Usamenin ordusu
Usame b. Zeyd'in Rum savaşı için techiz edilen ordusu, Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında teçhiz edilen en son askeri birliktir. Hz. Peygamber, ashabına bu savaşa hazır olmaları için emir vermekle kalmamış, onları kendi mübârek eliyle dizmiş ve savaşa teşvik etmişti. Öyle ki, Muhâcir ve Ansâr'ın en ileri gelenleri: Ebu Bekir, Ömer,(1) Ebu Ubeyde, Sa'd ve benzerlerini dahi bu birliğe katmıştı.(2) O günkü tarih: 26 Sefer Hicretin 11. yılı. Ertesi gün Usame'yi çağırıp şöyle buyurdu:
“Babanın şehit olduğu yere git, onları atlarınla çiğine, bu birliğin kumandasını sana verdim. “Übna”(3) ahalisine sabaha karşı saldır, giderken habercilerden evvel varabilmek için süratli git, beraberinde kılavuzlar götür ve önce gözcü göndermeyi ihmal etme. Eğer Cenabı ALLAH seni muzaffer kılarsa aralarında fazla kalma.”
Ne var ki Peygamber'in (s.a.a) Sefer'in 28. günü ölüm hastalığı başlamıştı. Ateşi artmış ve baş ağrısı şiddetlenmişti. Aynı ayın 29'u, yâni ertesi sabah, ayağa kalkabilmiş ve askerin henüz gitmediğini görünce, onları harekete geçirip, süratlı davranmaya teşvik etmiş, aynı zamanda onların himayelerini tahrik etmek için Üsame'nin sancağını kendi şerefli eliyle bağlamış ve demişti ki: “ALLAH'ın adıyla ve ALLAH'ın uğruna gazveni yap ve kâfirleri katlet.”
Usâme sancağı bağlanmış olarak yola çıkar. Ancak kendisi de onu Burey'deye verir ve şehrin dışındaki “Cüruf” denilen yerde toplanıp beklerler. Evet, görüp duydukları ve acele etmelerini icap ettirecek açık nassa rağmen ağır davranıp beklediler. Oysa Peygamber (s.a.a) “Sabaha karşı saldır, acele et” demişti. Fakat bu emirlerin hiçbirini yerine getirmedikleri gibi bazıları Usame'nin kumandan tayin edilmesi hakkında ayıplayıcı laflar söylemekten geri kalmadılar. Nitekim daha önce babasının kumandanlığı hakkında da aynı lafları söylemişlerdi.
Hz. Peygamber'in (s.a.a) bütün bu gayretine rağmen yine de orada beklemeye devam ederler. En sonunda Hz. Peygamber'in (s.a.a) sabrı taşar ve bu derece yüzsüz itirazlarına şiddetle sinirlenir. Kalkar ve başı bağlı, ateşli vücudu, kadife örtüsüyle sarılı bir şekilde dışarı çıkar.(4) O gün Rebi'ül Evvelin 10'u ki, vefatından sadece iki gün önceydi. Minbere çıkar, ALLAH'a hamdü senâ ettikten sonra şöyle der:
"Ey insanlar! Usâme'yi tâyin edişimden dolayı, bazılarınızın bazı laflar ettiğini duydum. Eğer onu tayin etmem hakkında konuştuysanız, daha önce babasını tayin ettiğimde de konuşmuştunuz. ALLAH'a yemin ederim ki, bu vazifeye babası nasıl layık idi ise, kendisi de aynı şekilde buna layıktır.”
Hz. Peygamber (s.a.a) onları gayret etmeleri için teşvik etmeye koyulur. Onlar ise kendisi ile vedalaşıp şehirden ayrılır. Ve askerin toplanmış olduğu yere (Cüruf) giderler. Ne var ki hastalığı daha da ağırlaşır, fakat yine de: “Usame'nin ordusunu teçhiz edin! Usame'nin ordusunu gönderin!” demeye devam ederse de onlar ağır davranmaktan vazgeçmezler.
Nihayet 12 Rebi'ül Evvel Pazartesi günü gelmişti. Usâme, askeri toplandığı yerde bırakıp Peygamber'in (s.a.a) yattığı eve gelir. Yanına girer. Peygamber ona yine: “ALLAH Teala'nın bereketi ile git” der. Usame, O mübârek'e vedâ edip yanından çıkar ve askerin toplanmış olduğu yere gider. Fakat az sonra tekrar beraberinde Ömer, Ebû Bekir ve Ubeyde ile geri döner. Hz. Peygamber'in yanına vardıklarında o mübârek canını teslim ediyordu. Ve o gün, O -canım ve bütün âlemlerin canları ona feda olsun- vefat eder. Ordu geri döner, sonra o orduyu dağıtmaya niyet ederler. Ebu Bekir'e bu niyetlerini açıp azami şekilde ısrarlarda bulunurlar. Fakat o bu isteklerini kesinlikle reddedince, bu sefer Ömer b. Hattab ona Ansar'ın elçisiymiş gibi gelip, Üsâme'yi azletmesini ve yerine başka birini tâyin etmesini ister.
Nihayet Ebu Bekir ayağa kalkıp Ömer'i sakalından tutup: “Annen sensiz kalsın yâ Ömer!(5) Onu Peygamber (s.a.a) tayin etti, sen ise benden azlini istiyorsun öyle mi?"
Velhasıl, orduyu gönderirler. Neredeyse bunu da yapmayacaklardı. Usame 30 bin savışçıyla yola çıkar, bunların bini süvari idi.(6) Fakat yine de Resulullah (s.a.a)'ın o orduya katıp yerleştirdiği kişilerden bazıları çekilmiş ve gitmemişlerdi.
Halbuki Peygamber (s.a.a), Şehristani'nin Milel ve Nihel kitabının dördüncü mukaddimesinde irâd ettiğine göre; “Usame'nin ordusunu teçhiz edin, o ordudan çekilip kim geri kalırsa ona ALLAH'ın lâneti olsun” diye buyurmuştur.
Malumunuzdur ki, ilk önce gitmek istememeleri, sonra da ordudan çekilip beraber gitmemelerinin nedeni, siyasetlerinin üslerini tahkim etmeye dayanmaktadır. Bunda da, Resulullah'ın sözüne uymayı terk edip kendi görüşlerini tercih etmişlerdir. Çünkü gitseler de gitmeseler de ordu gidecekti. Ya hilafet?! Tabii ki giderlerse kendilerine ondan hiçbir pay verilmeyecek ve mutlaka bertaraf olacaklardı. Oysa Peygamber (s.a.a) onların gitmesini ve meydanın Hz. Ali'ye kalmasını istemişti ki, onlar dönünceye kadar hilafet meselesi halledilmiş ve Hz. Ali'nin halifeliği perçimlenmiş olacak, o zaman da ihtilafa girmekten dahi uzak kalacaklardı.
Esasen, Hz. Peygamber'in, Usame'yi henüz on yedi yaşındayken onların başına kumandan tayin etmekteki maksadı, bazı şahısların dizginini çekmek, laf dinlemeyip başını alıp gidenleri durdurmak ve geleceğin emniyetini birbirleriyle rekabet yapacak olan kişilerin nizamından korumak içindi.
Ne var ki Peygamber (s.a.a)'in niyetinin farkına vardılar ve dolayısıyla Üsame'nin kumandanlığını ayıplayıp yola çıkmakta ağır davrandılar. Ta ki, Peygamber (s.a.a) Rabbi'ne kavuşuncaya kadar Cürüf'ten ayrılmamayı tercih ettiler. Hatta vefatından sonra dahi bazen orduyu dağıtmayı, bazen de Üsame'yi azletmeye kalkıştılar. Nihayet sonunda duyduğunuz gibi, bir çoğu ordudan ayrılıp birlikte gitmekten vazgeçtiler.
İşte size açık nasları bir tarafa bırakıp taabbüt etmedikleri durum. Bunu da kendi siyasi görüşlerini üstün tuttuklarından ve o görüşleri, Peygamber (s.a.a)'in nasslarına taabbüt etmeğe tercih ettiklerinden dolayı yapmış oldukları muhakkaktır.
_________________________
DİPNOT
1- Bütün Siyer ve haber ehli, Ebu Bekir ve Ömer'in bu askeri birliğin içinde olduklarında müttefiktir. Bunlardan istediklerinize bakın. Bilhassa Halebi bu hâdiseyi naklederken, zarif bir hikaye irâd ederek der ki:
“Abbasi halifelerinden Mehdi Basra'ya girdiğinde, zekâsı ile meşhur fakat o zaman çocuk yaşta sayılan İyas b. Muâviye'yi, arkasından dört yüz sakallı ve cüppeli olduğu halde görür. Yanındakilere: Of! şu sakallılara bakın. Bu çocuğun arkasından yürüyeceklerine, kendi aralarından onlara önderlik yapacak bir Şeyh bulamıyorlar mı? Sonra Mehdi İyas'a dönüp: Ey genç! Senin yaşın kaç? diye sorar. İyas şu cevabı verir: “ALLAH Müminlerin emirine uzun ömürler versin, Peygamber (s.a.a) Ebu Bekir ve Ömer'in de içinde bulunduğu bir orduya kumandan tayin ettiği Usame b. Zeyd'in o zamanki yaşındayım.
Mehdi: Önde yürümeye devam et, ALLAH seni mübarek eylesin. Halebi diyor ki: O zaman İyas on yedi yaşındaydı.
2- Ömer, her zaman Üsâmeye: “Peygamber (s.a.a) öldüğünde sen benim emirimdin (kumandanım)” derdi. Bu hadisi Halebi ve daha birçok hadisçi ve tarihçi nakleder.
3- Übna: Suriye'nin Belka şehrine ait bir Nahiye olup Mûte'ye de yakındır.
4- Her kim bu askeri birlikten bahsettiyse, mutlaka onların Usame'yi kumandan tayin etmesine ta'nını (ayıplamada bulunduklarını) Peygamber'in sinirlenip zikrettiğimiz vaziyette çıkıp bahsettiğimiz hutbeyi okuduğunu zikretmiştir. İbn-i Sâid'in Tabakatına, Halebi ve Dehlâni'nin Siret'lerine bakabilirsiniz.
5- Bu hadisi Halebi ve Dehlâni, siret'lerinde naklettikleri gibi, Taberi de; Tarihinin 11. yılın hâdiseleri bahsinde zikreder.
6- Usame, “Übna” ehline baskını gerçekleştirir, evlerini yakar ve babasının katilini katledip muzaffer olarak geri döner. En önemlisi de bu vakada Müslümanlardan kimse ölmez, çok şükür.
Usame b. Zeyd'in Rum savaşı için techiz edilen ordusu, Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında teçhiz edilen en son askeri birliktir. Hz. Peygamber, ashabına bu savaşa hazır olmaları için emir vermekle kalmamış, onları kendi mübârek eliyle dizmiş ve savaşa teşvik etmişti. Öyle ki, Muhâcir ve Ansâr'ın en ileri gelenleri: Ebu Bekir, Ömer,(1) Ebu Ubeyde, Sa'd ve benzerlerini dahi bu birliğe katmıştı.(2) O günkü tarih: 26 Sefer Hicretin 11. yılı. Ertesi gün Usame'yi çağırıp şöyle buyurdu:
“Babanın şehit olduğu yere git, onları atlarınla çiğine, bu birliğin kumandasını sana verdim. “Übna”(3) ahalisine sabaha karşı saldır, giderken habercilerden evvel varabilmek için süratli git, beraberinde kılavuzlar götür ve önce gözcü göndermeyi ihmal etme. Eğer Cenabı ALLAH seni muzaffer kılarsa aralarında fazla kalma.”
Ne var ki Peygamber'in (s.a.a) Sefer'in 28. günü ölüm hastalığı başlamıştı. Ateşi artmış ve baş ağrısı şiddetlenmişti. Aynı ayın 29'u, yâni ertesi sabah, ayağa kalkabilmiş ve askerin henüz gitmediğini görünce, onları harekete geçirip, süratlı davranmaya teşvik etmiş, aynı zamanda onların himayelerini tahrik etmek için Üsame'nin sancağını kendi şerefli eliyle bağlamış ve demişti ki: “ALLAH'ın adıyla ve ALLAH'ın uğruna gazveni yap ve kâfirleri katlet.”
Usâme sancağı bağlanmış olarak yola çıkar. Ancak kendisi de onu Burey'deye verir ve şehrin dışındaki “Cüruf” denilen yerde toplanıp beklerler. Evet, görüp duydukları ve acele etmelerini icap ettirecek açık nassa rağmen ağır davranıp beklediler. Oysa Peygamber (s.a.a) “Sabaha karşı saldır, acele et” demişti. Fakat bu emirlerin hiçbirini yerine getirmedikleri gibi bazıları Usame'nin kumandan tayin edilmesi hakkında ayıplayıcı laflar söylemekten geri kalmadılar. Nitekim daha önce babasının kumandanlığı hakkında da aynı lafları söylemişlerdi.
Hz. Peygamber'in (s.a.a) bütün bu gayretine rağmen yine de orada beklemeye devam ederler. En sonunda Hz. Peygamber'in (s.a.a) sabrı taşar ve bu derece yüzsüz itirazlarına şiddetle sinirlenir. Kalkar ve başı bağlı, ateşli vücudu, kadife örtüsüyle sarılı bir şekilde dışarı çıkar.(4) O gün Rebi'ül Evvelin 10'u ki, vefatından sadece iki gün önceydi. Minbere çıkar, ALLAH'a hamdü senâ ettikten sonra şöyle der:
"Ey insanlar! Usâme'yi tâyin edişimden dolayı, bazılarınızın bazı laflar ettiğini duydum. Eğer onu tayin etmem hakkında konuştuysanız, daha önce babasını tayin ettiğimde de konuşmuştunuz. ALLAH'a yemin ederim ki, bu vazifeye babası nasıl layık idi ise, kendisi de aynı şekilde buna layıktır.”
Hz. Peygamber (s.a.a) onları gayret etmeleri için teşvik etmeye koyulur. Onlar ise kendisi ile vedalaşıp şehirden ayrılır. Ve askerin toplanmış olduğu yere (Cüruf) giderler. Ne var ki hastalığı daha da ağırlaşır, fakat yine de: “Usame'nin ordusunu teçhiz edin! Usame'nin ordusunu gönderin!” demeye devam ederse de onlar ağır davranmaktan vazgeçmezler.
Nihayet 12 Rebi'ül Evvel Pazartesi günü gelmişti. Usâme, askeri toplandığı yerde bırakıp Peygamber'in (s.a.a) yattığı eve gelir. Yanına girer. Peygamber ona yine: “ALLAH Teala'nın bereketi ile git” der. Usame, O mübârek'e vedâ edip yanından çıkar ve askerin toplanmış olduğu yere gider. Fakat az sonra tekrar beraberinde Ömer, Ebû Bekir ve Ubeyde ile geri döner. Hz. Peygamber'in yanına vardıklarında o mübârek canını teslim ediyordu. Ve o gün, O -canım ve bütün âlemlerin canları ona feda olsun- vefat eder. Ordu geri döner, sonra o orduyu dağıtmaya niyet ederler. Ebu Bekir'e bu niyetlerini açıp azami şekilde ısrarlarda bulunurlar. Fakat o bu isteklerini kesinlikle reddedince, bu sefer Ömer b. Hattab ona Ansar'ın elçisiymiş gibi gelip, Üsâme'yi azletmesini ve yerine başka birini tâyin etmesini ister.
Nihayet Ebu Bekir ayağa kalkıp Ömer'i sakalından tutup: “Annen sensiz kalsın yâ Ömer!(5) Onu Peygamber (s.a.a) tayin etti, sen ise benden azlini istiyorsun öyle mi?"
Velhasıl, orduyu gönderirler. Neredeyse bunu da yapmayacaklardı. Usame 30 bin savışçıyla yola çıkar, bunların bini süvari idi.(6) Fakat yine de Resulullah (s.a.a)'ın o orduya katıp yerleştirdiği kişilerden bazıları çekilmiş ve gitmemişlerdi.
Halbuki Peygamber (s.a.a), Şehristani'nin Milel ve Nihel kitabının dördüncü mukaddimesinde irâd ettiğine göre; “Usame'nin ordusunu teçhiz edin, o ordudan çekilip kim geri kalırsa ona ALLAH'ın lâneti olsun” diye buyurmuştur.
Malumunuzdur ki, ilk önce gitmek istememeleri, sonra da ordudan çekilip beraber gitmemelerinin nedeni, siyasetlerinin üslerini tahkim etmeye dayanmaktadır. Bunda da, Resulullah'ın sözüne uymayı terk edip kendi görüşlerini tercih etmişlerdir. Çünkü gitseler de gitmeseler de ordu gidecekti. Ya hilafet?! Tabii ki giderlerse kendilerine ondan hiçbir pay verilmeyecek ve mutlaka bertaraf olacaklardı. Oysa Peygamber (s.a.a) onların gitmesini ve meydanın Hz. Ali'ye kalmasını istemişti ki, onlar dönünceye kadar hilafet meselesi halledilmiş ve Hz. Ali'nin halifeliği perçimlenmiş olacak, o zaman da ihtilafa girmekten dahi uzak kalacaklardı.
Esasen, Hz. Peygamber'in, Usame'yi henüz on yedi yaşındayken onların başına kumandan tayin etmekteki maksadı, bazı şahısların dizginini çekmek, laf dinlemeyip başını alıp gidenleri durdurmak ve geleceğin emniyetini birbirleriyle rekabet yapacak olan kişilerin nizamından korumak içindi.
Ne var ki Peygamber (s.a.a)'in niyetinin farkına vardılar ve dolayısıyla Üsame'nin kumandanlığını ayıplayıp yola çıkmakta ağır davrandılar. Ta ki, Peygamber (s.a.a) Rabbi'ne kavuşuncaya kadar Cürüf'ten ayrılmamayı tercih ettiler. Hatta vefatından sonra dahi bazen orduyu dağıtmayı, bazen de Üsame'yi azletmeye kalkıştılar. Nihayet sonunda duyduğunuz gibi, bir çoğu ordudan ayrılıp birlikte gitmekten vazgeçtiler.
İşte size açık nasları bir tarafa bırakıp taabbüt etmedikleri durum. Bunu da kendi siyasi görüşlerini üstün tuttuklarından ve o görüşleri, Peygamber (s.a.a)'in nasslarına taabbüt etmeğe tercih ettiklerinden dolayı yapmış oldukları muhakkaktır.
_________________________
DİPNOT
1- Bütün Siyer ve haber ehli, Ebu Bekir ve Ömer'in bu askeri birliğin içinde olduklarında müttefiktir. Bunlardan istediklerinize bakın. Bilhassa Halebi bu hâdiseyi naklederken, zarif bir hikaye irâd ederek der ki:
“Abbasi halifelerinden Mehdi Basra'ya girdiğinde, zekâsı ile meşhur fakat o zaman çocuk yaşta sayılan İyas b. Muâviye'yi, arkasından dört yüz sakallı ve cüppeli olduğu halde görür. Yanındakilere: Of! şu sakallılara bakın. Bu çocuğun arkasından yürüyeceklerine, kendi aralarından onlara önderlik yapacak bir Şeyh bulamıyorlar mı? Sonra Mehdi İyas'a dönüp: Ey genç! Senin yaşın kaç? diye sorar. İyas şu cevabı verir: “ALLAH Müminlerin emirine uzun ömürler versin, Peygamber (s.a.a) Ebu Bekir ve Ömer'in de içinde bulunduğu bir orduya kumandan tayin ettiği Usame b. Zeyd'in o zamanki yaşındayım.
Mehdi: Önde yürümeye devam et, ALLAH seni mübarek eylesin. Halebi diyor ki: O zaman İyas on yedi yaşındaydı.
2- Ömer, her zaman Üsâmeye: “Peygamber (s.a.a) öldüğünde sen benim emirimdin (kumandanım)” derdi. Bu hadisi Halebi ve daha birçok hadisçi ve tarihçi nakleder.
3- Übna: Suriye'nin Belka şehrine ait bir Nahiye olup Mûte'ye de yakındır.
4- Her kim bu askeri birlikten bahsettiyse, mutlaka onların Usame'yi kumandan tayin etmesine ta'nını (ayıplamada bulunduklarını) Peygamber'in sinirlenip zikrettiğimiz vaziyette çıkıp bahsettiğimiz hutbeyi okuduğunu zikretmiştir. İbn-i Sâid'in Tabakatına, Halebi ve Dehlâni'nin Siret'lerine bakabilirsiniz.
5- Bu hadisi Halebi ve Dehlâni, siret'lerinde naklettikleri gibi, Taberi de; Tarihinin 11. yılın hâdiseleri bahsinde zikreder.
6- Usame, “Übna” ehline baskını gerçekleştirir, evlerini yakar ve babasının katilini katledip muzaffer olarak geri döner. En önemlisi de bu vakada Müslümanlardan kimse ölmez, çok şükür.
Yorum