Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)
"Onun hiçbir zaman dilinden düşürmediği bir sözü vardı, kalbinin ta derinliklerinden yükselen bir samimiyetle "Ben islam ve milletin hizmetçi bir neferi ve askeri olarak görmekteyim kendimi" derdi her zaman (2)... H.ş. 1357-1979- kışının 12 Behmen'inde (22 Şubat) onu karşılamak ve yıllardır hasretle beklediği rehberini görülmedik bir heyecanla karşılayabilmek için Tahran caddelerini dolduran milyonlarca müslüman, uğrunda can vermeye hazır halde kendisini beklerken, yabancı bir muhabirin "Onbeş yıl aradan sonra ülkenize böylesine görkemle döndüğünüz şu sırada neler hissediyorsunuz?" şeklindeki tepeden inme sorusuna verdiği tek kelimelik cevap, onun bu muazzam ve güçlü kişiliğinin bariz bir göstergesiydi:
"Hiç!"
Güç ve iktidar düşkünü politikacıların böylesine anlarda gurur ve sevincinden kabına sığamayıp neler hissettiğini bilen ve bunlara defalarca yakından şahid olan muhabir, duyduğu cevap karşısında şaşkına uğramış ve daha sonraları bunu defalarca anlatmaktan kendimi alamamıştı.
Bu kısa cevap bile, İmam Humeyni'yi -ks- tanıtmaya ve onun diferlerinden çok farklı olduğunu anlatmaya yetiyordu.
Evet, defalarca ameliyle de vurgulamış olduğu üzere, onun nazarında önemli olan tek şey Allah'ın rızası ve bu rızaya uygun davranabilmekti; bu "Humeyni görüşü"nde gaye Allah'ın rızası olduktan sonra hapiste olmakla iktidarın zirvesinde bulunmak aynı şeylerdi. Esasen o, bu hakikate yıllar önce iman etmiş ve henüz gençlik yıllarında bulunmasına rağmen başarıyla katettiği "amelî ve pratik irfan" merhalesinde dünya ve dünyalığı tamamen mağlub etmeyi başararak "Allah'tan gayrısından kopup sırf O'na doğru sonsuz yürüyüş"ünü azimle başlatmıştı. Nitekim İmam, kendi beyitlerinden birinde bu ipucunu şu mükemmel beyan tarzıyla dile getirir:
"Yaradan'dan gayrısını bıraktım, sildim
Takdir-i ilahiden başka herşeyi hiç bilirim!"(3)
İmam Humeyni -ks- Kum dinî ilmiye medresesinde din öğrencilerine yıllarca yüksek islâmi bilimler dersleri verdi; Feyziye Medresesi, Mescid-i A'zam, Muhammediye Mescidi, Hacı Molla Sadık Medresesi, Selmasî Hacı Molla Sadık Medresesi, Selmasî Camii... gibi birçok medrese ve camide fıkıh, usul, felsefe, islâmi ahlak ve islâmi irfan dersleri vererek binlerce öğrenci yetiştirdi. Aynı şekilde Necef-i Eşref Medresesinde de 14 yıl boyunca üstadlık yaptı ve Şeyh A'zam-i Ensari -ra- Camii'nde Ehl-i Beyt Bilimleri ve fıkıh dallarında en yüksek seviyede dersler verdi. Yine ilk kez Necef'te "Velayet-i Fakih" başlığı altında verdiği dizi derslerde ilk kez "islam devletinin temel prensipleri" konusunu işledi. O dönemde kendisinden ders alan alimler İmam'ın -ks- derslerinin bütün medreselerin en muteber ve en çok tutulan dersler olduğunu, hatta bazı dönemlerde (ör: Kum Medresesi'nde üstadlık yaptığı yıllarda) İmam'ın derslerine katılan din öğrencileriyle ulemanın sayısının 1200 kişiye ulaştığını belirtmişlerdir ki bu derslere katılanlar arasında onlarca müçtehid ve dönemin en tanınmış yüksek seviyeli alimlerinin de bulunduğu, rahmetli İmam'ın -ks- fıkıh ve usul derslerine çoğu müçtehidin de katıldığı bilinmektedir. İmam'ın -ks- uzun yıllar boyunca verdiği bu derslerde binlerce islam alimi yetişti; İmam'ın -ks- yetiştirdiği bu öğrenciler bugün başta Kum gelmek üzere çeşitli belde ve mekanlardaki ilmiye medreselerinin en tanınmış müçtehid, fakiyh ve arifleridirler. bu cümleden olmak üzere bugün hakkıyla, islam dünyasının en seçkin düşünürlerinden biri olarak tanınan Allame şehid üstad Mutahhari'yle mazlum şehid dr. Beheşti'nin en büyük iftiharı İmam'ın -ks- öğrencisi olup o büyük ârif, mükemmel mümin değerli insandan ders almış bulunmalarıydı. Yine bugün islam inkılabının başında bulunan ve İslam Cumhuriyeti nizamını idare etmekte olan tanınmış ulema ve dinadamları da hep rahmetli İmam'ın -ks- fıkhî ve siyasî okulunda yetişen öğrencilerdir.
İmam'ın -ks- çeşitli bilim dallarındaki eğitim ve öğretim üslubunun özelliklerine yine bu bahsimizde kısaca değinecek ve bahsimizin sonunda onun telif etmiş olduğu eser ve kitaplardan da özetle sözetmeye çalışacağız inşaallah..."
"Onun hiçbir zaman dilinden düşürmediği bir sözü vardı, kalbinin ta derinliklerinden yükselen bir samimiyetle "Ben islam ve milletin hizmetçi bir neferi ve askeri olarak görmekteyim kendimi" derdi her zaman (2)... H.ş. 1357-1979- kışının 12 Behmen'inde (22 Şubat) onu karşılamak ve yıllardır hasretle beklediği rehberini görülmedik bir heyecanla karşılayabilmek için Tahran caddelerini dolduran milyonlarca müslüman, uğrunda can vermeye hazır halde kendisini beklerken, yabancı bir muhabirin "Onbeş yıl aradan sonra ülkenize böylesine görkemle döndüğünüz şu sırada neler hissediyorsunuz?" şeklindeki tepeden inme sorusuna verdiği tek kelimelik cevap, onun bu muazzam ve güçlü kişiliğinin bariz bir göstergesiydi:
"Hiç!"
Güç ve iktidar düşkünü politikacıların böylesine anlarda gurur ve sevincinden kabına sığamayıp neler hissettiğini bilen ve bunlara defalarca yakından şahid olan muhabir, duyduğu cevap karşısında şaşkına uğramış ve daha sonraları bunu defalarca anlatmaktan kendimi alamamıştı.
Bu kısa cevap bile, İmam Humeyni'yi -ks- tanıtmaya ve onun diferlerinden çok farklı olduğunu anlatmaya yetiyordu.
Evet, defalarca ameliyle de vurgulamış olduğu üzere, onun nazarında önemli olan tek şey Allah'ın rızası ve bu rızaya uygun davranabilmekti; bu "Humeyni görüşü"nde gaye Allah'ın rızası olduktan sonra hapiste olmakla iktidarın zirvesinde bulunmak aynı şeylerdi. Esasen o, bu hakikate yıllar önce iman etmiş ve henüz gençlik yıllarında bulunmasına rağmen başarıyla katettiği "amelî ve pratik irfan" merhalesinde dünya ve dünyalığı tamamen mağlub etmeyi başararak "Allah'tan gayrısından kopup sırf O'na doğru sonsuz yürüyüş"ünü azimle başlatmıştı. Nitekim İmam, kendi beyitlerinden birinde bu ipucunu şu mükemmel beyan tarzıyla dile getirir:
"Yaradan'dan gayrısını bıraktım, sildim
Takdir-i ilahiden başka herşeyi hiç bilirim!"(3)
İmam Humeyni -ks- Kum dinî ilmiye medresesinde din öğrencilerine yıllarca yüksek islâmi bilimler dersleri verdi; Feyziye Medresesi, Mescid-i A'zam, Muhammediye Mescidi, Hacı Molla Sadık Medresesi, Selmasî Hacı Molla Sadık Medresesi, Selmasî Camii... gibi birçok medrese ve camide fıkıh, usul, felsefe, islâmi ahlak ve islâmi irfan dersleri vererek binlerce öğrenci yetiştirdi. Aynı şekilde Necef-i Eşref Medresesinde de 14 yıl boyunca üstadlık yaptı ve Şeyh A'zam-i Ensari -ra- Camii'nde Ehl-i Beyt Bilimleri ve fıkıh dallarında en yüksek seviyede dersler verdi. Yine ilk kez Necef'te "Velayet-i Fakih" başlığı altında verdiği dizi derslerde ilk kez "islam devletinin temel prensipleri" konusunu işledi. O dönemde kendisinden ders alan alimler İmam'ın -ks- derslerinin bütün medreselerin en muteber ve en çok tutulan dersler olduğunu, hatta bazı dönemlerde (ör: Kum Medresesi'nde üstadlık yaptığı yıllarda) İmam'ın derslerine katılan din öğrencileriyle ulemanın sayısının 1200 kişiye ulaştığını belirtmişlerdir ki bu derslere katılanlar arasında onlarca müçtehid ve dönemin en tanınmış yüksek seviyeli alimlerinin de bulunduğu, rahmetli İmam'ın -ks- fıkıh ve usul derslerine çoğu müçtehidin de katıldığı bilinmektedir. İmam'ın -ks- uzun yıllar boyunca verdiği bu derslerde binlerce islam alimi yetişti; İmam'ın -ks- yetiştirdiği bu öğrenciler bugün başta Kum gelmek üzere çeşitli belde ve mekanlardaki ilmiye medreselerinin en tanınmış müçtehid, fakiyh ve arifleridirler. bu cümleden olmak üzere bugün hakkıyla, islam dünyasının en seçkin düşünürlerinden biri olarak tanınan Allame şehid üstad Mutahhari'yle mazlum şehid dr. Beheşti'nin en büyük iftiharı İmam'ın -ks- öğrencisi olup o büyük ârif, mükemmel mümin değerli insandan ders almış bulunmalarıydı. Yine bugün islam inkılabının başında bulunan ve İslam Cumhuriyeti nizamını idare etmekte olan tanınmış ulema ve dinadamları da hep rahmetli İmam'ın -ks- fıkhî ve siyasî okulunda yetişen öğrencilerdir.
İmam'ın -ks- çeşitli bilim dallarındaki eğitim ve öğretim üslubunun özelliklerine yine bu bahsimizde kısaca değinecek ve bahsimizin sonunda onun telif etmiş olduğu eser ve kitaplardan da özetle sözetmeye çalışacağız inşaallah..."
Yorum