Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Nura Giden Yol

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Nura Giden Yol

    Nura giden yol ( 55 )

    Bismillahirrahmânirrahîm

    Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

    Şimdi Bakara suresinin 200 ila 202. ayetlerine kulak veriyoruz.

    فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ (*) وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (*) أُولَـئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ


    Yani:

    Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.

    Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.
    İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir.

    Tarihte belirtildiği üzere İslam öncesinde Araplar hac merasiminden sonra bir yerde toplanır ve herkes kendi aşireti ve atalarının onurlu işlerinden bahsederdi. Kuran-ı Kerim ise şöyle buyurmakta:

    Atalarınızla övünmek yerine Allah'ı anın ve O'nun geçmişte sunduğu nimetlere şükredin ve geleceğinizi de O'ndan talep edin.

    Kuran-ı Kerim şöyle devam etmekte: İnsanlar iki gruptur. Bir grup o kutsal mekânda hac merasimini yerine getirdikten sonra sadece bu dünyayı ve dünyevi ihtiyaçlarını düşünür ve Allah'tan da bundan başka bir şey istemez. Kuşkusuz bu kesim, insanların her şeye ihtiyacı olduğu kıyamet gününde eli boştur. Ancak ikinci grup dualarında hem erdemliliğe ulaşmaları için gereken bu dünyaları ve hem akıbetleri olan kıyamet günü için talepte bulunur.

    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

    1 - Allah'a dua ederken yüzeysel bakmamalı ve sadece bir kaç günlük şu fani dünyayı görmemeliyiz.

    2 - İslam, denge ve ılımlılık dinidir ve dünya ile ahireti birlikte gündeme getirerek Müslümanların kendilerini ve toplumlarını geliştirmeyi düşünmediklerinin zannedilmemesini sağlamaktadır.

    3 - Allah'tan hayrımızı ve saadetimizi istemeliyiz ve sırf ufak tefek şeyler için duada bulunmamalıyız, çünkü bizler geleceğimizden ve hangi şeyin maslahatımıza olduğundan habersiziz.

    Şimdi, Bakara suresinin 203. ayetini dinliyoruz.

    وَاذْكُرُواْ اللّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَى وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

    Yani:

    Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız.

    Hac sırasında geçmişlerimizle övünmek yerine Allah'ı anmayı tavsiye eden geçen ayetin devamında bu ayet belli zamanları gündeme getiriyor. Kurban bayramı merasiminden sonra hacılar ayın 11, 12 ve 13. günlerini de Mina'da geçiriyor. Bu mekan varlık alemini düşünmek ve Allah'a ibadet etmek ve O'nu anmak için en uygun mekanlardan biridir. Bu yüzden bu ayet de kavimler ve aşiretlerin iftiharlarını söylemek yerine Allah'ı zikredin şeklinde buyuruyor.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 - İnsan takva ehli olursa yüce Allah işleri ona kolaylaştırır ve amelleri az olsa bile kabul eder ve zayıf yönlerini görmezden gelir.

    Şimdi, Bakara suresinin 204. ayetini dinliyoruz.

    وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّهَ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ

    Yani:

    İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır.

    Bu ayet bazı münafıkların nifak çıkarma çabalarına değinirken bazı insanların sözde iman ettiklerini beyan ederek dünyevi yaşamdan müminleri şaşırtacak şekilde söz ettiklerini anlatıyor.

    Kuran-ı Kerim bu tür insanların tehlikesi konusunda uyarıda bulunarak şöyle buyuruyor: Bu tür insanlara güvenmeyin. Onların gönlünde iman yoktur, hatta müminlere düşmandır, fakat düşmanlıklarını gizlemektedirler.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 - Güzel görünen, cazip konuşanlara kanmamalıyız. Sözü söyleyenin bu sözlerden hangi amaçları güttüğünü bilmek gerekir. Acaba bu sözler bizde dünyevi istekleri mi, yoksa ahiret aşkını mı takviye ediyor, ona bakmalıyız.

    Şimdi, Bakara suresinin 205. ayetini dinliyoruz.

    وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيِهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الفَسَادَ

    Yani:

    O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.

    Güzel sözler söyleyen ve iktidar olurlarsa toplumda refah ve güvenliği yaygınlaştıracaklarını ileri sürenler iktidar olunca dünyevi hırsları yüzünden insanların yaşamını heba ediyor ve toplumun ekonomisini çökerterek gençleri de sapkınlığa uğratıyor.

    Kuran-ı Kerim diğer ayetlerde şöyle buyuruyor: Ne zaman salih insanlar iktidar olursa insanların dini ve dünyasını düzeltmeye çalışır ve ayrıca yüce Allah ile en güzel irtibat yolu olan namazı toplumda yaygınlaştırır ve mağdur insanlara maddi yardım olan zekâtı da geliştirir.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 - Başkaları ile karşılaştığımız zaman sadece sözlerine kulak vermemeli, aynı zamanda amellerine de bakmalıyız. Acaba onların amelleri toplumun hayrına mı, yoksa fesadın yayılmasına mı sebep oluyor, ona bakmalıyız.

    Yorum


      #62
      Nura Giden Yol

      Nura giden yol ( 56 )

      Bismillahirrahmânirrahîm

      Şimdi Bakara suresinin 206 ve 207. ayetleri.

      وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ (*) وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَاللّهُ رَؤُوفٌ بِالْعِبَادِ


      Yani:

      Böylesine "Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevkeder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!

      İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.

      Fasık münafıkların zulüm ve hilekarlıklarından söz eden geçen ayetlerin devamında bu iki ayetten ilk onların kibir ve benliklerine değinerek şöyle buyuruyor:

      Eğer biriler onlara nasihat eder ve çirkin amellerden sakındırırsa bu tür nasihat ve tavsiyeleri kulak vermedikleri gibi inatçılıkları ve suç işlemeyi arrtırırlar. Ancak bu tür kibirli ve dünyaya düşkün insanlara karşın yine çok pak ve ihlaslı insanlar vardır ki Allah'a karşı tam teslimiyet içinde olup O'nun rızası için canını bile feda ederler.

      Tefsirlerde şöyle denilmektedir: Mekke müşrikleri gece yarısı İslam peygamberinin evine baskın düzenleyerek o hazreti katletmeyi planladıklarında Allah resulü vahiy yoluyla düşmanın planından haberdar olur ve Mekke'den ayrılması gerekir. Ancak düşmanlar İslam peygamberinin yokluğundan haberdar olmaması için Ali Bin Ebitalib o hazretin yerine yatağına girdi ve kendini İslam peygamberinin fedaisi yaptı. Bu yüzden ikinci ayet nazil oldu ve o tarihi gece Leylat-ul Mubayyit olarak adlandırıldı.

      Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

      1 - Günahların tekrarlanmasının bir sebebi de yersiz kibir ve gurur ve inatçılıktır ki insanları tevbe etmek yerine günah işlemeye yönlendirir.

      2 - Mümin insan amel ehlidir ve Allah için çalışır ve O'nun rızasını kazanmaya bakar. Lakin münafıklar dünya için çalışır ve halkın gönlünü kazanmaya bakar.
      Şimdi, Bakara suresinin 208 ve 209. ayetlerini dinliyoruz.

      يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ ادْخُلُواْ فِي السِّلْمِ كَآفَّةً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (*) فَإِن زَلَلْتُمْ مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ


      Yani:

      Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.

      Size (Kur'an ve Sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra, eğer barıştan saparsanız, şunu iyi bilin ki Allah azîzdir, hakîmdir.


      Bu ayetler İslami toplumun samimi ve bir bütün olması ve şeytanın kin ve nefret uyandırmak için en önemli aracı olan çatışma ve sürtüşmeden sakınmak için tüm müminlerin barış ve huzura çağırıyor.

      Genelde ırk, cinsiyet, dil, servet ve diğer görece farklılıklar insanlar arasında ayrıcalık ve üstünlük taslama sebebi oluyor ve ancak Allah'a iman, insanlar arasında vahdet ve gönül birliği ve dünya barışını sağlayabiliyor. Bu yüzden akıl ve vahiyden açık delillerle insanlardan şeytandan uzak durmaları tavsiye ediliyor.
      Gerçekte İslami toplumun sefa ve samimiyetini, huzur ve güvenliğini bozan her türlü amel, imandan sapmaktır ve böyle biri, karşısında yüce Allah'ı bulacağını bilmesi gerekir.

      Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

      1 - Barış ve huzur ancak yüce Allah'a gerçek iman sayesinde elde edilir ve iman olmadan ve sadece beşeri yasalara güvenerek dünyadan savaş ve huzursuzluğu bertaraf edemeyiz.

      2 - Şeytan, vahdetin düşmanıdır ve her türlü tefrikacı ses, şeytanın ağzından çıkan bir sestir.

      Şimdi, Bakara suresinin 210. ayetini dinliyoruz.

      هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن يَأْتِيَهُمُ اللّهُ فِي ظُلَلٍ مِّنَ الْغَمَامِ وَالْمَلآئِكَةُ وَقُضِيَ الأَمْرُ وَإِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ


      Yani:

      Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler Halbuki iş bitirilmiştir. (Allah nizamı artık değişmez.) Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.

      Bir çok kimse, Allah'ı ve melekler görmek, onların sesini duymak ve ardından iman etmek ister. Oysa böyle bir şeyin imkan dahilinde olmadığı bilinmelidir. Çünkü Allah ve melekler cisim değil ki görünsün. Üstelik Allah, insanlara akıl ve vahiy imakınını sunmuş ve hidayete ermeleri için tüm imkanları sağlamıştır. Bu yüzden böylesine mantıksız bir talebe hacet yoktur.

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 - Görülebilen bir Rabbin beklentisi yersiz ve sadece mazerettir. Allah'a iman ancak akıl ve fıtrata göre olursa değer kazanır.

      Yorum


        #63
        Nura Giden Yol

        Nura giden yol (57)

        Bismillahirrahmânirrahîm


        Şimdi Bakara suresinin 211. ayeti.

        سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُم مِّنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ وَمَن يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللّهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُ فَإِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ


        Yani:

        İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik. Kim mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini (âyetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı şiddetlidir.

        Tarih en iyi ibret kaynağıdır. Yüce Allah İsrailloğullarına onca maddi ve manevi nimet verdi. Onlara, Hz. Musa gibi bir lider verdi ki onları Firavun zulümden kurtarsın ve yaşamları için de bolca imkan sundu, lakin onlar sapkınlık yaptı ve zulüm ve günah işledi. İsrailoğulları Allah'a tapmak yerine buzağıya tapmaya yöneldi ve Hz. Musa yerine Samiri'nin peşine düştü ve sonuçta ilahi azabla cezalandırıldı ve bu dünyada kendilerine azab satın aldı.

        Günümüzde de sanayileşmiş modern dünyada insanlara bir çok nimet sunulmuştur. Ama maalesef peygamberlerin semavi tealiminden uzaklaşan insanlar bu imkanları zulüm ve günah yolunda kullanmaya başladı.

        Şimdi, Bakara suresinin 212. ayetini dinliyoruz.

        زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ اتَّقَواْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ


        Yani:

        Kâfir olanlar için dünya hayatı câzip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, (iman edip) inkârdan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.

        Dünyanın şatafatlı yaşamı öylesine kafirlerin gözlerini kör etmiş ve bencillik ve kibire kapılmalarına neden olmuş ki bu tür işlerle uğraşmayan mümin kullarla alay ediyor ve onları aptal hitap ediyor. Oysa insanların üstünlük kriteri iman ve takva gibi manevi değerlerdir ve bunun sonucu kıyamet gününde ortaya çıkacaktır ve o gün, dünyevi mal ve mevkinin hiç bir değeri yoktur.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 - Dünyaya düşkünlük bencillik ve başkalarını hor görmek ve alay etmeye sebep olur ve Allah'a yönelmek ve takvalı olmak dünya ahiret saadete ve ilahi rahmetten yararlanmanın kaynağıdır.

        Şimdi, Bakara suresinin 213. ayetini dinliyoruz.

        كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلاَّ الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ لِمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللّهُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ


        Yani:

        İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.

        Bu ayet din ve ilahi kanunların beşeri toplumların yönetilmesindeki önemine değinerek şöyle buyurmakta:

        İnsanoğlu yaşamın başlangıcında sade ve kısıtlı bir yaşamı vardı. Ancak insanların çoğalması ve beşeri toplumların ortaya çıklması ile birlikte doğal olarak insanlar arasında bir takım ihtilaflar baş gösterdi ve bundan sonra bazı kanunların gerekliliği gündeme geldi. işte bu noktada peygamberler yüce Allah tarafından insanları kurtarmak ve hidayete erdirmek için görevlendirilde ve semavi kitaplara göre hükmetmeye başladılar. Gerçi peygamberler toplumlarda istikrar ve güvenlik sağlamak için çok çaba harcadılar, lakin bazı insanlar sırf kendi nefisleri, bağnazlık ve kıskançlıkları yüzünden peygamberlere karşı çıktılar ve hak sözü kabul etmek istemediler. Bu arada sadece müminler Allah'a, peygamberlere ve semavi kitaplara iman ederek vahdete ve huzura kavuşur ve hak yolunu tutar, lakin kafirler sapkınlıklarına sebep olan maddi ihtilaflarına takılıp kalır.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 - Toplumun kanun ve yargıca ihtiyacı vardır ve en iyi kanun semavi kitaplar ve en iyi yargıçlar elbette ki peygamberler ve dini liderlerdir.

        2 - Çeşitli ailevi ve sosyal ihtilafların en iyi çözüm yolu, Allah kanunlarına karşı teslim olmaktır.

        Şimdi, Bakara suresinin 214. ayetini dinliyoruz.

        أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ الَّذِينَ خَلَوْاْ مِن قَبْلِكُم مَّسَّتْهُمُ الْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء وَزُلْزِلُواْ حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللّهِ أَلا إِنَّ نَصْرَ اللّهِ قَرِيبٌ


        Yani:

        (Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.

        Allah'a iman etmenin dünyevi ve uhrevi hidayet ve saadetin tek yolu olduğunu vurgulayan geçen ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Sadece iman tek başına yeterli değil, amelde de ve karşımıza çıkan acı gelişmelerde de Allah'a tevekkül ederek imanımızı korumalıyız ve yaşamın engebeli yolunda Allah yolundan sapmamalıyız. Çünkü tüm olaylar bir nevi ilahi sınavdır ve insanların iman dereceleri ölçülür.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 - Zorluklara katlanmadan cennete gitmeyi düşünmek, haksız bir beklentidir.

        2 - İlahi sınavlar yüce Allah'ın kesin sünnetidir ve tüm insanlar içindir ki gerçek değerlerini öğrensin.

        Yorum


          #64
          Nura Giden Yol

          Nura giden yol ( 58 )

          Bismillahirrahmânirrahîm

          Şimdi Bakara suresinin 215. ayeti.

          يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ

          Yani:

          Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir.

          Kuran-ı Kerim'in bir çok ayetinde işaret edildiği üzere gerçek müminlerin bir özelliği mağdurlarla ilgilenmeleridir. Dolaysıyla asr-i saadette müslümanlar İslam peygamberinden neyi ve ne ölçüde infak etmeleri gerektiğini soruyordu.

          İnfak etmekte neyin ne ölçüde infak edileceği kesin ve sabit bir hüküm olmadığından ve bizim imkanlarımız ve karşı tarafın ihtiyaçlarına bağlı olduğundan Kuran-ı Kerim bu soruyu şöyle cevaplıyor: İnfakta önemli olan konu, iyi ve yararlı bir şeyi infak etmendir ve ne olduğu ve ne ölçüde olduğu önemli değil, önemli olan bu işte herkesi gözetmendir, hem yaşlı ve muhtaç anne ve babanı, hem akranlarını ve hem senin yardımına muhtaç olan toplumun mağdur kesimlerini.

          Ayetin sonunda şöyle buyurmakta: Sadece infak değil, başkaları için yaptığınız her hayır işi Allah bilmektedir. O zaman insanlar sizin yaptığınızdan haberdar olmasının peşinde olmayın, bilakis infaklarınızı gizlice yapın ki ihlasa daha yakındır.

          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

          1 - İnfakta ebeveyn ve yakınlar, başkalarından önce gelir.

          2 - İyi amel asla heba olmaz, ister başkaları öğrensin ister öğrenmesin, ister açık ister gizli olsun.

          Şimdi, Bakara suresinin 216. ayetini dinliyoruz.

          كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

          Yani:

          Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

          Yüce Allah dini korumak için düşmanlarla cihat etmeyi farz kıldı, ancak insanoğlunun nefsi rahata düşkündür ve ölüme ve yaralanmalara ve maddi hasarlara yol açan savaşı sevmez.

          Bu ayet düşmanlar savaşmanın zorluğunu hatırlatırken sonuçta dünyevi ve uhrevi saadetin müminlerin olacağını müjdeliyor. Ayet şöyle devam ediyor: O zaman Allah'ın emirlerine karşı içgüdü ve nefsinize göre hareket etmeyip iğne yaptırmaktan kaçan bir çocuk gibi, yaşamı bu ilaca bağlı olduğu halde, cihatten kaçmayın. İnsanlar güzel yemekleri sever ama bazen de hastalık sırasında bu yemekler zararlıdır. O zaman ne her güzellik iyidir, ne de her zorluk kötü.

          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

          1 - Hayır ve şerrin kriteri insanların içgüdüleri değil, Allah'ın hükümleridir ki maslahat gereği ve insanların saadeti içindir.

          2 - İnsanların bilimi sınırlı, yüce Allah'ın bilimi sonsuzdur. O zaman O'na teslim olmalıyız, hatta bazı hükümlerinde yatan maslahatları anlamasak veya yerine getirmesi zor ve acı olsa bile.

          Şimdi, Bakara suresinin 217 ve 218. ayetlerini dinliyoruz.

          يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللّهِ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىَ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُواْ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُوْلَـئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَأُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (*) إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أُوْلَـئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّهِ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

          Yani:

          Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mes-cid-i Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.

          İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.


          Geçen bölümlerde anlatıldığı üzere Araplar arasında Hz. İbrahim döneminden beri yılın dört ayında savaşmak yasaktı. İslam dini bu sünneti benimsedi ve recep, zikade, zilhicce ve muharrem aylarında savaşmayı haram ilan etti.

          Bu ayet hakkında tarihte şöyle denilmekte: İslam Peygamberi (sav) Bedir savaşından önce müslümanlardan 8 kişilik bir grubu düşman hakkında bilgi toplamak için Mekke'ye doğru gönderdi. Onlar yolda ilerlerken, aralarında küfür liderlerinden birinin de bulunduğu Kureyş'ten bir kafileye rastladı. Allah resulünün gönderdiği grup haram ayda olduklarını kaale almadan kafileye saldırdı ve söz konusu kafir lideri öldürdü, bir kaçını da tutsak ederek ganimetlerle birlikte İslam peygamberinin huzuruna getirdi.

          İslam Peygamberi (sav) onların bu hareketinden rahatsız oldu ve şöyle buyurdu: Ben onlara saldırı emri vermemiştim, üstelik haram ayda. Bu yüzden İslam Peygamberi (sav) ganimetleri kabul etmedi. Diğer müslümanlar da 8 kişilik müslüman grubu serzeniş etti.

          Bu arada düşmanlar da bu durumdan suistifade ederek Hz. Muhammed'in (sav) haram aylarda savaşı helal saydığını ve müslümanları bu işe teşvik ettiğini söylenmeye başladılar. Düşmanların bu propagandasına karşı bu ayet nazil oldu ve önemli bir noktaya açıklık getirdi, şöyle ki gerçi haram aylarda savaşmak günahtır, lakin bu iş peygamberin izni olmaksızın gerçekleşmiş ve İslam peygamberinin bu konuda hiç bir suçu yoktur. Oysa müslümanların kafirlerce işkence edilmesi, evlerinden kovulması ve onlara Allah evinin yolunun kapatılması, ki tüm bu cinayetler tüm müslümanları sadece yılın bir kaç ayında değil, tüm yıl boyunca kapsadığı için, daha büyük bir günahtır.

          Ayet daha sonra müslümanları uyarıyor ve zannetmeyin ki düşman peşinizi bırakmış, bilakis sürekli sizi dinsizleştirme peşinde olduğunu söylüyor ve kim imanından vaz geçerse bu dünyadaki geçmişi heba olurken ahirette de cehennem ehli olacağını hatırlatıyor.
          Öte yandan söz konusu kafileye saldıran müslümanlar Allah yolunda hicret ve cihat ettikleri ve dünyevi amaçlar güdmedikleri için yüce Allah onların bu günahını da affetti ve son ayet nazil oldu.

          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

          1 - Tavırlarımıza dikkat edelim, çünkü düşman hatalarımızı affetmez.

          2 - Yargılarımızda gerçekçi olalım. Olayın köküne inelim ve başkalarının eklemelerine kanmayalım. Fitne çıkaran komplocu bir kimse belki görecede kimseyi öldürmez ama çıkardığı fitne ile belki de güvensizliğe ve sonuçta bir grup insanın ölümüne sebebiyet verebilir.

          Yorum


            #65
            Nura Giden Yol

            Nura giden yol ( 59 )

            Bismillahirrahmânirrahîm

            Şimdi Bakara suresinin 219 ve 220. ayetleri.

            يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ كَذَلِكَ يُبيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ (*)
            فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلاَحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاء اللّهُ لأعْنَتَكُمْ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ


            Yani:

            Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. "İhtiyaç fazlasını" de. Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.

            Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir.


            Bu iki ayette müsümanlar yaşamlarında karşılaştıkları üç konu hakkında İslam peygamberinden sorular soruyor ve Allah resulü de kendinden değil, ilahi vahiye göre onlara cevap veriyor.

            Arapların İslam öncesindeki en kötü ve çirkin huylarından biri, şarap içmek ve kumar oynamaktı. Bu yüzden bazı müslümanlar şarap ve kumar konusunda İslam peygamberinden sorular sordular. İslam Peygamberi de ilahi vahiye göre şöyle karşılık verdi: Gerçi üzüm üretmek ve şarap yapmak ve satmak bazılarınız için büyük iktisadi çıkarları vardır veya kumar oynarken biriniz büyük paralar kazanabilirsiniz, lakin bu iki amelin çirkinliği ve kötülüğü, maddi çıkarlarından kat kat fazladır, o zaman bu işlerden el çekmeniz gerekir.

            Müslümanların bir başka sorusu infak ve başkalarına yardım konusuydu ki neyi ve ne ölçüde infak etmeyi kapsıyordu. Bu soruya da İslam Peygamberi ilahi vahiye göre şöyle karşılık verdi:

            Kendi ihtiyacınızın dışında olan herşeyi infak edin, kendiniz muhtaç duruma düşecek kadar hepsini değil. Mağdurlara karşı duyarsız olmayın ki başkalarına muhtaç kalsınlar, ama bu süreçte ılımlı ve dengeli olun.

            İslam peygamberine yöneltilen bir başka soru da yetimlerle ilgiliydi. Çünkü bazı müslümanlar yetimlerin malları ile kendi mallarının karışmasından korktukları için hatta onların tabak ve yiyeceklerini ayrı tutuyor ve bu durum bir takım sıkıntılara yol açıyordu.

            İslam Peygamberi bu soruyu da ilahi vahiye göre şöyle cevapladı:

            Önemli olan yetimin işleri ile onun yararına olacak şekilde ilgilenmektir, yoksa onların malı sizin malınızla karışacak diye korkup sorumluluktan kaçınmamak veya onları yalnız bırakmamak gerekir. Onların malı sizin malınızla karışırsa, bu mallar ziyan olmaz ise veya suistifade edilmez ise sakıncası yoktur ve bilin ki Allah sizin her yaptığınızı bilmektedir ve fesat ve suistifade peşinde olanları tanımaktadır. Yüce Allah size sıkıntı yaratmak için yetimlerin malını kendi malınızdan ayrı tutun şeklinde buyurmuyor, o zaman kendiniz riayet edin.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 - Bir mesleği seçerken ruhumuza zarar verecek mesleklerin peşinden gitmemeliyiz, hatta geliri fazlı olsa bile. Nitekim şarap yapmak veya satmak veya kumar oynamak yüksek kazanç sağlayabilir, lakin Kuran-ı Kerim yasaklamıştır.

            2 - Toplumun özgürlük ve güvenliğini korumalıyız. Yüce Allah akıl ve düşünceye zarar veren şarabı ve iktisadi güvensizliğe ve kin ve cinayete sebep olan kumarı yasaklamıştır.

            3 - Malımızın fazlasından dengeli bir şekilde mağdurlara yardım etmeliyiz. Bu durumda hem başkalarının yaşamını kurtarmış oluruz, hem kendimiz israf ve tebzirden kaçınmış oluruz.

            4 - İlahi hükümlerin üzerinde düşündüğümüzde hepsinin birey ve toplumun hikmet ve maslahatı için gönderildiğini anlarız. O zaman bu hükümlere uyalım.

            5 - Yetim çocuklar toplumda başı boş bırakılmamalı, İslami toplum hem onlara, hem mallarına sahip çıkmalıdır.

            Şimdi, Bakara suresinin 221. ayetini dinliyoruz.

            وَلاَ تَنكِحُواْ الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلاَ تُنكِحُواْ الْمُشِرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُواْ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَـئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللّهُ يَدْعُوَ إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

            Yani:

            İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.

            İslam dini evlilik ve aile yuvasını kurmaya büyük özen gösterir ve eşin seçilmesi için de belli şartlar belirmiştir. Eş seçerken ilk ve en önemli şart eşin imanlı olmasıdır. Çünkü deneyimler aile ortamının çocukların talim ve terbiyesi üzerinde büyük etkisi olduğunu göstermektedir. Maalesef günümüzde sosyal mevki ve servet eşin seçiminde ön plana çıkmış ve manevi değerler ve faziletler bu kutsal işte renksizleşmiştir. Oysa İslam'a göre toplumun en alt kesiminde yer alan iman sahibi bir köle imansız hür bir insandan daha üstündür, çünkü bu dinde üstünlük kriteri, pak ve imanlı olmaktır, mal ve mevki sahibi olmak değil.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 - Kutsal evlilik bağı iman üzerine kurulmalı ki topluma pak ve salih evlatlar sunulsun.

            2 - Eş seçerken görece güzellikle veya maddi ve geçici imkanlar değil, manevi değerler peşinde olmalıyız. Bu evliliğin bize cenneti mi yoksa cehennemi mi kazandıracak, ona bakmalıyız.

            Yorum


              #66
              Nura Giden Yol

              Nura giden yol ( 60 )

              Bismillahirrahmânirrahîm

              Şimdi Bakara suresinin 222 ve 223. ayetleri.

              وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ * نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ


              Yani:

              Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.

              Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!


              Evliliğin bir amacı, evlat sahibi olmak ve insan soyunun bekasını sürdürmektir ki bu süreçte hem kadın hem erkeğin rolü vardır. Lakin yaratılış sistemin evlatları yetiştirme görevini, hatta doğumdan önce anneye devretmiştir. Kuran-ı Kerim çok güzel bir tabirde kadını ekilmeye hazır bir tarlaya benzetiyor ki burada baba tohumu ekiyor ve ana 9 ay boyunca bunu karnında taşıyarak kendi vücudundan besliyor ve ardından toprakta yeşeren bir tohum gibi onu beşeri topluma sunuyor.

              Ancak bu tarla tohumu benimsemek için hazırlanması gerekiyor ve kadınların adet dönemi bu hazırlık içindir. Bu yüzden yüce Allah ayın özel günlerinde kadınlara yaklaşmayın ve onların cismine ve ruhuna zarar vermeyin şeklinde buyurmuştur. Çünkü o dönemlerde kadın evlat sahibi olmaya hazırlıklı değildir.

              Her zaman pak ve salih evlatlar yetiştirip topluma sunmayı düşünün ki aksi takdirde kıyamet gününde evlatlarınızla ilgili sorumluluklarınız hakkında yüce Allah'a hesap vermek zorunda kalacaksınız.
              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

              1 - İslam dini çok geniş kapsamlı bir dindir ve insanların aile kurması ve çocuk sahibi olması gibi durumlarda da karşılaştıkları tüm sorulara cevap vermektedir.

              2 - Din hükümleri yaratılış düzeni ile tam uyum içerisindedir ve kendinize veya başklarına zarar verecek her türlü iş yasaklanmıştır ki birey ve toplumun sağlığı korunsun.

              3 - İnsanları içgüdüleri kontrol altına alınmalı ve zevkler ancak aile ocağının sağlığına zarar vermeyecek ölçüde söz konusu olmalıdır.

              4 - Kadınlar İslam açısından bir bahçe gibidir ki hem eşin huzuruna yardımcı olur, hem salih ve pak evlatların yetişmesinin vesilesidir.

              Şimdi, Bakara suresinin 224 ve 225. ayetlerini dinliyoruz.

              وَلاَ تَجْعَلُواْ اللّهَ عُرْضَةً لِّأَيْمَانِكُمْ أَن تَبَرُّواْ وَتَتَّقُواْ وَتُصْلِحُواْ بَيْنَ النَّاسِ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (*)
              لاَّ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِيَ أَيْمَانِكُمْ وَلَكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ


              Yani:

              Yeminlerinizden dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize, O'ndan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah işitir ve bilir.

              Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Lâkin kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Allah gafûrdur, halîmdir.


              Tefsir kitaplarında ifade edildiği üzere İslam peygamberinin damadı ve sahabelerden birinin kızı arasında ihtilaf yaşanır. O, onların bu işine karışmamaya yemin eder. İşte bu ayetler nazil olur ve şöyle buyurur:


              Yemini, insanlar arasındaki meseleleri ıslah etme yükümlülüğünüzden kaçış vesilesi yapmayın ve yersiz yeminlerle kendinizi iyi amellerden mahrum bırakmayın.


              Çünkü esasen bu tür yeminlerin hiç bir değeri yoktur ve yüce Allah hiç kimseyi bu tür yeminleri kırdığı için serzeniş etmez ve insanların akılsızca yaptığı bu tür hatalar affedilir.
              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

              1 - Yemin, iyi amellere mani olmamalı. Allah'ın adı kutsaldır. Bu adı her türlü değersiz işlere bulaştırmamak gerekir.

              2 - Biz de yüce Allah gibi başkalarının öfke veya düşüncesizce sarf ettiği sözlerini bağışlayalım ve intikam alma peşinde olmayalım.

              Şimdi, Bakara suresinin 226 ve 227. ayetlerini dinliyoruz.

              لِّلَّذِينَ يُؤْلُونَ مِن نِّسَآئِهِمْ تَرَبُّصُ أَرْبَعَةِ أَشْهُرٍ فَإِنْ فَآؤُوا فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (*) وَإِنْ عَزَمُواْ الطَّلاَقَ فَإِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
              Yani:

              Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir.

              Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah işitir ve bilir.


              İslam öncesinde Araplar arasında yaygın olan çirkin amellerden biri de, erkeklerin eşlerine psikolojik baskı uygulamak için artık onlara yaklaşmayacaklarına dair yemin etmeleriydi ve böylece ne onları boşar, ne de onlara iyi bir eş olurdu.

              İslam dini bu çirkin davranışla mücadele için kim böyle bir yemin ederse ancak dört ay mühleti olduğunu ve bu sürenin sonunda eşine ne yapacağını belirlemesi gerekitğini ilan etti, şöyle ki ya eşine dönecek ve onunla yaşacak, ya da yeniden ortak yaşama imkan yoksa boşayacak.

              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

              1 - Hurafe ve batıl geleneklerle mücadele, ilahi peygamberlerin toplumu ıslah etmek için yerine getirdiği görevlerden biriydi.

              2 - Gerçi evin reisi erkektir, lakin eşini taciz edemez veya zorbalık yapamaz.

              3 - İslam boşanmayı tüm acı yönleri ile birlikte kabul eder, lakin eşi başı boş ve belirsizlik içinde tutmayı kabul etmez. Kuşkusuz boşanma da ailenin maslahatı için olmalıdır, yoksa erkek veya kadının hevesleri üzerine gerçekleşen boşanma konusunda kıyamet gününde hesap vermek gerekir.

              Yorum


                #67
                Nura Giden Yol

                Nura giden yol ( 61 )

                Bismillahirrahmânirrahîm

                Bakara suresinin 228. ayeti:


                وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ


                Yani:

                Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azîzdir, hakîmdir.

                Bu ayet aile ve çocukları korumak için şöyle buyurmakta: Boşanma durumunda yine de kadın üç ay beklemeli ve başka evlilik yapmamalı ta ki eğer karnında bir bebeği varsa bu süre zarfında belli olsun ve o bebeğin hakkı korunmuş olsun. Belki bu bebek boşanma sebebini bertaraf etmeye yarayabilir, nitekim bu süre zarfından kadın veya erkek ayrılma kararından pişmanlık duyabilir ve yeniden ortak yaşama karar verebilir. Doğal olarak bu durumda eski eşi başkalarından önce gelir.

                Ayetin sonunda eşler arasında ihtilafların bertaraf edilmesi için her birine önemli bir noktayı hatırlatırken ilkin erkeklere şöyle buyuruyor: Gerçi eşleriniz evde ve ailede bir takım görevleri vardır, ancak bir o kadar sizin üzerinizde de bir takım insani hakları vardır ki sizler en iyi şekilde yerine getirmelisiniz. Ardından kadınlara şöyle buyurmakta: Evin yönetimi erkeklerledir ve bu açıdan erkekler daha üstündür.

                Şimdi, Bakara suresinin 229. ayetini dinliyoruz.

                الطَّلاَقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ وَلاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُواْ مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلاَّ أَن يَخَافَا أَلاَّ يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَعْتَدُوهَا وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّهِ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

                Yani:

                Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.

                Kadınların boşanmadan sonra üç ay beklemeleri gerektiğini belirten geçen ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta:

                Erkekler de ancak iki kez eşlerini boşayabilir ve ardından yeniden aynı eş ile evlenebilir ve eğer üçüncü kez boşarsa artık onunla evlenemez.

                Ayet daha sonra aile ocağını yönetmekte çok önemli olan genel bir ilkeye temas ederek erkeklere şu uyarıda bulunmakta: Ya yaşamınızı ciddiye alın ve eşinizle iyi bir şekilde yaşayın, ya da eğer her hangi bir sebepten ötürü orak yaşamı sürdürmek imkânsız ise, güzellikle salıverin ve tabi hakkını da ödeyin. Öte yandan eğer kadın boşanmak istiyorsa hakkından vazgeçerek boşanabilir, fakat her halükarda erkek, kadını baskı altında tutarak ona hakkından vazgeçmeye ve boşanma talebinde bulunmaya zorlayamaz.

                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 - Eşin insani hakları yanı sıra mali hakları da korunmalı ve erkeğin eşinin hiç bir malına el koymaya hakkı yoktur.

                2 - Boşanma gerekli olduğu takdirde, kin ve intikamla değil, iyilik ve güzellikle olmalı.

                3 - Mutlu aile, üyeleri arasındaki ilişkilerin ilahi hükümlere uygun olan ailedir. Oysa günah üzerine devam edecek evlilik yerine boşanma, o ailenin bekasından daha iyidir.

                Şimdi, Bakara suresinin 230 ila 232. ayetlerini dinliyoruz.

                فَإِن طَلَّقَهَا فَلاَ تَحِلُّ لَهُ مِن بَعْدُ حَتَّىَ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ فَإِن طَلَّقَهَا فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَن يَتَرَاجَعَا إِن ظَنَّا أَن يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (*)
                وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النَّسَاء فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَلاَ تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لَّتَعْتَدُواْ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ وَلاَ تَتَّخِذُوَاْ آيَاتِ اللّهِ هُزُوًا وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (*) وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاء فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْاْ بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ ذَلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكُمْ أَزْكَى لَكُمْ وَأَطْهَرُ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ


                Yani:

                Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helâl olmaz. Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden evlenmelerinde beis yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah bunları bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar.

                Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikâh altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur. Allah'ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir.


                Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

                İslam dini meşru ve doğal isteklere saygı duyduğundan ve eşlerin bir birine dönmeleri ve aile ocağının yeniden kurulmasına önem verdiğinden bu yüzden ayrılan eşlere bir kez daha yeniden ortak yaşamlarını kurmaya izin verir. Kuşkusuz bu durumda kadının ebeveyenleri ona mani olmamalıdır ve eşlerin yeniden evlenme kararı nikâh kıyılması için yeterlidir.

                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                1 - Kadının eş seçerken görüşü önemlidir ve genelde uzlaşma ve karşılıklı rıza üzerine gerçekleşen evlilikler İslam açısından makbul evliliklerdir.


                Yorum


                  #68
                  Nura Giden Yol

                  Nura giden yol ( 62 )

                  Bismillahirrahmânirrahîm

                  Bakara suresinin 233. ayeti:

                  وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ لاَ تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلاَّ وُسْعَهَا لاَ تُضَآرَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلاَ مَوْلُودٌ لَّهُ بِوَلَدِهِ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذَلِكَ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالاً عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُواْ أَوْلاَدَكُمْ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّآ آتَيْتُم بِالْمَعْرُوفِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ


                  Yani:

                  Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) vâris üzerine de gerekir. Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür.

                  Aile, her toplumun temelidir ve bu temelde yaşanan her türlü sarsıntı, toplumu da etkiler. Hatırlanacağı üzere geçen ayetlerde eşlerin ayrılmasından söz etmiştik. Bu ayette çocukların ve özellikle bebeklerin boşanmadan sonraki durumuna ışık tutuluyor. Ayette anne sevgisi ve bebeklerin anne sütü ile beslenmesinin önemi gözetilerek bebeklerin tam iki yıl emzirilmesi tavsiye edilir ve hatta ayrılık söz konusu olur veya baba bu dünyadan ayrılırsa, annenin bu hakka dikkat etmesi ve eşi ile olan anlaşmazlığının bebeğin psikolojisini etkilememesine özen göstermesi gerekir. Bu arada baba da anne ve bebeğin rahat etmesini sağlaması ve onlara zarar gelmeyecek şekilde hareket etmesi gerekir.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 - Çocukların haklarına uymak anne ve babanın görevidir ve ayrılık durumunda çocuklar, anne ve babaların ihtilaflarına kurban edilmemelidir.

                  2 - İslam dininde ailenin temel ihtiyaçlarını karşılamak erkeğin görevidir ve kadının bu konuda hiç bir yükümlülüğü yoktur.

                  Şimdi, Bakara suresinin 234. ayetini dinliyoruz.

                  وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ


                  Yani:

                  Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.

                  Boşanmadan başka kadını zorunlu olarak erkekten ayıran durum, erkeğin ölümüdür ki doğal ölüm veya bir hadise sonucu olabilir.
                  Çeşitli kavimlerde eşi ölen kadınlara karşı farklı ve çelişkili yaklaşımlar söz konusu olmuştur. Bazı kavimlerde eşi ölen kadının da eşinden sonra olması gerektiğine inanılarak kadın eşi ile birlikte gömülürmüş. Bazı kavimlerde ise kadının yeniden evlenmesi yasakmış ve bir başka kavimde bilakis eş ölür ölmez kadının hemen evlenmesi gerektiğine inanılırmış. Tüm bu ifrat ve tefritlere karşı İslam dini ölen eşin hürmetini korumak ve kadının hamile olup olmadığını anlamak için bir süre belirlemiş. Tabi bu sürenin ardından kadına yeniden ve kendisini isteyen bir başkası ile evlenme hakkı verilmiştir.

                  Şimdi, Bakara suresinin 235. ayetini dinliyoruz.

                  وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاء أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَـكِن لاَّ تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلاَّ أَن تَقُولُواْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا وَلاَ تَعْزِمُواْ عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىَ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ

                  Yani:

                  (İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur. Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Lâkin meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafûrdur, halîmdir.

                  Eşini kaybeden kadınlara kendilerine yeni bir eş edinme hakkı tanıyan bir önceki ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta:

                  Gerçi belirlenen bekleme süre zarfında izdivaç caiz değildir, lakin erkeğin o kadını istemesine de bir mani yoktur.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 - İslam dini fıtri bir dindir. Her insan fıtri olarak evlenmek ister. Bu yüzden İslam dini bu isteğe karşı çıkmadığı gibi meşru olması için gereken zemini hazırlamıştır.

                  2 - Gizli buluşmalar ve evlilik öncesi uygunsuz söz ve davranışlardan sakınmalıyız.

                  Şimdi, Bakara suresinin 236 ve 237. ayetlerini dinliyoruz.

                  لاَّ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن طَلَّقْتُمُ النِّسَاء مَا لَمْ تَمَسُّوهُنُّ أَوْ تَفْرِضُواْ لَهُنَّ فَرِيضَةً وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدْرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ (*) وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إَلاَّ أَن يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ وَأَن تَعْفُواْ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَلاَ تَنسَوُاْ الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ


                  Yani:

                  Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluluğu yoktur. Bu durumda onlara mut'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir mut'a vermek iyiler için bir borçtur.

                  Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.

                  Bu iki ayet eşin boşanma sırasındaki haklarına vurgu yapıyor ve şöyle buyuruyor: Hatta eğer evlenirken mehir belirlemediyseniz, uygun bir hediye vererek ayrılığın acısını hafifletmeye çalışın ki bu salih insanların yöntemidir ve eğer mehir belirlediyseniz ve eşinizle birleştiyseniz, onu tam olarak ödeyin, gerçi evliliğiniz bir gün sürmüş ve birleşmemiş olsanız bile, yine de tam ödemeniz daha iyidir, çünkü bu büyüklük işaretidir, yoksa en azından yarısını ödeyin, tabi eş hepsini veya bir bölümünü bağışlarsa o ayrı bir meseledir.

                  Bu ayeti kerimelerden şunları öğrenmekteyiz.

                  1 - Kurani aile, hatta ayrılık ve boşanma durumunda ahlaki ve insani kerametleri unutmayan ailedir.

                  2 - Boşanırken taraflar farz hakları ödemenin yanı sıra bir birinden hoşgörü ile ayrılmalı, kin ve nefretle değil.

                  Yorum


                    #69
                    Nura Giden Yol

                    Nura giden yol ( 63 )

                    Bismillahirrahmânirrahîm

                    Bakara suresinin 238 ve 239. ayetleri:

                    حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ (*) فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَانًا فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

                    Yani:

                    Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın.

                    Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği şekilde O'nu anın (namaz kılın).

                    Sağlıklı insan, cismi ve ruhu sağlıklı ve sürekli uygun beslenmeden yararlanan insandır. Eğer vücudumuz bir kaç gün sağlıklı besinler ulaşmaz ise hastalanırız. İnsan ruhu de böyledir ve gelişmesi için sürekli yegâne yaratan ile irtibat halinde olması gerekir. Bu yüzden namaz kılmak günlük beslenme öğünlerimiz gibi günde bir kaç kez bize farz kılınmıştır ki ruhumuz da cismimizle birlikte gelişsin ve kötülüklerden arınarak taze ve canlı kalsın. Buna göre bu ilahi farizenin sürdürülmesi, hatta savaşta ve düşmandan korku sırasında namaz kılmak için şartlar elverişli olmadığı durumlarda bile vurgulanmıştır.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 - İnsanların namaza olan ihtiyacı süreklidir, hatta savaş sırasında.

                    2 - Namaz savunmaya veya savaşmaya mani olmadığı gibi savaşan kimsenin moralini de yükseltir.

                    Şimdi, Bakara suresinin 240 ila 242. ayetlerini dinliyoruz.

                    وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِّأَزْوَاجِهِم مَّتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِي مَا فَعَلْنَ فِيَ أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعْرُوفٍ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (*) وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ (*) كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

                    Yani:

                    Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkında yaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur. Allah azîzdir, hakîmdir.

                    Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde (kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır; bu, Allah korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur.
                    Allah size işte böylece âyetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.

                    Bu ayetler bir kez daha aile ocağı, eşini kaybeden veya boşanan kadınlar hakkında tavsiyelerde bulunurken ilkin şöyle buyurmakta:
                    Eğer kadın eşine saygı duyarak bir yıla kadar evlenmez ve evinde oturursa geçimi uygun bir şekilde karşılanmalı ve hiç kimse onu eşinin evinden kovamaz. Nitekim eğer dört ay on gün sürenin sonunda başkası ile evlenmek isterse, yine hiç kimse ona mani olmaya hakkı yoktur ve o kadın, kendine uygun bir eş seçmekte hürdür.

                    Ayetler şöyle devam ediyor: Mümin insanlar eşlerinden ayrılırken mehir dışında eşlerine iyi bir hediye de verir ki onların gönül kırıklılığının bir kısmı telafi edilmiş olsun.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 - İslam dini kadınların aile içindeki haklarına çok ilgi göstermiş ve onların hatta eşlerinin ölümü veya ayrılık durumlarından geçimlerinin sağlanmasını güvenceye almıştır.

                    2 - Kadın kendine uygun bir eş seçmekte hürdür ve evdeki kişiliği korunmalıdır.

                    Şimdi, Bakara suresinin 243 ve 244. ayetlerini dinliyoruz.

                    أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُواْ مِن دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ اللّهُ مُوتُواْ ثُمَّ أَحْيَاهُمْ إِنَّ اللّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ (243) وَقَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

                    Yani:

                    Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır. Lâkin insanların çoğu şükretmez.

                    Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.

                    Bu ayetler ilkin kendi inancını düşmanlara karşı korumayan ve ölüm korkusundan kendi diyarını terk eden bir kavmin öyküsünü anlatıyor.
                    Ancak yüce Allah onlara ölümün sadece cephelerde olmadığını ve her yerde insanları yakalayabileceğini anlatmak için onları öldürüyor ve tekrar diriltiyor ki bu da gelecekteki kuşaklar için iyi bir ders olsun ve ardından Müslümanlara şöyle hitap ediyor:

                    Bu maceradan ibret alın ve bilin ki savaştan kaçmak ölümden kaçmak değildir, nitekim bu kaçış ilahi azabı beraberinde getirebilir. O zaman Allah'ın dininin düşmanları ile savaşın ve bilin ki yüce Allah cihat yolunda katlandığınız tüm zorlukların bilincindedir ve onları mükâfatsız bırakmaz.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 - Ölüleri kıyamet gününde diriltmek imkansız bir şey değildir. Yüce Allah bu dünyada bile çok kez ölüleri diriltmiştir.

                    2 - Belki savaş arenasından kaçabiliriz, lakin ilahi iradeden kaçmanın anlamı yoktur.

                    3 - İslami cihat, Allah dinini savunmaktır, başka ülkeleri fethetmek veya gövde gösterisinde bulunmak veya sultacılık yapmak değil.

                    Yorum


                      #70
                      Nura Giden Yol

                      Nura giden yol ( 64 )

                      Bismillahirrahmânirrahîm

                      Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz. Şimdi Bakara suresinin 245. ayetine kulak veriyoruz.

                      مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً وَاللّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


                      Yani:

                      Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.

                      Geçen bölümde ele aldığımız ayetler müminleri Allah yolunda cihada davet ediyordu. Savaşmak canımızdan fedakârlık yapmanın yanı sıra mali desteklere de ihtiyaç duyduğundan bu ayetler Allah'a borç vermek gibi güzel tabiri kullanarak müminleri Allah yolunda mallarını vermeye teşvik ediyor. Kuşkusuz bu durum sadece cihat konusunda geçerli değil, toplumun mağdur kesimlerine yapılan her türlü infak ve yardım da insanların Allah'a verdiği borç niteliğindedir ve Rabbimiz bunun bedelini dünya ve ahirette kat kat geri ödeyecektir. Çünkü bizim rızkımız O'nun elindedir ve O'nun yolunda infakta bulunduğumuz her şey hesaplanacaktır.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 - Eğer rızkımızın Allah elinde olduğuna inanırsak O'nun yolunda rahatça infakta bulunabiliriz veya en azından başkalarına borç verebiliriz, çünkü mükâfatını Allah verecektir.

                      Şimdi, Bakara suresinin 246 ve 247. ayetlerini dinliyoruz.

                      أَلَمْ تَرَ إِلَى الْمَلإِ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ مِن بَعْدِ مُوسَى إِذْ قَالُواْ لِنَبِيٍّ لَّهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُّقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ إِن كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ أَلاَّ تُقَاتِلُواْ قَالُواْ وَمَا لَنَا أَلاَّ نُقَاتِلَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَقَدْ أُخْرِجْنَا مِن دِيَارِنَا وَأَبْنَآئِنَا فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْاْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ (*) وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا قَالُوَاْ أَنَّى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِّنَ الْمَالِ قَالَ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ وَاللّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

                      Yani:

                      Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. "Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?" dedi. "Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?" dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.

                      Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi dedi. Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler. "Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir" dedi.

                      İsrailoğulları Hz. Musa'dan sonra tembellikleri ve rahata düşkünlükleri yüzünden tekrar tağutun sultası altına girdiler ve topraklarını kaybettiler, ta ki onlardan bir grup avarelikten kurtulmak ve hürriyetlerine kavuşmak için mücadele etmeye karar verdiler. Bu yüzden o dönemdeki peygamberlerinden onlara bir komutan seçmesini ve böylece seçilen komutanın emrinde tağut ile savaşmalarını istediler.

                      Gerçi o peygamber, İsrailoğullarının geçmişini ve savaş ehli olmadıklarını biliyordu, lakin onlara hüccetin tamamlanması için Talut adında yoksul ve fakir bir çobanı komutanlığa atadı. Fakat aralarında kavmin önde gelen büyüklerinden birinin komutan seçilmesini bekleyen o grup, Talut'un komutanlığını kabul etmediler ve hatta kendilerinin daha layık olduğunu ilere sürdüler. Oysa savaş akılcı tedbir ve güçlü bilekler gerektiriyordu ve Talut bu konularda onlardan üstündü ve bu yüzden yüce Allah onu liderliğe seçmişti.

                      Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 - Kendini, aileni, vatanını savunmak, bir nevi Allah yolunda cihat etmektir.

                      2 - Din siyasetten ayrı değildir. Tarih boyunca ilahi peygamberler insanları zalim hükümdarlardan kurtarmak için büyük çaba sarf etmiştir.

                      3 - Sorumluluk almanın doğru kriteri, o işi yapmak için fiziksel ve bilimsel güce sahip olmaktır, mal ve mevki değil.

                      Şimdi, Bakara suresinin 248. ayetini dinliyoruz.

                      وَقَالَ لَهُمْ نِبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَى وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

                      Yani:

                      Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi.

                      İnatçı İsrailoğulları Talut'un liderliğini kabul etmeyince peygamberleri onlara Allah'ın emrine karşı teslim olmaları için şöyle dedi: Bilin ki Rabbiniz İsrailoğulları'nın kutsal tabutunu Talut aracılığı ile size geri getirecektir ve tabut, Musa'nın annesi onu bebekken bıraktığı ve Allah'ın emri ile Nil sularına salıverdiği sandıktır. İşte böylece Musa, Firavun'un adamlarının elinden kurtuldu. Ancak Firavun'un eline düşünce öylesine Firavun ve eşinin gönlünü etkiledi ki onu evlatlık olarak kabul ettiler. Bu sandık Firavun sarayında tutuluyordu ve Musa peygamberliğe seçildikten sonra Tevrat levhalarını onun içine yerleştirdi ve rihlet ettikten sonra da zırhı ve diğer yadigarlarını onun içine yerleştirerek kavmine emanet etti.

                      Bu sandık İsrailoğulları arasında kutsal sayılır ve savaşlarda en ön saflarda taşınırdı ki ordularına moral versin. Ancak bu sandık düşmanların eline düşmüş ve İsrailoğullarının üzülmesine sebep olmuştu, ta ki Talut, ilahi yardımlarla bu sandığı İsrailoğulları'na iade etti.

                      Yorum


                        #71
                        Nura Giden Yol

                        Nura giden yol ( 65 )

                        Bismillahirrahmânirrahîm

                        Bakara suresinin 249. ayeti.

                        فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلاَّ مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُواْ مِنْهُ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ قَالُواْ لاَ طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلاَقُو اللّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ


                        Yani:

                        Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.

                        Geçen bölümde yüce Allah'ın Talut'u İsrailoğullarının lideri seçtiğini ve kavmin büyükleri bu seçimi kabul etmediğini ve savaştan kaçmak için çeşitli mazeretler ileri sürdüğünü anlattık. Daha sonra bir grup Talut'un komutanlığını kabul ettiler ve onunla birlikte kentten ayrıldılar. Ancak Talut onların vefakârlığı ve itaat duygusunu ölçmek için onları bir ırmakta sınadı ve şöyle dedi: Benim gerçek dostlarım, susadıkları halde bu ırmaktan içmeyen ve sadece elini ıslatıp ağzına sürenlerdir.

                        Bu ayet şöyle buyurmakta: Bu sınavda birçokları başarısız oldu ve suyu görünce susuzluklarına katlanamadı. Daha sonra düşman ordusunun karşısına geçen bu grup Calut ordusuna karşı acziyetini ifade etti ve sadece gerçek müminler ayakta kaldı ve düşman ordusunun kalabalığından korkmadı.

                        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 - Yiyecekler ve içecekler de ilahi sınavların bir parçasıdır ve sadece haramdan değil, bazen gerçek müminlerin tespiti için helal yiyeceklerden de sakınmak gerekir.

                        2 - Maad ve ilahi vaatlere inanmak insanlarda direniş gücünü geliştirir.

                        3 - Mücadelelerde önemli olan şey, direniştir. Talut ve Calut olayında tağut ile mücadele sloganı atanlar çoktu, ama az sayıda kimse düşmana karşı durmak istedi.

                        Şimdi, Bakara suresinin 250. ayetini dinliyoruz.

                        وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

                        Yani:

                        Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.

                        İsrailoğulları Calut ordusu ile karşılaşınca korktular ve sadece gerçek müminler savaşmak için ileri çıktılar. Fakat onlar da ilahi yardım olmadan böylesine güçlü bir orduya galip gelmenin imkânsız olduğunu biliyordu ve bu yüzden yüce Allah'tan sabır ve düşmanlara karşı direniş talebinde bulundular.

                        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 - Dua, hareket ve çaba ile birlikte yapıcıdır, yoksa çaba yerine dua etmek faydasız olur. Talut'un askerleri önce savaş meydanına geldiler, ardından zafer için dua ettiler.

                        2 - İman ehli olanların amacı hakkın batıla galip gelmesidir, bir kavmin bir başka kavime galip gelmesi değil. Bu yüzden Talut'un ordusu Allah'tan kafirlere galip gelmeyi talep ettiler.

                        Şimdi, Bakara suresinin 251 ve 252. ayetlerini dinliyoruz.

                        فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ اللّهِ وَقَتَلَ دَاوُدُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاء وَلَوْلاَ دَفْعُ اللّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الأَرْضُ وَلَـكِنَّ اللّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ (*) تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ

                        Yani:

                        Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.

                        İşte bunlar Allah'ın âyetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin.

                        Sonunda müminlerin hareketi ve ilahi yardım sonuç verdi ve bu az sayıda insan o büyük ve donanımlı orduya galip geldi ve Davud adında genç ama mümin ve cesur bir insan, düşmanların liderini öldürdü. Yüce Allah bu iman ve cesareti ödüllendirerek Davud'a peygamberlik mevkiini sundu ve ona ilim ve hikmet öğretti ve onu öylesine onurlandırdı ki Hz. Süleyman onun evladı olarak doğdu.

                        Beş ayette anlatılan bu öykü, Mekke'den ve evlerinden kovulan müslümanları uyarmak ve onlara moral vermek içindir. Onlar da az sayıda insandı ve fazlaca mal ve mülkleri yoktu. Mekkeli müşrikler ise onlara şöyle diyordu: Muhammed'in ne gibi bir üstünlüğü var ki bizim peygamberimiz olsun, oysa Mekke'de birçok zengin ve güçlü insan var.

                        Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 - Biri kendinden yetenek ve liyakat sergilemedikçe Allah tarafından ödüllendirilmez. Davud, Allah yolunda cihat etti ve peygamberlik mertebesine erdi.

                        2 - Eğer Allah düşmanları ile cihat farz olmasaydı yeryüzünü fesat sarardı. O zaman Allah yolunda öldürülmekten korkmamalıyız.

                        3 - Bu öyküden zaferin etkenlerini şöyle öğrenmiş olduk:

                        1 - Güçlü ve liyakatli lider,

                        2 - Mümin izleyenler,

                        3 - Allah'a tevekkül,

                        4 - Sabır ve direniş,

                        5 - Savaşmak için ilahi Saikler.

                        Yorum


                          #72
                          Nura Giden Yol

                          Nura giden yol ( 66 )

                          Bismillahirrahmânirrahîm

                          Bakara suresinin 253. ayeti:

                          تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَـكِنِ اخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلُواْ وَلَـكِنَّ اللّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ


                          Yani:

                          O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar.

                          Bir önceki ayet yüce Allah'ın Hz. Davud'a hikmet ve hükümet sunduğunu buyurdu. Bu ayet peygamberlerin şan ve konumlarının değişik olduğuna işaret ederek şöyle buyurmakta:

                          Kuşkusuz tüm ilahi peygamberler aynı derecede değiller, bazıları bazılarından üstündür. Nitekim Musa her hangi bir aracı olmaksızın yüce Allah ile konuşurdu veya Hz. İsa sürekli Cebrail tarafından onaylanıyordu.

                          Bu ayet daha sonra halkla ilgili olarak önemli bir ilahi sünnete değinirken şöyle buyurmakta: İnsanlar kendi yolunu seçmekte serbesttir. İster iman eder, ister kâfir olurlar. Şu veya bu peygambere inanırlar. Kuşkusuz yüce Allah irade buyursaydı halk arasında tüm ihtilafları önleyebilir ve hepsini zorunlu olarak tek bir yola getirebilirdi. Ancak yüce Allah'ın sünneti, insanların kendi iradeleri ile bir dini kabul veya reddetmelerine yöneliktir.

                          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 - Ancak hür irade ile seçilen bir din değerledir. Bu yüzden insanların farklı zevkleri doğal ve onların iradesinden kaynaklanır.

                          2 - Yüce Allah peygamberleri açık delillerle gönderdi. Bazılarının hakkı kabul etmemeleri ya heveslerindendir ya da cehaletlerinden.

                          Şimdi, Bakara suresinin 254. ayetini dinliyoruz.

                          يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ

                          Yani:

                          Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.

                          Bu ayetlere müminlere, dünyada yaşadıkları sürece fırsatı değerlendirip kıyamet günü için bir şeyler biriktirmeleri konusunda bir uyarıdır. İnsanlar bu dünyada yüce Allah ile pazarlık etmeli, başkalarına infakta bulunmalıdır, çünkü kıyamet gününde artık buna fırsat yoktur ve saadete kavuşmak veya küfürden kurtulmak için dostların veya başkalarının yardımı veya onların sizin için şefaatte bulunmaları söz
                          konusu olamaz.

                          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 - Yüce Allah bizlerde infak ruhunu canlandırmak için üç noktayı hatırlatmaktadır: Birincisi, neyiniz varsa sizden değil, biz size verdik. İkincisi, sadece malınızın bir kısmını infak edin, hepsini değil. Üçüncüsü bu infak, kıyamet gününde tüm dostlarınızdan daha yararlıdır.

                          Şimdi, Bakara suresinin 255. ayetini dinliyoruz.

                          اللّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

                          Yani:

                          Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.

                          İçinde Kürsü kelimesi geldiğinden Ayet-ul Kürsü olarak ün yapan bu ayet yüce Allah'ın zatı ve sıfatı ile ilgilidir. Tevhid, tüm semavi dinlerin en temel mesajıdır. Tevhid, kulların sahte putlara kulluk etmekten kurtuluş aracıdır. Tevhid, hürriyet ve hür yaşama yoludur.

                          Tevhid, tağuta ve zalim hükümdarlara kulluk etmekten kurtuluş ve saadete kavuşma yoludur.

                          Lailahaillallah kelimesi çok aşina bir kelimedir ve her müslüman bebeğin kulağına doğduktan hemen sonra ezan okunur.

                          Lailahaillallah, yani O'ndan başka hiç kime kulluk edilmeye değmez demektir. Kemal ve cemal sadece O'nundur ve O'ndan başka hiç bir şeyin kemali olamaz ki biz ona tapalım ve ona aşk besleyelim.

                          Gerçek hayat O'nundur ve fani değildir ve O'ndan başka her şey fanidir. Hiç kimseye bağlı olmayan ancak O'dur ve O'ndan başka ne varsa O'na muhtaçtır. O, asla zafiyete ve uykuya ve uyuklamaya kapılmaz ki bir an varlık âlemini kendi haline bıraksın. Varlığın maliki O'dur ve tüm varlıklar O'nun mülküdür. O zaman neden yaratılan bir şey yaratanın yerine yaratılan başka bir şeye tapsın? Neden kendi malikimize ve bize yaratana kulluk etmeyelim?

                          Müşrikler Allah'ı, varlığı yaratan olarak kabul ediyor, fakat putları kendilerine şefaat edecek olanlar şeklinde kabul ediyordu. Bu ayet şöyle buyuruyor: Sahte ve kendi ürününüz olan putları bırakın çünkü şefaat ancak evliyaların işidir, üstelik yüce Allah'ın izin verdiği yerlerde.

                          Ayetin sonu Allah'ın sonsuz ilim ve gücünü kürsüye benzetiyor ki iktidar tahtı anlamındadır ve böylece varlığın tek malikinin yüce Allah olduğunu ve hiç bir şeyin O'nun iradesinin dışında olmayacağını vurgulamak istiyor.

                          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 - Tüm kemal ve cemallerin sadece ve sadece O'na ait olan Rabbimize karşı teslim olmalıyız. O her türlü kusurdan arınmış ve uzaktır.

                          Yorum


                            #73
                            Nura Giden Yol

                            Nura giden yol ( 67 )

                            Şimdi Bakara suresinin 256 ve 257. ayetleri.

                            لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (*)
                            اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

                            Yani:

                            Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.

                            Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.

                            İman yürekten gelen bir inançtır ve asla zorla elde edilemez. İnsanların gönlünde iman duygusunu geliştiren şey delil, ahlak ve vaazdır. Yüce Allah insanları kemale erdirmek için bir yandan semavi peygamberler ve kitaplar gönderdi ve onları yanlış yola sapmaktan sakındırdı ve öbür yandan insanlara istediklerini seçmek için irade verdi. Bu yüzden hatta peygamberler hiç kimseyi iman etmeye zorlamadı. Çünkü zorla iman etmenin hiç bir değeri yoktur.

                            Eğer biri tağutların kulluğundan kurtulup Allah'a kulluk ederse, ilahi velayet altına girmiş olur ve yüce Allah onun işlerini doğru ve hak yola yönlendirir ve onu tehdit eden tehlikelerden korur. Ancak Allah'tan başkasına gönül bağlayanlar bilmelidir ki kendilerini cehalet, şirk ve hurafe karanlığına sürüklemiştir ve onlar için hakikat ve aydınlığa doğru bir yol geride kalmamıştır.

                            Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                            1 - Ancak doğru tanım ve hür irade ile seçilen din değerlidir.

                            2 - Hak yolu tektir, ancak sapkınlık yolları çoktur ve bu yüzden Kuran-ı Kerim nur kelimesini tekil kullanırken karanlık kelimesini çoğul olarak kullanmıştır.

                            3 - Hak yolu nurdur ki gelişmeye, harekete, umut ve huzura sebep olur. Ancak batıl yol karanlıktır ve sapmaya, cehalete ve ızdıraba sebep olur.

                            Şimdi, Bakara suresinin 258. ayetini dinliyoruz.

                            أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَآجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رِبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِـي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِـي وَأُمِيتُ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

                            Yani:

                            Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.

                            Tarihte şu rivayeti okumaktayız: Nemrut, tanrılık iddiasında bulunan ve insanları kendi kulu sayan Babil kralıydı. Hz. İbrahim'in insanları yegâne Allah'a davet ettiğini duyunca o hazretle konuştu ve senin Rabbin ne yaparsa ben de yaparım dedi. Hz. İbrahim ilkin insanların yaşamı ve ölümüne değindir ve bunun yüce Allah'ın iradesinde olduğunu belirtir. Bunun üzerine Nemrut iki mahkûmu getirmelerini emretti. Ardından birinin öldürülmesini ve diğerinin serbest bırakılmasını emretti ve böylece istediğini öldürdüğünü ve istediğini yaşattığını iddia etti. Gerçi Nemrut'un bu yaptığı sahtekârlıktı. Ancak Hz. İbrahim bu kez güneşin doğudan doğup ve batıdan batmasının yüce Allah'ın iradesi ile gerçekleştiğini söyledi ve Nemrut'tan güneşin batıdan doğmasını sağlamasını istedi. Bu kez Nemrut ne diyeceğini bilemedi, lakin buna karşın hakkı kabul etmek istemedi ve Kuran-ı Kerim ayetlerine göre Hz. İbrahim'in ateşe atılmasını emretti.

                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                            1 - Kapasitesiz insanlar kudrete kavuştuklarında kendilerini Allah'ın kulu bilmek yerine tanrılık iddiasında bulunuyor ve bencilliğe kapılıyor.

                            2 - Peygamberler mantıklı delillere dayanarak insanları hakka davet ediyordu, lakin batıl ehli olanlar sahtekârlıktan başka bir şey yapamazdı.

                            Şimdi, Bakara suresinin 259. ayetini dinliyoruz.

                            أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىَ يُحْيِـي هَـَذِهِ اللّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللّهُ مِئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِئَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ وَانظُرْ إِلَى العِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

                            Yani:

                            Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.

                            Tefsirlerde ifade edildiği üzere, ayette sözü edilen olay, İsrailoğuları'nın bir peygamberinin başından geçmiş. Bu peygamber alt üst olmuş bir kasabadan geçerken Allah'a ve maad konusuna iman ettiği halde yüce Allah'tan kıyamet gününde ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini istemiş.

                            Bu olayda yüce Allah'ın gücü apaçık ortadadır, çünkü bozulması gereken yiyecekler yüz yıla karşı bozulmamış, fakat sağlam kemikler parçalanmış ve ilahi güç sayesinde tekrar eski haline dönmüş ve daha da önemlisi bu peygamberin kendisi yüz yıl boyunca ölü olmasına karşın cisminde hiç bir değişiklik olmamış ve sadece uykuya dalan biri gibi uykudan uyanmıştır.

                            Bu ayeti kerimeden şunları öğrenmekteyiz.

                            1 - Ölülerin kıyamet gününde dirilmesi imkânsız bir durum değildir ve yüce Allah bu dünyada bunun bazı örneklerini göstermiştir.

                            2 - Yüce Allah gücünü çeşitli şekillerde göstererek insanlara her işe kadir olduğunu ispatlamıştır. O zaman maad konusunda şüpheye kapılmamak gerekir.

                            Yorum


                              #74
                              Nura Giden Yol

                              Nura giden yol ( 68 )

                              Bismillahirrahmânirrahîm

                              Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                              Geçen bölümde bir peygamberin nasıl yüz yıl için ölüp ardından yüce Allah'ın iradesi ile dirildiğini anlattık.

                              Bu gün Hz. İbrahim'in yaşadığı bir olayı aktarmak istiyoruz. Bir gün o hazret bir denizin kenarından geçiyordu. Bir hayvanın leşinin bir kısmının suda bir kısmının karada olduğunu gördü. Denizdeki ve karadaki hayvanlar bu leşten besleniyordu. Hz. İbrahim bu manzarayı görünce kendi kendine düşündü: Eğer böyle bir olan insan naşı için vuku bulur da bedeni diğer canlıların bedeni ile bütünleşirse, söz konusu insan kıyamette nasıl mahşur olacak? Gerçi o hazret Allah'ın peygamberiydi ve maad meselesine imanı tamdı, lakin yüce Allah'tan bu tür ölülerin nasıl dirildiğini göstermesini istedi. Bakara suresinin 260. ayeti Hz. İbrahim'in bu talebini gündeme getiriyor.

                              Şimdi Bakara suresinin 260. ayetine kulak veriyoruz.

                              وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِـي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَى وَلَـكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

                              Yani:

                              260. İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.

                              Hz. İbrahim yüce Allah'ın buyruğunu yerine getirdi ve dört farklı kuşu keserek etlerini bir birine karıştırdı ve ardından bu karışımı dağın zirvesine bıraktı ve daha sonra kuşların her birini kendi adı ile çağırdı. Yüce Allah'ın gücü ile kuşların vücutlarının parçaları farklı yerlerden bir araya gelerek hepsi ilk günkü gibi dirildi ve Hz. İbrahim'in yanına geldi ve böylece o hazret sorusunun cevabını almış oldu.

                              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 - Maad, fiziksel bir durumdur ve yüce Allah'ın gücü tüm doğaya hâkimdir. O zaman bir bedenin parçalarını birleştirmek ve kıyamet gününde eskisi gibi dirilmek konusunda hiç bir sorun yoktur.

                              2 - Mantık ve delil aklı ikna eder, ancak gönül kararsızdır. Mutlak güven duygusuna kavuşma yolu, yüce Allah'ın güç ve nimetlerine odaklanmaktır.

                              Şimdi, Bakara suresinin 261. ayetini dinliyoruz.

                              مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ


                              Yani:

                              Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.

                              Bu ayet, gelecek 14 ayetle birlikte infak ve yine faiz meselesinin haram olduğu gibi çeşitli konulara temas etmektedir.
                              Bilindiği üzere her toplumda doğal olarak insanlar çeşitli meslekler edinerek gelir elde eder. Bu tür toplumlarda sel, deprem veya kuraklık gibi bazı doğal afetler veya yangın, hırsızlık ve hastalık gibi durumlar bazı insanların mesleklerini kaybetmelerine ve böylece geçimlerini sağlamaktan aciz kalmalarına neden olur. Peki bu tür durumlarda çare nedir? Acaba bu insanlar yoksullukta yanıp gitmesi mi gerekir? Yoksa zenginlere el uzatıp ağır faizli krediler alarak bir ömür borçlarını faizi ile birlikte ödemesi ve böylece heba olması mı gerekir?
                              Faiz, toplumun en önemli iktisadi hastalıklarından biridir. Çünkü bu süreçte zenginler daha zengin ve yoksullar daha yoksul olur ve sonuçta sınıf farklılıkları daha da artar.

                              Ancak İslam faizi haram saymış ve yerine müslümanlar arasında kardeşlik ve eşitlik duygusunu geliştirmek amacı ile müminleri Allah yolunda infakta bulunmaya teşvik etmiştir.

                              Faiz için borç verenlerin amacı daha fazla zengin olmak olduğundan yüce Allah bu ayette şöyle buyurmakta:
                              İnfak durumunda da Allah yolunda verdikleriniz artar ve hatta 700 kat artar ve böylece hem siz gelişirsiniz, hem de malınız toplumda yoksulluğu giderme yolunda yararlı olur.

                              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 - Toplumun mağdur kesimlerine infakta bulunmak, pak niyet ve helal maldan ve Allah yolunda olursa, malın azalmasına vesile olmayacağı gibi bilakis birey ve toplumun gelişmesine katkısı olur.

                              2 - Allah'ın lütfunun sonu yoktur ve herkes, çabası ve kapasitesine göre Allah'ın nimet ve rahmetinden yararlanır.

                              Şimdi, Bakara suresinin 262 ve 263. ayetlerini dinliyoruz.

                              الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنًّا وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ (*) قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَآ أَذًى وَاللّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ


                              Yani:

                              Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.
                              Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.

                              İnsanlara Allah yolunda infakta bulunmaya teşvik eden bir önceki ayetin devamında bu ayetler infakın doğru biçimini ifade ederken şöyle buyurmakta:

                              Eğer Allah yolunda mağdurlara bir şey verdiyseniz onlara minnetiniz olmasın veya söz ve davranışlarınızla onları incitmeyin ve bilin ki bu verdiğiniz zaten sizin değildi ki başkası size minnet borcu olsan. Bu verdiğiniz Allah'ın malıydı ki size inayet etmişti ve bilakis sizin mağdurlara minnet borcunuz vardır, çünkü onlar sizin infakınızı kabul ederek sizin mükafatlandırılmanız için zemin hazırladı.

                              Gerçekte eğer infak Allah yolunda olursa hiç kimsede teşekkür veya mükafat beklememek gerekir. Bu durumda infakta bulunan kimse yaptığından pişmanlık duymaz veya üzülmez, çünkü yüce Allah infak edenlerin geleceğini güvenceye almıştır. Bu insanlar eğer infakta bulunmak için hiç bir malı yoksa bile muhtaç insanlara hoş söz ve güler yüzle yaklaşmalıdır çünkü bu tarz davranış mağdurları incitmekten çok daha uygundur.

                              Bu ayeti kerimesinden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 - Allah için yaptığımız bir işin için kibir, beklenti ve minnet duygusu gibi afetlerin karışmamasına dikkat etmeliyiz.

                              2 - Müminin onurunu korumak, onun maddi ihtiyacını karşılamaktan çok daha iyidir. Başkalarının kişiliğini ayaklar altına almayalım.

                              Yorum


                                #75
                                Nura Giden Yol

                                Nura giden yol ( 69 )

                                Bismillahirrahmânirrahîm

                                Şimdi Bakara suresinin 264 ve 265. ayetleri.

                                يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (*)
                                وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ


                                Yani:

                                Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.

                                Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisenti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.

                                Geçen bölümde müminleri Allah yolunda infakta bulunmaya teşvik eden ayetlerin devamında bu iki ayet, yüce Allah katında kabul gören infaklara iki örnekle açıklık getiriyor. Ayetler sırf gösteriş için infakta bulunan riyakâr bir kimsenin infakını, içi taş gibi sert ve içine hiç bir şey sızmayan, ancak üzeri yumuşak bir toprak tabakası ile örtülen bir taşa benzetiyor. Böyle birinin infakı gerçi başkalarına yararı olur, lakin kendine hiç bir yararı olamaz. Yeni pak bir düşünce ile Allah yolunda infakta bulunanların işi, verimli bir toprakla yüksek bir yerde ekilen bir tohuma benzetilir ki yağmurlar ister hızlı ister yavaş, o toprağı ve tohumu etkilemediği gibi gelişmesini iki kat arttırır. Çünkü o toprak çok iyi yağmur suyunu cezp etmekte ve ağacın kökünü geliştirip güçlendirmektedir.

                                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 - Ancak pak niyetle yapılan ve ardından çirkin bir iş gerçekleşmeyen bir iş değerlidir.

                                2 -Allah ancak insanlarda iyi sıfatlar gelişirse hoşnut olur ve doğru saikler, Allah'ın kullarına hizmet etmekte yatmaktadır.

                                3 - Gösteriş ve riyakârlık, Allah'a ve kıyamet gününe gerçek imanın yokluğu işaretidir.

                                Şimdi, Bakara suresinin 266. ayetini dinliyoruz.

                                أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَن تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ لَهُ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَأَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَاء فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ

                                Yani:

                                Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar.

                                Bu ayet, başkalarına iyilikte bulunan, lakin riyakârlıkla veya incitmemekle o iyi amelin tesirini yok edenlere bir örnektir.

                                İnfak ve mağdurlara yardım etmek, toplum bostanından bir ağaç ekmek gibidir, öyle ki bu ağaç meyve verinceye kadar çok çaba sarf etmek gerekir. Lakin eğer bu iyi amel bakımsız bırakılır ve bencillik gibi afetlerin saldırısına uğrarsa, çok kısa bir sürede yok olur ve hasret ve pişmanlıktan başka hiç bir şey geride kalmaz.

                                Rivayetlere göre bir gün İslam Peygamber'i (sav) Müslümanlara şöyle buyurdu: Allah'ı zikredin çünkü her zikirle birlikte cennette bir ağaç size nasip olacaktır.

                                Sahabeden biri şöyle dedi: O zaman bizim cennette çok sayıda ağacımız olacak. Allah resulü şöyle karşılık verdi: Tabi, ancak bazen zikirle birlikte gıybette bulunarak o ağaçların hepsini ateşe vermiş oluyorsunuz.

                                Her halükarda insanlar kıyamet gününde iyi amellere muhtaçtır, fakat bu iyilikleri incitmek veya minnet duygusu yaratmakla heba ettiğini görmesi bir o kadar zordur.

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 - İyi ameller yapmak bizi gurura sürüklememeli, çünkü bir başka çirkin amelle o iyi ameli heba etmiş olabiliriz.

                                2 - Bir ağacın meyve vermesi yıllar sürer, ancak ateş bir anda her şeyi yakar, yok eder.

                                Şimdi, Bakara suresinin 267. ayetini dinliyoruz.

                                يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَلاَ تَيَمَّمُواْ الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ

                                Yani:

                                Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.

                                Müslümanlar sürekli İslam peygamberinden mağdurlara ve yoksullara neyi infak edeceklerini sorardı. Bu ayet genel bir kuralı gündeme getirirken şöyle buyurmakta: Pak malınızdan ve eşyalarınızdan ne varsa infak edin, ister ticaret yolu ile elde edilen para ve servet olsun, ister yerden yeşeren yiyecekler olsun, önemli olan helal ve pak olmasıdır. Yoksa değerini kaybeden ve çöpe atılması gereken bir malı veya yiyeceği başkasına vermeyin. Nitekim rivayetlerde belirtildiği üzere bazı Medine halkı infak sırasında kuru ve kalitesiz hurmaları yoksullara veriyor ve kaliteli hurmaları kendileri için saklıyordu. Ayet bu tür insanları serzeniş ederken şöyle buyurmakta: Acaba yoksullara verdiklerinizi size vermiş olsalardı, bunu kabul eder miydiniz?

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 - İnfakta mağdurların kerameti korunmalıdır. Değersiz şeyleri infakta bulunmak değersiz olmakla birlikte başkalarına saygısızlıktır.

                                2 - İnfaktan maksat, cimrilikten kurtulmaktır, değersiz şeylerden kurtulmak değil.

                                3 - İnsanların vicdanı başkalarına uygun davranışları ölçmekte en iyi kriterdir. Kendin için sevmediğini başkalarına infak etme.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X