Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

    03 Haziran 2009 Çarşamba
    17 Ağustos Depremi Amerika'nın İşi Mi?
    "Bazılarının; elektromanyetik dalgalar yolu ile iklimleri değiştirme, depremler yaratabilme , volkanları harekete geçirebilme yeteneğine sahip silahlar geliştirdiğini biliyoruz.”

    ABD Savunma Bakanı William Cohen; 1997, Georgia Üniversitesi
    "Terörizm, Kitle İmha Silahları, Kitlesel İmha ve ABD Stratejisi" üzerine konferansta

    E(r)= (Ip/2#960 x (4L/r3) x (Cos Ø)

    Yukarıdaki denklem; fay hatlarını harekete geçirebilecek kadar güç üretebilen MHD jeneratörlerinin yarattığı elektrik alanını ifade eder. Bu yazıyı okumayı bitirdiğinizde; çok daha fazlasını ifade edecek.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

    Raporun Özeti

    Büyük felaketler büyük çözülme süreçlerinin işaret fişeğidir. Sovyetlerin; küresel düzen adına yeniden yapılandırılması öncesinde Çernobil ve Ermeni depremi felaketleri; Japonya'nın yıllarca içinde çıkamayacağı ekonomik durgunluk dönemi öncesinde Kobe depremi yaşanmıştır. Türkiye'de gözlerimizin önünde yaşanan devletin çözülme sürecinin işaret fişeği ise; 17 Ağustos 1999 Gölcük depremidir.

    Toplumun gözü önünde devlet, ordusundan politikacısına bütün mekanizmaları ile küçük düşürülürken; sivil toplum örgütlerinin gücü kutsanmıştır. Deprem sonrasında; çöken bir ekonomi için itici güç olması gereken inşaat sektörü ise; "katil müteahhitler" imajı ile inşa edilen bir meşrutiyet zemini üzerinden altı ay süre ile durdurulmuş ve bu sürede Türkiye'nin yaşayacağı derin ekonomik krizlerin temeli atılmıştır.

    Bu rapor; 17 Ağustos depremi hakkında daha önce duymadığınız, duyamadığınız veya duymuş olsanız bile medyanın "mantık perdelemesi" sayesinde algılayamadığınız bazı ayrıntıları bir araya getirerek; "Deprem Dosyası'nın "toplumsal hezeyan", "zemin etüdü/rant ilişkisi" ve "duyarsız devlet/duyarsız toplum" perspektifinde farklı bir boyutta açmakta ve şu kritik iddiayı ortaya koymaktadır :

    17 Ağustos Depremi'nin doğal olmayan yollarla gerçekleşmiş olma ihtimali; incelenmeye değecek kadar yüksek bir olasılıktır. Devletin elinde; diğer devletlerin elinde "tektonik silah" teknolojisinin bulunduğuna dair her türlü bilgi bulunmasına ve bölgede deprem sırasında "uluslararası bir tatbikat" gerçekleştirildiği bilinmesine rağmen konunun üstü kapatılmıştır.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

      Bu rapor; depremin 4. yıldönümünde, duymaktan sıkıldığınız perspektifin ötesinde bir perspektifle konuyu daha önce duymadığınız veriler ve unsurlarla destekleyerek yeniden gündeme getirmeyi hedeflemektedir.

      Başına geçirilen çuvalın hesabını soramayanların; olası bir deprem saldırısına karşılık verebileceğini düşünecek kadar saf beklentilere sahip olmak ise tamamen bizim kusurumuzdur; okuyucularımızdan özür dileriz.

      17 Ağustos 1999 da Neler Olduğundan Emin Olma Gereği
      17 Ağustos 2001'de; yani onbinlerce canımızı alan depremin ikinci yıldönümünde, ABD Büyükelçiliği'nin fakslarına yurdun dört bir yanından yüzlerce fax geldi. Faxın üzerinde; o sıralarda popüler olan bir ABD filminin ismine atfen sadece şu sözler yazılı idi :
      "We Know What You Did Two Summers Ago"
      Bir grup üniversiteli öğrencinin, geçen yaz işledikleri ve üstünü örttüklerini zannettikleri bir cinayetin, gizli bir el tarafından tekrar önlerine getirilmesini konu alan "We Know What You Did Last Summer" filmine gönderme yapan bu mesajın kaynağının neresi olduğunu ABD Büyükelçiliği'nin bulmaya çalıştığını ama bulamadığını biliyoruz. Neticede karşısına Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki faks ofisleri çıktı ve bir kaç birim nezdinde yaptığı sondaj; "bilmiyoruz, bizim alakamız yok" cevabı ile karşılaştı.

      Bu küçük ama etkili eylem tabiki medyada yeralmadı; alması da istenmiyordu. Amaç; bir zanlının yüzüne hiç beklenmediği anda "senin suçlu olduğunu biliyoruz" dediği anda verdiği tepkilere bakarak, gerçekten suçlu olup olmadığını test etmeye yönelik bir psikolojik test yapmaktı. ABD'lilerin bu testten geçip geçmediklerini öğrenemedik; öğrendiğimiz, eylem sonrası yaptıkları sondajın CIA kadrolarından beklenmeyecek kadar amatör düzeyde olduğu idi.
      İşte bu eylemden iki; depremden ise altı sene sonra; "Deprem Dosyası"'nın kapağının yeniden aralandığına dair sesler geliyor.

      Birilerinin önüne "yazmaları için" yeniden "sarı zarflar içinde kapsamlı ve odaklı literatür tarama çalışmaları" konuyor. Geçenlerde bunlardan bir tanesi bizim de önümüze geldi. Sağ olsunlar; bizi de unutmamışlar.

      Kendilerine; dosyada sundukları bilgilerin çoğunun zaten bizim tarafından üç sene önce yine benzer bir zarf içinde ilgili birimlere sunulduğunu; hatta o zarfta bulunmayan bilgilerin bizde olduğunu söyledik ve şu soruyu sorduk : "O gün bu dosya ile ilgilenmeyip; daha doğrusu ilgilenip gibi yapıp klasör sektörüne katkı yapanların ne oldu da aklı başına geldi?". Sorumuza net bir cevap alamadık.

      Böyle bir durumda; "Deprem Dosyası"'nı bir de biz aralayalım ve gün ışığına çıkmamış hususları dikkatinize sunalım dedik .
      Konuyu aşağıdaki başlıklar altında kategorilendirmenin; 17 Ağustos depremini bir "magazin" ve "toplumsal paranoya" haline getiren dezenformatif güçlerin elinden "komplo teorisi" silahını almak için yararlı olacağını düşünüyoruz.

      a) Bilinmeyenler - Veriler ve Sorular
      b) Bilimsel Gerçekler - Tesla; Magneto Hydro Dynamics ve Tektonik Silah Gerçeği
      c) Tetikçisi Belirsiz; Tetiklediği Belirli (17 Ağustosun diğer depremlerle benzerliği)
      d) Tektonik Silahın varlığına dair ek kanıtlar
      f) Tez


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

        Bunları biliyor muydunuz?
        Depremle ilgili o kadar yazıldı, çizildi ve Internet'te bu konu ile ilgili o kadar yazı dolaştı ki;deprem öncesinde, sırasında ve sonrasın da artık bir çok bilgiyi, okuyucuların bir şekilde duyduğunu varsayıyoruz. Aşağıda daha önce gün ışığına çıkmamış; ya da o bilgi karmaşası içinde gözlerden kaçan veya üzerine yeteri kadar odaklanmayan ve en önemlisi önümüzdeki bilmeceyi çözmede kritik olduğunu bildiğimiz bilgileri ve soruları dikkatinize sunuyoruz :
        • Depremin olduğu gece Gölcük'teki donanma üstünde, devir teslim töreni ile ilgili bir yemek/eğlence vardı. Bu eğlenceyi düzenleyen kuruluşun bütün elektronik sistemleri saat 11:00 civarında bozuldu. Çalışanlar; elektronik sistemleri bozulurken; havai fişekleri kontrol eden mekanizmaların kendiliğinden ateşlendiğini gördüler. Bu; bölgede depremden çok önce ciddi bir elektro manyetik alanın varlığının en büyük kanıtı idi.
        • Saat gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarı atarken sanki bir kıyameti yasıyor gibiydiler. Belki de insanların çoğu, ölümün kendilerine ne denli yakın olabileceğini ilk defa bu denli yakından gördüler.

        • Uzmanımızın bilgisine başvuralım: O geceye tanıklık edebilecek bir çok insan mavi ışık huzmelerinden bahsetmektedir. Kutup ışıklarının o muhteşem dansı gibi olmasa da Gölcük’e doğru akan mavi ışık demetleri. Anlamı şu; ortamdaki enerjinin soğurulması yada başka bir deyişle büyük kapasitörlü bir indükleme bobini üzerine enerjinin depolanması olayıdır, ayrıca bu işlem başlatıldığında ortamda çok yoğun bir manyetik alan oluşmaktadır. Bundan böyle manyetik bulut olarak anılacaktır ki aynı zamanda bir mercek görevi de üstlendiğinden insanların o gece elimizi uzatsak yıldızlara dokunabilecektik diye söylemelerinin açıklaması da bundan ibarettir. Enerjiyi kablosuz olarak 200 km uzağa aktarabilme kabiliyetine sahip bilim adamları yine kablo kullanmadan ortamdaki enerjiyi de bir batarya üzerine 1890’lı yıllardan beri depolayabilme kabiliyetine sahiptiler zaten... Tesla makinesinin ilk deney yeri olan Tungska ormanı hala bugün bile o dehşetin izlerini taşımaktadır.
        Depremler öncesinde, elektromanyetik dalga alanları oluştuğu ve bölgede görülen ışık ve elektrik fenomenlerin "doğal" olduğu tezi ilk başta çok mantıklı gelmektedir. Depremlerden önce elektromanyetik alan oluştuğu tezi doğrudur ama ve çeşitli bilimsel araştırmalar bu tür elektromanyetik stresin deprem öncesi göstergesi olup olamayacağı üzerine yoğunlaşmaktadır.( Örnek : Physical Review; Volume 65, "Guternebrg-Richter type relation for laboratory fracture-induced electromagnetic radiation&quot. Halkın yanıltıldığı nokta; bu tür bir elektromanyetik stresin, bölgede görülen garip elektrik/ışıma efektlerinin sebebi olduğudur ki, bu tezin arkası bilimsel olarak boştur. Bu tarz bir elektrik ışıma/plazma etkisine neyin neden olabileceğini "Bilimsel Gerçekler" başlıklı bölümde okuyabilirsiniz.
        • Söz konusu gecenin organizasyon hizmetlerini sunan şirketin elinde o gecenin videosu bulunuyordu.Bu video; o gece yaşanan gariplikler açısından bir belge niteliğindeydi. Bir gazeteci o videoyu almak için şirkete başvurduğunda şirket ilk başta bunu kabul etti ve ertesi gün videoyu vermek için gazeteci ile sözleşti. Fakat nedense şirket bu kararından vazgeçti ve gazeteci ile yaptığı konuşmayı bile inkar etme noktasına geldi.
        • Bölgedekiler radyolarının kendiliğinden kanal değiştirmesi gibi fenomenlere depremden saatler önce tanık oldular. Deprem sonrası ise bölge balıkçıları, denizden çektikleri ağlarının yanmış olduğunu tespit ettiler. Depremden önce dikkat çeken bir diğer fenomen; depremden iki gün önce Büyükada semalarında gözüken mavi ışık topuydu.
        • Diğer bir uzmanımız anlatıyor: Yanmış balıkçı ağları.? Suyun içindeki bir cisim nasıl yanar ? Yanma konusunu bilmeyenler için aktarıyor; yanmanın 3 şartı vardır, aksi taktirde yanma gerçekleşmez, başka bir deyişle bu bir fizik kuralıdır. 1) Yanıcı madde olmalıdır, (her şey yanar.) 2) Yüksek ısı yada yakıcı enerjiye ihtiyaç vardır, (her maddenin yanma ısısı farklıdır.) 3) oksijen yada oksijen oranı yüksek hava gerekir (Oksijen oranı oldukça düşükse %15-16 gibi randımanlı yanma olmaz.). Söndürme sistemlerinin tamamı bu 3 prensip üzerine çalışır. İnanmayan deneyebilir, kağıttan bir kap yapıp içine su doldurup ateşin üzerine koyduğunuzda veya bir pet şişeyi içi su dolu olarak ateşin üzerine koyduğunuzda içindeki su kaynayacak ancak ne kağıt kap nede pet şişe yanmayacak ve eriyip tutuşmayacaktır. Yanma işlemi kapların içindeki su bittikten sonra başlayacaktır ki bu da yanmanın 3 prensibinden 2 nci prensibin karşılığıdır. Çünkü kap içindeki su ateşin yakma ısısını veya yakıcı enerjinin oluşmasını engeller. Söylediğimiz gibi bu basit bir fizik kuralıdır. Şimdi eğer balıkçı ağları yanmış ise (ki yanmıştır) o zaman şu sonuç ortaya çıkıyor “deprem sırasında deniz yoktu yada başka bir deyişle deniz çekilmişti, kısaca bir süre için ortamda su yoktu” ve ortamda yakma işlemini gerçekleştirecek büyük bir enerji mevcuttu. Enerjinin mevcudiyeti güvenlik kameraları tarafından tespit edilmiş durumda. Tüm medyanın elinde bu görüntüler bulunmakta, zaten amacımızda bu görüntülerin varlığını ispatlamak değil.
        o Donanma üssünün yanında oturanlar; deprem sırasında, gemilerin üzerinde bir elektrik arkının oluştuğunu, yıldırım ışığına benzeyen bu ışığın göğü yarar gibi, "dizel motor" sesi gibi bir ses çıkararak bir süre ilerledikten sonra gemilerin tam üstünde denize doğru büyük bir gürültü ile boşaldığını gördüler. Bu gözlem; "Bilimsel Gerçekler" başlığı altında geliştirdiği teknolojiden bahsettiğimiz Tesla'nın; atmosfer üzerinden transfer edilen elektrik enerjisinin istenildiği anda herhangi bir noktaya öldürücü bir güçle nasıl indirilebileceğini anlatan ve kanıtlayan çalışmaları biliyorsanız daha bir anlam kazanır.


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

          • 1.Tanığımızın bilgisine başvuralım: Depremden 8 ay sonra bölgeye bu kez arkadaşlarımı ziyarete gelmiştim, herkesin bana anlatacak bir şeyleri vardı, ısrarla aylardır gelmemi istiyorlardı, anlatacak deşarj olacak konularla ilgili olarak yorumlarımı dinleyecek ve kendilerini iyi hissedeceklerdi. Telefon konuşmalarından vardığım sonuçtu bu sadece. Arkadaşlarımla buluşup sohbete başladığımızda yanıldığımı anladım. Anlatılanlar yoruma meydan bırakmayacak kadar açık ve netti. Arkadaşlarımdan biri Gölcük’ü arada deniz yokken ve bütün gemiler karaya oturmuş haldeyken gördüğünü söylüyor diğeri tereddütsüz onu doğruluyordu. Bir diğeri karşı kıyıdaki evlerde insanların deprem sırasında neler yaptıklarını yada yapmaya çalıştıklarını en ince ayrıntısına kadar anlatıyor bir diğeri eksik kalan ayrıntıları tamamlıyordu. Bir başkası ilk saatlerde karşı kıyıya yardım ve keşif için hareket eden balıkçı motorlarının sonar verilerinden bahsediyordu ki bu da neredeyse imkansızdı. Körfezin derinliklerini biz hepimiz ezbere bilirdik, sanki hepsi okyanus tabanından bahsediyordu. Bir diğeri “neden dalışa ve seyrüsefere yasaklandı sanıyorsunuz?”dediğinde ???????...........
          • Depremden önce; Karl Buckthought isimli bir Kanadalı uzman'ın 10 Temmuz'da Saroz körfezi açıklarında 6 şiddetinde bir deprem yaşanacağı yolundaki tahmini Aktüel dergisinde yeraldı. Bu haber "deprem profesörü" Işıkara'yı, "halkı paniğe sürüklediği" için çok kızdırmış olacak ki; o gün Saroz'a gidip halkla birlikte sabahladı. Buckthought medyada Kanada Toronto Üniversitesi'nden profesör olarak tanıtıldı. Halbuki kendisi bu üniversitede profesör değil, sadece mezunu. "Deprem hezeyanını" başlatan bu isim; depremden hemen sonra ortalığa çıkmaz oldu ve kendisi ile temas kurmayan gazetecilerin hiç bir isteğine cevap vermedi.
          o Aktüel dergisinde bu haberi yapan muhabirleri Buckthought'a kim yönlendirdi?

          • Deprem öncesinde bölgede bir tatbikat yapılıyordu. Tatbikata; İngilizler ve İsrail'liler de katılıyordu. Tatbikat için bölgeye bu devletlerin denizaltıları da gelmişti. Kritik sorular şunlar :
          o Bu tatbikatın konusu neydi ve tatbikat sırasında özel bir teknoloji denendi mi?
          o Denendiyse; bu teknoloji denenmesi Türk yetkililerin bilgisi dahilinde miydi?
          o Yabancı denizaltılar bünyesinde bölgeye bu teknolojiye dair özel bir cihaz getirildi mi?
          #61607; Bu denizaltılarla birlikte bölgeye bir MHD jeneratörü sokulma ihtimali nedir? (MHD Jeneratörünün ne olduğunu merak edenler; Bilimsel Temeller başlıklı maddeyi okuyabilirler)
          • O günlerde "deprem silahı" tezini ortaya koyanlara "komplo teorisi" suçlaması ile deli muamelesi yapılıyor ve "bilimadamı" kisvesi altında isimler teknik olarak böyle bir şeyin mümkün olamayacağı şeklinde ahkam kesiyorlardı. (Benzer bir mantıksal perdeleme; ilk yıllarında cep telefonları teknolojisinin dinlenip dinlenemeyeceği tartışmaları sırasında da yaşandı Bkz. Bilimsel Temeller başlığı) Fakat aynı günlerde; ABD Savunma Bakanı'nın 1997 yılında Georgia Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada bizzat kendi ağzından "tektonik silahların" varlığını kabul ettiği konuşma açık kaynaklardan tespit edilmiş ve ilgili makamlara iletilmişti.


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

            • ABD'nin asil hedefi kuzey anadolu fay hattindaki deneyden elde edecegi bulgulari San Andreas fay hattinda uygulamaktir. Bu iside çok yüksek askeri gizlilik tasidigindan yürütme isi Israilli uzmanlara verilmistir. Gerekli makina ve donanim gizlice denizaltilarla Gölcük üstüne getirilerek yeralti-denizalti korunaklarina kuruldu. Türk makamlari durumdan detay baz''a haberdar degildi. Bunu Israillilerle yürütülen askeri tatbikatin bir parçasi olarak düsünüyorlardi belki de. Israil'le erikalilar gece sartlarinda elektro sismik haberlesme tatbikati yapacaklardi. Deney basarili olacagindan sonunda kimse normaldisi bir seyin oldugunu farketmeyecekti. Bu amaçla Gece Sahini Tatbikati'niin (Operation Night Hawk) saat 03:00'te baslamasi planlandi. Gece saat tam 03:00'te dügmeye basilacak ve Gece Sahini devreye alinacakti. O an uzay filmini andirir devasa cihazlar çalismaya basliyacak ve 1-2 dakika içinde de olusturduklari muazzam enerjiyle Marmara'nin altindaki tektonik tabakayi zayif yerlerinden kirip, aylardir olusan basinci disari atacaklardi. Böylece büyük bir deprem önlenmis olacakti. Ama o gece sabaha karsi bir seyler yanlis gitti. Ve beklenen gerçeklesmedi. Hersey bir anda olup bitmisti.

            Doga kendini yönetmeye kalkanlardan bir kez daha intikam almisti. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000 kat üstünde bir güçle gelmisti. Heryeri bir anda yerle bir etmisti. Zayiflayan ve titreyen elektrikler az sonra geri geldiginde, gece saat 03:05'I gösteriyordu. Daha bir kaç dakika öncesine kadar korunagin içinde sampanya patlatmayi bekleyenler, simdi korkudan buz gibi donmus, hareketsiz ayakta duruyorlardi. Kimsenin agzini biçak açmiyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o an enkaz altinda can çekisiyor veya cansiz yatiyordu. Bu düsünce ile hepsi ürperdi. Bu tarihin en büyük felaketiydi; hemde insan eliyle yaratilan...


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

              • Önemli bir başka tanığımız anlatıyor : Sessizligi Israilli komutanin buz gibi emri bozdu: "Lets pack! We're moving out! Call operation Q! Right now! Immediately! Stop whinning! Move, move, move!" (Toplanin!Kaçiyoruz! Q planina geçiyoruz... Simdi.. Hemen! Hadi, hadi!!!)
              • İşte o andan sonra çantalardan çikan "Q plani çalismaya basladi. Ilk önce bölgedeki tüm haberlesme ve elektrik enerjisi felç edildi. İlk 3 dakika içinde Israil Baskani Barak ve Birlesik devletler Baskani Clinton ile irtibat kuruldu. O anda Israil'de Ben Gurion'un Lod askeri havaalanindan 4 adet savas uçagi esliginde 2 nakliye uçagi havalaniyordu. 2 dakika sonra da israil deniz kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha Komutanligina bagli tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi.. Amerikan 6'nci filosuna bağlı gemiler de rotalarını İstanbul’a çevirmek için Pentegon'dan emir aldilar.

              o İstedikleri zaman basında her türlü konuyu ön plana çıkarabilme yeteneğine sahip bu makamlar; bu bilginin üzerine neden yattı ve medya bu somut kanıtı neden görmezden geldi?
              • Depremden iki saat sonra bölgeye İsrail'in ordu bağlantılı kurtarma ekiplerinin bölgeye geldiği söylentisi hızla yayılmaya başladı. Trakya'daki birliklerin bile bölgeye 24 saat sonra intikal edebildiği düşünülürse; İsrail'li kurtarma ekiplerinin bu kadar hızla bölgeye intikal etmesinin arkasında bilmediğimiz bir ön hazırlık nedeni mi mevcuttu acaba ?


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

                • 2.Tanığımızın bilgisine başvuralım: Ankara’dan hareket eden Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birliği 07.30’da Adapazarı’na, 07.45’de de İzmit’e müdahale etmişlerdi. Normalde 2 ile 2,5 saat içinde bölgeye varabilecekleri halde yoğun trafik ve Arifiye Köprüsünün yıkılmış olması nedeniyle E-5 Karayolu üzerinden bin bir zahmetle bölgeye ilk olarak kendilerinin geldiğini sanıyorlardı ki ekiptekilern yarısı zorda olsa saat 09.40 sularında Gölcük Donanma Üssündeki Orduevi binasının önüne geldiklerinde çok şaşırdılar. İsrail Kurtarma ekibinin yaklaşık 6-7 saattir Orduevinin enkazında çalıştığı her şekilde belli oluyordu. ( Profesyonel bir ekip, başka bir ekibin orada ne kadar zamandır çalıştığını çok kolayca hesaplayabilirdi, öylede olmuş ve ekipten biri hemen kabaca bir hesap yapmış arkadaşlarına soruyordu “Bu adamların burada kaç saattir çalıştığının farkında mısınız? Bizden önce buraya nasıl gelebilmişler ki?” )
                • 3.Tanığımız aktarıyor: Cengiz Topel Askeri Havaalanının hasarlı olduğu ve uçak inişine elverişli olmadığını ekipteki herkes biliyordu. Ancak helikopterler iniş yapabiliyordu, İsrail’den kalkan helikopterlerinde uçuş süresi belli idi. Hele birde İsrail Kurtarma ekibi Türk Arama ve Kurtarma ekibini Orduevi enkazına sokmayınca ekip bu işe iyi sinirlenmişti, ekipten birini onları izlemesi için bırakıp enkazın arkasına dolaştılar. İsrail Kurtarma ekibini izleyen personel biraz sonra koşarak ekibin yanına geldi ve İsrail ekibinin oradan ayrıldığını, enkazda buldukları cesedin bileğine zincir ve kelepçe ile bağlı gri metal bir çantayı alarak gittiklerini ve cesedi bıraktıklarını haber verdi. Bu anlaşılır bir şey değildi, enkazın altında hala canlılar vardı, sesler geliyordu yardım isteniyordu ama profesyonel bir ekip insan yerine bir kurye çantası kurtarıyordu, gerçekten çok garipti. Ekiptekilerin onların peşinden gitmeye ve siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz demeye ve onlarla uğraşmaya vakti bile yoktu zaten. Onlarda bunu biliyorlardı. Ancak bölgede çalışan resmi arama ve kurtarma ekiplerinin gözünden İsrail ekinin donanımı ve sayısı kaçmamıştı. Sanki bu depremi önceden biliyormuşçasına hazırlıklı idiler, tam donanımlı, her türlü ihtiyaç duyacakları ekipmanları yanlarında, aradıkları kişilerin isimleri, alışkanlıkları, varsa kullandıkları ilaçlar, İsrail ekibinin suçluluk duygusu ile karışık tuhaf davranışları, sonra neden bu kadar kalabalıktılar (yaklaşık 450 kişi), bence bu adamlar aynı anda kaç yerde birden kurtarma yapacaklarını biliyorlardı. Hemen yola çıktıklarını varsaysak bile sadece 450 kişi 7-8 kargo uçağı veya kargo helikopterine sığabilir, kaldı ki bu ekibi ancak 15 kargo uçağı getirmiş olabilir ve biz oraya vardığımızda bile daha hala bir kısmının inememiş havada tur atıyor olması gerekiyordu, ama hepsi yerdeydi ve tahminen depremin hemen ardından çalışmaya başlamışlardı. Depremden en geç 10 dakika sonra çalışmaya başladıkları kesin gibi bir şeydi ki yapılan çalışmalarda bunu destekliyordu. Kısaca İsrail ekibi depremden önce tam teçhizat zaten oradaydı..........
                • Bu kadar devasa bir depremin sismograf kayıtları ilk günlerde kimseye gösterilmedi. Bu kayıtlar çok sonraları toplumun önüne getirildi. En ufak depremden sonra bile medya malzemesi yapılan bu kayıtların bu kadar uzun süre saklanmasının nedeni neydi?.
                o "Deprem Profesörü" Işıkara bu kayıtların saklanması konusunda ne rol oynadı?
                • Depremden hemen sonra Cumhurbaşkanı Demirel, "deprem profesörünü" Kandilli'de ziyaret etti. Demirel ile Işıkara'nın basına kapalı görüşmesinin konusu ile yukarıdaki maddenin bir alakası var mıydı?
                • Gölcük'teki deprem öncesinde bölgede başka depremler kaydedildiği halde bunlar Rasathane'nin kayıtlarında yeralmıyor. Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nün ve TÜBİTAK'ın kaydettiği depremleri Kandilli'nin es geçmesinin bir nedeni var mı?


                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #9
                  Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

                  Bilimsel Gerçekler
                  Depremin hemen sonrasında; "kontrol dışı teorileri" kontrol altına almak için bir "mantık perdelemesine" gidildi ve tabi bu operasyonun tarafları bir yanda "bilim adına" konuşan "profesörler"; diğer tarafta "saçmalayan" komplo teorisyenleri olarak belirlendi. Sonuç belliydi.

                  Bu uzmanlar arasında Zeynel Abidin Erdem gibi Türkiye'de cep telefonu pazarının öncülerinden bir isimde vardı ve kendisi çıktığı panellerde "cep telefonlarının asla dinlenemeyeceği" yolunda "garanti" veriyordu. Teknolojiden biraz anlayan herkes, bu "garanti"nin ne kadar saçma olduğunun farkına varsa da; "zıplayan frekanlars yüzünden mümkün değil" gibi olayı derinlemesine kavramayan her zihne mantıklı gelen açıklamalarla toplum bir süre uyutuldu. Bugün geldiğimiz noktada; cep telefonlarının dinlenmekle kalmayıp, istenildiği zaman patlatılabildiğini bile biliyoruz ve en acısı; bu izleme teknolojisini yadırgamıyor ve kabullenmiş durumdayız.
                  Deprem üzerine tartışmalar da; benzer bir seyir izledi ama tabi olayın hassasiyeti nedeniyle; "deprem silahı" teknolojisinin varlığı henüz kamuoyunun önüne serilmiş değil.
                  Bu noktada sözkonusu teknolojinin ismini ve öncüsünü ayrıntılı olarak koymamız gerekiyor :

                  Magneto hydro dynamics, Teleforce, Telegeodynamics ve Tesla bu doğrultuda bilmemiz gereken başlangıç kavramları.
                  1800'li yılların sonlarında yaşayan Sırp asıllı bilim adamı Tesla; "kayıp bilimin" dehaları arasında sayılır. Günümüzdeki elektrik teknolojisinin temeli olan "dönen manyetik alan"ı keşfeden Tesla; elektrik enerjisinin iletimi konusunda çığır açtı ve kendi adına 700 patent kaydettirdi. Tesla'nın "ucuz üretilen ve iletilen elektrik/enerji" teorilerinin ve motorlarının (yarattığı bir türbin, elde tutulabilecek büyüklükteydi ve 10 beygir gücü büyüklüğünde enerji üretebiliyordu) zamanın yeni yeni palazlanan enerji baronlarının pek hoşuna gitmediği ve Sırp asıllı bu bilim adamının tarihin karanlıklarına itilmesinin sebebi arasında olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu.
                  (Tesla'nın kablosuz enerji iletim projesi; enerjinin ücretsiz ve kablosuz olarak doğal ortamlardan üzerinden iletilmesi durumunda para kazanamayacak olan J.P. Morgan'ın hoşuna gitmedi ve General Electric'in arkasındaki güç olan J.P Morgan Tesla'nın laboratuvarına sağladığı finansmanı kesti)


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

                    Tesla'nın tarih karşısında uğradığı haksızlıklara bir örnek olarak; radyo'nun mucidinin Marconi olduğunun zannedilmesini gösterebiliriz. Halbuki patent kayıtları Tesla'nın radyoyu Marconi'den daha önce keşfettiğini açıkca göstermiştir ve ABD Anayasa Mahkemesi Tesla'nın ölümünden iki yıl sonra aldığı kararla bu gerçeği yasal olarak tescil etmiştir.
                    Merak edenler bu dahi bilim adamı hakkında daha fazla bilgiyi çeşitli kaynaklardan edinebilirler.

                    Bu yazının içeriği açısından bilinmesi gereken; Tesla'nın 1890'lı yıllarda "teleforce"; enerjinin kablosuz olarak doğal ortamlar üzerinden dünyanın herhangi bir yerine iletilmesi ve "telegeodynamics"; herhangi bir uzaklığa mekanik enerji transferi prensiplerini deneyleri ile gerçekleştirmesi ve bu deneylerin sonuçlarının bilimsel dergilerden; zamanın New York gazetelerinde kendisi ile yapılan röportajlar aracılığı ile kamuoyuna duyurulması.
                    1934 yılında New York gazeteleri 78. yaş gününde Tesla'nın; kilometrelerce öteden orduları ve uçak filolarını bir enerji dalgası ile yok edebilecek silahın temelini oluşturacak teknolojiyi geliştirdiğini duyuruyorlardı. Bir sene sonra; Tesla'nın 79. doğum gününde, gazeteler bu sefer bilim adamının dünyanın katmanları üzerinden enerji iletimi sorununu çözdüğünü ve bunun "kontrollü depremler" yaratmak için askeri anlamda kullanılabileceğini duyuruyordu.

                    Kısacası; bizim medyamızın 1900'lerin sonlarında deli saçması olarak nitelediği teknolojinin varlığı; 1890'larda keşfedilmiş 1900''lerin başında ABD Basınında yer almaya başlamıştı bile.

                    Tesla; bilimsel kişiliği, buluşları ve enerji/elektrik teorisi ile tarihin sayfalarından silindi. Ta ki; birileri bu teknolojinin aktif olarak kullanımında bir artış olduğunu keşfedene kadar.

                    Tesla'nın prensipleri üzerine geliştirilen bir diğer dal ise Magneto Hydro Dynamics (MHD.

                    Bu dal; "iletken bir sıvı ile manyetik alanın" etkileşiminin incelenmesi olarak özetlenebilir.


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

                      MHD'nin en büyük avantajı; mekanik parçalar olmadan verimli enerji sağlaması ve bu sıvı bir doğal yakıt ile ısıtılıp plasma haline dönüştürüldüğünde oluşturulan enerji ise, normal santrallerden elde edilenden çok daha verimli hale geliyor. Örnek olarak; 1000 Megawatt'lık bir MHD jeneratörü 42.000 pound ağırlığında olabiliyor ki; bu rahatça hava taşıtları ile kaldırılabilir bir büyüklük.
                      Günümüzde bu prensibi kullanarak enerji üreten jeneratörlere yönelik araştırmalar yapılmakta olup; bu araştırmalardan bir tanesinin başlığı aynen şöyle :

                      "MHD Jeneratörlerin Yarattığı Elektromanyetik Etki Sonucu Oluşan Sismik Faaliyetler"
                      Araştırmanın katılımcıları;

                      Moskova Yüksek Yoğunluklu Enerji Araştırma Merkezi
                      NPO Soyuz Dzerzhinsky, Moscow
                      Shizuoka Institute of Science and Technology; Fukuoaka/ Japonya
                      Textron Systems / ABD
                      University of Tsukuba / Mühendislik Mekanikleri ve Sistemleri Enstitüsü
                      Araştırma; MHD jeneratörlerin yarattığı elektromanyetik darbenin yarattığı deprem dalgasının incelenmesini ve bu dalganın; küçük depremler yaratarak büyük depremleri önleme yolunda kullanılıp kullanılmayacağını incelemeyi hedefliyor. Araştırmanın; ön sonuçları MHD jeneratörünün çalıştırılmasından 2-7 gün sonraki aralıkta yerel depremlerde ciddi bir artış gözlemlendiği yönünde.
                      Elimizde bir başka araştırmanın metni; Gürcistan Bilim Akademisi'ne ait. Akademide; Tamaz Chelidze başkanlığında yapılan ve ilk periyodik raporu 2001 Mayısında sunulan proje hayli teknik ayrıntılara girerek; fay hattına sahip kayalar üzerinde etkilli deneysel ekipmanların nasıl yapıldığından, "Electromanyetik Depremlerin Laboratuvar Modellemesi" gibi başlıklara kadar bir çok ilginç alt başlığa sahip.
                      Sizlere sadece özetleyebildiğimiz bir kaç bilimsel kavram, bir bilimadamı ve çeşitli araştırmaların açıkça ortaya koyduğu gerçek; dünyada tektonik ve elektromanyetik silah teknolojisinin en az yüzyıl öncesinden konuşulmaya başlandığı ve Gürcistan dahil bir çok ülkenin bu teknoloji üzerinde çalışmalar yapmaya başladığı.
                      Böyle bir ortamda; "deprem silahı" kavramını saçmalık olarak ilan eden bilimadamlarının literatür olarak neyi takip ettiklerini; etseler bile anlayıp anlamadıklarını; anlasalar bile doğruları konuşma cesaretine sahip olamadıklarını ciddi anlamda sorgulamamız gerekiyor.

                      Tetikleyicileri Belirsiz ama Tetikledikleri Belli Depremler
                      7 Nisan 2001'de ABD'de yayın yapan bir radyo programının konuğu "YerKüre Değişiklikleri" isimli kitabın yazarı Alfred Webre idi. Programın konusu ise; "Doğa silahları ve 28 Temmuz 1976 Çin ve 17 Ağustos 1999 Türkiye depremleri gibi elektromanyetik olarak tetiklenmiş(kaza ile veya kasten) depremler" idi.


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

                        Gölcük'te yaşadığımız felaketin tetikleyici unsurunu bulmak bir yana; bu depremin diğer bazı depremlerle benzerliği, olasılıkla açıklanamayacak kadar ilginç özellikler arzediyor. İlginç olan; Gölcük depremi ile benzerlik gösteren bütün depremlerin kendilerini tetikleyen kesin olarak bilinmese de; bu depremlerin kendilerinin başka jeopolitik süreçleri tetikledikleri.
                        Tezimizi daha net ortaya koyabilmek için adım adım ilerleyelim.
                        1995 Kobe Depremi, Öncesi ve Sonrasının Düşündürdükleri :
                        • 1990'lı yılların başında; Japonya'da ciddi bir siyasi güce sahip ve 1995 Tokyo kimyasal gaz saldırısının faili olduğu iddia edilen Aum Tarikatı'ndan bir ekip; Tesla teknolojisini incelemek için Belgrad'ı ziyaret etti
                        • 1990'ların başında; sınırlarındaki adalar sorunu nedeni ile teknik olarak halen "savaşta" olan Rusya ile Japonya arasında barış rüzgarları esmeye başladı ve Aum Tarikatı lideri, eski Sovyet Başkanı Gorbaçov ve KGB şefi arasında Moskova'da bir görüşme gerçekleşti.İddialara göre; toplantıda Sovyetlerin elindeki "tektonik silah teknolojisine"" karşılık Japonların elindeki "süper bilgisayar teknolojisi"nin değiş tokuşu görüşüldü.
                        • Bu görüşmenin hemen sonrasında; Moskova'da Rus-Japon Üniversitesi kuruldu ve Aum tarikatının yönettiği bu üniversitede Rus ve Japon fizikçiler çalışmaya başladı
                        • 1993 yılının başında; Aum tarikatı liderinin yardımcılarından biri Avustralya'ya gitmeden önce Rusya'ya uğradı. Daha sonra Avustralya'ya geçen başkan yardımcısı; Batı Avustralya'da Banjawarn bölgesinde 200.000 (ikiyüz bin) hektarlık devasa bir koyun çiftliği aldı. Bir iddia Aum tarikatının bu çiftlikte sarin gazını denediği yolundaydı.
                        • 28 Mayıs 1993 tarihinde merkezi Banjawarn'deki koyun çiftliğine çok yakın olan 3.7 şiddetinde bir deprem meydana geldi. İşin ilginci; bu deprem Avustralya'nın o bölgesinin tarihinde kaydedilen tek depremdi.
                        • Görgü tanıkları; deprem öncesinde, gökyüzünde bir ışık çizgisinin/topunun ilerlediğini ve daha sonra yere doğu mavi bir şimşek olarak çakmasına müteakip depremin meydana geldiğini belirttiler. Patlamanın olduğu bölgenin üzerinde daha sonra; turuncu yarımküre şeklinde bir ışıma belirdi.Yarımküre şeklinde bu ışık havada iki saat asılı kaldı ve daha sonra; tanıkların ifadelerine göre "birinin düğmeyi kapaması gibi", ortadan kayboluverdi.
                        • 8 Ocak 1995'te; Aum tarikatının lideri Asahara; radyoda yayınlanan bir röportajda aynen şöyle dedi : "Japonya 1995 yılında bir deprem saldırısına maruz kalacak. Büyük ihtimalle hedef Kobe olacak" dedi.
                        • 17 Ocak 1995'te; yani Aum liderinin uyarısından tam 9 gün sonra Kobe'yi yerle bir eden deprem meydana geldi.
                        • 7 Nisan 1995'te; Aum tarikatının Bilim ve Teknoloji "Bakanı" Hideo Murai Yabancı Muhabirler Kulübün'de düzenlediği basın toplantısında sorulan sorulara cevap verirken aynen şöyle dedi : "Bu depremin elektromanyetik güç yoluyla tetiklendiğine yönelik güçlü bir olasılık mevcut ya da birileri yerkabuğu üzerine böyle bir gücü uygulayan cihaz kullanmış olabilir"
                        • 1995 Kobe depremi sonrasında Tokyo borsasının çöküşü ile başlayan ve Asya'da Barings bankasının çöküşü ile devam eden finans depremi Japonya'yı uzun yıllar içinden çıkamayacağı bir ekonomik krizin içine soktu.
                        • Aum tarikatına yüklenen Tokyo sarin gazı saldırısı sonrasında Rusya ile yakınlaşmaları başlatan hükümet istifa etmek zorunda kaldı ve tarihin makro seyri içerisinde kurulmaya çalışılan Rusya - Japonya - Almanya ekseni (Kobe'nin sanayi kalkınması ve inşa ettiği yeni devasa liman Alman finansmanı ile mümkün olmuştu) fay hattı ile birlikte kırıldı. Japonya 1990'ların sonlarına doğru yaklaşılırken; ABD'nin uzaydan sağlayacağını söylediği "güvenlik şemsiyesi" altına girmeye ve ABD'nin koalisyon ortaklığı için daha uyumlu bir müttefik haline gelmişti.
                        Yukarıda temel hatları ile vermeye çalıştığımız olaylar dizisi Kobe depremini öncesi ve sonrası ile ele almaktadır.


                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

                          1988 Ermenistan Depremi ve düşündürdükleri
                          Buna benzer bir tezi 1988 yılı 7 Aralıkta Ermenistan'ın Spitak şehrinde meydana gelen deprem için de ortaya koyabiliriz. Bu depremi incelediğimizde bazı çarpıcı benzerlikler ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz :
                          • Ermenistan'daki depremden hemen önce, 6 Aralığı 7 Aralığa bağlayan gece Ukrayna'nın Lvov kentinden Ermenistan'ın başkenti Erivan'a ; Sovyetlerin özel kuvvetlerinden 400 kişilik özel bir tim getirildi. Stratejik noktaları korumakla görevli bu tim; 7 Aralıkta depremin gerçekleşmesinden tam 45 dakika sonra Spitak'daydı ve hassas bölgeleri ve devlet binalarını korumaya aldılar.
                          • Ermeniler; özel kuvvet askerlerine ne zaman intikal ettiklerini sorduklarında şu cevabı aldılar: "Depremden bir gün önce Erivan'dayken bize yarın Spitak'a geçeceğimiz söylendi"
                          o Deprem bölgesine iki saat önce ulaşan özel İsrail ekibine; Gölcük'e gidecekleri ne zaman söylenmişti acaba?
                          • Diğer bir ilginç benzerlik; sismograf kayıtları ile ilgili idi. Depremden bir saat sonra; güvenlik görevlileri ilgili merkezlerden sismograf kayıtlarını topladılar ve Ermeni Televizyonu; "bütün sismograf kayıtlarının depremin şiddeti ile paramparça olduğunu" duyurdu.
                          o Türk kamuoyuna böyle bir yalan söylenme bile gereği duyulmadı. "Deprem dede" bu anlamda görevini fazlası ile yaptı.
                          • Ermenistan depreminde de; aynen Gölcük'teki gibi tek değil; iki ayrı sarsıntı yaşandı. Gölcük depremini yaşayanlar; birinci sarsıntının sona erdikten sonra ikinci ve daha şiddetli bir sarsıntının gerçekleştiğini gördüler.
                          • Deprem sırasında Erivan'dan bile duyulan güçlü bir patlama sesi geldi. Normal depremlerde bu tür patlama sesi olmaz. Türkiye'de de Marmara'nın öte yakasından duyulan bu patlama sesi neyin sesiydi?
                          • Depremden bir yıl sonra; Moskova'daki Komunist Parti kongresinde, bayan Ermeni delege Ludmila Harotunyan ile zamanın savunma bakanı Marshhal Yazov arasında şu konuşma geçti :
                          o Ermeni Delege : Sayın Yazov; Ermenistan depreminde felaket alanına ne zaman geldiniz; PATLAMADAN önce mi, sonra mı?
                          o Yazov : PATLAMADAN iki saat sonra
                          o PATLAMA'yı kabul ettiğini farkeden Yazov bir kaç saniye sonra kendini toparlıyor ve cevabını; "Hayır; Depremden iki saat sonra" diye düzeltiyor.
                          o Ermeni Delege : Spitak'a iki saat içinde varmayı nasıl başardınız? Spitak'a varmak için ya önce Tiflis'e veya Erivan'a gelmeniz lazım ki; buradan da Spitak'a varmanız en az 1.5 saat sürer
                          o Bu noktada konuşmanın kontrolden çıktığını gören Gorbaçov; Ermeni delegenin mikrofonunu kapatarak, Sovyet Savunma Bakanı'nın daha fazla zorda kalmasını engelledi.


                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

                            • Başta da belirttiğimiz gibi büyük çözülme süreçlerinin işaretidir; büyük felaketler. Ermenistan depremi; Ukrayna'daki Çernobil faciasından sonra Sovyet sisteminin çözülüşünün ikinci işaret fişeği idi. Sovyetlerin çözülüşü bazıları için kontrollü bir operasyondu. Fakat; Stalin zamanında topraklarını kaybettiklerini iddia eden Ermenilerin başlattığı Karabağ hareketi, Sovyetlere karşı kontrol dışı bir ayaklanmaya dönüşmek üzereydi ve Ermeni depremi bu hareketi kökünden etkisiz hale getirerek; Sovyet çözülme sürecini yeniden rayına oturttu.
                            Papua Yeni Gine'deki Tisunami'den ilginç bir ayrıntı

                            17 Temmuz 1998'de Papua Yeni Gine'de gerçekleşen ve on binlerin ölümü ile sonuçlanan Tsunami felaketinden kurtulanlar; üzerlerine gelen denizin ve üzerindeki havanın "alevler" içinde olduğunu söylediler.

                            Tsunami ile "ateş"'in görüldüğü ilk defa olmaktadır ve felaket sonrasında yanmış cesetlerin varlığı, "kayalara sürterek yandılar" gibi garip açıklamalarla geçiştirilmeye çalışılmıştır. Balıkçılarımızın ağlarının yanması ile ciddi benzerlikler gösteren bu yanma olayına bilim adamları hiç bir mantıklı açıklama getiremediler.


                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: 17 Agustos depremi ile ilgilenenlere bir Rapor

                              Deprem Silahı Teknolojisine Dair Ek Kanıtlar

                              Deprem sonrası yaşanan tartışmalarda; depremin doğal olmayan sebeplerden olabileceğini söyleyen herkes "komplo teorisi" çamuru ile bulandı ve medya bu kişileri bir grup kaçkın olarak göstermeyi başardı. Bu konularda Aydoğan Vatandaş gibi bir kaç yazar dışında kalem oynatıp, fikir yürüten olmadı ve konu "kontrolsuz teorileri" saha dışına çıkarmaya yarayan "komplo teorisi" silahı ile bertaraf edildi.
                              Peki buraya bir parantez açalım ve 1. tanığımıza tekrar gidelim : “Bir sabah cep telefonuma bir mesaj geldi, mesaj –“Aydoğan Vatandaş’ın kitabını okumamı istiyordu.” Tanıdık birinden gelmese mesajı belki de siler atardım ama, mesaja kulak verip gidip kitabı aldım, kitabın kapağına baktığımda ise bu kitabın benimle ne alakası olabilir diye aklımdan geçiriyordum ki, birkaç sayfasını karıştırdığımda donup kaldım. Bu kitabı ben yazmamıştım, benim adım da Aydoğan Vatandaş değildi, hatta onu hiç tanımıyordum, tesadüfen aynı yoldan bile geçmediğimizden emindim. Ama yazar sanki benimle sohbet etmişti ve bildiklerimi kelimesi kelimesine kitabına aktarmıştı neredeyse. Kitap yaklaşık bir buçuk saat sonra bittiğinde derin bir nefes aldım. Aydoğan Vatandaş benimle konuşmamıştı, pek çok bilgiyi bir araya getirdiği doğruydu ancak benim bildiğim ve onun bilmediği ayrıntılar vardı, eğer kazara bunları da yazmış olsaydı kesinlikle kendimden şüphe edecektim..” diyordu...
                              O günlerde "deprem silahı" ve "tektonik silah" gibi kavramlara gülünüyordu.
                              Halbuki depremden çok önce, ABD Savunma Bakanı Cohen'in 1997 Nisan ayında; ABD'nin Georgia Üniversitesi'nde "Terörizm, Kitlesel İmha Silahları ve ABD Stratejisi" başlıklı konferansta yaptığı açış konuşması çok açık olarak deprem silahı gerçeğini itiraf ediyordu. (Bkz. Raporun girişinde Cohen'in konuşmasından yapılan alıntı)
                              Resmi yetkililerin de bilgisine sunulan bu açık kanıt tozlu raflara konuldu ve "deprem silahından" söz edenleri komplocu olmakla suçlayan basın nedense ABD Savunma Bakanı'nın ağzından yapılan bu resmi itirafı hiç görmedi.
                              Günümüze geldiğinizde; yukarıda "Bilimsel Gerçekler" başlığı altında açıkladığımız bilimsel temellerin ve gerçeklerin ötesinde tektonik silahların varlığını kanıtlayan bir çok örneğe sahibiz. İşte birkaçı :
                              • Rusya'daki Moscow News gazetesi 1996 Aralık ayından yayınladığı bir haberde; Rusya'nın tektonik silah geliştirmek yolunda bir araştırma programı yürüttüğünü ve "Mercury" ve "Volcano" başlıklı bu programların 1987 yılında başlayıp, 1992 yılında sonlandırıldığını yazdı
                              1. tanığımız anlatmaya devam ediyor: İlginç görünümlü bir Rus gemisi (ki bana sorarsanız bu gemi bir araştırma gemisi idi), 17 Ağustos Sabahı İzmit Körfezinde ne arıyordu dersiniz, hem hiç yardım etmediler, hem de karaya dahi çıkmadılar. İlk saatler atlatılıp dalış ve seyrüsefere yasak bölge ilan edildiğinde de hemen bölge dışına çıkıyor ve orada beklemeye devam ediyordu. Ayrıca depremden sadece bir saat sonra körfeze demirlemişlerdi, olay sırasında bölgeye çok uzak olmayan ve güvenli bir yerde beklediklerini tahmin etmek hiçte zor değildi, çünkü tek hasarsız gemi onlarınki idi. Tahminen adaları kendilerine siper ederek olayın sona ermesini bekleyip ondan sonra ortaya çıkmışlardı. Gemiyi görenler çok şaşırmışlardı. Pek çoğu bu ne hızlı gemi böyle bizimkilerden bile önce olay bölgesine yetişmiş valla demekten kendini alamamıştı. Hatta bizler bile onları orada görünce “hadi be adamlara bak nasıl olurda bizden önce nokta atışı olay bölgesine gelebilirler diye hayıflanmıştık....... Ermenistan depreminde Ruslar bölgeye ne zaman gelmişlerdi?.......
                              ABD Kongresi'ne sunulan H.R. 2977 numaralı 107. yasa taslağı şunu öngörmektedir :
                              o Uzayın işbirlikçi ve barışçıl amaçlarla kullanılması ve ABD'nin uzaya silah platformları yerleştirilmesinin önlenmesi ve aşağıdaki silah sistemlerinin yasaklanmasına yönelik harekete geçmesi
                              #61607; Elektronik, psychotronic veya bilgi silahları
                              #61607; Kimyasal iz bırakan silahlar (chemtrails)
                              #61607; Yüksek irtifa çok düşük frekans silahları
                              #61607; Plazma, elektromanyetik, sonik veya ultrasonik silahlar
                              #61607; Lazer silah sistemleri
                              #61607; Kimyasal, biolojik, çevresel, iklimsel ve tektonik silahlar
                              (Hiç duymadığınız silah sistemlerini duymak için güzel bir liste)
                              • International Science and Technology Center (ISTC)'ın 1545 nolu projesinin başlığı ve açıklaması
                              o Başlık : Güçlü Elektromanyetik Dalgaların Etkisi ile Uzaydan Sismik Değişim Yaratma
                              o Açıklama : MHD jeneratörlerinin (MHD jeneratörü ile neyi kastettiğimizi anlamak için "Bilimsel Gerçekler" başlıklı bölüme bakınız) silah olarak kullanılma olasılığı sonsuzdur. Etkilli bir MHD savunması kurulduğu takdirde ve sadece atmosferin gücünü kullanarak; 8-10 tane Tesla Coil'i (Yay) ve mıknatıslar aracılığı ile çok güçlü elektrik alanları yaratmak mümkündür.
                              Yukarıdaki bilgileri "Shell 20" ismi verilen ve aynı bilimsel prensipler kullanılarak; havada uçan herhangi bir aracın (füze;uçak) içinde geçtiği takdirde düşmesine yolaçacak "elektromanyetik zırh" teknolojisi ile birleştirdiğinizde; bir ülkede yabancı güçlere "üs" vermenin düşündüğümüz çok ötesinde bir tehdit içerdiğini söylememize gerek var mı bilmiyoruz.


                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X