Yüce Allah Kur’an-ı kerim’de şöyle buyuruyor:
‘’Sabret ne derlerse ve an güçlü kuvvetli kulumuz Davut’u, şüphe yok ki o, daima Rabbine dönen, tövbe eden bir kuldu. Şüphe yok ki biz, dağları ram etmiştik ona, akşam ve kuşluk çağlarında onunla beraber Rabbi tenzih ederlerdi. Ve kuşlar da toplanmıştı, hepsi de ona itaat ederdi. Ve onun saltanatını kuvvetlendirdik ve ona peygamberlik ve gerçekle batılı ayırt ediş bilgisini verdik.’’ Sad/17–20
‘‘Sen, o davacılardan haber aldın mı? Hani Davut’un ibadet ettiği yerin duvarına tırmanmışlardı. Hani Davut’un tapısına girmişlerdi de Davut, onlardan pek korkmuştu; korkma demişlerdi, iki hısımız, birimiz, öbürünün hakkına tecavüz etti, adaletle hükmet aramızda, birbirimize meylederek hakkı aşma ve bizi dosdoğru yola sefket. Şüphe yok ki şu benim kardeşimdir, doksan dokuz dişi koyunu var ve benimse bir dişi koyunum; öyleyken onu da bana ver dedi ve konuşmamızda beni alt da etti. Dedi ki: Senin dişi koyununu, kendi koyunlarına katmayı istemekle gerçekten de zulmetmiş sana ve şüphesiz ki ortakların çoğu, birbirinin hakkına tecavüz eder, ancak inanan ve iyi işlerde bulunanlar müstesna ve fakat bunlarda pek azdır ve Davut, biz, kendisini sınadık sandı da Rabbinden yargılanma diledi ve eğilerek yere kapandı ve Rabbine döndü. Ve biz de onun bu suçunu örttük ve şüphe yok ki onun, katımızda bir yakınlık derecesi ve dönüp geleceği güzel bir makamı vardı.’’
Sad/21–26
Ali b. İbrahim kendi tefsirinde şöyle rivayet ediyor: Yüce Allah hz. Davut as’ı yeryüzünde kendisini halife tayin ettikten sonra, Zebur’u da ona gönderdi. Dağlara ve kuşlara da Davut ile birlikte tespih ve zikir etmeleri için emir verdi.
Bazı rivayetlere göre yüce Allah’ın Hz Davut as’ı imtihan etmesinin nedeni şöyleydi. Hz. Davut as namazını tamamladıktan sonra, veziri her zaman ayağa kalkar, Yüce Allah’a hamdü senada bulunduktan sonra, geçmiş peygamberleri teker teker söyler ve onların üstünlük, fazilet ve özelliklerini anlatırdı. Yine onların bela ve musibetler karşısında göstermiş oldukları ibadet ve şükürlerinden de söz ederdi. Fakat Hz Davut’tan asla söz etmezdi.
Bir gün Hz Davut as: Ya Rabbi! Tüm peygamberlerin yaptıkları amelleri karşısında onlara sena ettiriyorsun da, bana neden sena emretmiyorsun?’’diye münacatta bulundu. Yüce Allah da Hz Davut’a şöyle vahyetti: ‘’Ya Davut! Diğer peygamberlerim öylesine bir insandı ki, ben onları teker teker imtihan ettim. Bir kısım belalar gönderdim. Onlar da bu belalar karşısında sabrettiler ve sınavlarından başarılı bir şekilde çıktılar. Bu nedenledir ki, ben onları sena ettiriyorum.’’
Bunun karşısında Hz Davut şöyle arz etti: ‘’Ya Rabbi! Bana da bela gönder! Ve beni de imtihan et, böylece ben de sabredip diğer peygamberlerin derecesine ulaşmış olayım.’’
Yüce Allah da: Ya Davut, belayı afiyete tercih ettin, şimdi sana haber verip imtihan edeceğim. Artık falan yılda falan ayın filan gününde benim imtihanıma kendini hazırla’’ diye vahyetti.
Hz Davut bir gün hüküm döşeğinde oturup, halkın meseleleri ile ilgileniyordu ve davalarına bakıyordu, diğer bir gün ise halktan tamamen uzaklaşıp kendini halvete çekiyor ve Rabbiyle niyaz edip ibadetle meşgul oluyordu. Yüce rabbinin kendisini imtihan ettiği gün geldiğinde o gün ibadetini daha da arttırdı ve hiç kimsenin yanına gelmemesini emretti. Böylece yalnız başına mihrapta ibadet ediyordu. Aniden önünde çok güzel bir kuşun konduğunu gördü. Kuş öylesine güzeldi ki, görenleri kendinden geçiriyordu. Kanatları yeşil zümrütten, ayakları kırmızı yakuttan ve gagası da zebercüt’dendi. Hz Davut as bu kuşu görünce çok hoşlandı. Onu yakalamak için ayağa kalktı. Kuş hemen uçtu. Hz Davut as ile Urya b. Hennan’ın evinin arasındaki bahçe duvarının üzerine kondu. O günlerde de Hz Davut, Urya’yı savaşa göndermişti. Haz Davut kuşu yakalamak için duvarın üzerine çıktı. Aniden gözü soyunup yıkanmakta olan Urya’nın karısına takıldı. Urya’nın karısı Hz Davut’un gölgesini fark edince, saçları ile bedenini örttü. Böylece Hz Davut as gönlünü Urya’nın karsına kaptırdı. Duvarın üzerinden inip yine mihraba döndü ve kendinden geçti. Hemen ordu komutanına şöyle bir mektup yazdı: ‘’ Filan bölgeye gidin, o bölge halkı ile savaşın, tabutu da düşman ile kendi ordunuzun orta yerine bırakın, Urya’yı da savaşması için tabut’un önüne koyun.’’
Ordu komutanı derhal harekete geçti ve Hz Davut’un emrettiği gibi yaptı. Urya’yı tabut’un ön tarafına yerleştirdi. Savaş başlar başlamaz Urya düşman tarafında öldürüldü. Ordu savaşırken ve Urya öldürüldükten sonra hemen iki melek Hz Davut’un evinin tavanından içeri girip yanına geldiler. Kapısında güçlü bekçiler olmasına rağmen bu iki insan görünümdeki meleğin Hz Davut’un yanına gelmesi Hz Davut’u çok korkuttu, kendisini öldüreceklerinden çekindi. Bu iki melek hemen Hz Davut’un önünde diz çöküp oturdular ve: Ya Davut korkma, biz bir dava için buraya geldik. Bu benim kardeşimdir. Kendisinin doksan dokuz dişi koyunu vardır, benimse yalnızca bir dişi koyunum vardır. Şimdi benim bir tek dişi koyunumu da zorla almak istiyor.’’diye şikâyette bulundu.(o dönemde Hz Davut’un doksan dokuz eşi ve cariyesi vardı.)
Hz Davut bu sözleri duyunca hiç düşünmeden ve duraklamadan: O kardeşinin senin tek bir koyunun alıp kendi koyunlarının içine katmak istemesi ile sana zulmetmiştir.’’ diye cevap verdi. Davalı görünümdeki melek gülerek: Kendi kendisi hakkında hükmetti diye söyledi. Hz Davut da öfkelenerek: Hem Allah’a karşı günah işliyorsun hem de gülüyorsun, senin azını kırmak gerek’’ diye bağırdı. Melekler aniden kaybolup gökyüzüne gittiklerinde, Hz Davut, Yüce Allah’ın o melekleri kendisini tembih etmeleri için gönderdiklerini anladı. Çok pişman oldu. Hemen secdeye kapandı. Kırkı gün boyunca namaz vakitleri hariç hep secdede de kaldı. Durmadan gözyaşları döktü, öyleki mübarek alnı yaralandı ve kaşları arasından kan akmaya başladı. Kırk gün sonra yüce Allah ona şöyle vahyetti: Ey Davut! Senin bu kadar ağlamana neden olan şey nedir? Aç isen yiyecek içecek verelim, çıplak isen giydirelim, korkuyor isen kendine güven emniyet indirelim.’’
Hz Davut as da şöyle arz etti: Ya Rabbi! Nasıl ağlamamayım ve nasıl olurda korkmayayım, çünkü biliyorum ki sen adilsin, zalimliği affetmezsin.’’ Yüce Allah: Ya Davut! Tövbe et, Hz Davut as: ‘’Ya Rabbi benim tövbem nasıl kabul olabilir, zira boynumda hakkı olan şahıs hayatta değildir, ölmüştür.’’diye yakardı.
Yüce Allah: Ya Davut Urya’nın kabrinin yanına git, onu dirilteceğim, sen ondan kendine helallik al ve seni bağışlamasını söyle, böylece de seni bağışlayacağım.’’diye buyurdu. Hz Davut: Ya Rabbi şayet helallik vermez ve beni bağışlamazsa ne yapmalıyım?’’diye arz etti. Yüce Allah ben ondan seni bağışlamasını isterim’’ diye buyurdu.
Hemen Hz Davut Urya’nın kabrinin yanına gitti, hem ağlıyor hem de Zebur’u okuyordu. Hz Davut Zebur’u okuduğunda bütün ağaçlar, dağlar, taşlar, kuşlar, vahşi hayvanlar da sese gelip, seslerini Hz Davut’un sesine katıyorlardı. Bu kadar ses birbirine karışınca her şey kendinden geçiyordu.
Hz Davut Urya’nın kabrine gitmek için yola çıktı. Bir müddet gittikten sonra bir dağa rastladı. O dağda bir mağara bulunuyordu. Hazkil peygamber vahşi hayvanların ve dağın sesini işitince, Hz Davut’un geldiğini anladı ve onun günah işlediğini fark etti. Hz Davut mağaraya yaklaşınca yüksek sesle Ya Hazkil! Senin yanına gelmeme müsaade eder misin? Hz Hazkil hayır müsaade etmiyorum, çünkü sen günah işledin ya Davut! diye cevap verdi. Hz Davut bu cevap karşısında ağılması daha da arttı. Yüce Allah Hazkil peygambere şöyle vahyetti: Ya Hazkil! Davut’u yaptığı günahtan dolayı ayıplama, onun bağışlanmasını benden talep et, şayet sen de onu kendi haline ter edersen, sen de günah işlersin.’’ Diye vahyetti. Hz Hazkil derhal kalktı ve Hz Davut’un yanına gitti ve elinden tutup mağarasına getirdi. Hz Davut: Ya Hazkil! Hiç günah işlemeyi arzu ettin mi? diye sordu. Hz Hazkil peygamber de: Hayır arzu etmedim. Dedi.
Hz Davut: Hiç dünyaya meylettin mi? Dünyanın şehvetli ve lezzetli şeylerini arzu ettin mi? Hz Hazkil: Evet kalbimden bazen öyle şeyler geçiyor, fakat yapmadım. Hz Davut: Şayet böyle bir durum ile karşılaşır isen, o isteğinin önüne nasıl geçiyorsun?
Hazkil peygamber: ‘’ Bu dağda mağara gibi bir boş yer var, oraya gidiyorum ve orada bulunanlara bakıp ibret alıyorum, böylece de o gibi istek ve arzularımın önüne geçiyorum.’diye cevap verdi. Hz Davut da o yerde bulunanları görmek için oraya gitti. Gördü ki oraya demirden taht koymuş, tahtın üzerine de bir insan cesedinin iskeletini yerleştirmiş. O iskeletin üzerine de bir levha koymuş ve o levhada da şöyle yazıyor:’’ Ben Selim’in oğlu Ervi’yim. Bin yıl padişahlık ettim. Bin şehir yaptım, bin bekâr kızla evlendim, işte sonunda toprak benim döşeğim, taş benim yastığım, hayvanlar ve sürüngenler ise benim komşularım oldular, kim benim bu halimle görürse, dünyanın hilesine düşmez.’’
Hz Davut bu durumu gördükten sonra Urya’nın kabrine doğru hareket etti ve kabre gelince Urya’yı çağırdı. Urayı çağırdı cevap gelmedi, ikinci kez çağırdı cevap gelmedi, üçüncü kez çağırdı ve Urya’dan cevap geldi ve şöyle dedi: Ey Allah’ın elçisi ben şimdi çok güzel bir şey ile meşgul idim, neden beni rahatsız edip o işimden el çektiriyorsun. Hz Davut: Ya Urya beni afet ve günahımı bağışla. O anda yüce Allah’tan şöyle vahiy geldi: Ya Davut Urya’ya karşı ne yapmış isen onu iyice açıla ve sonra bağışlanma dile.
Hz Davut her şeyi teker teker açıkladı. Urya: Ya Davut peygamber öyle şey yapar mı? Dedi ve sesi kesildi. Hz Davut her ne kadar Urya’yı çağırdıysa da cevap gelmedi. Hz Davut kendisini yere atıp ağlayıp sızlamaya başladı. Yüce Allah cennetlerin en yüksek derecesi olan Firdevs cennetinin sorumlu meleğine: Urya ile Firdevs arasındaki perdeyi kaldırmasını emretti. Melek derhal emri yerine getirdi. Urya, Firdevs cennetini gördü, melekten o cennetin kime ait olduğunu sordu. Yüce Allah: Davut kulumu affedenin yerdir. Diye vahyetti. Urya hemen Ya Rabbi Davut’un hatasını bağışladım diye arz etti. Hz Davut hatasını Urya’ya bağışlattıktan sonra geri döndü. O günden sonra her zaman namazını bitirir bitirmez veziri ayağa kalkıyordu. Yüce Allah’a hamdü senadan sonra diğer peygamberlere de selam gönderiyordu. Hz Davut hakkında da şöyle söylüyordu: Davut peygamberin de günah işlemeden önce şöyle faziletleri vardı.’’ Hz Davut bu sözü işitince üzülmeye başladı. Yüce Allah ona şöyle vahyetti: Ya Davut senin hatanı bağışladım, fakat hatanın ayıbını israiloğullarına mal ettim. Hz Davut Ya Rabbi sen adilsin, zalim değilsin.’’ Nasıl olur da benim yaptığım hatanın ayıbını israiloğullarının üzerine döküyorsun diye arz etti. Yüce Allah da Ya Davut sen bu hatayı işlemeye azmettiğin vakit, İsrailoğulları sana engel olmadılar. Bu nedenledir. Daha sonra da Urya’nın eşinin Rabbini emri ile aldı ve Hz Süleyman as da o kadından dünyaya geldi.
Hz Muhammed Bakır as’dan şöyle rivayet ediliyor: Hz Davut as tövbe ettikten sonra, Urya öldü. Hz Davut as Urya’yı huzuruna talep etti. Urya, Hz Davut’un huzuruna geldikten sonra sekiz gün yaşadı ve ondan sonra öldü. O öldükten sonra Hz Davut onun karısı ile evlendi.
KONU ÜZERİNDE BİR TAHLİL:
Yukarıda naklettiğimiz rivayetler, peygamberlerin günah işlemelerini caiz gören görüşlerin naklettikleri rivayetlerdendir. Bizim inancımıza göre peygamberler kesinlikle masumdurlar ve günah işlemezler. Bu rivayetin içinde bir kısım rivayetler takiyye icabı söylenmiştir. Nitekim güvenilir bir rivayette Ebu Beşir, Hz. Cafer Sadık as’a şöyle soruyor:
‘’Ey Allah’ın resulünün evladı! Halkın arasında Hz Davut ile Urya’nın karsı arasında söz edilen olay hakkında ne buyuruyorsunuz.
Hz Cafer Sadık as: ‘’ O sözler Ehl-i sünnet’in iftirasıdır.’’diye cevap vermiştir.
Ehlisünnet vel cemaat âlimlerinden birçoğu Hz Ali as’dan şöyle rivayet etmişlerdir:
Kim Davut peygamberin elini Urya’nın karınsa uzattığını benim yanımda söylerse ben ona iki hadd uygularım. Biri iftirasında dolayı, ikincisi de peygamberlere uygun olmayan şeyi onlara nispet vermesinden dolayı. İşte bu hadisten de anlaşıldığı üzere peygamberlerde günahın baş göstermesi bizlerin inancına göre doğru değildir ve bu gibi isnatlarda bulunmak suçtur. Fakat Hz Davut as’ın istiğfar etmesi ve Allah’ın onu imtihan etmesi hususunda değişik rivayetler vardır.
Bir rivayete göre Hz Davut’un istiğfar etmesi, günah işlemsinden dolayı değildi, yalnızca Yüce Rabbinin huzurunda nefisini kırmak ve kendisini küçümsetmekten dolayı idi.
İkinci bir rivayete göre ise Urya bir kadın istiyordu. Aynı kadını Hz Davut as da istedi, fakat Urya’nın hiçbir karısı yokken Hz Davut as’ın 99 karısı vardı. Hâlbuki Hz Davut için iyi olanı ve onun şanına yakışanı o kadını istememesiydi. Böyle yaptığı için yüce Allah onu suçladı. Hz Davut da yaptığı hatayı anlayıp istiğfar etti.
Üçüncü bir rivayete göre ise Hz Davut as Urya’yı savaşa göndermişti. Urya savaşta şehit edildi. Onun ölüm haberi Hz Davut’a geldiğinde yeterince üzülmedi. Zira Urya’nın iyi bir eşi vardı. Hz Davut onun eşiyle evlenmeyi düşündü, işte bu davranış ona yakışmıyordu. Her ne kadar böyle düşünce günah değilse de fakat mekruh bir düşünce idi. Böylece yüce Allah, onu ikaz etmesi için insan suretinde iki meleği yanına gönderdi.
Dördüncü bir rivayete göre de Hz Davut’un yanına gelen o iki kişi melek değillerdi, aksine o hazrete zarar vermek için gelen iki hırsızdı. Hz Davut’a bir kötülük yapamayacaklarını anlayınca, kendi düşüncelerini gizlemek için, koyun davasını ortaya attılar. Fakat Hz Davut onların hırsız olduklarını anladı. Onlara zarar vermek istedi, fakat onlar koyun davasını ortaya atınca bu düşüncesinden vazgeçti. İşte böyle bir düşüncede bulunmak yani karşıdakinin düşüncesi gerçekleşmeden, peygamberin o düşünce sahibi hakkında kötü düşünmesi peygamberliğin şanına uygun değildir. Bu nedenle de Hz Davut hatasını anlayıp istiğfar etti.
Beşinci bir rivayete göre ise şöyledir: Yüce Rabbi Hz Davut as’ı ikaz etmesindeki amaç şu idi, iki şahıs, Hz Davut’un yanına geldiklerinde, davacının davasını dinleyip, davalının ifadesini almadan o davaya hemen karar verdi ve davalının haksız olduğunu söyledi. Hâlbuki Hz Davut’un amacı: Sen doğru söylüyorsan ve söylediklerin gerçek ise, kardeşin sana zulmetmiştir.’’ Demekti fakat en iyi olanı ve şanına yakışanı davalının da ifadesini alıp ondan sonra karar vermesiydi. İşte bu hatasını anladıktan sonra istiğfar etti.
Yine güvenilir bir rivayette şöyle naklediliyor: Ali b. Cehim, Memnu el-Reşit’in meclisinden Hz Rıza as’dan Hz Davut as’ın hakkında nazil olan o ayetin manasını sordu. Hz rıza as şöyle buyurdu: ‘’ Ey Ali b. Cehim! Sizin âlimleriniz Hz Davut as hakkında ne söylüyorlar. Ali b. Cehim şöyle cevap verdi: Ey Allah resulünün evladı! Bizim âlimlerimiz Hz Davut as hakkında şöyle söylüyor: Bir gün Davut peygamber kendi mihrabında namaz kılıyordu. Aniden şeytan çok güzel bir kuş görünümünde onun yanına kondu. Hz Davut namazını bıraktı kalkıp kuşu yakalamak istedi. Kuş görünümündeki şeytan uçup evin bahçe duvarına kondu. Hz Davut da oraya gitti. Kuş oradan da uçup evin çatısına kondu. O hazret de evin çatınsa çıktı. Kuş oradan da uçup Hennan oğlu Urya’nın evine girdi. Hz Davut da eve girdi. Davut peygamberin gözü aniden yıkanmakta olan Urya’nın karsına takıldı. Urya’nın karısı çırılçıplaktı. Davut peygamber gönlünü Urya’nın karınsa kaptırdı. Derhal Urya’yı bazı savaşlara gönderdi. Ordu komutanına da Urya’nın savaşta en önde çarpışmasını emretti. Urya, savaşta ordunun önünde savaştığı zaman yara almadan düşmanı yenilgiye uğrattı. Hz Davut ikinci kez Urya’yı savaşta en önde çarpışmaya yolladı. Bu savaşta Urya şehit oldu.sonra da Hz Davut Urya’nın karısı ile evlendi.’’
Hz Rıza as, Ali b. Cehim’den Hz Davut as hakkındaki bu sözleri işitince elini mübarek alnına vurdu ve: ‘’ İnna Lillahi ve inna ileyhi raciun’’ deyip sözüne şöyle devam etti: ‘’ Siz nasıl olurda Allah’ın peygamberlerinden birine bu gibi şeyleri nispet verebiliyorsunuz ve bir peygamberin bir kuş yüzünden namazını terk ettiğini ve halkın karsına aşık olduğunu ve o yüzden de kocasını öldürttüğünü hangi cesaretle söylüyorsunuz.’’
Ali b. Cehim: Ey Allah resulünün evladı! Peki, Davut peygamberin günahı neydi. Diye sordu. Hz Rıza as şöyle cevap verdi: Davut peygamber Yüce Allah’ın kendisinden daha bilgin birini yaratmadığını düşünüyordu. Bu nedenle Yüce Allah iki meleği evin duvarından aştırarak Hz Davut’un yanına gönderdi. Bu melekler Hz Davut’un yanına vardıklarında davacı kendi davasını anlattı. Nitekim Yüce Allah da Kur’an-ı Kerimde buyuruyor ki, Davut davacının davasını dinleyip ve davalının ifadesini almadan ve davalının davasına şahit istemeden, davasında haklı mı haksız mı olduğunu anlamdan karar verdi. Ve davacıya ‘’ Sana zulmetmiştir.’’ Diye hükmetti. İşte tahkik etmeden bir davaya karar vermek onun için terk-i evla (iyi olanı terk etme) oluyordu. Bu da onun için suç sayılıyordu. Davut’un suçu bu idi. Sizin söylediğiniz şeyler değildi. Görmüyor ve duymuyor musunuz ki yüce Allah bu hadisten şöyle söz ediyor: Ey Davut! Biz seni yeryüzünden halife kıldık. O halde insanlar arasında adalet ile hüküm ver.’’
Ali b. Cehim: Ey Allah resulünün evladı! Öyleyse Urya ile Davut’un arasında olan hadise ne dir. Diye sordu. Hz Rıza as şöyle cevap verdi: Hz Davut peygamberin zamanında şöyle bir adet vardı: Kocası ölen veya şehit edilen bir kadın, kocaya varmazdı. İlk olarak kocası ölen bir kadını yüce Allah Hz Davut için helal kılmıştır. Urya öldükten sonra ve karsının idesi (belirli yas tutma günleri) sona erdikten sonra Hz Davut Urya’nın karısı ile evlendi. Bu evlenme işi Urya’nın ruhuna çok ağır geldi. Çünkü ilk olarak Urya’nın karısı üzerinde bu hüküm icra ediliyordu. Davut peygamber ile Urya arasında olan hadise bu kadardır.’’
Peygamberlerin hayatı (hasan Kanaatlı)
Cilt2, evrensel değerler yayıncılık
Sayfa:186–194
‘’Sabret ne derlerse ve an güçlü kuvvetli kulumuz Davut’u, şüphe yok ki o, daima Rabbine dönen, tövbe eden bir kuldu. Şüphe yok ki biz, dağları ram etmiştik ona, akşam ve kuşluk çağlarında onunla beraber Rabbi tenzih ederlerdi. Ve kuşlar da toplanmıştı, hepsi de ona itaat ederdi. Ve onun saltanatını kuvvetlendirdik ve ona peygamberlik ve gerçekle batılı ayırt ediş bilgisini verdik.’’ Sad/17–20
‘‘Sen, o davacılardan haber aldın mı? Hani Davut’un ibadet ettiği yerin duvarına tırmanmışlardı. Hani Davut’un tapısına girmişlerdi de Davut, onlardan pek korkmuştu; korkma demişlerdi, iki hısımız, birimiz, öbürünün hakkına tecavüz etti, adaletle hükmet aramızda, birbirimize meylederek hakkı aşma ve bizi dosdoğru yola sefket. Şüphe yok ki şu benim kardeşimdir, doksan dokuz dişi koyunu var ve benimse bir dişi koyunum; öyleyken onu da bana ver dedi ve konuşmamızda beni alt da etti. Dedi ki: Senin dişi koyununu, kendi koyunlarına katmayı istemekle gerçekten de zulmetmiş sana ve şüphesiz ki ortakların çoğu, birbirinin hakkına tecavüz eder, ancak inanan ve iyi işlerde bulunanlar müstesna ve fakat bunlarda pek azdır ve Davut, biz, kendisini sınadık sandı da Rabbinden yargılanma diledi ve eğilerek yere kapandı ve Rabbine döndü. Ve biz de onun bu suçunu örttük ve şüphe yok ki onun, katımızda bir yakınlık derecesi ve dönüp geleceği güzel bir makamı vardı.’’
Sad/21–26
Ali b. İbrahim kendi tefsirinde şöyle rivayet ediyor: Yüce Allah hz. Davut as’ı yeryüzünde kendisini halife tayin ettikten sonra, Zebur’u da ona gönderdi. Dağlara ve kuşlara da Davut ile birlikte tespih ve zikir etmeleri için emir verdi.
Bazı rivayetlere göre yüce Allah’ın Hz Davut as’ı imtihan etmesinin nedeni şöyleydi. Hz. Davut as namazını tamamladıktan sonra, veziri her zaman ayağa kalkar, Yüce Allah’a hamdü senada bulunduktan sonra, geçmiş peygamberleri teker teker söyler ve onların üstünlük, fazilet ve özelliklerini anlatırdı. Yine onların bela ve musibetler karşısında göstermiş oldukları ibadet ve şükürlerinden de söz ederdi. Fakat Hz Davut’tan asla söz etmezdi.
Bir gün Hz Davut as: Ya Rabbi! Tüm peygamberlerin yaptıkları amelleri karşısında onlara sena ettiriyorsun da, bana neden sena emretmiyorsun?’’diye münacatta bulundu. Yüce Allah da Hz Davut’a şöyle vahyetti: ‘’Ya Davut! Diğer peygamberlerim öylesine bir insandı ki, ben onları teker teker imtihan ettim. Bir kısım belalar gönderdim. Onlar da bu belalar karşısında sabrettiler ve sınavlarından başarılı bir şekilde çıktılar. Bu nedenledir ki, ben onları sena ettiriyorum.’’
Bunun karşısında Hz Davut şöyle arz etti: ‘’Ya Rabbi! Bana da bela gönder! Ve beni de imtihan et, böylece ben de sabredip diğer peygamberlerin derecesine ulaşmış olayım.’’
Yüce Allah da: Ya Davut, belayı afiyete tercih ettin, şimdi sana haber verip imtihan edeceğim. Artık falan yılda falan ayın filan gününde benim imtihanıma kendini hazırla’’ diye vahyetti.
Hz Davut bir gün hüküm döşeğinde oturup, halkın meseleleri ile ilgileniyordu ve davalarına bakıyordu, diğer bir gün ise halktan tamamen uzaklaşıp kendini halvete çekiyor ve Rabbiyle niyaz edip ibadetle meşgul oluyordu. Yüce rabbinin kendisini imtihan ettiği gün geldiğinde o gün ibadetini daha da arttırdı ve hiç kimsenin yanına gelmemesini emretti. Böylece yalnız başına mihrapta ibadet ediyordu. Aniden önünde çok güzel bir kuşun konduğunu gördü. Kuş öylesine güzeldi ki, görenleri kendinden geçiriyordu. Kanatları yeşil zümrütten, ayakları kırmızı yakuttan ve gagası da zebercüt’dendi. Hz Davut as bu kuşu görünce çok hoşlandı. Onu yakalamak için ayağa kalktı. Kuş hemen uçtu. Hz Davut as ile Urya b. Hennan’ın evinin arasındaki bahçe duvarının üzerine kondu. O günlerde de Hz Davut, Urya’yı savaşa göndermişti. Haz Davut kuşu yakalamak için duvarın üzerine çıktı. Aniden gözü soyunup yıkanmakta olan Urya’nın karısına takıldı. Urya’nın karısı Hz Davut’un gölgesini fark edince, saçları ile bedenini örttü. Böylece Hz Davut as gönlünü Urya’nın karsına kaptırdı. Duvarın üzerinden inip yine mihraba döndü ve kendinden geçti. Hemen ordu komutanına şöyle bir mektup yazdı: ‘’ Filan bölgeye gidin, o bölge halkı ile savaşın, tabutu da düşman ile kendi ordunuzun orta yerine bırakın, Urya’yı da savaşması için tabut’un önüne koyun.’’
Ordu komutanı derhal harekete geçti ve Hz Davut’un emrettiği gibi yaptı. Urya’yı tabut’un ön tarafına yerleştirdi. Savaş başlar başlamaz Urya düşman tarafında öldürüldü. Ordu savaşırken ve Urya öldürüldükten sonra hemen iki melek Hz Davut’un evinin tavanından içeri girip yanına geldiler. Kapısında güçlü bekçiler olmasına rağmen bu iki insan görünümdeki meleğin Hz Davut’un yanına gelmesi Hz Davut’u çok korkuttu, kendisini öldüreceklerinden çekindi. Bu iki melek hemen Hz Davut’un önünde diz çöküp oturdular ve: Ya Davut korkma, biz bir dava için buraya geldik. Bu benim kardeşimdir. Kendisinin doksan dokuz dişi koyunu vardır, benimse yalnızca bir dişi koyunum vardır. Şimdi benim bir tek dişi koyunumu da zorla almak istiyor.’’diye şikâyette bulundu.(o dönemde Hz Davut’un doksan dokuz eşi ve cariyesi vardı.)
Hz Davut bu sözleri duyunca hiç düşünmeden ve duraklamadan: O kardeşinin senin tek bir koyunun alıp kendi koyunlarının içine katmak istemesi ile sana zulmetmiştir.’’ diye cevap verdi. Davalı görünümdeki melek gülerek: Kendi kendisi hakkında hükmetti diye söyledi. Hz Davut da öfkelenerek: Hem Allah’a karşı günah işliyorsun hem de gülüyorsun, senin azını kırmak gerek’’ diye bağırdı. Melekler aniden kaybolup gökyüzüne gittiklerinde, Hz Davut, Yüce Allah’ın o melekleri kendisini tembih etmeleri için gönderdiklerini anladı. Çok pişman oldu. Hemen secdeye kapandı. Kırkı gün boyunca namaz vakitleri hariç hep secdede de kaldı. Durmadan gözyaşları döktü, öyleki mübarek alnı yaralandı ve kaşları arasından kan akmaya başladı. Kırk gün sonra yüce Allah ona şöyle vahyetti: Ey Davut! Senin bu kadar ağlamana neden olan şey nedir? Aç isen yiyecek içecek verelim, çıplak isen giydirelim, korkuyor isen kendine güven emniyet indirelim.’’
Hz Davut as da şöyle arz etti: Ya Rabbi! Nasıl ağlamamayım ve nasıl olurda korkmayayım, çünkü biliyorum ki sen adilsin, zalimliği affetmezsin.’’ Yüce Allah: Ya Davut! Tövbe et, Hz Davut as: ‘’Ya Rabbi benim tövbem nasıl kabul olabilir, zira boynumda hakkı olan şahıs hayatta değildir, ölmüştür.’’diye yakardı.
Yüce Allah: Ya Davut Urya’nın kabrinin yanına git, onu dirilteceğim, sen ondan kendine helallik al ve seni bağışlamasını söyle, böylece de seni bağışlayacağım.’’diye buyurdu. Hz Davut: Ya Rabbi şayet helallik vermez ve beni bağışlamazsa ne yapmalıyım?’’diye arz etti. Yüce Allah ben ondan seni bağışlamasını isterim’’ diye buyurdu.
Hemen Hz Davut Urya’nın kabrinin yanına gitti, hem ağlıyor hem de Zebur’u okuyordu. Hz Davut Zebur’u okuduğunda bütün ağaçlar, dağlar, taşlar, kuşlar, vahşi hayvanlar da sese gelip, seslerini Hz Davut’un sesine katıyorlardı. Bu kadar ses birbirine karışınca her şey kendinden geçiyordu.
Hz Davut Urya’nın kabrine gitmek için yola çıktı. Bir müddet gittikten sonra bir dağa rastladı. O dağda bir mağara bulunuyordu. Hazkil peygamber vahşi hayvanların ve dağın sesini işitince, Hz Davut’un geldiğini anladı ve onun günah işlediğini fark etti. Hz Davut mağaraya yaklaşınca yüksek sesle Ya Hazkil! Senin yanına gelmeme müsaade eder misin? Hz Hazkil hayır müsaade etmiyorum, çünkü sen günah işledin ya Davut! diye cevap verdi. Hz Davut bu cevap karşısında ağılması daha da arttı. Yüce Allah Hazkil peygambere şöyle vahyetti: Ya Hazkil! Davut’u yaptığı günahtan dolayı ayıplama, onun bağışlanmasını benden talep et, şayet sen de onu kendi haline ter edersen, sen de günah işlersin.’’ Diye vahyetti. Hz Hazkil derhal kalktı ve Hz Davut’un yanına gitti ve elinden tutup mağarasına getirdi. Hz Davut: Ya Hazkil! Hiç günah işlemeyi arzu ettin mi? diye sordu. Hz Hazkil peygamber de: Hayır arzu etmedim. Dedi.
Hz Davut: Hiç dünyaya meylettin mi? Dünyanın şehvetli ve lezzetli şeylerini arzu ettin mi? Hz Hazkil: Evet kalbimden bazen öyle şeyler geçiyor, fakat yapmadım. Hz Davut: Şayet böyle bir durum ile karşılaşır isen, o isteğinin önüne nasıl geçiyorsun?
Hazkil peygamber: ‘’ Bu dağda mağara gibi bir boş yer var, oraya gidiyorum ve orada bulunanlara bakıp ibret alıyorum, böylece de o gibi istek ve arzularımın önüne geçiyorum.’diye cevap verdi. Hz Davut da o yerde bulunanları görmek için oraya gitti. Gördü ki oraya demirden taht koymuş, tahtın üzerine de bir insan cesedinin iskeletini yerleştirmiş. O iskeletin üzerine de bir levha koymuş ve o levhada da şöyle yazıyor:’’ Ben Selim’in oğlu Ervi’yim. Bin yıl padişahlık ettim. Bin şehir yaptım, bin bekâr kızla evlendim, işte sonunda toprak benim döşeğim, taş benim yastığım, hayvanlar ve sürüngenler ise benim komşularım oldular, kim benim bu halimle görürse, dünyanın hilesine düşmez.’’
Hz Davut bu durumu gördükten sonra Urya’nın kabrine doğru hareket etti ve kabre gelince Urya’yı çağırdı. Urayı çağırdı cevap gelmedi, ikinci kez çağırdı cevap gelmedi, üçüncü kez çağırdı ve Urya’dan cevap geldi ve şöyle dedi: Ey Allah’ın elçisi ben şimdi çok güzel bir şey ile meşgul idim, neden beni rahatsız edip o işimden el çektiriyorsun. Hz Davut: Ya Urya beni afet ve günahımı bağışla. O anda yüce Allah’tan şöyle vahiy geldi: Ya Davut Urya’ya karşı ne yapmış isen onu iyice açıla ve sonra bağışlanma dile.
Hz Davut her şeyi teker teker açıkladı. Urya: Ya Davut peygamber öyle şey yapar mı? Dedi ve sesi kesildi. Hz Davut her ne kadar Urya’yı çağırdıysa da cevap gelmedi. Hz Davut kendisini yere atıp ağlayıp sızlamaya başladı. Yüce Allah cennetlerin en yüksek derecesi olan Firdevs cennetinin sorumlu meleğine: Urya ile Firdevs arasındaki perdeyi kaldırmasını emretti. Melek derhal emri yerine getirdi. Urya, Firdevs cennetini gördü, melekten o cennetin kime ait olduğunu sordu. Yüce Allah: Davut kulumu affedenin yerdir. Diye vahyetti. Urya hemen Ya Rabbi Davut’un hatasını bağışladım diye arz etti. Hz Davut hatasını Urya’ya bağışlattıktan sonra geri döndü. O günden sonra her zaman namazını bitirir bitirmez veziri ayağa kalkıyordu. Yüce Allah’a hamdü senadan sonra diğer peygamberlere de selam gönderiyordu. Hz Davut hakkında da şöyle söylüyordu: Davut peygamberin de günah işlemeden önce şöyle faziletleri vardı.’’ Hz Davut bu sözü işitince üzülmeye başladı. Yüce Allah ona şöyle vahyetti: Ya Davut senin hatanı bağışladım, fakat hatanın ayıbını israiloğullarına mal ettim. Hz Davut Ya Rabbi sen adilsin, zalim değilsin.’’ Nasıl olur da benim yaptığım hatanın ayıbını israiloğullarının üzerine döküyorsun diye arz etti. Yüce Allah da Ya Davut sen bu hatayı işlemeye azmettiğin vakit, İsrailoğulları sana engel olmadılar. Bu nedenledir. Daha sonra da Urya’nın eşinin Rabbini emri ile aldı ve Hz Süleyman as da o kadından dünyaya geldi.
Hz Muhammed Bakır as’dan şöyle rivayet ediliyor: Hz Davut as tövbe ettikten sonra, Urya öldü. Hz Davut as Urya’yı huzuruna talep etti. Urya, Hz Davut’un huzuruna geldikten sonra sekiz gün yaşadı ve ondan sonra öldü. O öldükten sonra Hz Davut onun karısı ile evlendi.
KONU ÜZERİNDE BİR TAHLİL:
Yukarıda naklettiğimiz rivayetler, peygamberlerin günah işlemelerini caiz gören görüşlerin naklettikleri rivayetlerdendir. Bizim inancımıza göre peygamberler kesinlikle masumdurlar ve günah işlemezler. Bu rivayetin içinde bir kısım rivayetler takiyye icabı söylenmiştir. Nitekim güvenilir bir rivayette Ebu Beşir, Hz. Cafer Sadık as’a şöyle soruyor:
‘’Ey Allah’ın resulünün evladı! Halkın arasında Hz Davut ile Urya’nın karsı arasında söz edilen olay hakkında ne buyuruyorsunuz.
Hz Cafer Sadık as: ‘’ O sözler Ehl-i sünnet’in iftirasıdır.’’diye cevap vermiştir.
Ehlisünnet vel cemaat âlimlerinden birçoğu Hz Ali as’dan şöyle rivayet etmişlerdir:
Kim Davut peygamberin elini Urya’nın karınsa uzattığını benim yanımda söylerse ben ona iki hadd uygularım. Biri iftirasında dolayı, ikincisi de peygamberlere uygun olmayan şeyi onlara nispet vermesinden dolayı. İşte bu hadisten de anlaşıldığı üzere peygamberlerde günahın baş göstermesi bizlerin inancına göre doğru değildir ve bu gibi isnatlarda bulunmak suçtur. Fakat Hz Davut as’ın istiğfar etmesi ve Allah’ın onu imtihan etmesi hususunda değişik rivayetler vardır.
Bir rivayete göre Hz Davut’un istiğfar etmesi, günah işlemsinden dolayı değildi, yalnızca Yüce Rabbinin huzurunda nefisini kırmak ve kendisini küçümsetmekten dolayı idi.
İkinci bir rivayete göre ise Urya bir kadın istiyordu. Aynı kadını Hz Davut as da istedi, fakat Urya’nın hiçbir karısı yokken Hz Davut as’ın 99 karısı vardı. Hâlbuki Hz Davut için iyi olanı ve onun şanına yakışanı o kadını istememesiydi. Böyle yaptığı için yüce Allah onu suçladı. Hz Davut da yaptığı hatayı anlayıp istiğfar etti.
Üçüncü bir rivayete göre ise Hz Davut as Urya’yı savaşa göndermişti. Urya savaşta şehit edildi. Onun ölüm haberi Hz Davut’a geldiğinde yeterince üzülmedi. Zira Urya’nın iyi bir eşi vardı. Hz Davut onun eşiyle evlenmeyi düşündü, işte bu davranış ona yakışmıyordu. Her ne kadar böyle düşünce günah değilse de fakat mekruh bir düşünce idi. Böylece yüce Allah, onu ikaz etmesi için insan suretinde iki meleği yanına gönderdi.
Dördüncü bir rivayete göre de Hz Davut’un yanına gelen o iki kişi melek değillerdi, aksine o hazrete zarar vermek için gelen iki hırsızdı. Hz Davut’a bir kötülük yapamayacaklarını anlayınca, kendi düşüncelerini gizlemek için, koyun davasını ortaya attılar. Fakat Hz Davut onların hırsız olduklarını anladı. Onlara zarar vermek istedi, fakat onlar koyun davasını ortaya atınca bu düşüncesinden vazgeçti. İşte böyle bir düşüncede bulunmak yani karşıdakinin düşüncesi gerçekleşmeden, peygamberin o düşünce sahibi hakkında kötü düşünmesi peygamberliğin şanına uygun değildir. Bu nedenle de Hz Davut hatasını anlayıp istiğfar etti.
Beşinci bir rivayete göre ise şöyledir: Yüce Rabbi Hz Davut as’ı ikaz etmesindeki amaç şu idi, iki şahıs, Hz Davut’un yanına geldiklerinde, davacının davasını dinleyip, davalının ifadesini almadan o davaya hemen karar verdi ve davalının haksız olduğunu söyledi. Hâlbuki Hz Davut’un amacı: Sen doğru söylüyorsan ve söylediklerin gerçek ise, kardeşin sana zulmetmiştir.’’ Demekti fakat en iyi olanı ve şanına yakışanı davalının da ifadesini alıp ondan sonra karar vermesiydi. İşte bu hatasını anladıktan sonra istiğfar etti.
Yine güvenilir bir rivayette şöyle naklediliyor: Ali b. Cehim, Memnu el-Reşit’in meclisinden Hz Rıza as’dan Hz Davut as’ın hakkında nazil olan o ayetin manasını sordu. Hz rıza as şöyle buyurdu: ‘’ Ey Ali b. Cehim! Sizin âlimleriniz Hz Davut as hakkında ne söylüyorlar. Ali b. Cehim şöyle cevap verdi: Ey Allah resulünün evladı! Bizim âlimlerimiz Hz Davut as hakkında şöyle söylüyor: Bir gün Davut peygamber kendi mihrabında namaz kılıyordu. Aniden şeytan çok güzel bir kuş görünümünde onun yanına kondu. Hz Davut namazını bıraktı kalkıp kuşu yakalamak istedi. Kuş görünümündeki şeytan uçup evin bahçe duvarına kondu. Hz Davut da oraya gitti. Kuş oradan da uçup evin çatısına kondu. O hazret de evin çatınsa çıktı. Kuş oradan da uçup Hennan oğlu Urya’nın evine girdi. Hz Davut da eve girdi. Davut peygamberin gözü aniden yıkanmakta olan Urya’nın karsına takıldı. Urya’nın karısı çırılçıplaktı. Davut peygamber gönlünü Urya’nın karınsa kaptırdı. Derhal Urya’yı bazı savaşlara gönderdi. Ordu komutanına da Urya’nın savaşta en önde çarpışmasını emretti. Urya, savaşta ordunun önünde savaştığı zaman yara almadan düşmanı yenilgiye uğrattı. Hz Davut ikinci kez Urya’yı savaşta en önde çarpışmaya yolladı. Bu savaşta Urya şehit oldu.sonra da Hz Davut Urya’nın karısı ile evlendi.’’
Hz Rıza as, Ali b. Cehim’den Hz Davut as hakkındaki bu sözleri işitince elini mübarek alnına vurdu ve: ‘’ İnna Lillahi ve inna ileyhi raciun’’ deyip sözüne şöyle devam etti: ‘’ Siz nasıl olurda Allah’ın peygamberlerinden birine bu gibi şeyleri nispet verebiliyorsunuz ve bir peygamberin bir kuş yüzünden namazını terk ettiğini ve halkın karsına aşık olduğunu ve o yüzden de kocasını öldürttüğünü hangi cesaretle söylüyorsunuz.’’
Ali b. Cehim: Ey Allah resulünün evladı! Peki, Davut peygamberin günahı neydi. Diye sordu. Hz Rıza as şöyle cevap verdi: Davut peygamber Yüce Allah’ın kendisinden daha bilgin birini yaratmadığını düşünüyordu. Bu nedenle Yüce Allah iki meleği evin duvarından aştırarak Hz Davut’un yanına gönderdi. Bu melekler Hz Davut’un yanına vardıklarında davacı kendi davasını anlattı. Nitekim Yüce Allah da Kur’an-ı Kerimde buyuruyor ki, Davut davacının davasını dinleyip ve davalının ifadesini almadan ve davalının davasına şahit istemeden, davasında haklı mı haksız mı olduğunu anlamdan karar verdi. Ve davacıya ‘’ Sana zulmetmiştir.’’ Diye hükmetti. İşte tahkik etmeden bir davaya karar vermek onun için terk-i evla (iyi olanı terk etme) oluyordu. Bu da onun için suç sayılıyordu. Davut’un suçu bu idi. Sizin söylediğiniz şeyler değildi. Görmüyor ve duymuyor musunuz ki yüce Allah bu hadisten şöyle söz ediyor: Ey Davut! Biz seni yeryüzünden halife kıldık. O halde insanlar arasında adalet ile hüküm ver.’’
Ali b. Cehim: Ey Allah resulünün evladı! Öyleyse Urya ile Davut’un arasında olan hadise ne dir. Diye sordu. Hz Rıza as şöyle cevap verdi: Hz Davut peygamberin zamanında şöyle bir adet vardı: Kocası ölen veya şehit edilen bir kadın, kocaya varmazdı. İlk olarak kocası ölen bir kadını yüce Allah Hz Davut için helal kılmıştır. Urya öldükten sonra ve karsının idesi (belirli yas tutma günleri) sona erdikten sonra Hz Davut Urya’nın karısı ile evlendi. Bu evlenme işi Urya’nın ruhuna çok ağır geldi. Çünkü ilk olarak Urya’nın karısı üzerinde bu hüküm icra ediliyordu. Davut peygamber ile Urya arasında olan hadise bu kadardır.’’
Peygamberlerin hayatı (hasan Kanaatlı)
Cilt2, evrensel değerler yayıncılık
Sayfa:186–194