ACABA SAHABENİN HEPSİ ADİL MİYDİ?!
Evet, Ehl-i Sünnet’in adeti budur. Onların izledikleri metot da budur. Sanki Peygamber (s.a.a)’le sohbet etmek, O’nunla arkadaşlık yapanın adaletle çakışan işlerden uzak durmasını sağlıyor ve onlara adillik kazandırıyordu.
Bu nedenle, bu sohbet arkadaşı Peygamber (s.a.a)’den ne nakletse hemen kabul ediyorlardı. Bu nakile göre, deliller getirmekte, onun içeriğine göre amel etmekteydiler. Bunu yaparken de sahabenin adalet, iman, doğruluk ve emanetdarlığını kesinlikle işe katmazlardı.
Bu hiçbir akli ve nakli delile dayanmayan bir mevzudur. Zira sadece Peygamber (s.a.a)’le sohbet etmek veya arkadaşlık yapmak, büyük bir fazilet olmasına rağmen, onların her şeyden mahfuz kaldığına kesinlikle delil değildir. O halde sahabe günah ve hatadan mahfuz kalma açısından, diğer insanlar gibidirler ki aralarında doğru sözlü, günahlara yaklaşmayan, adil, güvenilir kimseler oldukça çoktur. Tabi bu insanlar arasında haddini bilmez, zalim ve günahkar insanlar da bulunur.
Hadis nakleden şahısın (ravi), adalet sahibi olmasının mutlak bir şekilde şart olduğuna dair şer’i delil vardır; isterse bu şahıs sahabeden olsun hiçbir fark gözetilmemelidir. Ama adil olmayan şahısın rivayeti şer’i hüküm gereğince kesinlikle itibarını kaybetmektedir. Vaziyetleri malum olmayan şahıslar da aynı hükme sahiptir. Bu şahıslar hakkında, adil oldukları ispatlanıncaya kadar araştırma yapılmalıdır. Eğer adaletleri ispatlanırsa, o zaman onların hadislerine füru-u dinde amel edilir. Ama usul-u dinde adil ravinin rivayeti delil olarak kullanılamaz. Eğer ravinin adil olduğu ispatlanmazsa, onun rivayet ettiği hadise amel etmek için hiç yol yoktur.
Bunlar, Ehl-i Sünnet’in haberi vahit (rivayetler) hakkındaki görüşlerinden bildiğimiz şeylerdir. Elbette buraya kadar bizimle onlar arasında bir ihtilaf yoktur.
Ehl-i Sünnet’in kendisini, sahabenin rivayet ettiği hadise amel etmeye ve ona göre delil getirmeye yönlendiren sebep, onların sahabenin tümünü adil bilmesidir. Sanki Ehl-i Sünnet, sahabenin hepsinin adil olduğuna inanmakla Peygamber (s.a.a)’in makamını yücelteceğini zannetmiştir. Halbuki onların, sahabe hakkındaki tutumları açık bir yanlıştır. Zira Peygamber (s.a.a)’i münezzeh bilmek ve O’nu korumak, O Hazretin sünnetinin yalancılarından münezzeh tutulmasıyla mümkündür.
Peygamber (s.a.a)’in kendisi İslam ümmetini yalancıların dehaletinden sakındırarak şöyle buyurmuştur: “Çok yakında bana yalan atfedenler çoğalacaklardır. Kim, kasıtlı ve bildiği halde bana yalan atfederse yeri cehennem olacaktır.”
Eğer Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz -Allah bizi ve onları hidayet etsin- Kur’ân’ın muhkem ayetlerinde biraz düşünecek olsalardı onu, münafıkların zikri ve Peygamber (s.a.a)’in onlardan eziyet görmesiyle dolu bulurlardı. Tevbe suresinde onların (münafıkların) rezaletleri hakkında nazil olan ve Ahzab suresinde olanlardan söz edilen ayetler, bu konunun anlaşılması için yeterlidir:
“Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah’ın Peygamberisin derler. Allah da bilir ki, sen elbette O’nun Peygamberisin. Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.” Münafikun / 1.
“Ve o zaman, münafıklar ve kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar: ‘Meğer Allah ve Resulü bize sadece kuru vaatlerde bulunmuşlar’ diyorlardı.” Ahzab / 12.
Ashabın nifak ölçüsünü bilmek için şu ayete bakmamız yeterlidir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Medine halkından bir takım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları.” Tevbe / 101.
“And olsun onlar önceden bir fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah’ın emri yerini buldu.” Tevbe / 48.
“Başaramadıkları bir şeye (Peygambere suikast yapmaya) da yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resulü kendi lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar.” Tevbe / 74.
Kim bu ve buna benzer ayetler üzerinde biraz düşünecek olursa, o zamanda münafık ve vaziyetleri belli olmayan bir takım insanların olduğunu az çok anlayacaktır. Bu durum şüpheli olduğundan, adil oldukları bir bir ispatlanıncaya kadar tüm sahabenin hadisinden uzak durmak gerekir.
Ama biz İmamiye Şia’sı, adaletleri ispatlanmış olan sahabelerin hadislerinin hepsini kabul ederek amel ederiz. Zira Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: “Bilmiyorsanız zikir ehlinden sorun.” Biz sahabe içerisinden alimlerin, doğruların ve sadık kimselerin yanındayız.
Buna ilave olarak, Ehl-i Beyt İmamlarının hadisleri de bize yeterlidir. Çünkü onlar Kur’ân’ın eşidirler ve doğru yol onların vesilesi ile tanınır. Keşke Kur’ân ayetlerinde geçen münafıkların, Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra nereye gittiklerini bir bileseydik. Peygamber (s.a.a)’i bir ömür boyunca incitip hüzne boğan, vefatına yakın yazdırmak istediği vasiyetine engel olan münafıklar nerelere gittiler acaba?
Sahabeden bir grup dağın başından taşlar yuvarlatıp, Peygamber (s.a.a)’in devesini ürküterek O Hazreti yere yıkmak istemişlerdi. O zaman Peygamber (s.a.a) Tebük savaşından dönmekteydi.
Ahmed b. Hanbel’in bu hususta Ebu Tufeyl’den naklettiği hadis çok uzundur. O (Müsned’in altıncı cildinin sonunda) şöyle diyor: O gün Peygamber (s.a.a) bir grup sahabeye lanet etti. Bu hadis Müslümanların geneli arsında oldukça meşhurdur.
Tarihçilerin geneli yazmışlardır ki Peygamber (s.a.a) ashabından bin kişiyle beraber Uhud’a doğru gitti. Uhud’a varmadan önce -tüm sire yazarlarının açıkça söylediği gibi- münafıklardan üç yüz kişi geri döndü. Münafıklardan sadece birkaç tanesi tanınma korkusu yüzünden geri dönememişti.
Buna ek olarak, eğer bin kişi içerisinde bu üç yüz münafıktan başka münafık olmadığını kabul etsek bile, vahyin kesilmesi ve Peygamber (s.a.a)’in beka alemine göç etmesiyle bütün münafıklar nereye kayboldu? Taşıdıkları nifak nasıl birden bire düzeli verdi?!
Peygamber (s.a.a)’in hayatı, münafıkların nifakına mı sebep oluyordu?! Yoksa Peygamber (s.a.a)’in vefatı, onların iman ve adalet sahibi olarak peygamberlerden sonra Allah’ın en faziletli kulları olmalarına mı neden oldu?! Nasıl ashabın gerçek yüzü Peygamber (s.a.a)’in vefatıyla değişiverdi? Ve nasıl, o nifaklarından sonra öyle bir kutsallık buldular ki işledikleri onca suçlar onların bu kutsallığında etki bırakmadı? Bizim, akıl ve vicdan dışı bu şeylere inanmamızı gerektirebilecek şey nedir?
Bunlara ilave olarak, biz, Kur’ân ve Sünnetten, bazı münafıkların kendi nifaklarında baki kalacaklarını anlamaktayız:
“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.” Al-i İmran / 144.
Bu konuda Buhari’nin zincirleme senetle Ebu Hureyre’den naklettiği şu hadis yeterlidir: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü ben (havuzun kenarında) durduğum zaman, bir grubu görür ve kim olduklarını tanırım. Benimle onlar arasından bir adam çıkarak şöyle der: Geliniz! Ben de: “Nereye?” derim. Adam cevap olarak: “Allah’a yeminler olsun ki cehenneme” der. Ben şöyle söylerim: Neden, bunlar ne yapmışlar?” Adam şöyle cevap verir: “Onlar senden sonra gerisin geriye eski hallerine döndüler.” Bundan sonra başka bir grubu getirirler. Ben onları da tanırım. Benimle onlar arasında bir adam çıkarak; “Geliniz” diye seslenir. Ben: “Nereye?” diye sorarım. Adam: “Allah’a yemin olsun ki cehenneme” der. Ben: “Bunlar ne yapmışlar?” diye sorarım. Adam şöyle cevap verir: “Bunlar senden sonra gerisin geriye eski hallerine döndüler.” Ben onlar arasından çok az bir adamın cehennem ateşinden kurtulduğunu görürüm. Sahih-i Buhari, c. 4, s. 94, Havuz babı.
Buhari aynı babın (Havuz babı) sonlarında Ebu Bekir’in kızı Esma’nın şöyle dediğini nakleder: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ben Kevser havuzundayım ve sizden bir grubun bana geldiğini görürüm. Bu sırada bazılarını yakalarlar. Ben şöyle söylerim: “Allah’ım! Bunlar benden ve benim ümmetimden olanlardır.” Şöyle cevap verilir: “Bunların senden sonra neler yaptıklarını biliyor musun? Allah’a yemin olsun ki onlar gerisin geriye eski hallerine döndüler.”
İbn-i Melike şöyle derdi: “Allah’ım! Biz, ilk durumumuza geri dönmekten ve dinimizden sapmaktan sana sığınırız.”
Yine Buhari aynı babda Said b. Müseyyib’ten Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Ashabımdan bir grup Kevser havuzunda benim yanıma gelecektir. Onlara havuzda kırbaç vururlar. Ben: “Allah’ım! Bunlar benim ashabımdır” derim. Allah (c.c) ise şöyle buyurur: “Bunların senden sonra ne yaptıklarını bilmiyorsun. Bunlar senden sonra gerisin geriye döndüler.”
Yine Buhari aynı babda Sehl b. Sa’d’dan Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakleder: “Ben sizi havuzun başında toplarım. Benim yanımdan geçen herkes ondan içer. O havuzdan su içen birisi bir daha asla susamaz. Bana tanıdığım bazı şahısları getirirler. Onlar da beni tanırlar. Daha sonra benimle onlar arasına ayrılık düşer.”
Ebu Hazim şöyle dedi: Numan b. Ebu Eyyaş bana: “Sehl’den bu şekilde mi duydun?” diye sordu. Ben de: “Evet” dedim.
Ebu Said-i Hudri şöyle dedi: “Ben de onu Peygamber (s.a.a)’den duydum.” Ancak Ebu Said-i Hudri şunu da eklemektedir: “Peygamber (s.a.a) şöyle devam etti: “Ben; “Onlar bendendir” derim. Cevap şöyle verilir: “Onların senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun.” Ben de şöyle söylerim: “Benden sonra onu değiştirenlere yazıklar olsun.”
Kastalani İrşad’us-Sari’de bu kelimenin şerhinde şöyle diyor: “Onu değiştirdi” demek, “Peygamber (s.a.a)’in dinini değiştirdi” anlamındadır.
Yine adı geçen babda (havuz babı) Ebu Hureyre’den şöyle dediği rivayet edilir: Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü ashabımdan bir grup yanıma gelir de onları havuzun yanında kırbaçlarlar. Ben şöyle söylerim: “Allah’ım! Bunlar benim yarenlerimdir.” Allah (c.c) şöyle buyurur: “Bunların senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun. Bunlar senden sonra gerisin geriye döndüler.”
Buhari şöyle diyor: “Asim de Ebu Vail’den, o da Hüzeyfe’den rivayet etmiştir.” Aynı şekilde Buhari “Hudeybiye Gazvesi” babında Ala b. Müseyyib’den, o da babasından şöyle dediğini nakleder: Berra b. Azib’i mülakat ederek şöyle dedim: “Hoş haline! Peygamber (s.a.a)’in sahabesiydin. O ağaç altında da Peygamber (s.a.a)’e biat ettin.” Sahih-i Buhari, c. 3, s. 30 (Hudeybiye Gazvesi babı)
Berra şöyle dedi: “Birader zade! Ama sen Peygamber (s.a.a)’den sonra neler yaptığımızı bilmiyorsun!!”
Yine İbn-i Abbas’tan Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Ashabımdan bir grubu sol taraftan götürürler. Ben şöyle derim: “Benim ashabım! Benim ashabım!” Bana şöyle cevap verilir: “Bunlar, sen onları terk ettiğin andan itibaren gerisin geriye döndüler.”
Yorum