15 Mayıs tarihi İsrail'in kuruluş yıldönümüdür. Filistinliler bu olayı Nekbe (Büyük Felaket) olarak adlandırıyor ve yıldönümünü... 15 Mayıs 2012 / 14:44 Reklam 15 Mayıs tarihi İsrail'in kuruluş yıldönümüdür. Filistinliler bu olayı Nekbe (Büyük Felaket) olarak adlandırıyor ve yıldönümünü anarak işgal gerçeğini dünyaya tanıtmaya çalışıyorlar. İşgal devleti ise kuruluş yıldönümünü dünya çapında lobi faaliyetlerini artırmak için bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışıyor. Biz de bu konuda ayrıntılı bilgiler içeren bir dosyayı ilginize sunarak işgal gerçeği hakkında insanlarımızın bilgilendirilmesi çabalarına bir katkıda bulunmak istedik.
israil siyonizmin bir ürünüdür
İsrail, dünya kamuoyuna genel olarak bir "Yahudi devleti" olarak yansıtılmaktadır. Gerçekte "Yahudi ırkının üstünlüğü" anlayışı üzerine kurulmuş bir devlet olmakla birlikte ideolojik kimliği dini kimliğinden önce gelir. Hatta bu özelliğinden dolayı Ortodoks Yahudiler İsrail'i Tevrat'ta vaad edilen Yahudi otoritesi olarak görmezler.
İsrail'in ideolojik kimliğini doğal olarak Siyonizm biçimlendirmiştir. Çünkü bu devlet ilk adımı 1897 Basel kongresiyle atılmış olan Siyonist hareketin bir ürünüdür. Bu itibarla İsrail'in tarihini Siyonist örgütlenmenin ortaya çıkmasından itibaren başlatmak daha uygun olur. Dolayısıyla 29 Ağustos 1897 - 14 Mayıs 1948 arasındaki elli küsur yıllık dönem Siyonizmin kendine bir devlet hazırlama sürecini, ondan sonrası bu devletin fiilen ortaya çıkma ve ayakta kalma sürecini oluşturmaktadır.
[/color]"vaadedilmis topraklar" inanci istismar edildi.
Siyonist ideolojinin ortaya çıkmasında sürükleyici unsur, Avrupa'daki Yahudilerin gettolara sıkıştırılmış ve toplumdan tecrit edilmiş bir hayat yaşamaları ve Avrupa toplumlarında anti-semitizm denen Yahudi düşmanlığının rahatsız edici derecede yaygınlık kazanmış olmasıydı. Siyonizmin fikir babaları bu durum karşısında bütün dünya Yahudilerinin belli bir toprak parçası üzerinde bir araya getirilerek bağımsız bir Yahudi devleti ve bu devleti ayakta tutacak bir Yahudi toplum oluşturmak istediler. Ancak Yahudilerin seçilecek toprak parçasına göç etmelerinin sağlanabilmesi için teşvik edici birtakım unsurların yakalanması gerekiyordu. İşte bunun için Yahudilerin dini kaynaklarında "vaadedilmiş topraklar" olarak anılan bölgenin merkezi ve Tevrat'ta adları geçen peygamberlerin ve kralların çoğunun hayatlarını geçirdiği Filistin toprakları seçildi.
Ancak burada bir inceliğe dikkat çekmekte yarar görüyoruz: Yahudilerin dini kaynaklarında her ne kadar "vaadedilmiş topraklar"dan söz ediliyorsa da bu topraklara dönüşün Mehdi'nin gelişinden sonra gerçekleşeceği vurgulanmaktadır. Siyonizm Yahudilikteki "vaadedilmiş topraklar" inancını istismar edebilmek için "Mehdi" inancını sumen altı etmiştir. Bundan dolayı da Ortodoks Yahudiler İsrail'in kuruluşunu Tevrat'ta vaadedilen "geriye dönüş" olarak görmemişlerdir hiçbir zaman.
israilin kurulmasi icin osmanli devleti yikildi.
Siyonistler, Yahudilerin diaspora denilen dünyanın değişik yörelerine dağılmış haldeki yaşantılarına son verip belli bir bölgede bir araya gelmelerini sağlamak için en uygun toprak parçasının Filistin olduğu görüşü üzerinde ittifak ettikleri zaman bu toprakların bir hâkimi vardı. O da, 1492'de İspanya'dan kaçan Yahudilerin bir kurt gibi içinden yiyerek kendiliğinden yıkılmasını sağlamaya çalıştıkları ama her şeye rağmen o zaman hâlâ bir dünya devleti kimliğini koruyan Osmanlı devletiydi. Siyonistler Filistin topraklarına demir atabilmek için önce bu devletten çok cazip karşılıklarla bir miktar toprak satın almak istediler. Ama yüz bulamayınca şunu düşündüler: "Bu toprakların şimdilik önemli bir sahibi var. Biz ne kadar cazip teklifler götürsek de bu sahip'ten bir şey koparamayacağız. Öyleyse onu tarihe gömerek o toprakları sahipsiz hale getirmek zorundayız." İşte bu düşünce doğrultusunda bir yandan, 1492 göçüyle Osmanlı ağacının gövdesine soktukları kurtların ürettiği yeni kurtlardan daha hızlı çalışmalarını ve bu ağacı iyice çürütmek için gereken her şeyi yapmalarını istediler. Bir yandan da Osmanlı'yla rekabet halindeki dünya devletleriyle işbirliği yaparak bu devletlerin saldırılarını ve işgallerini artırmalarını sağladılar. Osmanlıyla rekabet halindeki devletler de bir yandan dışarıdan saldırmak suretiyle bir yandan da Osmanlı'nın hâkim olduğu bölgelerdeki halklar arasına kavmiyetçilik fitnesi sokmak, bazı kişilere liderlik ve devlet başkanlığı vaad ederek Osmanlı'ya karşı ayaklanmalarını sağlamak suretiyle yoğun bir şekilde bu devleti tarihe gömme çabası içine girdiler. Sonuçta Osmanlı devleti zayıflatılarak Filistin topraklarına sahip çıkması zorlaştırılınca bu topraklar İngilizler tarafından işgal edildi ve Yahudi göçüne açıldı.
Bu tarihi gerçekleri görmek için Sykes - Picot anlaşmasını, Belfur deklarasyonunu, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni oluşturanların kimlikleri ve faaliyetlerini, Şerif Hüseyin'le İngilizler arasındaki gizli anlaşmaları vs. incelememiz yeterlidir.
Avrupalinin acisini filistinliden cikarmak.[color=black]
Siyonizm ideolojisinin ortaya çıkmasında en önemli etkenlerin Yahudilerin Avrupa'da gettolara sıkıştırılmaları, diaspora ve anti-semitizm olduğunu yukarıda zikrettik. Ancak şunu belirtelim ki İslam âlemindeki Yahudiler hiçbir zaman getto hayatına mahkûm edilmedikleri gibi Müslümanlar arasında da bir anti-semitizm hareketi asla görülmemiştir. Zaten bu kelimenin Batı kaynaklı olduğu, karşılığı olan "Yahudi düşmanlığı"nın bir kavram olarak Müslüman toplumların dillerinde görülmediği ve akım olarak da hiçbir zaman ortaya çıkmadığı tarihi bir gerçektir.
Ancak Siyonistler Yahudilerin birtakım dini değerlerini istismar etmek amacıyla seçtikleri Filistin topraklarına yerleşebilmek için Avrupalının acısını Filistinliden çıkarmışlardır. Siyonizmin insafsızlığı ve vahşiliği de ilk etapta burada kendini göstermektedir.
israil siyonizmin bir ürünüdür
İsrail, dünya kamuoyuna genel olarak bir "Yahudi devleti" olarak yansıtılmaktadır. Gerçekte "Yahudi ırkının üstünlüğü" anlayışı üzerine kurulmuş bir devlet olmakla birlikte ideolojik kimliği dini kimliğinden önce gelir. Hatta bu özelliğinden dolayı Ortodoks Yahudiler İsrail'i Tevrat'ta vaad edilen Yahudi otoritesi olarak görmezler.
İsrail'in ideolojik kimliğini doğal olarak Siyonizm biçimlendirmiştir. Çünkü bu devlet ilk adımı 1897 Basel kongresiyle atılmış olan Siyonist hareketin bir ürünüdür. Bu itibarla İsrail'in tarihini Siyonist örgütlenmenin ortaya çıkmasından itibaren başlatmak daha uygun olur. Dolayısıyla 29 Ağustos 1897 - 14 Mayıs 1948 arasındaki elli küsur yıllık dönem Siyonizmin kendine bir devlet hazırlama sürecini, ondan sonrası bu devletin fiilen ortaya çıkma ve ayakta kalma sürecini oluşturmaktadır.
[/color]"vaadedilmis topraklar" inanci istismar edildi.
Siyonist ideolojinin ortaya çıkmasında sürükleyici unsur, Avrupa'daki Yahudilerin gettolara sıkıştırılmış ve toplumdan tecrit edilmiş bir hayat yaşamaları ve Avrupa toplumlarında anti-semitizm denen Yahudi düşmanlığının rahatsız edici derecede yaygınlık kazanmış olmasıydı. Siyonizmin fikir babaları bu durum karşısında bütün dünya Yahudilerinin belli bir toprak parçası üzerinde bir araya getirilerek bağımsız bir Yahudi devleti ve bu devleti ayakta tutacak bir Yahudi toplum oluşturmak istediler. Ancak Yahudilerin seçilecek toprak parçasına göç etmelerinin sağlanabilmesi için teşvik edici birtakım unsurların yakalanması gerekiyordu. İşte bunun için Yahudilerin dini kaynaklarında "vaadedilmiş topraklar" olarak anılan bölgenin merkezi ve Tevrat'ta adları geçen peygamberlerin ve kralların çoğunun hayatlarını geçirdiği Filistin toprakları seçildi.
Ancak burada bir inceliğe dikkat çekmekte yarar görüyoruz: Yahudilerin dini kaynaklarında her ne kadar "vaadedilmiş topraklar"dan söz ediliyorsa da bu topraklara dönüşün Mehdi'nin gelişinden sonra gerçekleşeceği vurgulanmaktadır. Siyonizm Yahudilikteki "vaadedilmiş topraklar" inancını istismar edebilmek için "Mehdi" inancını sumen altı etmiştir. Bundan dolayı da Ortodoks Yahudiler İsrail'in kuruluşunu Tevrat'ta vaadedilen "geriye dönüş" olarak görmemişlerdir hiçbir zaman.
israilin kurulmasi icin osmanli devleti yikildi.
Siyonistler, Yahudilerin diaspora denilen dünyanın değişik yörelerine dağılmış haldeki yaşantılarına son verip belli bir bölgede bir araya gelmelerini sağlamak için en uygun toprak parçasının Filistin olduğu görüşü üzerinde ittifak ettikleri zaman bu toprakların bir hâkimi vardı. O da, 1492'de İspanya'dan kaçan Yahudilerin bir kurt gibi içinden yiyerek kendiliğinden yıkılmasını sağlamaya çalıştıkları ama her şeye rağmen o zaman hâlâ bir dünya devleti kimliğini koruyan Osmanlı devletiydi. Siyonistler Filistin topraklarına demir atabilmek için önce bu devletten çok cazip karşılıklarla bir miktar toprak satın almak istediler. Ama yüz bulamayınca şunu düşündüler: "Bu toprakların şimdilik önemli bir sahibi var. Biz ne kadar cazip teklifler götürsek de bu sahip'ten bir şey koparamayacağız. Öyleyse onu tarihe gömerek o toprakları sahipsiz hale getirmek zorundayız." İşte bu düşünce doğrultusunda bir yandan, 1492 göçüyle Osmanlı ağacının gövdesine soktukları kurtların ürettiği yeni kurtlardan daha hızlı çalışmalarını ve bu ağacı iyice çürütmek için gereken her şeyi yapmalarını istediler. Bir yandan da Osmanlı'yla rekabet halindeki dünya devletleriyle işbirliği yaparak bu devletlerin saldırılarını ve işgallerini artırmalarını sağladılar. Osmanlıyla rekabet halindeki devletler de bir yandan dışarıdan saldırmak suretiyle bir yandan da Osmanlı'nın hâkim olduğu bölgelerdeki halklar arasına kavmiyetçilik fitnesi sokmak, bazı kişilere liderlik ve devlet başkanlığı vaad ederek Osmanlı'ya karşı ayaklanmalarını sağlamak suretiyle yoğun bir şekilde bu devleti tarihe gömme çabası içine girdiler. Sonuçta Osmanlı devleti zayıflatılarak Filistin topraklarına sahip çıkması zorlaştırılınca bu topraklar İngilizler tarafından işgal edildi ve Yahudi göçüne açıldı.
Bu tarihi gerçekleri görmek için Sykes - Picot anlaşmasını, Belfur deklarasyonunu, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni oluşturanların kimlikleri ve faaliyetlerini, Şerif Hüseyin'le İngilizler arasındaki gizli anlaşmaları vs. incelememiz yeterlidir.
Avrupalinin acisini filistinliden cikarmak.[color=black]
Siyonizm ideolojisinin ortaya çıkmasında en önemli etkenlerin Yahudilerin Avrupa'da gettolara sıkıştırılmaları, diaspora ve anti-semitizm olduğunu yukarıda zikrettik. Ancak şunu belirtelim ki İslam âlemindeki Yahudiler hiçbir zaman getto hayatına mahkûm edilmedikleri gibi Müslümanlar arasında da bir anti-semitizm hareketi asla görülmemiştir. Zaten bu kelimenin Batı kaynaklı olduğu, karşılığı olan "Yahudi düşmanlığı"nın bir kavram olarak Müslüman toplumların dillerinde görülmediği ve akım olarak da hiçbir zaman ortaya çıkmadığı tarihi bir gerçektir.
Ancak Siyonistler Yahudilerin birtakım dini değerlerini istismar etmek amacıyla seçtikleri Filistin topraklarına yerleşebilmek için Avrupalının acısını Filistinliden çıkarmışlardır. Siyonizmin insafsızlığı ve vahşiliği de ilk etapta burada kendini göstermektedir.
Yorum