BİSMİHİ TEALA
HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S)'A OLSUN
RABB'İMDEN ECİRLERİNİZİN YÜCE OLMASINI DUA EDERİM
Selamun Aleykum Ey Aziz Canlar! Değerli Müminler!
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Bu kıt kanaat imkânlara rağmen mektep mensuplarının her geçen gün çoğalması, mektep adına yazılanların, anlatılanların her platformda olumlu muhataplar bulması birilerini derinden kaygılandırmakta ve korkutmaktadır. Bu kaygı ve korkuların sahipleri tarih boyunca oldukları gibi bugün de bu ekol karşısında tüm imkânlarını seferber etmişler ve bu dalda plan, proje, taktik üreterek bunları hayata geçirmişlerdir.
Bugün düşmanların en fazla kullandıkları ve etkili olan taktiklerinden bir tanesi bu mektebe hizmetleri olan ve hizmetlerini her geçen gün çoğaltan ilim adamlarının şahsiyetlerine yönelik iftira dolu saldırılardır. Amaç bu ilim adamlarının Şiilar arasındaki etkinliğini yok etmek ve bunların inzivaya çekilmelerini sağlamaktır. Ne yazık ki bazı şiiler de sanal ortamlarda yazdıkları ile farkında olmadan bu zihniyete hizmet etmektedirler.
Velayet mektebi bir tarikatlar, hizipler mektebi değildir. Günümüz dünyasında aynı mezhepten olan toplumların içerisinde tarikat olgularına baktığımızda, aynı mezhebin mensubu olan tarikatlar ve mensupları bir diğerini kabul etmez ve bir diğerinin yaptıklarına uygulamalarına hak gözü ile bakmazlar. Tarikatlarda genelde hakim olan durum şudur: Benim tarikatım yapmışsa doğruyu, hakkı yapmıştır, benim şeyhim söylemişse doğruyu hakkı söylemiştir. Ne yazık ki ülkemizde velayet mensupları son yıllarda bu noktalara çekilmek istenmektedir. Bugün vilayet mektebi ve mensuplarını yok etmek için milyarlarca dolarını ve binlerce elemanını, yüzlerce televizyonu ve internet web sitesini mikrop planlarına ulaşmak için seferber eden siyonistler, emperyalistler, münafıklar, fasıklar, bukelamunlar kısacası Şia mektebi karşıtları varken Şia mektebinin ehli olanlarının birbirlerini hedef almaları ne derece makul ve doğrudur! Vilayet mektebinin bunca azılı ve donanımlı karşıtı çirkef planları için çalışma halindeyken, bunları bilen ve vilayet ehlinden olduğunu söyleyen birisi vilayet ehli arasında tefrika yaratıyorsa, vilayet mektebi içerisinde hizmet eden insanlar hakkında ulu orta yerlerde atıp tutuyorsa ya ahmaktır veya satılmıştır. Bunun üçüncü bir yolunu düşünmek ise saflık olur.
Bu konuda ilim adamlarına ve bu mektebin her bir ferdine düşen önemli sorumluluklar vardır. Örneğin: Düşman, Allame Misbah Yezdi'nin ilmi çalışmalarının, ferasetinin karşısında ilmi yönden duramayacağını anladığında, Allame Misbah Yezdi'yi karalamak, lekelemek için O büyük şahsiyetin alaycı bir tarzda karikatürlerini yayınladı ve şahsiyetine saldırmaya başladı. Bu alime ihanet yapıldığı zaman Allame Hasan Zade Amuli şöyle bir açıklama yaptı: Ayetullah Misbah zahmet keş bir insandır. Ben yıllarca onunla beraber ders okudum ve mübahase arkadaşlığı yaptım. Allah'ı şahit tutarım ki ben onun arkasında namaz kılarım. Dün geceden bu yana (karikatürler yayınlandıktan sonra) bu meseleyi duyduktan sonra halim bozuldu. İnna lillah ve inna ileyhi raciun...”
Tarih boyunca velayet nurunun karşısında olanlar velayet nuru ile nurlananlara karşı daima mücadele içinde olmuş ve başarılı olmak ve velayet nuru ile nurlananların inançlarını yok etmek, onları asimile etmek için her türlü imkânlarını seferber etmiş ve bu alanda kimi zaman sıcak çatışma yoluna başvurmuş, kimi zaman iftira kampanyaları başlatmış, kimi zaman ise içeri soktukları kamufleli adamları aracılığı ile tefrikalar oluşturarak amaçlarına ulaşmayı gaye edinmişlerdir.
Velayet nurunun düşmanları, Siyonistler, emperyalistler, münafıklar, fasıklar bizleri manevi ve dini babalarımızdan ayırdılar. Onlarla bizlerin arasına ayrılık saldırlar. Hatta onları bazılarımıza düşman tanıttılar ve netice itibari ile kendimiz kendimize düşman oluverdik. Onlar, bugün Ehlibeyt imamlarının davasının yolcusu ve temsilcisi olan rehberiyet ve merceiyet makamını halkın gözünde basitleştirme çalışmalarına girdiler ve böylelikle halkın içinden birileri bu iki ulvi makamı eleştirmeye ve önemsememeye başladı. Onlar, Hz. Fahri kâinat efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) ve Ehlibeyt imamları tarafından varis-i enbiya unvanına layık görülen ulema ile halk arasına ayrılık düşürme projeleri geliştirdiler ve bu dalda bir noktaya kadar da başarılı oldular. Halkı ulemadan ayırmak, ulemayı halka kötü tanıtmak, halk içerisinde en itibarsız ve güvenilmez kitlenin ulema olduğunu halkın aklına yerleştirmek ve bunu halkın ezberi yapmak için türlü türlü yollara başvurdular. Bu arada nadan dostlar da farkında olmadan bu çirkef zihniyete alet oldular ve bu çirkef zihniyetin bir dişlisi haline gelerek oturup kalktıkları her yerde ulema hakkında atar tutar oldular, sanal medyada ulema hakkında yazar çizer oldular. Bunları kimlere hizmet ettiğini fark etmeden yaptı bu nadan dostlar. Bu dostlara şu hadisi şerifi hatırlatmak yerinde olacaktır; “Muhammed b. Fuzeyl adında bir şahıs şöyle anlatır: İmam Musa Kazım (aleyhisselam) ın yanına vardım ve sordum; Sana feda olayım! Din kardeşlerimden birisi hakkında hoşlanmadığım bir şeyi konuşuyor ve anlatıyorlar; ancak ben o kardeşimden onun hakkında duyduklarımı sorduğumda, o tamamen inkâr ediyor. Oysa bu haberi güvenilir bir grup bana anlattılar.
İmam Musa Kazım (aleyhisselam) şöyle buyurdu: Ey Muhammed! Kulak ve gözünü Müslüman kardeşine dair yalanla; eğer elli kişi şahit unvanında şehadet ederek onun hakkında sana bir şey söyleseler, ancak onun kendisi söyleneni inkâr ederse, şahitlik edenlerin şehadetine göre hareket etme. Onun sözünü kabul et ve onların sözlerini kabul etme. Sakın bir ayıbı, kusuru malzeme ederek onun şahsiyetine zarar verecek bir şeyi yaymayasın; Bu durumda Allah'ın buyurmuş olduğu şu zümrelerden olursun: " İnananlar arasında kötü şeylerin yayılmasını sevenleredir dünyada ve âhirette elemli azap ve Allah, her şeyi bilir, sizse bilmezsiniz." (Nur-19) (Tefsir-i Bürhan c.3, s.128)
VİLA ULEMASI HAKKINDA DUYDUKLARI ŞAYİALARIN İÇİNE ARAŞTIRMADAN DALANLAR VE HATTA ŞAYİALARA İLAVE YAPANLAR ACABA DİNE, İNANCA HİZMET Mİ EDİYORLAR? AŞURA, MEHDEVİYET MEKTEBİNE HİZMET ETMEDİKLERİ KESİN, KİMLERE HİZMET ETTİKLERİ İSE BELLİ… YAZIK, YAZIK!
Genel anlamda bir noktaya vurgu yapmak istiyorum; Acaba dünyanın sömürgecileri olan Siyonist ve emperyalistler mi bizim dünyamıza muhtaçtır yoksa Müslümanlar mı onların dünyasına muhtaçtırlar! Eğer onlar bizim dünyamıza muhtaç değilseler, öyleyse neden bizleri kontrolleri altına almak ve madenlerimizi, yer altı kaynaklarımızı sömürmek için açık bir mücadele ve savaş içerisine girmektedirler. Onlar bizden önce dinimizi, inancımızı alır ve böylelikle bizleri vurdumduymaz, duyarsız, kör, basiretsiz, üç maymunları oynayan bir hale getirirler ve sonrasında ise kaynaklarımızı sömürmeye, kullanmaya başlarlar ve bizden aldıklarını da kat kat fazla faizle bizlere borç olarak verirler. Bu durum bugün İslam dünyasının ağlanacak hali değil midir?
Bir diğer tehlike ve tehdit ise ulema sınıfı ile hükümetler arasındaki ilişkilerin şeklinin kriterlere aykırı olmasıdır. İslam ülkelerinde (halkı Müslüman olan ülkelerde) ulema sınıfının siyaset sınıfının (hükümetlerin) kontrolüne alındığını ve ulemanın da hükümetlerin lehine hareket ettiklerini gözlemlemekteyiz. Merhum Seyyid Muhsin Emin Amuli şöyle buyurmuştur: Suudi Arabistan kralları önce kendisine bağlı olmayan âlimleri ortadan kaldırdı ve kendisine bağlı olan âlimlere dokunmadı. Sonrasında kendi adına Medine’ye şeyh-ül islam gönderdi ve bu tür âlimlerden “Baki kabristanında” bulunan Ehlibeyt imamlarının mezar-ı şeriflerinin türbelerine dair fetva isteyerek şunları dedi; “Bize fetva veriniz, Allah sizin ilim ve anlayışınızı artırsın.” Şeyh-ül islam ise kralın görüşüne ve dileğine mutabık olan şu fetvayı verdi: “Onları yok etmek vaciptir, bir an bile olsa onların o şekilde kalması haramdır.” Bu olayda soru soran ve fetva isteyenin aslında kendisi müftüdür. Hükümetlerin emrinde olup Suud krallarının hizmetinde ve zihniyetinde olan sözde âlimler mezarların ziyaret edilmesini, mezarların etrafına yapılan gümüş sandukaların öpülmesini, onlara el sürülmesini de şirk olarak addetmişlerdir. Hükümetler bu tür âlimleri âlim olarak kabul eder, halk içerisinde onların kabul görmeleri için onları donatır, ön plana çıkarır ve onları çok kapsamlı olarak destekler.
Siyonistler, emperyalistler ve velayet karşıtları velayet mektebinin en önemli iki sütunu ve her vila ehlinin senedi olan AŞURA ve MEHDEVİYET kavramlarını sulandırmak ve bu iki inancın içini boşaltmak ve böylelikle amaçlarına ulaşmayı hedefleri içerisine almışlardır. Bu uğurda; İmam Hüseyin (aleyhisselam) ın en büyük arzusu ve isteği Allah yolunda şehit olmaktı. İmam Hüseyin (aleyhisselam) ise bu arzusu ve isteğine Aşura günü ulaşmıştır. İşte bundan dolayı aşura günü İmam sevinçliydi. İmamına benzemek isteyenler de o gün sevinçli olmalı; yani o gün bayram yapmalıdır. Her yıl imam adına, Aşura adına yapılan birçok harcamalar yapılır, İmam ihsanı unvanında yemekler verilir. Bu harcamaların yerine öğrenciler okutulsa, insanlar eğitilse… daha güzel olmaz mı derler. Defalarca Kerbela ziyaretine, erbain ziyaretine gidenler eleştirilir ve yer yer ne yazık ki bu eleştiriler dostlar tarafından da yapılır. Bu söylenenlerden bazıları ilk etapta kulağa hoş gelse bile (işte yemek yerine öğrenci yetiştirme gibi sözler) esasta bu sözlerin kaynağında Vila karşıtları vardırlar. Onun için Vila dostları konuştukları zaman neyi konuştuklarını, konuşmalarının kimleri sevindirdiğini iyi analiz etmelidirler. Neden ferec duasını okuyor ve İmam Mehdi’nin (Allah zuhurunu acil etsin) zuhurunun acil olması için dualar okuyorsunuz. Sizi öldürecek birisinin çabuk gelmesi için dua etmek akıl işi değildir. O geldiği zaman o kadar insan öldürecek ki atının karnının altına kadar yeryüzü kan ile dolacaktır…
Azizan! İşte emperyalistlerin, Siyonistlerin ve velayet karşıtlarının Aşura ve Mehdeviyet hakkında düşündükleri birçok çirkef plandan iki tanesi yukarıda belirttiklerimizdir. Bu şeytani zihniyet şeytani amaçlarına daha çabuk ulaşmak için Vila dostlarının-toplumlarının arasından satın aldıklarına veya Vila toplumu içerisine soktuklarına bunları yaptırmayı hedeflemişlerdir.
Vila karşıtları, siyonlar ve emperyallar Vila ehli iddiasında bulunup velayet ehli görüntüsünü vererek, mektep içi kurum ve kuruluşlar ve temsilcileri arasında ve yine diğer Müslüman kardeşler arasında bağnazlık, tefrika çıkarmak ve bu tefrikayı her geçen gün çoğaltmak için birilerini görevlendirdiler. Ağa babalarından görev alanlar başlarlar kurum ve kuruluşlar ile temsilcileri arasında mekik dokumaya ve birleştirici bir üslup yerine ayrıştırıcı bir tavrı kendilerine yol ederler. Birilerinin adamı olmayıp Vila mektebinin adamı olan bazı nadan dostlar da ne yazık ki böylelerine destek verir ve farkında olmadan bu zihniyetin havuzuna su taşımış olurlar.
Vila ehlini tehdit eden bir diğer unsur ise; Vila ehli içerisinden çok çabuk sebbeden, her önüne gelene lanet eden bir grubun oluşturulmaya çalışılmasıdır. Böyleleri savundukları görüşleri kabul etmeyenlere, reddedenlere, eleştirenlere kaynaklara dayanarak cevap vermeleri gerekirken hemen sebb ve lanet yolunu tercih ederler. Her şeyden önce özel anlamda ehl-i imana sebb ve lanet edilmez. Ancak güncel yaşamda ve sosyal medyada gördüğümüz kadarı ile birbirlerine sebb eden, lanet eden özel anlamda ehl-i iman olanları görmekte ve duymaktayız. Bu durum Vila ehli olanlar için sakıncalı ve tehlikeli bir durumdur. Bu tutum özel anlamda ehl-i iman olanları birbirlerine düşman eder ve iki taraftan bir tanesi iman dairesinin dışına çıkmış olur.
VİLA ehli olan AZİZLER! Ehlibeyt davasına, yoluna hizmetin farklı farklı yol ve yöntemleri vardır. Kimi lisanı ile kimi kalemi ile kimi malı ile kimi hazır bulunması ile kimi canı ile kimi medyası ile kimi de bu hizmetleri vererek mücadele edenlere yar ve destek olmaları ile hizmet eder bu ilahi davaya. Yol ve yöntemler yeter ki Kur'an'a, Hz. Peygamber efendimize ve Ehlibeyt imamlarına ters düşmesin. "Bizim yol ve üslubumuz dışında başka yol ve üslup kabul etmeyiz" gibi bir anlayış sahih bir anlayış olmayıp düşünce sahibinin ego ve bencilliğini gösterir. Bugün VİLA ehl-i arasında en fazla olması geren şey ötekileştirmemek, ayrıştırmamak, dışlamamak, kin, nefret, düşmanlığı körüklemeden vahdet ve dayanışma içerisinde hizmet vermektir. İnanç değerlerimize yapılan saldırılar ve tehlikelerin etkisiz kılınması için Vila ehli tarafından kendi iç dünyalarında alınabilecek en önemli tedbir, yaptıklarımızda, konuşmalarımızda ve yazdıklarımızda kısacası her halimizde iki şeyi unutmamaktır; ALLAH ve ÖLÜM…
Selam ve Dua ile…
Mehdi AKSU
Allah'a emanet olun...
HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S)'A OLSUN
RABB'İMDEN ECİRLERİNİZİN YÜCE OLMASINI DUA EDERİM
Selamun Aleykum Ey Aziz Canlar! Değerli Müminler!
İnançlarımıza Saldırılar, Tehlikeler ve Tedbirler![]()
|

Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Bu kıt kanaat imkânlara rağmen mektep mensuplarının her geçen gün çoğalması, mektep adına yazılanların, anlatılanların her platformda olumlu muhataplar bulması birilerini derinden kaygılandırmakta ve korkutmaktadır. Bu kaygı ve korkuların sahipleri tarih boyunca oldukları gibi bugün de bu ekol karşısında tüm imkânlarını seferber etmişler ve bu dalda plan, proje, taktik üreterek bunları hayata geçirmişlerdir.
Bugün düşmanların en fazla kullandıkları ve etkili olan taktiklerinden bir tanesi bu mektebe hizmetleri olan ve hizmetlerini her geçen gün çoğaltan ilim adamlarının şahsiyetlerine yönelik iftira dolu saldırılardır. Amaç bu ilim adamlarının Şiilar arasındaki etkinliğini yok etmek ve bunların inzivaya çekilmelerini sağlamaktır. Ne yazık ki bazı şiiler de sanal ortamlarda yazdıkları ile farkında olmadan bu zihniyete hizmet etmektedirler.
Velayet mektebi bir tarikatlar, hizipler mektebi değildir. Günümüz dünyasında aynı mezhepten olan toplumların içerisinde tarikat olgularına baktığımızda, aynı mezhebin mensubu olan tarikatlar ve mensupları bir diğerini kabul etmez ve bir diğerinin yaptıklarına uygulamalarına hak gözü ile bakmazlar. Tarikatlarda genelde hakim olan durum şudur: Benim tarikatım yapmışsa doğruyu, hakkı yapmıştır, benim şeyhim söylemişse doğruyu hakkı söylemiştir. Ne yazık ki ülkemizde velayet mensupları son yıllarda bu noktalara çekilmek istenmektedir. Bugün vilayet mektebi ve mensuplarını yok etmek için milyarlarca dolarını ve binlerce elemanını, yüzlerce televizyonu ve internet web sitesini mikrop planlarına ulaşmak için seferber eden siyonistler, emperyalistler, münafıklar, fasıklar, bukelamunlar kısacası Şia mektebi karşıtları varken Şia mektebinin ehli olanlarının birbirlerini hedef almaları ne derece makul ve doğrudur! Vilayet mektebinin bunca azılı ve donanımlı karşıtı çirkef planları için çalışma halindeyken, bunları bilen ve vilayet ehlinden olduğunu söyleyen birisi vilayet ehli arasında tefrika yaratıyorsa, vilayet mektebi içerisinde hizmet eden insanlar hakkında ulu orta yerlerde atıp tutuyorsa ya ahmaktır veya satılmıştır. Bunun üçüncü bir yolunu düşünmek ise saflık olur.
Bu konuda ilim adamlarına ve bu mektebin her bir ferdine düşen önemli sorumluluklar vardır. Örneğin: Düşman, Allame Misbah Yezdi'nin ilmi çalışmalarının, ferasetinin karşısında ilmi yönden duramayacağını anladığında, Allame Misbah Yezdi'yi karalamak, lekelemek için O büyük şahsiyetin alaycı bir tarzda karikatürlerini yayınladı ve şahsiyetine saldırmaya başladı. Bu alime ihanet yapıldığı zaman Allame Hasan Zade Amuli şöyle bir açıklama yaptı: Ayetullah Misbah zahmet keş bir insandır. Ben yıllarca onunla beraber ders okudum ve mübahase arkadaşlığı yaptım. Allah'ı şahit tutarım ki ben onun arkasında namaz kılarım. Dün geceden bu yana (karikatürler yayınlandıktan sonra) bu meseleyi duyduktan sonra halim bozuldu. İnna lillah ve inna ileyhi raciun...”
Tarih boyunca velayet nurunun karşısında olanlar velayet nuru ile nurlananlara karşı daima mücadele içinde olmuş ve başarılı olmak ve velayet nuru ile nurlananların inançlarını yok etmek, onları asimile etmek için her türlü imkânlarını seferber etmiş ve bu alanda kimi zaman sıcak çatışma yoluna başvurmuş, kimi zaman iftira kampanyaları başlatmış, kimi zaman ise içeri soktukları kamufleli adamları aracılığı ile tefrikalar oluşturarak amaçlarına ulaşmayı gaye edinmişlerdir.
Velayet nurunun düşmanları, Siyonistler, emperyalistler, münafıklar, fasıklar bizleri manevi ve dini babalarımızdan ayırdılar. Onlarla bizlerin arasına ayrılık saldırlar. Hatta onları bazılarımıza düşman tanıttılar ve netice itibari ile kendimiz kendimize düşman oluverdik. Onlar, bugün Ehlibeyt imamlarının davasının yolcusu ve temsilcisi olan rehberiyet ve merceiyet makamını halkın gözünde basitleştirme çalışmalarına girdiler ve böylelikle halkın içinden birileri bu iki ulvi makamı eleştirmeye ve önemsememeye başladı. Onlar, Hz. Fahri kâinat efendimiz (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) ve Ehlibeyt imamları tarafından varis-i enbiya unvanına layık görülen ulema ile halk arasına ayrılık düşürme projeleri geliştirdiler ve bu dalda bir noktaya kadar da başarılı oldular. Halkı ulemadan ayırmak, ulemayı halka kötü tanıtmak, halk içerisinde en itibarsız ve güvenilmez kitlenin ulema olduğunu halkın aklına yerleştirmek ve bunu halkın ezberi yapmak için türlü türlü yollara başvurdular. Bu arada nadan dostlar da farkında olmadan bu çirkef zihniyete alet oldular ve bu çirkef zihniyetin bir dişlisi haline gelerek oturup kalktıkları her yerde ulema hakkında atar tutar oldular, sanal medyada ulema hakkında yazar çizer oldular. Bunları kimlere hizmet ettiğini fark etmeden yaptı bu nadan dostlar. Bu dostlara şu hadisi şerifi hatırlatmak yerinde olacaktır; “Muhammed b. Fuzeyl adında bir şahıs şöyle anlatır: İmam Musa Kazım (aleyhisselam) ın yanına vardım ve sordum; Sana feda olayım! Din kardeşlerimden birisi hakkında hoşlanmadığım bir şeyi konuşuyor ve anlatıyorlar; ancak ben o kardeşimden onun hakkında duyduklarımı sorduğumda, o tamamen inkâr ediyor. Oysa bu haberi güvenilir bir grup bana anlattılar.
İmam Musa Kazım (aleyhisselam) şöyle buyurdu: Ey Muhammed! Kulak ve gözünü Müslüman kardeşine dair yalanla; eğer elli kişi şahit unvanında şehadet ederek onun hakkında sana bir şey söyleseler, ancak onun kendisi söyleneni inkâr ederse, şahitlik edenlerin şehadetine göre hareket etme. Onun sözünü kabul et ve onların sözlerini kabul etme. Sakın bir ayıbı, kusuru malzeme ederek onun şahsiyetine zarar verecek bir şeyi yaymayasın; Bu durumda Allah'ın buyurmuş olduğu şu zümrelerden olursun: " İnananlar arasında kötü şeylerin yayılmasını sevenleredir dünyada ve âhirette elemli azap ve Allah, her şeyi bilir, sizse bilmezsiniz." (Nur-19) (Tefsir-i Bürhan c.3, s.128)
VİLA ULEMASI HAKKINDA DUYDUKLARI ŞAYİALARIN İÇİNE ARAŞTIRMADAN DALANLAR VE HATTA ŞAYİALARA İLAVE YAPANLAR ACABA DİNE, İNANCA HİZMET Mİ EDİYORLAR? AŞURA, MEHDEVİYET MEKTEBİNE HİZMET ETMEDİKLERİ KESİN, KİMLERE HİZMET ETTİKLERİ İSE BELLİ… YAZIK, YAZIK!
Genel anlamda bir noktaya vurgu yapmak istiyorum; Acaba dünyanın sömürgecileri olan Siyonist ve emperyalistler mi bizim dünyamıza muhtaçtır yoksa Müslümanlar mı onların dünyasına muhtaçtırlar! Eğer onlar bizim dünyamıza muhtaç değilseler, öyleyse neden bizleri kontrolleri altına almak ve madenlerimizi, yer altı kaynaklarımızı sömürmek için açık bir mücadele ve savaş içerisine girmektedirler. Onlar bizden önce dinimizi, inancımızı alır ve böylelikle bizleri vurdumduymaz, duyarsız, kör, basiretsiz, üç maymunları oynayan bir hale getirirler ve sonrasında ise kaynaklarımızı sömürmeye, kullanmaya başlarlar ve bizden aldıklarını da kat kat fazla faizle bizlere borç olarak verirler. Bu durum bugün İslam dünyasının ağlanacak hali değil midir?
Bir diğer tehlike ve tehdit ise ulema sınıfı ile hükümetler arasındaki ilişkilerin şeklinin kriterlere aykırı olmasıdır. İslam ülkelerinde (halkı Müslüman olan ülkelerde) ulema sınıfının siyaset sınıfının (hükümetlerin) kontrolüne alındığını ve ulemanın da hükümetlerin lehine hareket ettiklerini gözlemlemekteyiz. Merhum Seyyid Muhsin Emin Amuli şöyle buyurmuştur: Suudi Arabistan kralları önce kendisine bağlı olmayan âlimleri ortadan kaldırdı ve kendisine bağlı olan âlimlere dokunmadı. Sonrasında kendi adına Medine’ye şeyh-ül islam gönderdi ve bu tür âlimlerden “Baki kabristanında” bulunan Ehlibeyt imamlarının mezar-ı şeriflerinin türbelerine dair fetva isteyerek şunları dedi; “Bize fetva veriniz, Allah sizin ilim ve anlayışınızı artırsın.” Şeyh-ül islam ise kralın görüşüne ve dileğine mutabık olan şu fetvayı verdi: “Onları yok etmek vaciptir, bir an bile olsa onların o şekilde kalması haramdır.” Bu olayda soru soran ve fetva isteyenin aslında kendisi müftüdür. Hükümetlerin emrinde olup Suud krallarının hizmetinde ve zihniyetinde olan sözde âlimler mezarların ziyaret edilmesini, mezarların etrafına yapılan gümüş sandukaların öpülmesini, onlara el sürülmesini de şirk olarak addetmişlerdir. Hükümetler bu tür âlimleri âlim olarak kabul eder, halk içerisinde onların kabul görmeleri için onları donatır, ön plana çıkarır ve onları çok kapsamlı olarak destekler.
Siyonistler, emperyalistler ve velayet karşıtları velayet mektebinin en önemli iki sütunu ve her vila ehlinin senedi olan AŞURA ve MEHDEVİYET kavramlarını sulandırmak ve bu iki inancın içini boşaltmak ve böylelikle amaçlarına ulaşmayı hedefleri içerisine almışlardır. Bu uğurda; İmam Hüseyin (aleyhisselam) ın en büyük arzusu ve isteği Allah yolunda şehit olmaktı. İmam Hüseyin (aleyhisselam) ise bu arzusu ve isteğine Aşura günü ulaşmıştır. İşte bundan dolayı aşura günü İmam sevinçliydi. İmamına benzemek isteyenler de o gün sevinçli olmalı; yani o gün bayram yapmalıdır. Her yıl imam adına, Aşura adına yapılan birçok harcamalar yapılır, İmam ihsanı unvanında yemekler verilir. Bu harcamaların yerine öğrenciler okutulsa, insanlar eğitilse… daha güzel olmaz mı derler. Defalarca Kerbela ziyaretine, erbain ziyaretine gidenler eleştirilir ve yer yer ne yazık ki bu eleştiriler dostlar tarafından da yapılır. Bu söylenenlerden bazıları ilk etapta kulağa hoş gelse bile (işte yemek yerine öğrenci yetiştirme gibi sözler) esasta bu sözlerin kaynağında Vila karşıtları vardırlar. Onun için Vila dostları konuştukları zaman neyi konuştuklarını, konuşmalarının kimleri sevindirdiğini iyi analiz etmelidirler. Neden ferec duasını okuyor ve İmam Mehdi’nin (Allah zuhurunu acil etsin) zuhurunun acil olması için dualar okuyorsunuz. Sizi öldürecek birisinin çabuk gelmesi için dua etmek akıl işi değildir. O geldiği zaman o kadar insan öldürecek ki atının karnının altına kadar yeryüzü kan ile dolacaktır…
Azizan! İşte emperyalistlerin, Siyonistlerin ve velayet karşıtlarının Aşura ve Mehdeviyet hakkında düşündükleri birçok çirkef plandan iki tanesi yukarıda belirttiklerimizdir. Bu şeytani zihniyet şeytani amaçlarına daha çabuk ulaşmak için Vila dostlarının-toplumlarının arasından satın aldıklarına veya Vila toplumu içerisine soktuklarına bunları yaptırmayı hedeflemişlerdir.
Vila karşıtları, siyonlar ve emperyallar Vila ehli iddiasında bulunup velayet ehli görüntüsünü vererek, mektep içi kurum ve kuruluşlar ve temsilcileri arasında ve yine diğer Müslüman kardeşler arasında bağnazlık, tefrika çıkarmak ve bu tefrikayı her geçen gün çoğaltmak için birilerini görevlendirdiler. Ağa babalarından görev alanlar başlarlar kurum ve kuruluşlar ile temsilcileri arasında mekik dokumaya ve birleştirici bir üslup yerine ayrıştırıcı bir tavrı kendilerine yol ederler. Birilerinin adamı olmayıp Vila mektebinin adamı olan bazı nadan dostlar da ne yazık ki böylelerine destek verir ve farkında olmadan bu zihniyetin havuzuna su taşımış olurlar.
Vila ehlini tehdit eden bir diğer unsur ise; Vila ehli içerisinden çok çabuk sebbeden, her önüne gelene lanet eden bir grubun oluşturulmaya çalışılmasıdır. Böyleleri savundukları görüşleri kabul etmeyenlere, reddedenlere, eleştirenlere kaynaklara dayanarak cevap vermeleri gerekirken hemen sebb ve lanet yolunu tercih ederler. Her şeyden önce özel anlamda ehl-i imana sebb ve lanet edilmez. Ancak güncel yaşamda ve sosyal medyada gördüğümüz kadarı ile birbirlerine sebb eden, lanet eden özel anlamda ehl-i iman olanları görmekte ve duymaktayız. Bu durum Vila ehli olanlar için sakıncalı ve tehlikeli bir durumdur. Bu tutum özel anlamda ehl-i iman olanları birbirlerine düşman eder ve iki taraftan bir tanesi iman dairesinin dışına çıkmış olur.
VİLA ehli olan AZİZLER! Ehlibeyt davasına, yoluna hizmetin farklı farklı yol ve yöntemleri vardır. Kimi lisanı ile kimi kalemi ile kimi malı ile kimi hazır bulunması ile kimi canı ile kimi medyası ile kimi de bu hizmetleri vererek mücadele edenlere yar ve destek olmaları ile hizmet eder bu ilahi davaya. Yol ve yöntemler yeter ki Kur'an'a, Hz. Peygamber efendimize ve Ehlibeyt imamlarına ters düşmesin. "Bizim yol ve üslubumuz dışında başka yol ve üslup kabul etmeyiz" gibi bir anlayış sahih bir anlayış olmayıp düşünce sahibinin ego ve bencilliğini gösterir. Bugün VİLA ehl-i arasında en fazla olması geren şey ötekileştirmemek, ayrıştırmamak, dışlamamak, kin, nefret, düşmanlığı körüklemeden vahdet ve dayanışma içerisinde hizmet vermektir. İnanç değerlerimize yapılan saldırılar ve tehlikelerin etkisiz kılınması için Vila ehli tarafından kendi iç dünyalarında alınabilecek en önemli tedbir, yaptıklarımızda, konuşmalarımızda ve yazdıklarımızda kısacası her halimizde iki şeyi unutmamaktır; ALLAH ve ÖLÜM…
Selam ve Dua ile…
Mehdi AKSU
Allah'a emanet olun...