Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Niyet Ettik NATO Rızası İçin Sükut`a!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Niyet Ettik NATO Rızası İçin Sükut`a!

    KARA CUMA!
    Türkiyeli Müslümanların Kara Cuması!
    Bugün Kurban Bayramı'nın dördün cü ve son günü!
    Müslümanlar için birlik, kardeşlik ve dostluk vurgularının yapıldığı bir gün!
    Bugün Cuma!
    Türkçesi 'birleşmek' olan, Müslümanlar'ın tek kafa, tek yürek, tek vücud olması gereken bir gün!
    Bugün resmî tatil!
    Müslümanların, sakallı-sakalsız kapitalist'lerin prangalarından meydanlara doğru 'işim vardı' diyemeyecekleri bir gün…
    …Ve Bugün 19 Kasım 2010 Cuma!
    NATO Toplantısı ve Füze Kalkanı Gündemi bugün!
    NATO'nun 'yeni düşman algısını -diğer bir deyimle- yeni kara listesini' belirleyeceği bir toplantı bu!
    İran'ı, onca füze denemesinden sonra adeta bir füze getto'suna hapsetmeyi hedefleyen anti-balistik füze kalkanı'nın İsrail'in büyük baskısıyla ABD ve NATO tarafından Türkiye'ye yerleştirilme iradesinin 'resmen' hükümete dayatıldığı bir gün!
    Ve bugün 73 milyon insanın yaşadığı Türkiye'de, manevi başkent İstanbul'da, resmî başkent Ankara'da, Kemalist İzmir'de, milliyetçi Anadolu şehirlerinde, Trabzon'da, Rize'de, Sivas'ta, Malatya'da, Dersim'de, Diyarbakır'da, Malatya'da, Konya'da, Bursa'da çıt yok!
    Anarşistiyle, Sosyalistiyle, İslamcısıyla, eylemcisiyle, yazarıyla, herkesle konuştum ben bugün!
    Kimsede çıt yok!
    İki hafta evvel Taksim'de yapılan basın açıklamasının yanı sıra yapılan hiçbir şey yok!
    Oysa bugün Lizbon'da 'hıristiyanlar' Afganistan'da ölen 'müslümanlar' için eylemler yaptılar!
    Oysa bugün 18:00'deki toplantıyla eş zamanlı olarak Lizbon'da NATO Karşıtı Eylemler düzenleniyor…
    Oysa soğuk savaş sonrasında üçün cü kez yeni bir arayışa giren NATO resmen saldıracak yer ararken bu kara yelpazede hem bizim olası hem dostlarımızın mevcud varlığı bizi rahatsız etmeli değil miydi?
    Biraz bahsetmeye çalışacağım ama bu füze kalkanı sır gibi!
    Kuzey Kore'yi dahi izleyebileceği de söyleniyor, sadece İran'a karşı olduğu da…
    İran'a karşı kurulduğu sır değil, resmî NATO belgelerinde İran ismi geçiyor…
    Türkiye ise 'İran veya Suriye demeyelim, genel bir savunma sistemi diyelim' görüşüyle durumu yumuşatmaya çalışıyor…
    'Yeni stratejik konsept belgesi' oluşturulmaya çalışılıyor ama bizi ilgilendiren mesele, 21.yüzyılda Türkiye'nin geleceğine ipotek koyulabilme riski; zira NATO'yu kuran ellerle Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduran eller farklı eller değil! Bunu söylemeden bu konuyu işlersek, hakikat taşını gediğine koyamamış oluruz, mecburuz:
    Batılı emperyalist güçlerin, 20.yüzyılın başlarında, Osmanlı'nın yıkıldığı ve Laik Sistem'in kurulduğu yıllarda nasıl dinden uzak ve kendilerine bağlı bir valilik arzu ettiler ve gereğini yaptılarsa,
    şimdi yani 21.yüzyılın başlarında da, Soğuk Savaş'ın bittiği ve medeniyetsel veya bölgesel güç birliklerinin öngörüldüğü bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti için yine prangalı bir gelecek mühendisliğinin arzulandığını, planlandığını ve dayatıldığını görüyoruz!
    İsrail'e fazla kafa tutmayan, İran'la fazla yakınlaşmayan ve hatta mümkünse 'Şiiler Ümmet'in Yahudileridir' diyen perspektifsizleşen, Rusya'yla yüzlerce madde anlaşmaya imza atarak batıya 'stratejik derinlik sahibi bir a-simetrik dış politika açılımı gösterisi' yapamayan, İslam ülkeleriyle 'bizi arkadan vurmuşlardı' kara propagandalarına aldırmaksızın, medeniyet köklerine dayanan bir iş ve yürek birliğine girerken iki kere düşünmek zorunda kalan bir Türkiye var planlarında ve NATO'nun yeni kara listesinin de, Türkiye'ye en önemli bataryalarını yerleştirmeyi dayattığı füze kalkanının da stratejik önemine bu açıdan baktığımızda sanırım resim zihinlerimizde netleşiyordur.
    Füze kalkanının hedefinde Rusya yok, bilakis, Rusya Başbakanı Medvedev, toplantıya geliyor ve Kuzey Buz Denizi'ne kadar olan bütün o dev coğrafyayı kendi füzeleriyle koruyabileceğini taahhüd ederek Füze Kalkanı Sistemi'ne girmek istiyor!
    Yani artık Rusya da NATO için bir tehdit değil bilakis 'stratejik bir ortak' olmaya doğru ilerliyor. Çeçenistan ve Afganistan özellerini değerlendirdiğimizde şaşırmıyoruz…
    Hindistan? Zaten İsrail'in ve ABD'nin stratejik ortağı olan Hindular, 'Batı'dan icazetli inekperest nükleer güç' sıfatlarına halel getiremezler…
    Çin? Değişen ve gelişen makro-ekonomik parametreleri kaale alan bir analiz yaptığımızda, Çin'in reel bir askerî tehdit olamayacağını değerlendirmek kolaylaşıyor. Çin batı için bir tehdit değil zira tehdit olsa Pasifik ülkelerine kurulmak istenirdi füze sistemi ama adı bile geçmiyor…
    İsrail? NATO Sisteminin milyonlarca kritik askeriden oluşan bütün o istihbaratı İsrail'e akacak, bunu herkes biliyor ve telaffuz edilmesinden çekinilmiyor bile; Batı, yeni veya eski, fark etmez, herhangi bir konseptinden Ortadoğu Karakolu'nu habersiz bırakır mı?
    Ve İran? Evet, yakın tehdit İran!...
    Anlatılan bu…
    Ama hiç kimsenin sormayı aklına getiremediği öyle sorular var ki…
    Kuveyt'ten Suudi Arabistan'a kadar onlarca yerde yüzlerce ABD üssü yok mu…
    Suud, İran'a karşı 80 milyar dolarlık silah alımıyla dünya silah tarihinin en büyük anlaşmasına imza atmamış mıydı…
    O zaman bu yaygara ne?
    Ahmedinejad katıldığı bir toplantıda 'yaygarayı açığa çıkaran' kritik bir açıklama yaptı:
    “NATO İran için bir tehdit değildir!”
    Şimdi durum ne?
    İki birbirine güvenmeyen, hani hasım desen değil hısım desen hiç değil, böyle birbiri için her an tehlike olabilecek ama oturup bir çay içmek zorunda kalan iki kişi baş başa kalsa, durum neyse Türkiye'yle NATO'nun durumu odur!
    En kötü ihtimalle ilk karşılaştığında sarılırken çaktırmadan belini yoklarsın, silah var mı diye…
    Olduğunu fark edersen de 'Beni vuracak mısın?' diyemezsin, ayıp, yakışmaz…
    NATO resmen silahı evine koyacağım diyor ama Türkiye en fazla 'tetiği bizde olacak mı?' veya 'bizim komşuya sıkıp başıma iş açmayacaksın, değil mi?' demekle yetinebiliyor…
    'Bir gün dengeler değişir de aramız kötü olursa içeri gelip beni vuracak mısın?' diyemiyor da…
    Türkiye tedirgin… Bu hükümetin bütün açıklamalarında açık bir şekilde görülüyor da…
    Hele NATO'yu bir savunma örgütü olarak tanımlamak, halklara spastik muamelesi yapmaktan beter!
    Uzaylıya söylesen NATO ve ABD arasında bir alaka yok veya ABD bu gezegenin muhteris katili değil mutevazı salihi zan eder!
    Bugün 19 Kasım 2010 Cuma!
    KARA CUMA!
    İnanın, tüm bunları yazarken öyle isteksizim ki…
    Bunlar makro dengeler…
    Oysa bizim mikro birlikteliklerimiz parçalanmış, bugün daha net anladım…
    Bunlar uluslar arası ilişkiler…
    Oysa bizim Müslümanlar arası ilişkilerimiz sıfırlanmış, farkındalığımız bile yok…
    Hatta bazılarımız diğer Müslüman kardeşlerini kötülemeyi, alakasını kesmeyi, kendi takva'sından, iman sağlamlığından falan gösterme çabası içindeler…
    Bugün tatil…
    Hah, evet! İşte o hakikat!
    Müslümanlar tatildeler: Yaklaşık 14 asırdır!
    Konuştuğumuz NATO denilen emperyalizmin demir pençesi!
    Oysa bizim aramıza giren sinmiş'liklerimiz, sindirilmiş'liklerimiz, susturulmuş'luklarımız, sünepe'leştirilmişliklerimiz, sinek'leştirilmişliklerimiz, siyasileştirilmiş'liklerimiz, en demir pençe'den daha sinsice içimize girerek bizi vurmuş bile!
    Konuştuğumuz konu füze kalkanı!
    Ama bizim içimiz çoktan kurmuşlar bize füze kalkanlarını!
    Sünni-Şii-Selefi-Sufi birleşerek Batı'yı vurabilecek ne bir basın açıklaması ne bir eylem ne bir söylem hiçbir şey yapamıyoruz, çıkartacağımız vahdet füzemiz daha çıkmadan içimizdeki kalkanlarda kalakalıyor!
    Sonuç?
    'Herhalde bir yerden eylem haberi gelir!' diye beklenilerek geçen günlerin sonunda Batı'nın militarist gücü NATO'nun kardeşlerini açıkça ve seni gizlice düşman listesine alacağı gün, 73 milyonluk memleketinden, eylem neymiş, çıt çıkamıyor!
    NATO karşıtı eylemciler, ha adını koyalım, bildiğin 'Hrıstiyanlar(!)' Lizbon'da NATO'YA HAYIR! AFGANİSTAN'A ÖZGÜRLÜK! NATO AFGANİSTAN'DAN DEFOL! diye bağırabiliyor, ama sen Türkiye'de ve tüm İslam ülkelerinde koltuğunda oturmaya, hesapta sözde Kurban Bayramı'nı kutlamaya(!), sözde Cum'a Namazı'nı kılmaya devam ediyorsun!...
    Vahdetini, ihtirasına ve cehaletine kurban edersen, Cuma sandığın gün parçalanmaya, bayram sandığın günü karartmaya müstehak olursun!
    Bu sadece bugün değil, her zaman böyle olur ve olmaya devam edecektir!
    Biz büyümediğimiz sürece,
    Emir-tavsiye-talimat beklemeksizin ama işimizden de istişareyi eksik etmeyip de,
    Olması gerekeni durması gerektiği yere yerleştirmeyi bilmedikçe,
    Biz içimizdeki lafazanlara aldanıp birleşemediğimiz,
    Aramızdaki sineklere aldanır söylem ve eylem üretemediğimiz,
    Ruhumuza yerleştirilmiş pasiflik zehrini atıp kitabî kökümüzden ve devrimci peygamberimizden örnekle dirilemedikçe,
    Bize her gün Kara Cuma!


    Fatih Tezcan
    Allah Bize Yeter!
    O Ne Güzel Vekildir...

    #2
    Ynt: Niyet Ettik NATO Rızası İçin Sükut`a!



    Peki Fatih tezcanin 16.11.2012 tarihli bu yazisina ne dersiniz??

    Fatih Tezcan:

    Camı temizlemeyen kavgayı anlayamaz. Bazen de pencereyi tamamen açmak ve hatta olay yerine inmek gerek. Kısacası görmek anlamak demek değildir.

    Veya, gözlüklerinin camını temizlemediysen, yere düştüğünde neye takıldığını merak etmen boşuna olur. Silmemişsindir ve düşmüşsündür. Bu, bu kadardır.

    An itibariyle kullandığımız gözlüklerin camını temizlemek gereksiz çünkü bazı numaraları, bazı şeyleri görmemiz için yetersiz, tamamen çıkarıp atmalı ve numara yükseltmeliyiz.

    Bundan 15 sene önce de, 5 sene önce de İsrail Filistin'i vuruyordu.
    O zaman da cevabını alıyordu.
    Ama hiçbir şey 'şimdi ve burada' kadar art niyetli değildi.
    Çünkü o zamanın ruhu başkaydı, şimdi başka…
    Her zaman direniş ruhu vardı ama o zaman sömürülmüyordu, şimdi maalesef…

    Dinamik bir bakış açınız ve aklınız yoksa statik imanınız ve direnişçiliğiniz hiçbir işe yaramayacak, hatta zararlı olacaktır.

    İntikam, saldırı ve direniş; adı her ne olursa olsun, yapılacak her iş, stratejik akla göre olmalıdır. Stratejik derinliğiniz, eyleminizi yönetecek bir basiretiniz yoksa, 'cambaza bak' oyununda cambazı yumruklayan aktör olma bedbahtlığına bile düşebilirsiniz.

    Bizim düşünce ve duruşumuz, Ahmed Caberi'ye yapılan saldırıya cevap verilmesine karşı değildir, iddiası bile komik olur. Ama önce bu saldırıların bağlamını anlamayı ve daha sonra denklemleri sorgulamayı icab eder.

    Açalım.

    Bilad-ı Şam, üstüne eğildiğimiz ve yanmakta olan tüm bölgenin adıdır. Tarihte bu isimle geçer. Ortadoğu'nun Filistin bölgesiyle Şam'ını, Haleb’ini ayırmak tamamen bir Emperyalist projedir, algı mühendisliğidir. Gazze ve Şam ve Halep, Sivas, Malatya ve Kayseri gibidir.

    Gündemde olan Suriye ve Filistin ve hatta şimdilerde Ürdün, Bilad-ı Şam'dır.

    Bazılarınca ‘gündemden Suriye'yi düşürmek’ icab ederken, İsrail'in Gazze'ye hele de Caberi'ye saldırmasını anlamak doğaldır. Sıkıntı, verilen cevaptaki eli sorgulamaya mecbur kalmakta…

    An itibariyle gelinen nokta, uzun süredir kendini toparlayamayan Suriye Muhalefeti'nin Doha'da 'nispeten' çok gür biçimde bir ve beraber olmasıdır.
    Öyle ki, Esad Rejimi'ne karşı birleşen Suriye Halkı'nın temsilcisi olan bu konseye Nusayriler de Hrıstiyanlar da Kürdler de Türkmenler de girmiştir ve neticesinde bütün Suriye'nin meşru temsilcisi olarak tanınmıştır. Ahmed Muaz el Hatib liderliğe seçilmiştir.

    Siyasi hâl böyleyken, askeri durum ise, eş zamanlı olarak Halep ve Golan Tepeleri civarında her şeyin Esad'ın aleyhine işlemeye başlamasıdır.
    Halep'te birçok stratejik nokta Özgür Suriye Ordusu tarafından ele geçirilmiştir. Daha da ilginci, Golan Tepeleri'nin etrafındaki birçok nokta da artık Özgür Ordu'nun kontrolündedir.

    Daha 2 gün önce Özgür Ordu’nun yüksek komutanlarından biriyle Ankara’daydım. İsrail’in Golan’da Esad Ordusu’yla girdiği mizansenin yetersiz olduğunu, daha büyük bir oyun beklediklerini ifade etmişti. Tel-Aviv’in, Suriye’de Müslümanlara atılan İran roketleriyle vurulacağını kim bilsin ki…

    İşte Hemen bu Doha Ruhu’ndan sonra...
    Hemen Halep'ten sonra...
    Hemen Golan'dan sonra...
    Hemen Ehud Barak'ın “Golan çevresindeki noktalara Özgür Ordu'nun hâkim olmasından büyük kaygı duyuyoruz” açıklamasından sonra...
    Hemen Türk Jetleri'nin Resulayn'da halka saldıran Esad Rejimi'ne karşı havalanmasından sonra...
    Henüz Obama seçilmişken...
    Henüz Erdoğan yönetimi Açlık Grevleri'yle zor duruma düşürülürken...
    Henüz Mısır'da Mursi'nin güçlü görünmesi ve Devrim sonrası olması gereken icraatlerini sıralaması gerekirken...
    Henüz Sina'daki İsrail provakasyonu işe yaramamışken...
    Henüz İran-İsrail Tiyatrosu'na ek bazı şeyler olması gerekirken...
    Ve tabi İsrail seçimleri yaklaşırken...

    “İsrail Gazze'yi vurdu.”

    Bu, anlaşılır bir şeydir, İsrail’dir, vurur!

    Ancak verilen cevaba dair büyük bir soru işaretimiz var:

    Neden İran füzeleriyle ve neden İran uzantılı İslami Cihad Örgütü tarafından ve neden Tel-Aviv?

    Hizbullah lideri Nasrullah'ın bunu açıklamasının üzerinden yıllar geçmişken “Aaaa, Filistin Direnişi'nde Tel-Aviv'i vuracak silahlar varmış!” diyen İsrail Ordu ve Medyası'nı aşırı derecede şüpheli bulmuyor musunuz?

    Bugün birçok sitede İsrail basınından alınan bir video yayınlandı. Görüntüde yüksek bir plaza’ya düşen füze görülüyordu. Türk medyasının da “Tel-Aviv Böyle Vuruldu” şeklinde yayınladığı bu haberi AnalizMerkezi.com farklı bir şekilde servis etti.

    Şöyle ki: 20 saniye dahi sürmeyen bu videoda yüksek bir plaza’nın düşen füze ile isabet alışı canlandırılmaya çalışılmış. Kuleye isabet eden füze görüntüsünden sonra patlamadan ziyade bağırış sesleri ile bir kaç saniye içinde sonlanan bu videonun orijinal bir görüntü olmadığı aşikâr. Fakat asıl mühim olan nokta, algı mühendisliği ile yapılan bu videoyla ve yaratılmaya çalışılan manipülasyon.

    “ABD için 11 Eylül neyse bizim için de Tel-Aviv'in vurulması odur” anlamına gelecek bir video neden İsrail Medyasınca hazırlanıp Türkiye'ye kadar servis edilir ki?

    Neden tarihte ilk defa, İsrail Ordu ve Medyası, kendini yerlere atan İsraillilerin, şoka girip tir tir titreyen askerlerinin görüntülerini yayınlıyor veya yayına izin veriyor?

    Bu anormallikler bizi, Tel Aviv'i vuran füzelerin kim tarafından atıldığını sorgulamaya iter ve sonuç maalesef üzücü.

    Açık açık burada söylüyorum:
    Tel Aviv'e saldırı yapmak, kesinlikle mantıklı değildi ve değildir.
    Yapılacaksa bile bunun İran'a yakınlığıyla bilinen İslami Cihad tarafından ve İran tarafından özel üretilen Fecr 5 füzeleriyle yapılması, en hafifletilmiş söylemle, Suriye Devrimi'ni gündemden düşürmek isteyen İran'ın ekmeğine yağ sürmüştür.
    Tel-Aviv’in vurulmasını müteakip İsrail'in, İran'la girdiği ikinci tiyatro'da üzerine düşen görevi yerine getirerek ve tüm Gazze'ye saldıracak olması, mukadderdir.
    Bu bağlamda da verilecek onlarca şehidle beraber Suriye'nin yani Bilad-ı Şam’ın bir noktasının gündemden düşürülmesi de İran, İsrail ve kendisini 'stratejik tetikçi' mesabesine indiren İslami Cihad'ın arzuladığı aktüel atmosfer olacaktır.
    Bunları söylemek, Direniş Ruhu'nu zedelemez, bilakis, direniş'in nasıl bir kirli emele alet edildiğini ifade ve deşifre etmeye mütealliktir.

    Bu durumu izah etmezsek, Bilad-ı Şam Realitesi'ni ve Şuuru'nu ıskalamış olacağız.

    'Her işi Suriye'ye bağlamamak lazım' şeklinde bir söz ya sahibini utandıracak bir bilgi ve bakış sığlığını ya da sömürü sanatının usta işi propagandasını ifade eder.

    Buyrun, İslami Cihad Lideri Ebu Visam’ın, İran Ruhbanlığı’na bağlı resmi site olan Abna.ir için verdiği
    mülakattaki sözleri:

    -Suriye’de yaşanan hadiselerde, dış güçlerin parmağının olduğu aşikâr.
    -Suriye’de yaşanmakta olan bu hadiseler Filistin direnişi çok menfî yönde etkiliyor. Çünkü Şam, bütün Filistinli hareketindeki bütün direniş grublarının karargâhlarının bulunduğu tek başkent ve Şam, bugün, bunun milletlerarası bedelini ödüyor Suriye’de 700 bin sivil Filistinli yaşamaktadır.
    ürk Hükümetinin Suriye’ye karşı tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Ebu Visam: Her ülke gibi, biz başka hiçbir ülkenin, Suriye’nin içişlerine karışmasını istemeyiz.
    Türk Halkı ve AKP Hükümeti arasında, Suriye’deki hadiselere bakış konusunda bir farklılık görüyor musunuz?
    Ebu Visam: Evet, bir çok farklılık görüyoruz. Hükümetin politikasını eleştiren, yanlış bulan bir çok muhalefet partisi ve devlet adamı var.
    İran, açıkça bölgedeki tek düşman ülkenin İsrail olduğunu ve İsrail’in kanuni dayanakları olmayan, suni bir devlet olduğunu söylüyor. Bildiğiniz gibi, İran halkı ve devleti, Suriye halkı ve devletini destekliyor.

    Şu ânda, her şeyden önce, Suriye ve halkını korumak için, politik uzlaşma ve Filistin ve özgürlük hareketi için siyasî bir program gerekir.


    *****
    Satır aralarındaki Esed’i himaye eden ve Suriye Devrimi’ni pasifize etmeyi amaçlayan pozisyonu fark etmek için deha olmaya gerek var mı?

    Oysa Suriye, İsrail'e bekçilik etmekle görevlendirilmiş BAAS Rejimi tarafından, 2 seneye yakın zamandır yakılmaktadır, ölü sayısı an itibariyle 40 binleri çoktan geçmiş, 50 binlere varmaktadır.

    Dolayısıyla, 15 Mart ile 28 Temmuz 2011 arasında silahsız insanların protesto düzenlediği Suriye'de 6 bine yakın insanın rejim tarafından öldürülmüş olması gibi bir realiteyi kasten görmezden gelerek, sonrasında başlayan silahlı direnişi 'terörist' olarak yaftalamak veya “emperyalistlerin tuzağı” şeklinde beyaz bir çamur atmayı amaçlamak, ancak art niyetli bir illüzyonu temsil eder.

    Bu saatten sonra, İran-İsrail Tiyatrosu’nda her şeyin olabileceğini düşünüyorum.

    İsrail'den Suriye'ye 40 seneye yakın zaman sonra İlk Ateş açıldığında AnalizMerkezi.com’da “Tiyatro Başlıyor” manşetiyle vermiş ve böyle de
    Analiz etmiştik!


    “Esad’ın gidişinin kesinleşeceği hafta, İsrail İran’ı bombalayacaktır ve Esad tekrar yerine oturacaktır” demiştim ama fazla iyimsermişim.

    İki ülkenin ortak stratejik dostları olan Beşar Esad’ı ve BAAS rejimini korumak için bizim bile öngöremediğimiz alternatifleri varmış…

    Filistinliler’in cenazeleri pahasına fark etmek çok ama çok acı…

    Tüm bu çıkarımlar, direniş ruhuna halel getirmek veya her meselede Suriye’yi öncelemek olarak tanımlanmak hatasına düşmemeli ve esas nokta unutulmamalı:

    Bizim önemliliğini anlayamadığımız, genelde Arap ve özelde Suriye İntifadası, Batı ve İsrail tarafından çoktan ve çok net fark edilmiştir ve ‘gereği’ yapılmaktadır.

    İnsanın en safı, düşmanının da kendisi kadar saf olmasını bekleyendir…

    Olması gerekeni yaparak uzaktaki İsrail’den önce yakındaki yani tepedeki İsrail’cikleri temizleyen Müslümanların, diktatörleri alaşağı ederek dev Emperyalist oyunu bozduğunu fark edenler, en kötü işi yapıyor ve Filistin Direnişi’ni kirletiyorlar.

    İran’a bağlı bir örgütün İran yapımı Fecr 5’leri istisnasız her anlamda İran’ın işine gelecek bir zamanda ve biçimde İsrail’e atmasını, İran’ın değil de Filistin’in menfaatine zan eden varsa, buyursun.

    Bilad-ı Şam’ı bölmek ve bir kısmını vururken dikkatleri başka yere çekmek Emperyalizm’in görevidir, bizim değil…

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X