Ynt: HZ. ÖMER VE YANDAŞLARININ KURÂNIN AÇIK NASSI VE NEBEVİ SÜNNETE KARŞI İÇTİHATLARI
Suheyl b. Amr’ın oğlu Ebu Cendel’in olayını daha önce anlatmış ve demiştik ki; hapsedildiği yerden firar etmiş, eli ve ayakları zincirli olduğu halde patika yollardan Hudeybiye’ye gelerek Peygamber (s.a.a)’e ulaşmış ve O’na sığınmıştı. O gün Peygamber (s.a.a) ona yardım edecek durumda olmadığından ona sabretmesini emretmişti. Örmeğin şöyle buyurmuştu: “Allah çok yakında sana ve Mekke’de bulunan müstaz’af Müslümanlara bir kurtuluş yolu açacaktır.”
Mekke’deki müstaz’af Müslümanlar arasında Ebu Besir adında dilaver birisi vardı. O da zindandan firar ederek Peygamber (s.a.a)’in Hudeybiye’den ayrılmasından sonra O’na katıldı.
Kureyş onu geri istediklerini belirten bir mektup yazarak onu Beni Amir kabilesinden olan Huneys adlı bir şahısla Peygamber (s.a.a)’e gönderdiler. Huneys’le birlikte bir kılavuz da vardı.
Bu iki şahıs şu içirikteki mektubu Peygamber (s.a.a)’e teslim ettiler: “Bildiğiniz gibi biz, evlatlarımızdan herhangi birisi sana geldiği zaman onu bize geri çevirmenizi şart koşmuştuk. Buna göre Ebu Besir’i bize geri vermelisin.”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Besir! Bildiğin gibi bizimle Kureyş arasında böyle bir şart vardır. Onları kandırmamız da doğru değildir. Allah sana ve senin gibi sıkıntılı olanlara bir kurtuluş yolu açacaktır. Öyleyse uyanık ve doğru yolda olarak git.”
Ebu Besir şöyle arz etti: “Ya Resulellah! Onlar beni dinim konusunda sıkıştırıyorlar.” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Git ki Allah sana ve senin gibi sıkıntıda olanlara çok yakında bir kurtuluş yolu açacaktır.”
Ebu Besir de Peygamber (s.a.a)’le vedalaşarak o iki adamla beraber yola koyuldu. Zü’l-Huleyfe’ye ulaştıkları zaman Ebu Besir ve iki yol arkadaşı bir duvarın kenarına oturdular. Ebu Besir onların birisine dönerek şöyle dedi: Amiri kadeş! Kılıcın keskin mi?
Adam: “Evet” dedi.
Ebu Besir: “Bakayım!”
Adı geçen putperest de kılıcı ona verdi. Ebu Besir kılıcı kılıfından çıkarıp yukarı kaldırarak bir darbede onu öldürdü. Daha sonra ikinci adama saldırdı. Ama o kaçarak Peygamber (s.a.a)’in yanına geldi.
Ebu Besir de onun peşi sıra geldi. Peygamber (s.a.a) söz konusu adamı görünce şöyle buyurdu: “Bu adam korkunç bir şey görmüştür.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Vay olsun sana! Mevzu nedir?”
Kılavuzculuk yapan adam şöyle dedi: “Sizin dostunuz yol arkadaşımı öldürdü, şimdi de beni öldürmek istiyor; bana sığınak ver.”
Peygamber (s.a.a) de ona güven ve aman verdi. Çok geçmeden Ebu Besir keskin ve yalın kılıçla çıka gelerek şöyle dedi: “Ya Resulellah! Anam-babam sana feda olsun! Sen kendi sözünü tuttun ve Beni Kureyş elçilerine teslim ettin. Ben de dinim konusunda bana baskı yapmalarına mani oldum.” Peygamber (s.a.a) de cevaben: “Şimdi serbestsin, istediğin yere gidebilirsin” buyurdular.
Ebu Besir: “Ya Resulellah! Bu, ölen adamın eşyasıdır. Onun azığı ve kılıcıdır. Onu tahmis et (humusunu çık)!” dedi.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onu tahmis etsem, Kureyş sözümü tutmadığımı zanneder. Ama sen onları ne yapacağını bilirsin.”
Bu esnada Ebu Besir Kureyş kervanının geçtiği bir bölgeye gitti. Mekke’de baskı altında olan bir grup Müslümanlar, Ebu Besir’in olayını ve Peygamber (s.a.a)’in: “Ebu Besir yardımcı bulursa savaşır” dediğini duyunca, Ebu Cendel yetmiş atlı Müslüman’la birlikte, gizlice şehirden çıkarak Ebu Besir’e katıldılar. Barış zamanında Peygamber (s.a.a)’e katılamadıklarından Gaffar, Cuheyne, Eslem ve diğer Arap kabilelerinden pek çok insanlar Ebu Besir’le Mekke’den kaçanlara katıldılar; öyle ki sayıları üç yüzü buldu. Orada Mekke kervanlarının önünü kesiyor, Mekke’ye girmelerini veya oradan çıkmalarını engelliyorlardı.
İş öyle bir yere vardı ki, Kureyş’in kendisi, Peygamber (s.a.a)’e bir mektup yazarak aralarındaki akrabalıktan dolayı Kureyş’ten Müslüman olanları O’na sığınmaları durumunda kabul etmesini rica etmek zorunda kaldılar. Bu görevi de Ebu Süfyan’a verdiler. Ebu Süfyan da şöyle yazdı: “Biz barış şartlarından olan bu şartı kaldırıyoruz. Bundan sonra kim sana sığınırsa, itiraz olmaksızın onu kabul et!”
Peygamber (s.a.a) de Ebu Cendel ve Ebu Besir’e bir mektup yazarak Medine’ye gelmelerini, diğer Müslümanlara katılmalarını ve Kureyş kervanlarına saldırmamalarını istedi. Peygamber (s.a.a)’in mektubu Ebu Cendel ve Ebu Besir’e ulaştığında Ebu Besir ölüm halindeydi. Peygamber (s.a.a)’in mektubu elinde olduğu halde can verdi. Ebu Cendel de onu orada defnetti ve kabrinin yan tarafında da bir mescit inşa etti.
Daha sonra Ebu Cendel kendi yarenlerinden bir grupla Peygamber (s.a.a)’in huzuruna vardı. Diğerleri de kendi yakınlarına katıldılar. Kureyş kervanları da emniyete kavuşmuş oldu.
Bu sırada Ebu Cendel’in babasına teslim edilmesini içerleyen sahabe özellikle de Ömer, Peygamber (s.a.a)’e itaat etmenin kendi isteklerinden daha iyi olduğunu anlamış oldular. Yine Hudeybiye’de hikmetin barışı gerektirdiğini ve Peygamber (s.a.a)’in kendi hevesi ile söz söylemediğini de anladılar. Bu yüzden yaptıkları itirazlar ve muhalefetlerden dolayı şiddetle pişman olup kendi yanlışlıklarına itiraf ettiler.
Diğer taraftan Kureyş de, Peygamber (s.a.a)’in barışı kabul etmesinin kan dökülmesine mani olduğunu ve çok iyi sonuçlar meydana getirdiğini anlamış oldu. Peygamber (s.a.a)’in ne kadar doğru sözlü ve onlara karşı ne kadar şefkatli olduğunu gözleriyle gördüler.
PEYGAMBER (S.A.A)’İN MÜSTAZ’AFLARIN KURTULUŞU HAKKINDAKİ VAADİ
Suheyl b. Amr’ın oğlu Ebu Cendel’in olayını daha önce anlatmış ve demiştik ki; hapsedildiği yerden firar etmiş, eli ve ayakları zincirli olduğu halde patika yollardan Hudeybiye’ye gelerek Peygamber (s.a.a)’e ulaşmış ve O’na sığınmıştı. O gün Peygamber (s.a.a) ona yardım edecek durumda olmadığından ona sabretmesini emretmişti. Örmeğin şöyle buyurmuştu: “Allah çok yakında sana ve Mekke’de bulunan müstaz’af Müslümanlara bir kurtuluş yolu açacaktır.”
Mekke’deki müstaz’af Müslümanlar arasında Ebu Besir adında dilaver birisi vardı. O da zindandan firar ederek Peygamber (s.a.a)’in Hudeybiye’den ayrılmasından sonra O’na katıldı.
Kureyş onu geri istediklerini belirten bir mektup yazarak onu Beni Amir kabilesinden olan Huneys adlı bir şahısla Peygamber (s.a.a)’e gönderdiler. Huneys’le birlikte bir kılavuz da vardı.
Bu iki şahıs şu içirikteki mektubu Peygamber (s.a.a)’e teslim ettiler: “Bildiğiniz gibi biz, evlatlarımızdan herhangi birisi sana geldiği zaman onu bize geri çevirmenizi şart koşmuştuk. Buna göre Ebu Besir’i bize geri vermelisin.”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Besir! Bildiğin gibi bizimle Kureyş arasında böyle bir şart vardır. Onları kandırmamız da doğru değildir. Allah sana ve senin gibi sıkıntılı olanlara bir kurtuluş yolu açacaktır. Öyleyse uyanık ve doğru yolda olarak git.”
Ebu Besir şöyle arz etti: “Ya Resulellah! Onlar beni dinim konusunda sıkıştırıyorlar.” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Git ki Allah sana ve senin gibi sıkıntıda olanlara çok yakında bir kurtuluş yolu açacaktır.”
Ebu Besir de Peygamber (s.a.a)’le vedalaşarak o iki adamla beraber yola koyuldu. Zü’l-Huleyfe’ye ulaştıkları zaman Ebu Besir ve iki yol arkadaşı bir duvarın kenarına oturdular. Ebu Besir onların birisine dönerek şöyle dedi: Amiri kadeş! Kılıcın keskin mi?
Adam: “Evet” dedi.
Ebu Besir: “Bakayım!”
Adı geçen putperest de kılıcı ona verdi. Ebu Besir kılıcı kılıfından çıkarıp yukarı kaldırarak bir darbede onu öldürdü. Daha sonra ikinci adama saldırdı. Ama o kaçarak Peygamber (s.a.a)’in yanına geldi.
Ebu Besir de onun peşi sıra geldi. Peygamber (s.a.a) söz konusu adamı görünce şöyle buyurdu: “Bu adam korkunç bir şey görmüştür.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Vay olsun sana! Mevzu nedir?”
Kılavuzculuk yapan adam şöyle dedi: “Sizin dostunuz yol arkadaşımı öldürdü, şimdi de beni öldürmek istiyor; bana sığınak ver.”
Peygamber (s.a.a) de ona güven ve aman verdi. Çok geçmeden Ebu Besir keskin ve yalın kılıçla çıka gelerek şöyle dedi: “Ya Resulellah! Anam-babam sana feda olsun! Sen kendi sözünü tuttun ve Beni Kureyş elçilerine teslim ettin. Ben de dinim konusunda bana baskı yapmalarına mani oldum.” Peygamber (s.a.a) de cevaben: “Şimdi serbestsin, istediğin yere gidebilirsin” buyurdular.
Ebu Besir: “Ya Resulellah! Bu, ölen adamın eşyasıdır. Onun azığı ve kılıcıdır. Onu tahmis et (humusunu çık)!” dedi.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onu tahmis etsem, Kureyş sözümü tutmadığımı zanneder. Ama sen onları ne yapacağını bilirsin.”
Bu esnada Ebu Besir Kureyş kervanının geçtiği bir bölgeye gitti. Mekke’de baskı altında olan bir grup Müslümanlar, Ebu Besir’in olayını ve Peygamber (s.a.a)’in: “Ebu Besir yardımcı bulursa savaşır” dediğini duyunca, Ebu Cendel yetmiş atlı Müslüman’la birlikte, gizlice şehirden çıkarak Ebu Besir’e katıldılar. Barış zamanında Peygamber (s.a.a)’e katılamadıklarından Gaffar, Cuheyne, Eslem ve diğer Arap kabilelerinden pek çok insanlar Ebu Besir’le Mekke’den kaçanlara katıldılar; öyle ki sayıları üç yüzü buldu. Orada Mekke kervanlarının önünü kesiyor, Mekke’ye girmelerini veya oradan çıkmalarını engelliyorlardı.
İş öyle bir yere vardı ki, Kureyş’in kendisi, Peygamber (s.a.a)’e bir mektup yazarak aralarındaki akrabalıktan dolayı Kureyş’ten Müslüman olanları O’na sığınmaları durumunda kabul etmesini rica etmek zorunda kaldılar. Bu görevi de Ebu Süfyan’a verdiler. Ebu Süfyan da şöyle yazdı: “Biz barış şartlarından olan bu şartı kaldırıyoruz. Bundan sonra kim sana sığınırsa, itiraz olmaksızın onu kabul et!”
Peygamber (s.a.a) de Ebu Cendel ve Ebu Besir’e bir mektup yazarak Medine’ye gelmelerini, diğer Müslümanlara katılmalarını ve Kureyş kervanlarına saldırmamalarını istedi. Peygamber (s.a.a)’in mektubu Ebu Cendel ve Ebu Besir’e ulaştığında Ebu Besir ölüm halindeydi. Peygamber (s.a.a)’in mektubu elinde olduğu halde can verdi. Ebu Cendel de onu orada defnetti ve kabrinin yan tarafında da bir mescit inşa etti.
Daha sonra Ebu Cendel kendi yarenlerinden bir grupla Peygamber (s.a.a)’in huzuruna vardı. Diğerleri de kendi yakınlarına katıldılar. Kureyş kervanları da emniyete kavuşmuş oldu.
Bu sırada Ebu Cendel’in babasına teslim edilmesini içerleyen sahabe özellikle de Ömer, Peygamber (s.a.a)’e itaat etmenin kendi isteklerinden daha iyi olduğunu anlamış oldular. Yine Hudeybiye’de hikmetin barışı gerektirdiğini ve Peygamber (s.a.a)’in kendi hevesi ile söz söylemediğini de anladılar. Bu yüzden yaptıkları itirazlar ve muhalefetlerden dolayı şiddetle pişman olup kendi yanlışlıklarına itiraf ettiler.
Diğer taraftan Kureyş de, Peygamber (s.a.a)’in barışı kabul etmesinin kan dökülmesine mani olduğunu ve çok iyi sonuçlar meydana getirdiğini anlamış oldu. Peygamber (s.a.a)’in ne kadar doğru sözlü ve onlara karşı ne kadar şefkatli olduğunu gözleriyle gördüler.
Yorum