BİSMİHİ TEALA
HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAM HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHLİ BEYT (A.S) OLSUN LANETİ İSE ONLARIN EBEDİ DÜŞMANLARINA OLSUN
RABB'İMDEN SÖZÜN EN DOĞRUSUNU DİNLEYİP, HAKKI BATIL'DAN AYIRMAYI MUAVVAK KILSIN
Selamun Aleykum Aziz Canlar;
HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAM HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHLİ BEYT (A.S) OLSUN LANETİ İSE ONLARIN EBEDİ DÜŞMANLARINA OLSUN
RABB'İMDEN SÖZÜN EN DOĞRUSUNU DİNLEYİP, HAKKI BATIL'DAN AYIRMAYI MUAVVAK KILSIN
Selamun Aleykum Aziz Canlar;
![]() ![]() Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Artık ılımlı İslam, Radikal İslam kavramları da birbirine karışmış durumda… ABD ile müttefik bir “ılımlı İslam” taraftarı, Suriye’de vahşetin en alasını hem de İslam adına sergileyenlerle barışık, onların icraatlarına sessiz destek veriyor… “İslam sevgi dinidir, dinlerle diyalog gerekli” diyerek, diğer din ve anlayışlara gülücükler gönderenler, Suriye’de İslam adına işlenen cinayetlere kör ve sağır, hatta destek verir durumda… Dün, mezhebi ayrışmanın Ümmet için tehlikelerinden bahsedenler, şimdi Büyük Şeytan’ın “Mezhepçilik” üzerinden oluşturduğu yangına yakıt taşıyor ve Suriye’de mezhepçiliğin en vahşi yüzünü sergileyenler Selefi-Vahhabilerin hamiliğini üstleniyorlar… Tekbir getirerek cinayet işleyenlerin kurbanları kendi mezheplerinden olmadığı için, neredeyse el ovuşturuyorlar… Kabullere, kutsallara bakış açısı dahi bu süreçte değişivermiş… Sahabeleri kutsayan, onlarla ilgili en küçük bir olumsuz görüşe oldukça sert tepki verenler, Suriye’deki yandaşlarının sahabe kabirlerine karşı yaptıkları en aşağılık saygısızlıklara dahi sessizler, hatta “Sahabe imiş” gibi istihza kokan yaklaşım içindeler… İslam’ın insan hayatını ne kadar önemsediğini ballandıra ballandıra anlatanlar, yandaşlarının Suriye’de sadece mezhebinden, sadece kendilerini desteklemeyenlerden oluşundan, sadece siyasi görüşüne uymadığından, hatta dininden dolayı (Hıristiyan rahiplerin katledilmesi gibi…) başları koyun gibi bıçaklarla kesilerek, yüksek binaların damlarından atılarak, kurşuna dizilerek, sopalarla dövülerek insanları öldürmelerine de sessizler. Öldürdükleri insanların cenazelerine dahi olmadık işkenceler yapmalarına, uzuvlarını kesilmesine, kalplerinin çıkarılıp ısırılmasına, yerlerde sürüklenmesine cansız bedenlerinin sopalarla parçalanmasına, kurşunlanmasına ses çıkarmamakta, hatta gizli bir sevinç duymaktalar… Çünkü bunun adı “cihad!”… Bunu yapanlar “Mücahid!”… Şu “Suriye Cihadı” diye pazarlanan cinayet operasyonları, İslami anlayışları o kadar ters yüz etti ki, Kim neye inanıyor, neyi reddediyor, İslam’ın hükümlerinin yere, mekana, yapana, uygulanana göre tam ters anlamlar ifade etmesine kim neden karşı çıkmıyor, tam bir keşmekeş… Hatırlayın, Ramazan ayında Müçtehid dahi olmayan bir Şii alimin “oruçlu iken susuzluktan baygınlık geçirecek derecede olumsuz etkilenen birisi, susuzluğunu giderecek derecede su içebilir ve bu orucunu bozmaz” fetvası karşısında başta Diyanet olmak üzere İlahiyat profesörleri oldukça sert açıklamalar yapmış ve fetvanın “bilgisizce ve saygısızca” olduğunu belirtmiş, hatta bazı ilahiyatçılar alaylı bir şekilde “bu fetva karşısında ne yapıyorsunuz, gülüyorsunuz tabi” diye tepkiler vermişlerdi… (1) Yandaş basın ise olayı büyük puntolarla manşetten vermiş, tepkileri de aynı heyecanla yayınlamıştı… Fetvanın hemen arkasından İran’dan da fetvaya karşı itirazlar gelmiş ve ancak bu itirazlar bunlar için haber değeri taşımamıştı. Çünkü aslolan Şiiliğe ve özellikle de İran’a vurmak ve kamuoyunda aleyhte bir algı oluşturmaktı… Evet, İslam ile ters düşen bir fetvaya karşı ilmi bir tavır takınmak elzem ve gerekli. Ancak bu fetva karşısında böylesine cevval olanların, Selefilerin “cihad nikahı” adı altında verdikleri fetvalara çıt çıkarmamaları sizce de garip değil mi? Önce “mücahidlerin cinsel ihtiyacını karşılamak için genç kızları Suriye’ye yönlendiren ve bunun da bir çeşit “cihad” olduğunu belirten fetvalar yayınlandı… Ondan önce, zaten Suriye’deki Alevi kadın ve kızların cariye hükmünde olduğu ve bunların esir edilerek cinsel ihtiyaçların gidermeleri fetvası verilmişti… Daha sonra daha da ileri gidildi ve “ölen mücahidlerin dul eşlerine bu görevleri veren” fetvalar yayınlandı… Ve gelinen son nokta ise korkunç: “Silahlı mücahitler, namahrem mücahit kadınlar bulamıyorlarsa, o zaman kendi mahremleri (anneleri, kız kardeşleri, kızları, teyzeleri, halaları…) ile evlilik akdi kıysınlar!!!”… (2) İslam’ın bu kadar ters yüz edilmesine karşı çıkan, bu fetvaların “sapık” olduğunu beyan eden var mı? Neredesin Diyanet? Neredesiniz İlahiyat profesörleri?!... Neredesiniz Yandaş basın?!... “Orucu bozar mı, bozmaz mı” diye verilen bir fetvaya bu kadar çabuk ve şiddetli tepki veriliyor da, böylesine İslam ile apaçık ters düşen fetvalara karşı bu suskunluk neden? Sadece bunlar da değil… Hayrettin Karaman gibi bir alim, Başbakan Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı olmasını öyle bir yorumluyor ki, pes yani demekten başka bir şey diyemiyorsunuz. Önce şöyle diyor Sayın Karaman: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hakkında çok konuşuldu, yazıldı, tartışmalar yapıldı. Bu projenin bize ait olmadığı, bölgede ABD menfaatleri ile İsrail'in güvenliğini ve tarihi hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik bir proje olduğu açıktır.”(3) Ama iş hükümete gelince tevil başlıyor: “İktidar bu projeye bir şekilde katılırken elbette yukarıda özetlediğim amaca hizmet etmeyi düşünemezdi, onlara bunu yakıştırmak zulüm olur.” Ve hükümetin amacını şöyle açıklıyor: “Üç tavır sözkonusu olabilirdi: Kenarda durup seyretmek, içine girip yönünü değiştirmeye çalışmak, şerrini azaltmak, hayrını çoğaltmak, buna karşı bir başka proje oluşturmak.” Hükümetin BOP’un içine girip şerrini azaltmak, hayrını çoğaltmak ve buna karşı bir başka proje oluşturmaya gayret ettiğini ve bu projenin de “Büyük Ümmet Projesi(BÜP)”olarak hayata geçirilmek üzere olduğunu söylüyor… BOP’un içine girip etkisiz hale getirmek ve BÜP’ü hayata geçirmek için merdiven olarak kullanmak! Bir Şanlı “İslamcı yazar ve düşünür” de, bir televizyon programında “ABD Suriye’ye müdahale edince Esad devrilecek ve oradaki mücahidler yönetimi ele geçirecek, böylece İsrail’i yok edebilecekler” tarzı bir şeyler söylüyordu… Birbiri ile ne kadar da örtüşen düşünceler değil mi? Yusuf Kardavi’nin fetvaları ise başka bir olay. Daha önce “Suriye’de Esad yanlısı sivilleri öldürün, masum iseler nasıl olsa cennete giderler” gibi korkunç fetvalar veriyordu. Bu fetvalara da hiçbir tepki gelmemişti… Şimdi de Suriye’ye müdahale için şöyle söylüyor: "Ölen kardeşlerimizin intikamını alabileceğimizi sanıyorduk. Öldürülen yüzlerce kardeşimizin intikamını almak için, Allah'ın bazılarını hazırladığını gördük. Allah dış güçleri (Suriye'de) intikam almak için karar kılmıştır." Bu gün Rahmet dini İslam’ı “vahşet dini” haline getiren bu tip fetvalara ve icraatlara karşı sırf “yandaş” diye sessiz kalanlar, kendileri ile dahi ters düşenler, bu ters yüz edilmiş İslam anlayışı ile aslında İslam adına İslam’ın tahrifine çanak tutmaktalar… Allah rızasının değil de, tuttuğu tarafın rızasını murad edenlerin bu hali, tarihten bir çok şeyi de çağrıştırmıyor mu?... MUHSİN KÜÇÜKER ) http://yenisafak.com.tr/gundem-haber...07.2013-542342 (2)http://rasthaber.com/88834_cihat-nik...k-caizdir.html (3)http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Hay...jesi-bup/39309 Allah'ın hidayeti ile olun... |