Ynt: siiligin nasil ortaya ciktigina dair muhaliflerin görüsleri ve isin asli
Ya da o günlerde araplara mahsus milli bir övünc kaynagi olan ve bizzat sahabe tarafindan da destek ve tervic edilen ve emevi taifeleriyle abbasi halifelerinin aklini basindan alip bir tek misra veya edebi incelik tasiyan bir tek cümlesi icin binlerce, onbinlerce, hatta yüzbinlerce dirhem hediyler verilen ve tek satirini ezberlemenin, binlerce dini hükmü ezberlemis olmaktan daha karli oldugu siir ve edebiyat zenginligi mi fikih hadislerini bunca -olumsuz yönde- etkileyerek ikinci plana düsürmesine sebep oldu?
yoksa birtakim esrarengiz ellermi vardi halkin fikhi hadisleri ezberleyip ögrenmesini engelleyen?
Her halükarda, fikihla ilgili belge ve hadisleirn azligiyla öne sürülen delil nitelikli görüslerin müphem olmasinin dogurdugu en basit netice; fakihler arasinda birbirinden oldukca farkli ve hatta celiskili fetva ve görüslerin ortaya cikmasi oldu ki buda, cok gecmeden kiyas ve ani istihsanla davranma gibi neticelere sebebiyet verdi.
Fikhi deliller öne sürebilme icin gerekli döküman ve bilginin fevkalade az olmasi, bu iki yöntemi ister istemez ortaya cikarmisti.
sosyal ve ferdi münasebetlerle ilgili beseri kural ve kaideleri belirlerken dahi ölcü olarak kullanilmayan "zanna dayali" bu iki yöntem; ilahi vahyden kaynaklanan ve -tesriinde- en kücük bir ihmalkarligi bile önemli sapmalara yol acabilecegi islam ahkamini bulma ve tanima konusunda ölcü ve kistas olarak kullanilir oldu!
Böylece cok gecmeden herkes fikhi konularda ahkam öne sürer olup; bu fikhi kargasayi ortadan kaldirabilmek icin mevcutlar arasinda dört kisinin fetva ve görüsleri üzerine icma edildi: malik, safii, ebu hanife ve ahmed b. hanbel...
sonuc olarak ilmi konusma ve tartismalar, yerini ruhsuzluk, yozlasma ve donukluga birakti; ictihad kayitsiz sartsiz taklide dönüstü. cok yakin bir gecmise kadar fikhi bir konuda görüs öne sürmenin bidat sayildigini hepimiz biliyoruz.
Ya da o günlerde araplara mahsus milli bir övünc kaynagi olan ve bizzat sahabe tarafindan da destek ve tervic edilen ve emevi taifeleriyle abbasi halifelerinin aklini basindan alip bir tek misra veya edebi incelik tasiyan bir tek cümlesi icin binlerce, onbinlerce, hatta yüzbinlerce dirhem hediyler verilen ve tek satirini ezberlemenin, binlerce dini hükmü ezberlemis olmaktan daha karli oldugu siir ve edebiyat zenginligi mi fikih hadislerini bunca -olumsuz yönde- etkileyerek ikinci plana düsürmesine sebep oldu?
yoksa birtakim esrarengiz ellermi vardi halkin fikhi hadisleri ezberleyip ögrenmesini engelleyen?
Her halükarda, fikihla ilgili belge ve hadisleirn azligiyla öne sürülen delil nitelikli görüslerin müphem olmasinin dogurdugu en basit netice; fakihler arasinda birbirinden oldukca farkli ve hatta celiskili fetva ve görüslerin ortaya cikmasi oldu ki buda, cok gecmeden kiyas ve ani istihsanla davranma gibi neticelere sebebiyet verdi.
Fikhi deliller öne sürebilme icin gerekli döküman ve bilginin fevkalade az olmasi, bu iki yöntemi ister istemez ortaya cikarmisti.
sosyal ve ferdi münasebetlerle ilgili beseri kural ve kaideleri belirlerken dahi ölcü olarak kullanilmayan "zanna dayali" bu iki yöntem; ilahi vahyden kaynaklanan ve -tesriinde- en kücük bir ihmalkarligi bile önemli sapmalara yol acabilecegi islam ahkamini bulma ve tanima konusunda ölcü ve kistas olarak kullanilir oldu!
Böylece cok gecmeden herkes fikhi konularda ahkam öne sürer olup; bu fikhi kargasayi ortadan kaldirabilmek icin mevcutlar arasinda dört kisinin fetva ve görüsleri üzerine icma edildi: malik, safii, ebu hanife ve ahmed b. hanbel...
sonuc olarak ilmi konusma ve tartismalar, yerini ruhsuzluk, yozlasma ve donukluga birakti; ictihad kayitsiz sartsiz taklide dönüstü. cok yakin bir gecmise kadar fikhi bir konuda görüs öne sürmenin bidat sayildigini hepimiz biliyoruz.
Yorum