Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Nura Giden Yol

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Nura Giden Yol

    Nura giden yol ( 230 )

    Bismillahirrahmânirrahîm

    A’raf suresinin 20 ve 21. ayetleri:

    Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.

    Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.


    Geçen bölümde anlatıldığı üzere şeytan, Allah katından kovulunca bu durumun intikamını Adem’den almaya yemin etti, çünkü şeytan Allah katından kovulmaktan Adem’i sorumlu tutuyordu. Bu ayet şeytanın ilk vesvesesine temas ederken şöyle buyurmakta:

    Gerçi Allah, Adem ve Havva’yı yasak ağacın meyvesini yemekten men etmişti, lakin şeytan başka bir kılıkta onların karşısına çıktı ve şöyle dedi: Gerçi Allah sizi bu ağaçtan men etti, lakin eğer meyvesinden yerseniz melekler gibi olur ve ebedi hayata kavuşursunuz. O zamana kadar hiç kimseden yalan söz duymayan ve bu konuda hiç deneyimi olmayan Adem ve Havva, şeytana kandılar ve Allah’ın buyruğunu unuttular. Tabi burada şeytanın esas amacı onların ayıp yerini aşikar etmek ve çıplak yapmak ve böylece daha sonraki günahlar için zemin oluşturmaktı.

    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Şeytan hiç kimseyi günaha zorlayamaz ve sadece vesvese edebilir. Esas seçimi yapan bizleriz.

    2 – Hicabın yok edilmesi ve çıplaklık şeytanın amaçlarındandır. Örtülerin aradan kalkmamasına özen göstermeliyiz.

    3 – Şeytan refah ve ebedi saadet gibi uzak arzu ve emellerle insanları kandırır.

    4 – Her yemine inanmamak gerekir, çünkü şeytanlar da yemin eder.

    Şimdi,A’raf suresinin 22. ayeti:

    Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti.

    Her halükarda şeytan planında başarılı oldu ve Hz. Adem ve eşi o meyveden yer yemez ayıp yerleri bir birine aşikar oldu ve bu yüzden kendilerini ağaçların yaprağı ile örtmek zorunda kaldı. O sırada yüce Allah’tan nida geldi ve şöyle buyurdu: Neden Allah’ın emrini unuttunuz ve şeytana aldandınız? Yoksa şeytanın sizden yara aldığını ve intikam peşinde olduğunu bilmiyor muydunuz? Yoksa şeytanın sizin düşmanınız olduğunu ve bu düşmanlığına itiraf ettiğini bilmiyor muydunuz?


    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Kadın erkek, ikisi de bir ölçüde şeytanın hedef tahtasındadır. Günahta cinsiyetin hiç bir tesiri yoktur.

    2 – Çıplaklık bir nevi ilahi cezadır, medeniyet veya kemal işareti değil. İlahi emirleri göz ardı etmek ve haram yiyecekleri yemek, çıplaklığa ve iffet perdesinin düşmesine sebep olur.

    3 – Örtünmek fıtri bir durumdur ve tüm insanlar çocukluk çağından itibaren ayıp yerlerini örtmeye çalışır.

    4 – Gerçek düşmanlarımızı tanıyalım ve onlardan gafil olmayalım. Düşmana karşı sürekli uyanık olmak gerekir, gafil değil.

    Şimdi,A’raf suresinin 23. ayeti:

    Gerçi Hz. Adem ve eşi Hz. Havva, şeytana aldandılar, lakin hemen hatalarını fark ettiler ve büyük bir pişmanlık içinde yüce Allah katına yöneldiler ve şöyle arz ettiler: Ey Rabbimiz biz kendimize zulmettik ve şimdi senden bizi bağışlamanı talep ediyoruz.

    Şeytan ve Adem her ikisi itaatsizlik etti, lakin şeytan özür dilemek ve tevbe etmek yerine itaatsizliğini haklı göstermeye çalıştı ve hatta Allah’ın adalet ve hikmetine itiraz etti. Ancak Hz. Adem ve eşi Havva, hatalarına itiraf ettiler ve bu hatalarını telafi etmeye çalıştılar. Bu yüzden yüce Allah şeytanı kendi katından kovdu ve onu ebediyen lanetledi, fakat Adem ve Havva’yı bağışladı ve rahmetini esirgemedi.


    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Allah’a itaatsizlik etmek kendine zulmetmektir, Allah’a değil. Günah Allah’a zarar vermez, esas bize zarar verir.

    2 – Hz. Adem ve Hz. Havva hem günahta ortaktı, hem tevbe de ve af dilemekte. Günah işlemekte kadın erkek arasında hiç bir fark yoktur ve genelde ahlaki erdemlilik veya rezalette cinsiyetin rolü söz konusu değildir.

    3 – Ancak Allah katına günahlarımıza itiraf etmeliyiz ve bu itiraf, tevbe etmenin başlangıcıdır.

    4 – Günah insanları hüsrana uğratır ve ancak tevbe ile hüsranın devam etmesini önleyebiliriz.

    Yorum


      Ynt: Nura Giden Yol

      Nisâ 3: Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

      Merhaba.
      Bu meal bana göre yanlış.

      Ama görüşümü açıklamama izin var mı, bilmiyorum.
      İzin yoksa lütfen siliniz.

      İletim silinmezse görüş açıklamama izin verildiğini anlayacağım
      ve mealdeki yanlışları açıklamaya çalışacağım, Allah isterse

      Sevgi ile,
      Hasan Akçay

      Yorum


        Ynt: Nura Giden Yol

        Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

        Nisâ 3’ün doğru çevirisi nasıl olabilir? Önce onu vereyim. Sonra yanlışları ortaya koymak için, ayetin Arapçasını göz önünde bulundurarak, yukardaki meali onunla karşılaştıralım:

        Yetimlere haksızlık etmekten korkuyorsanız size yetki veren kadınların ikişerini ve üçerini ve dörderini evlendirin. Ama bunda da adil olamamaktan korkarsanız yalnızca birini. Ya da yeminlerinizin sahip olduklarını. Darlığa düşmemeniz için uygun olan budur.

        Arapça . . . . . . . . . . . . . . . . . doğru . . . . . . . . . . . . . . . . . . .yanlış . . . . . . .

        mâ tâbe lekum. . . . . . . . . . . . . size yetki veren . . . . . . . . . . . . beğendiğiniz, size helal olan
        fenkihû . . . . . . . . . . . . . . . . . .ve enkihû = evlendirin . . . . . . . . eş alın, evlenin
        ma meleket eymanukum . . . . . . .yeminlerinizin sahip oldukları. . . . .sahip olduğunuz (cariyeler)
        teûlû . . . . . . . . . . . . . . . . . . .yoksulluk, darlık . . . . . . . . . . . . adalet

        İtirazı olan lütfen?

        Sevgi ile,
        Hasan Akçay

        Yorum


          Ynt: Nura Giden Yol

          [quote author=Hasan Akçay link=topic=19373.msg127647#msg127647 date=1309111405]
          Nisâ 3: Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

          Merhaba.
          Bu meal bana göre yanlış.

          Ama görüşümü açıklamama izin var mı, bilmiyorum.
          İzin yoksa lütfen siliniz.

          İletim silinmezse görüş açıklamama izin verildiğini anlayacağım
          ve mealdeki yanlışları açıklamaya çalışacağım, Allah isterse

          Sevgi ile,
          Hasan Akçay
          [/quote]

          Değerli Hasan Akçay hocam,

          sitemize hoş geldiniz. Sizin bilgi birikimlerinizden istifade etmek elbette bizi mutlu ve memnun eder.

          Sitemizde ilmi ve fikri olan herkese mezhep mektep hatta din ayrımı yapılmaksızın yer vardır. İnsanlar temel değerler çerçevesinde konuşarak anlaşabilir birbirlerinin birikimlerinden istifade edebilirler. Sitede bu anlamda herkese yer var.

          Şahsi kanaatim Türkçe meallerde sorunlar çok fazla var. Bunun için bizim de bir çalışmamız olmuş ve bu konuda bir başlık da açmıştık. Umarız şu linkten konuyu inceler ve katkıda bulunursunuz sizi o başlığa bekleriz:



          tabi her bölümde yazabilirsiniz burdaki eleştirileriniz de bizim için değerlidir. Dün cevap yazamadım çünkü forum sitelerine girmek zordu yavaş açılıyor hatta hiç açılmıyorlardı..

          İyi paylaşımlar dileriz...

          Yorum


            Ynt: Nura Giden Yol

            [quote author=Hasan Akçay link=topic=19373.msg127656#msg127656 date=1309146431]
            Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

            Nisâ 3’ün doğru çevirisi nasıl olabilir? Önce onu vereyim. Sonra yanlışları ortaya koymak için, ayetin Arapçasını göz önünde bulundurarak, yukardaki meali onunla karşılaştıralım:

            Yetimlere haksızlık etmekten korkuyorsanız size yetki veren kadınların ikişerini ve üçerini ve dörderini evlendirin. Ama bunda da adil olamamaktan korkarsanız yalnızca birini. Ya da yeminlerinizin sahip olduklarını. Darlığa düşmemeniz için uygun olan budur.

            Arapça . . . . . . . . . . . . . . . . . doğru . . . . . . . . . . . . . . . . . . .yanlış . . . . . . .

            mâ tâbe lekum. . . . . . . . . . . . . size yetki veren . . . . . . . . . . . . beğendiğiniz, size helal olan
            fenkihû . . . . . . . . . . . . . . . . . .ve enkihû = evlendirin . . . . . . . . eş alın, evlenin
            ma meleket eymanukum . . . . . . .yeminlerinizin sahip oldukları. . . . .sahip olduğunuz (cariyeler)
            teûlû . . . . . . . . . . . . . . . . . . .yoksulluk, darlık . . . . . . . . . . . . adalet

            İtirazı olan lütfen?

            Sevgi ile,
            Hasan Akçay

            [/quote]

            biz bu konuyu da tartışmıştık ve yanlış hatırlamıyorsam sizin bu konudaki eleştirilerinizi bir kardeşimiz buraya taşımış ve biz ona gerekli cevapları vermiştik. başlığa bakayım:



            evet bu başlıkmış.. orda bizim eleştirilermiz oldu.. Apollonius adlı üyemiz sizin yazınızı orada paylaşmış ve biz de sizin bu konudaki görüşlerinizi eleştirmişiz.. Siz inceleyin kaldığımız yerden devam edelim inşaAllah..

            Yorum


              Ynt: Nura Giden Yol

              Nura giden yol ( 231 )

              Bismillahirrahmânirrahîm

              A’raf suresinin 24 ve 25. ayetleri:

              Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu.

              "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız" dedi.


              ğer ayetlerde belirtildiği üzere yüce Allah Hz. Adem ve eşi Hz. Havva’nın tevbesini kabul etti, lakin günahın olumsuz izleri geride kaldığı için, yasak ağacın meyvesini yemek ve Allah’ın emrine karşı çıkmak, cennet gibi mekandan kovulmaya ve yer yüzüne yerleşmeyi sebep oldu. Bu yüzden bu ayetler şöyle buyurmakta: Allah, Adem ve Havva’ya cennet gibi bahçeden çıkmalarına ve yer yüzünde sakin olmalarına emretti ve şöyle buyurdu: Burası bundan sonra sizin mekanınız ve Allah maslahat bildiği zamana kadar orada kalacak, orada yaşayacak ve orada öleceksiniz, ta ki kıyamet gününde hesap vermek üzere yeniden dirilene kadar.

              Bu ayetler ayrıca insanların bir birine ve şeytanın da onlara düşmanlığına değinerek şöyle buyurmakta: Yer yüzünde yaşam kin ve düşmanlıklarla dolu olacak, oysa cennet gibi o mekan bu tür meselelerden arındırılmıştı.

              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

              1 – Bazen ebeveynlerin amelleri, onların soyunun çökmesinde etkili olur. Hz. Adem ile eşinin itaatsizliği insan soyunu yer kürede yaşamaya mahkum etti.

              2 – Dünya çatışma, rahatsızlık ve tezatların yeridir ve çıkarların çelişmesi çatışmalara ve düşmanlıklara sebep olur.

              Şimdi,A’raf suresinin 26. ayeti:

              Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).

              Geçen ayetlerde Hz. Adem ve Hz. Havva’nın şeytana kanarak yasak ağacın meyvesini yediğini ve bu günah ilk tesirinin ayıp yerlerinin aşikar olması olduğunu ve onların da zorunlu olarak kendilerini ağaçların yaprakları ile örttüklerini anlattık. Bu ayette yüce Allah şöyle buyurmakta: Adem ile Havva yer yüzüne yerleştikten sonra onlara giyecek imkanlarını yarattık. Hayvanların derisi ve yünü hem vücudu örten hem de bir nevi süs sayılan giysilerdir. Bu durum devam etti ve günümüzde insanoğlu binlerce yılın ardından hala en iyi elbiselerini bu ilahi nimetlerden yapıyor. Kuran-ı Kerim burada şöyle devam ediyor: Bunlar bedenin maddi giysileridir ve bundan daha iyi giyimler, takva elbisesidir ki insanların çirkinliklerini örter. Bu elbise paklık ve iffeti beraberinde getirir. Bu elbise, insanların manevi kurtuluşuna vesile olur.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              – Şeytan insanların çıplaklığı ve soyunmaları peşindedir ve Allah insanları örtmek için onlara elbise imkanları sunar.

              2 – Elbiselerin temiz ve güzel olması Allah katından makbuldür ve ziynet eşyalarını kullanmak, harama karışmamak kaydıyla caizdir.

              3 – İnsanların elbiseleri ya pamuktandır ya da yünden veya deriden ve tüm bunlar Allah’ın mahlukudur ve onlara dikkat etmek, insanların uyanık olmasına sebep olur.

              Şimdi,A’raf suresinin 27. ayeti:

              Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.

              Şeytanın düşmanlığı sadece Adem ile Havva’yı kapsamadığı ve tüm insan soyunu kapsadığından, yüce Allah bu ayetlerde insanları şöyle uyarmaktadır: Dikkatli olun, şeytan analarınızı babalarınızı kandırdığı gibi sizleri de kandırmasın. Şeytan vesveseleri ile sizin anne ve babanızı ilahi cennetten çıkardı ve onların örtülerini açarak ayıp yerlerini ortaya çıkardı. Şeytan ve onun soyundan gelenler siz fark etmezken sizi görebilirler. Ancak buna karşın onlar sizlerin üzerinde hiç bir sultası yoktur ve sizi hiç bir günaha zorlayamazlar. Onların işi sadece vesvese etmektir ve bu vesveseyi ancak hakkı ve kıyamet gününü kabul eden ve iman edenler benimser.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              1 – Tehlike sürekli pusudadır. Kendimizi sapkınlığa karşı sigorta edilmiş sanmayalım. Meleklerin secde ettiği Adem bile şeytana kandı ve cennet gibi yerden çıkarıldı.

              2 – Çıplaklık ve başınızı açmak, ilahi kattan kovulmanın sebebidir ve çıplaklığa sebep olan her şey şeytanidir.

              3 – Şeytan yalnız değildir ve etrafında ister cinlerden olsun ister insanlardan birçok elemanı vardır.

              4 – Allah’a gerçek iman, şeytanın egemenliğine mani olur.

              Yorum


                Ynt: Nura Giden Yol

                Nura giden yol ( 232 )

                Bismillahirrahmânirrahîm

                Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                A’raf suresinin 28. ayeti:

                Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?

                Geçen bölümde şeytanın insanı kandırdığını ve ayıp yerini ortaya çıkararak Adem ile Havva’nın çıplak olmasına sebep olduğunu anlattık. Bu yüzden yüce Allah, Adem ve Havva’nın soyundan gelen bizleri şeytana kanmamak ve hicabımızdan vazgeçmemek için uyarıda bulunuyor. Bu ayet cahiliye döneminde hicabın ortadan kaldırılmasına bir örnektir. Nitekim tefsirlerde şöyle okumaktayız: Mekke müşrikleri İbrahimi sünnet gereği her yıl hac merasimini yerine getiriyordu. Onlar tavaf eden kimsenin elbiselerinin pak olması ve gasbedilen maldan olmamasına inanıyordu. Bu yüzden ne zaman elbiselerinin pak olduğu veya helal olduğu veya gasbedilen maldan üretilmiş olduğu konusunda şüpheye düşecek olurlarsa çıplak olur ve öylece tavaf eder ve bu amellerini ibadet sanardı. Bu ayette Kuran-ı Kerim onların bu amelinin çok çirkin olduğunu belirterek şöyle buyurmakta: Müşrikler bu ameli haklı göstermek için atalarımız da böyle yapardı ve bu atalarımızdan miras kalan sünnettir ve üstelik biz Allah’a ibadet ediyoruz ve Allah da bize bunu yapmamızı emretmiştir, diyor.

                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – Beşeri toplumlarda bir çok hurafenin kaynağı, geçmişlerin geleneklerini körü körüne taklid etmektir. Oysa geçmişlerin mirasını korumak akıl ve düşünceyi bir kenara bırakmak anlamına gelmez.

                2 – İlahi ibaretlerde kulluk duygusu şarttır ve Allah’ın buyurduğu gibi amel etmek gerekir, yoksa ibadete hurafe karışır.

                Şimdi,A’raf suresinin 29. ayeti:

                De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.

                Çirkin amellerini Allah’ın emri gibi göstermeye çalışan Mekke müşriklerine karşı bu ayet şöyle buyurmakta: Allah sürekli iyiliğe pak olmaya ve doğruluğa emreder ve sizden camilerde ve özellikle Mescid-i Haram’da bulunurken namaz ve tavaf sırasında sadece O’nu düşünmeye ve amellerinizi hurafelerden arındırmanızı ister. Nitekim inancınızı her türlü şirkten arındırmalı ve bir gün O’na geri döneceğinizi ve sizi yaratan Allah’ın hepinizi yeniden yaratacağını unutmamalısınız, çünkü sizi ilk kez yaratan da O’dur.

                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – Adalet ve eşitlik, ilahi emirlerin eksenidir ve Allah’ın kullarına en önemli tavsiyesi sayılır.

                2 – İhlasla kulluk, eşitlik ve adaletin yayılmasına zemin oluştururken bekasını da güvence altına alır.

                Şimdi,A’raf suresinin 30. ayeti:

                O, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstahak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.

                Yüce Allah’ın ibadet ve yaşamın adalet ekseninde olmasını buyurduğu geçen ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Bazı insanlar ilahi tavsiyeleri dinler ve kabul eder ve hidayete ermiş olur, lakin bir grup insan da Allah’a itaat etmez ve şeytanlara uyarak sapkınlığa yönelir, gerçi hidayete ve saadete kavuştuklarını zannederler. İnsanları tehdit eden tehlikelerden biri, batıl düşüncelerdir ki örneğin insan kuyudayken kendini doğru yolda zanneder, veya uçurumun başındayken saadet yolunu izlediğini düşünür ve tüm bunlar, şeytanın hilelerindendir ki ilkin insanların gözünde batılı hakmış gibi gösterir ve ardından onları batıla doğru davet eder.

                Kuran-ı Kerim diğer ayetlerde bu tür insanları en çok hüsrana uğrayan kesim olarak tanıtmakta ve şöyle buyurmaktadır: Onlar kötü amellerini iyi zannederken gerçekte bu dünyadaki tüm amelleri mahvolmuş ve öbür dünyaya eli boş gidecektir.

                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – Hidayet, Allah’ın işidir, lakin sapkınlık kendimizden ve yanlış yol seçmiş olmamızdandır.

                2 – Allah’tan kopmak, insanı şeytanın tuzağına düşürür, öyle ki insan Allah’ın izleyeni olmak yerine şeytanı izleyenlerden olur.

                3 – Hak yolunda olduğunu zanneden lakin gerçekte batılı izleyenlerden olmamak için uyanık olmalıyız.

                Yorum


                  Ynt: Nura Giden Yol

                  Nura giden yol ( 233 )

                  Bismillahirrahmânirrahîm

                  Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                  A’raf suresinin 31. ayeti:

                  Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

                  Geçen bölümlerde yüce Allah’ın Ademoğullarına tavsiyelerini anlattık. Yüce Allah bu ayetlerde şöyle buyurmaktaydı: Ey Ademoğulları elbise sizin süsünüzdür ve Mescid-i Haram’ı tavaf ederken bu ziynet üzerinizde olsun ve atalarınızın cahiliye döneminde yaptığı gibi çıplak tavaf etmeyin. Sadece Mescid-i Haram değil, hangi camiye girerseniz girin, uygun ziynetler ve saygı ilkelerine riayet ederek bu kutsal mekanlara girin.

                  İslami rivayetlerde de namaz için camiye girerken güzel elbiseler giymek ve hoş kokulu ıtır kullanmak üzerine vurgu yapılmıştır ve din önderleri de bu geleneğe uyardı.

                  Ayetin devamında yemek ve içmek adabına temas ederken şöyle buyurmakta: Size rızık olarak belirlenen ilahi nimetlerden yiyin, için, lakin israf etmeyin, nitekim Hz. Adem ve eşi yasak bir ağacın meyvesinden yemeleri onların cennetten kovulmalarına neden oldu. Bu ayet Ademoğullarına anne ve babaları gibi cezaya çarpılmamaları ve Allah’ın sunduğu nimetleri kullanırken Allah’ın emirlerine itaat etmeleri ve israf etmemeleri ve hak sınırlarını aşmamaları konusunda uyarıda bulunuyor.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – Cami, Allah’ın evi ve Allah’ın kullarının toplandığı bir mekandır, o zaman sürekli temiz ve cazip olması gerekir.

                  2 – Ruhun gıdası vücudun gıdasından daha önemlidir. O zaman ilkin namaz ve sonra yiyecekler.

                  3 – İnsanların doğal nimetlerden yararlanmaları ihtiyaç duydukları kadar caizdir ve hiç kimsenin israf ve tebzir etmeye hakkı yoktur.

                  Şimdi,A’raf suresinin 32. ayeti:

                  De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.

                  Geçen ayette yüce Allah’ın ziynetlerden ve nimetlerden yararlanmaları üzerindeki tavsiyeleri gündeme geldi. Bu ayet önemli bir konuyu sorgularken şöyle buyurmakta: Kim ilahi süsleri ve nimetleri kullanmayı haram kıldı? Allah bu ziynetleri ve nimetleri, salih ve imanlı kulları yararlansın diye yarattı, fakat kafirlerin de yararlanmasını engellemedi. Tabi kafirlerin kıyamet gününden bir çıkarı olmaz ve burada nimetler müminlere özgüdür. Bu alanda insanlar bazen ifrat ve tefrite sapabilir, nitekim bazıları Allah vergisi imkanları israf eder ve bilakis bazıları ruhbanlığa yönelerek en doğal ve içgüdüsel ihtiyaçlarını göz ardı eder. Kuran-ı Kerim bu ayette ve bundan önceki ayette her iki gruba karşı mücadele eder ve ilk gruba neden israf edersiniz ve ikinci gruba da neden Allah’ın helal nimetlerden yararlanmazsınız, şeklinde serzenişte bulunur.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – Allah’ın haram kıldıklarını helal kılmak kadar, helal kıldıklarını haram kılmak da caiz değildir.

                  2 – Allah mümin kullarını helal ziynetlerden ilahi kanunlar çerçevesinde yararlanmaya teşvik eder.

                  3 – Dünyevi nimetlerden yararlanma konusunda müminlerle kafirler arasında bir fark yoktur, ancak kıyamet günündeki nimetlerden faydalanmak, müminlere özgüdür.

                  Şimdi,A’raf suresinin 33. ayetini dinliyoruz.

                  De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

                  Bazı saf ve olaylara yüzeysel bakan müminler Allah katına yakınlaşma yolunu ibadet ve inzivaya çekilmek ve toplumdan kaçmakta görüyor ve ayrıca takvanın dünyevi güzelliklerden ve nimetlerden uzak durmak olduğunu ve dünya için çaba harcamanın çirkin olduğunu zannediyor. Bu ayet bu tür yanlış bir anlayışa şu şekilde karşılık veriyor: Allah ancak belli işleri haram ve uygunsuz saymıştır ve bunun dışında ne varsa mubah ve caizdir. Allah başkalarına zulüm, günah ve itaatsizlik gibi işleri çirkin ve uygunsuz ameller ve şirk ve riyakarlı ve bidat ve hurafeyi haram saymıştır. Sizler bunlardan uzak durum ve dünya nimetlerinden istediğiniz kadar yararlanın.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – Helal şeyler çoktur ve haram olanlar çok az. Allah insanın elini açık bırakmıştır ve sadece kısıtlı konularda yasak getirmiştir.

                  2 – Allah ancak insan vücudunu ve ruhunu kirleten şeyleri haram kılmıştır. Bunlar insan fıtratınca da idrak edilen ve benimsenen konulardır.

                  3 – Günah, günahtır ve çirkinliği zatidir. İnsanlar ister anlasın ister anlamasın fark etmez, günahın çirkinliği kendi içindedir, yoksa eğer insanlar anlarsa çirkin, anlamazsa çirkin değil, gibi bir durum söz konusu değildir.

                  Yorum


                    Ynt: Nura Giden Yol

                    Nura giden yol ( 234 )

                    Bismillahirrahmânirrahîm

                    Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                    A’raf suresinin 34. ayeti:

                    Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.

                    İnsanların genellikle gafil olduğu bir durum ölüm ve yaşamın sona ereceğidir. Bu süreçte insanlar tek tek ölmüyor, bu ayet ve Kuran-ı Kerim’in diğer ayetlerine göre ümmetler ve beşeri medeniyetler de ecelleri söz konusudur ve nice büyük ve geniş medeniyetler tarih boyunca ortaya çıktı ve zulüm veya aşırı refah yüzünde çöktü. Genelde güç ve servet sahibi olanlar sürekli kalıcı olduklarını zanneder ve güçlerinin asla son bulmayacağını düşünür, oysa bu ayet şöyle buyurmaktadır: Allah irade ettiği anda yok olurlar ve bu ne bir an ileri ne de geri olur.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Fırsatlar ve imkânlar bir gün son bulur, o zaman gücümüz yettiğince bunlardan en iyi şekilde yararlanalım.

                    2 – Zalimler ilahi mühleti lütuf işareti saymasın, çünkü onların süresi de bir gün dolacak ve hesap verme günü gelecektir.

                    Şimdi,A’raf suresinin 35 ve 36. ayetleri:

                    Ey Adem oğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

                    Ayetlerimizi yalanlayanlar ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

                    Geçen bölümlerde yüce Allah’ın insan soyuna ve Ademoğullarına tavsiyeleri anlatıldı. Bu ayetlerde insanların ilahi hidayeti kabul etmek veya etmemek üzerindeki ihtilaflarına temas edilerek şöyle buyrulmakta: Allah sürekli aranızdan bazı insanları Peygamber olarak seçer ve onlar da insanları iyiliğe ve takvaya davet eder. Lakin insanlar bu davete karşı iki gruba ayrılır. Bir grup takva ve ıslah ehlidir ve dünya ahiret, saadete kavuşur. Çünkü onlar Allah’tan sakınmıştır ve bu yüzden asla pişmanlık duymaz çünkü Allah’a yönelmenin pişmanlığı olmaz. Onlar hatta korkuya da kapılmaz, çünkü Allah’tan korkan ve sakınan kimse, ne beşeri boş güçlerden korkar, ne de kıyamet gününde cehennem ateşine düşmekten korkar. Bir başka grup ise inatçılıkları yüzünden ilahi resullerin davetini göz ardı eder ve hatta onları yalancı hitap eder ki rahatça yaşasın. Bu insanlar gerçekte dünya rahatını ahiret saadetine tercih etmiştir ve ahirette de yerleri cehennemdir.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Takva gereği, toplumu ve bireyleri ıslah etmek için çaba harcamaktır, inzivaya çekilmek ve ruhbanlık değil.

                    2 – Gerçek huzur pak ve iyi olmaya bağlıdır, çünkü acı ve elemi insanlardan uzaklaştırır.

                    Şimdi, [color=brown]A’raf suresinin 37. ayeti:

                    Bu ayet kafirlerin kıyamet günündeki durumu hakkında şöyle buyurmakta: Kafirlerin iddia ettiği ve peygamberleri yalancı ilan etmelerinin aksine, esas yalancı kafirlerdir, çünkü hakikati bildikleri halda tekzip etmekteler. Tabi bu tür insanlar dünyevi nimetlerden mahrum bırakılmaz ve Allah bu dünyada onların rızkını azaltmaz, lakin ölüm sırasında melekler onların canını alırken sapkınlıklarına itiraf eder ve şöyle derler: Allah’ın nimetlerine nankörlük ettik ve ilahi ayetleri tekzip ettik.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Küfür ve hakkı inkar etmek, kendimize yapacağımız en büyük zulümdür ve kendimize zulmetmek, başkalarına zulmetmekten daha da kötüdür.

                    2 – Her insanın bu dünyadaki nasibi bellidir ve Allah tarafından belirlenmiştir.

                    3 – Kıyamet gününde ilk yargıç, insanın kendi vicdanıdır ki kendi aleyhinde şahitlik eder.

                    Şimdi,
                    A’raf suresinin 38. ayeti:

                    Allah buyuracak ki: "Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!" Her ümmet girdikçe yoldaşlarına lânet edecekler. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler için, "Ey Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!" diyecekler. Allah da: Zaten herkes için bir kat daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz, diyecektir.

                    [color=black]Bu ayet cehennem ehli olanların özellikle onların cehennemlik olmalarına sebep olan önderleri ile diyaloglarını aktarırken şöyle buyurmakta: Cehennem ehli olanlar hesaplarına yetişildikten sonra grup grup cehenneme girer ve her grup diğer grubu lanetler. İnsanlardan bazı gruplar ve cinlerden bazı gruplar ve bu arada sapkın liderlerini izleyenler şöyle der: Siz bizim sapmamıza sebep oldunuz ve sizin cezanız bizim cezamızın iki katı olmalı, bir ceza kendi sapkınlığınız ve bir ceza da bizi saptırdığınız için.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Cennet, safa ve samimiyet ve barış doludur, oysa cehennem, lanet yeridir. Cennet ehli olanların dostlukları kalıcı ve sürekliyken cehennem ehli olanlar bir birine karşı dost gözükürken bir birinin ardından lanetler yağdırırlar.

                    2 – Cinlerin de insanlar gibi yükümlülüğü vardır ve her iki kesimin günahkarlarının kaderi aynıdır ve cehenneme gönderilirler.

                    3 – Suçlular kıyamet gününde kendi suçlarını başkalarının boynuna yüklemeye veya en azından kendilerine suç ortağı bulmaya çalışır.[/color

                    Yorum


                      Ynt: Nura Giden Yol

                      Nura giden yol ( 235 )

                      Bismillahirrahmânirrahîm

                      A’raf suresinin 39 ve 40. ayetleri:

                      Öncekiler de sonrakilere derler ki: Sizin bize bir üstünlüğünüz yok. O halde siz de yaptıklarınıza karşılık azabı tadın!

                      Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!


                      Geçen bölümde cehennem ehli olanların kendi aralarındaki diyalogların bir köşesine değindik. Bu ayetler şöyle devam etmekte: Gerçi sapkınların izleyenleri kendi günahlarından liderlerini sorumlu tutuyor, lakin onlardan önce cehenneme giren liderleri şöyle karşılık veriyor: Sizin bizden üstünlüğünüz yok ki bizden daha az ceza alasınız. Siz de bizim gibi suçlusunuz ve azab çekmeniz gerekir.

                      Yüce Allah bu sözlere karşı şöyle buyurmakta: Bu iki gruptan hiç biri bu tür mazeretlerle kurtulamaz ve cehennemden kaçış yolu yoktur. Çünkü onların hepsi inatçılık ve kibir ve üstünlük taslama yüzünden hakka boyun eğmediler ve hakkı tekzip ettiler. Burada yüce Allah konuya bir örnekle açıklık getirmekte ve şöyle buyurmakta: Eğer bir deve bir iğnenin deliğinden geçebilirse bunlar da cehennemden kaçarak cennete girebilir. Onların cezası çok ağırdır ve ilahi rahmeti hak edecek hiç bir yönleri yoktur.

                      Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – İnsanların dünya ahiret kaderi, amellerine bağlıdır. Başkalarının büyük suçu, onu izleyenlerin küçük suçunu affetmeye sebep olamaz.

                      2 – Günah, ilahi rahmet kapılarını kapatır ve insanları özel ilahi lütuflardan mahrum bırakır.

                      3 – Semavi ayetleri tekzip ve küfrün kökü istikbar ve üstünlük peşinde olmaktır, yoksa ilahi inançlarda hiç bir sorun yoktur.

                      Şimdi,A’raf suresinin 41. ayeti:

                      Onlar için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de örtüler vardır. İşte zalimleri böyle cezalandırırız!

                      Kıyamet gününde kâfirlerin ağır bir şekilde cezalandırılacağını açıklayan geçen ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Kâfirlerin cehennemde döşeği ve yatağı ateştendir. Ateş onları her taraftan sarar ve asla rahat edemezler. Bu ayetlerde yüce Allah kâfirlerden bazen suçlu ve bazen zalim olarak söz etmekte, çünkü küfür, suç ve zulüm için zemin oluşturur.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – Dünyada sadece refah ve rahat peşinde olanların kıyamet gününde yeri, cehennemdir, sanki ateşten başka hiç bir şey onların kirli ruhlarına huzur vermeyecekmiş gibi.

                      2 – Cehennem kâfirlerin ve zalimlerin her tarafını sarar.

                      Şimdi, A’raf suresinin 42. ayeti:

                      İnanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar ebedî kalacaklar.

                      Kuran-ı Kerim’in yöntemi cezaların yanı sıra salih kullara ilahi mükafatları da anlatmaktır. Geçen ayette cehennem ehli olanların cezası anlatıldı. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: İman ve iyi amel ehli olanlar cennete girer ve oradan çıkmazlar, çünkü onlar güçleri yettiğince iyi amel peşinden gittiler ve bizim için bu yeterlidir ve biz hiç kimseden gücünden daha fala bir şey beklemeyiz.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – İman ve salih amelin birleşmesi, kıyamet gününde ebediyen kalan bir mahsul üretir, o da ilahi cennette kalmak ve tarihin pak ve salih insanları ile birlikte olmaktır.

                      2 – İslam’da görevler ağır değildir ve herkes gücü yettiği kadar sorumludur.

                      Şimdi, A’raf suresinin 43. ayeti:

                      (Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: "Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler." Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.

                      Allah’ın cennet ehli olanlara sunduğu nimetlerden biri, onların gönüllerini bir birine karşı aydınlatmak ve sefa ve samimiyet sağlamak ve cennete girmeden önce her türlü kin ve rahatsızlıktan arındırmaktır. Böylece cennet, pak ve samimi bir ortama dönüşür ve içinde tezat ve çelişki yoktur. Cennetin dereceleri farlı olmasına karşın bu mekânda hiç kimse başkasını kıskanmaz ve aralarında ihtilaf ve kin ortaya çıkmaz. Cennet ehli olanlar sürekli Allah’ı anar ve cennet nimetleri onları Allah’tan gafil etmez, bilakis sürekle Allah’a şükrederler ki semavi kitaplar ve peygamberler göndermekle onların hidayete ermelerine vesile olmuş ve cennet kapılarını onlara açmıştır. Kuşkusuz onlar da Allah’a ve emirlerine iman ederek cennet ehlinden oldular.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – İçinde kin ve kıskançlık olmayan yaşam, cennetlik yaşamdır.

                      2 – Cennet ehli olanlar kibirli değildir ve cenneti, ilahi hidayetin ve peygamberlerin çabalarının sonucu şeklinde değerlendirir.

                      Yorum


                        Ynt: Nura Giden Yol

                        Nura giden yol ( 236 )

                        Bismillahirrahmânirrahîm

                        Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                        A’raf suresinin 44. ayeti:

                        Cennet ehli cehennem ehline: Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu? diye seslenir. "Evet!" derler. Ve aralarından bir çağrıcı, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye bağırır.

                        Geçen bölümlerde cehennem ehli olanların kendi aralarında ve yine cennet ehli olanların kendi aralarında konuştuklarına işaret ettik. Bu ayette cennet ehli olanların cehennem ehli olanlarla diyaloglarını dinleyeceğiz. Bu diyalog bu dünyada yaşayan bizler için Allah’ın kötüleri cezalandırmak ve iyileri mükâfatlandırmak vaatlerinin hak olduğunu ve cehennem ehli olanların kıyamet gününün hakkaniyetine itiraflarının cezalarını hafifletmediğini, hatta onların lanetlenmesine ve Allah’ın rahmetinden daha da uzaklaşmasına sebep olduğunu öğrenmemiz için iyi bir ibrettir.

                        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 – Cennetle cehennemin durumu, cennet ehli olanlarla cehennem ehli olanların bir birinden haberdar olabilecek ve bir biri ile konuşabilecek şekildedir.

                        2 – Cehennemlik olmanın kökü zulümdür, kendine, ailene ve topluma zulüm.

                        Şimdi, A’raf suresinin 45. ayeti:

                        Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir.

                        Geçen ayette kıyamet mahkemesinin zalimlere ölüm nidasıyla son bulduğunu ve onların cehenneme gönderildiğini anlattık. Bu ayet şöyle buyurmakta: Zalimler, sadece dine iman etmeyenler değil, aynı zamanda başkalarını da dinsizleştirmeye kalkışan ve dinin imajını her ne şekilde olursa olsun bozmaya ve çirkin göstermeye ve böylece başkalarının dine rağbet etmesini engellemeye çalışan kimselerdir. Şüphe uyandırmak, bidat, hurafe ve sapkınlıklara yol açmak, Allah’ın onlardan zalimler olarak söz ettiği din düşmanlarının planları arasında yer almaktadır.

                        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 – Düşman yapabilirse silahla dinin savaşına gelir ve eğer bunu yapamazsa, dini hakikatlerden boşaltmaya çalışır.

                        2 – Toplumun düşünce ve kültürüne zulmetmek, en büyük zulümlerden biridir ve ağır cezaları vardır.

                        Şimdi,A’raf suresinin 46. ayeti:

                        İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: "Selâm size!" diye seslenirler.

                        Bu ayet, Araf adında cennetle cehennem arasında yer alan ve orada özel insanların bir yükseklikte yer aldığı ve cennet ve cehennem ehli olanların bu mekânlara girişini seyreden bir mekandan söz etmektedir.

                        Araf kelimesi Kuran-ı Kerim’de sadece bir surede zikredilmiş ve bu yüzden bu sure Araf olarak adlandırılmıştır. Bu ayetin tefsirinde gündeme gelen rivayetlere göre Araf’ta yer alanlar, Allah’ın muhlis ve seçkin kullarıdır ki insanların cennete veya cehenneme girmelerini seyretmekte ve iyileri ve kötüleri yüzlerinden anlamaktadır. Tabi bazı müfessirler de cennete girmeyi umut eden lakin amelleri tam olmayan imanı zayıf kimseleri Araf ehlinden saymıştır.

                        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 – İnsanların ameli yüzlerine yansımaktadır ve pak inanlar insanların yüzünden batınlarını anlayabilir.

                        2 – Araf insanlığın yüksek konumlarından biridir. Araf’ta yer almak için gayret edelim.

                        Şimdi,A’raf suresinin 47 ve 48. ayetleri:

                        Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de: Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma! derler.

                        (Yine) A'râf ehli simalarından tanıdıkları birtakım adamlara seslenerek derler ki: "Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı.


                        Geçen ayette Araf ehli olanların genellikle cennete girmeyi arzu edenler olduğunu öğrendik. Bu ayet onların cehennem ehli olanlara yaklaşımını gündeme getirirken şöyle buyurmakta: Araf ehli olanlar sürekli cennet ehli olanlara bakar ve ne zaman istemeden cehennem ehli olanlara bakacak olurlarsa Allah’tan cehennemlik ve zalimlerden olmamaları için talepte bulunur. Güya zalimlerle bir yerde olmak, cehennem ateşinden de daha kötüdür.

                        Araf ehli olanlar cehennem ehli olanlarla diyaloglarında onlara şöyle bir hatırlatmada bulunur: Dünyada iftihar ettiğiniz ve kendiniz için önemli saydığınız şeyler bu gün işinize yaramıyor, ne güç ne servet ve ne de kalabalık nüfusunuz.

                        Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 – Kıyamet gününde iyilerin serzenişine maruz kalmamak için her türlü kibir ve bencillikten el çekelim, çünkü bu işin sonu ahirette zillettir.

                        2 – Güç ve servet sadece bu dünyada işe yarar. Ahirette işimize yarayacak şeyleri düşünmeliyiz.

                        3 – İnsanların kıyamet gününde imajı cennetlik veya cehennemlik olduklarını ifade eder ve bu, bir nevi amellerin insanların yüzüne yansımasının simgesidir.

                        Yorum


                          Ynt: Nura Giden Yol

                          Nura giden yol ( 250 )

                          Bismillahirrahmânirrahîm

                          A’raf suresinin 109 ve 110. ayetleri:

                          قَالَ الْمَلأُ مِن قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌيُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُمْ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ

                          Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Bu çok bilgili bir sihirbazdır.

                          O,sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?


                          Geçen bölümde Hz. Musa’nın yüce Allah tarafından Firavun’u tevhide davet etmek ve İsrailoğullarını onun sultasından kurtarmakla görevlendirildiğini anlattık. Hz. Musa iddiasını ispat etmek için bir takım mucizeler gösterdi ve onları şaşırttı. Bu ayetlerde şöyle okumaktayız: Firavun ve adamları kimsenin Musa’nın mucizelerinden etkilenmemesi için bunları sihir ve büyü ve Musa’yı da üstün bir sihirbaz ilan ettiler. Çünkü o dönemde sihirbazlık çok yaygındı ve insanlar sihirbazların bu tür işleri gerçekten beceremediğini ve işin içinde bir nevi kandırmaca olduğunu biliyordu. Firavun’un etrafındakiler Musa’nın yaptıklarını sihre benzetmekle kalmayıp Musa’nın amacını mal ve servet ve güç kazanmak olduğunu ileri sürdüler ve Firavun’a şöyle dediler: O sizi tahttan indirmek ve kendisi sizin yerinize tahta geçmek ve böylece İsrailoğullarına hükümet etmek istiyor, bu durumda artık bu ülkede bize yer yoktur ve hepimiz bu toprakları terk etmek zorunda kalırız. Bu yüzden bu meseleyi hep birlikte düşünmeli ve çare bulmalıyız.

                          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 – Peygamberlerin muhalifleri açık delil ve mantığa karşı iftira yolunu seçer ve inatçılıklarından el çekmezdi.

                          2 – Güç hırsı ve fitne çıkarmak, muhaliflerin hak adamlarına attığı iftiralardır.

                          Şimdi,A’raf suresinin 111 ve 112. ayetleri:

                          قَالُواْ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَأَرْسِلْ فِي الْمَدَآئِنِ حَاشِرِينَيَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ

                          Dediler ki: Onu da kardeşini de beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla.

                          Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.


                          Firavun sarayındakiler istişareye oturur ve şimdilik Musa’nın öldürülmemesine karar verirler ve onu rezil etmek için diğer sihirbazlardan yardım almaya karar verirler. Bu yüzden firavun’a tüm ülke sihirbazlarının sarayda toplanmasına emretmesini ve Musa’ya ceza vermekte acele etmemesini tavsiye ederler.

                          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 – Tağutlar hakkı kırmak için oturumlar, toplantılar ve konferanslar düzenler.

                          2 – Bazen ilim ve uzmanlık ve sanat, sapkın insanlarca hakla mücadele için kullanılır.

                          Şimdi,A’raf suresinin 113 ve 114. ayetleri

                          وَجَاء السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالْواْ إِنَّ لَنَا لأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَقَالَ نَعَمْ وَإَنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ

                          Sihirbazlar Firavun'a geldi ve: Eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükâfat var mı? dediler.

                          (Firavun): Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız, dedi.


                          Firavun’un emri üzerine Mısır’da yaşayan tüm sihirbazlar saraya geldi ve yapmaları gereken işin hakkında bilgi aldıktan sonra şöyle dediler: bu büyük bir işte ve eğer Musa’ya galip gelirsek iyi bir mükâfat isteriz. Firavun da onlara maddi mükafatın yanı sıra kendi sarayında mevkiler de vaadetti.

                          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 – Sihirbazlar da yaptıklarına karşılık olarak ücret ister. Fakat peygamberler insanları hakkı çağırma yolunda hiç bir şey talep etmez ve bu, peygamberlerin tarih boyunca özelliği olmuştur.

                          2 – Tağutlar hakkı bastırmak için yatırım yapar ve amaçlarına ulaşmak için sanatçılara ve uzmanlara vaatlerde bulunur.

                          Şimdi,A’raf suresinin 115 ve 116. ayetlerini dinliyoruz.

                          قَالُواْ يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَقَالَ أَلْقُوْاْ فَلَمَّا أَلْقَوْاْ سَحَرُواْ أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ

                          (Sihirbazlar), Ey Musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım? dediler.

                          "Siz atın" dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler.


                          Sihirbazların Musa ile mücadeleye hazırlanmalarının ardından Firavun, halkı da arenaya çağırdı ve Musa ile Sihirbazlar karşı karşıya geldi ve böylece Firavun bu gösteri ile Musa’yı halkın karşısında yenerek onu ebediyen sahnenin dışına itmek istedi. Sihirbazlar Musa’ya sordu: önce sen mi, yoksa biz mi başlıyoruz? Sihirbazlar öylesine kendi işlerinden emindi ki bu sözle Musa’ya her halükarda biz galibiz demek istiyordu. Lakin Allah’a tevekkül eden Musa büyük bir özgüvenle: önce siz sanatınızı gösterin, dedi. Ve onlar kendi yeteneklerini kullanarak sihirbazlık yaptılar ve insanları şaşırttılar ve sahte yılanlar halkın korkusuna bile sebep oldu.

                          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 – İnsanların hisleri hataya açıktır ve bazen gerçekleri başka türlü görebilir. Sihirbazlar da işte bu püf noktadan yararlanır ve insanların gözünü boyar.

                          2 – Sihir ve büyü, hurafe değildir, bilakis insanları etkiler ve bu yüzden İslam dininde haram sayılır.

                          Yorum


                            Ynt: Nura Giden Yol

                            Allah razı olsun kardeşim, ecirlerinizi Ehlibeytin şefaatine layık olmakla versin...

                            Yorum


                              Ynt: Nura Giden Yol

                              Nura giden yol ( 251 )

                              Bismillahirrahmânirrahîm

                              A’raf suresinin 117 ve 118. ayetleri:

                              وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَفَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

                              Biz de Musa'ya, "Asanı at!" diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.

                              Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.


                              Hatırlanacağı üzere geçen ayetlerde Firavun’un Hz. Musa’yı rezil etmek için Mısır’ın çeşitli bölümlerinden sihirbazların toplanmasını, böylece halkın önünde onları Hz. Musa ile yarıştırarak o hazretin yenilmesini sağlamaya çalıştığını anlattık.

                              Sihirbazlar büyük bir ödül alma umuduyla Firavun’un sarayına geldiler ve yarışma günü herkes büyü aletlerini ortaya koydu ve birden yerde birçok irili ufaklı yılan ortaya çıktı. Halk bu sahneden korktu, lakin Hz. Musa yalnız olduğu halde Allah Taala'ya tevekkül ederek onların karşısına geçte ve ilahi emir üzerine asasını yere attı. Bu ayetler şöyle buyurmakta: Hz. Musa’nın asası gerçek bir ejderhaya dönüştü ve sihirbazların tüm sihir aletlerini yuttu ve böylece hak galip gelirken batıl mağlup oldu.

                              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 – Batıl kendi cilveleri ile kandırma peşindedir, lakin hakkın bir tek cilvesi batılın binlerce cilvesini yok edebilir.

                              2 – Sonuçta hak galiptir ve batıl yok olur.

                              Şimdi,A’raf suresinin 119 ve 120. ayetleri:

                              فَغُلِبُواْ هُنَالِكَ وَانقَلَبُواْ صَاغِرِينَوَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ

                              şte Firavun ve kavmi, orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler.

                              Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.


                              Hz. Musa’nın zaferi ile birlikte Firavun düzeni ağır bir darbe aldı ve sonuçta Firavun rezil oldu. Sihirbazları ile halkın Hz. Musa’ya iman etmesini engellemeye çalışan Firavun birden sihirbazların bile o hazrete iman etmeye başladığını ve Hz. Musa’nın Allah’ı karşısında secdeye kapıldıklarını gördü. Oysa bu sihirbazlar bir kaç altın için Firavun sarayına gelmişti, fakat şimdi her şeyi unutmuş ve Hz. Musa’ya teslim olmuşlardı.

                              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 – Eğer insan inatçı olmazsa, hakkı tanır tanımaz O’na teslim olur.

                              2 – Secde, hakka karşı teslimiyetin en somut cilvesidir.

                              Şimdi,A’raf suresinin 121 ila 123. ayetleri:

                              قَالُواْ آمَنَّا بِرِبِّ الْعَالَمِينَرَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ

                              "Âlemlerin Rabbine iman ettik" dediler.

                              "Musa'nın ve Harun'un Rabb'ine " dediler.

                              Firavun dedi ki: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz!


                              Sihirbazların Hz. Musa’nın mucizeleri karşısında secdeye geçtiklerini ve onun yaptıklarının sihir ve büyü olmadığını ve tamamen gerçek olduğunu kabul ettiklerini anlattık. Bu yüzden secdeden kalktıktan sonra Firavun ve halkın huzurunda Hz. Musa’nın Allah’ın elçisi olduğunu ve bu yüzden onun Rabbine iman ettiklerini ilan ettiler. Bu çıkışı beklemeyen Firavun, onları Hz. Musa ile işbirliği yapmakla suçladı ve şöyle dedi: Sizler Musa ile birlikte böyle bir oyun oynamayı planladınız, o zaman onun suçuna ortaksınız ve tüm bunlar önceden tasarlanmış bir komplodur. Firavun hatta onları iktidar hırsı ile suçladı ve şöyle devam etti: Sizler benim iktidarımı devirmeyi ve kendiniz iktidar olmayı ve bu topraklara ait olan bizleri buradan kovmayı planladınız, ama şunu bilin ki Firavun’a karşı çıktınız ve ben buna müsaade etmem, bilakis size öyle bir ceza veririm ki başkalarına ibret olsun.

                              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 – İnsanlar hürdür. Hatta çevre veya hükümet insanları bir inancı benimsemeye zorlayamaz. Firavun’un sultası altında olan sihirbazlar Hz. Musa’ya iman ettiler, nitekim Firavun’un eşi de öyle yaptı.

                              2 – Tağutlar kendi inançları dışında hiç bir inanca katlanamaz ve insanların bir dine inanmak için onlardan izin almaları gerektiğini düşünür.

                              3 – İftira atmak, tağutların özelliğidir. Onlar hiç bir mantık ve delili yokken sadece hak peşinde olanlara iftira atar.

                              4 – Ölüm ve işkence ile tehdit etmek, gayri meşru ve illegal hükümetlerin yöntemidir.

                              Yorum


                                Ynt: Nura Giden Yol

                                Nura giden yol ( 252 )

                                Bismillahirrahmânirrahîm


                                A’raf suresinin 124 ve 125. ayetleri:

                                لأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلاَفٍ ثُمَّ لأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَقَالُواْ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ

                                Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!"

                                Onlar da : ''Biz zaten Rabbimize döneceğiz" dediler.


                                Geçen bölümde Mısırlı sihirbazların Hz. Musa’nın mucizesini görünce bunun sihir veya büyü olmadığını ve bu yüzden ona iman ettiklerini ve Musa’nın Allah resulü olduğunu kabul ettiklerini anlattık. Fakat bu duruma katlanamayan Firavun onlara Hz. Musa’nın işbirlikçisi olma iftirası attı ve kendisine yönelik bir komplo kurulduğunu ileri sürdü.

                                Bu ayetler şöyle buyurmakta: İftiranın dışında Firavun onları ağır bir şekilde tehdit etti ve şöyle dedi: Sizin hakkınızda en ağır cezaları uygulayacağım, elinizi ayağınızı keseceğim, ama normal bir şekilde değil, sağ elinizle sol ayağınızı veya sol elinizle sağ ayağınızı keseceğim ve siz bu haldeyken asacağım ki başkalarına ibret olsun. Ancak gerçek tanımla Hz. Musa’ya iman eden sihirbazlar bu tehditlerden korkmadıkları gibi Firavun’un bu sözlerini önemsemeden şöyle dediler: Eğer bunu yapar ve bizi asarsan bizler Allah yolunda ölmüş ve O’na dönmüş oluruz. Sen bizi şehit olmaktan korkutuyorsun, oysa şehadet müminler için saadettir.

                                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 – Tağut hükümetlerinin mantığı tehdit, işkence ve ölümdür. Oysa Allah yolunda ilerleyen insanlar seve seve şehadete doğru koşar.

                                2 – İnsanlar fasık nizamlara mahkûm değildir. Güçlü iman ve irade ile hepsine karşı durabiliriz.

                                3 – Ne imanımızla mağrurluğa kapılmalı ne de kâfirlerin iman etmesinden umudumuzu kesmeliyiz. Sihirbaz kâfirler bir anda yön değiştirerek güçlü müminlerden oldular.

                                Şimdi,[color=tealA’raf suresinin 126. ayeti:][/color]

                                وَمَا تَنقِمُ مِنَّا إِلاَّ أَنْ آمَنَّا بِآيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَاءتْنَا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ

                                Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı al, dediler

                                Firavun Hz. Musa’ya karşı aldığı yenilgiyi telafi etmek için o hazreti ve sihirbazları iktidarı ele geçirmekle suçladı. Sihirbazlar ise ona şöyle karşılık verdiler: Ey Firavun, seni bilirsin ki biz böyle bir niyetimiz yoktu ve eğer bu gün bizi işkence ederek öldürmeyi ve bizden intikam almayı düşünüyorsan bu, Hz. Musa’nın Allah’ına iman ettiğimiz içindir.

                                Sihirbazlar daha sonra ellerini dua için kaldırarak şöyle dediler: Ey Rabbimiz, bize öyle bir sabır ve direniş ver ki bu iftiralara ve tehditlere karşı duralım ve bu dünyadan imanla ayrılalım.

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 – Allah’a iman etmek yeterli değil, Allah yolunun düşmanlarına karşı direnmek de gerekir.

                                2 – Gerçek müminler hem çaba harcar, hem de Allah katına yalvarır yakarır. Bunlardan hiç biri tek başına yeterli değildir.

                                Şimdi,A’raf suresinin 127. ayeti:

                                وَقَالَ الْمَلأُ مِن قَوْمِ فِرْعَونَ أَتَذَرُ مُوسَى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ وَيَذَرَكَ وَآلِهَتَكَ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبْنَاءهُمْ وَنَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ وَإِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ


                                Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksınız? (Firavun): "Biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz" dedi.

                                Hz. Musa ve sihirbazlar olayında Firavun, sihirbazların idam edilmesini emretti. Ancak Hz. Musa hakkında bir ceza belirlemedi. Hz. Musa’nın varlığını kendi çıkarlarına aykırı gören Firavun’un etrafındakiler boş oturmadı ve Firavun’a Musa’nın da kaderini belirlemesi için baskı uyguladı ve tüm bu sorunların Musa’dan kaynaklandığını, çünkü Firavun’un ve başkalarının rabbaniyetini sorgulayan ve insanları başka bir Rabbe davet edenin Musa olduğunu ve kendi başına bırakıldığı takdirde İsrailoğullarının isyanına sebep olacağını ve ülkeyi kargaşaya sürükleyeceğini söyledi.

                                Hz. Musa’nın halk arasında taraftar bulduğunu gören Firavun, onu öldürmenin hükümetinin temelini sarsacağını düşündü ve bu yüzden Hz. Musa hakkında bir hüküm vermedi ve Hz. Musa’nın izleyenlerini en ağır bir şekilde cezalandıracağını açıkladı. Firavun İsrailoğullarından hangi erkek veya genç karşı çıkarsa öldürüleceğini ve kadınları ve kızlarını tutsak ederek yaşatacağını, çünkü onlara tam musallat olduklarını ve gücünün onların gücünden çok daha fazla olduğunu belirtti.

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 – Kendileri bizzat fesat kaynağı olan Tağutlar Hz. Musa gibi muslih insanların fasık olduğunu ileri sürer.

                                2 – Gençleri yok etmek ve kadın ve kızları esir almak, Firavunvari bir politikadır ve günümüz batı dünyasında gençler uyuşturucu madde bağımlısı yapılırken kadınlar ve kızlar da fuhuşa zorlanır.



                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X