Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Allah ve Ahiret inancı

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Allah ve Ahiret inancı

    Hocam, benim Allah ve ahiret inancım çok zayıfladı. Bir türlü Allahın varlığını ve öldükten sonra dirilmeyi anlayamıyorum. Peygamberler çok zeki insanlar olduğundan Allah fikriyle toplumu ıslah etmiş olamazlar mı? İşte burada takılıyorum. Bir yandanda yok olma korkusunu içimden atamıyorum. Nasıl bir yol izlemem lazım? Biz boşuna inandıysak kaybedecek birşeyimiz yok onlar inanmadıysa ve bunlar gerçekse ateistler çok şey kaybedecek görüşüde beni ikna etmiyor.

    #2
    Ynt: Allah ve Ahiret inancı

    Bismillahirrahmanirrahim

    Muhterem kardeşim, inanç ve itikatla ilgili eserlere bakarsanız, Allah’ın varlığıyla ilgili akıllı ve inat ehli olmayan bir insanın asla reddedemeyeceği deliller zikredilmiştir. Dolayısıyla size bu kitaplardan bir kaçını temin edip okumanızı tavsiye ediyorum. Aynı şekilde ahiret inancı da…
    Mesela size şu kitabı temin edip okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
    http://www.kevseryayincilik.com/asp/...duct=aa-k142-k

    Ben burada size kısa bazı açıklamalar yapmakla yetineceğim:

    1- Hiçbir akıllı insan sonradan meydana gelen bir eserin, nesnenin, ya da değişikliğe uğrayan bir şeyin değişikliğinin sebepsiz, nedensiz olduğuna inanmaz, inanamaz. Yani inançlı inançsız her kes alemde nedensellik ilkesinin hakim olduğuna inanır ve bunun binlerce örneğini bizzat gözleriyle görür. Hepimiz önceden görmediğimiz yeni bir şeyle karşılaştığımızda, ya da bir şeyin değiştiğini gördüğümüzde, hemen onun sebep ve nedenini araştırmaya, sorup soruşturmaya koyuluruz. Kendiliğinde meydana geldi. Tesadüf eseri böyle oldu safsatalarına da kolay kolay hiçbir akıllı insan inanmaz. Size ait bir arsanın olduğunu düşünün. Diyelim ki bir müddetliğine arsanın bulunduğu yerden ayrıldınız ve döndüğünüzde, arsanızın üzerinde her şeyiyle mükemmel ve bütün imkanlarla donatılmış muhteşem bir villanın bulunduğunu gördünüz. İlk aklınıza gelen şeyin, bu nasıl oldu, kim bunu buraya inşa etti sorusu olmaz mı?
    Ya da tersini düşünün. Arsanıza muhteşem bir villayı bizzat kendiniz yaptırıp daha sonra bir müddetliğine bir sefere çıktınız; geri döndüğünüzde villanın yerle bir olduğunu gördünüz. Bunu normal bir şey olrak karşılayıp tepkisiz mi kalırsınız? Yoksa ilk gördüğünüzde tepkiniz, büyük bir şaşkınlıkla "bunu kim yaptı, nasıl oldu?" sorusunu sormak olmaz mı?!
    Her iki durumda da birisi kalkıp da "ya bu soruları sormanız anlamsızdır. Kendiliğinde kuruldu veya yıkıldı; tesadüf işte!!" derse, kabullenebilir misiniz?
    Küçük bir bina hakkında bunu kabullenemeyenlerin, koskoca kainatın, tesadüf eseri olduğunu kabullenmeleri kadar saçma bir şey olabilir mi?!

    Aynı örnek hakkında bir başka soru:
    Sizin "kim bunu inşa etti" dediğinizde, örneğin “filan bilgisiz, beceriksiz, çoban yaptı” cevabı verilirse, kabullenebilir misiniz? Yoksa “Arkadaş benimle dalga mı geçiyorsun, böyle muhteşem bir yapıyı, böyle büyük bir sanat eserini, ilimden, sanattan yoksun, mimarlıktan anlamayan bir kimsenin planlaması, yapması olacak şey mi?” diye itiraz etmez misiniz?

    Bir başka soru:
    Siz uzun bir zaman büyük gayretlerle, zahmetlerle ve milyonlarca para harcayarak bir binayı yaptırsanız, ama birkaç gün sonra söz konusu binayı yıkıp yerle bir etseniz, akıl sahibi insanlar sizin akıllı mantıklı birisi olduğunuza mı hükmederler, yoksa akılsız mantıksız, ne yaptığını bilmez sefih birisi olduğunuza mı?!
    Ya da Kur’an’ın tabiriyle sabaha kadar, göz nuru el emeği sarfederek örneğin bir kazak ören bir kadının, sabah olunca kendi ördüklerini yeniden çözüp eski haline getirdiğini görseler, anormal demezler mi?!

    Peki bunca kainatı, insan için yarattığını söyleyen Allah, eğer insanı sadece birkaç yıl bu dünyada yaşayıp ondan sonra ölüp yok olmak, yeşeren bir ot gibi birkaç ay yeşil kaldıktan sonra kuruyup çürümek için yarattığını söylerse, ya da biz öyle olduğunu düşünürsek, bu tıpkı uzun bir maddi ve manevi çaba ve emeğin ardından, kurduğu muhteşem villayı kısa bir müddet sonra yıkıp yok eden birisi gibi olmaz mı? Sabaha kadar ördüğünü sabah olunca çözen kadın gibi olmaz mı?

    Evet, kainattaki bunca kudret, düzen ve ihtişamı gören her kes, bu yapının sahibin güç eşsiz bir güç, akıl, mantık ve hikmet sahibi olduğunu teslim eder. Dolayısıyla yukarıda sözü edilen bir abesliği de yapması mümkün olmaz, olamaz.
    Ayrıca böyle birisinin adil olduğunun da göstergesidir bunlar. Dolayısıyla böyle özenerek yarattığı ve bütün imkanları tabiri caizse ayağına döktüğü insanı, sadece bir müddetliğine yaşayıp yok olmak için yarattığını düşünmek onun adaletine de sığmaz.
    Sonra bahsettiğiniz binlerce peygamberin kendi zamanlarının en akıllı, en dürüst en fedakar insanları olduğunu insaf ve izan sahibi her kes teslim eder. Binlerce yıl fasılayla yaşayan bu insanların hepsinin aynı hakikatlerden bahsetmesi hiç mi manidar değil?

    Ayrıca yukarıda bahsettiğiniz delil de öyle yabana atılacak bir delil değildir. İnsanın fıtri olarak, muhtemel bile olsa, bir yerden veya bir şeyden menfaat beklediğinde onun peşinde koşar. Onu elde etmek için gayret eder. Bu ihtimal ne kadar yüksek ve elde edilecek menfaat ne kadar büyük olursa, o kadar insanın özen göstermesi, ona yönelme çabası da artar. Bazı kimseler var, hiçbir şey çıkmamasına rağmen yıllar boyu milli piyango bileti almaya devam etmektedir. Neden? Çünkü çıkacak meblağın çok yüksek olduğunu biliyor ve yapılan itirazlara karşı "ya çıkarsa" deyip aldırmadan devam ediyor. Bunun temelinde işte yukarıda bahsettiğimiz fıtri eğilim yatmaktadır.

    Aynı şekilde muhtemel tehlike ve riskler de böyledir. İnsanlar bir yerden veya bir şeyden tehlike gelebileceği ihtimali söz konusu olduğunda, gerçekten duyarsız kalabiliyorlar mı? Rahat hareket edebiliyorlar mı? Tabi ki bu risk ve tehlike ihtimali ne kadar yüksek olursa, bu duyarlılık ve ihtiyat da o kadar artar.
    124 bin peygamberin hepsinin tek ağızdan, ahiretten, cennet cehennemden, hesap kitaptan, ebedi mutluluk veya ebedi azap ve bedbahtlıktan bahsetmeleri hiç mi endişelendirmiyor bizi? Ya doğru çıkarsa, diye hiç mi korkutmuyor bizi? Akıllı bir insanın “Evet beni korkutmuyor, endişelendirmiyor diyebileceğini?” ben asla düşünemiyorum. Siz düşebiliyorsanız buyurun düşünün.

    Bir diğer husus, peygamberlerle ilgili… Eğer Peygamberlerin çabaları, kendilerine dünyevi menfaatler, imkanlar ve makamlar elde etme ve insanları sömürme ve duygularını su-i istimal etme gibi hedefleri ve çabaları olmuş olsaydı, yukarıda dediğinizin belki bir anlamı olurdu. Oysa tarihe baktığımızda ve onların hayatlarını incelediğimizde, hepsi istisnasız, insanların hayrı, iyiliği ve ıslahı için çalışmış ve onların hiçbir maddi imkanlarına göz dikmemiş, tam tersine bütün zahmet ve çilelerine rağmen onların en fakirleri gibi yaşamış ve onların menfaati için zamanın zalim, zorba, zengin ve güç sahipleriyle mücadele etmiş bir çoğu bu yolda canlarını bile feda etmişlerdir. Oysa onların amacı dünyevi menfaatler olsaydı, zamanın güç ve imkan sahipleriyle mücadele etme yerine onlara yaklaşır ve bir türlü imkanlarından nemalanmaya çalışırlardı. Nitekim Allah Resulü’nü davasından vazgeçirmek için her türlü maddi ve manevi imkanı kendisine sunmaya hazır olduklarını ona teklif ve ısrar ediyorlardı. Ama o ne dedi: “Eğer güneşi bir elime ve ayı diğer elime verseniz bile ben bu davadan vazgeçmem!”

    Bir başka husus, ahiret ve ebediyet yurdu diye bir şeyin olmaması aslında bütün insanı değerleri anlamsız kılar. O zaman adaletin, fedakarlığın, insan severliğin, yardım severliğin, hak severliğin, hak hukukun vs. hiçbir anlamı kalmaz…

    Neyse daha fazlasını örneğini verdiğim kitaplardan okuyun…

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X