                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X