Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ynt: Muhsin Yazıcıoğlunun 7. Olağan Kurultay Konuşması..

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Muhsin Yazıcıoğlunun 7. Olağan Kurultay Konuşması..

    Sayın Divan
    Saygıdeğer Konuklarımız,
    Değerli Basın Mensupları,
    Muhterem Delegeler,

    Yurt içinden ve yurt dışından 7.olağan kurultayımıza gelen ve bizleri onurlandıran Büyük Birlik Sevdalıları..

    Güçlü ve müreffeh Türkiye sevdalısı Gönüldaşlarım..

    Sizleri, partim ve partililerim adına sevgi ve saygı ile selamlıyorum.
    Görkemli kurultayımıza hoş geldiniz..

    Bugün bir kez daha Atatürk spor salonundayız.
    Yine davet ettim.. Yine Geldiniz..
    Yine helal rızıklarınızdan keserek yüreğinizle geldiniz..

    Dün olduğu gibi bugün de elinizin emeği, sırtınızın teri ve gayretlerinizle elde ettiğiniz temiz kazançlarınızla buradasınız…

    Hoş geldiniz..

    Ben tertemiz ellerimi size uzatıyorum…
    Bu eller kire bulaşmadı..
    Bu eller ihanete ortak olmadı.
    Bu eller tertemiz bir mazinin hatıralarıyla dolu bir kuşağın, bugüne uzattığı ve kutlu bir geleceğe birlikte yürümek için akitleşmek isteyenlerin elidir.
    Tutun dedim.. Tuttunuz..
    Hoş geldiniz..

    Değerli dostlarım, can kardeşlerim, annelerim, bacılarım..

    Büyük Birlik Partisi; Türkmeniyle, Kürtüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, alevisi ve sünnisiyle, milletimizi tasada ve kıvançta bir yapacak, Türk-İslam coğrafyasında Büyük Birliği kuracak büyük ülkü yoludur..

    Bu yola çıkarken birlikte karar verdik. Birlikte yürümeye ve birlikte büyümeye söz verdik..
    Bu yola çıkarken içerde ve dışarıda hiçbir derin güçten icazet ve destek almadık.

    Büyük Birlik Partisi; Milli tarihimiz, milli ve manevi değerlerimizden beslenen Anadolu’nun hormonsuz ve natürel bir hareketidir.

    Bizler Bu ülkede yaşayan insanların “her şeyin en iyisini hak ettiğine” inanıyoruz. Halka hizmet etmenin en önemli aracı olan siyaset, Büyük Birlik Partisi için kesinlikle bir “meslek algısı” değildir.

    İlkemiz Önce Türkiye Öncü Türkiye’dir… Bizim vizyonumuz; itaat eden, devleti ve siyaseti uydulaştırılmış ve ekonomisi boyunduruk altına alınmış bir ülke vizyonu değildir. Bizim vizyonumuz “Tam Bağımsız ve Güçlü bir Türkiye” ülküsüdür.

    Büyük Türkiye idealini özümseyen; herkes için adalet, özgürlük ve refah prensiplerine dayalı “Yeni Bir Dünya Kurma” iradesinin fitilini ateşleyecek ve tüm bunları ülke siyasetinde etkin hale getirebilecek vizyona sahip yegane siyasal oluşum Büyük Birlik Partisi’dir.

    Değerli Arkadaşlarım,

    Bu yola çıkarken kendimize güvendik. Birbirimize inandık..
    Bugün bir kere daha sizlere sesleniyorum..
    Benimle gerekirse en çetin şartlarda birlikte yürümeye var mısınız?
    Milletimiz için fedakarlığa değil, gerekirse feda olmaya var mısınız?
    Vatanın ve milletin mukadderatını yine milletin azim ve kararlığı kurtaracaktır diyor musunuz?

    O halde..
    Kendi zekanıza ve dehanıza güvenin..
    Sizin kaderiniz ve hakkınız geri kalmışlık değildir.
    Artık gelenekçi değil yenilikçi akla muhtaç olduğunuzu bilin..
    Yenilikçiliğin ve değişimin Soroz’suz ve Fuller’siz olabileceğine inanın..
    Ne “ulusalcı” ne de “küreselci” olmak zorunda değilsiniz.. Bu iki yol dışında başka bir yolda ilerlemek zorundayız.. Bu üçünü yol; anti emperyalist, Demokratik, Yerli, yenilikçi çizgidir.. Milletimizin ve ülkemizin Güvenliğini, özgürlüğünü, ve refahını sağlayacak; Milliyetçi, maneviyatçı ve demokratik olan bu çizgide yürümek şarttır..
    Bu yolda birlikte yürümeye var mısınız?
    O halde ayağa kalkın uzatın ellerinizi..
    Ve bir kere daha sözleşelim..
    Var mısınız?

    Güvenliğimiz, özgürlüğümüz ve refahımız için var mısınız?
    Olup bitenin farkına varmaya, bahane üretmeden ve sağınıza solunuza bakmadan mücadeleye..
    Var mısınız?
    O halde bugünü yeni bir milat kabul ederek bir kere daha değerlendirelim..

    Değerli Dava Arkadaşlarım!

    Geçmişin muhasebesini yaparken, ülkemizin bugünkü genel durumuna bakmak, milletimizin yaşadıklarını değerlendirmek yerinde olacaktır.

    2008 Türkiye’si penceresinden baktığımızda “Nasıl Bir Türkiye ile karşı karşıyayız” sorusu ile başlayarak ülkemizin genel durumu ile ilgili fazla detaya inmeden bir durum tespiti yapalım..

    2002’den itibaren başlayan bir sürecin neticesinde, Türkiye ekonomisinin, tüketerek ve borçlanarak büyüyen hormonlu bir ekonomi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

    Türkiye son 7 yıldır sürekli cari açık veriyor. Olayın dikkat çekici yönü, yalnızca 7 yıldır cari açık verilmesi değil. Açığın tutarıyla da ilgili.. 2008 yılının tamamına ilişkin cari açığın 51 milyar dolar civarında olması bekleniyor. Başka bir anlatımla, AKP’nin iktidara geldiği 2002’de; 626 milyon dolar olan cari açık, sadece 2008 yılında, 2002’nin yaklaşık 80 katı artmış olacak..

    3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçim sonucunda tek parti olarak iktidara gelen AKP"nin, o günden bugüne; yüksek reel faiz, ucuz döviz, aşırı değerli YTL politikası ile, sıcak para cennetine dönüştürdüğü ekonomideki sanal baharın artık sonuna gelinmiştir.
    Bugün, yabancı sermayenin bankalardaki payı rahatlıkla yüzde 50'nin üzerine çıkıyor.. Bankacılık sektörü diğer sektörlere benzemez. Bankacılık sektörü ülkenin birikimlerini bünyesinde barındırır. Ülke birikimlerinin yabancıların elinde olması, telafisi mümkün olmayan sıkıntılar yaratır.

    Arkadaşlar,

    AKP iktidarında ekonominin çarkları borç yükü ile döndürülmektedir. Günlük yaşantısını sürdürebilme mücadelesi veren vatandaş, her gün daha borçlu hale gelmektedir. Fakat vatandaşın gelir düzeyi, borçlanılan miktar kadar yükseliyor mu?
    Kesinlikle Hayır..
    Kredi kartlarına sığınan vatandaşın bugün oluşturduğu toplam borç 30 milyar YTL’ yi geçti. Faizleriyle birlikte 35 milyar YTL civarında bir borç var.. İnsanlar ihtiyaçlarını mutlaka karşılamak istiyorlar. Ancak, gelirleri yetmiyor. Dolayısıyla tüketici, kredi kartına sığınıyor. Ancak bugün oluşan bu borç birikimi sonucu, insanlar artık, çalıştıkları ve elde ettikleri geliri ailelerine çocuklarına harcamaktan öte, öncelikle kredi kartı borçlarına kullanıyorlar.
    Sadece kendimizi değil çocuklarımızı da borçlandırıyoruz.
    Yani anlayacağınız4 kuşak sonramız ipotek altına giriyor..

    Piyasada inanılmaz bir durgunluk ve nakit para sıkıntısı yaşanıyor. Tüccarımız, esnafımız deyim yerindeyse sinek avlayarak gününü geçiriyor. Hal böyle olunca da; vergisini, kredisini, SSK primini ödeyemiyor, ve çareyi işyerini kapatmakta buluyor.

    Şimdi son 10 yıllık dönem itibariyle kapanan işyeri sayısına bakalım.. Göstergelere baktığımızda Sadece 2008 yılının ilk 5 ayında kapanan işyeri sayısının, son 10 yılda kapanan işyeri sayısının üstünde ve daha vahim bir durumda olduğunu görüyoruz.

    Bu AKP’nin pembe tablolar ardında saklamaya çalıştığı bir başka rekordur..!

    Açlık ve yoksulluk boyutlarının istatistik oyunlarla gizlenemeyecek kadar büyük olduğu bu dönemde, hükümet milyonlarca aileye kömür ve gıda yardımı yapmakla övünüyor.
    Sadaka toplumu yaratmak, vatandaşı el ve devlet kapısına muhtaç etmek ne zamandır övünülecek bir şey haline geldi..?
    Türkiye'de açlık sınırının altında bulunan nüfus 11 milyona, yoksulluk sınırının altındaki nüfus ise 53 milyona ulaşıyor.
    Bu gerçekler gün gibi ortadayken, gidişat nasıl bu kadar soğukkanlılıkla toz pembe gösterebiliyor?
    Türkiye'nin topyekun ilerleyebilmesi için önce gelir dağılımındaki bu adaletsizliğin düzeltilmesi ve insanların insanca yaşama kavuşturulması gerekir..

    Arkadaşlar..
    Ülkenin kanayan başka bir yarası haline gelen ve AKP hükümetinin bu konuda hiçbir şey yapmadığı bir alanda Tarımdır.
    AKP, iktidar olduğu 2002’den bu yana,
    Tarım desteklerini azalttı...
    Maliyetler katlanarak arttı, ama ürün alım fiyatları yerinde saydı..
    Çiftçiler ürününü maliyetin altında satmak zorunda kaldı..
    Fındık üreticisi, pamuk üreticisi, çeltikçi, buğday üreticisi yani çiftçimiz borçlarını ödeyemedi. Tarlası, bağı, bahçesi, evi hacizlik oldu ve elinden alındı.

    Allah Aşkına Bu tablonun neresi pembe?

    Büyük Birlik Partisi İktidarında Türk tarımını ve Çiftçisini Doğru politikalarla ihya edeceğiz..

    İlk başta IMF ve Dünya Bankası dayatmasıyla Tarım ürünlerine getirilen sınırlamaları tamamen ortadan kaldıracağız…
    Yerli üretimin arttırılmasını teşvik edeceğiz..
    Maliyet düşürücü, verim ve rekabet düzeyini artıran politikaları hayata geçireceğiz. Bu çerçevede, kağıt üstünde değil, peşkeş çekerek değil, gerçekten tatbik edilebilen toprak reformunu hayata geçireceğiz..
    Sulama yatırımlarına hız vereceğiz..
    Başta tohum olmak üzere bitkisel ve hayvansal üretim araçlarını, kullanılması gereken gübre ve tarımsal ilacını, tarım alet ve makinelerini, ülke içinde üretip, zamanında ve uygun fiyatla üreticiye ulaştıran, bir tarımsal girdi politikası izleyeceğiz..

    Ürettiği sürece çiftçiden vergi almayacağız..
    Çiftçiyi ürün alım garantisiyle destekleyeceğiz..
    Toprağı olmayan köylüye, üretim yapılması şartıyla toprak vererek üretime katacağız..
    Kuraklık, don, sel gibi doğal afetlere karşı, ürün sigorta sistemi getirerek üreticilerin zararlarını karşılayacağız..
    Şehirleşmenin tarım arazilerini yok etmesini önleyeceğiz.
    Tarımsal üretim merkezlerine, ucuz taşıma aracı olan demiryolları bağlantısı kuracağız..
    Her türlü dış müdahalelere karşı koyup GAP’a hız vereceğiz

    Değerli arkadaşlar,

    Gelelim bu hükümetin “babalar gibi satıyoruz” diye övündüğü özelleştirmelere..
    Özelleştirmede ana amaç nedir? İşletmelerin, daha verimli çalışmasını sağlayarak ekonomiye katkısını arttırmaktır.. Yeri geldiğinde bu amaca yönelik olarak yalnız zarar eden değil, kâr eden kuruluşlar da özelleştirebilir. Yeter ki daha verimli çalışsınlar..
    Çılgınlık derecesine varan özelleştirme saplantısı ile akıl dışı uygulamalara imza atan AKP hükümetine soruyoruz:
    Özelleştirmeden gelen paralar nereye gidiyor?
    Ekonomi için gerekli altyapı yatırımlarına mı gidiyor? Ya da Bazı reformların yapılmasına mı destek oluyor?
    Ne yazık ki hayır..
    Bunların hiçbirisi söz konusu değil.
    Elde edilen paralar, hızla büyüyen açığı kapatmak için yüksek faizli borç ödemelerine gidiyor.
    Sakın yanlış anlaşılmasın.."Türkiye’ye yabancı para sokmayalım, yabancı sermaye kötüdür" anlayışına sahip değiliz, ama buradan da uyarıyorum: Türk ekonomisinin son savunma mevzilerinden olan kamu bankalarının ve enerji dağıtım kurumlarının özelleştirilmesi engellenmelidir. Bunlar dümeni kırılmış, halatları kopmuş “Türkiye Gemisinin”, fırtınada biraz olsun manevra kabiliyeti veren son yelken parçalarıdır. Bu stratejik kurumlarda, can havliyle iktidara tutunan ve akçeli faaliyetlerden başını kaldıramayan AKP hükümetinin fütursuzluğuna kurban edilirse vay halimize!

    Değerli Arkadaşlar..

    Geçtiğimiz günlerde bir kanun teklifi hazırladık.. Önerdiğimiz TEDAŞ’ın özelleştirilmesiyle ilgili kapsamlı özelleştirme kanunu kabul edilirse, 4 ay içerisinde 25 milyar dolara yakın özkaynak temin edilecek ve asgari 40bin insanımıza iş imkanı sağlanacaktır..

    Büyük Birlik Partisi iktidarında; öz kaynaklı, geniş tabanlı, yeni bir milli özelleştirme modelini il kez biz gerçekleştireceğiz..

    Sevgili Arkadaşlar..
    Değerli misafirler..

    Türk ekonomisi, yüksek faizlerle geri ödediği borçlar ve sıcak para ile yaşayan bir “bağımlıya” dönüştürülmüştür. Bir “bağımlı” nasıl tedavi edilirse, Büyük Birlik Partisi’de Türk ekonomisini aynı şekilde tedavi edecektir..

    Buradan tekrar uyarıyorum..
    Geç kalmadan yapılacak şey, ucuz döviz ateşini besleyen sıcak para girişini caydırmaktır. Bunun için de reel faizler mutlaka düşürülmelidir.
    Cari açığı büyüten gereksiz ithalat frenlenmelidir.
    Kur gerçekçi düzeye taşınarak yerli girdiye dayanan ihracat teşvik edilmelidir.
    Sanayi yeniden korunup, istihdam yaratması şartıyla, iç pazarla desteklenmelidir. .
    İç ve dış borçların takvimi yeniden düzenlenmelidir.
    Yatırım, Üretim ve istihdamın önünü tıkayan şu andaki vergi sistemi, Ciddi ve adil bir vergi reformu ile yeniden yapılandırılmalıdır.. .

    Bu dediklerimizi kim yapacak?
    Bunlara mı havale edeceğiz?
    Bunlar yapabilir mi?
    Dün iktidara gelenler ve bugün iktidarda olanlar bunu yapabilir mi?
    Hayır !
    Yapamadılar!
    Yapamazlar..
    Bunun için vesayet altında olmaya,n bağlantısız ve bağımsız milli bir hareketin iktidarı gereklidir..
    Bu iktidar Büyük Birlik Partisi iktidarı olacaktır..
    Bunu biz yaparız..
    Yatırıma, üretime, istihdama ve ihracat ağırlıklı rekabetçi, verimliliği esas alan sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma modeli ile bunu başaracağız..
    Programımızla, projelerimizle, kadrolarımızla hazırız..

    Sevgili Arkadaşlar..
    Değerli misafirler..

    Yıllardır her şehit cenazesi ardından dillere pelesenk edilmiş “Terörle mücadelenin uzun soluklu ve sabır isteyen bir süreç” lafını lügatlerimizden çıkarmanın vakti gelmiştir. Artık aynı sahneleri yaşamaktan moral değerleri dibe vurmuş milletimizin tahammül ve sabır sınırları zorlanmaya başlamıştır. Milletimiz çözüm beklemektedir.

    Büyük Birlik Partisi ve Muhsin Yazıcıoğlu olarak hükümete ve askeri yetkililere soruyorum. “Türk devleti elinde imkânı olduğu halde neleri yapmıyor ya da yapamıyor?”

    Biz bu sorunun cevabını verdik..

    Geçtiğimiz dönem bir terörle mücadele raporu yayınladık. Gerek hükümetle gerekse askeri cenahla paylaştığımız, bizzat Cumhurbaşkanına sunduğumuz tavsiyelerimizin, ne kadar gerçekçi ve son çare olduğunu tekrar aziz milletimiz ile bu kürsüden paylaşmak istiyorum.

    Yeterli önlemler almakta başarılı değiliz değerli arkadaşlar!

    Bir kere, devletimizin bu soruna teşhis koyup gerekli ve etkin; sosyal, ekonomik, istihbârî ve inzibati tedbirleri yeterince almış olduğu kesinlikle söylenemez. İmparatorluk zamanından bu yana, Türkiye’de, ayrılıkçı ve bölücü hareketlerin daima, ideolojik ve ekonomik olarak merkezi, finansörü ve destekçisi dışarısı olmuştur. Ve maalesef Türkiye bu dış destek ve müdahalelere karşı yeterli önlemler almakta başarısız kalmıştır.

    Arkadaşlar..

    Bu zamana dek Terörizm ve terörist ile yeterli ve sürdürülebilir, kararlı bir mücadele programı uygulanmamıştır. Problem sadece can pahasına dağlarda mücadele eden kahraman Mehmetçiğin kucağına bırakılmıştır..

    Bunun için daha önce öne sürdüğümüz teklifimizi yineliyoruz:

    Değerli dava arkadaşlarım..

    Unutulmamalıdır ki “İnsan düşündüğü, devlet koruduğu müddetçe” mevcuttur.

    Buradan açık seçik iddialı bir şekilde ilan ediyorum..

    Büyük Birlik Partisi İktidarında Biz bu Terör Belasının Kökünü Kazırız!

    Çete faaliyetlerine ve gizli örgütsel terör eylemlerine karşı, düzenli ordularla açık mücadele stratejileriyle netice almak mümkün değildir. Çok iyi yetiştirilmiş asker ve emniyet personelinden müteşekkil, tamamen yasal ve hukuk güvencesinde olacak “Mobil Birlikler” ihdas edilmelidir. Bunlar, terör örgütünün taktik, metot, strateji ve eylem niteliklerini bilen, buna göre vatandaştan teröristi ayıracak ve vatandaşa zarar vermeden enterne edebilecek yeteneklere sahip olacaktır. Sadece militan unsurlarla değil, onlara lojistik destek ve para veren yurt içi ve dışı tüm unsurlara karşı, öncesi sonrası veya okyanus ötesi diye ayırmadan etkin ve kararlı mücadele verilmelidir.

    Mayını üretip teröriste ulaştıranlardan, teröristin kullandığı silahı üreten, onları eğiten uzmanlardan ve onların ağababalarını tespit edip ifşa ederek hesap sormadan onlara haddine bindirmeden dağdaki eşkıyayı durduramazsınız..
    Şu gölgelerle dövüşüp milleti oyalamaktan vazgeçin..

    Değerli Konuklar..

    Türk silahlı kuvvetlerimizin terörle mücadelesinde mevcut sınırlarımız savunma için müsait değildir.. Bunun için terör yok edilinceye kadar Türkiye Gabar’a sırtını dayayacak şekilde bir tampon bölge oluşturmalıdır..

    Bakın!

    Bugünde hala geçerliliğini koruyan, Türkiye ile Irak arasında 1946 yılında imzalanan dostluk ve sınır anlaşması var (protokol no:6 madde 1). Bu antlaşmaya göre; her iki ülke sınırları içerisinde bulunan 75 km’lik bir bölge içerisinde, eğer komşu ülke o bölge içerisinde asayişi sağlayamıyorsa, kendi aleyhine saldırılara maruz kalan ülkenin sıcak takip yapabilme hakkını kabul etmektedir. Şimdi Amerika diyor ki, ben izin vermeden geçemezsin!.. Bizde Amerika’nın iznini bekliyoruz. Verirse giriyoruz.. Çık diyorsa çıkıyoruz..
    O zaman oradan Amerika sorumluysa benim orada güvenliğimi sağlamak zorunda..
    Sağlayamıyorsa Gireceğim..
    Girme derse, Terörün sorumluları arasında Onu da sayacağım..!
    Tabii bununda gereğini yapacağım..
    Peki bunlar yapıldı mı?
    Yapılmadı..

    Sınırlarımız bizzat Türk uydu sistemleri tarafından takip edilmelidir. Aynı zamanda Uydudan kontrol edilecek sensörler aracılığı ile mayın taramaları yapılmalıdır.
    Terör suçları için idam mutlaka geri getirilmelidir. Teslim olmayan her terör örgütü üyesi ve elebaşları, yaptıkları zulmün karşılığının idam olduğunu muhakkak bilmelidir.

    Türkiye bu kadar tecrübe ve yediği kazıktan sonra, Hala ABD- İsrail -Barzani’den gelecek istihbarat işbirliği ve paylaşımına devam edebilir mi?
    Edemez!
    Bunun için mutlaka teknolojik ve fiziki eksikliklerini gidererek geliştireceğimiz istihbarat örgütlerimize güvenmeliyiz..

    PKK’nın siyasal kanadı DTP’ye gelince..

    Bu DTP devletin İçine Yerleştirilmiş sürekli “Yemlenen” ve “Sulanan” bir TRUVA Atı durumundadır..

    Geçenlerde Aktütün baskını sonrasında, Soyadı ve zihniyeti ile büyük çelişki ortaya koyan DTP Genel Başkanı “Çatışma ortamı devam ettiği müddetçe; gerek PKK'lı olsun, gerek asker veya köy korucusu olsun bu insanların yitirildiğini görüyoruz. Biz hiçbir insanın ölmesini istemiyoruz.” Demiş.
    Bugün Türk askeri ile eşkıyayı aynı kefeye koyan bu zihniyeti şiddetle kınıyor ve TBMM içinde bu insanların varlığını ciddi bir çelişki olarak görüyorum. Biz teröre buluşmamış, terörle organik bir bağ kurmamış, terörü bir mücadele ve muhalefet aracı olarak kullanmamış her siyasal organizasyonun kapatılmasına karşıyız.
    Ama bunlar terör örgütünü benimsediklerini gizlemiyorlar.. Çocukları kadınları sokağa ve şiddete çekmekten vazgeçmiyorlar.. Mehmetçiğe şehit, eşkıyaya terörist diyemeyen bu adamlar, hala; pişkin pişkin ortak akıldan, uzlaşmadan ve demokratik siyasetten dem vurmaya devam ediyorlar.

    Buradan bunları uyarıyorum.
    Bu milletin içine nifak tohumları ekmeyi bırakın.
    Bu ülkede toplumsal gerilime malzeme verecek eylemlerden vazgeçin.

    Ne siz ne de sizin eli silahlı eşkıya takımınız Kürt vatandaşlarımızın temsilcileri değilsiniz..
    Sizler; her türlü dış müdahaleye açık, barış sözcüğünün masumiyetini kullanarak teröre hizmet eden, insanlık düşmanı ve ipleri başkalarının elinde olan kuklalarsınız..


    Bakın!

    Sayın Başbakan “Bazıları Sivas’tan ve Gavur Dağın’dan öteye geçemiyorlar” dediği gün, biz Bitlis’te miting yapıyorduk.. Muş, Bingöl, Batman, Diyarbakır, Mardin illerinde toplantılar yapıyor, vatandaşlarımın rastgele dükkanlarına giriyor, çay bahçelerinde oturuyor, ülke meselelerini konuşuyordum..
    Şırnak’ta aramızda koruma duvarları olmadan, gece 23:30’da, cep telefonlarının sağladığı aydınlatma ortamında gençlerle sohbet ediyordum.. Bu gençlere ne istediklerini sorduğumda; “iş istiyoruz, üniversite istiyoruz ve tanklarla çevrili bir şehir gibi gösterilmekten rahatsızlık duyuyoruz” diyorlardı.
    Bu gençlerin taleplerini ve benim gözlemlerimi Mecliste de gündeme getirdim.. Bugün orada söylediklerimi burada bir kere daha ifade etmek istiyorum:
    Yaylalar boşalmışsa, tarlalar ekilip biçilmiyorsa, yatırım yapılamıyorsa, insanlar doğduğu topraktan göç etmek zorunda kalıyorlarsa, yeterli eğitim-öğretim yapılamıyor ve insanlar cahil bırakılıyorsa, bugün eğer bata o bölgemiz olmak üzere Türkiye’de acılar ve feryatlar bitmiyorsa, bunun kaynağında terör örgütü ve bunları önleyemeyen iktidarlar vardır..

    Arkadaşlar..

    Biz, bu ülkenin bütün vatandaşlarına aynı sevgi ve saygı ile yaklaşmayı temel prensip edinmiş bir siyasî hareket olarak, Anayasamızda ifadesini bulduğu üzere, Türkiye devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi “Türk” sayar ve onun ötesine geçerek, hiçbir kimseyi soyu veya anadili dolayısıyla uzak tutmaz, bütün farklılıkları aynı kilimin desenleri addederiz.
    Bir benzetme yaparsak Ebruya benzetiriz..
    Biliyorsunuz Ebru bir Türk sanatıdır ve bir kere yapılır. Aynısı bir daha yapılamaz. Bin küsur yıldır aynı vatan toprağında aynı kaderi paylaşmış, kız alıp vermiş, aynı dini kaynaktan beslenmiş bir toplum milletleşmiş demektir. Onu yeniden ayrıştıramazsınız.

    Değerli konuklar..
    Ülkemizdeki demokratikleşme özgürlükler ve insanlarımızın kendi inancını ve tüm farklılıklarını ifade etme, bu farklılıkları ile beraber var olma, bu farklılıklarını geliştirme arzularını sonuna kadar

    destekliyoruz. İnsanların ana dillerini öğrenmeleri, konuşmaları ve yayın yapmaları en temel tabii haktır. Bu alanda getirilmiş olan yasaklar 12 Eylül rejiminin anti demokratik dayatmalarıydı ve yanlıştı.. Zaten bu konuda da önemli düzenlemeler yapılmıştır. Gelecekte de demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile, herkes için işlemesinin mücadelesini veriyoruz. Her türlü mağduriyet alanı için, uzlaştırıcı ve ikna edici çözümler üretmeye devam edeceğiz.

    Büyük Birlik Partisi’nin dünyayı, Türkiye’yi ve Türk milletini nasıl gördüğü ve nasıl bir siyaset anlayışıyla hareket ettiği açıktır. İnsan olarak yaratılmanın haysiyet ve şerefini korumak için; ne zulme razı oluruz, ne de zulüm yaparız. Vatanımız, milletimiz, namusumuz, haysiyetimiz ve şerefimiz için en yüksek riskleri göze alırız. Bu riskleri göze alamayan ve hayatını sadece dünyanın zevk ve sefasına kaptıranlarla bırakınız siyaset yapmayı, onlarla bir adım dahi atmayız.

    Hiç kimse, dünyayı ve Türkiye’yi toz pembe göstererek insanlarımızı miskinliğe sevketmesin. Birbirimize gerçekleri söylemek zorundayız. Ülkemiz bugün küresel güçlerin kuşatması altındadır. Çember giderek daralmaktadır. Eğer Türk ve İslam kimliğimizle 2000’li yıllarda da varlığımızı sürdüreceksek, bu kuşatmayı yarmak zorundayız..

    Şöyle ki:

    Türkiye, büyük oranda güç aktörlerinin belirlediği politikalara kendisini teslim etmiş vazıyettedir.

    AB ve ABD ile bu derece düşük düzeyli ve ciddiyetten uzak ilşkiler kuran iktidar, ne yazık ki Türk Dünyası ile hemen hemen hiç ilgilenmemekte ve bu muazzam kardeş dünyayı ellerinden kaçırmaktadır.

    Büyük Birlik Partisi iktidarında Türkiye, Avrupalı ve Amerikalılara aldırmadan çıkarlarının peşine düşecektir. Artık ABD'yi “tek” istikrar sağlayıcı bir güç, Avrupa’yı da şahsi çıkarlarından uzak kolektif bir varlık olarak görmeyeceğiz.. Türklerin Sadece Tavla değil, Satrançta oynayabildiğini göstermeliyiz..!

    Bildiğiniz üzere; Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, İran, Suriye, Yunanistan, Ukrayna, Bosna, Sancak, Kosova ve Avrupa ülkelerinde üst düzey temaslarda bulundum.. İngiltere Parlamentosunda konuşma yaptım.. Yakın zamanda bir çok Ortadoğu ülkesinin büyük elçileriyle görüşmelerim oldu. Tüm bu temaslarımı bir muhalefet partisinin lideri olarak yaptım.. Bu temaslarımda gördüm ki bulunduğu yerin farkında olmayan bir Türkiye var.. Kendi iç çekişmeleriyle enerjisini tüketen bir Türkiye var.. Buralarda görünmek istenen Türkiye bu değil.. Türkiye önderliğinde bu muazzam coğrafyayı bir barış ve istikrar coğrafyası haline getirebiliriz.. Bunun bütün verileri var..

    Arkadaşlar..

    Büyük Birlik Partisi olarak, ERGENEKON adıyla devam eden dava hakkında da düşüncelerimi ifade etmek isterim.. Biz her türlü çeteleşmeye, cunta ve darbe girişimlerine karşıyız.. Egemenlik millete dayanmadıkça meşru değildir diyoruz. Devam eden davanın, hukukun üstünlüğü anlayışı içerisinde hiçbir hususi kaygıya kapılmadan sürdürülmesini istiyoruz.. Dava süreci sulandırılmamalıdır. Magazine alet edilmemelidir.. Bir kin ve intikam fırsatı olarak kullanılmamalıdır.. Kime ve nereye kadar dokunuyor ve uzanıyorsa oraya kadar gidilmelidir.

    Dostlarım..

    Dinimizin önceliği “insandır”. Bu inanç doğrultusunda netleştirdiğimiz milliyetçilik anlayışımızın da en önemli önceliği, “üstün ırk teorilerinden” ve “nefret kanunlarından” uzak tuttuğumuz “insandır”.

    Yeryüzünde sınırları belirlenerek, bizlere şu şekilde hayatta kalacaksanız ve her şeyden önce kendinizi iptal edeceksiniz diyorlar. Yani bugüne kadar kendimize ait olduğuna inandığımız doğru ya da yanlış ne varsa; örf ve adetlerimizden tutun dinimize kadar.. Kültürümüzden ve dilimizden tutun, yediğimiz, içtiğimiz ve giydiğimize kadar.. Tüm bunları iptal edersen ancak hayatta kalabilirsin şeklinde bir dayatma söz konusu.. Bize dayatılan ve adına Faşizm dediğimiz şey budur. Bunun da panzehiri, Büyük Birlik Partisi anlayışıdır. Yani tarihsel derinlikten güç alan ve kendi toplumunun hak ve hukuk mücadelesini en üstün tutan bir milliyetçilik anlayışıdır..

    Değerli dostlar..
    Saygıdeğer konuklar..

    Önceki iktidarlar ülkeyi soydurdu, bankalarını boşalttırdı, yarattıkları krizin faturasını bunda hiç sorumluluğu olmayan vatandaşa ödetti. Bu iktidarda küresel kriz bahanesiyle borç sarmalı içindeki devletin faturasını vatandaşa ödetiyor. Son günlerde sağanak halinde gelen dayanılmaz zamların asıl izahı budur.. Doğalgaza bir yılda %82,5 zam geldi.. Buna benzer oranlarda temel ihtiyaç maddelerine aynı zamlar geldi..
    Alım gücünün daraldığı bu ortamda esnafımız, zanaatkarımız nasıl yaşacak?
    Soran var mı?
    Soran Yok..
    Neden ?
    Çünkü önem verilmiyor, saygı duyulmuyor ve yok sayılıyor..
    Nimet hep bir kesim tarafından paylaşırken, külfet yalnız vatandaşa yükleniyor.. İşçiye, memura emekli ve dar gelirliye verdiğiniz üç kuruşluk maaşı zamlarla geri aldınız.. Yani kaşıkla verip kepçeyle geri aldınız..

    Değerli Arkadaşlar..

    Önemli gündem konularından biride yolsuzluklardır. Bu iktidar döneminde de maalesef değişen bir şey yok.. Bu dönemde de pis kokular gelmeye devam ediyor.. İddiaların ardı arkası kesilmiyor. Her iddia bir istifa ile AKlanıyor..!

    Yolsuzluklar baskın kültür haline gelmiş her iktidara gelen parti de bu baskın kültüre teslim oluyor. Asla unutulmamalıdır ki; bir dava acılar içinde doğar, fakat konfor statüko yalan, ihanet, yolsuzluk ve samimiyetsizlikler içinde ölür.. Bu sözlerimi iktidarda olanların kulaklarına küpe olarak takıyorum..

    Arkadaşlar..

    Anayasa mahkemesi meclisin 411 milletvekili ile çıkarttığı Anayasa değişikliğini iptal etti. Hemen ifade etmek istiyorum: bu kararla meclis vesayet altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesi millet iradesinin üstüne çıkmıştır. Bu durum demokratik değildir. Derhal 12 Eylül rejiminin dayattığı Anayasa değiştirilmeli, üniter yapı korunarak acilen yeni ve sivil bir Anayasa hazırlanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştirilmelidir. Siyasi partiler yasası ve seçim kanunu demokratikleştirilmelidir. Siyasetin finansmanı şeffaflaştırılmalıdır. Dokunulmazlıklar, kürsü dokunulmazlığı hariç kaldırılmalıdır.
    Bu temenni ve dilekleri kiminle yapacağız..
    İktidar muhalefet bir araya geliyor mu? Daha önemlisi bu ülkede Büyük Birlik Partisi dışında gerçek muhalefet yapan başka bir siyasi parti var mı?
    Muhalefet sıfatını taşıyan diğer siyasi partiler neredeler?
    Grupları var.. İmkanları var.. Fırsatları ve paraları var ama kendileri yok..
    Tarihin kendilerine bahşettiği marka avantajının altında keyif çatıyorlar..Büyük
    imkanlarına rağmen hiç bir şey üretmeden, hiç bir çaba harcamadan büyük bir kitlenin umutlarını
    heba ediyorlar..
    CHP’ye gelince, sadece din karşıtlığı ve yasaklarla var..
    Devlet benim, halk benim, cumhuriyet benim, Atatürk benim, meclis benim diyor..
    Deli Dumrul misali köprü başında durmuşsun, statükonun verdiği imkanları kullanarak dur-geç yapıyorsun.. Anayasayı değiştirtmem, özgürlükleri vermem diyorsun..
    Sen Kimsin?
    Bela mısın?

    Değerli Arkadaşlar, Değerli misafirler, Değerli Dava Arkadaşlarım..

    Bir kişiyle de olsa mecliste temsil ediliyoruz. Bu imkanı veren değerli seçmenlerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum..
    Mecliste bulunduğum bu görev döneminde 19 soru önergesi ve 15 Kanun teklifi ile bir çok sorunu gündeme taşıdık.
    Bunların içinde; 4 C mağdurları, Bağkurlular, Engelliler, Öğretmenler, uzman erbaşlar var. Eğitim hakkını kaybeden öğrencilere af getirilmesi de bizim teklifimizle gerçekleşmiştir. Bu meselelerin önemli bir kısmının çözümüne vesile olduğumuzu söyleyebilirim..
    Şimdi önümüzde yerel seçimler var. Kongremizden hemen sonra Anadolu yollarına düşüyoruz. Her yerde seçimlere katılacağız. İl Genel Meclisi seçiminde her ilçe bir seçim çevresidir ve bağımsızdır. Fakat, Türkiye genelindeki oy oranımızı il genel meclisi oyları belirler. Bu sebeple bir tek eksik ilçe bırakmadan aday göstereceğiz.
    Belediye Başkanlıklarında da imkan bulduğumuz liyakatli ve temsil kabiliyeti olan arkadaşlarımızı aday göstereceğiz. Özellikle il genel meclisi için çok ciddi adaylar çıkararak iyi sonuçlar almalıyız.. Arkadaşlarımdan bunu özellikle istiyorum
    Bu seçimlerde elde edeceğimiz başarı, genel seçimlerde önümüzü açacaktır.
    Güneşin ne zaman doğacağını Allah’a bırakalım.. Bizim işimiz karanlığa bir mum yakmaktır..

    Herkes samimiyetle üzerine düşeni yaptığında başarı arkadan gelir..

    Ülkemize ve insanlarımıza iyi bir gelecek bırakmak istiyoruz. İdealimizdeki gelecek, korku ve endişelerimizden uzak bir gelecek olacaktır. Eğer hasretini çektiğimiz bir gelecek tasarlayacaksak, bu ancak bizzat hayat sebebimiz olan değerlerimize öncelik tanımakla ve o değerlere olan boyun borcumuzu yerine getirmekle mümkün olacaktır.





    #2
    Ynt: Muhsin Yazıcıoğlunun 7. Olağan Kurultay Konuşması..

    Türk milletinin kendi içerisinde Türk-Kürt,Alevi-Sünni diye çekişmesini sağlayarak ülkemizin kendi içerisinde çekişmesi ve sürekli yerinde saymasını amaçlayan emperyalist dış güçlerin oyununu her zaman bozan Muhsin Yazıcıoğlu'dur !!!

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...