Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali bin Ebi Tal

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali bin Ebi Tal

    Selman-ı Farisi, Resulullah (s.a.a)'a: "Senin vasin kimdir?" diye sordu. Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu: "Ey Selman, kardeşim Musa'nın vasisi kimdi?" Selman dedi ki: "Yuşa bin Nun idi." O zaman Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

    (Feinne vasiyyi ve vârisi ve yakdi deyni ve yencizü mu'idi Aliyyin bin Ebi Tâlib)

    Meali: "Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali bin Ebi Talib'dir."

    Kaynak:

    1) Ahmet bin Hanbel'in "Fedail'us Sahabe" c.2, s.615, Hadis No: 1052

    BEN ŞİMDİ MERAK ETTIM AMED BIN HANBEL BU HADISI NAKLEDIYORDA NİYE Şİİ OLMUYOR ? BU HADISI NASIL YORUMLUYOR ?
    HASBUNALLAH

    #2
    Ynt: Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali bin Ebi Tal

    Bismillahirrahmanirrahim

    Selamun aleykum

    Muhterem kardeşim, Rabbim hepimize basiret versin ve bizi önyargılardan, ön kabullerden kurtarıp, her zaman hakkı yalın bir şekilde görmeyi nasip etsin. Hz. Ali (a.s) şöyle dua ederdi. "Allah'ım, her şeyi olduğu gibi görmeyi bana nasip eyle."
    Evet, insan ön yargılardan, saplantılardan kurtaramazsa kendini, en açık şeyleri dahi ön kabullerine göre bir türlü tevil edebilir. Bu durum sadece bu hadis için geçerli değildir. Ehl-i Sünnetin kaynaklarında nakledilen ve bu hadisten çok daha açık olan hadisleri dahi bir türlü ata babadan alınan mirasa uygun tevil ve tefsir edip kendilerini güya rahatlatmışlardır.
    Sekaleyn (iki ağır emanet) hadisi bu hadisten çok daha açık ve senet bakımından çok daha güçlüdür; birçokları mütevatir olduğunu bile kabul etmişlerdir. Gadir-i Hum Hadisi 110 sahibi, 84 tabii, 360 Sünni kaynağı tarafından nakledilmiştir. Ama buna rağmen bir cümlede geçiştiriyorlar. Neymiş "Mevla" kelimesinden maksat dostmuş! Ama şunu hiç düşünmezler, yada düşünmek istemezler ki binlerce insanı kavurucu sıcağın altında toplayıp, onlardan galiz ahitler alan, ardından oradaki bütün sahabeyi Hz. Ali'yle biatleştiren Resulullah, sadece "Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur" demek için mı yaptı bütün bunları?! Hz. Ali'nin dostluğu için mi biat aldı? Dostluk üzerine biatleşme diye bir şey var mı İslam tarihinin herhangi bir yerinde? Ayrıca Hz. Ali'ye o güne kadar düşman mıydı sahabe ki böyle bir şeye ihtiyaç duyulsun?! Ve daha nice cevapsız sorular...
    Bu konuda arzu ederseniz aşağıdaki linki okuyun:
    http://www.kevsernet.com/s_ve_c/271.htm

    İbn-i Hacer Mekki "Sevaikü'l-Muhrika" isimli kitabında Sekaleyn hadisini, Sefine (Nuhun Gemisi) hadisini ve Ehlibeyt hakkındaki bir çok hadisi, hatta bazı sünni alimlerin reddettiği daha bir çok hadisi nakletmiş. Örneğin "Ya Ali, sen ve senin Şiaların'dır kurtuluşa erecek olanlar" hadisini de nakletmiş ve hepsinin doğru olduğunu itiraf ettikten sonra bakın nasıl kendisini rahatlatmış (Mealen): "Bu hadisleri görerek Rafıziler boşuna heveslenmesinler! Çünkü Kur'an ve Ehlibeyt'e gerçek anlamda sarılan, Ehlibeyt gemisine binen, Ali'nin şiaları ve ve... bizleriz, onlar değil!"
    Büyük Şia alimi Allame Şerefuddin de bu sözlerin altına şöyle bir şerh düşmüş:
    "Keşke İbn-i Hacer'e bir sorabilseydim; sayın İbn-i Hacer, Ehl-i Beyt senin hayatının neresindedir? Hangi konuda onları örnek ve önder olarak kabul ettin ki böyle büyük bir iddiâda bulunuyorsun? Bakıyorum itikatta imamın Eş'ari'dir, fıkıhta Şafii, tefsirde Katedelerin, Mücahidlerin... görüşlerini esas alıyorsun, hadiste ve diğer konularda da durum daha farklı değildir. Bu mu Ehl-i Beyt'e sarılmak? Bu mu Ehl-i Beyt'in gemisine binmek? Ve...
    Değerli kardeşim, geçen bir başka sorunuzun cevabında Ehlibeyt Nuru forumunda da yazmıştım. Hakkı kabullenebilmek için onu bilmek sadece yetmiyor.
    Çünkü inkarın tek sebebi cehalet değildir. Kur'an'da buna yirminin üzerinde sebep zikredilmiştir ki bu konudaki yazımın linkini de vermiştim:
    http://www.kibledergisi.com/index.ph...&Itemid=21

    Son olarak size tavsiyem değerli kardeşim şudur ki Hz. Ali'nin tabiriyle hakkı şahıslarla, şahsiyetlerle değil, hakkın özüyle tanımaya çalışın.
    Cemel savaşında birisi Hz. Ali'ye gelerek (mealen) "Ya Ali, karşındaki cephede Peygamberin Zevcesi Aişe, Talha ve Zübeyr gibi şahsiyetler var." Yani nasıl olur da onlarla savaşıyorsun! Adam gidip de karşı taraftakilere karşınızda Ali gibi birisi var. Siz ona biat etmişsiniz, nasıl olur da biatinizi bozup ona karşı savaşıyorsunuz?!" diyeceğine, Hz. Ali'ye itirazını yöneltiyor.
    Her neyse, Hz. Ali (a.s) buyurdu ki (mealen): "Hak ölçüleri senin için karışmıştır. Şahısları hak ölçüsü yapacağına, hakkın özünü tanı ki haklıyı da (kendiliğinden) tanıyasın, batılın özünü tanı ki batıl olanı da (kendiliğinden) tanıyasın!"
    Eğer şahıslar ölçü olsaydı, o zaman Rabbimiz bizi tefekküre davet eder miydi? "Ey Resulüm, müjde ver o kullarıma ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir." (Zumer, 17-18)

    Ayet ve hadisler üzerinde, on yargısız ve tarafsız bir gözle ve sadece hakkı bulma niyetiyle ve tabi ki Allah'tan yardım dileyerek düşün, tefekkür et. Başkalarının senin yerine düşünmesine razı olma. Tabiri caizse aklını mütaahhide verme. Rabbimiz, ihlas ve samimiyetle yolunda çaba gösterenlere doğruları göstereceğini söz vermiştir:

    وَالَّذٖينَ جَاهَدُوا فٖينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِنٖينَ
    "Bizim uğrumuzda çaba gösterenlere, şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah, ihsan edenlerle beraberdir." (Ankebut, 69)
    Yine takva ehli olup Resul’e iman edenlere nuraniyyet bahşeder: (Hadid, 28) Takva ehline hakkı batıldan ayırt etme özelliği verir: (Enfal, 29) Takva ehline Allah bilmediklerini öğretir: (Bakara, 282) Allah mu’minleri karanlıklardan çıkarıp nura götürür: (Bakara, 257) Takva ehli olanlara iyilik ve güzellikleri kolaylaştırır; olmayanlara kötülük ve çirkinlikleri kolaylaştırır: (Leyl, 5 ila 10) Takva ehline çıkış yolunu gösterir (onları çıkmazda bırakmaz)… (Talak,3) buyuruyor yüce kitabında…

    Rabbimizin vaadinde elbette şüphe yoktur, yeter ki biz takva ehli olalım. Samimi olalım. Niyetimiz gerçekten hakka ve doğrulara ulaşmak olsun.
    Ve her şeyden önce müştereklerden başlayın. Tek kaynağa has olanları değil her iki tarafın veya tarafların naklettiklerini sıçrama tahtası olarak kullanın.
    Örneğin size ciddi bir şekilde müşterek, hatta mütevatir olan Sekalyen hadisi üzerinde bir miktar kafa yormanızı öneriyorum. Gerçekten bu hadisin müfredatı üzerinde düşünüp hadisin anlatmaya çalıştıklarını kendinizle Rabbiniz arasında derin derin düşünün ve anladıklarınızı not edin. Sonra bakın bugün bizler Müslümanlar olarak bu hadisin neresindeyiz? Ümmet olarak ne kadar bu hadise amel etmişiz veya ediyoruz? Resulullah’a verecek cevabımız var mı?
    Rabbimiz hepimize doğruları olduğu gibi gösterip ona ittiba etme cesaret ve samimiyetini inayet buyursun. Amin!

    Yorum


      #3
      Ynt: Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali bin Ebi Tal

      Bir noktaya değinmeyi unuttum:
      Ahmet bin Hanbel'in ne dediğini bilmiyorum. Ama bir çok Sünni alim bu gibi hadislerle karşılaştıklarında "VASİYY" tabirini, Resulullah'tan sonra borçlarını ödeme gibi onun şahsi işleriyle ilgili konularda vasiy olduğunu, dolayısıyla hilafetle bir alakasının bulunmadığını söylemişlerdir. Böyle bir yorumun ne kadar tutarlı olup olmadığını sizin hür vidanınıza bırakıyorum.
      Ayrıca hadiste Hz. Ali'nin Hz. Yuşa bin Nun'a benzetilmesiyle böyle bir yorumun ne kadar ötüşüp örtüşmediğini de... Yani Hz. Yuşa Hz. Musa'nın sadece şahsi işlerinde mi Hz. Musa'nın vasisiydi acaba? Böyle olduğunu söyleyen birini duydunuz mu acaba?

      Yorum


        #4
        Ynt: Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali bin Ebi Tal

        Vasi kelimesi bence kesinlikle o anlamda kullanılamaz. Yani ailemin reisi anlamında ki bir açıklama çok aşırı bir tevil olur.

        Gadir hum olayını bir arkadaşım bir toplantımızda soylemişti.Arkadaşa cevap olarak şu soylendi niye direk halifenizdir denilmemiş ve birde hasan el musenna demiş ki peygamber herşeyi açıkça beyan ederdi.niye acıkca beyan etmemiş ?
        HASBUNALLAH

        Yorum


          #5
          Ynt: Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali bin Ebi Tal

          Bismillahirrahmanirrahim

          Evvela Şia kaynaklarında nakledilen Gadir-i Hum Hadisi ve hutbesi, hiç bir bahaneye yer bırakmayacak kadar geniş ve açıktır. Ama bizim prensibimiz hep müşterek olan delilleri ortya koymak olduğu için onu gündeme getirmiyoruz.
          Saniyen Sünni kaynaklarında olduğu şekliyle bile ön yargısız olanlar için açıktır. Çünkü mevla ve velayet kelimesinin asli anlamı "El-Evla bit-tasarruf" yani velayet sahibinin üzerinde velayeti olan kimse adına tasarruf ve yetki hakkına sahip olması ve bunu kullanmasıdır. Nitekim Türkçede bile filan baba çocuğu üzerinde velayet sahibidir denildiğinde, "onun dostudur" olarak mı anlıyorsunuz? Ya da filan velayetin valisi denildiğinde, yani oradakilerin dost mu demek? Velayetin asli anlamı budur, diğer nakledilen manalar, münasebetle kullanılan tali manalardır. Dolayısıyla karine olursa, o manalarda kullanılır ve öyle anlaşılır, mutlak olarak kullanıldığında ise asli manaya hamledilir.
          "En-Nebiyyu Evla bilmu'minine min enfusihim" (Ahzap, 6) cümlesinden siz ne anlıyorsunuz? “Peygamber, müminlere kendilerinden daha evladır, kendilerinden daha önce gelir" demek değil midir? Mevla da aynı köktendir. Nitekim Resulullah Gadir-i Hum'da okuduğu hutbede, önce bu cümleyi kullanmış ve "Ey insanlar ben size kendinizden daha evla değil miyim?" diye sormuş, onlar da "Evet, öyledir" diye cevap verince "O halde ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır" buyurmuştur. Feraset, basiret ve insaf sahibi, tarafsız bir insan bu iki cümlenin yan yana getirilmesinden, ikisinin içeriğinin aynı olduğunu anlamaz mı? Daha nasıl söyleseydi Allah'ın Resulü? Kaldı ki niye diğer nükte ve karineler göz ardı ediliyor? Yukarıda demiştim, dostluk ilanı, o kadar merasim ve eziyeti gerektirecek bir şey miydi? Dostluk ilanı, biat gerektirecek bir şey miydi?
          Bundan fazla uzatmaya gerek duymuyorum. Lütfen yukarıda verdiğim linkteki yazıyı dikkatlice okuyun.

          Hasan-ül Müsenna'dan nakledilen söze gelince, evvela nerde hangi senetle ve hangi kaynakta nakledilmiştir? Önce bunu bilmek lazım.. Sünni kaynaklara kalsa, öyle şeyler hatta Ehlibeyt imamlarına, Hz. Ali'ye isnad edilmiştir ki aklın durur. Hatta kendi kaynaklarında nakledilenlerle taban tabana zıttır. Örneğin Hz. Ali hakkında deniliyor ki (mealen): Ebu Bekir'in halifeliği ilan edildiğinde, Hz. Ali evde elbisesini giyiniyordu. Bu haberi duyar duymaz, gönlü elbiseyi giyip de öyle çıkmasına razı olmadı. Olur ki biate geç kalırım da cahiliye ölümüyle ölmüş olurum diyerek yola çıktı, hem elbiseyi giyor, hem de yola alıyordu; bu şekilde mescide koşup Ebu Bekir'e biat görevini ifa etti!!
          Oysaki onlarca kaynaklarında Hz. Ali'nin en az altı ay biat etmediğini yazanlar da yine bunlar!!
          Her neyse, Hasanül'-Müsenna bu sözü söylemiş olsa bile, bizim için hiç bir şey ifade etmez. Hasanü'l-Müsenna masum değil, imam değil. O kendisi hilafet ve makam peşinde birisiydi. Ya da birileri ona hilafete daha evla olduğunu yutturmuştu. Yav peygamber neslinden bir Seyyiddi, nasıl olur da böyle yapar. Hz. Nuh da bir peygamberdi ve oğlunun macerasını biliyorsunuz! Bu tür şeylerle kimseyi avutamazlar...

          Yorum


            #6
            Ynt: Vasim, varisim, borcumu ödeyen ve vadettiklerimi yerine getiren Ali bin Ebi Tal

            Hocam özelden atacagım size bir soru.
            HASBUNALLAH

            Yorum

            YUKARI ÇIK
            Çalışıyor...
            X