Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)
"İmam Humeyni'nin inanç, akide ve ideallerinin neler olduğu ve onun hangi temel kaynaklardan beslendiğini çok net olarak ortaya koyan en bariz belge, kendisine "inancı"nı soran Londra -Tımes muhabirine verdiği şu cevaptır:
"Benim ve bütün müslümanların inancı; Kur'an-ı Kerim'de belirtilmiş bulunan ve Allah'ın hak Resulü'yle -saa- yine onun belirtmiş olduğu hak imamlardan bize ulaşan buyruk ve prensiplerdir ki bütün bu buyruk ve prensiplerin temeli olup bizim inancımızın da ana kaynağını teşkil eden eksen "tevhid" esasıdır. Bu itikad gereğince biz inanırız ki tüm kainat ve varlık aleminin ve bu cümleden olmak üzere de insanoğlunun yaratıcısı ancak ve ancak Allah Tealâ hazretleridir; O'nun mukaddes zâtı herşeyi bilir ve herşeyden haberdardır, herşeye muktedirdir ve herşeyin sahibi ve mâlikidir. Bu temel esas ilke bize şunu öğretmektedir: İnsanoğlu sadece Hak Teala'nın mukaddes zâtı karşısında eğilmeli; kendisine itaat etmenin Allah'a itaat etmekle eşanlamlı olduğu kimseler dışında hiçkimseye itaat etmemeli, eğilmemelidir. Yine bu esas gereğince hiçkimse, başkalarını kendisine eğilmeye ve ona itaatte bulunmaya zorlama hakkına sahib değildir. Bu akidevi inancımız, bize, insan hak ve hürriyeti inancını öğretmektedir: Hiç kimse bir insanı, bir toplumu veya bir milleti hürriyetten mahrum edemez, onun için kanun-kural koyamaz, son derece kısıtlı ve yetersiz olan kendi beşerî aklıyla ve kendi emel ve isteklerine binâen birey ve toplumların davranış ve ilişkilerine müdahele edemez, bu cihette kanun, kural ve prensip tayin edemez. Bu vazgeçilmez esasın bize öğrettiği hakikat şudur: İnsanoğlunun ilerleyebilmesini temin edebilecek "tek kanun koyucu" Allah Tealâ'dır, kanun koyma yetkisi sadece Allah'ındır; nitekim tüm yaradılış düzenini var ettiği gibi bu düzenle ilgili tüm kanun, kural ve kaideleri belirlemiş olan da O'nun bizzat Kendisi'dir. Birey ve toplumun saadet, kalkınma ve kemali, Allah'ın belirlediği kural ve kaidelere itaatle mümkündür ancak; bu kural, kaide ve hükümler yine O'nun peygamberleri -as- tarafından insanlara bildirilip öğretilmiş, iblağ edilmiştir. İnsanoğlunun izmihlal ve düşüşünün yegane nedeni hürriyetini kaybetmesi, diğer insanlar karşısında teslim olması ve "kula kulluk etmesi"dir. Bu nedenledir ki insan bu tür esaret zincirlerini kırıp parçalamalı ve kendisini esarete davet edenler karşısında ayaklanıp kıyam etmeli, kendisini ve içinde yaşadığı toplumu esaretten kurtarmalıdır, böylece herkes sadece Allah'a kulluk edecek ve sadece O'nun karşısında teslimiyet gösterecektir. Biz müslümanların sosyal ilke ve kurallarımızın ilkinin, sömürü ve zorbalığa karşı koymak olması bundandır; yine tevhîdî inanç ve akîdemizden hareketle, bütün insanların Allah Tealâ indinde bir ve eşit olduğuna inanırız: O, herkesin yaratıcısıdır ve herkes O'nun kulu, O'nun yarattığı bir varlıktır. İnsanların bir ve eşit olduğu aslına binaen yegane üstünlük ve ayrıcalık ölçüsünün "takva, dürüstlük, günah ve hatadan uzak durma" olduğuna inanırız. Bu nedenle de toplumda fertlerin bir ve eşit olduğu esasını bozan ve hiçbir hakikat ve insânî değere dayalı bulunmayan boş ve kof ayrıcalıklara yolaçan herşeye karşı mücadele etmek gerekir..."(102)
Bir başka yerde de şöyle diyordu: "İslamda ölçü ve kıstas şahsîlikler değil, Allah'ın rızasıdır. Biz şahıslar ve şahsiyetleri hak ölçüsüyle ölçeriz; hakkı şahıs ve şahsiyetlerle değil!"(103) İmam Humeyni -ks- insanların yaradılışının "mutlak kemale aşk besleme"yle yoğrulduğunu, "mutlak kemal"in ise Hak Teala'dan başka şey olmadığını, bütün güç ve kemallerin O'ndan kaynaklandığını savunmaktaydı; nitekim kendisini izleyenlere daima şu nasihatte bulunurdu: "Bütün kâinat, Allah Tealâ'nın huzurudur; sakın O'nun huzurunda günah işlemeyin!"(104) ve: "Allah'tan başka kimseden korkmayın; Allah'tan başka kimseye ümit beslemeyin!"(105).
İmam Humeyni -ks- peygamberlerin insanları Allah'ı tanıma ve O'na yönelmeye sevketmek, insanoğlundaki "mükemmeli arayış ve kemale yöneliş" potansiyelini fiiliyata geçirmek, zulüm ve kötülükleri reddedip toplumu ıslah etmek, hak ve adaleti hakim kılmak amacıyla gönderilmiş olduklarına inanmakta ve şöyle demekteydi: "Peygamberlerin gönderiliş nedeni insanların ahlakını, insanların öz benliğini, insanların ruhunu, insanların cismini, velhasıl bütün bunları zulmetlerden kurtarmaktır; zulmeti tamamen ortadan kaldırıp onun yerine nuru ikame etmektir"(106) İmam Humeyni'nin -ks- sıkça tekrarladığı bir inançtı bu: "Hak Tealâ'dan başka nur yoktur, O'ndan gayrısı hep zulmettir"(107)
İmam Humeyni -ks- İslamın Allah'ın indirdiği son din ve insanların hidayeti için en mükemmel ve en kapsamlı okul olduğuna inanır ve "İslam, medeniyetin en zirve noktasıdır" derdi. "İslam hukuku ileri, mükemmel ve kapsamlı bir hukuktur"(108) "İslamda bir tek kanun vardır, o da, Allah'ın kanunudur"(109) İslamın siyaset ve ibadet dini olduğunu vurgular ve "İslam, yeryüzünde büyük medeniyetin temelini atan dindir"der(110) ve kendisini izleyenlere daima şu öğütte bulunurdu: "Mukaddes Kur'an ve kurtarıcı din olan yüce İslamı, insan düşüncesinin ürünü olan yanlış ve saptırıcı okullarla karıştırmayasınız sakın!"!(111)
"Müslümanların en büyük meselesi Kur'an-ı Kerim'i bir kenara bırakıp başkalarının emri altına girmiş bulunmalarıdır"(112)
"Hz. Resulullah'ın -saa- getirdiği dinin gerçek devamı ve bozulmamış hali olan inkılâbî şiilik okulu da bizzat şiaların kendisi gibi, zorbalarla sömürücülerin nâmertçe saldırılarına maruz kalmıştır daima."(113)
İmam Humeyni -ks- başlattığı hareket ve kıyamın nedenini açıklarken "bütün gayemiz İslamdır bizim" demekte (114) ve İran'da gerçekleşen İslam inkılabını, "yüce İslam dinini yozlaştırıp bozmak isteyen zorba zalimlerin pençesinden bu dini kurtarabilmek amacıyla İmam Hüseyin'in -as- gerçekleştirdiği şanlı Âşurâ Kıyamı'nın bir şua ve yansıması" şeklinde tanımlamaktadır."
"İmam Humeyni'nin inanç, akide ve ideallerinin neler olduğu ve onun hangi temel kaynaklardan beslendiğini çok net olarak ortaya koyan en bariz belge, kendisine "inancı"nı soran Londra -Tımes muhabirine verdiği şu cevaptır:
"Benim ve bütün müslümanların inancı; Kur'an-ı Kerim'de belirtilmiş bulunan ve Allah'ın hak Resulü'yle -saa- yine onun belirtmiş olduğu hak imamlardan bize ulaşan buyruk ve prensiplerdir ki bütün bu buyruk ve prensiplerin temeli olup bizim inancımızın da ana kaynağını teşkil eden eksen "tevhid" esasıdır. Bu itikad gereğince biz inanırız ki tüm kainat ve varlık aleminin ve bu cümleden olmak üzere de insanoğlunun yaratıcısı ancak ve ancak Allah Tealâ hazretleridir; O'nun mukaddes zâtı herşeyi bilir ve herşeyden haberdardır, herşeye muktedirdir ve herşeyin sahibi ve mâlikidir. Bu temel esas ilke bize şunu öğretmektedir: İnsanoğlu sadece Hak Teala'nın mukaddes zâtı karşısında eğilmeli; kendisine itaat etmenin Allah'a itaat etmekle eşanlamlı olduğu kimseler dışında hiçkimseye itaat etmemeli, eğilmemelidir. Yine bu esas gereğince hiçkimse, başkalarını kendisine eğilmeye ve ona itaatte bulunmaya zorlama hakkına sahib değildir. Bu akidevi inancımız, bize, insan hak ve hürriyeti inancını öğretmektedir: Hiç kimse bir insanı, bir toplumu veya bir milleti hürriyetten mahrum edemez, onun için kanun-kural koyamaz, son derece kısıtlı ve yetersiz olan kendi beşerî aklıyla ve kendi emel ve isteklerine binâen birey ve toplumların davranış ve ilişkilerine müdahele edemez, bu cihette kanun, kural ve prensip tayin edemez. Bu vazgeçilmez esasın bize öğrettiği hakikat şudur: İnsanoğlunun ilerleyebilmesini temin edebilecek "tek kanun koyucu" Allah Tealâ'dır, kanun koyma yetkisi sadece Allah'ındır; nitekim tüm yaradılış düzenini var ettiği gibi bu düzenle ilgili tüm kanun, kural ve kaideleri belirlemiş olan da O'nun bizzat Kendisi'dir. Birey ve toplumun saadet, kalkınma ve kemali, Allah'ın belirlediği kural ve kaidelere itaatle mümkündür ancak; bu kural, kaide ve hükümler yine O'nun peygamberleri -as- tarafından insanlara bildirilip öğretilmiş, iblağ edilmiştir. İnsanoğlunun izmihlal ve düşüşünün yegane nedeni hürriyetini kaybetmesi, diğer insanlar karşısında teslim olması ve "kula kulluk etmesi"dir. Bu nedenledir ki insan bu tür esaret zincirlerini kırıp parçalamalı ve kendisini esarete davet edenler karşısında ayaklanıp kıyam etmeli, kendisini ve içinde yaşadığı toplumu esaretten kurtarmalıdır, böylece herkes sadece Allah'a kulluk edecek ve sadece O'nun karşısında teslimiyet gösterecektir. Biz müslümanların sosyal ilke ve kurallarımızın ilkinin, sömürü ve zorbalığa karşı koymak olması bundandır; yine tevhîdî inanç ve akîdemizden hareketle, bütün insanların Allah Tealâ indinde bir ve eşit olduğuna inanırız: O, herkesin yaratıcısıdır ve herkes O'nun kulu, O'nun yarattığı bir varlıktır. İnsanların bir ve eşit olduğu aslına binaen yegane üstünlük ve ayrıcalık ölçüsünün "takva, dürüstlük, günah ve hatadan uzak durma" olduğuna inanırız. Bu nedenle de toplumda fertlerin bir ve eşit olduğu esasını bozan ve hiçbir hakikat ve insânî değere dayalı bulunmayan boş ve kof ayrıcalıklara yolaçan herşeye karşı mücadele etmek gerekir..."(102)
Bir başka yerde de şöyle diyordu: "İslamda ölçü ve kıstas şahsîlikler değil, Allah'ın rızasıdır. Biz şahıslar ve şahsiyetleri hak ölçüsüyle ölçeriz; hakkı şahıs ve şahsiyetlerle değil!"(103) İmam Humeyni -ks- insanların yaradılışının "mutlak kemale aşk besleme"yle yoğrulduğunu, "mutlak kemal"in ise Hak Teala'dan başka şey olmadığını, bütün güç ve kemallerin O'ndan kaynaklandığını savunmaktaydı; nitekim kendisini izleyenlere daima şu nasihatte bulunurdu: "Bütün kâinat, Allah Tealâ'nın huzurudur; sakın O'nun huzurunda günah işlemeyin!"(104) ve: "Allah'tan başka kimseden korkmayın; Allah'tan başka kimseye ümit beslemeyin!"(105).
İmam Humeyni -ks- peygamberlerin insanları Allah'ı tanıma ve O'na yönelmeye sevketmek, insanoğlundaki "mükemmeli arayış ve kemale yöneliş" potansiyelini fiiliyata geçirmek, zulüm ve kötülükleri reddedip toplumu ıslah etmek, hak ve adaleti hakim kılmak amacıyla gönderilmiş olduklarına inanmakta ve şöyle demekteydi: "Peygamberlerin gönderiliş nedeni insanların ahlakını, insanların öz benliğini, insanların ruhunu, insanların cismini, velhasıl bütün bunları zulmetlerden kurtarmaktır; zulmeti tamamen ortadan kaldırıp onun yerine nuru ikame etmektir"(106) İmam Humeyni'nin -ks- sıkça tekrarladığı bir inançtı bu: "Hak Tealâ'dan başka nur yoktur, O'ndan gayrısı hep zulmettir"(107)
İmam Humeyni -ks- İslamın Allah'ın indirdiği son din ve insanların hidayeti için en mükemmel ve en kapsamlı okul olduğuna inanır ve "İslam, medeniyetin en zirve noktasıdır" derdi. "İslam hukuku ileri, mükemmel ve kapsamlı bir hukuktur"(108) "İslamda bir tek kanun vardır, o da, Allah'ın kanunudur"(109) İslamın siyaset ve ibadet dini olduğunu vurgular ve "İslam, yeryüzünde büyük medeniyetin temelini atan dindir"der(110) ve kendisini izleyenlere daima şu öğütte bulunurdu: "Mukaddes Kur'an ve kurtarıcı din olan yüce İslamı, insan düşüncesinin ürünü olan yanlış ve saptırıcı okullarla karıştırmayasınız sakın!"!(111)
"Müslümanların en büyük meselesi Kur'an-ı Kerim'i bir kenara bırakıp başkalarının emri altına girmiş bulunmalarıdır"(112)
"Hz. Resulullah'ın -saa- getirdiği dinin gerçek devamı ve bozulmamış hali olan inkılâbî şiilik okulu da bizzat şiaların kendisi gibi, zorbalarla sömürücülerin nâmertçe saldırılarına maruz kalmıştır daima."(113)
İmam Humeyni -ks- başlattığı hareket ve kıyamın nedenini açıklarken "bütün gayemiz İslamdır bizim" demekte (114) ve İran'da gerçekleşen İslam inkılabını, "yüce İslam dinini yozlaştırıp bozmak isteyen zorba zalimlerin pençesinden bu dini kurtarabilmek amacıyla İmam Hüseyin'in -as- gerçekleştirdiği şanlı Âşurâ Kıyamı'nın bir şua ve yansıması" şeklinde tanımlamaktadır."
Yorum