isMAİLİYYE ŞİİLERİ VE BÖLÜMLERİ
Batiniyye: Altıncı imam, Cafeiiiiiiiiiiiiiiiiir Sadık'ın en büyük oğlu İsmail'i imam olarak tanıyanlara "İsmailiyye" denir. [103] İsmail babasından önce vefat etmiştir. Cenazesi uğurlanırken İmam Sadık (a.s), onu merasimde bulunanlara göstermiş, böylece onun öldüğünü kanıtlamış, hatta Medine'nin hakimini bile tanık tutmuştu.
Onu sevenlerin, ona uyanların bir kısmı İsmail'in ölmediğine, zuhur edeceği bildirilen Mehdi'nin İsmail olduğuna ve İmam Sadık'ın tanık tutmalarını kasıtlı ve Abbasi hükümdarı Mansur'un korkusundan dolayı olduğuna inandılar.
Bir kısmı ise, imametin, İsmail'in hakkı olduğunu, onun vefatından sonra oğlu Muhammed'in bu makama geçtiğini iddia ettiler.
Diğer bir kısmı da, İsmail'in, babası hayattayken vefat etmesine rağmen onun imametine, ondan sonra da imametin, oğlu Muhammed'e ve soyuna intikal ettiğine inandılar.
İlk iki fırka az bir süre sonra çeşitli sebeplerle ortadan kalktı. Üçüncü bölüm şimdiye dek mevcuttur ve bir kaç fırkaya bölünmüşlerdir.
İsmailiyye, yıldıza tapanların Hind irfanıyla yoğrulmuş felsefelerine benzer bir inanç ve felsefe taşır. İslam öğretisi ve ahkamında, her zahir için bir batın ve her tenzil için bir tevil (bir söz veya hareketi, görünen manası dışında yorumu) olduğuna inanırlar. Varlık alemi Allah'ın hüccetinden uzak kalmaz ve bu hüccet "Natık" yani konuşan ve "Samit" yani susan olmak üzere iki kısma ayrılır. Natık hüccet, Peygamber; samit de onun vasisi olan veli ve imamdır; her ikisi de Allah'ın rububiyet makamının en kamil mazharıdırlar.
Hüccetin esası daima yedi sayısı üzerine dönmektedir; şöyle ki velayeti ve nübüvveti (şeriatı) kendinde toplayan bir peygamber gönderildikten sonra sırasıyla yedi vasi gelir. Bunların hepsinin, yedincisi dışında sadece vasilik makamları vardır. Yedincisiyse; nübüvvet, vesayet (vasi olmak) ve velayet (veli olmak) makamlarının tümünü kendinde toplamıştır. Ve şu şekilde devam edip gider.
İsmailiye'ye göre Adem peygamber (a.s), nübüvvet ve velayeti kendinde toplamış olarak gönderildi; sırasıyla yedi vasisi onun yerini aldı; yedincileri Nuh peygamberdir ki nübüvvet, vesayet ve velayet makamlarını kendinde toplamış idi. Nuh'un yedinci vasisi İbrahim (a.s), İbrahim'in yedinci vasisi Musa (a.s), onun yedinci vasisi İsa (a.s), onun yedinci vasisi de Hz. Muhammed (s.a.a)'dir. İmam Hasan b. Ali'yi (a.s) imam tanımayan İsmaililere göre Hz. Muhammet'ten (s.a.a) sonra Ali, Hüseyin, Ali b. Hüseyin (İmam Zeynelabidin), Muhammed Bakır, Cafer Sadık ve İsmail'dir. Ondan sonra yedi vasi gelmiştir ki onların adları gizlidir. Ve onlardan sonraki vasiler, Mısır Fatımiler hükümdarlarının ilk yedisidir ki birincisi Mısır Fatımi devletinin kurucusu Ubeydullah Mehdi'dir.
İsmailiyye Allah'ın hüccetinin yanı sıra sürekli olarak yeryüzünde o hüccetin havarileri olacak on iki vekil olduğuna inanır. Batiniyye'nin bazı bölümleri (Duruziyye) Nukaba'dan (vekillerden) altısını imamlardan ve gerisini de diğerlerinden alır.
Hicri 278 yılında (Ubeydullah Mehdi'nin Afrika'da zuhur etmesinden birkaç yıl önce), Kufe yakınlarında adını ve kendisini tanıtmayan Huzistan'lı bir şahıs ortaya çıktı. Günleri oruç tutmakla, geceleri ibadetle geçiren ve geçimini kendisi sağlayan bu şahıs halkı İsmailiyye mezhebine davet etmiş ve böylece halkın birçoğunu kendisine inandırmıştı. Taraftarlarından on iki kişiyi "Nükaba" adına seçti. Daha sonra Şam'a gitmeye karar verip, Kufe'den dışarı çıktı. Bir daha ondan haber alınamadı.
Hüviyeti malum olmayan şahısın yerini "Kırmıt" adıyla tanınan Ahmed aldı; Batıniyye talimatını yaymaya devam etti. Tarih yazarlarınca, o, beş vakit namaz yerine yeni bir namaz çıkarmış, cenabet guslünü kaldırmış; şarabı mubah kılmıştır. Bunun yanı sıra da Batıniyye'nin diğer ileri gelenleri davet etmeye başlamışlar ve halktan bir grubu etraflarına toplamışlardı.
Bunlar Batıniyye'den olmayanların mallarına ve canlarına saygı göstermezlerdi. Bu yüzden Irak, Bahreyn, Yemen ve Şamat'ın bazı şehirlerinde ayaklanmalar oluşturmuş ve halkın kanını akıtmış, mallarını yağmalamışlardı. Defalarca hac kafilesinin önünü kesmişler, on binlerce hacıyı öldürmüşler, merkep ve azıklarını yağma etmişlerdi.
Batıniyye büyüklerinden Ebu- Tahir Kırmıti, 311 yılında Basra'yı istila etmiş halkı öldürmüş ve mallarını yağma etmede bütün gücünü harcamış, 317 yılı hac mevsiminde kalabalık bir grupla hacca gitmeye karar vermiş, devleti temsil eden insanların gösterdiği az bir çabadan sonra Mekke'ye girmiş şehir halkını ve hacıları katliama uğratmış, Mecsid-ül Haram ve Kabe'de kan akıtmış, Kabe'nin perdesini aralarında paylaşmış, Kabe'nin kapısını sökmüş ve Hacer-ül Esved'i kendisiyle Yemen'e götürmüştür. Hacer-ül Esved 22 yıl Karamıta'nın elinde kalmıştı.
Yaptıkları bu gibi işler, Müslüman toplumunun bunlardan uzaklaşmasına ve bunları İslam dışı tanımalarına neden oldu. Hatta o günlerde Afrika'da kendini beklenilen Mehdi ve İsmailiyye'nin imamı olarak tanıtan Fatımi sultanı Ubeydullah Mehdi, Karamita'dan uzak olduğunu ve onları tasvip etmediğini açıkladı.
Tarih yazarlarının açıklamalarına göre, Batıniyye'yi diğer mezheplerden ayırt eden temel nokta onların, İslam'ın zahiri kanunlarını, irfani ve batıni makamlara te'vil etmeleri ve şeriatın zahirini aklı az ve maneviyattan yoksun kimselere mahsus bilmeleridir. Bununla birlikte bazı zamanlar imamet makamından bir takım yeni kanunlar çıkabilir.
Batiniyye: Altıncı imam, Cafeiiiiiiiiiiiiiiiiir Sadık'ın en büyük oğlu İsmail'i imam olarak tanıyanlara "İsmailiyye" denir. [103] İsmail babasından önce vefat etmiştir. Cenazesi uğurlanırken İmam Sadık (a.s), onu merasimde bulunanlara göstermiş, böylece onun öldüğünü kanıtlamış, hatta Medine'nin hakimini bile tanık tutmuştu.
Onu sevenlerin, ona uyanların bir kısmı İsmail'in ölmediğine, zuhur edeceği bildirilen Mehdi'nin İsmail olduğuna ve İmam Sadık'ın tanık tutmalarını kasıtlı ve Abbasi hükümdarı Mansur'un korkusundan dolayı olduğuna inandılar.
Bir kısmı ise, imametin, İsmail'in hakkı olduğunu, onun vefatından sonra oğlu Muhammed'in bu makama geçtiğini iddia ettiler.
Diğer bir kısmı da, İsmail'in, babası hayattayken vefat etmesine rağmen onun imametine, ondan sonra da imametin, oğlu Muhammed'e ve soyuna intikal ettiğine inandılar.
İlk iki fırka az bir süre sonra çeşitli sebeplerle ortadan kalktı. Üçüncü bölüm şimdiye dek mevcuttur ve bir kaç fırkaya bölünmüşlerdir.
İsmailiyye, yıldıza tapanların Hind irfanıyla yoğrulmuş felsefelerine benzer bir inanç ve felsefe taşır. İslam öğretisi ve ahkamında, her zahir için bir batın ve her tenzil için bir tevil (bir söz veya hareketi, görünen manası dışında yorumu) olduğuna inanırlar. Varlık alemi Allah'ın hüccetinden uzak kalmaz ve bu hüccet "Natık" yani konuşan ve "Samit" yani susan olmak üzere iki kısma ayrılır. Natık hüccet, Peygamber; samit de onun vasisi olan veli ve imamdır; her ikisi de Allah'ın rububiyet makamının en kamil mazharıdırlar.
Hüccetin esası daima yedi sayısı üzerine dönmektedir; şöyle ki velayeti ve nübüvveti (şeriatı) kendinde toplayan bir peygamber gönderildikten sonra sırasıyla yedi vasi gelir. Bunların hepsinin, yedincisi dışında sadece vasilik makamları vardır. Yedincisiyse; nübüvvet, vesayet (vasi olmak) ve velayet (veli olmak) makamlarının tümünü kendinde toplamıştır. Ve şu şekilde devam edip gider.
İsmailiye'ye göre Adem peygamber (a.s), nübüvvet ve velayeti kendinde toplamış olarak gönderildi; sırasıyla yedi vasisi onun yerini aldı; yedincileri Nuh peygamberdir ki nübüvvet, vesayet ve velayet makamlarını kendinde toplamış idi. Nuh'un yedinci vasisi İbrahim (a.s), İbrahim'in yedinci vasisi Musa (a.s), onun yedinci vasisi İsa (a.s), onun yedinci vasisi de Hz. Muhammed (s.a.a)'dir. İmam Hasan b. Ali'yi (a.s) imam tanımayan İsmaililere göre Hz. Muhammet'ten (s.a.a) sonra Ali, Hüseyin, Ali b. Hüseyin (İmam Zeynelabidin), Muhammed Bakır, Cafer Sadık ve İsmail'dir. Ondan sonra yedi vasi gelmiştir ki onların adları gizlidir. Ve onlardan sonraki vasiler, Mısır Fatımiler hükümdarlarının ilk yedisidir ki birincisi Mısır Fatımi devletinin kurucusu Ubeydullah Mehdi'dir.
İsmailiyye Allah'ın hüccetinin yanı sıra sürekli olarak yeryüzünde o hüccetin havarileri olacak on iki vekil olduğuna inanır. Batiniyye'nin bazı bölümleri (Duruziyye) Nukaba'dan (vekillerden) altısını imamlardan ve gerisini de diğerlerinden alır.
Hicri 278 yılında (Ubeydullah Mehdi'nin Afrika'da zuhur etmesinden birkaç yıl önce), Kufe yakınlarında adını ve kendisini tanıtmayan Huzistan'lı bir şahıs ortaya çıktı. Günleri oruç tutmakla, geceleri ibadetle geçiren ve geçimini kendisi sağlayan bu şahıs halkı İsmailiyye mezhebine davet etmiş ve böylece halkın birçoğunu kendisine inandırmıştı. Taraftarlarından on iki kişiyi "Nükaba" adına seçti. Daha sonra Şam'a gitmeye karar verip, Kufe'den dışarı çıktı. Bir daha ondan haber alınamadı.
Hüviyeti malum olmayan şahısın yerini "Kırmıt" adıyla tanınan Ahmed aldı; Batıniyye talimatını yaymaya devam etti. Tarih yazarlarınca, o, beş vakit namaz yerine yeni bir namaz çıkarmış, cenabet guslünü kaldırmış; şarabı mubah kılmıştır. Bunun yanı sıra da Batıniyye'nin diğer ileri gelenleri davet etmeye başlamışlar ve halktan bir grubu etraflarına toplamışlardı.
Bunlar Batıniyye'den olmayanların mallarına ve canlarına saygı göstermezlerdi. Bu yüzden Irak, Bahreyn, Yemen ve Şamat'ın bazı şehirlerinde ayaklanmalar oluşturmuş ve halkın kanını akıtmış, mallarını yağmalamışlardı. Defalarca hac kafilesinin önünü kesmişler, on binlerce hacıyı öldürmüşler, merkep ve azıklarını yağma etmişlerdi.
Batıniyye büyüklerinden Ebu- Tahir Kırmıti, 311 yılında Basra'yı istila etmiş halkı öldürmüş ve mallarını yağma etmede bütün gücünü harcamış, 317 yılı hac mevsiminde kalabalık bir grupla hacca gitmeye karar vermiş, devleti temsil eden insanların gösterdiği az bir çabadan sonra Mekke'ye girmiş şehir halkını ve hacıları katliama uğratmış, Mecsid-ül Haram ve Kabe'de kan akıtmış, Kabe'nin perdesini aralarında paylaşmış, Kabe'nin kapısını sökmüş ve Hacer-ül Esved'i kendisiyle Yemen'e götürmüştür. Hacer-ül Esved 22 yıl Karamıta'nın elinde kalmıştı.
Yaptıkları bu gibi işler, Müslüman toplumunun bunlardan uzaklaşmasına ve bunları İslam dışı tanımalarına neden oldu. Hatta o günlerde Afrika'da kendini beklenilen Mehdi ve İsmailiyye'nin imamı olarak tanıtan Fatımi sultanı Ubeydullah Mehdi, Karamita'dan uzak olduğunu ve onları tasvip etmediğini açıkladı.
Tarih yazarlarının açıklamalarına göre, Batıniyye'yi diğer mezheplerden ayırt eden temel nokta onların, İslam'ın zahiri kanunlarını, irfani ve batıni makamlara te'vil etmeleri ve şeriatın zahirini aklı az ve maneviyattan yoksun kimselere mahsus bilmeleridir. Bununla birlikte bazı zamanlar imamet makamından bir takım yeni kanunlar çıkabilir.