Günümüzde pek çok şeyin sanalı olduğu gibi arkadaşlığın da sanalı çocuklar arasında tercih edilir oldu. Bunun hikayesi, tetris, atari derken; çok ta eskiye dayanmayan bir maziyle başlar. Benimle çocukluğunu yaşayan 80’li yılların çocukları, ilk tetris oyunuyla tanıştı sanal oyuncaklarla… Bunu izleyen atarilerin tahtını sarsan ise bilgisayar oyunları oldu. Bilgisayar oyunları daha uzun zaman yerini koruyacak gibi görünüyor. Hele hele bilgisayarı çocuk bakıcısı olarak gören, etrafta ayağına dolaşacağı yerde bilgisayar oyunu oynasın diye düşünen anneler oldukça; bilgisayar oyunlarının tahtını kimse sallayacak gibi değil!..
Eskiden “portakalı soydum başucuma koydum…” diye başlayan tekerlemeler ve devam eden, zamanın unutulduğu, küsmelerin barışmaların bol olduğu oyunlar çoğunlukla akşam ezanının okunmasıyla, ertesi gün devam etmek üzere arkadaşlarla vedalaşarak sona ererdi. Eve gelince annemize anlatacak pek çok şeyimiz olurdu ve alınacak pek çok nasihat…
Sayısını bilmezdik, ne arkadaşlarımızın nede oynadığımız oyunların. Hayal gücümüz güçlüydü, elimize geçen her şey oyun malzemesi olmaya hazırdı. Terli terli içilen sulardan hasta olurduk ama hiç obez kelimesini duymamıştık….
Peki ya günümüzde çocuklar; oturdukları yerden dünyayı ele geçirme çabası içinde saatlerce bilgisayar başında cips yiyerek ve kola içerek oynadıkları oyunlar ne kazandırıyor sizce? Kıskançlık ve hasetliği körükleyen bir kazanma hırsı, hareketsiz geçen saatlerde gelişimine hiçbir şey kazandırmayan yiyecekler ile beslenme sonucunda edindiği kilolardan başka… Ne arkadaşlığı öğrenebiliyorlar ne de gerçek oyunları oynamayı. Arkadaşlığın değerini anlayamıyorlar, çünkü bilgisayar onlara küsmüyor, kalbi kırılmıyor, istedikleri zaman açıp istedikleri zaman kapatabiliyorlar. İnsan ilişkilerinde yeterince tecrübe edinemiyor çocuklar. Zamanının çoğunu televizyon ya da bilgisayar başında geçirirse nasıl arkadaş edinebilir ki? Tabi sanal arkadaşlıkları saymıyorum. Yalanlar üzerine kurulmuş chat arkadaşlıkları ve ülkeler arası oynanan oyun arkadaşlıklarını kastediyorum.
Bu konuda tabi çocuklarımızı acımasızca eleştirirken, okları biraz da kendimize döndürmemiz gerekir. Aman! çocuk sokakta oynamasın, şu arkadaşının ailesi iyi değil, bu arkadaşının kötü huyu var derken arkadaş edinmesini engelleyen anneler hiç de az değil. Tabi ki onları sokakta bekleyen tehlikelerden korumamız gerekir, fakat bunu yaparken uzaktan oyunlarını takip ederek dozunu iyi ayarlamak lazım. Çoğu anne şunu diyecektir “Ne yapalım yani başıboş mu bırakalım?” Hayır, tabi ki başıboş değil. Ama aynı hassasiyeti neden bilgisayar başında, atari başında geçirdiği saatler için göstermiyoruz. Çünkü oradaki tehlike görünmüyor. Çocuk sokaktaki arkadaşından belki küfür öğrenebilir ya da kavgada dizleri yaralanabilir. Bunu tehlikeyi gördüğü için anne-baba korumaya çalışıyor. Bilgisayar başında güvencede olduğunu düşünüyor.
Bugünlerde Amerika ve Avrupa ülkelerinde, internet ya da bilgisayar alışkanlığı, alkol, sigara, uyuşturucu gibi bağımlılık yapan madde alışkanlıkları gibi tehlikeli olmaya başladığı yönünde sürekli anne-babalar uyarılıyor. Amerika’da evde bilgisayar bulunma oranının %70, internet oranının %50 lere ulaştığını düşünürsek anne-babalara bu konuda neden sürekli uyarılar yapıldığını daha iyi anlayabiliriz. Biz aynı hataya düşmeyelim, çocuklarımız bilgisayar ve oyun bağımlısı olmadan tedbirimizi alalım. Çocuklarımıza bilgisayarın oyundan başka işlere de yaradığını öğretelim. Gözlerimizi açalım, asıl tehlikenin evde olduğunu görelim. Anne-babanın görevi sadece çocuğun karnını doyurup giydirip kuşatmakla bitmiyor. Çocuklarımızla bekleyen tehlikeler için uyanık ve her an tetikte olmak gerekiyor ne yazık ki. Geleceğimize sahip çıkarken daha hassas olalım inşallah…
Selam ve dua ile….
Alıntı