HARUT İLE MARUT HADİSESİ
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
‘’ Tuttular da Süleyman’ın saltanatı aleyhine, şeytanların kapıldıkları şeylere udular. Hâlbuki Süleyman kâfir olmamıştı, şeytanlar kâfir olmuşlardı. İnsanlara büyü yapmasını ve Babil’deki Harut, Marut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. O iki melek, hiçbir kimseye biz, ancak ve ancak Allah tarafından bir sınamayız, sakın kâfir olma demeden bir şey öğretmiyordu. Onlardan, karıyla kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Öğrenenler de Allah’ın izni olmaksızın hiçbir kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, fakat hiçbir faydası olmayacak şeyleri öğrenmekteydiler. And olsun ki bu bilgiyi satın alanın ahirette nasibi yoktur, bunu iyice bilmişlerdi de. Fakat bir de canları pahasına satın aldıkları o şeyin ne pis şey olduğunu bilselerdi.’’(1) Bakara suresi/102
Ali b. İbrahim ve Ayyaşi (ra) kendi tefsir kitaplarında Hz Muhammed Bakır as’dan şöyle rivayet ediyorlar: ‘’Her gece ve gündüz Âdem evlatlarının amellerini kaydetmek için, yeryüzüne melekler nazil oluyorlardı. Onların işlemiş olukları amelleri yazdıktan sonra da, gökyüzüne geri dönüyorlardı. Yeryüzü insanlarının işlemiş oldukları günahlara, gökyüzündeki melekler çok üzülüyorlardı. Melekler yeryüzündeki günahları gördüklerinde veya duyduklarında insanları ayıplıyorlardı. Yeryüzü mahlûklarının yüce Rabbe karşı yapmış oldukları iftira, ettikleri isnat ve ona karşı günah işlemekte gösterdikleri cesarete şaşırıp duruyorlardı. Meleklerden bir kısmı şöyle arz etiler: ‘’ Ya Rabbi! İnsanların sana nispet verdikleri şeylerden seni tenzih ederiz. Ya rabbi! Senin yeryüzünde yaratmış olduğun şu insan mahlûkatının orada işlemiş oldukları günahlar karşısında, onara neden gazabını göndermiyorsun. Görüyoruz ki senin hakkında iftira ediyorlar, senden başkasına tapıyorlar. Senin yasakladığın şeyleri yapıyorlar, emrettiğin şeyleri yerine getirmiyorlar. Senin gücün onlara her türlü baş etmeye yeterliyken, yinede onlara neden hilimli davranıyor ve onları nimet ve afiyet içerisinde yaşatıyorsun.
Yüce Allah meleklerin bu sözleri karşısına kendi kuvvet ve kudretini onlara gösterip, kendi emirlerinin kendi mahlûkatı için cari olduğunu onlara anlatmak için ve kendisinin ihsan etmiş olduğu nimetleri onlara hatırlatmak için şöyle buyurdu: ‘’ Ey Meleklerim! Benim insanlar için vermediğim nimetleri sizlere verdiğimi bilmiyor musunuz? Ben sizleri günah işlemekten korunacak bir şekilde yarattım. Zira ben sizlere günah işletecek olan şehvet ve nefsi sizlerde halk etmedim. İşte sizin diğer mahlûkata olan özelliğiniz budur. Ben sizleri sadece ibadet edesiniz diye yarattım. Şayet sizlerde de insanlardaki gibi şehvet ve nefis gücüyle yaratmış olsaydım, siz de onlar gibi olurdunuz.’’
Sonra yüce Rab meleklere şöyle vahyetti: ‘’ Ey meleklerim! İçinizden iki meleği seçin, ben o iki meleği yeryüzüne göndereceğim. Onlara, insanlara verdiğim şehvet, yeme, içme, hırs ve arzu duygularını vereceğim, velhasıl onları da bir insan gibi duygular ile donatıp imtihan etmek için yeryüzüne göndereceğim ve o vakit insanlar ile sizlerin arasındaki farkı görmüş olursunuz.’’
Yüce Allah’ın bu isteği üzerine melekler aralarında Harut ile Marut namındaki iki meleği seçtiler. Zira bu iki melek âdemoğulları hakkında daha çok konuşuyorlardı ve azabın gelmesini talep ediyorlardı. Melekler aralarında bu iki meleği seçtikten sonra yüce Allah o iki meleğe şöyle vahyetti:’’ Ben sizde şehvet, cima, hırs, arzu, yemek, içmek uygularını halkettim. Âdemoğullarındaki güçleri sizlerde de yarattım. Bana hiçbir şeyi şerik koşmayın, kimseyi öldürmeyin, zina etmeyin, içki içmeyin. Sonra Yüce Allah bunlara insan elbisesi giydirip ve insan suretinde yaratarak yeryüzüne gönderdi. Harut ve Marut, Babil denilen bir vilayet bölgesine indirildiler. Yeryüzüne indirildikleri zaman bir evle karşılaştılar. Eve doğru yaklaştıklarında güzel yüzlü, güzel kokulu ve güzel süsler ile süsleniş bir kadın gördüler. Onun ile konuşmaya başladılar. Dikkatle onu tepeden tırnağa kadar süzdüler. Kendilerinde yaratılan şehvet duygusunun ağır basmasıyla da ona âşık oldular ve bu konuda birbirleriyle tartıştılar. Rablerinin kendilerini zina etmekten yasakladığını hatırladılar. Sonra vazgeçip yürümeye başladılar. Biraz yol aldıktan sonra şehvet duygusu ağır basıp tekrar kadının yanına döndüler. Kendirlerinden geçmiş bir vaziyette kadını zinaya davet ettiler. Kadın onlara: Benim taptığım bir dinim vardır, dinimden olmayanlarla zina etmem’’diye söyledi. Harut ve Marut senin dinin hangi dindir ve emri nedir? diye sorular. Kadın: Benim bir tanrım vardır, kim tanrıma tapar ve onun karşısına geçip ona secde eder ise onun istediği her şeyi kabul ederim.’’dedi. Melekler senin tanrın nedir?diye sordular. Kadın: İşte bu puttur diye cevap verdi. Melekler birbirlerinin yüzüne bakıp: Önümüze iki günah çıkmıştır biri zina diğeri ise puta tapıp Allah’a şirk koşmaktır.’’ diye söylediler. Sonra birbirleriyle meşveret ettiler. Daha sonra şehvet duygusunun ağır basmasından dolayı kadının teklifini kabul ettiler. Kadına puta karşı secde etmeye hazır olduklarını bildirdiler. Kadın: Puta secde etmeye ki razı oldunuz, şimdi putun secdenizi kabul etmesi için içki içmeniz gerekiyor. Benim tapındığım dinde önce içki içip sarhoş olmak sonra da secde etmek gerekiyor.’’diye söyledi. Melekler birbirleriyle konuşup kendi kendileriyle: ‘’ Şimdi Allah’ın yasakladığı şeylerden üçü karşımıza çıkmış oldu: İçki içmek, puta secde etmek, zina etmek. Bu nasıl beladır ki karşımıza çıktı.’’ diye düşündüler. Sonra şehvet duygusundan dolayı teklifi kabul ettiler. Sarhoş olacak kadar içki içtiler, putun önüne geçip secde ettiler. Sonra da kadınla zina etmeye hazırlandılar. Kadınla zina edecekleri esna da bir dilenci kapıyı çaldı. Melekler dilenciyi görünce çok korktular. Dilenci meleklere: Sizi böyle bu kadar telaşlı gördüğümde beni kaygılandırdınız. Böyle güzel bir kadını tenha bir yere getirdiğinize göre kötülük peşinde olduğunuz malumdur. Siz ne kadar kötü insanlarsınız.’’ diye söyledi ve ayrılıp gitti. Kadın, meleklere şöyle dedi: Tanrıma yemin ederim ki siz o kadını yakalayıp öldürmedikçe isteğinizi yerine getirmeyeceğim. Zira o dilenci sizin de benim de yerimizi bilmiş oldu ve halk arasında bizi rezil edecektir. Şimdi gidin onu öldürdün ve rahat bir gönülle gelin arzuna kavuşun. Melekler bu sözü işitince derhal kadının arkasından gittiler, onu yakalayıp öldürdüler ve geri döndüler. Fakat kadını yerinde bulamadılar. Bir anda üzerilerindeki elbiseler soyunup yere döküldü ve çırılçıplak kaldılar. Durumun ne olduğunu anlayıp parmaklarını ısırmaya başladılar. Yüce Allah onarla şöyle vahyetti: Ey meleklerim! Siz daha bir saat önce insanlarla bir arada olmanız için yeryüzüne indirdim. Bir saat içerisinde dört günah işlediniz. Yasakladığım günahları işlerken de beden sakınmadınız. Siz yeryüzü mahlûkatını herkesten daha çok ayıplıyor ve daha çok onlara azap göndermemi istiyordunuz. Sizlerden kendi ismetimi (korumamı) kaldırdığımda ve sizi kendi halinize bıraktığımda insanlar gibi hareket etmeye başladınız. Şimdi ya dünya azabını isteyiniz ya da ahiret azabını.
Melekler kendi kendilerine: Dünya azabının belirli bir vakti vardır ve geçicidir, ahiret azabının belirli bir vakti yoktur ve kalıcıdır.’’diye meşveret edip dünya azabını istediler. Yüce Rab da onları cezalandırmak için Babil şehrinde bıraktı ve cezalarını orda verdi. Onlarda Babil halkına sihir öğretmeye başladılar. Yüce Allah onların halka sihir öğretmeleri sebebiyle onları yeryüzünden kaldırıp yer ile gök arasında bir boşlukta baş aşağı asarak cezalandırdı. Kıyamet gününe kadar da orada baş aşağı bir şekilde hapsedilmiş olarak kalacaklardır.
Ayyaşi diğer bir rivayette de şöyle naklediyor: Hz Ali as Kufe mescidinde Müslümanlara vaaz ediyordu. Abdullah b. El-kuvva namındaki birisi Hz Ali as’dan Zühre yıldızı hakkında kendisine bilgi vermesini istedi. Hz Ali as da şöyle buyurdu: Bir gün Yüce Allah meleklere âdem evlatlarının yeryüzündeki durumlarını gösterdi. Âdem evlatları günah işlemekle meşgullerdi. Melekler arasında Harut ile Marut şöyle söylediler: Şu mahlûkatın babasını (Âdem) sen kendi kudret elinle yarattın ve tüm meleklerinde ona secde etmesini emrettin. Şimdi ise onun evlatları sana karşı günah işlemekten çekinmiyorlar. Yüce Allah da meleklere şöyle vahyetti: Şayet onlarda yarattığım şeyi sizlerde de yaratsaydım, sizler de onlar gibi çekinmeden günah işlerdiniz. Melekler: Hayır Ya Rabbi! Senin izzetine yemin ederiz ki biz sana karşı günah işlemezdik’ diye arz ettiler. Sonra yüce Allah o ikisine insanlara verdiği şehvet duyusunu verip onlara kendisine şirk koşmayı, adam öldürmeyi, zina etmeyi ve içki içmeyi yasak ettikten sonra yeryüzüne gönderdi. O iki melekten her biri bir bölgede kadılık yapıyorlardı. Bu Zühre yıldızı olan kadın, o kadılık yapan meleklerden birinin yanına bir dava için geldi. Çok güzel ve cazibeli bir kadındı. Melek onu görünce kendisinden geçti. Ona: Hak seninledir fakat arzumu yerine getirmez isen senin lehine karar vereceğim’’diye söyledi. Kadın da ona söz verdi. Bir gün ve saat kararlaştırıp oradan ayrıldı. Sonra diğer kadı meleğin yanına gitti. O kadı da kadını görür görmez âşık oldu ve aynı teklifte bulundu. Kadın onun da teklifini kabul etti ve diğer melekle kararlaştırdıkları günü ve saati bu meleğe de verdi. Kadının onlara vermiş olduğu gün ve saat geldiğinde, kadı olan meleklerin ikisi de orada hazır olarak bulundular. Birbirlerini gördüklerinde utanıp kafalarını yere eğdiler. Sonra utanma perdesini yırtıp biri diğerine: Arkadaş seni buraya getiren neyse beni de aynı şey buraya getirmiştir.’’ diye söyledi. Sonra her ikisi birlikte kadını zinaya davet ettiler. Kadın itiraz etti. Benim putuma secde edip içki içmedikten sonra ben sizin isteğiniz yerine getirmem’’dedi. Kadılar önce reddettiler, kadın ısrar edince kabul ettiler. İçki içtikten sonra putun karşına geçip secde ettiler. Onunla zina edecekleri sırada bir dilenci geldi. Onları bir arada gördü. Kadın, meleklere: Şu dilenci kadın buradan ayrılır ise bizi bir arada gördüğünü söyler ve bizleri rezil eder, onu derhal öldürmeniz lazım diye söyledi. Bunun üzerine melekler dilenciyi öldürdüler. Sonra kadının yanına zina etmek için döndüler. Kadın yine zina etmeyi reddetti. Siz gökyüzüne neyle çıkıyorsunuz, onu da bana öğretin sonra arzunuzu yerine getireceğim dedi. Zira kadı olan melekler gündüzleri halk arasında hükmediyor, geceleri de gökyüzüne çıkıyorlardı. Önce bu isteğini reddettiler, kadın da zina etmeyi reddetti. Sonra kadına öğrettiler. Kadın öğrendiği sözlerin doğru olup olmadığını öğrenmek için sözleri tekrar etti ve anında gökyüzüne çıktı. Böyle bir durumda gökyüzündeki melekler, yeryüzündeki meleklerin durumunu seyrediyor ve ibret alıyorlardı. Kadın gökyüzüne vardığında yüce Allah onu, bu yıldızın suretin saldı ve o kadın yıldız oluverdi.
YAZAR:
Yukarıda yazdığımız şu iki hadisi nakledenler olduğu gibi reddedenler de bir hayli fazladır. Reddeden âlimlerin görüşlerine göre, bu hadise meleklerin masum olmalarına ters düşer. Zira ayet ve hadislerde meleklerin masum oldukları ispatlanmıştır. Ancak Yüce Allah Harut ve Marut’u yeryüzüne insanlara sihir öğretmeleri ve sihir ile mucizenin farklı şeyler olduğunu onarla anlatmaları için göndermiştir. Zira o vakit halk arasında sihir çok yaygındı. Sihir ile halkın gözünü boyayanlar, halkı kendileri hakkında şekke salıyorlardı. Yüce Allah da bu iki meleği yeryüzüne gönderdi. Onların görevi halkı imtihan etmek için onlara sihir öğretmekti. Halk sihri öğrendiklerinde, sihrin hakikatten uzak aldatıcı bir şey olduğunu anlayacak sihir ile mucizenin değişik şeyler olduğunu fark ederek sihirbazların yalancı olduklarını bileceklerdi. Ayrıca kendi sihirlerinin hem aldatıcı hem de mucizeden ayrı bir şey olduğuna inanı hakka tapmaktan vazgeçmeyeceklerdi.
Melekler halka sihir öğrettiklerinde onlara şöyle söylüyorlardı: Ey insanlar, bizim sizlere öğrettiğimiz sihir, sizler için Allah’ın bir imtihandır. Bu sihirleri kendi dünyanız için bir araç olarak kullanmayınız, sihir ederek de kâfir olmayınız. İşte söz konusu bu meleklerden asla herhangi bir günah baş göstermedi. Bir müddet yeryüzünde kaldıktan sonra gökyüzüne geri döndüler.
Bazı rivayetlere göre de Harut ile Marut melek değillerdi. Babil vilayetinde yaşayan iki Salih insandı. İmanlı olduklarından dolayı halk onlara melek adını vermişlerdi.
Bazı rivayetlere göre de yukarıdaki hikâyenin meleklerin masum oldukları ile ilgili konuya bir zarar vermemektedir. Zira melekler, melek olarak kaldıkları müddetçe masumdurlar. Fakat Yüce Allah onları değiştirip insan suretine soktuğunda masumluktan çıkarlar.
İmam Hasan Askeri as tefsirinde şöyle naklediyor: Hz Cafer Sadık as buyurmuştur ki: ‘’ Hz Nuh as’dan sonra sihirbaz ve hileciler çoğalınca, Yüce Allah o zaman peygamberinin yanına iki melek gönderdi. Melekler sihirbazların sihirlerini açıklayacak ve onarlın sihirlerinin nasıl bozulacağını öğreteceklerdi. Halka öğretmekten için sihir yapmalarını onlara yasak kılmıştır. Nitekim tabipler diyor ki: filan şey zehirli ve öldürücüdür. Onun zararını defetmekte için de filan ilaç iledir. İşte o iki melek de tabipler gibi her sihrin ne ile olduğunu ve bozulması için de zıddının neden ibaret bulunduğunu onlara açıklıyordu. Peygamber kendi yanına gönderilen o iki meleğe, insanlar arasına insan kılığında girip onlara sihri nasıl yapıldığını ve ne ile de bozulduğunu öğretmelerini istedi.
Nitekim Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Tuttular da Süleyman’ın saltanatı aleyhine, şeytanların kapıldıkları şeylere udular. Hâlbuki Süleyman kâfir olmamıştı, şeytanlar kâfir olmuşlardı. İnsanlara büyü yapmasını ve Babil’deki Harut, Marut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. O iki melek, hiçbir kimseye biz, ancak ve ancak Allah tarafından bir sınamayız, sakın kâfir olma demeden bir şey öğretmiyordu. Onlardan, karıyla kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Öğrenenler de Allah’ın izni olmaksızın hiçbir kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, fakat hiçbir faydası olmayacak şeyleri öğrenmekteydiler. And olsun ki bu bilgiyi satın alanın ahirette nasibi yoktur, bunu iyice bilmişlerdi de. Fakat bir de canları pahasına satın aldıkları o şeyin ne pis şey olduğunu bilselerdi.’’(1) Bakara suresi/102
Tefsir rivayetçilerinden biri Hz Hasan Askeri as’a şöyle arz etti: Ya imam! Bazılarının iddialarına göre yeryüzünden âdem evlatları fazla günah işleyince, Yüce Allah meleklerini arasından Harut ile Marut’u seçti. Onları yeryüzüne gönderdi. Onlar yeryüzüne indikten sonra Zühre namında bir kadına âşık oldular. Onunla zina etmek istediler, içki içtiler, adam öldürdüler. Yüce Allah da onları Babil vilayetinde cezalanırdı. Sihirbazlar da onlardan sihir öğreniyordu. Yüce Allah Zühre namındaki o kadını şimdiki Zühre yıldızına çevirdi. Siz bu sözlere ne diyorsunuz?
Hz hasan askeri as şöyle cevap verdi: Bu gibi sözleri söylemekten Allah’a sığınırım. Zira melekler masumdurlar ve Allah’ın lütfu ile küfür ve kötülüklerden mahfuzdurlar. Nitekim Yüce Allah melekeler hakkında şöyle buyuruyor: ‘’Allah’ın emirlerine karşı gelmiyor, verilen emirlere boyun eğiyorlar.’’diğer bir yerde de şöyle buyuruyor: ‘’Allah’ın indinde olanlar (yani melekler), Allah’a ibadet etmekle kibirlenmiyorlar. Gece ve gündüz Allah’a zikrediyorlar. Ve hiç yorulmuyorlar.’’
İmam şöyle devam etti: ‘’ Şayet söyledikleri gibi olsaydı, Allah o melekleri yeryüzünde kendine halife olarak tayin ederdi. Dünyada melekler, peygamberler ve imamlar menzilesinde olurlardı. Acaba peygamber ve imamların haksız yere adam öldürmeleri, zina etmeleri mümkün müdür? Duymuyor musunuz ki, Yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘’ Senden önce bir kısım insanlardan, mahlûkat üzerine gönderdik. Şehir halkına gönderdiğimiz vahiyleri bildiriyorlardı.’’ İşte bu ayet melekleri yeryüzüne delil ve önder olarak göndermediğinin bir delilidir. Ancak melekleri, peygamberlerin üzerine göndermiştir.
Rivayetçiler o hazrete: Öyleyse şeytan da melek değildir.’’diye söylediler. Hazret şöyle cevap verdi: ‘’ Evet, o melek değildi, cinlerdendi.’’ Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
‘’o cinlerdendi.’’
peygamberlerin hayatı (hasan kanaatlı)
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
‘’ Tuttular da Süleyman’ın saltanatı aleyhine, şeytanların kapıldıkları şeylere udular. Hâlbuki Süleyman kâfir olmamıştı, şeytanlar kâfir olmuşlardı. İnsanlara büyü yapmasını ve Babil’deki Harut, Marut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. O iki melek, hiçbir kimseye biz, ancak ve ancak Allah tarafından bir sınamayız, sakın kâfir olma demeden bir şey öğretmiyordu. Onlardan, karıyla kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Öğrenenler de Allah’ın izni olmaksızın hiçbir kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, fakat hiçbir faydası olmayacak şeyleri öğrenmekteydiler. And olsun ki bu bilgiyi satın alanın ahirette nasibi yoktur, bunu iyice bilmişlerdi de. Fakat bir de canları pahasına satın aldıkları o şeyin ne pis şey olduğunu bilselerdi.’’(1) Bakara suresi/102
Ali b. İbrahim ve Ayyaşi (ra) kendi tefsir kitaplarında Hz Muhammed Bakır as’dan şöyle rivayet ediyorlar: ‘’Her gece ve gündüz Âdem evlatlarının amellerini kaydetmek için, yeryüzüne melekler nazil oluyorlardı. Onların işlemiş olukları amelleri yazdıktan sonra da, gökyüzüne geri dönüyorlardı. Yeryüzü insanlarının işlemiş oldukları günahlara, gökyüzündeki melekler çok üzülüyorlardı. Melekler yeryüzündeki günahları gördüklerinde veya duyduklarında insanları ayıplıyorlardı. Yeryüzü mahlûklarının yüce Rabbe karşı yapmış oldukları iftira, ettikleri isnat ve ona karşı günah işlemekte gösterdikleri cesarete şaşırıp duruyorlardı. Meleklerden bir kısmı şöyle arz etiler: ‘’ Ya Rabbi! İnsanların sana nispet verdikleri şeylerden seni tenzih ederiz. Ya rabbi! Senin yeryüzünde yaratmış olduğun şu insan mahlûkatının orada işlemiş oldukları günahlar karşısında, onara neden gazabını göndermiyorsun. Görüyoruz ki senin hakkında iftira ediyorlar, senden başkasına tapıyorlar. Senin yasakladığın şeyleri yapıyorlar, emrettiğin şeyleri yerine getirmiyorlar. Senin gücün onlara her türlü baş etmeye yeterliyken, yinede onlara neden hilimli davranıyor ve onları nimet ve afiyet içerisinde yaşatıyorsun.
Yüce Allah meleklerin bu sözleri karşısına kendi kuvvet ve kudretini onlara gösterip, kendi emirlerinin kendi mahlûkatı için cari olduğunu onlara anlatmak için ve kendisinin ihsan etmiş olduğu nimetleri onlara hatırlatmak için şöyle buyurdu: ‘’ Ey Meleklerim! Benim insanlar için vermediğim nimetleri sizlere verdiğimi bilmiyor musunuz? Ben sizleri günah işlemekten korunacak bir şekilde yarattım. Zira ben sizlere günah işletecek olan şehvet ve nefsi sizlerde halk etmedim. İşte sizin diğer mahlûkata olan özelliğiniz budur. Ben sizleri sadece ibadet edesiniz diye yarattım. Şayet sizlerde de insanlardaki gibi şehvet ve nefis gücüyle yaratmış olsaydım, siz de onlar gibi olurdunuz.’’
Sonra yüce Rab meleklere şöyle vahyetti: ‘’ Ey meleklerim! İçinizden iki meleği seçin, ben o iki meleği yeryüzüne göndereceğim. Onlara, insanlara verdiğim şehvet, yeme, içme, hırs ve arzu duygularını vereceğim, velhasıl onları da bir insan gibi duygular ile donatıp imtihan etmek için yeryüzüne göndereceğim ve o vakit insanlar ile sizlerin arasındaki farkı görmüş olursunuz.’’
Yüce Allah’ın bu isteği üzerine melekler aralarında Harut ile Marut namındaki iki meleği seçtiler. Zira bu iki melek âdemoğulları hakkında daha çok konuşuyorlardı ve azabın gelmesini talep ediyorlardı. Melekler aralarında bu iki meleği seçtikten sonra yüce Allah o iki meleğe şöyle vahyetti:’’ Ben sizde şehvet, cima, hırs, arzu, yemek, içmek uygularını halkettim. Âdemoğullarındaki güçleri sizlerde de yarattım. Bana hiçbir şeyi şerik koşmayın, kimseyi öldürmeyin, zina etmeyin, içki içmeyin. Sonra Yüce Allah bunlara insan elbisesi giydirip ve insan suretinde yaratarak yeryüzüne gönderdi. Harut ve Marut, Babil denilen bir vilayet bölgesine indirildiler. Yeryüzüne indirildikleri zaman bir evle karşılaştılar. Eve doğru yaklaştıklarında güzel yüzlü, güzel kokulu ve güzel süsler ile süsleniş bir kadın gördüler. Onun ile konuşmaya başladılar. Dikkatle onu tepeden tırnağa kadar süzdüler. Kendilerinde yaratılan şehvet duygusunun ağır basmasıyla da ona âşık oldular ve bu konuda birbirleriyle tartıştılar. Rablerinin kendilerini zina etmekten yasakladığını hatırladılar. Sonra vazgeçip yürümeye başladılar. Biraz yol aldıktan sonra şehvet duygusu ağır basıp tekrar kadının yanına döndüler. Kendirlerinden geçmiş bir vaziyette kadını zinaya davet ettiler. Kadın onlara: Benim taptığım bir dinim vardır, dinimden olmayanlarla zina etmem’’diye söyledi. Harut ve Marut senin dinin hangi dindir ve emri nedir? diye sorular. Kadın: Benim bir tanrım vardır, kim tanrıma tapar ve onun karşısına geçip ona secde eder ise onun istediği her şeyi kabul ederim.’’dedi. Melekler senin tanrın nedir?diye sordular. Kadın: İşte bu puttur diye cevap verdi. Melekler birbirlerinin yüzüne bakıp: Önümüze iki günah çıkmıştır biri zina diğeri ise puta tapıp Allah’a şirk koşmaktır.’’ diye söylediler. Sonra birbirleriyle meşveret ettiler. Daha sonra şehvet duygusunun ağır basmasından dolayı kadının teklifini kabul ettiler. Kadına puta karşı secde etmeye hazır olduklarını bildirdiler. Kadın: Puta secde etmeye ki razı oldunuz, şimdi putun secdenizi kabul etmesi için içki içmeniz gerekiyor. Benim tapındığım dinde önce içki içip sarhoş olmak sonra da secde etmek gerekiyor.’’diye söyledi. Melekler birbirleriyle konuşup kendi kendileriyle: ‘’ Şimdi Allah’ın yasakladığı şeylerden üçü karşımıza çıkmış oldu: İçki içmek, puta secde etmek, zina etmek. Bu nasıl beladır ki karşımıza çıktı.’’ diye düşündüler. Sonra şehvet duygusundan dolayı teklifi kabul ettiler. Sarhoş olacak kadar içki içtiler, putun önüne geçip secde ettiler. Sonra da kadınla zina etmeye hazırlandılar. Kadınla zina edecekleri esna da bir dilenci kapıyı çaldı. Melekler dilenciyi görünce çok korktular. Dilenci meleklere: Sizi böyle bu kadar telaşlı gördüğümde beni kaygılandırdınız. Böyle güzel bir kadını tenha bir yere getirdiğinize göre kötülük peşinde olduğunuz malumdur. Siz ne kadar kötü insanlarsınız.’’ diye söyledi ve ayrılıp gitti. Kadın, meleklere şöyle dedi: Tanrıma yemin ederim ki siz o kadını yakalayıp öldürmedikçe isteğinizi yerine getirmeyeceğim. Zira o dilenci sizin de benim de yerimizi bilmiş oldu ve halk arasında bizi rezil edecektir. Şimdi gidin onu öldürdün ve rahat bir gönülle gelin arzuna kavuşun. Melekler bu sözü işitince derhal kadının arkasından gittiler, onu yakalayıp öldürdüler ve geri döndüler. Fakat kadını yerinde bulamadılar. Bir anda üzerilerindeki elbiseler soyunup yere döküldü ve çırılçıplak kaldılar. Durumun ne olduğunu anlayıp parmaklarını ısırmaya başladılar. Yüce Allah onarla şöyle vahyetti: Ey meleklerim! Siz daha bir saat önce insanlarla bir arada olmanız için yeryüzüne indirdim. Bir saat içerisinde dört günah işlediniz. Yasakladığım günahları işlerken de beden sakınmadınız. Siz yeryüzü mahlûkatını herkesten daha çok ayıplıyor ve daha çok onlara azap göndermemi istiyordunuz. Sizlerden kendi ismetimi (korumamı) kaldırdığımda ve sizi kendi halinize bıraktığımda insanlar gibi hareket etmeye başladınız. Şimdi ya dünya azabını isteyiniz ya da ahiret azabını.
Melekler kendi kendilerine: Dünya azabının belirli bir vakti vardır ve geçicidir, ahiret azabının belirli bir vakti yoktur ve kalıcıdır.’’diye meşveret edip dünya azabını istediler. Yüce Rab da onları cezalandırmak için Babil şehrinde bıraktı ve cezalarını orda verdi. Onlarda Babil halkına sihir öğretmeye başladılar. Yüce Allah onların halka sihir öğretmeleri sebebiyle onları yeryüzünden kaldırıp yer ile gök arasında bir boşlukta baş aşağı asarak cezalandırdı. Kıyamet gününe kadar da orada baş aşağı bir şekilde hapsedilmiş olarak kalacaklardır.
Ayyaşi diğer bir rivayette de şöyle naklediyor: Hz Ali as Kufe mescidinde Müslümanlara vaaz ediyordu. Abdullah b. El-kuvva namındaki birisi Hz Ali as’dan Zühre yıldızı hakkında kendisine bilgi vermesini istedi. Hz Ali as da şöyle buyurdu: Bir gün Yüce Allah meleklere âdem evlatlarının yeryüzündeki durumlarını gösterdi. Âdem evlatları günah işlemekle meşgullerdi. Melekler arasında Harut ile Marut şöyle söylediler: Şu mahlûkatın babasını (Âdem) sen kendi kudret elinle yarattın ve tüm meleklerinde ona secde etmesini emrettin. Şimdi ise onun evlatları sana karşı günah işlemekten çekinmiyorlar. Yüce Allah da meleklere şöyle vahyetti: Şayet onlarda yarattığım şeyi sizlerde de yaratsaydım, sizler de onlar gibi çekinmeden günah işlerdiniz. Melekler: Hayır Ya Rabbi! Senin izzetine yemin ederiz ki biz sana karşı günah işlemezdik’ diye arz ettiler. Sonra yüce Allah o ikisine insanlara verdiği şehvet duyusunu verip onlara kendisine şirk koşmayı, adam öldürmeyi, zina etmeyi ve içki içmeyi yasak ettikten sonra yeryüzüne gönderdi. O iki melekten her biri bir bölgede kadılık yapıyorlardı. Bu Zühre yıldızı olan kadın, o kadılık yapan meleklerden birinin yanına bir dava için geldi. Çok güzel ve cazibeli bir kadındı. Melek onu görünce kendisinden geçti. Ona: Hak seninledir fakat arzumu yerine getirmez isen senin lehine karar vereceğim’’diye söyledi. Kadın da ona söz verdi. Bir gün ve saat kararlaştırıp oradan ayrıldı. Sonra diğer kadı meleğin yanına gitti. O kadı da kadını görür görmez âşık oldu ve aynı teklifte bulundu. Kadın onun da teklifini kabul etti ve diğer melekle kararlaştırdıkları günü ve saati bu meleğe de verdi. Kadının onlara vermiş olduğu gün ve saat geldiğinde, kadı olan meleklerin ikisi de orada hazır olarak bulundular. Birbirlerini gördüklerinde utanıp kafalarını yere eğdiler. Sonra utanma perdesini yırtıp biri diğerine: Arkadaş seni buraya getiren neyse beni de aynı şey buraya getirmiştir.’’ diye söyledi. Sonra her ikisi birlikte kadını zinaya davet ettiler. Kadın itiraz etti. Benim putuma secde edip içki içmedikten sonra ben sizin isteğiniz yerine getirmem’’dedi. Kadılar önce reddettiler, kadın ısrar edince kabul ettiler. İçki içtikten sonra putun karşına geçip secde ettiler. Onunla zina edecekleri sırada bir dilenci geldi. Onları bir arada gördü. Kadın, meleklere: Şu dilenci kadın buradan ayrılır ise bizi bir arada gördüğünü söyler ve bizleri rezil eder, onu derhal öldürmeniz lazım diye söyledi. Bunun üzerine melekler dilenciyi öldürdüler. Sonra kadının yanına zina etmek için döndüler. Kadın yine zina etmeyi reddetti. Siz gökyüzüne neyle çıkıyorsunuz, onu da bana öğretin sonra arzunuzu yerine getireceğim dedi. Zira kadı olan melekler gündüzleri halk arasında hükmediyor, geceleri de gökyüzüne çıkıyorlardı. Önce bu isteğini reddettiler, kadın da zina etmeyi reddetti. Sonra kadına öğrettiler. Kadın öğrendiği sözlerin doğru olup olmadığını öğrenmek için sözleri tekrar etti ve anında gökyüzüne çıktı. Böyle bir durumda gökyüzündeki melekler, yeryüzündeki meleklerin durumunu seyrediyor ve ibret alıyorlardı. Kadın gökyüzüne vardığında yüce Allah onu, bu yıldızın suretin saldı ve o kadın yıldız oluverdi.
YAZAR:
Yukarıda yazdığımız şu iki hadisi nakledenler olduğu gibi reddedenler de bir hayli fazladır. Reddeden âlimlerin görüşlerine göre, bu hadise meleklerin masum olmalarına ters düşer. Zira ayet ve hadislerde meleklerin masum oldukları ispatlanmıştır. Ancak Yüce Allah Harut ve Marut’u yeryüzüne insanlara sihir öğretmeleri ve sihir ile mucizenin farklı şeyler olduğunu onarla anlatmaları için göndermiştir. Zira o vakit halk arasında sihir çok yaygındı. Sihir ile halkın gözünü boyayanlar, halkı kendileri hakkında şekke salıyorlardı. Yüce Allah da bu iki meleği yeryüzüne gönderdi. Onların görevi halkı imtihan etmek için onlara sihir öğretmekti. Halk sihri öğrendiklerinde, sihrin hakikatten uzak aldatıcı bir şey olduğunu anlayacak sihir ile mucizenin değişik şeyler olduğunu fark ederek sihirbazların yalancı olduklarını bileceklerdi. Ayrıca kendi sihirlerinin hem aldatıcı hem de mucizeden ayrı bir şey olduğuna inanı hakka tapmaktan vazgeçmeyeceklerdi.
Melekler halka sihir öğrettiklerinde onlara şöyle söylüyorlardı: Ey insanlar, bizim sizlere öğrettiğimiz sihir, sizler için Allah’ın bir imtihandır. Bu sihirleri kendi dünyanız için bir araç olarak kullanmayınız, sihir ederek de kâfir olmayınız. İşte söz konusu bu meleklerden asla herhangi bir günah baş göstermedi. Bir müddet yeryüzünde kaldıktan sonra gökyüzüne geri döndüler.
Bazı rivayetlere göre de Harut ile Marut melek değillerdi. Babil vilayetinde yaşayan iki Salih insandı. İmanlı olduklarından dolayı halk onlara melek adını vermişlerdi.
Bazı rivayetlere göre de yukarıdaki hikâyenin meleklerin masum oldukları ile ilgili konuya bir zarar vermemektedir. Zira melekler, melek olarak kaldıkları müddetçe masumdurlar. Fakat Yüce Allah onları değiştirip insan suretine soktuğunda masumluktan çıkarlar.
İmam Hasan Askeri as tefsirinde şöyle naklediyor: Hz Cafer Sadık as buyurmuştur ki: ‘’ Hz Nuh as’dan sonra sihirbaz ve hileciler çoğalınca, Yüce Allah o zaman peygamberinin yanına iki melek gönderdi. Melekler sihirbazların sihirlerini açıklayacak ve onarlın sihirlerinin nasıl bozulacağını öğreteceklerdi. Halka öğretmekten için sihir yapmalarını onlara yasak kılmıştır. Nitekim tabipler diyor ki: filan şey zehirli ve öldürücüdür. Onun zararını defetmekte için de filan ilaç iledir. İşte o iki melek de tabipler gibi her sihrin ne ile olduğunu ve bozulması için de zıddının neden ibaret bulunduğunu onlara açıklıyordu. Peygamber kendi yanına gönderilen o iki meleğe, insanlar arasına insan kılığında girip onlara sihri nasıl yapıldığını ve ne ile de bozulduğunu öğretmelerini istedi.
Nitekim Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Tuttular da Süleyman’ın saltanatı aleyhine, şeytanların kapıldıkları şeylere udular. Hâlbuki Süleyman kâfir olmamıştı, şeytanlar kâfir olmuşlardı. İnsanlara büyü yapmasını ve Babil’deki Harut, Marut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. O iki melek, hiçbir kimseye biz, ancak ve ancak Allah tarafından bir sınamayız, sakın kâfir olma demeden bir şey öğretmiyordu. Onlardan, karıyla kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Öğrenenler de Allah’ın izni olmaksızın hiçbir kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, fakat hiçbir faydası olmayacak şeyleri öğrenmekteydiler. And olsun ki bu bilgiyi satın alanın ahirette nasibi yoktur, bunu iyice bilmişlerdi de. Fakat bir de canları pahasına satın aldıkları o şeyin ne pis şey olduğunu bilselerdi.’’(1) Bakara suresi/102
Tefsir rivayetçilerinden biri Hz Hasan Askeri as’a şöyle arz etti: Ya imam! Bazılarının iddialarına göre yeryüzünden âdem evlatları fazla günah işleyince, Yüce Allah meleklerini arasından Harut ile Marut’u seçti. Onları yeryüzüne gönderdi. Onlar yeryüzüne indikten sonra Zühre namında bir kadına âşık oldular. Onunla zina etmek istediler, içki içtiler, adam öldürdüler. Yüce Allah da onları Babil vilayetinde cezalanırdı. Sihirbazlar da onlardan sihir öğreniyordu. Yüce Allah Zühre namındaki o kadını şimdiki Zühre yıldızına çevirdi. Siz bu sözlere ne diyorsunuz?
Hz hasan askeri as şöyle cevap verdi: Bu gibi sözleri söylemekten Allah’a sığınırım. Zira melekler masumdurlar ve Allah’ın lütfu ile küfür ve kötülüklerden mahfuzdurlar. Nitekim Yüce Allah melekeler hakkında şöyle buyuruyor: ‘’Allah’ın emirlerine karşı gelmiyor, verilen emirlere boyun eğiyorlar.’’diğer bir yerde de şöyle buyuruyor: ‘’Allah’ın indinde olanlar (yani melekler), Allah’a ibadet etmekle kibirlenmiyorlar. Gece ve gündüz Allah’a zikrediyorlar. Ve hiç yorulmuyorlar.’’
İmam şöyle devam etti: ‘’ Şayet söyledikleri gibi olsaydı, Allah o melekleri yeryüzünde kendine halife olarak tayin ederdi. Dünyada melekler, peygamberler ve imamlar menzilesinde olurlardı. Acaba peygamber ve imamların haksız yere adam öldürmeleri, zina etmeleri mümkün müdür? Duymuyor musunuz ki, Yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘’ Senden önce bir kısım insanlardan, mahlûkat üzerine gönderdik. Şehir halkına gönderdiğimiz vahiyleri bildiriyorlardı.’’ İşte bu ayet melekleri yeryüzüne delil ve önder olarak göndermediğinin bir delilidir. Ancak melekleri, peygamberlerin üzerine göndermiştir.
Rivayetçiler o hazrete: Öyleyse şeytan da melek değildir.’’diye söylediler. Hazret şöyle cevap verdi: ‘’ Evet, o melek değildi, cinlerdendi.’’ Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
‘’o cinlerdendi.’’
peygamberlerin hayatı (hasan kanaatlı)