İran’ın dış siyaseti hususunda bu ülke anayasasının 152.ve 154. Maddelerinde şöyle kaydedilir:
“152. Madde: İran İslâm Cumhuriyeti'nin dış siyaseti her türlü tahakkümün ve tahakküm altına girmenin reddi, ülkenin her yönden bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması, bütün müslümanların haklarının savunulması ve zorba /sultacı güçlere karşı hiçbir taahhüd altına girmeme, savaş yanlısı olmayan devletlerle karşılıklı barışçı ilişkiler temeline dayanır.
154. Madde: Iran islâm Cumhuriyeti, bütün insanlık düzeyinde insanın mutluluğunu ülkü bilir ve özgürlüğü ve Hak ve Adalet yönetimini, bütün insanlığın hakkı olarak tanır. Şu halde başka milletlerin içişlerine karışmaktan tamamen sakınmakla birlikte, mustaz'afların müstekbirlere karşı hak arama mücadelesini yeryüzünün her noktasında destekler.”
- Afganistan’ın Sovyet Rusya’nın işgaline uğraması ardından kendisi savaşta olmasına rağmen ekseriyeti Sünni olan 3 milyon Afganlı’ya kapılarını açmış ve 30 yılı aşkın bir süre her türlü yardımı yapmaktan kaçınmamıştır. Liderliğini Gulbeddin Hikmetyar gibi İslam inkılabına muhalif ve Şia düşmanlığını gizlemeyen mücahit gruplarına bile silah eğitimi ve silah vermekten kaçınmamıştır. Hala bile Afganistan’ın NATO işgali altında bulunmasına rağmen bu ülke halkına yardımlarını sürdürmektedir.
- İslam İnkılabı lideri İmam Hamanei başta olmak üzere İslami İran üst düzey yöneticilerinin İslam ülkelerindeki grup ve partilere yaklaşımı, liderlerinin veya partilerin İran’a karşı tavırları ve yakınlığı ölçü alınarak değil o bölge veya ülke halkının menfaatleri gözetilerek belirlenmiştir hep. İran- Irak savaşı sırasında Yaser Arafat’ın açıkca Saddam’ın yanında yer almasına rağmen İran, Tahran’da kendi açtığı Filistin elçiliğini asla kapatmamış ve Filistin davası siyasetini asla Filistinli grup ve partilerin cahilce tutumlarına göre belirlememiştir.
- Komşu ülkelerin zayıflamasını asla fırsat olarak değerlendirmeyen İslami İran, sekiz yıl boyunca savaştığı Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından işgal edilmesini fırsat bilerek intikam alma düşüncesine kapılmamış ve tam aksine bu komşu ülkenin işgale son vermesi, toprak bütünlüğünü koruması ve bağımsızlığını elde ederek halkına temel hak ve özgürlükleri sunması için elinden gelen yardımı yapmış ve hala da yapmaktadır.
- Öteki komşu ve bölge ülkelerindeki gelişmeler karşısında da aynı tavrını sürdürmesine rağmen emperyalizmin ve taassubun hizmetindeki kalemler durmadan, utanmadan İslami İran’ı Fars miliyetçiliği, Şiicilik ve en iyimser ifadeyle hakkı stratejik hedeflerine feda etmekle suçlamaktadırlar.
Suriye konusunda insafsızca saldırılara maruz kalmasına rağmen sorununun ülke içinde çözülmesi gerektiği tezini savunan İran, bu doğrultuda sunduğu planında bu ülkenin geleceğini Suriye halkının serbest seçimlerde belirlemesini teklif etmiştir. Suriye halkının kararından çekinen emperyalist güçlerle kuklaları ise zalim olarak niteledikleri rejimin yerine başka bir zorba gücün seçimsiz gelmesini teklif edecek kadar zalimleşmektedirler. Esad rejimi gitsin yerine bizim adamlarımız gelsin diyerek ilkel çağ yönetmlerini dayatmaktadırlar. Taassup girdabında boğulan kalemler ise gözleri dönmüşcesine emperyalizmin yalan mekanizmasına alet olmaktan bir zerre utanmamaktadırlar.
“152. Madde: İran İslâm Cumhuriyeti'nin dış siyaseti her türlü tahakkümün ve tahakküm altına girmenin reddi, ülkenin her yönden bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması, bütün müslümanların haklarının savunulması ve zorba /sultacı güçlere karşı hiçbir taahhüd altına girmeme, savaş yanlısı olmayan devletlerle karşılıklı barışçı ilişkiler temeline dayanır.
154. Madde: Iran islâm Cumhuriyeti, bütün insanlık düzeyinde insanın mutluluğunu ülkü bilir ve özgürlüğü ve Hak ve Adalet yönetimini, bütün insanlığın hakkı olarak tanır. Şu halde başka milletlerin içişlerine karışmaktan tamamen sakınmakla birlikte, mustaz'afların müstekbirlere karşı hak arama mücadelesini yeryüzünün her noktasında destekler.”
- Afganistan’ın Sovyet Rusya’nın işgaline uğraması ardından kendisi savaşta olmasına rağmen ekseriyeti Sünni olan 3 milyon Afganlı’ya kapılarını açmış ve 30 yılı aşkın bir süre her türlü yardımı yapmaktan kaçınmamıştır. Liderliğini Gulbeddin Hikmetyar gibi İslam inkılabına muhalif ve Şia düşmanlığını gizlemeyen mücahit gruplarına bile silah eğitimi ve silah vermekten kaçınmamıştır. Hala bile Afganistan’ın NATO işgali altında bulunmasına rağmen bu ülke halkına yardımlarını sürdürmektedir.
- İslam İnkılabı lideri İmam Hamanei başta olmak üzere İslami İran üst düzey yöneticilerinin İslam ülkelerindeki grup ve partilere yaklaşımı, liderlerinin veya partilerin İran’a karşı tavırları ve yakınlığı ölçü alınarak değil o bölge veya ülke halkının menfaatleri gözetilerek belirlenmiştir hep. İran- Irak savaşı sırasında Yaser Arafat’ın açıkca Saddam’ın yanında yer almasına rağmen İran, Tahran’da kendi açtığı Filistin elçiliğini asla kapatmamış ve Filistin davası siyasetini asla Filistinli grup ve partilerin cahilce tutumlarına göre belirlememiştir.
- Komşu ülkelerin zayıflamasını asla fırsat olarak değerlendirmeyen İslami İran, sekiz yıl boyunca savaştığı Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından işgal edilmesini fırsat bilerek intikam alma düşüncesine kapılmamış ve tam aksine bu komşu ülkenin işgale son vermesi, toprak bütünlüğünü koruması ve bağımsızlığını elde ederek halkına temel hak ve özgürlükleri sunması için elinden gelen yardımı yapmış ve hala da yapmaktadır.
- Öteki komşu ve bölge ülkelerindeki gelişmeler karşısında da aynı tavrını sürdürmesine rağmen emperyalizmin ve taassubun hizmetindeki kalemler durmadan, utanmadan İslami İran’ı Fars miliyetçiliği, Şiicilik ve en iyimser ifadeyle hakkı stratejik hedeflerine feda etmekle suçlamaktadırlar.
Suriye konusunda insafsızca saldırılara maruz kalmasına rağmen sorununun ülke içinde çözülmesi gerektiği tezini savunan İran, bu doğrultuda sunduğu planında bu ülkenin geleceğini Suriye halkının serbest seçimlerde belirlemesini teklif etmiştir. Suriye halkının kararından çekinen emperyalist güçlerle kuklaları ise zalim olarak niteledikleri rejimin yerine başka bir zorba gücün seçimsiz gelmesini teklif edecek kadar zalimleşmektedirler. Esad rejimi gitsin yerine bizim adamlarımız gelsin diyerek ilkel çağ yönetmlerini dayatmaktadırlar. Taassup girdabında boğulan kalemler ise gözleri dönmüşcesine emperyalizmin yalan mekanizmasına alet olmaktan bir zerre utanmamaktadırlar.
Yorum