Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Bu ayetler, Hz.Peygamberin hanımlarınında Ehli Beytten olduğunu göstermiyormu?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Bu ayetler, Hz.Peygamberin hanımlarınında Ehli Beytten olduğunu göstermiyormu?


    32. Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.
    33. Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.



    Şia diyorki 33. ayet Ehlibeytin masumluğuna delildir ve ehlibeyt sadece Hz.Ali, Hz.Fatıma ve 11 evladıdır. Ancak ayet açıkça 32'den itibaren ve devamı olan 33'le birlikte peygamberin hanımlarına hitap etmiyor mu?



    #2
    Ynt: Bu ayetler, Hz.Peygamberin hanımlarınında Ehli Beytten olduğunu göstermiyormu?

    Bu arada surenin adı Ahzap olacak

    Yorum


      #3
      Ynt: Bu ayetler, Hz.Peygamberin hanımlarınında Ehli Beytten olduğunu göstermiyormu?

      Bismillahirrahmanirrahim

      Muhterem kardeşim, siz eğer gerçekten araştırma yapmak istiyorsanız, doğrulara ulaşma niyetiniz ciddi ise, kardeş bu konular daha yeni ortaya çıkmış şeyler değil ki. Bunlar asırlardır tartışılan konulardır ve haklarında sayısız kitaplar eserler yazılmıştır. Dolayısıyla ben bir Şii olarak Sünniliği ciddi bir şekilde araştırmak istesem, her şeyden önce bu mezhebin hatırı sayılır alimlerinin akaid konusundaki bir iki kitabını alıp okurum. Ayetlerle ilgili tefsirlerine bakarım vs. Şianın söyledikleriyle mukayese yapar, delillerini ölçer, tartar ve tercihimi ona göre yaparım. Bu arada bu kaynaklardan halledemediğim şeyler olur ve kafamı kurcalarsa, o zaman alimlerine, bilenlerine sormaya çalışırım. Bize sorarsanız siz de aynısını yapmalısınız. Bu sorduğunuz soru da işte o asırlık, pardon milenyumluk sorulardandır ve hemen her akaid kitabımızda, buna değinilmiştir. En azından bir tane, iki tane Şia itikadını işleyen Şii kaynak okuyun, eğer gerçekten araştırma niyetiniz varsa...

      Madem sormuşsunuz, ben de cevaplamaya çalışayım:
      1- Ayetin önünde ve arkasında Resulullah'ın hanımlarına hitap etmesi, illa ortadaki cümlenin de onlarla ilgili olmasını gerektirmez. Evet, siyak ve sibak diye bir kural tefsirde vardır, ama bazen başka karine ve delillerin olması bu kuralın işlemesine engel olur. Buna başka bir örnek vermek gerekirse Maide suresinin 3. ayetini mesela gösterebiliriz. Bu ayetin başlarında ve sonlarında yenmesi haram olan şeylerden bahsediyor. Ama ortasında şöyle buyuruyor: "Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim."
      Ayetin tam metni şöyledir:
      "Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah’a itaatten kopmak)tır. Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."
      Şimdi siyak ve sibak kuralını burada işletirsen, şu sonuçlar ortaya çıkar:
      * Bahsedilen haramların ilanıyla kafirler İslam dininden umutlarını kesmişlerdir.
      * Bahsedilen haramların ilanıyla din kemale ermiştir.
      * Bahsedilen haramların ilanıyla nimet tastamam verilmiştir.
      * Bahsedilen haramların ilanıyla, artık Allah İslam’ın bir din olmasına rıza göstermiştir.
      Şimdi Allah aşkına bunu söylemek mümkün mü? Kafirler birkaç haramın ilanıyla mı İslam’dan umutlarına kestiler, bunlar la mı din kemale erdi, bunlarla mı nimet tamamlandı, bunlar mı İslam Allah’ın razı olduğu mükemmel bir din haline geldi? Bizce insaf ve izan sahibi hiçbir kimse bunu söylemez, söylememiştir. Demek ki ortadaki o cümle bu özelliklere sahip olan başka bir olayla ilgilidir. Ehlibeyt mektebine göre bu ayette bahsedilen olay velayet konusudur ki Gadir Hum’da ilan edilmiştir. Yani bu ayetteki o cümle Maide 67. ayetin ardından inmiştir. (Neyse konumuz bu değil.) burada demek istediğimiz şey ortadaki cümlenin ön ve arkasıyla alakasız olduğudur.

      2- Bahsettiğimiz tathir ayetinin Resulullah’ın hanımlarını kapsamadığını gösteren karine ve delilleri kısaca şöyle sıralayabiliriz:

      a) Tabir Değişikliği: Önceki ayetlere “Ey peygamberin hanımları” hitabıyla muhatap alınmışlardır. Eğer tathir ayetinde de onlar kastedilmiş olsaydı, aynı tabiri kullanırdı. Artık “Ey Ehlibeyt” tabiriyle değişiklik yapmak niye? Ya da hepsinde “Ey Ehlibeyt” derdi. Başta “Ey Peygamber hanımları” deyip ortada, “Ey Ehlibeyt” ve daha sonra yine baştaki gibi devam etmesi niye?

      b) Zamir Değişikliği: Resulullah’ın hanımlarından ön ve arkadaki cümlelerde bahsedilirken, hep müennes (kadınlar için) zamir kullanılmıştır. (Minkunne, leha, nu’tiha, tehza’ne, qarne, buyutikunne, , lestünne, itteqeytunne, qulne, teberrecne, eqımne, atine vs..) Ama tathir ayetine gelince zamirler müzekker (erkek zamiri) olarak kullanılmıştır (Ankum, yutahhirekum). Eğer Resulullah zevceleri kastediliyorsa bu zamir değişikliği niye?
      Burada hemen bazılarının sorduğu şu soru sizin de aklınıza gelebilir. Madem öyle sizin bahsettiğiniz Ehlibeytin içinde de Hz. Fatıma vardır.

      c) Uyarı ve Övgü: Dikkatle bakıldığında tathirden önce ve sonra, Resulullah’ın hanımlarından bahsederken hep uyarı söylemleri kullanılmıştır. Ama tathir ayetindeki tabirin medh ve övgü olduğunu bakan her kes görür. Eğer aynı kimseler kastedilirse, bu ikisi birbiriyle örtüşmez.

      d) Tathir Ayetinin Muhtevası: Sizin de değindiğiniz gibi, biz tathir ayetinden tathire mazhar olanların masumiyetini anlıyoruz. Yani bu ayette bahsedilen İlahi iradeden teşrii değil, tekvini irade olduğu kanaatindeyiz. Çünkü bu ayetin Ehlibeytin faziletinde ve onlar için söz konusu olan bir ayrıcalığı ortaya koyduğu hususunda kimse şüphe etmemiştir. Eğer bu iradenin teşrii irade olduğunu söylersek, artık ayetin bir fazilet ve ayrıcalığı ortaya koyduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü teşrii irade sadece onlara has bir şey değildir, her kes için geçerlidir. Allah-u Teala her kesin temiz olmasını istiyor. Peygamberleri, şeriat ve kitapları, emir ve nehiyleri zaten bunun için göndermiştir. Demek ki ayetin fazileti beyan eden bir ayet olarak kalması ve anlaşılması, ancak ayetteki iradenin tekvini irade olarak algılandığı takdirde mümkündür.
      Tekvini irade kesinliği ifade eder. Yani “Allah bir şeyin olmasını irade etti mi ona ol der, o da olur” şeklindeki ayette beyan edilen anlam… Ama teşrii irade öyle değildir.

      Bu noktadan hareketle ayetin Resulullah’ın zevceleri hakkında olduğunu, ya da onları da kapsamına aldığını söylemek mümkün değildir. Çünkü Resulullah’ın zevcelerinin en azından bazısının hayatında buna aykırı olayların vuku bulduğu kesindir. Örneğin tahrim suresinin ilk ayetlerinde bahsedilen olay… Ya da Ümmü’l-Mu’minin Aişe’nin Kur’an “evlerinizde oturun” emrine rağmen Hz. Ali’yle savaşa çıktığını her kes biliyor.

      e) Kisa Hadisi: Bizzat Allah Resulü, Şia ve Sünni’nin müştereken naklettiği hadislerde tathir ayetinde kimlerin kastedildiğini ortaya koymuştur. “Kisa (Aba) Hadisi” diye meşhur olan hadiste Ehlisünnet’in iddiasının tam aksine Resulullah'ın eşlerinin Ehlibeyt'ten olmadığını ortaya koymuştur. Evet Allah Resulü "Aba"sının altına topladığı Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn’in yanına Ümm-ü Seleme annemizi kabul etmeyerek eşlerinin Ehlibeyt kavramı altına girmediğini hem sözlü, hem de ameli olarak göstermiştir.

      f) Ehli Sünnet'in Bu AyetinTefsirindeki Açık Çelişkisi:

      Ehli Sünnet kardeşlerimiz bir taraftan Ehlibeyt'ten maksadın Resulullah'ın eşleri olduğunu söylüyor ve buna siyak ve sibakı gerekçe gösteriyorlar, diğer taraftan, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in de Ehlibeyt'ten olduğunu kabul ediyorlar. Oysa bahsettikleri siyak ve sibak deliline göre onlar Ehlibeyt'ten sayılmamalıdırlar; zira esasen Sünni tefsire göre ayetlerde onların bahsi bile geçmemektedir. Peki, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn'i de neye dayanarak Ehlibeyt kavramına dahil ediyorsunuz dendiğinde, onların da dahil olduğunu hadisler kanalıyla anlıyoruz diyorlar.
      İşte çelişki tam burada bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Çünkü ya hadisi işe katmayacaksın, (o zaman da ümmetin ittifakla Ehlibeyt'ten olduğunu kabul ettiği Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i Ehlibeyt'ten saymamalısın); ya da hadisi de işe katacaksın, o zaman da Ehl-i Sünnet'in iddiasının tam tersi bir durum ortaya çıkar. Çünkü yukarıda da değindiğimiz gibi Kisa hadisinde Allah Resulü Ümm-ü Seleme annemizi abanın altına alamayarak onun Ehlibeyt’ten olmadığını her kese göstermiştir.

      Burada konunun tekmili için bir kaç eleştirinin cevabını da verip noktalayacağız:

      1- Mevdudi'nin Tefhimul Kur'an adlı eserinde 'Tathir ayeti' (Ahzap 33) hakkında şöyle bir değerlendirme bulunmaktadır: "Allah sizden pisliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz kılmak istiyor." sözünden Allah'ın Ehl-i Beyt'i günahsız ve hatasız kıldığı sonucu çıkarılırsa, Allah'ın namazdan önce abdest alan bütün Müslümanları da günahsız ve hatasız kılmaması için hiç bir sebep yoktur. Çünkü abdest alanlar hakkında da Allah şöyle buyuruyor: "Allah sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor." (Maide, 6)

      Cevap: Yukarıda da değindiğimiz gibi biz, "Tathir" ayetinde Ehlibeyt'in her türlü fenalıktan ve kötülükten uzaklaştırılmalarına taaluk bulan İlahi iradeden "Tekvini İrade"yi anlıyoruz, "Teşrii İrade" değil. "Allah bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, ona ol der, o da olur" türünden bir irade. Zira maksat teşrii irade (yani bütün insanlar için söz konusu olan ve her kesin iyi ve günahlardan temiz olmasına taalluk eden irade) olsaydı, o zaman bu ayetin Ehl-i Beyt'in faziletinde indiğini söylemenin bir anlamı olmazdı ve abes olurdu. Çünkü böylesi bir irade her kes için söz konusudur ve muhtelif ayetlerde beyan edilmiştir ki bunlardan birisi de söz konusu yazarın değindiği abdest ayetidir. Oysa bu ayeti tefsir eden her kes, bunun Ehl-i Beyt'in fazileti hakkında olduğunu teslim etmektedir.

      Ayetin tekvini iradeyi kastettiğinin bir başka delili, ayet-i kerimedeki “sadece” anlamını ifade eden "İnnema" edatıdır. Eğer bu irade her kes için geçerli olan teşrii iradeyi kastetseydi, "Allah, sadece siz Ehl-i Beyt'ten her türlü ricsi, fenalığı uzaklaştırmayı murad eder.." demenin bir anlamı olmazdı. Çünkü bu tür uzaklaştırma ve temizlik iradesi, sadece onlar için değil ki, bütün insanları kapsamaktadır. Böylece bahsettiğiniz iki ayet arasındaki bariz fark ortaya çıkmış oluyor. Tathir ayetindeki irade tekvini, Maide 6 daki irade ise teşriidir.

      2- Bir kardeşimiz, bir zaman şöyle sormuştu: Ahzab suresi 33. ayette "Ey Ehlibeyt…" diye başlayan ayetteki hitabın kime yapıldığı konusunda yaptığım bir araştırmada Arapçaya hakim insanların yaptığı ortak yorumu buraya kopyalamak istiyorum; bu konudaki sizin yorumunuz nedir?
      "Burada "anküm"ün gelmesi Hz. Peygamber'in evin başında olmasındandır; ev reisi
      olarak Ehlibeyt'in başında olmasındandır. Yoksa ayetin muhatabı sadece Hz. Fatma, Hüzeyin Hasan ve Ali r.anhum değildir. Zira Hud suresinde de Hz. İbrahim'in hanımlarına hitap edilirken de aynı şekilde bir hitab vardır; halbuki ayetin kast ettiği erkek değildir! Zaten önceki ve sonraki ayete baktığın zaman da bu tamamen netliğe kavuşur…"

      Cevap: Bizim verdiğimiz cevabı aşağıdaki linkte okuyabilirsiniz:
      http://www.kevsernet.com/s_ve_c/415.htm

      3- Bir eleştiri de şudur ki diyorlar: Tathir ayetindeki müzekker zamirler sizin ortaya koyduğunuz görüşe de aykırıdır. Zira Ehlibeyt kavramının altına girdiğini iddia ettiğiniz Hz. Fatıma da kadındır. O zaman müzekker zamiri ona da uymuyor.

      Cevap: Arapçada “tağlib” denilen bir kural vardır. İçinde farklı cinsiyetlerin bulunduğu bir topluğa hitap edildiğinde zamirler o topluluktaki çoğunluğa göre ayarlanır. Eğer çoğunluk kadın ise mesela kadın zamiri kullanılır, erkek ise erkek zamiri kullanılır. Burada Hz. Fatıma’nın dışında dört erkek bulunduğu için, çoğunluğa göre müzekker zamir kullanılmıştır. Bu kural başka bazı sebeplerden dolayı da işletilir. Mesela “Hasaneyn”, İmam Hasan ve İmam Hüseyin için kullanılır. Burada Hz. Hasan’ın yaşı daha büyük olduğu için onun adına tağlib yapılmış ve “Hasaneyn” (iki Hasan) denilmiştir. Aslında Türkçede de bu kural vardır. Mesela diyor ki bugün “Hasanlara” gitmiştim. Maksadı Hasan’ın da içinde bulunduğu grubun yanına gittiğidir.

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X