BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
HZ. PEYGAMBER (S.A.A)’E KARŞI SAYGISIZLIK VE PEYGAMBER (S.A.A)’İN VASİYET YAZMASINA ENGEL OLUNMASI
Şimdi incelemek istediğim konu İslam tarihinin vuku bulmuş kesin hadiselerindendir. Ehl-i Sünnet’in muteber kaynakları ve onların diğer tüm tarih ve sire yazarları bu olayı nakletmişlerdir.
Ömer’in Hz. Peygamber (s.a.a)’e karşı yaptığı saygısızlık ve O Hazretin, Müslümanları her türlü dağınıklık ve sapıklıktan koruyacak vasiyetinin yazılmasına engel olunma mevzusundan ibaret olan bu mevzu, Peygamber (s.a.a)’in vefatından kısa bir süre önce vuku bulmuştur.
Şimdi Ehl-i Sünnet’in bu konudaki rivayetlerinden bir bölümünü naklediyoruz:
Buhari kendi senediyle Übeydullah b. Abdullah b. Mes’ud’dan İbn-i Abbas’ın şöyle dediğini nakleder:
Peygamber (s.a.a)’in vefat vakti yaklaşınca, Ömer’in de içlerinde bulunduğu bir grup ashap Peygamber (s.a.a)’in huzurundaydı. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Gelin de size öyle bir yazı yazayım ki, benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz.”
Ömer şöyle dedi: “Hastalık O’na galebe çalmıştır. Allah’ın kitabı elimizdedir; o bize yeter.”
Bu arada huzurda bulunanlar tartışmaya başladılar. Bazıları: “Peygamber (s.a.a)’e yaklaşın ki size, O’ndan sonra asla sapmayacağınız bir yazı yazsın” dediler. Diğer bir grup da Ömer’in sözünü tekrarlamaktaydı. Onların bu saçma tartışmaları artınca Peygamber (s.a.a): “Kalkın!” diye buyurdu.
Abdullah b. Mes’ud şöyle diyor: İbn-i Abbas şöyle söylüyordu: “En büyük dert ve gam, ihtilaf ve saçma sapan sözlerin, Peygamber (s.a.a)’in ashap için yazmak istediği yazının yazılmasına mani olmasıdır. Sahih-i Buhari, c. 1, Kitab’ul-İlim c. 1; Kitab’ul-Merza, c. 4, Bab-i Kavl’ül-Meriz (Kumu anni).
Müslim bu rivayeti kendi sahihinin 2. cildinin başlarında yer alan “Vesaya” babının sonlarında nakletmiştir. Ahmed b. Hanbel de bu hadisi kendi Müsned kitabının c. ,1 s. 325’inde Abdullah b. Abbas’tan nakletmiştir. Diğer sünen sahipleri de bu hadisi nakletmiş ve onda bir takım tasarruf ve yorumlar yapmışlardır. Zira Ömer’in kesin olarak kullandığı lafız ve kelime şudur: “İnne’n- nebiyye yehcur” (Peygamber sayıklamaktadır!) Ama onlar: “İnne’n- nebiyye galebe aleh’il-Veca” (Ağrı Peygamber’e galebe çalmıştır!) diye yazmışlardır. Böylece Ömer’in sözünü ıslah etmek ve onun rezaletinin önünü almak istemişlerdir.
Bunun delili ise, Ebu Bekir Ahmed b. Abdulaziz Cevheri’nin “Sakıfe” adlı kitabında kendi senediyle İbn-i Abbas’tan naklettiği rivayettir. Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, c. 2, s. 20.
İbn-i Abbas şöyle diyor: Peygamber (s.a.a)’in vefat zamanı ulaşınca, aralarında Ömer b. Hattab’ın da bulunduğu bir grup ashap Peygamber (s.a.a)’in evindeydi. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bana mürekkep ve kağıt getirin de benden sonra sapıklığa düşmemeniz için size bir yazı yazayım.”
Ömer, “Ağrı Peygamber’e galebe çalmıştır” anlamına gelen bir söz söyledi. Daha sonra şöyle dedi: “Kur’ân yanımızdadır; o bize yeter!”
Peygamber (s.a.a)’in huzurda bulunanlar tartışmaya başladılar. Bir grup: “Yaklaşın da Peygamber (s.a.a) sizin için bir ferman yazsın” diyordu. Diğer bir grup ise Ömer’in sözünü tekrarlayıp durmaktaydı. Onların arasındaki ihtilaf ve saçma sapan sözler şiddetlenince Peygamber (s.a.a) sinirlenerek: “Kalkın!...” diye buyurdu.
Gördüğünüz gibi hadis ve tarih yazarları Ömer’in sözünün aynısını değil de muhtevasını nakletmişlerdir?!
Bunun diğer bir delili de şudur: Ehl-i Sünnet muhaddisleri o günlerde itiraz edenin (Ömer) ismini söylemekten çekiniyorlardı. Ama olayı ve yapılan itirazı, söyleyen lafız ve kelimenin aynısı ile nakletmişlerdir.
Buhari kendi sahihin 2. cildinin Kitab’ul-Cihad ve’s-Seyr adlı bölümünün 118. sayfasında kendi senediyle İbn-i Abbas’tan şöyle dediğini nakleder: “Perşembe günü, ne de Perşembe günüydü!” Daha sonra şiddetle ağlamaya başladı. Öylesine ağladı ki yer onun göz yaşlarıyla ıslandı. Sonra şöyle dedi: “Evet, Perşembe günü Peygamber (s.a.a)’in hastalığı ağırlaşınca şöyle buyurdular: “Bana kağıt getirin de benden sonra asla sapıklığa düşmemeniz için size bir ferman yazayım.”
Ashap Peygamber (s.a.a)’in huzurunda şiddetle tartışmaya başladı. Halbuki O’nun huzurunda tartışmaları uygunsuzdu.
Ashap: “Peygamber sayıklıyor (saçma-sapan söz söylüyor)!” dedi.
Peygamber (s.a.a) onların bu sözlerini görünce şöyle buyurdular: “Beni (kendi halime) bırakın. Durumum, bana nispet verdiğiniz şeylerden daha iyidir.”
Peygamber (s.a.a) vefat edeceği zaman üç şeyi vasiyet ederek şöyle buyurdu:
1- Müşrikleri Arap yarımadasından dışarı çıkarın.
2- Mücahit sütunlarını harekete geçirdiğim gibi harekete geçirin.
İbn-i Abbas: “Üçüncüsünü ise unuttum!” dedi.
Yazar: Üçüncü vasiyet ise, kendisinden sonra sapıklığa düşmeyeceklerini sağlayacak bir ferman yazmak idi. Ama siyaset, muhaddislerin kendilerini unutkanlığa vurmalarına sebep olmuştu! Nitekim bu durumu Hanefîlerin Sur şehrindeki müftüleri Şeyh Ebu Süleyman Hacı Davut da hatırlatmıştır.
Söz konusu hadisi Müslim, Sahih adlı kitabının vasiyet bölümünün sonlarında, Ahmed b. Hanbel ise Müsned adlı kitabında c. 1 s. 222’de nakletmişlerdir. Diğer muhaddisler de bu hadisi kendi kitaplarında nakletmişlerdir.
Yine Müslim, Vasiyet kitabında Said b. Cübeyr’den, İbn-i Abbas’tan başka bir yolla şöyle dediğini rivayet ediyor: “Perşembe günü! Ne de Perşembe günüydü!” Daha sonra öylesine ağladı ki, göz yaşları yüzünden akmaya başladı. Sonra şöyle dedi: “Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bir koyunun omuz kemiği ile mürekkep veya bir levha ve mürekkep getirin de size öyle bir söz yazayım ki, benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz.”
Ashap: “Peygamber (s.a.a) sayıklıyor!” dedi. Ahmed b. Hanbel bu hadisi aynı lafızlarla Müsnedinde (c. 1, s. 355’de) nakletmiştir.
Kim Ehl-i Sünnet’in muteber kitaplarında nakledilen bu büyük küstahlık hakkında inceleme yaparsa, o gün ilk olarak “Peygamber sayıklıyor!” diyenin Ömer b. Hattab olduğunu çok iyi bir şekilde anlayacaktır. Daha sonra huzurda bulunan diğer bir grup da onun sözünü teyit ettiler.
Önceden birinci hadiste İbn-i Abbas’ın rivayeti şöyle dedi: “Huzurda bulunanlar tartışmaya başladılar. Bir grup: “Yaklaşın Peygamber (s.a.a) size öyle bir emir ve ferman yazdırsın ki bir daha O’ndan sonra sapıklığa düşmeyesiniz” dedi. Diğer bir grup da Ömer’in sözünü tekrar etti. Yani “Peygamber sayıklıyor!” dediler.
Taberani’nin “Evsat” adlı kitapta Ömer’den naklettiği hadiste Ömer şöyle diyor:
“Peygamber hastalandığı vakit şöyle buyurdu: “Bana kağıt kalem getirin de size öyle bir ferman yazıyım ki benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz.” Perde arkasında bulunan kadınlar: “Peygamber (s.a.a)’in ne söylediğini duymuyor musunuz?” dediler.
Ömer: Ben dedim ki: “Siz kadınlar, aynen Yusuf’un karşısında duran kadınlar gibisiniz. Peygamber hastalandığında gözlerinizi sıkıyorsunuz. Ama sıhhatine kavuştuğunda boynuna biniyorsunuz!”
O sırada Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onlarla işiniz olmasın; onlar sizden daha iyidirler!”
Yazar: Gördüğünüz gibi beyler Peygamber (s.a.a)’in açık nassına uymadılar. Eğer ona uysalardı sapıklıktan kurtulurlardı. Keşke onlar Peygamber (s.a.a)’in emrini yerine getirmemekle yetinselerdi de; “Allah’ın kitabı bize yeter!” demeselerdi.
Sanki Peygamber (s.a.a) Allah’ın kitabının makamını onlar kadar bilmiyordu! Yoksa onlar Kur’ân’ın değer ve faydalarını Peygamber (s.a.a)’den daha iyi mi biliyorlardı?! Keşke sadece bunlarla yetinselerdi ve Peygamber (s.a.a)’in ömrünün son anlarında “Peygamber (s.a.a) sayıklıyor!” cümlesiyle Peygamber (s.a.a)’in mukaddes nübüvvet makamına karşı küstahlık yapmasalardı! Peygamber (s.a.a)’le vedalaşma anında söyledikleri söz ne çirkin bir sözdü!
Allah Resulünün emrini kabul etmeyen ve kendi görüşlerine göre “Allah’ın kitabı yeterlidir” diyenler, onların tümüne hitaben söylenen Kur’ân’ın şu semavi nidasını duymamışlar mıydı?:
“Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının.” Haşr / 7.
Onlar, “sayıklıyor” kelimesini Peygamber (s.a.a)’e nispet verirken sanki şu ayeti hiç duymamışlardı:
“O (Kur’ân), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi (Allah’ın) katında itibarlı bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür. O arada sayılan, güvenilen (bir elçi)’dir. Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.” Tekvir / 19-22.
Yine şu ayet:
“Hiç şüphesiz o (Kur’ân), çok şerefli bir elçinin sözüdür. Ve o bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz! Bir kahin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! (O), alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” Hakka / 40-43
Yine şu ayet:
“Battığı zaman yıldıza and olsun ki arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı. O arzusuna göre de konuşmaz. O (bildiklerini) vahyedilenden başkası değildir.” Necm / 1-4.
Bunlara ilave olarak “akıl” tek başına Hz. Peygamber (s.a.a)’in ismetini teyit etmektedir. Ama onlar (muhalifler) bu fermanın yazılmasının, Hz. Ali’nin hilafetinin has nasla sağlamlaştırılması ve tabii olarak diğer on iki imamın da imametini ispatlamak ve sağlamlaştırmak olduğunu çok iyi biliyorlardı. İşte bu yüzden bu vasiyetin yazılmasına mani oldular. Hatta ikinci halife, Abdullah b. Abbas’la aralarında geçen bir tartışmada bunu itiraf etmiştir. Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, c. 3, s. 114, Mısır baskısı.
Eğer siz saygı değer okurlar Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)’in buyurduğu “Gelin size öyle bir ferman yazayım ki benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz” ve “Aranızda iki değerli emanet bırakıyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Birisi Allah’ın kitabı, diğeri ise itretim; Ehl-i Beytimdir” cümlelerine dikkat edecek olursanız, bu iki hadisin hedef ve amacının bir şey olduğunu göreceksiniz. Hz. Peygamber (s.a.a) ömrünün son anlarında, Sekaleyn hadisindeki ümmetine farz kıldığı şeyi, yazılı bir dosya şeklinde açıklamak istiyordu.
Hz. Peygamber (s.a.a)’in bu fermanı yazmaktan vazgeçmesinin sebebi de, huzurunda küstahça söylenen o sözdü. Böylece O’nu bu işten vazgeçmeye mecbur kıldılar. Zira böyle bir fermanı yazmış olsaydı, Peygamber (s.a.a)’den sonra fitne ve ihtilaftan başka bir şey baki kalmazdı. Şöyle ki acaba Peygamber bunu yazarken, (Allah’a sığınırım) sayıklıyor muydu yoksa sayıklamıyor muydu?! diyeceklerdi. Nitekim o anda, Peygamber (s.a.a)’in gözleri önünde tartışmalar ve itişip kakışmalar bile başlamıştı. Peygamber (s.a.a) de “Kalkın!” demekten başka bir şey yapamazdı.
Eğer Peygamber (s.a.a) ısrar ederek vasiyetini yazdırsaydı, onlar da “Peygamber (s.a.a) sayıklıyor” dedikleri sözü tekrarlayıp duracaklardı. Bu çeşit insanlar kendi yandaşlarını, (Allah’a sığınırım) bu sayıklamayı ispatlamak için seferber edecek, efsaneler türetecek ve Peygamber (s.a.a)’in bu fermanını ve O’nun taraftarlarını yok etmek için ellerinden geleni yapacaklardı!
Bu yüzden ilahi hikmet, Peygamber (s.a.a)’in bu vasiyeti yazmaktan vazgeçmesini gerektiriyordu. Böylece bu grup ve yandaşlarının nübüvvet makamını eleştirmelerine sebep olacak ortam da ortadan kaldırıldı!
Buna ek olarak Peygamber (s.a.a), Hz. Ali ve Şialarının bu vasiyetin içeriğine candan bağlı olduklarını biliyordu. Onlar için Peygamber (s.a.a)’in bu vasiyeti yazıp yazmaması hiçbir farklılık arz etmiyordu. Onlar da kendilerinden başka hiç kimsenin bu vasiyete uymayacağının bilincinde idiler. Yazıldığı takdirde ise onu muteber bilmeyeceklerdi. Zira o tartışma, itişme ve kakışmadan sonra, fitne ve ihtilaftan başka ondan hiçbir eser kalmayacaktı.
Yorum