Hz Hızır as’ın Hayatı
Kur’an-ı Kerim’i tefsir eden müfessirler Hz Hızır as’ın ismi hakkında değişik rivayetler nakletmektedir.
Bazı rivayetlere göre Hz Hızır as’ın asıl ismi ‘’Ermiya’’dır. Bazı rivayetlere göre ‘’el-Yesa’’dır. Bazı rivayetlere göre de ‘Belya’’dır.
Yine rivayetlere göre Hz Hızır as’ın ayağını bastığı her taştan ve kuru topraktan yemyeşil bitkilerin ve çimenlerin çıkmasından dolayı o anlama gelen ‘’ Hızır’’ adını almıştır. Bazı rivayetlere göre de; Hz Hızır as bir gün bir taşın üzerinde oturuyordu. Taşın üzerinden kalkınca taş yürümeye başladı. İşte bu nedenle de ‘’canlılık veren’’ anlamına gelen ‘’ Hızır’’ adını almış oldu.
Hz Hızır ‘ın ne zaman yaşadığı ve hangi soydan olduğu ve yine peygamber olup olmadığı hakkında değişik rivayetler vardır. Bazı rivayetlere göre peygamber değildir. Bazı rivayetlere göre de İsrailoğullarına gönderinle bir peygamberdir.
Bazı rivayetlere göre Hz Nuh as zamanında yaşamıştı ve onun gemisine binenlerden biriydi. Bu rivayetlere göre Hz Hızır as, Hz Nuh’un evlatlarındandı ve yine bu rivayetlere göre Hz Hızır’ın adı ve soyu şöyledir: Tayla b. Melkan b. Amir b. Efrahşad b. Sam b. Nuh’dur.
Bir gün Hz Nuh as yanındakilere: ‘’ Kim Hindistan’a gidip Serendip adasından Adem ve Havva’nın cesetlerini bana getirebilir ki, ben onun hakkında ömrünün uzun olması için dua edeyim’’ diye buyurdu. Hz Hızır as hemen ayağa katlı:’’ Ey Allah’ın elçisi, ben getirebilrim’’ diye söyledi. Hz Nuh as da Hz Hızır için dua etti. Hz Hızır da Adem ile Havva’nın cesetlerini getirmek için yola koyuldu. Hindistana vardı, Serendip adasına gitti. Hz Adem ile Havva’nın cesetlerini alıp Hz Nuh as’a getirdi. Yüce Allah da Hz Nuh’un duasını kabul edip ona çok uzun bir ömür verdi.
Hz Hızır as her zaman Mağrib denizi adalarında yaşayıp Rabbi’ne ibadet ve zikir ile meşgul oluyordu. Büyük İskender devri olunca, İskender’in yanına varması emrolundu. Hemen kalkıp İskender’i Zülkarneyn’in yanına gitti. Onun yaşadığı bölgeye, o da yerleşip orada yaşamaya başladı. Hz İskender’i Zülkarneyn bütün dünyayı kendi hâkimiyeti altına aldığında, Hz Hızır onunla beraberdi. İskender’i Zülkarneyn batıda zulümatın bulunduğunu ve o zulümatta da Abı Hayat’ın olduğu haberini alınca batıya hareket etti. Hz Hızır’ı da bir miktar asker ile öncü olarak gönderdi. Hz Hızır hayat suyunu buldu ve ondan bir miktar içti. İşte bundan dolayı hayatta kalmak ona nasip oldu, İskender’e nasip olmadı.
Bir diğer rivayete göre de Hz Hızır as, Hz Musa as’ın akrabalarındandı. İsrailoğulları içerisinde bir peygamberdi. Hayat suyunu bulup içti ve kıyamete kadar da hayatta kalmak ona nasip oldu.
İsmail Hakkı Efendinin yazdığına göre; Hz Hızır as ashabı kehf ile birlikte, kıyamet yaklaştığında Hz Mehdi as’ın huzurunda ortaya çıkacak ve Hz Mehdi as’ı iman edecek, onun en yakın dostlarından ve askerlerinden biri olacaktır.
Bir rivayet ise şöyle diyor: Hz Hızır as gençliğinden başlayarak, her an Allah’a ibadet eden bir kişiydi. Bu rivayete göre ona, ulu bir kişi olan babası: ‘’ Ya Hızır, seni evlendireyim, soyumuz çoğalsın.’’ Demişti. O ise ibadeti çok sevdiğinden: ‘’ Babamın bu sonu gelmez evlenme sözlerinden bıktım usandım. Bunlardan kurtulmak için memleket memleket gezeyim diyerek’’ Baba yurdundan ayrıldı. Allah’u Teâlâ da kendisini sevenleri mükâfatsız bırakmayacağı için ona hayat suyundan içirtti.
Müminlerin inanışına göre Hz Hızır as, Allah’ın ihsanı ile sonsuza dek yaşayışa kavuşmuştur ve hala da aramız da yaşamaktadır. Hz İlyas’ın da ilelebet yaşayacağı nakledilmektedir. Hz Hızır’ın göre denizlerde sıkıntılar içinde kalanları ve boğulmak üzere olan müminlerin imdadına yetişip onları kurtarmaktır. Hz İlyas’ın göre ise karada yolunu kaybeden, aç ve
susuz kalan, sıkıntılar içerisinde olan müminlerin imdadına yetişip onları kurtarmaktır. Hz Hızır as, Hz İlyas as ile birlikte yılın hac günlerinden buluşurlar ve görüşmeler yaparlar. Hac da bunları görenler de olabilir. Bunları görmek, o kişiye mutluluk bağışlar.
Hz Hızır hakkında diğer bir rivayet de Ali b. İbrahim’in tefsir kitabında Hz Cafer Sadık as’dan nakledilmektedir. Hazret şöyle buyurmuş:’’ Hızır, padişahlardan birinin oğluydu. Allah’a iman etmişti. Babasının odasında tenha bir köşeye çekilmiş, Rabbine ibadet ve zikir ile meşguldü. Babasının tek evladı idi. Bir gün babasının yakın dostları babasına, Hızır’ı evlendirmelerini söylediler. Böylece Hızır evlenecek, çocuğu olacak ve padişahlık kendisine geçecek, kendinden sonra da kendi oğluna intikal edilecekti. Bu durumdan da padişah babası çok mutlu olacaktı.
Hz Hızır’ın babası yakın dostlarının bu fikrini çok beğendi. Hemen oğluna ve kendi soyuna uygun bir kız buldu. Düğün merasimi yaptıktan sonra oğlu Hızır’ı zifaf odasına gönderdi. Fakat Hızır as odasına gelen ve karısı olacak kıza asla ilgi duymadı. Böylece sabah oldu. İkinci gün olunca, Hz Hızır karısı olacak kıza şöyle dedi: ‘’Sana bir sır söylersem saklar mısın?’’ Kız: ‘’ Evet, saklarım’’ dedi. Hz Hızır as :’’ Babam, senin ile zifaf gecesi ilişki kurup kurmadığımı sorar ise, sen babama; evet, ilişki kurdu.’’ diye söyler misin? Kız evet, söylediğinin aynısını yaparım dedi.
İkinci gün padişah, gelini olan kızı huzuruna çağırttı. Oğlunun kendisiyle ilgilenip ilgilenmediğini sordu. Kız da Hz Hızır’a söz verdiği için ilgilendiğini söyledi. Fakat orada bulunan padişahın yakınlarının bir kısmı padişaha: Kadınların kızı teftiş etmelerini ve böylece de ilişki kurulup kurulmadığını öğrenmelerini’’ istediklerini bildirdiler. Kadınlar da kızın durumunu teftiş ettiler, fakat kızın hala kız olarak kaldığını anladılar. Kadınlar durumu padişaha bildirdiler. Padişah o kızı sarayından uzaklaştırdı ve ikinci bir kızla evlendirdi. Hz Hızır ikinci kıza da ilgi göstermedi. Hz Hızır kıza sana bir sır versem saklar mısın? Dedi. Kız saklarım dedi. Hz Hızır önceki kıza söylediklerini buna da söyledi. Padişah bu kızı da huzuruna çağırdı ve sordu. Kız, Hz Hızır’a verdi sözü tutmadı. Padişaha: ey hükümdar, senin oğlun da benim gibi bir kadındır. Kadının kadınla ilişki kurup çocuk doğurması mümkün mü? diye söyledi. Padişah bu söze çok öfkelendi ve o kızı derhal kapı dışarı etmelerini emretti. Üçüncü gün olunca, babalık duygusu Hz Hızır’ın babasını harekete geçirdi. Oğlunu görmek istedi. Fakat oğlunu odasında bulamadı.
Yüce Allah sevdiği kulu Hz Hızır’a öylesine bir güç vermişti ki, istediği bir şeyi nasıl tasavvur ediyorduysa, o şey aynen öyle gerçekleşmiş olurdu.
Bir gün Hz Hızır’ın babasının bulunduğu şehirden, deniz ticareti yapanlardan iki kişi, ticaret yapmak amacıyla denizlerden birinin adasına doğru hareket ettiler. Fakat yollarını kaybedip ıssız bir odaya vardılar. Adada Hz Hızır’ı namaz kılarken buldular. Hz Hızır namazdan sonra o ikisini huzuruna çağırdı. Durumlarını, nereden geldiklerini ve kim olduklarını sordu. Onlar da durumlarını anlatıp kaybolduklarını anlattılar. Hz Hızır onlara: ‘’ Ben şayet bu gün sizleri evlerinize gönderir isem, benim bu sırrımı saklar mısınız? diye sordu. Onlar da saklarız dediler. Fakat birisi kalbinden: ben bu sırrı kalbimde saklarım diye geçirirken; diğeri ben evime varır varmaz hemen bu durumu Hızır’ın babasına bildireceğim diye düşündü. Hz. Hızır bunların verdikleri söze güvenerek hemen bir rüzgâr çağırdı ve bunları evlerine götürmesini emretti. O iki kişiden biri sırrı saklarken diğeri padişahın yanına varıp oğlunun nerde olduğunu bildirdi. Padişah, durumu haber veren adama: ‘’ Senin bu söylediklerine şahitlik edebilecek biri var mıdır?’’diye sordu. Adam evet vardır, filan tacir arkadaşım benim yanımdaydı diye söyledi. Padişah adamın arkadaşını huzuruna çağırttı. Tacir arkadaşı padişahın huzuruna çıkınca, aklına Hz Hızır’a verdiği söz geldi ve bu nedenle padişaha: Hayır, ben ne öyle bir durumla karşılaştım ne de bu adamı tanıyorum dedi.
Kur’an-ı Kerim’i tefsir eden müfessirler Hz Hızır as’ın ismi hakkında değişik rivayetler nakletmektedir.
Bazı rivayetlere göre Hz Hızır as’ın asıl ismi ‘’Ermiya’’dır. Bazı rivayetlere göre ‘’el-Yesa’’dır. Bazı rivayetlere göre de ‘Belya’’dır.
Yine rivayetlere göre Hz Hızır as’ın ayağını bastığı her taştan ve kuru topraktan yemyeşil bitkilerin ve çimenlerin çıkmasından dolayı o anlama gelen ‘’ Hızır’’ adını almıştır. Bazı rivayetlere göre de; Hz Hızır as bir gün bir taşın üzerinde oturuyordu. Taşın üzerinden kalkınca taş yürümeye başladı. İşte bu nedenle de ‘’canlılık veren’’ anlamına gelen ‘’ Hızır’’ adını almış oldu.
Hz Hızır ‘ın ne zaman yaşadığı ve hangi soydan olduğu ve yine peygamber olup olmadığı hakkında değişik rivayetler vardır. Bazı rivayetlere göre peygamber değildir. Bazı rivayetlere göre de İsrailoğullarına gönderinle bir peygamberdir.
Bazı rivayetlere göre Hz Nuh as zamanında yaşamıştı ve onun gemisine binenlerden biriydi. Bu rivayetlere göre Hz Hızır as, Hz Nuh’un evlatlarındandı ve yine bu rivayetlere göre Hz Hızır’ın adı ve soyu şöyledir: Tayla b. Melkan b. Amir b. Efrahşad b. Sam b. Nuh’dur.
Bir gün Hz Nuh as yanındakilere: ‘’ Kim Hindistan’a gidip Serendip adasından Adem ve Havva’nın cesetlerini bana getirebilir ki, ben onun hakkında ömrünün uzun olması için dua edeyim’’ diye buyurdu. Hz Hızır as hemen ayağa katlı:’’ Ey Allah’ın elçisi, ben getirebilrim’’ diye söyledi. Hz Nuh as da Hz Hızır için dua etti. Hz Hızır da Adem ile Havva’nın cesetlerini getirmek için yola koyuldu. Hindistana vardı, Serendip adasına gitti. Hz Adem ile Havva’nın cesetlerini alıp Hz Nuh as’a getirdi. Yüce Allah da Hz Nuh’un duasını kabul edip ona çok uzun bir ömür verdi.
Hz Hızır as her zaman Mağrib denizi adalarında yaşayıp Rabbi’ne ibadet ve zikir ile meşgul oluyordu. Büyük İskender devri olunca, İskender’in yanına varması emrolundu. Hemen kalkıp İskender’i Zülkarneyn’in yanına gitti. Onun yaşadığı bölgeye, o da yerleşip orada yaşamaya başladı. Hz İskender’i Zülkarneyn bütün dünyayı kendi hâkimiyeti altına aldığında, Hz Hızır onunla beraberdi. İskender’i Zülkarneyn batıda zulümatın bulunduğunu ve o zulümatta da Abı Hayat’ın olduğu haberini alınca batıya hareket etti. Hz Hızır’ı da bir miktar asker ile öncü olarak gönderdi. Hz Hızır hayat suyunu buldu ve ondan bir miktar içti. İşte bundan dolayı hayatta kalmak ona nasip oldu, İskender’e nasip olmadı.
Bir diğer rivayete göre de Hz Hızır as, Hz Musa as’ın akrabalarındandı. İsrailoğulları içerisinde bir peygamberdi. Hayat suyunu bulup içti ve kıyamete kadar da hayatta kalmak ona nasip oldu.
İsmail Hakkı Efendinin yazdığına göre; Hz Hızır as ashabı kehf ile birlikte, kıyamet yaklaştığında Hz Mehdi as’ın huzurunda ortaya çıkacak ve Hz Mehdi as’ı iman edecek, onun en yakın dostlarından ve askerlerinden biri olacaktır.
Bir rivayet ise şöyle diyor: Hz Hızır as gençliğinden başlayarak, her an Allah’a ibadet eden bir kişiydi. Bu rivayete göre ona, ulu bir kişi olan babası: ‘’ Ya Hızır, seni evlendireyim, soyumuz çoğalsın.’’ Demişti. O ise ibadeti çok sevdiğinden: ‘’ Babamın bu sonu gelmez evlenme sözlerinden bıktım usandım. Bunlardan kurtulmak için memleket memleket gezeyim diyerek’’ Baba yurdundan ayrıldı. Allah’u Teâlâ da kendisini sevenleri mükâfatsız bırakmayacağı için ona hayat suyundan içirtti.
Müminlerin inanışına göre Hz Hızır as, Allah’ın ihsanı ile sonsuza dek yaşayışa kavuşmuştur ve hala da aramız da yaşamaktadır. Hz İlyas’ın da ilelebet yaşayacağı nakledilmektedir. Hz Hızır’ın göre denizlerde sıkıntılar içinde kalanları ve boğulmak üzere olan müminlerin imdadına yetişip onları kurtarmaktır. Hz İlyas’ın göre ise karada yolunu kaybeden, aç ve
susuz kalan, sıkıntılar içerisinde olan müminlerin imdadına yetişip onları kurtarmaktır. Hz Hızır as, Hz İlyas as ile birlikte yılın hac günlerinden buluşurlar ve görüşmeler yaparlar. Hac da bunları görenler de olabilir. Bunları görmek, o kişiye mutluluk bağışlar.
Hz Hızır hakkında diğer bir rivayet de Ali b. İbrahim’in tefsir kitabında Hz Cafer Sadık as’dan nakledilmektedir. Hazret şöyle buyurmuş:’’ Hızır, padişahlardan birinin oğluydu. Allah’a iman etmişti. Babasının odasında tenha bir köşeye çekilmiş, Rabbine ibadet ve zikir ile meşguldü. Babasının tek evladı idi. Bir gün babasının yakın dostları babasına, Hızır’ı evlendirmelerini söylediler. Böylece Hızır evlenecek, çocuğu olacak ve padişahlık kendisine geçecek, kendinden sonra da kendi oğluna intikal edilecekti. Bu durumdan da padişah babası çok mutlu olacaktı.
Hz Hızır’ın babası yakın dostlarının bu fikrini çok beğendi. Hemen oğluna ve kendi soyuna uygun bir kız buldu. Düğün merasimi yaptıktan sonra oğlu Hızır’ı zifaf odasına gönderdi. Fakat Hızır as odasına gelen ve karısı olacak kıza asla ilgi duymadı. Böylece sabah oldu. İkinci gün olunca, Hz Hızır karısı olacak kıza şöyle dedi: ‘’Sana bir sır söylersem saklar mısın?’’ Kız: ‘’ Evet, saklarım’’ dedi. Hz Hızır as :’’ Babam, senin ile zifaf gecesi ilişki kurup kurmadığımı sorar ise, sen babama; evet, ilişki kurdu.’’ diye söyler misin? Kız evet, söylediğinin aynısını yaparım dedi.
İkinci gün padişah, gelini olan kızı huzuruna çağırttı. Oğlunun kendisiyle ilgilenip ilgilenmediğini sordu. Kız da Hz Hızır’a söz verdiği için ilgilendiğini söyledi. Fakat orada bulunan padişahın yakınlarının bir kısmı padişaha: Kadınların kızı teftiş etmelerini ve böylece de ilişki kurulup kurulmadığını öğrenmelerini’’ istediklerini bildirdiler. Kadınlar da kızın durumunu teftiş ettiler, fakat kızın hala kız olarak kaldığını anladılar. Kadınlar durumu padişaha bildirdiler. Padişah o kızı sarayından uzaklaştırdı ve ikinci bir kızla evlendirdi. Hz Hızır ikinci kıza da ilgi göstermedi. Hz Hızır kıza sana bir sır versem saklar mısın? Dedi. Kız saklarım dedi. Hz Hızır önceki kıza söylediklerini buna da söyledi. Padişah bu kızı da huzuruna çağırdı ve sordu. Kız, Hz Hızır’a verdi sözü tutmadı. Padişaha: ey hükümdar, senin oğlun da benim gibi bir kadındır. Kadının kadınla ilişki kurup çocuk doğurması mümkün mü? diye söyledi. Padişah bu söze çok öfkelendi ve o kızı derhal kapı dışarı etmelerini emretti. Üçüncü gün olunca, babalık duygusu Hz Hızır’ın babasını harekete geçirdi. Oğlunu görmek istedi. Fakat oğlunu odasında bulamadı.
Yüce Allah sevdiği kulu Hz Hızır’a öylesine bir güç vermişti ki, istediği bir şeyi nasıl tasavvur ediyorduysa, o şey aynen öyle gerçekleşmiş olurdu.
Bir gün Hz Hızır’ın babasının bulunduğu şehirden, deniz ticareti yapanlardan iki kişi, ticaret yapmak amacıyla denizlerden birinin adasına doğru hareket ettiler. Fakat yollarını kaybedip ıssız bir odaya vardılar. Adada Hz Hızır’ı namaz kılarken buldular. Hz Hızır namazdan sonra o ikisini huzuruna çağırdı. Durumlarını, nereden geldiklerini ve kim olduklarını sordu. Onlar da durumlarını anlatıp kaybolduklarını anlattılar. Hz Hızır onlara: ‘’ Ben şayet bu gün sizleri evlerinize gönderir isem, benim bu sırrımı saklar mısınız? diye sordu. Onlar da saklarız dediler. Fakat birisi kalbinden: ben bu sırrı kalbimde saklarım diye geçirirken; diğeri ben evime varır varmaz hemen bu durumu Hızır’ın babasına bildireceğim diye düşündü. Hz. Hızır bunların verdikleri söze güvenerek hemen bir rüzgâr çağırdı ve bunları evlerine götürmesini emretti. O iki kişiden biri sırrı saklarken diğeri padişahın yanına varıp oğlunun nerde olduğunu bildirdi. Padişah, durumu haber veren adama: ‘’ Senin bu söylediklerine şahitlik edebilecek biri var mıdır?’’diye sordu. Adam evet vardır, filan tacir arkadaşım benim yanımdaydı diye söyledi. Padişah adamın arkadaşını huzuruna çağırttı. Tacir arkadaşı padişahın huzuruna çıkınca, aklına Hz Hızır’a verdiği söz geldi ve bu nedenle padişaha: Hayır, ben ne öyle bir durumla karşılaştım ne de bu adamı tanıyorum dedi.
Yorum