Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)
"Bu fetva, şahla İsrail arasında süratle gelişmekte olan uğursuz ilişkiye ciddi bir darbe indirmişti. Medreselerdeki ulemayla din öğrencileri de ayrıca yayınladıkları bildiriler aracılığıyla şah rejimine baskıda bulundular. Bu baskılardan öfkeye kapılan rejim, usulsüz bir tepki daha gösterecek ve canice bir intikam hırsıyla İmam'ın Kum'daki evine ani bir baskın düzenleyip evdeki bütün kitap, yayın, yazı ve belgeleri toplayıp götürecek; bu arada Kum'daki diğer medreselere de aynı türden baskınlar yapılarak İmam'ın eserleri, resimleri ve bildirileri hınçla toplanacaktı. Bu saldırı ve baskınlar sırasında İmam'ın oğlu Hüccet'il islam Hacı Seyyid Ahmed, Hüccet'il islam Hacı Şeyh Hasan Sânei ve İmam'ın şer'i vekili olan merhum Ayetullah İslami Türbet'i de tutuklanmışlardı. Bu isimler ve İmam'ın diğer yakın adamlarının faaliyetleri neticesinde şahın Savak örgütü; İmam tarafından din öğrencilerine karşılıksız verilen harçlıkla -şehriye- müslümanların bir taklid mercii olarak İmam'a gönderdiği dini ve şer'i ödemeleri engelleme hususunda zerrece başarılı olamadı.
Bu olaydan bir süre önce, hareketin niteliği üzerine gerekli talimatları ve İmam'ın mesajlarını alıp halka iletme ve İmam'ın Kum'daki evinden yapılacak faaliyetler hakkında bizzat İmam'dan direktif almak üzere Necef'e gidip babasıyla görüşen Hüccet'il İslam Hacı Seyyid Ahmed Humeyni, Irak'tan dönüşü sırasında (hş. 1346'lı yılların başları) sınırda şahın emniyet görevlileri tarafından tutuklanıp bir süre Kızılkale Zindanı'na hapsedilmişti. İslam inkılabının zaferinden sonra ele geçirilen Savak belgelerinin de ortaya koyduğu üzere o dönemde Savak için en önemli strateji, İmam'la İran'daki mukallidleri arasındaki irtibatı kesmek ve İmam tarafından din öğrencilerine karşılıksız harçlık verilmesini engelleyebilmekti. Bu arada rejimin bütün baskılarına; tutuklama, sürgün ve sürekli tehditlerine rağmen İslami Türbeti, Hacı Şeyh Muhammed Sadık Tahranî (Kerbasçi) ve İmam'ın ağabeyi Ayetullah Pesendide gibi İmam'ın İran'daki şer'i vekillerinin çalışmaları kesintisiz sürmedeydi. Aynı şekilde, İmam'ın, 15 Hordad kıyamının merkezi olarak tanınmış bulunan Kum'daki evinde de, yine İmam'ın oğlu tarafından faaliyetler sürdürülmekteydi ki bu iki faaliyetin devam ediyor olması, rejimin sözkonusu menfur emellerini gerçekleştirmesine mani olmadaydı.
İmam'ın -ks- isim ve faaliyetlerinin zihin ve anılarda canlı tutulması ve onun Kum'daki evinin halâ faal olmayı sürdürmesi Savak için dehşet verici bir olaydı; bu nedenledir ki İmam'ın Kum'daki evi tam dört yıl boyunca sabahın erken saatlerinden geceyarılarına kadar gizli emniyet ve polis güçleri tarafından hem açık, hem gizli şekilde gözetime tabi tutuldu ve mukallidlerle diğer müracaat eden efradın içeriye girmesi önlendi. Ama bütün bu tehdit, engelleme ve yıldırmalara rağmen İmam'ın -ks- yoluna baş koyan müslümanlar, geceyarısı memurlar gittikten sonra İmam'ın evine geliyor ve İmam'la halk arasında köprü vazifesi görüyorlardı. Yine bu dönemdedir ki (hş. 1346 Hordad ayında) rejimin İmam'ı Necef'ten Hindistan'a sürme plânı, yurtiçi ve yurtdışındaki inkılâbî müslümanların yoğun ifşaat, itiraz ve çabaları sonucu suya düşürüldü.
Hş. 1347 Tir ayının 26'sında Irak'ta Baas Partisi'nin iktidarı ele geçirmesiyle birlikte bu partinin her nevi islami harekete düşmanca bakması nedeniyle İmam'ın önündeki engeller ve problemler de artmış oldu, ima İmam -ks- herşeye rağmen çalışmalarını sürdürmeye devam ediyordu. İmam'ın Necef'te sürgünde bulunduğu yıllar arap -İsrail savaşlarına denk geldiği ve islam dünyası bu savaş nedeniyle o günlerde olumlu bir silkiniş yaşadığından rahmetli İmam -ks- bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirecek ve zihnindeki ideallere daha geniş bir çerçevede gündeme getirip; laiklik ve din düşmanlığının yayılmaya çalışıldığı öyle bir çağda dinî eğilimi gündemde canlı tutacak; islam ümmetinin birlik ve vahdete kavuşup tıpkı eskiden olduğu gibi, hakettiği onur ve izzet dolu bir gelecek kurması ve öz kimliğini bulması gerektiğini vurgulayacak ve böylece, başlattığı muazzam hareketi sadece İran dahilinde ve sırf şaha karşı verilen bir mücadele olarak sınırlamama yoluna gidecekti.
İmam Humeyni hş. 19 Mehr 1347'de -1968 sonbaharında- Filistin Kurtuluş Teşkilatı'nın temsilcisiyle yaptığı görüşmede islam dünyasının meseleleri ve Filistin halkının cihad hareketi konusundaki görüşlerini belirterek müslümanların şer'i vazifesi olan zekatın bir kısmının Filistin mücahidlerine ayrılmasının farz olduğu fetvasını verdi (41)."
"Bu fetva, şahla İsrail arasında süratle gelişmekte olan uğursuz ilişkiye ciddi bir darbe indirmişti. Medreselerdeki ulemayla din öğrencileri de ayrıca yayınladıkları bildiriler aracılığıyla şah rejimine baskıda bulundular. Bu baskılardan öfkeye kapılan rejim, usulsüz bir tepki daha gösterecek ve canice bir intikam hırsıyla İmam'ın Kum'daki evine ani bir baskın düzenleyip evdeki bütün kitap, yayın, yazı ve belgeleri toplayıp götürecek; bu arada Kum'daki diğer medreselere de aynı türden baskınlar yapılarak İmam'ın eserleri, resimleri ve bildirileri hınçla toplanacaktı. Bu saldırı ve baskınlar sırasında İmam'ın oğlu Hüccet'il islam Hacı Seyyid Ahmed, Hüccet'il islam Hacı Şeyh Hasan Sânei ve İmam'ın şer'i vekili olan merhum Ayetullah İslami Türbet'i de tutuklanmışlardı. Bu isimler ve İmam'ın diğer yakın adamlarının faaliyetleri neticesinde şahın Savak örgütü; İmam tarafından din öğrencilerine karşılıksız verilen harçlıkla -şehriye- müslümanların bir taklid mercii olarak İmam'a gönderdiği dini ve şer'i ödemeleri engelleme hususunda zerrece başarılı olamadı.
Bu olaydan bir süre önce, hareketin niteliği üzerine gerekli talimatları ve İmam'ın mesajlarını alıp halka iletme ve İmam'ın Kum'daki evinden yapılacak faaliyetler hakkında bizzat İmam'dan direktif almak üzere Necef'e gidip babasıyla görüşen Hüccet'il İslam Hacı Seyyid Ahmed Humeyni, Irak'tan dönüşü sırasında (hş. 1346'lı yılların başları) sınırda şahın emniyet görevlileri tarafından tutuklanıp bir süre Kızılkale Zindanı'na hapsedilmişti. İslam inkılabının zaferinden sonra ele geçirilen Savak belgelerinin de ortaya koyduğu üzere o dönemde Savak için en önemli strateji, İmam'la İran'daki mukallidleri arasındaki irtibatı kesmek ve İmam tarafından din öğrencilerine karşılıksız harçlık verilmesini engelleyebilmekti. Bu arada rejimin bütün baskılarına; tutuklama, sürgün ve sürekli tehditlerine rağmen İslami Türbeti, Hacı Şeyh Muhammed Sadık Tahranî (Kerbasçi) ve İmam'ın ağabeyi Ayetullah Pesendide gibi İmam'ın İran'daki şer'i vekillerinin çalışmaları kesintisiz sürmedeydi. Aynı şekilde, İmam'ın, 15 Hordad kıyamının merkezi olarak tanınmış bulunan Kum'daki evinde de, yine İmam'ın oğlu tarafından faaliyetler sürdürülmekteydi ki bu iki faaliyetin devam ediyor olması, rejimin sözkonusu menfur emellerini gerçekleştirmesine mani olmadaydı.
İmam'ın -ks- isim ve faaliyetlerinin zihin ve anılarda canlı tutulması ve onun Kum'daki evinin halâ faal olmayı sürdürmesi Savak için dehşet verici bir olaydı; bu nedenledir ki İmam'ın Kum'daki evi tam dört yıl boyunca sabahın erken saatlerinden geceyarılarına kadar gizli emniyet ve polis güçleri tarafından hem açık, hem gizli şekilde gözetime tabi tutuldu ve mukallidlerle diğer müracaat eden efradın içeriye girmesi önlendi. Ama bütün bu tehdit, engelleme ve yıldırmalara rağmen İmam'ın -ks- yoluna baş koyan müslümanlar, geceyarısı memurlar gittikten sonra İmam'ın evine geliyor ve İmam'la halk arasında köprü vazifesi görüyorlardı. Yine bu dönemdedir ki (hş. 1346 Hordad ayında) rejimin İmam'ı Necef'ten Hindistan'a sürme plânı, yurtiçi ve yurtdışındaki inkılâbî müslümanların yoğun ifşaat, itiraz ve çabaları sonucu suya düşürüldü.
Hş. 1347 Tir ayının 26'sında Irak'ta Baas Partisi'nin iktidarı ele geçirmesiyle birlikte bu partinin her nevi islami harekete düşmanca bakması nedeniyle İmam'ın önündeki engeller ve problemler de artmış oldu, ima İmam -ks- herşeye rağmen çalışmalarını sürdürmeye devam ediyordu. İmam'ın Necef'te sürgünde bulunduğu yıllar arap -İsrail savaşlarına denk geldiği ve islam dünyası bu savaş nedeniyle o günlerde olumlu bir silkiniş yaşadığından rahmetli İmam -ks- bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirecek ve zihnindeki ideallere daha geniş bir çerçevede gündeme getirip; laiklik ve din düşmanlığının yayılmaya çalışıldığı öyle bir çağda dinî eğilimi gündemde canlı tutacak; islam ümmetinin birlik ve vahdete kavuşup tıpkı eskiden olduğu gibi, hakettiği onur ve izzet dolu bir gelecek kurması ve öz kimliğini bulması gerektiğini vurgulayacak ve böylece, başlattığı muazzam hareketi sadece İran dahilinde ve sırf şaha karşı verilen bir mücadele olarak sınırlamama yoluna gidecekti.
İmam Humeyni hş. 19 Mehr 1347'de -1968 sonbaharında- Filistin Kurtuluş Teşkilatı'nın temsilcisiyle yaptığı görüşmede islam dünyasının meseleleri ve Filistin halkının cihad hareketi konusundaki görüşlerini belirterek müslümanların şer'i vazifesi olan zekatın bir kısmının Filistin mücahidlerine ayrılmasının farz olduğu fetvasını verdi (41)."
Yorum