ŞERİATMEDARİ OLAYI
Şeriatmedari taklit merci makamına yükselen büyük bir ilmi makama sahip olmasına rağmen Şah rejimiyle uzlaşma siyasetini benimsiyordu. Devrim düşmanlarının tüm eserleri Şeriatmedari'nin Dar'ut-Tebliğ'inde basılıp yayınlanıyordu. Şeriatmedari Tebriz'deyken Talibiye Medresesinde (1947 yılında) Şah'ı karşılamış ve ona büyük bir sevgi ve saygı göstermişti. Şah rejimi binlerce Müslüman’ı katledip İmam Humeyni'yi tutuklayınca Tebriz alimleri Şeriatmedari'nin yanına gidip kendisine ne yapmaları gerektiğini sorunca şöyle demişti:
"Halkı sükûnete davet edin. Gösteri yapmaktan sakının! Kurşuna etiyle karşı çıkmak akü işi değildir. Şah'a hakaret etmeyin. Ben Humeyni'ye de "böyle yapma" dedim; ama o beni dinlemedi ve bu hale geldi."
Şeriatmedari laik düşünceli birisiydi. Ama ne yazık ki Şah'a reva görmediği hareketleri İmam'a karşı yapmaktan hiç çekinmiyordu.
İmam halkı kıyama davet edince milyonlarca halk sokaklara dökülüp Şah güçlerinin karargahlarını bir bir ele geçirmeye başlayınca Şeriatmedari İmam'ın Paris'te olmasından istifade ederek inkılab hareketini saptırmaya çalıştı. Şah'tan anayasanın tümüyle uygulanmasını istedi.
Şah zamanında tüm ömrünü sükunet ve sessizlikle geçiren Şeriatmedari inkılaptan sonra bu sessizliğini bozarak inkılaba dil uzatmaya başladı. Şeriatmedari İslam anayasasına da oy vermedi. Buna karşılık inkılab düşmanları ile elele vererek "Müslüman halkın Cumhuriyet Partisi" adında bir teşkilat kurdu.
Bu teşkilatı tüm ülkede faal hale getirmek için hızlı bir çalışma içine girerek kendine engel olmak isteyen Halhal ahalisini yok etmekle tehdid etti.
Daha sonra 1980 yılında önceden planlanmış bir komplo esasınca bir Öğle vakti 40 otobüs dolusu inkılab düşmanı Kum'a girdi. Bu inkılab düşmanları Şeriatmedari'yi destekleme adına inkılapçı halka saldırmaya başladı. Olayların iç yüzünü bilen İmam, halkı sükunet ve sabra davet etti. Kum halkı Şeriatmedari aleyhine gösteri düzenleyerek İslam anayasasına oy vermeyen ve münafıklarla el ele veren bu şahsın cezalandırılmasını istedi. Ama İmam yine halkı sükunet ve sabra davet etti. Şeriamedari artık son imkanını kullanacaktı. Ülkede bir ihtilal yaptıracak ve imam'ı öldürtecekti. Casusluk teşkilatının işgali ve liberallerin siyaset sahnesinden uzaklaştırılmasından sonra inzivaya çekilen eski Dışişleri Bakanı Sadık Kutbizade, inkılab düşmanları ile bazı asker kökenli şahısların yardımıyla bir ihtilal gerçekleştirmeye çalıştı. Bu ihtilalin ilk hedefi İmam'ı ortadan kaldırmaktı. Bunun için fetvayı da Şeriatmedari'nin vermesi gerekiyordu. Ama bu oyun da bozuldu. 1981 Ağustos'unda ihtilal kahramanları yakalandı ve Kutbizade yaptığı her şeyi itiraf etti. Böylece Şeriatmedari'nin hıyanet çehresi bir daha ortaya çıktı. Şeriatmedari de bu itiraflardan sonra televizyona çıkarak yaptığı hıyanetleri itiraf etti ve istiğfarda bulundu. İmam'dan kendini kızgın inkılapçı halktan kurtarmasını istedi. Bu olay üzerine Şeriatmedari adalet çizgisinden saptığı için taklid mercii olması da sona erdi. Şeriatmedari olayı insana tehzib ve tezkiye olmadan ilim öğrenmenin ne kadar vahim sonuçlar doğuracağını göstermesi açısından ilgi çekicidir. Hiç okumamış insanlar Allah yolunda kafirlerle cihad ederken, taklid mercii olan böylesine büyük bir alim kafirlerle ortak hareket ediyor ve suçsuz insanların katline fetva bile veriyordu.
Şeriatmedari olayı İran'ın karşılaştığı en ciddi sorunlardan biriydi. Hatta batılı yayın organlarınca "sonun başlangıcı" diye yorumlanmıştı. Amerika böylece bir darbe daha yemiş oldu. Aslında 4 Kasım 1979 yılında Tahran'daki Amerikan Büyükelçiliği "Şah'ın İran'a iadesini sağlamak" için bir grup öğrenci tarafından işgal edilince Amerika "truva atı" olarak Şeriatmedari yi kullanmak istemişti. Ama İmam'ın ve Hizbullah’ın sabır ve dirayeti bu korkunç fitneyi de ortadan kaldırdı ve devrim sarsılmaz bir imanla yoluna devam etti.
1979 yılında hazırlanan anayasa halkoyuna sunulunca Şeriatmedari "alimlerin siyasete karışması" ilkesini reddederek oy vermemişse de her nedense ihtilal gibi kanlı bir olaya buluşmaktan çekinmemiştir. Nitekim Amerika bu truva atının da bir şey yapamadığını görünce 25 Nisan 1980 yılında Tebes'e çıkartma yapmış, ama yine hezimete uğramıştı.
Tebes çıkartması da Allah'ın yardımıyla fiyaskoyla karşılaşınca Amerika bu defa 22 Eylül 1980'de Irak'ı İran'a karşı savaşa soktu. Irak hava kuvvetleri başta Tahran havaalanı ile önde gelen hava üslerine olmak üzere birçok hava saldırılan düzenlendi. Kara kuvvetleri sınır kenti Kasr-ı Şirin'den Abadan'a kadar uzanan yaklaşık 800 kilometrelik alanı işgal ettiler. 22 Ocak 1981 tarihinde tam 444 gün süren "büyükelçilik işgali sona erdi ve Amerikalı diplomatlar serbest bırakıldı.
Bütün bu olayların bir intikamını almak isteyen Amerikan uşakları 1981 Haziran ayında cumhuri-i İslami partisinin genel merkezinde bir bomba patlatarak Ayetullah Beheşti ve 72 müslüman şahsiyetleri şehit ettiler. Bu olaydan sonra 1980 Ocak ayında devrimin ilk cumhurbaşkanı seçilen Beni Sadr azledildi. Ama Amerikan uşakları bununla da yetinmedi Beni Sadr'ın yerine cumhurbaşkanı seçilen Ali Recai ile başbakan Cevad Bahüner de bir suikast sonucu şehit edildiler. Ama devrim bu badireyi de atlattı.
Bir anda hem cumhurbaşkanını hem de başbakanını kaybeden devrim yılmadı, azimle yoluna devam etti. Cumhurbaşkanlığına Hamenei, Başbakanlığa ise Mir Hüseyin Müsavi getirildi. 1982 yılında da Hürremşehir İran tarafından geri alınınca dahili münafıklar harekete geçti. Bu defa Amerika yerine Rusya devreye girmeye çalıştı. Tudeh Partisi ve diplomatları vasıtasıyla devrimi etkisiz hale getirmeye çalıştı. Ama 1982 Ekim ayında komünist Tudeh partisi de kapatıldı ve pek çok hâin üyesi yakalandı. Ayrıca 18 Rus diplomatı da yurtdışı edildi. Bütün bu birbiri ardınca gerçekleşen komplolar Amerikan ve Rus emperyalizminin çirkin yüzünü gösterdiği gibi müslüman halkın da yaşadığı çileleri, gördüğü oyunları ve İslam yolunda yaptığı fedakârlıkları ortaya koymaktadır.
abna
Şeriatmedari taklit merci makamına yükselen büyük bir ilmi makama sahip olmasına rağmen Şah rejimiyle uzlaşma siyasetini benimsiyordu. Devrim düşmanlarının tüm eserleri Şeriatmedari'nin Dar'ut-Tebliğ'inde basılıp yayınlanıyordu. Şeriatmedari Tebriz'deyken Talibiye Medresesinde (1947 yılında) Şah'ı karşılamış ve ona büyük bir sevgi ve saygı göstermişti. Şah rejimi binlerce Müslüman’ı katledip İmam Humeyni'yi tutuklayınca Tebriz alimleri Şeriatmedari'nin yanına gidip kendisine ne yapmaları gerektiğini sorunca şöyle demişti:
"Halkı sükûnete davet edin. Gösteri yapmaktan sakının! Kurşuna etiyle karşı çıkmak akü işi değildir. Şah'a hakaret etmeyin. Ben Humeyni'ye de "böyle yapma" dedim; ama o beni dinlemedi ve bu hale geldi."
Şeriatmedari laik düşünceli birisiydi. Ama ne yazık ki Şah'a reva görmediği hareketleri İmam'a karşı yapmaktan hiç çekinmiyordu.
İmam halkı kıyama davet edince milyonlarca halk sokaklara dökülüp Şah güçlerinin karargahlarını bir bir ele geçirmeye başlayınca Şeriatmedari İmam'ın Paris'te olmasından istifade ederek inkılab hareketini saptırmaya çalıştı. Şah'tan anayasanın tümüyle uygulanmasını istedi.
Şah zamanında tüm ömrünü sükunet ve sessizlikle geçiren Şeriatmedari inkılaptan sonra bu sessizliğini bozarak inkılaba dil uzatmaya başladı. Şeriatmedari İslam anayasasına da oy vermedi. Buna karşılık inkılab düşmanları ile elele vererek "Müslüman halkın Cumhuriyet Partisi" adında bir teşkilat kurdu.
Bu teşkilatı tüm ülkede faal hale getirmek için hızlı bir çalışma içine girerek kendine engel olmak isteyen Halhal ahalisini yok etmekle tehdid etti.
Daha sonra 1980 yılında önceden planlanmış bir komplo esasınca bir Öğle vakti 40 otobüs dolusu inkılab düşmanı Kum'a girdi. Bu inkılab düşmanları Şeriatmedari'yi destekleme adına inkılapçı halka saldırmaya başladı. Olayların iç yüzünü bilen İmam, halkı sükunet ve sabra davet etti. Kum halkı Şeriatmedari aleyhine gösteri düzenleyerek İslam anayasasına oy vermeyen ve münafıklarla el ele veren bu şahsın cezalandırılmasını istedi. Ama İmam yine halkı sükunet ve sabra davet etti. Şeriamedari artık son imkanını kullanacaktı. Ülkede bir ihtilal yaptıracak ve imam'ı öldürtecekti. Casusluk teşkilatının işgali ve liberallerin siyaset sahnesinden uzaklaştırılmasından sonra inzivaya çekilen eski Dışişleri Bakanı Sadık Kutbizade, inkılab düşmanları ile bazı asker kökenli şahısların yardımıyla bir ihtilal gerçekleştirmeye çalıştı. Bu ihtilalin ilk hedefi İmam'ı ortadan kaldırmaktı. Bunun için fetvayı da Şeriatmedari'nin vermesi gerekiyordu. Ama bu oyun da bozuldu. 1981 Ağustos'unda ihtilal kahramanları yakalandı ve Kutbizade yaptığı her şeyi itiraf etti. Böylece Şeriatmedari'nin hıyanet çehresi bir daha ortaya çıktı. Şeriatmedari de bu itiraflardan sonra televizyona çıkarak yaptığı hıyanetleri itiraf etti ve istiğfarda bulundu. İmam'dan kendini kızgın inkılapçı halktan kurtarmasını istedi. Bu olay üzerine Şeriatmedari adalet çizgisinden saptığı için taklid mercii olması da sona erdi. Şeriatmedari olayı insana tehzib ve tezkiye olmadan ilim öğrenmenin ne kadar vahim sonuçlar doğuracağını göstermesi açısından ilgi çekicidir. Hiç okumamış insanlar Allah yolunda kafirlerle cihad ederken, taklid mercii olan böylesine büyük bir alim kafirlerle ortak hareket ediyor ve suçsuz insanların katline fetva bile veriyordu.
Şeriatmedari olayı İran'ın karşılaştığı en ciddi sorunlardan biriydi. Hatta batılı yayın organlarınca "sonun başlangıcı" diye yorumlanmıştı. Amerika böylece bir darbe daha yemiş oldu. Aslında 4 Kasım 1979 yılında Tahran'daki Amerikan Büyükelçiliği "Şah'ın İran'a iadesini sağlamak" için bir grup öğrenci tarafından işgal edilince Amerika "truva atı" olarak Şeriatmedari yi kullanmak istemişti. Ama İmam'ın ve Hizbullah’ın sabır ve dirayeti bu korkunç fitneyi de ortadan kaldırdı ve devrim sarsılmaz bir imanla yoluna devam etti.
1979 yılında hazırlanan anayasa halkoyuna sunulunca Şeriatmedari "alimlerin siyasete karışması" ilkesini reddederek oy vermemişse de her nedense ihtilal gibi kanlı bir olaya buluşmaktan çekinmemiştir. Nitekim Amerika bu truva atının da bir şey yapamadığını görünce 25 Nisan 1980 yılında Tebes'e çıkartma yapmış, ama yine hezimete uğramıştı.
Tebes çıkartması da Allah'ın yardımıyla fiyaskoyla karşılaşınca Amerika bu defa 22 Eylül 1980'de Irak'ı İran'a karşı savaşa soktu. Irak hava kuvvetleri başta Tahran havaalanı ile önde gelen hava üslerine olmak üzere birçok hava saldırılan düzenlendi. Kara kuvvetleri sınır kenti Kasr-ı Şirin'den Abadan'a kadar uzanan yaklaşık 800 kilometrelik alanı işgal ettiler. 22 Ocak 1981 tarihinde tam 444 gün süren "büyükelçilik işgali sona erdi ve Amerikalı diplomatlar serbest bırakıldı.
Bütün bu olayların bir intikamını almak isteyen Amerikan uşakları 1981 Haziran ayında cumhuri-i İslami partisinin genel merkezinde bir bomba patlatarak Ayetullah Beheşti ve 72 müslüman şahsiyetleri şehit ettiler. Bu olaydan sonra 1980 Ocak ayında devrimin ilk cumhurbaşkanı seçilen Beni Sadr azledildi. Ama Amerikan uşakları bununla da yetinmedi Beni Sadr'ın yerine cumhurbaşkanı seçilen Ali Recai ile başbakan Cevad Bahüner de bir suikast sonucu şehit edildiler. Ama devrim bu badireyi de atlattı.
Bir anda hem cumhurbaşkanını hem de başbakanını kaybeden devrim yılmadı, azimle yoluna devam etti. Cumhurbaşkanlığına Hamenei, Başbakanlığa ise Mir Hüseyin Müsavi getirildi. 1982 yılında da Hürremşehir İran tarafından geri alınınca dahili münafıklar harekete geçti. Bu defa Amerika yerine Rusya devreye girmeye çalıştı. Tudeh Partisi ve diplomatları vasıtasıyla devrimi etkisiz hale getirmeye çalıştı. Ama 1982 Ekim ayında komünist Tudeh partisi de kapatıldı ve pek çok hâin üyesi yakalandı. Ayrıca 18 Rus diplomatı da yurtdışı edildi. Bütün bu birbiri ardınca gerçekleşen komplolar Amerikan ve Rus emperyalizminin çirkin yüzünü gösterdiği gibi müslüman halkın da yaşadığı çileleri, gördüğü oyunları ve İslam yolunda yaptığı fedakârlıkları ortaya koymaktadır.
abna
Yorum