Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    HZ. PEYGAMBER (S.A.A)’E KARŞI SAYGISIZLIK VE PEYGAMBER (S.A.A)’İN VASİYET YAZMASINA ENGEL OLUNMASI

    Şimdi incelemek istediğim konu İslam tarihinin vuku bulmuş kesin hadiselerindendir. Ehl-i Sünnet’in muteber kaynakları ve onların diğer tüm tarih ve sire yazarları bu olayı nakletmişlerdir.

    Ömer’in Hz. Peygamber (s.a.a)’e karşı yaptığı saygısızlık ve O Hazretin, Müslümanları her türlü dağınıklık ve sapıklıktan koruyacak vasiyetinin yazılmasına engel olunma mevzusundan ibaret olan bu mevzu, Peygamber (s.a.a)’in vefatından kısa bir süre önce vuku bulmuştur.

    Şimdi Ehl-i Sünnet’in bu konudaki rivayetlerinden bir bölümünü naklediyoruz:


    Buhari kendi senediyle Übeydullah b. Abdullah b. Mes’ud’dan İbn-i Abbas’ın şöyle dediğini nakleder:

    Peygamber (s.a.a)’in vefat vakti yaklaşınca, Ömer’in de içlerinde bulunduğu bir grup ashap Peygamber (s.a.a)’in huzurundaydı. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

    “Gelin de size öyle bir yazı yazayım ki, benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz.”

    Ömer şöyle dedi: “Hastalık O’na galebe çalmıştır. Allah’ın kitabı elimizdedir; o bize yeter.”


    Bu arada huzurda bulunanlar tartışmaya başladılar. Bazıları: “Peygamber (s.a.a)’e yaklaşın ki size, O’ndan sonra asla sapmayacağınız bir yazı yazsın” dediler. Diğer bir grup da Ömer’in sözünü tekrarlamaktaydı. Onların bu saçma tartışmaları artınca Peygamber (s.a.a): “Kalkın!diye buyurdu.

    Abdullah b. Mes’ud şöyle diyor: İbn-i Abbas şöyle söylüyordu:
    “En büyük dert ve gam, ihtilaf ve saçma sapan sözlerin, Peygamber (s.a.a)’in ashap için yazmak istediği yazının yazılmasına mani olmasıdır. Sahih-i Buhari, c. 1, Kitab’ul-İlim c. 1; Kitab’ul-Merza, c. 4, Bab-i Kavl’ül-Meriz (Kumu anni).

    Müslim bu rivayeti kendi sahihinin 2. cildinin başlarında yer alan “Vesaya” babının sonlarında nakletmiştir. Ahmed b. Hanbel de bu hadisi kendi Müsned kitabının c. ,1 s. 325’inde Abdullah b. Abbas’tan nakletmiştir. Diğer sünen sahipleri de bu hadisi nakletmiş ve onda bir takım tasarruf ve yorumlar yapmışlardır. Zira Ömer’in kesin olarak kullandığı lafız ve kelime şudur: “İnne’n- nebiyye yehcur” (Peygamber sayıklamaktadır!) Ama onlar: “İnne’n- nebiyye galebe aleh’il-Veca” (Ağrı Peygamber’e galebe çalmıştır!) diye yazmışlardır. Böylece Ömer’in sözünü ıslah etmek ve onun rezaletinin önünü almak istemişlerdir.

    Bunun delili ise, Ebu Bekir Ahmed b. Abdulaziz Cevheri’nin
    “Sakıfe” adlı kitabında kendi senediyle İbn-i Abbas’tan naklettiği rivayettir. Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, c. 2, s. 20.

    İbn-i Abbas şöyle diyor: Peygamber (s.a.a)’in vefat zamanı ulaşınca, aralarında Ömer b. Hattab’ın da bulunduğu bir grup ashap Peygamber (s.a.a)’in evindeydi. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bana mürekkep ve kağıt getirin de benden sonra sapıklığa düşmemeniz için size bir yazı yazayım.”

    Ömer, “Ağrı Peygamber’e galebe çalmıştır” anlamına gelen bir söz söyledi. Daha sonra şöyle dedi: “Kur’ân yanımızdadır; o bize yeter!”


    Peygamber (s.a.a)’in huzurda bulunanlar tartışmaya başladılar. Bir grup: “Yaklaşın da Peygamber (s.a.a) sizin için bir ferman yazsın” diyordu. Diğer bir grup ise Ömer’in sözünü tekrarlayıp durmaktaydı. Onların arasındaki ihtilaf ve saçma sapan sözler şiddetlenince Peygamber (s.a.a) sinirlenerek: “Kalkın!...” diye buyurdu.

    Gördüğünüz gibi hadis ve tarih yazarları Ömer’in sözünün aynısını değil de muhtevasını nakletmişlerdir?!

    Bunun diğer bir delili de şudur: Ehl-i Sünnet muhaddisleri o günlerde itiraz edenin (Ömer) ismini söylemekten çekiniyorlardı. Ama olayı ve yapılan itirazı, söyleyen lafız ve kelimenin aynısı ile nakletmişlerdir.

    Buhari kendi sahihin 2. cildinin Kitab’ul-Cihad ve’s-Seyr adlı bölümünün 118. sayfasında kendi senediyle İbn-i Abbas’tan şöyle dediğini nakleder:
    “Perşembe günü, ne de Perşembe günüydü!” Daha sonra şiddetle ağlamaya başladı. Öylesine ağladı ki yer onun göz yaşlarıyla ıslandı. Sonra şöyle dedi: “Evet, Perşembe günü Peygamber (s.a.a)’in hastalığı ağırlaşınca şöyle buyurdular: “Bana kağıt getirin de benden sonra asla sapıklığa düşmemeniz için size bir ferman yazayım.”

    Ashap Peygamber (s.a.a)’in huzurunda şiddetle tartışmaya başladı. Halbuki O’nun huzurunda tartışmaları uygunsuzdu.

    Ashap: “Peygamber sayıklıyor (saçma-sapan söz söylüyor)!” dedi.

    Peygamber (s.a.a) onların bu sözlerini görünce şöyle buyurdular: “Beni (kendi halime) bırakın. Durumum, bana nispet verdiğiniz şeylerden daha iyidir.”


    Peygamber (s.a.a) vefat edeceği zaman üç şeyi vasiyet ederek şöyle buyurdu:

    1- Müşrikleri Arap yarımadasından dışarı çıkarın.

    2- Mücahit sütunlarını harekete geçirdiğim gibi harekete geçirin.

    İbn-i Abbas: “Üçüncüsünü ise unuttum!” dedi.


    Yazar: Üçüncü vasiyet ise, kendisinden sonra sapıklığa düşmeyeceklerini sağlayacak bir ferman yazmak idi. Ama siyaset, muhaddislerin kendilerini unutkanlığa vurmalarına sebep olmuştu! Nitekim bu durumu Hanefîlerin Sur şehrindeki müftüleri Şeyh Ebu Süleyman Hacı Davut da hatırlatmıştır.

    Söz konusu hadisi Müslim, Sahih adlı kitabının vasiyet bölümünün sonlarında, Ahmed b. Hanbel ise Müsned adlı kitabında c. 1 s. 222’de nakletmişlerdir. Diğer muhaddisler de bu hadisi kendi kitaplarında nakletmişlerdir.

    Yine Müslim, Vasiyet kitabında Said b. Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan başka bir yolla şöyle dediğini rivayet ediyor:
    “Perşembe günü! Ne de Perşembe günüydü!” Daha sonra öylesine ağladı ki, göz yaşları yüzünden akmaya başladı. Sonra şöyle dedi: “Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bir koyunun omuz kemiği ile mürekkep veya bir levha ve mürekkep getirin de size öyle bir söz yazayım ki, benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz.”

    Ashap: “Peygamber (s.a.a) sayıklıyor!” dedi.
    Ahmed b. Hanbel bu hadisi aynı lafızlarla Müsnedinde (c. 1, s. 355’de) nakletmiştir.

    Kim Ehl-i Sünnet’in muteber kitaplarında nakledilen bu büyük küstahlık hakkında inceleme yaparsa, o gün ilk olarak “Peygamber sayıklıyor!” diyenin Ömer b. Hattab olduğunu çok iyi bir şekilde anlayacaktır. Daha sonra huzurda bulunan diğer bir grup da onun sözünü teyit ettiler.

    Önceden birinci hadiste İbn-i Abbas’ın rivayeti şöyle dedi:
    “Huzurda bulunanlar tartışmaya başladılar. Bir grup: “Yaklaşın Peygamber (s.a.a) size öyle bir emir ve ferman yazdırsın ki bir daha O’ndan sonra sapıklığa düşmeyesiniz” dedi. Diğer bir grup da Ömer’in sözünü tekrar etti. Yani “Peygamber sayıklıyor!” dediler.

    Taberani’nin “Evsat” adlı kitapta Ömer’den naklettiği hadiste Ömer şöyle diyor:

    “Peygamber hastalandığı vakit şöyle buyurdu: “Bana kağıt kalem getirin de size öyle bir ferman yazıyım ki benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz.” Perde arkasında bulunan kadınlar: “Peygamber (s.a.a)’in ne söylediğini duymuyor musunuz?” dediler.

    Ömer: Ben dedim ki: “Siz kadınlar, aynen Yusuf’un karşısında duran kadınlar gibisiniz. Peygamber hastalandığında gözlerinizi sıkıyorsunuz. Ama sıhhatine kavuştuğunda boynuna biniyorsunuz!”

    O sırada Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onlarla işiniz olmasın; onlar sizden daha iyidirler!”


    Yazar: Gördüğünüz gibi beyler Peygamber (s.a.a)’in açık nassına uymadılar. Eğer ona uysalardı sapıklıktan kurtulurlardı. Keşke onlar Peygamber (s.a.a)’in emrini yerine getirmemekle yetinselerdi de; “Allah’ın kitabı bize yeter!” demeselerdi.

    Sanki Peygamber (s.a.a) Allah’ın kitabının makamını onlar kadar bilmiyordu! Yoksa onlar Kur’ân’ın değer ve faydalarını Peygamber (s.a.a)’den daha iyi mi biliyorlardı?! Keşke sadece bunlarla yetinselerdi ve Peygamber (s.a.a)’in ömrünün son anlarında “Peygamber (s.a.a) sayıklıyor!” cümlesiyle Peygamber (s.a.a)’in mukaddes nübüvvet makamına karşı küstahlık yapmasalardı! Peygamber (s.a.a)’le vedalaşma anında söyledikleri söz ne çirkin bir sözdü!

    Allah Resulünün emrini kabul etmeyen ve kendi görüşlerine göre
    “Allah’ın kitabı yeterlidir” diyenler, onların tümüne hitaben söylenen Kur’ân’ın şu semavi nidasını duymamışlar mıydı?:

    “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının.” Haşr / 7.

    Onlar, “sayıklıyor” kelimesini Peygamber (s.a.a)’e nispet verirken sanki şu ayeti hiç duymamışlardı:

    “O (Kur’ân), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi (Allah’ın) katında itibarlı bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür. O arada sayılan, güvenilen (bir elçi)’dir. Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.” Tekvir / 19-22.

    Yine şu ayet:

    “Hiç şüphesiz o (Kur’ân), çok şerefli bir elçinin sözüdür. Ve o bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz! Bir kahin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! (O), alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” Hakka / 40-43

    Yine şu ayet:


    “Battığı zaman yıldıza and olsun ki arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı. O arzusuna göre de konuşmaz. O (bildiklerini) vahyedilenden başkası değildir.” Necm / 1-4.

    Bunlara ilave olarak “akıl” tek başına Hz. Peygamber (s.a.a)’in ismetini teyit etmektedir. Ama onlar (muhalifler) bu fermanın yazılmasının, Hz. Ali’nin hilafetinin has nasla sağlamlaştırılması ve tabii olarak diğer on iki imamın da imametini ispatlamak ve sağlamlaştırmak olduğunu çok iyi biliyorlardı. İşte bu yüzden bu vasiyetin yazılmasına mani oldular. Hatta ikinci halife, Abdullah b. Abbas’la aralarında geçen bir tartışmada bunu itiraf etmiştir. Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, c. 3, s. 114, Mısır baskısı.

    Eğer siz saygı değer okurlar Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)’in buyurduğu “Gelin size öyle bir ferman yazayım ki benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz” ve “Aranızda iki değerli emanet bırakıyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Birisi Allah’ın kitabı, diğeri ise itretim; Ehl-i Beytimdir” cümlelerine dikkat edecek olursanız, bu iki hadisin hedef ve amacının bir şey olduğunu göreceksiniz. Hz. Peygamber (s.a.a) ömrünün son anlarında, Sekaleyn hadisindeki ümmetine farz kıldığı şeyi, yazılı bir dosya şeklinde açıklamak istiyordu.

    Hz. Peygamber (s.a.a)’in bu fermanı yazmaktan vazgeçmesinin sebebi de, huzurunda küstahça söylenen o sözdü. Böylece O’nu bu işten vazgeçmeye mecbur kıldılar. Zira böyle bir fermanı yazmış olsaydı, Peygamber (s.a.a)’den sonra fitne ve ihtilaftan başka bir şey baki kalmazdı. Şöyle ki acaba Peygamber bunu yazarken, (Allah’a sığınırım) sayıklıyor muydu yoksa sayıklamıyor muydu?! diyeceklerdi. Nitekim o anda, Peygamber (s.a.a)’in gözleri önünde tartışmalar ve itişip kakışmalar bile başlamıştı. Peygamber (s.a.a) de “Kalkın!” demekten başka bir şey yapamazdı.

    Eğer Peygamber (s.a.a) ısrar ederek vasiyetini yazdırsaydı, onlar da
    “Peygamber (s.a.a) sayıklıyor” dedikleri sözü tekrarlayıp duracaklardı. Bu çeşit insanlar kendi yandaşlarını, (Allah’a sığınırım) bu sayıklamayı ispatlamak için seferber edecek, efsaneler türetecek ve Peygamber (s.a.a)’in bu fermanını ve O’nun taraftarlarını yok etmek için ellerinden geleni yapacaklardı!

    Bu yüzden ilahi hikmet, Peygamber (s.a.a)’in bu vasiyeti yazmaktan vazgeçmesini gerektiriyordu. Böylece bu grup ve yandaşlarının nübüvvet makamını eleştirmelerine sebep olacak ortam da ortadan kaldırıldı!

    Buna ek olarak Peygamber (s.a.a), Hz. Ali ve Şialarının bu vasiyetin içeriğine candan bağlı olduklarını biliyordu. Onlar için Peygamber (s.a.a)’in bu vasiyeti yazıp yazmaması hiçbir farklılık arz etmiyordu. Onlar da kendilerinden başka hiç kimsenin bu vasiyete uymayacağının bilincinde idiler. Yazıldığı takdirde ise onu muteber bilmeyeceklerdi. Zira o tartışma, itişme ve kakışmadan sonra, fitne ve ihtilaftan başka ondan hiçbir eser kalmayacaktı.




    #2
    Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

    ÖMER’İ SAVUNANLAR NE DEDİLER?


    Kendi zamanında el-Ezher’in reisi olan Şeyh Selim el-Bişri (Maliki) 44. Mektubunda, Ömer’in Resulullah (s.a.a)’ın yüce nübüvvet makamına yaptığı küstahlığı savunurken şöyle yazıyor:

    “Şayet Peygamber (s.a.a), huzurdakilerden kalem kağıt getirin derken bir şey yazmak istemiyor bilakis onları bu sözüyle imtihana tabi tutmak istiyordu. Allah da Ömer’i tüm ashap arasından hidayet ederek kalem ve kağıt getirilmesini önledi!!! Bu yüzden Ömer’in bu davranışını, Allah’ın isteğiyle uyumlu ve onun kerametlerinden bilmek gerekir!”

    Daha sonra Şeyh Selim şöyle yazıyor: “Bu söz, Ehl-i Sünnet’in büyük alimlerinden birinin verdiği cevaptır. Ama bana göre insaf şudur ki Peygamber (s.a.a)’in sözünün son kısmı (yani; artık ondan sonra asla sapıklığa düşmeyeceksiniz), bu cevapla uyumlu değildir. Şöyle ki Peygamber (s.a.a) şöyle söylemek istemiştir: “Bana kalem ve kağıt getirirseniz, ben de o emir ve fermanı yazarsam artık sapıklığa düşmezsiniz.”

    Açıktır ki bu haber vermeden kasıt sadece imtihan idiyse, şüphesiz bu bir nevi yalandı. Zira peygamberlerin sözleri böyle şeylerden münezzehtir. Özellikle de kalem ve kağıdın getirilmemesi getirilmesinden daha iyi olursa. Buna ilave olarak sözü geçen cevabın birçok sakıncalı tarafları da vardır ki onları bırakmak ve başka bir cevap vermek gerekir.”

    Daha sonra şöyle ekliyor:
    “Bu konuda özet olarak söylenebilecek şey şudur ki: Peygamber (s.a.a)’in kağıt ve kalem getirmelerini buyurduğu emir ve ferman, farz cinsten değildi ki onun terk edilmesi câiz olmasın ve onu terk eden de günahkar sayılsın! Bilakis Hz. Peygamber (s.a.a)’in emri istişare boyutunu taşımaktaydı. Genel olarak ashap ve özellikle de Ömer böyle durumlarda muhalif görüş belirtirdi. Çünkü Ömer bu gibi durumlarda maslahatı idrak etme ve gerçeğe ulaşma açısından kendisini başarılı biliyordu! Ve Allah tarafından ona ilham oluyordu!!!

    Ömer bu yolla, Peygamber (s.a.a)’in emri yazdırırken hastalığından dolayı çektiği acı ve rahatsızlığı azaltmak istiyordu. Böyle bir durumda kalem ve kağıdın getirilmemesini daha uygun buldu.

    Belki de Ömer, Peygamber (s.a.a)’in halkın anlayamayacağı bir takım şeyler yazmasından ve onu yerine getiremeyeceklerinden ve neticede sorumlu olacak ve azap göreceklerinden korkuyordu. Zira böyle bir durumda açık nass olduğundan içtihat etmeye de yer kalmayacaktı.

    Şayet Ömer, münafıkların, Peygamber (s.a.a)’in hasta halinde yazdığı bu vasiyetin doğruluğunda şüphe uyandıracaklarından, fitne ve kargaşa çıkaracaklarından korkuyordu. Bu yüzden şöyle dedi: “Allah’ın kitabı bize yeter! Çünkü Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
    “Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” En’am / 38.

    Yine şöyle buyurmuştur: “Bugün size dininizi ikmal ettim.” Maide / 3.

    Sanki Ömer İslam ümmetinin asla sapıklığa düşmeyeceğini tam bir güvenle biliyordu. Zira Allah, dini onlar için ikmal etmiş ve onlara nimetini tamamlamıştı!!”

    Daha sonra Şeyh Selim şöyle yazıyor:
    “Bu bizim alimlerin Ömer’i savunurken verdikleri cevaptır. Ama bu cevap da sakıncasız değildir. Zira Peygamber (s.a.a)’in buyurduğu “sapıklığa düşmeyesiniz” cümlesi, O’nun kalem ve kağıt getirmeleri hususundaki emrin farz bir emir olduğunu göstermektedir. Zira sapıklıktan kurtulmayı sağlayacak şeylerin temini için çaba sarf etmek, gücümüz olduğu takdirde hiç şüphesiz farzdır. Yine Resul-i Ekrem (s.a.a)’in, kalem ve kağıt istediğinde huzurda bulunanların O’nun emrini yerine getirmemelerinden dolayı “kalkın” diye buyurarak üzüntüsünü belirtmesi de bu emrin istişare emri değil farz bir emir olduğunu göstermektedir.

    Şeyh Selim şöyle ekliyor: “Eğer kalem ve kağıdın getirilmesi farz olsaydı, o zaman Peygamber (s.a.a), muhaliflerin muhalefetinden dolayı onu terk etmezdi; nitekim kafirlerin muhalefetinden dolayı da İslam’ı tebliğ etmeyi terk etmedi” derseniz, cevaben şöyle deriz: Eğer bu söz doğru olursa, sadece şu anlamı ifade eder ki huzurundakilerin muhalefetinden sonra o vasiyeti yazmak artık Peygamber (s.a.a)’e farz değildi. Bu durum, Peygamber (s.a.a)’in kağıt ve kalem getirmelerini istediği ve faydasının da sapıklıktan korunmak olduğunu açıkladığı zaman, emrinin onlara farz olmasıyla çelişkili değildir. Zira emirdeki esas, emredilenin yapılmasının emredene değil emr olunana farz olmasıdır.

    Bundan da öteye Peygamber (s.a.a)’in kendisine de farz olması mümkündür. Peygamber (s.a.a)’e “Bu adam sayıklıyor” söyleyip de emrini yerine getirmedikten sonra O’ndan da bu şer’i görev kalkmış olabilir. Zira böyle bir durumda, sizin de dediğiniz gibi fitne ve fesattan başka bir sonuç doğurmazdı.

    Diğer bazı Ehl-i Sünnet alimleri de şöyle demişlerdir: O gün
    “Peygamber (s.a.a) sayıklıyor!” diyen Ömer ve diğer kimseler, Peygamber (s.a.a)’in sözlerinden tüm Müslümanların ve ümmetin sapıklıktan korunacağını ve O’dan sonra hatta bir adamın bile sapıklığa düşmeyeceğini anlayamadılar. Bilakis onlar Peygamber (s.a.a)’in, toplu bir şekilde sapıklığa düşmeyeceksiniz ve bu vasiyet yazıldıktan sonra sapıklığın bireylere sirayet etmeyeceğini demek istediğini zannettiler!

    Ashap da Müslümanların hep birden topluca sapıklığa düşmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden vasiyetin yazılması için hiçbir yarar görmüyorlardı. Zannettiler ki Peygamber (s.a.a)’in kastı, büyük bir lütuf ile baktığı ümmetinin vahdetini korumak için daha fazla önem vermekten ve daha dikkatli olmalarını vurgulamaktan başka bir şey değildir. Bundan dolayı Peygamber (s.a.a)’in emrinin içeriğini çok iyi bilmelerinden dolayı O’nunla muhalefet ettiler. Zira Peygamber (s.a.a)’in hasta halinde iken vasiyet yazma zahmetine katlanmasını istemiyorlardı. Bu yolla Allah Resulünün rahatsızlığını azaltmak istiyorlardı!!!”

    El-Ezher’in reisi daha sonra şöyle yazıyor:
    “Bu, Ehl-i Sünnet alimlerinin, Ömer’i ve onun Peygamber (s.a.a)’e yaptığı itirazını savunmak için söyledikleri sözlerdi.”

    Daha sonra kendisi şöyle diyor: “Eğer birisi verilen bu cevaplara dikkatle bakacak olursa, onların ne kadar yetersiz ve yanlış olduğunu görecektir; zira Peygamber (s.a.a)’in “...sapıklığa düşmeyesiniz” diye buyurduğu söz, daha önce söylediğimiz gibi O Hazretin emrinin farz olduğunu göstermektedir. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)’in onlardan incinmesinin sebebi de onların kendilerine farz olan bir işi terk etmelerinden dolayıdır. Resulullah (s.a.a)’in, büyük bir yücelik ve sabırla “Kalkın!” diye buyurması, huzurda bulunanların farz olan bir işi terk ettiklerini göstermektedir; öyle bir iş ki, diğer işlerden daha vacip ve daha yararlıydı.”

    Daha sonra Şeyh Selim şöyle diyor:
    “En iyisi şöyle söylememizdir: Bu macera, has bir olaydır. Belli bir zaman kesitinde sahabenin adetinin tersine cereyan etmiştir. Aynen bir çocuğun ölmesi ve ağızdan kaçan bir söz gibi. Onun gerçek sebebini genişçe bilmiyoruz. Allah hepimizi doğru yola hidayet etsin!

    Yorum


      #3
      Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

      SAHİH BUHARİ
      Fasıl: KİTÂBÜ'L-İLİM
      Konu: Hz. Peygamber'in vasiyetnâme yazdırmak istemesi;Nizâ (anlaşmazlık)
      Başlık: RESÛL-İ EKREM (S.A. VE S.)İN SON HASTALIĞINDA BİR VASIYYETNÂME YAZDIRMAK İSTEMESİ


      Ravi (r.a.): Abdullâh b. Abbâs

      Hadis: Şöyle demiştir: Nebiyy-i Mükerrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (son hastalığında) ağrısı iştidâd edince: "Yazı yazacak şey getiriniz. Size öyle bir kitâb (vasiyyetnâme) yazdırayım ki ondan sonra hiç dalâlette kalmayasınız." buyurdu. Ömer radiya'llâhu anh: "Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in hastalığı ağırlaştı. Elimizde ise Allâhu Teâlâ'nın Kitâb'ı vardır. O bize yeter." dedi. Bunun üzerine (oradaki Sahâbe beyninde) ihtilâf çıktı. Sözleri birbirine karıştı. (Resûlu'llâl salla'llâhu aleyhi ve sellem de): "Yanımdan savulun. Benim yanımda nizâ' olmaz." buyurdu.

      Kayıt No.: 94


      buyrun buda linki:

      http://muhaddis.org/cgi-bin/dbman/db...ecords=Sorgula

      Yorum


        #4
        Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHA

        hatta İbni Esir El kamilde olay daha vahim anlatılır

        Hicretin 11. yılı, Rebiülevvel ayı başında Resulullahın vefatından beş gün önce, yani Perşembe günü(5) “Resulullah hastalığı ve ağrısı şiddetlendi. (Hatta ağrısındn dolayı iki yanaklarının gözlerinden yaşlar akıyordu.) Bunun üzerine o şöyle buyurdu: “İtuni bi divatin ve beydae = Bana bir divitle bir beyaz/sahife getirin. Ektub lekam La tudıllune ba’di ebeden = Ben size, benden sonra ebediyen sizi saptırmayacak bir yazı yazıyorum.” fe tenaze’u = Bunun üzerine onlar/sahabiler, Nebi’nin katında tartışma uygun olmadığı halde tartıştılar ve şöyle dediler: “Mutlaka Resulullah (sav) hastalığından dolayı sayıklıyor

        Yorum


          #5
          Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHA

          75- KITABU'L-MARDA VET-TIBB
          (Hastalar ve Tıbbi Kitabı)



          [ 5345 ] حدثنا إبراهيم بن موسى حدثنا هشام عن معمر وحدثني عبد الله بن محمد حدثنا عبد الرزاق أخبرنا معمر عن الزهري عن عبيد الله بن عبد الله عن بن عباس رضى الله تعالى عنهما قال لما حضر رسول الله صلى الله عليه وسلم وفي البيت رجال فيهم عمر بن الخطاب قال النبي صلى الله عليه وسلم هلم أكتب لكم كتابا لا تضلوا بعده فقال عمر إن النبي صلى الله عليه وسلم قد غلب عليه الوجع وعندكم القرآن حسبنا كتاب الله فاختلف أهل البيت فاختصموا منهم من يقول قربوا يكتب لكم النبي صلى الله عليه وسلم كتابا لن تضلوا بعده ومنهم من يقول ما قال عمر فلما أكثروا اللغو والاختلاف عند النبي صلى الله عليه وسلم قال رسول الله صلى الله عليه وسلم قوموا قال عبيد الله فكان بن عباس يقول إن الرزية كل الرزية ما حال بين رسول الله صلى الله عليه وسلم وبين أن يكتب لهم ذلك الكتاب من اختلافهم ولغطهم


          HADİS NO 30 (5345) - Bize Ma'mer İbni Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Übeydullah İbni Abdullah'tan haber verdi ki, İbni Abbas (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın vefatı yaklaştığı zaman, evinde, içlerinde Ömer ibnu'l-Hattab'ın da bulunduğu birtakım adamlar varken, Peygamber (S):
          — "Haydin (bana yazı yazacak bir şey getiriniz de) size bir kitap (yanı vasiyetname) yazdırayım ki, bundan sonra yolunuzu şaşır-mayasınız!" buyurdu.
          Bunun üzerine
          Ömer:
          — Peygamber'in hastalığı muhakkak ağırlaşmıştır. Yanınızda ise Kuran vardır. Bize ALLAH'ın Kitabı yetişir! Dedi.
          Bunun üzerine evde bulunanlar ihtilâfa düşüp husumete başladılar: Onlardan kimi "Yazı takımı getiriniz, Peygamber size bir kitap yazsın ki, kendisinden sonra yolunuzu şaşırmayasınız!" diyordu.
          Beni ziyaret etmek üzere bize geldi" sözündedir. Bunun bazı rivayetleri yakında "Eli hastanın üzerine koyma Babı”nda ve Vasiyetler Kitabı, "Üçte birden vasiyet Babı”nda da geçmiş ve bazı açıklamalar oralarda verilmişti.
          Kimi de Ömer'in söylediği sözü söylüyordu. Peygamber'in yanında ko¬nuşma ve ihtilâfı çoğalttıkları zaman Rasulullah:
          — "(Haydi, yanımdan) kalkınız!" buyurdu.
          Ravi Übeydullah şöyle dedi: İbni Abbas bu hadisi tahdîs ettiği sı¬rada:
          — Onların ihtilâf etmeleri ve karışık gürültülerinin sebep oldu¬ğu o musibet ne büyük bir musibettir ki, Rasulullah ile onlara yaz¬mak istediği bu kitap arasına engel oldu! Der idi

          Yorum


            #6
            Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

            97- KİTÂBU'L-İTİSÂM Bİ'L-KİTÂBİ VE'S-SÜNNETİ
            (ALLAH'ın Kitabı’na ve Peygamberin Sünnetine Sımsıkı Yapışıp Tutunmak Kitabı)




            [ 6932 ] حدثنا إبراهيم بن موسى أخبرنا هشام عن معمر عن الزهري عن عبيد الله بن عبد الله عن بن عباس قال لما حضر النبي صلى الله عليه وسلم قال وفي البيت رجال فيهم عمر بن الخطاب قال هلم أكتب لكم كتابا لن تضلوا بعده قال عمر إن النبي صلى الله عليه وسلم غلبه الوجع وعندكم القرآن فحسبنا كتاب الله واختلف أهل البيت اختصموا فمنهم من يقول قربوا يكتب لكم رسول الله صلى الله عليه وسلم كتابا لن تضلوا بعده ومنهم من يقول ما قال عمر فلما أكثروا اللغط والاختلاف عند النبي صلى الله عليه وسلم قال قوموا عني قال عبيد الله فكان بن عباس يقول إن الرزية كل الرزية ما حال بين رسول الله صلى الله عليه وسلم وبين أن يكتب لهم ذلك الكتاب من اختلافهم ولغطهم

            HADİS NO 93 (6932) - Bize Hişâm ibn Yûsuf, Ma'mer ibn Râşid'den; o da ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah ibn Abdullah'tan haber verdi ki, îbn Abbas (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in vefatı yaklaştığı zaman, ev¬de içlerinde Ömer ibnu'l-Hattab’ın da bulunduğu birtakım adamlar varken, Rasulullah (S):
            — "Gelin size, ondan sonra hiç sapmayacağınız bir yazı (bir vasiyetname) yazayım" buyurdu.
            Ömer:
            — Peygamberdin hastalığı ağırlaştı. Yanınızda Kur'ân vardır. Bize ALLAH'ın Kitabı yeter, dedi.
            Bunun üzerine evdeki sahabeler ihtilâf ettiler ve münâkaşa edip çekiştiler. Onlardan kimi: "Yazacak bir şey yaklaştırın da Rasulullah sizler için ondan sonra sapıtmayacağınız bir yazı yazsın" diyor; kimi de Ömer'in dediği sözü söylüyordu. Nihayet onlar Peygamberin yanında gürültüyü ve ihtilâfı çoğalttıkları zaman, Peygamber onlara:
            — "Yanımdan kalkın (benim yanımda çekişme lâyık olmaz) buyurdu.
            Râvî Ubeydullah ibn Abdullah şöyle dedi: İbn Abbas bu hadîsin
            Sonunda:
            — Âh! Ne büyük musibettir o musibet ki, gürültü etmeleri ve ihtilâf eylemeleri yüzünden o musibet, Rasulullah ile sahabeler için yazmak istediği bu yazı arasına perde oldu! Dedi

            Yorum


              #7
              Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

              Bismillahirrahmanirrahim

              Sayın Ebul Fazl kardeşim katkılarından dolayı Allah razı olsun. Gerçekten kayda değer bilgiler bunlar.

              Yorum


                #8
                Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

                Bizim Cevabımız


                Sayın Şeyh Selim el-Bişri, Ehl-i Sünnet’in geçmiş alimlerinin, Ömer’in Resul-i Ekrem (s.a.a)’e karşı yaptığı küstahlığı savunmada tüm cevaplarını naklediyor. Zaten bundan başka bir çaresi de yoktu. Ama onun ilim, adalet ve insafı, bu saçma sapan cevapları kabul etmesine engel olmuştur. O cevapları sadece zayıf ve yanlış bilmekle kalmamış hatta onların zayıf ve yanlış olma sebeplerini de zikretmiştir.

                Biz de el-Ehzer’in reisi Şeyh Selim el-Bişri ile aramızda geçen mektuplaşma döneminde bu cevapların reddinde birkaç konuya deyinmiştik. Bu konuları ona sunarak kararı onun kendisine bıraktık. Bu yüzden onun cevabında şöyle yazdık:


                a) “Ömer’i savunanların ilk cevapta söyledikleri “Belki de Peygamber (s.a.a) kalem ve kağıt isterken bir şey yazdırmak istemiyordu. Sadece onları imtihana tabi tutmak istiyordu” söze cevaben şöyle diyoruz: Sizin söylediklerinize ilaveten bu olay, hadisin açık nassı deliline göre, Peygamber (s.a.a)’in ölüm halinde vuku bulmuştur. Bu nedenle o an imtihan zamanı değil mazeretlerin kaldırılması, halkın korkutulması, önemli bir mevzunun vasiyet edilmesi ve ümmetin hayır ve geleceğini belirleyen anlardı. Hepimizin de bildiği gibi ölün anında olan bir insan, boş konuşmak istemez ve şaka yapmaz. Ölüm anındaki bir kimse, kendine ait önemli işler, ailesinin üzerine düşen görevler vb. konularla meşgul olur. Bu durum, ölmek üzere olan şahıs Peygamber olursa, daha da şiddet kazanır.

                Peygamber (s.a.a), hayatı boyunca sağlığının yerinde olduğu bir zamanda ashabın imtihan edilmesini uygun görmediğine göre nasıl oldu da ölüm anında onların imtihan edilmesini uygun gördü? Üstelik, tartışma ve itişip kakışmalar Peygamber (s.a.a)’in huzurunda şiddetlenince Hazret ashaba: “Kalkınız!” diye buyurdu. Bu kelime Peygamber (s.a.a)’in onlardan incindiğini göstermektedir. Eğer muhalifler doğru bir iş yapmış olsalardı, Peygamber (s.a.a) onların muhalefetlerini tahsin eder ve sevincini belirtirdi.

                Kim bu rivayet ve özellikle de “Peygamber sayıklıyor!” sözü hakkında doğru bir şekilde düşünecek olursa, huzurda bulunanların Peygamber (s.a.a)’in onların hoşlanmadığı bir konuyu söylemek istediğini bildiklerini kesinlikle anlayacaktır. İşte bundan dolayı o sözü söyleyerek Peygamber (s.a.a)’i incittiler ve O Hazretin mukaddes huzurunda saçma sapan sözler söylediler, itişip kakıştılar, niza ve tartışmaya başladılar.

                Bunlara ilave olarak İbn-i Abbas’ın bu maceradan sonra ağlaması ve onu büyük bir musibet olarak nitelendirmesi Ömer’i savunanların cevaplarının batıl olduğuna en büyük bir delildir.


                b) Savunucular şöyle diyorlar: “Ömer maslahatları idrak etmede başarılıydı, doğru bir görüşe sahipti, İlahi ilhamdan yararlanmaktaydı.” Bu söz (özellikle burada) kabul edilemez. Zira bunun anlamı şudur ki: Bu macerada hak Ömer’le idi Peygamber (s.a.a) değil! Böyle bir durumda Ömer’in yararlandığı ilham, emin ve doğru sözlü Peygamber (s.a.a)’in açıkladığı vahiyden daha doğru olur!!!

                c) Ömer’i savunanlar diyorlar ki: “Ömer, Peygamber (s.a.a)’in bu vasiyeti yazmak vasıtasıyla, çoğalması mümkün olan ağrı ve dertlerini azaltmak istedi.” Halbuki sayın okuyucular bu vasiyetin yazılmasının Peygamber (s.a.a)’in gönül rahatlığı, kalpten sevinmesi ve O’nun ümmetinin sapıklıktan kurtulması demek olduğunu çok iyi bilmektedirler.

                Bunlara ek olarak kaide itibarı ile Peygamber (s.a.a)’in emri yerine getirilmelidir. Yani bir emir Peygamber (s.a.a) tarafından verildikten sonra artık hiç kimsenin, haddini aşarak onu reddetmeye veya onun tersini söylemeye hakkı yoktur. Allah-u Teala Kur’an’da şöyle buyuruyor:

                “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Herkim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”
                Ahzâb / 36.

                Bunlardan da öteye huzurdakilerin Peygamber (s.a.a)’in emrine karşı muhalefet etmeleri, O’nun huzurunda tartışmaları, abuk-sabuk konuşmaları, ve itişip kakışmaları Peygamber (s.a.a) için, ümmeti sapıklıktan koruyacak vasiyeti yazarken tahammül edeceği rahatsızlıktan kat kat daha fazla ve zordu. Peygamber (s.a.a)’in bir vasiyet yazma yüzünden düşeceği zahmete dayanamayan birisi, nasıl olur da Peygamber (s.a.a)’e karşı çıkarak: “Bu adam sayıklıyor!” diyebiliyor?!

                d) Ömer’i savunanlar şöyle diyorlar: “Ömer, Resul-i Ekrem (s.a.a) kalem ve kağıdın getirilmesi emretmesine rağmen getirilmemesini daha uygun gördü!!” Acaba Ömer, Peygamber (s.a.a)’in, yapılmaması daha uygun olan bir işe emrettiğine mi inanıyordu?!

                e) Daha da şaşırtıcı olan söyledikleri şu sözdür: “Ömer, Peygamber (s.a.a)’in halkın anlamakta zorluk çekeceği, bu sebeple de yerine getirememeleri yüzünden İlahi azaba yakalanacakları bazı şeyleri yazmasından korkuyordu?!”

                Peygamber (s.a.a)’in “... Artık bundan sonra sapıklığa düşmeyeceksiniz” buyurmasından sonra Ömer nasıl böyle bir korkuya kapılabilir?! Acaba sahabe, Ömer’in ileriyi Peygamber (s.a.a)’den daha iyi gördüğüne ve Peygamberin ümmetine O’ndan daha çok şefkatli olduğuna mı inanıyorlardı? Hayır! Kesinlikle böyle değildi.

                f) Yine şöyle söylüyorlar: “Belki de Ömer, münafıkların Peygamber (s.a.a)’in hasta halinde yazdığı bu vasiyetin sıhhatinde şüpheye edeceklerinden ve kargaşa çıkarılacağından korktu!” Ama sayın okuyucuların da bildiği gibi Peygamber (s.a.a)’in: “... Asla sapıklığa düşmeyeceksiniz” sözünü buyurduktan sonra bu korkunun hiçbir anlamı yoktur. Zira Peygamber (s.a.a)’in sözü açıkça şunu belirtmekteydi ki, söz konusu vasiyetname onların sapıklıktan korunmalarına sebep olacaktı.

                Buna binaen, münafıkların duyacakları şüphe ve tereddüt nasıl kargaşaya sebep olabilirdi?

                Eğer Ömer, münafıkların vasiyetnamenin sıhhatinde şüpheye düşmelerinden korkuyor idiyse, o zaman neden onun kendisi bu şüphe ve tereddüt tohumunu onlar için ekti? Öyle ki Peygamber (s.a.a)’in sözüne itiraz etti, kalem ve kağıt getirilmesine mani olarak da: “Peygamber sayıklıyor!” dedi.


                g) Ömer’i savunanların, onun söylediği “Allah’ın kitabı bize yeterlidir!” sözünün tefsirinde, “Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” ve “Bugün size dininizi ikmal ettim” ayet-i kerimelerini delil olarak getirmeleri hiç de doğru değildir. Zira bu iki ayet, Müslümanların sapıklıktan güvencede olacaklarını vurgulamamaktadır; halkın daima hidayet üzere olacağını da belirtmemektedir.

                Peki nasıl bu iki ayete dayanarak Peygamber (s.a.a)’in yazmak istediği vasiyete mani olmak câiz olabilir? Eğer Müslümanlar arasında sadece Kur’ân’ın var olması onların tüm fitne, sapıklık ve ayrılıktan güvencede olmalarına sebep olsaydı, o zaman bizlerin bertaraf olmasını beklediğimiz bunca ihtilaf ve ayrılıklar ortaya çıkmazdı.


                Ehl-i Sünnet alimleri son cevap hakkında şöyle demişlerdir: “Ömer, Peygamber (s.a.a)’in hadisinden, İslam ümmetinin fert ferdinin sapıklıktan korunacağını anlamadı. Bilakis hadisten İslam ümmetinin top yekûn sapmayacağını anladı.” Yeni şöyle demişlerdir: “Ömer, -ister vasiyetname yazılsın ister yazılmasın- ümmetin top yekûn sapmayacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden bu emirle muhalefet etmeye başladı (ve onun yazılmasına engel oldu)!!

                Bizim buna verdiğimiz cevap, el-Ezher Şeyhi’nin verdiği cevaba ek olarak şudur: “Ömer bu kadar anlayışsız değildi. Herkes için aşikar ve açık olan bir şey, onun için üstü kapalı değildi. Zira şehirli ve bedevi olan herkesin aklına gelen şuydu: Eğer bu vasiyet yazılmış olsaydı, İslam ümmetinin doğru yoldan sapmasını koruyacak ana bir faktör olurdu. Peygamber (s.a.a)’in hadisinden sadece bu anlam düşünülmektedir.

                Ömer, Peygamber (s.a.a)’in İslam ümmetinin topluca doğru yoldan sapmasından korkmadığını biliyordu. Zira Peygamber (s.a.a)’den:
                “Ümmetim topluca doğru yoldan sapmaz” ve “Ümmetim hata üzere icmada bulunmaz” ve “Daima ümmetimden bir grup hak üzeredir...” diye buyurduğunu ve şu ayeti de okuduğunu duymuştu:

                “Allah, sizden iman edip iyi davranışta bulunanlara, kendilerinden öncelikleri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslam’ı) kendilerine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar”
                Nur / 55.

                Ve ümmetin topluca sapıklık üzerine icma etmeyeceğine dair diğer nice ayet ve hadisler.

                Binaenaleyh Ömer veya başka birisinin, Peygamber (s.a.a)’in kalem ve kağıt istemesinden, ümmetin topluca hak yolundan sapmasına neden olabileceğini düşünerek korkması hiç de makul değildir. Ömer için uygun olan şey, Peygamber (s.a.a)’in hadisinden ilk etapta akla gelen manayı anlaması idi, Kur’ân ve sünnetin şiddetle reddettiği şeyi değil.

                Buna ilave olarak Peygamber (s.a.a)’in “Kalkınız!” sözünden anlaşılan rahatsızlığı, onların terk ettiği şeyin onlara farz olan bir emir olduğunun delilidir.

                Eğer Ömer’i savunanlara göre onun itirazı hadisi anlamamasından kaynaklanmış olsaydı, Peygamber (s.a.a) onun hatasını giderir ve kendi amacını onun için açıklardı. Hatta Peygamber (s.a.a) onları söylediği şeye kani ettirebilme gücüne sahip olsaydı, “kalkınız” diyerek onları evden dışarı çıkarmazdı. İbn-i Abbas’ın ağlaması da söylediğimiz şeylerin bir başka delilidir.

                İnsaf şudur ki bu musibet, özür bulunmayacak konulardandır. Eğer olay, el-Ezher şeyhinin dediği gibi bir çocuğun aniden ölümü ve ağızdan kaçan sözler gibi has bir olay olsaydı, iş kolay olurdu. Bu musibet, her ne kadar da olsa Müslümanların birlik ve beraberliğinin bozulmasına sebep oldu. Gerçek şudur ki itirazda bulunanlar, nass karşısında içtihadı câiz bilen kimselerdendi. Buna göre onlar, bu ve buna benzer durumlarda kendi görüşlerine göre içtihat etmişlerdir!! Onların fetvaları kendileri için, alemlerin Rabbinin emri de kendisi için!


                Yorum


                  #9
                  Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

                  EL-EZHER REİSİNİN SÖYLEDİĞİMİZ SÖZLERDEN ŞAŞKINLIĞI


                  Şeyh Selim el-Bişri, Ömer’i savunanların söylediklerini reddettiğimiz 44. Mektubu okur okumaz şöyle yazdı:

                  “Yaptığınız bu açıklamalarla, itirazda bulunanların tümünün sesini kestiniz; tüm yolları onların yüzüne kapattınız; onları, söylemek istedikleri her şeyden alı koydunuz; yaptığınız açıklamalarla hiçbir şüpheye yer bırakmadınız; öyle ki hiç kimseye tereddüt edecek bir yer kalmamıştır.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

                    Rum suresi..31- Ne emrettiyse ona uyarak hepiniz, yüzünüzü o dine döndürün ve namaz kılın ve şirk koşanlardan olmayın.

                    Ahzab suresi.. 57- Gerçekten de Allah'ı ve Peygamberini incitenlere Allah, dünyâda da lânet etmiştir, âhirette de ve onlara, horlayıcı, aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.

                    Enfal suresi.. 24- Ey inananlar, sizi diriltecek, size can verecek şeylere çağırdıkları zaman Allah'a ve Peygambere icâbet edin ve bilin ki Allah, hiç şüphe yok, insanın kendisiyle kalbinin arasına girer ve hiç şüphe yok ki onun tapısında toplanacaksınız..

                    Hucurat suresi..1- Ey inananlar, her hususta Allah'ın ve Peygamberinin huzûrunda, onların önüne geçmeyin ve çekinin Allah'tan; şüphe yok ki Allah, her şeyi duyar, bilir.

                    Hucurat suresi.. 7
                    - Ve bilin ki içinizde Allah'ın Peygamberi var; işlerin çoğunda size itâat etseydi günaha girer, helâk olurdunuz ve fakat Allah, size inancı sevdirdi ve gönüllerinizde bezedi onu ve çirkin gösterdi size kâfirliği ve buyruktan çıkmayı ve isyânı; işte onlardır en güzel işlerde başarı kazananlar.

                    Hz Resulullaha karşı gelmemek için o ne derse yapılması için bu ayetler yeterli olurmu acaba.yetmezse yazalım biraz daha..onun bunun yorumu değil ALLAH kuranda buyuruyor peygambere karşı gelmemeyi.
                    ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

                      Bu noktada Resulullahın(saa) vasiyet yazdırmasına Ömer bin hattabın engel oluşuna İmam Rabbaninin akıllara durgunluk verecek izahatını inceleyeceğiz,cümle cümle tahlil edeceğiz.Bunu yapmak müslüman olarak bizim boynumuzun borcudur.

                      İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
                      Resulullah vefatına yakın, (Bana kâğıt verin, size bir şeyler yazacağım) buyurunca, oradakilerden bir kısmı, kâğıt verip de rahatsız etmeyelim dedi. Hz. Ömer, vahyin son bulduğunu, Cebrail aleyhisselamın artık haber getirmeyeceğini, rey ve ictihaddan başka bir yolla ahkam çıkarılamayacağını bilmişti. O anda Resulullahın yazacağı şeyler, ictihadla bulunacak şeyler olacaktı. Çünkü dinin kâmil olduğu, eksik kalmadığı âyet-i kerime ile de bildirilmişti. Hz. Ömer, bunları düşünerek, Resulullahı o sıkıntılı anda üzmek istemedi. (Müctehidlerin kıyas ve ictihad etmeleri için, Kur’an-ı kerim kâfidir) anlamında, (Bize Kur’an yetişir) dedi. Hallerden ve işaretlerden anlamıştı ki, yazılacak ahkamın ictihadı, hadis-i şeriflerden çıkarılmayıp, Kur’an-ı kerimden çıkarılacak şeylerdi. O halde, Hz. Ömer’in konuşması, Resulullahı hastalığın şiddetli zamanında yormamak için merhamet ve şefkatinden idi. Zaten, kâğıt istemeleri de emir değil, başkalarını ictihad zahmetinden kurtarmak için idi. Çünkü, emir şeklinde olsaydı, emirleri bildirmek lâzım olduğundan, kâğıdı istemeye önem verir, isteğinden vazgeçmezdi. Resulullah, ömründe bir şey yazmamıştı. Bundan başka, (Benden sonra yoldan çıkmayasınız) buyurmuştu. Halbuki, din kâmil olmuş iken, yoldan çıkmak nasıl olabilirdi? Bununla beraber, yoldan çıkılacaksa, 23 senede durdurulmayan bir şeyi, durdurmak için bir anda ne yazılabilirdi? Sesler yükselince, Resulullah, (Çekişmeyin, Peygamberin huzurunda çekişilmez, yanımdan gidin) buyurdu ve artık, bir şey söylemedi, kâğıt kalem de istemedi. Eshab-ı kiramın bu farklı ictihadı keyif için olsaydı mürted olurlardı. Çünkü, Server-i âleme karşı ufak bir edepsizlik küfürdür. Halbuki, bir müctehidin, başkasının ictihadına uyması yasaktır. Hadid suresinin onuncu âyetinde hepsi cennetlik olduğu bildirilen Eshab-ı kiram, ana babalarını, çocuklarını, ailelerini, o Servere feda etmişlerdi. Ona olan imanları, ihlasları o kadar çoktu ki, tıraş olunca, mübarek saçlarını, sakal kesintilerini yere düşmeden kapışırlar, bir kılını taşımayı, taç ve tahttan kıymetli bilirlerdi. Koca Roma ordularını yere seren, kaleleri, ülkeleri fetheden Halid ibni Velid, bütün bu başarılarının, başında taşıdığı bir sakal-ı şerif sayesinde olduğunu söylemişti. (Mektubat-ı Rabbani)
                      O sırada (Yanımdan gidin) buyurması, Refik-ı a’lâ’yı istediğini göstermektedir. (Kurret-ül ayneyn)

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI


                        İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

                        Resulullah vefatına yakın, (Bana kâğıt verin, size bir şeyler yazacağım) buyurunca, oradakilerden bir kısmı, kâğıt verip de rahatsız etmeyelim dedi. Hz. Ömer, vahyin son bulduğunu, Cebrail aleyhisselamın artık haber getirmeyeceğini, rey ve ictihaddan başka bir yolla ahkam çıkarılamayacağını bilmişti.


                        Bu açıklama kesinlikle islamın en temel ilkelerine aykırıdır.
                        cebrail(as) in sadece KURAN'da geçen 6666 ayeti indirirken geldiğini ve ayetlerin tamamlanmasından sonra bir daha asla gelmeyeceğini söylemek İmam Rabbani gibi bir alime yakışmamaktadır,
                        Cebrail her an her saniye gelebilir ve peygambere haber getirebilir bunun vahyin devam etmesi yada kesilmesi ile uzaktan yakından bir alakası yoktur.

                        Ayrıca şu ifadenin anlamı nedir ALLAH aşkına "Cebrail aleyhisselamın artık haber getirmeyeceğini, rey ve ictihaddan başka bir yolla ahkam çıkarılamayacağını bilmişti"
                        Burada İmam Rabbani şunu demek istiyor.
                        "Artık vahiy bitti,Cebrail falanda artık gelmeyecek,bundan sonra peygamberin yapacağı tek şey kendi reyi ve içtihatı ile hüküm vermektir,vasiyet yazdırmak istemeside kendi rey ve içtihatı ile olduğundan ona karşı çıkmakta herhangi bir behis yoktur."
                        Bu sözlerden başka bir şey anlaşılmaz anlayan varsa buyursun bize anlatsın.

                        Kısaca peygamberin içtihat ettiği söyleniyor.Biz böyle bir peygamber anlayışını şiddetle red ediyoruz,Biz müçtehit bir peygambere iman etmiyoruz,Biz masum bir peygambere iman ediyoruz,müçtehit bir peygambere iman etmek isteyen varsa buyursun etsin.





                        Yorum


                          #13
                          Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

                          İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

                          O anda Resulullahın yazacağı şeyler, ictihadla bulunacak şeyler olacaktı. Çünkü dinin kâmil olduğu, eksik kalmadığı âyet-i kerime ile de bildirilmişti


                          ]Burada İmam Rabbani Resulullahın yazdırmak istediği vasiyetin tamamen kendi rey ve içtihatı ile olduğunu,Resulullahın durduk yere aslında din kamil olmuşken hiç gereği ve anlamı yokken bir işe giriştiğini söylemek istiyor.

                          madem din kamil olmuş,KURAN tamamlanmış böyle bir şeye ne gerek vardı.Resulullahın işi bittiğine göre hiç suya sabuna dokunmadan işleride karıştırmadan ölüp gitmesi en doğrusu idi.

                          zaten Hz Ömerde dinin tamamlanmış olduğunu bildiği ve Resulullahın bu yaptığı davranışında kendi içithatı kendi reyi gereği olduğunu gördüğü için ona karşı çıkmakta bir behis görmemiştir.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

                            İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

                            Hz. Ömer, bunları düşünerek, Resulullahı o sıkıntılı anda üzmek istemedi.


                            bu sözden inanın hiç bir şey anlamadım,Burada Resululahın üzülecek bir durumu yoktuki,
                            Resulullah bir istekte bulundu "bana bir kağıt kalem getirinde,benden sonra asla sapıklığa düşmeyeceğiniz bir vasiyet yazdırayım " dedi.
                            Burda Resululahı üzüntüye yada sıkıntıya garkedecek bir durum yoktur,Resulullah bir istekte bulunmuştur.Bir peygamber olarak,alemlere gelmiş en yüce insan olarak bir istekte bulunması anormal bişey olmasa gerek.

                            Hz Ömer bu noktada "resulullahı bu sıkıntılı anında üzmek istememiş",inanın bu söze bir anlam veremedim,yıllardır bu sözleri okurum hiç bir zamanda anlam veremedim.
                            Hz Ömere düşen orada emre itaat etmesi ve derhal bu emri yerine getirmesi idi,gökteki bir yıldız olan bir sahabeye yakışanda bu olurdu,ama Ömer bin hattap Resulullah dönüp "Bu adam sayıklıyor,Allahın kitabı aramızda o bize yeter " diyerek Resulun bu isteğini red etmiştir.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI

                              İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:

                              (Müctehidlerin kıyas ve ictihad etmeleri için, Kur’an-ı kerim kâfidir) anlamında, (Bize Kur’an yetişir) dedi.


                              Burada açıkça şu söylenmek istenmektedir,"Müçtehitlerin (burada müçtehitten kasıt özelde Ömer bin hattabtır) kıyas edebilmesi ve içtihatta bulunabilmesi için KURAN kafidir yeterlidir.Bu manada Resulullaha ve yazacağı herhangi bişeye ihtiyaç yoktur."

                              Ama unutulmamalıdırki Bu "bize yeter denilen KURAN Resulullaha vahyolunan bir vahiydir."

                              Ayrıca "KURAN bize yeterlidir" demek düpedüz Resulullaha bir hakarettir,Bugün "KURAN bize yeterlidir" sözünü ve bu sözü sarfeden kişiyi savunanlara sormak istiyoruz,sadece KURAN bize yeterlimidir,yoksa KURAN ile sünnet berabermi yeterlidir?.

                              Ayrıca İmam Rabbaniyede sormak istiyorum;
                              Madem müçtehitlerin kıyas ve içtihat etmeleri için KURAN kafidir,o zaman neden 4 mezheb müçtehiti olan imamlar sadece KURAN'a bakıp içtihat ve kıyasta bulunmadılar,yada her biri birer müçtehit olarak görülen sahabeler neden "KURAN bize yeter demediler".
                              Ali(as) "Kuran bize yeter" demedi,İbni abbas demedi,Selman,ebuzer,İbni Mesud,Cabir,Said Hudri
                              demedi

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X