Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Nura Giden Yol

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Nura Giden Yol

    Nura giden yol ( 268 )

    Bismillahirrahmânirrahîm

    A’raf suresinin 184. ayeti:

    أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُواْ مَا بِصَاحِبِهِم مِّن جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلاَّ نَذِيرٌ مُّبِينٌ

    Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed'de) delilik yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.

    Geçen bölümde insanların peygamberlerin davetinin karşısında iki kesime ayrıldığını anlattık. Bir kesim paklık ve dürüstlükleri ile ilahi elçilerin sözlerini benimsediğini ve iman ettiğini, diğer kesimin ise inatçılık ve inkar yüzünden hakkı kabul etmediğini ve küfre saptığını anlattık. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: Onlar küfür ve inkarlarını haklı göstermek için İslam peygamberinin cinlerin tesiri altında kaldığını ve bir nevi delirdiğini ve bu yüzden bu sözleri sarf ettiğini söylediler. Acaba şunu düşünmediler mi ki peygamberlikten önceki 40 yılda kendisinden hiç bir delilik ve anormal davranış görmediler?

    Yoksa onunla 40 yıl birlikte yaşamadılar mı? Bu sürede ondan paklık ve iyilik ve dürüstlükten başka ne gördüler?

    İşin tuhaf yanı, delilik iftirası kafirlerin peygamberlere tarih boyunca attığı iftira çeşitlerinden biri olmuştur ve İslam peygamberine özgü değildir. Sanki kafirlerce geleceği düşünmek ve nefsini kontrol etmek bir nevi delilikti.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Kafirlerin yöntemi mantık ve delile dayalı değil, iftira ve küstahlığa dayalıdır. Onlar dinin hakikatlerini reddetmek için hiç bir gerekçeleri yoktur ve bu yüzden mantıksız davranışlara yönelirler.

    2 – İşin sonu ile ilgili korku ve uyarılar net ve açık olmalı, gizli veya örtülü değil.

    Şimdi,A’raf suresinin 185. ayeti:

    أَوَلَمْ يَنظُرُواْ فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ وَأَنْ عَسَى أَن يَكُونَ قَدِ اقْتَرَبَ أَجَلُهُمْ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ

    Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar?

    Yüce Allah’ın muhalifleri peygamberin söz ve davranışları üzerinde düşünmeye davet eden geçen ayetin devamında bu ayet yine kafirleri göklerin ve yerin ve varlıktaki diğer mahlukların üzerinde düşünmeye davet ederken şöyle buyurmakta: Bu büyük varlığın gerçek hakimi ve maliki kimdir? Acaba yegane Allah’tan başkası olabilir mi? Maddi dünyada gönül eğlendiren ve heveslerinizin peşinden giden sizler, acaba ölümünüzün yaklaştığını ve bu dünyadan ayrılmanız gerektiğinizi düşünmez misiniz? O zaman neden hala hakkı inkar eder ve kabul etmek istemezsiniz? Neden başkalarının batıl sözünün peşinden gidersiniz, ama peygamberin hak sözünü kabul etmezsiniz?

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Varlığa bakış derin ve düşünceye dayalı olmalı, yüzeysel ve geçici değil. Doğa, Allah’ın işaretidir. Onu iyi tanımalı ve azametine vakıf olmalıyız.

    2 – Ölümden gafil olmak birçok fikri ve pratik sapkınlıkların etkenidir. Nitekim ölümü anmak insanları hakkı kabul etmeye ve inatçılık ve bağnazlıklardan uzak durmaya zemin oluşturur.

    Şimdi,A’raf suresinin 186. ayetini dinliyoruz.

    مَن يُضْلِلِ اللّهُ فَلاَ هَادِيَ لَهُ وَيَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

    Allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. Ve onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bırakır.

    Bu ayet, kafirlerin acı sonu hakkında şöyle buyurmakta: Yersiz bağnazlık ve körü körüne taklitler yüzünden Allah onları kendi haline bırakır ve ilahi hidayetten mahrum olurlar. Doğal olarak ilahi doğru yoldan uzaklaşmak, insanların sapmasına sebep olur ve sonucu yaşamda şaşkın ve batıl olmaktır. Sapkın insan her gün bir yola sapar ve amacına ulaşmadığı için bir başka yola yönelik ve bu yolların çokluğu bu kez amaçlarda tefrikaya sebep olur.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Hidayet vesilesi olan semavi peygamberler ve kitaplara karşı yanlış tutum, ilahi azaba sebep olur ki en önemlisi kendi halimize bırakılmamızdır.

    2 – İnsanlar dünyada uçurumun kenarındadır ve sürekli Allah’ın onların elini tutmasına ve düşmelerini önlemesine muhtaçtır. Allah münkirlerin elini bırakır ve onları düşerken kendi haline bırakır.

    Şimdi,A’raf suresinin 187. ayeti

    يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي لاَ يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلاَّ هُوَ ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لاَ تَأْتِيكُمْ إِلاَّ بَغْتَةً يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللّهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

    Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.

    Kafirlerin peygambere karşı gündeme getirerek onu cevap vermekte aciz bırakmaya çalıştığı sorulardan biri de kıyamet gününün ne zaman vuku bulacağı sorusuydu. Oysa önemli olan ve peygamberin haber verdiği konu, kıyametin gerçeğidir ve ne zaman vuku bulacağı önemli değildir. Nitekim varlığın başlangıcı ile ilgili de esaslı bir soru söz konusudur ve o da alemi kimin yarattığı sorusudur. Fakat yaratılışın kesin olarak ne zaman başladığı önemli değildir. Bunun dışında bu sorunun cevabını ispat etmek veya reddetmek için hiç bir yol yoktur. Eğer Peygamber kıyamet on bin yıl sonra başlayacak deseydi bunun tersini kim ispat edebilecekti?

    Kuran-ı Kerim bu ayette iki önemli noktaya vurgu yapmakta. İlkin, kıyamet gününün aniden geleceği ve beşerin bu olayın vuku bulacağı zamanı tahmin etme gücünden yoksun olmasıdır ve doğal olarak ne zaman vuku bulacağını bilemediği bir olayı önleyemez. İkincisi varlığın başlangıcı ve sonu ile ilgili ilimlerin Allah’a mahsus olmasıdır ve başkaları, hatta peygamberler bunu bilmemektedir.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Sürekli kıyamet günü ve ilahi mahkemeye çıkmaya hazırlıklı olmalıyız, çünkü ne zaman vuku bulacağı bilinmez.

    2 – Bilmediklerim konular hakkında bilmiyoruz demekten çekinmemeliyiz, nitekim Allah resulü de bilmedikleri konular hakkında bunu açıkça beyan ediyordu.



    Yorum


      Ynt: Nura Giden Yol

      Nura giden yol ( 269 )

      Bismillahirrahmânirrahîm

      A’raf suresinin 188. ayeti:

      قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ وَلَوْ كُنتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لاَسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ إِنْ أَنَاْ إِلاَّ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

      De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim."

      Bazı insanlar İslam peygamberinin falcılar gibi kendisinin ve başkalarının geleceğinden haberdar olmasını ve onlara yarar sağlamasını veya tehlikelerden korumasını istiyordu. Bu ayette Allah resulü şöyle buyurmakta: Ben sizin irşad edilmeniz ve hidayete erdirilmeniz için seçildim, gaybden haber vermek için değil. Eğer ben gaybi işleri bilseydim bu yoldan kendime mal ve çıkar sağlamaya çalışır veya karşılaşacağım tehlikelerden korunmaya çalışırdım, oysa benim zarar veya yararım da sizin gibi Allah’ın elindedir ve ben hatta kendi zararım veya yararımın maliki değilim. Genel olarak gaybi ilimler Allah’a mahsustur ve bundan haberdar olmak ancak O’nun izni ile ve insanların hidayete ermeleri için gerektiği ölçüde gerçekleşir ve bu çerçevede peygamberlere aktarılır. Ancak peygamberler bu ilimi kişisel çıkarları uğruna kullanma hakkına sahip değildir. Onların yaşamı da sıradan insanlar gibi olmalı ve normal yaşamlarını sürdürmelidir ve gaybi ilimden bu yolda yararlanamazlar.

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 – Neyimiz varsa onlarla gururlanmamalıyız, çünkü bizler hatta kendi canımızın maliki değiliz ve her şey Allah’a aittir ve O istemeden hiç bir şey olmaz.

      2 – Gaybi ilim hidayet aracıdır, çıkar sağlamak veya sorunları çözümleme aracı değildir. Bu yüzden peygamberler sürekle zorluk içinde yaşamıştır.

      Şimdi,A’raf suresinin 189 ve 190. ayetleri:

      هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ فَلَمَّا أَثْقَلَت دَّعَوَا اللّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحاً لَّنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ

      فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحاً جَعَلاَ لَهُ شُرَكَاء فِيمَا آتَاهُمَا فَتَعَالَى اللّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

      Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva'yı) yaratan O'dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler.

      Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında (sonradan insanlar) Allah'a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir.


      Bu ayetler eşlere hitaben şöyle buyurmakta: Sizi bir birinize eş kılan ve huzur içinde evlat sahibi olmanızı sağlayan Allah’tır. Ancak annenin yükü ağırlaştığında ve bebeğin doğum anı yaklaştığında dua eder ve Allah’tan iyi ve seçkin bir evlat vermesini talep edersiniz ve siz de buna şükredeceğinizi ifade edersiniz. Fakat evlat doğduktan sonra Allah’a şükretmeyi unutur ve evladınızı Allah’a itaat etmek yerine başka yollara saptırırsınız.

      Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

      1 – Evlilik ve eşlerin ilişkisi kadın ve erkekte huzur etkenidir ve gençlerin psikolojik sorunları için en iyi çözüm evliliktir.

      2 – İnsanlar yaşamda bir ortağa ihtiyaç duyar ve Allah bu ihtiyacı bir eş şeklinde temin etmiştir.

      3 – Evliliğin bir amacı soyun bekası ve salih evlatlar yetiştirmektir.

      4 – Evlatların pak ve salih olması için doğumdan önce işe başlamalı ve Allah’tan yardım talep etmeliyiz.

      Şimdi,A’raf suresinin 191 ve 192. ayetleri:

      أَيُشْرِكُونَ مَا لاَ يَخْلُقُ شَيْئاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ

      وَلاَ يَسْتَطِيعُونَ لَهُمْ نَصْرًا وَلاَ أَنفُسَهُمْ يَنصُرُونَ

      Kendileri yaratıldığı halde hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları (Allah'a) ortak mı koşuyorlar?

      Halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur.


      Geçen ayetlerde bazı ebeveynlerin evlatlarını Allah’a yöneltmek yerine başka yönlere yönlendirdiğini ve Allah’tan başkalarının da güç ve izzete sahip olduklarını zannettiklerini anlattık. Bu ayetler şöyle buyurmakta: Başkaları kendilerinden neyi var? Acaba yaratma gücü mü var, üstelik kendileri mahlûk oldukları halde? Acaba başkalarını savunma gücü mü var? Üstelik kendilerini savunmadıkları halde ve hayat ve mematı Allah’ın elinde olduğu halde? Neden Allah’tan başkasına yöneliyorsunuz? Allah’ta olmayan ve başkalarında olan ne var? Neden evlatlarınızı sadece dünyada mal ve servet biriktirmeyi düşünecek ve ahiretten gafil olacak şekilde yetiştiriyorsunuz?

      Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

      1 – Evlat, anne babaya sunulan ilahi bir nimet ve emanettir. Emanette ihanet etmemek ve evlatlarımızı Allah’tan başka yola yönlendirmemek gerekir.

      2 – Allah’tan başkası hiçtir ve hiç bir mahlûk kendinden bir şeyi yoktur. Allah her şeyin malikidir ve her şey O’na aittir.

      Yorum


        Ynt: Nura Giden Yol

        Nura giden yol ( 270 )

        Bismillahirrahmânirrahîm

        A’raf suresinin 193. ayeti:

        وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَى لاَ يَتَّبِعُوكُمْ سَوَاء عَلَيْكُمْ أَدَعَوْتُمُوهُمْ أَمْ أَنتُمْ صَامِتُونَ

        Onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar; onları çağırsanız da, sukût etseniz de sizin için birdir.

        Geçen bölümde bazı ebeveynlerin evlatlarını Allah’ın emaneti oldukları halde Allah’tan başkasına davet ettiklerini anlattık. Bu ayet şöyle buyurmakta: Hidayet için yalvardıklarınız sizin isteğinizi icabet edemez çünkü buna güçleri yetmez. Sizin isteğiniz veya susmanız onlar için hiç bir şey ifade etmez ve sizin talebiniz cevapsız kalır. Çünkü bu alemde Allah’tan başka hiç bir bağımsız güç yoktur ve hiç bir mahluk Allah irade etmeden hiç bir şey yapamaz.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 – Allah’ın kullarına karşı kulluk etmenin hiç bir haklı yanı olamaz, cansız eşyalara tapmak hakeza haksız bir ameldir.

        2 – İnsanların mabuttan en önemli istekleri saadete doğru hidayete ermektir ki bu da ancak Allah’ın eli ile olur.

        Şimdi,A’raf suresinin 194. ayeti:

        إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ عِبَادٌ أَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

        (Ey kâfirler!) Allah'ı bırakıp da taptıklarınız sizler gibi kullardır. (Onların tanrılığı hakkında iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size cevap versinler!

        Bu ayet şöyle devam etmekte: Tüm insanlar Allah’ın mahlûkları ve O’nun kuludur ve hepsi O’nun merhametine muhtaçtır. Hiç bir insanın başka bir insana üstünlüğü yoktur. O zaman neden kendiniz gibi insanların peşinden gidiyorsunuz ve onlardan medet umuyorsunuz? Acaba onların kendilerinden bir gücü olduğunu mu düşünüyorsunuz? Eğer böyle düşünüyorsanız o zaman hadi gidin ve onlara isteklerinizi anlatın ve bakın size cevap verecekler mi?

        Belki bu ayet Hz. İsa’yı Allah seviyesine çıkaran Hıristiyanlar gibi toplulukları kastetmektedir.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 – Mabut abidden daha üstün olmalıdır. Kendimiz gibi insanlara tapmak anlamsızdır.

        2 – Mabut, abidin ihtiyaçlarını karşılayabilmeli ve bunu Allah’tan başka hiç kimse yapamaz.

        Şimdi,A’raf suresinin 195. ayeti:

        أَلَهُمْ أَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا قُلِ ادْعُواْ شُرَكَاءكُمْ ثُمَّ كِيدُونِ فَلاَ تُنظِرُونِ

        Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var yahut işitecekleri kulakları mı var (neleri var)? De ki: "Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!"

        Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var yahut işitecekleri kulakları mı var (neleri var)? De ki: "Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!"

        Bir önceki ayet kendileri gibi insanlara kulluk edenleri serzeniş ediyordu. bu ayet kendilerinden daha aciz mahluklara tapanları serzeniş ediyor. Bunlar taş ve ağaç gibi cansız ve hatta yürüme, konuşma, duyma ve görme yeteneklerinden yoksun olan maddelerden yapılan heykellere tapıyor. Bu ayette İslam peygamberi bu tür insanları gaflet uykusundan uyandırmak için onlardan taptıkları putlardan Müslümanlara karşı bir şeyler yapmalarını ve müslümanları yok etmek için plan kurmalarını istemelerini istemek ve böylece onların ne kadar aciz olduklarını görmelerini sağlamakla görevlendiriliyor.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 – Semavi liderler öylesine imanları güçlüdür ki tüm cesaretleri ve güçleri ile düşmanları mücadeleye davet eder ve böylece onların ne kadar aciz olduğunu ispat ederler.

        2 – Müşrikler peygambere itaat etmez ve onun bizler gibi insan olduğunu ileri sürerken kendilerinden daha aciz putlara tapardı.

        Şimdi,A’raf suresinin 196. ayeti:

        إِنَّ وَلِيِّيَ اللّهُ الَّذِي نَزَّلَ الْكِتَابَ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِحِينَ

        Şüphesiz ki, benim koruyanım Kitab'ı indiren Allah'tır. Ve O bütün salih kullarını görüp gözetir.

        Geçen ayetlerde ilahi olmayan mabutların zayıf yönleri anlatıldı. Bu ayette Allah resulü kendi mabudunu şöyle tanıtıyor: Ben eşyalara veya insanlara tapmak yerin sadece Allah’ın velayetini kabul ettim. O bana vahiy gönderiyor ve bu ayetleri sizin için nazil ediyor. O pak ve salih insanları hidayete erdiriyor ve onları koruyor.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 – Salih insanlar yüce Allah katında özel konuma sahiptir. Kuran-ı Kerim peygamberleri salih insanlar olarak tanıtır.

        2 – Hak yolunu izlemekte hiç bir şeyden korkmamalıyız, çünkü Allah salih insanlara yardım vaadinde bulunmuştur.

        3 – Allah insanlara hem belli bir program sunar, hem de uygulanmasında yardımcı olur.

        Yorum


          Ynt: Nura Giden Yol

          Nura giden yol ( 271 )

          Bismillahirrahmânirrahîm

          A’raf suresinin 197 ve 198. ayetleri:

          وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَكُمْ وَلآ أَنفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ

          وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَى لاَ يَسْمَعُواْ وَتَرَاهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ

          Allah'ın dışında taptıklarınızın ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler.

          Onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler.


          Bu ayetler geçen ayetlerin devamında müşriklerin ve taptıkları putların özelliklerini beyan ederken şöyle buyurmakta: Allah’tan başka kime tapar ve peşinden giderseniz, ister putlar ister kendiniz gibi insanlar, kendilerinden hiç bir gücü yoktur ki sizi hadiselerden korusun. Nitekim kendilerinin bile bir takım hadiselere ve tehlikelere maruz kaldığını görürsünüz. O zaman neden onlara gönül bağlıyor ve Allah’ı unutuyorsunuz?

          Ayetlerin devamında İslam peygamberine şöyle buyurmakta: Gerçi sen sapkınların nasihati ve onları uyarmak ve hak sözü duyurmak için görevini yerine getirmelisin, lakin hepsinin senin sözünü dinleyip kabul etmelerini beklememelisin. Onlardan bir çoğu taş ve ağaçtan yaptıkları putlar gibi görme ve duyma gücünden yoksun ve hak karşısında duyarsızdır ve sadece sana bakarlar, lakin bakışları boş ve şuursuzcadır. Senin sözünü duyar, lakin sanki duymuyor gibidirler.

          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

          1 – Mabut başkalarına yardım etme gücüne sahip olmalı ki ona sığınmak mümkün olsun. Ancak ilahi olmayan mabutlar kendilerini bile koruyamaz.

          2 – Göz ve kulak sahibi olmak önemli değil. Nice sağır ve görme yeteneğinden yoksun insan vardır ki hak sözü benimser ve nice görüp duyabilen insan vardır ki hakkı inkâr eder.

          Şimdi, A’raf suresinin 199. ayeti:

          خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ

          (Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

          Bu ayet İslam peygamberi ve izleyenlerine ister dost ister düşman, başkalarına karşı tutumlarında bir kaç önemli ahlaki noktaya temas ederken şöyle buyurmakta: Size karşı yapılan kötülüklere karşı af ve hoşgörü yolunu izleyin ve intikam peşinden gitmeyin ve sürekli başkalarını iyiliğe davet edin ve size cahilce davrananlara kerem ve büyüklükle yaklaşın.

          Kuşkusuz bu tür yaklaşımlar bireysel ve kişisel yaşamda geçerlidir ve sosyal konular ve insanların haklarını ilgilendiren durumlarda hatta toplumun liderleri bile hakkı göz ardı edemez ve İslami nizamların düşmanlarına karşı kesin tavır koymak gerekir ki insanların mali ve canı güvende olsun.

          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

          1 – İyi olmak yeterli değil, toplumda iyiliği yaygınlaştırmak gerekir ve başkalarını da iyiliğe tavsiye etmek gerekir.

          2 – Cahil, okuma yazması olmayan kimse değil, kötü ve akılsızca davranışta bulunan kimsedir.

          Şimdi,A’raf suresinin 200. ayeti:

          وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

          Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.

          Bu ayet İslam peygamberine hitaben nazil olmuştur ve şeytanın hatta İslam peygamberinin peşini bırakmadığını ve onu saptırmaya çalıştığını göstermektedir. Gerçi Allah tüm peygamberleri her türlü sapkınlıktan korumuştur. Ancak şeytan sürekli gazab ateşini yakarak insanlar arasında af ve hoşgörüyü körüklemeye çalışmış ve kin ve nefret duygusunu yaymaya yönelmiştir. Bu yüzden yüce Allah bu ayette şöyle buyurmakta: Asla şeytanın kışkırtmalarına aldanmayın, öfkenizi yenin ve Allah’a tevekkül ederek şeytanın vesveselerinden korunun.

          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

          1 – Şeytanın vesveseleri daimi ve kesindir. Bu yüzden Allah sürekli bu konuda uyarıda bulunur.

          2 – Şeytandan uzaklaşmak ve Allah katına yakınlaşmak gerekir.

          Şimdi,A’raf suresinin 201 ve 202. ayetleri:

          إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَواْ إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبْصِرُونَ

          وَإِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لاَ يُقْصِرُونَ

          Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.

          (Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar.


          İslam peygamberine hitap eden geçen ayetin devamında bu ayet, müminlere şöyle buyurmakta: Şeytanın vesvesesi her an etrafınızda dolaşıyor ve mümkün olan her türlü yoldan nüfuz etmeye çalışır. Ancak takvalı insanlar ne zaman vesvese ile karşılaşırsa Allah’ı anar ve Allah’ın onları gözetlediğini ve sözlerini duyduklarını hatırlar ve böylece günaha yönelmez. Fakat takvadan ve Allah korkusundan yoksun kimseler için şeytan onları kandırır ve sürekli gönüllerini kötülüklere yöneltir ve bu yolda elinden geleni ardına bırakmaz.

          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

          1 – İnsan ve cin türünden şeytanlar başkalarını kandırmak için sürekli devriyede olur, onlara dikkat etmeliyiz.

          2 – Allah’ı sözle ve gönülden zikretmek insanları bir çok vesveseden korur.

          3 – Takvasız insan, şeytanla kardeş olur, tabi sapkın bir kardeş.



          Yorum


            Ynt: Nura Giden Yol

            Nura giden yol ( 272 )

            Bismillahirrahmânirrahîm

            A’raf suresinin 203. ayeti:

            وَإِذَا لَمْ تَأْتِهِم بِآيَةٍ قَالُواْ لَوْلاَ اجْتَبَيْتَهَا قُلْ إِنَّمَا أَتَّبِعُ مَا يِوحَى إِلَيَّ مِن رَّبِّي هَذَا بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

            Onlara bir mucize getirmediğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya! derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.

            Bilindiği üzere Kuran-ı Kerim zamanla ve İslam peygamberinin risalet süresi olan 23 yıl boyunca nazil oldu ve bazen bir kaç ay geçiyor ve her hangi bir ayet nazil olmuyordu ve peygambere nazil olan mucizelere önem vermeyen ve mazeret peşinde olan muhalifler bir süre vahiy kesildiğini öğrenince hemen bahanelerini gündeme getiriyor ve neden Kuran-ı Kerim ayeti nazil olmuyor, yoksa Allah peygamberine küstü mü gibi sorular soruyordu. Allah bu ayette peygamberine şöyle hitap etmekte: Muhaliflere de ki ben kendimden ayet nazil etmiyorum ki ne zaman siz isterseniz Kuran-ı Kerim’den bir ayet veya mucizeyi getireyim. Ben ilahi vahiye tabiyim. Bu vahiy ancak iman ehli olanlar için hidayet ve rahmet kaynağıdır.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 – Din tebliğinde insanları çeşitli yöntemlerle irşad ve nasihat etmek gerekir. Bazen susmak ve bazen yeni bir konumda konuşmak gerekir.

            2 – Muhaliflerin mazeretleri yüzünden etkilenmemeli ve kendi yolumuza devam etmeliyiz.

            Şimdi,A’raf suresinin 204. ayeti:

            وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

            Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.

            Kuran-ı Kerim’in müminlerin hidayet ve rahmete kavuşmaktaki konumu beyan eden geçen ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Ey müminler Kuran-ı Kerim Allah resulü veya başkaları tarafından tilavet edilirken edebe uyun ve susun ve ilahi ayetleri dikkatlice dinleyin ki bu edep ve Allah kelamına saygı göstermek özel ilahi rahmeti beraberinde getirir. Cemaat namazı sırasında imam Hamd ve bir başka sure tilavet ederken namaz kılanlar susmalı ve dinlemelidir.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 – Kuran-ı Kerim ilahi kelam ve semavi sözdür ve ona karşı susmak ve cani gönülden dinlemek gerekir.

            2 – Kuran-ı Kerim’e saygı göstermek ilahi rahmete sebep olur, nitekim ona saygısızlık gazaba uğratır.

            Şimdi, A’raf suresinin 205. ayetini dinliyoruz.

            وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ وَلاَ تَكُن مِّنَ الْغَافِلِينَ

            Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.

            Geçen ayette Kuran-ı Kerim tilavetinin adabı ifade edildi. Bu ayet, Allah’ı zikretme ve O’na dua etme adabını anlatırken şöyle buyurmakta: Buna göre Allah’ın adını zikretmenin insanların gönlünde akmalı ve sabah veya gece vakti, güncel yaşamın başlangıcı veya sonunda dile getirilmelidir. Üstelik zikir yüksek sesle ve rahatsız edici bir şekilde olmamalı bilakis yavaş ve sakin sesle Allah’a karşı huzu ve huşu ifadesi ve Rabbaniyet katından korkuyu yansıtacak şekilde olmalı. Gerçi bu ayet Allah resulüne hitap ediyor, lakin açıktır ki tüm müminler ve o hazreti izleyenleri de kapsıyor ve Allah’ın anısı sürekli gönüllerde canlı tutulması gerekiyor.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 – Dille Allah’ı zikretmek ancak gönülden yükselince değer kazanır, dilde Allah’ın zikrine karşın gönül başka yerlerde olursa faydası olmaz.

            2 – Allah’ı anmak her türlü gösterişten uzak ve tamamen alçak gönüllülük çerçevesinde olmalıdır.

            3 – Her günümüzü Allah’ın adı ile başlamalı ve günü yine O’nun adı ile sonlandırmalıyız. İyiliklere karşı Allah’a şükretmeli ve gafletlerimizde af dilemeli ve tevbe etmeliyiz.

            Şimdi,A’raf suresinin 206. ayeti:

            إِنَّ الَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ*

            Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten kibirlenmezler, O'nu tesbih eder ve yalnız O'na secde ederler.
            Allah’ın adını sürekli zikredin diyen geçen ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Allah katına yakın olan tüm evliyalar, melekler ve salih insanlar asla O’na karşı kullukta kibir ve bencillik yapmaz ve sürekli O’nu tesbih eder ve O’na karşı sürekli secde ederler. O zaman bunu yapmayanlar istikbari huyları vardır ve Allah’a karşı büyüklük taslayanlardır. Onlar kendilerini Allah’tan bağımsız sanırlar.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 – Yüce Allah’a karşı kibir ve istikbar anlamsızdır. Allah katında küçük olmak ve tevazu göstermek büyüklüğe ve yakınlaşmaya vesile olur.

            2 – İbadetlerimizle gururlanmamalıyız çünkü ilahi kata yakın olanlar sürekli huzu ve secde halindedir ve asla kibirlenmez.

            Yorum


              Ynt: Nura Giden Yol

              Nura giden yol ( 273 )

              Bismillahirrahmânirrahîm

              Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

              Bugün Kuran-ı Kerim’in 8. suresi olan Enfal suresine başlıyoruz. Enfal sûresi, 75 âyettir. 30 ilâ 36. âyetler Mekke'de, diğerleri Medine'de inmiştir. Enfâl, ziyade manasına gelen "nefl" kelimesinin çoğuludur.

              Enfal suresinin ilk ayetine kulak veriyoruz.

              يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأَنفَالِ قُلِ الأَنفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَصْلِحُواْ ذَاتَ بِيْنِكُمْ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

              Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.

              İslam peygamberinin Medine’ye hicret etmesinin ardından hicretin ikinci yılında Müslümanlarla müşrikler arasında Bedir savaşı gerçekleşti. Bu savaşta müslümanlar zafer kazandı ve bir çok ganimet elde etti. Bu yüzden müslümanlar Allah resulüne gelerek ganimetlerin nasıl paylaşılacağını sordu. Allah resulü de bu konuda ilahi vahiyi bekliyordu. Ta ki Enfal suresinin ilk ayetleri nazil oldu ve ganimetlerin dağıtılmasını İslam peygamberine bıraktı. Allah resulü Arapların arasında yaygın olan ayrımcı yaklaşımın aksine tüm ganimetleri İslam savaşçıları arasında eşit dağıttı ve böylece cahiliye dönemindeki ayrımcılığa son vermiş oldu.

              Enfal sözcüğü savaş ganimetinin dışında her türlü kamu malı ve doğal kaynakları ve ormanları ve madenleri da kapsamı içine alır ki yetkisi Allah resulü ve haleflerinin elindedir. Bu yüzden ayetin devamında müminlere Allah resulünün hükmüne uymalara tavsiye edilirken şöyle devam etmekte: Eğer iman ettiyseniz Allah’a ve resulüne itaat edin. Bu ayet ayrıca mali ve dünyevi konuların müminler arasında kin ve düşmanlığı tetiklememesi konusunda uyarıda bulunuyor ve onlara ilahi takva ile nefislerinin isteklerini yenmelerini ve şeytanı uzaklaştırmalarını ve sürekli barış içinde yaşamalarını emrediyor.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              1 – İslam dini sosyal ve iktisat dinidir ve toplumun iktisadi meseleleri için de çözüm önerir. Müslümanlar bu durumlarda Kuran-ı Kerim ve İslam peygamberine baş vurmalıdır.

              2 –Gerçi müminlerin düşmanlara karşı güçlü olması gerekiyor, lakin bir birine karşı sürekli barış ve samimiyet çerçevesinde yaşamaları gerekiyor.

              3 – Allah’ın ve resulünün emrine teslim olmak iman şartıdır. Nice insanlar vardır ki cihat meydanında savaşır ama ganimet paylaşımında sınıfta kalır.

              Şimdi,Enfal suresinin 2 ve 3. ayetlerini dinliyoruz.

              إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

              الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ

              Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.

              Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.


              İman şartını beyan eden geçen ayetin devamında bu ayet gerçek müminleri şöyle tanımlıyor: Onlar Allah’ın adını anmak ve Kuran-ı Kerim tilaveti imanlarını güçlendiren ve gönüllerini sarsan kimselerdir. Onların ilahi azametten tanımı öyledir ki onları ilahi kata karşı huzu ve huşu etmeye yöneltir ve O’ndan başkasına yönelmez ve O’ndan başkasından kaçınırlar. İlahi korku müminlerin gönlünü titretir ve yine ilahi sevgi ve lütuf gönüllerine huzur verir. Müminler çocuklar gibi hem ebeveynlerinden hesap çeker hem onların sevgisi ile gönülleri ısınır. Bu müminlerin batındaki psikolojisidir ve tabi dış görünüşte de işaretleri vardır ve namaz kılmak ve zekat ödemek bunlardan bazılarıdır. Namaz Allah’ı anmayı takviye eder ve infak, Allah’ın kulları ile irtibatı güçlendirir.

              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

              1 – İman işareti hem iç ve hem dış davranışlarda belli olur.

              2 – İmanın dereceleri vardır ve hem artar hem azalabilir. Kuran-ı Kerim tilaveti imanı güçlendirir.

              3 – Malımızın bir bölümünü infak etmek iman gereği ve cimrilik Allah rahmetinden uzaklaşma sebebidir.

              Şimdi,Enfal suresinin 4. ayetini dinliyoruz.

              أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

              İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.

              Bu ayet müminlerin mükafatı anlatırken şöyle buyurmakta: İman şiar ve sözle olmaz. İman insanların içinde alevlenen bir hakikat olmalı ki böyle biri mümin hitap edilsin. Eğer biri inançta bu dereceye yükselirse tabi ki Allah katında da yüksek konumları olur ve O’nun rahmetinden yararlanır. Kuşkusuz ilahi mükafat kıyamet gününe özgü değildir ve Allah bu dünyada da gerçek müminleri mükafatlandırır, tabi dünyevi kapasitelere göre.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              1 – İnsanların imanı çeşitli dereceleri vardır ve azalıp artabilir. Bu yüzden ilahi kattaki dereceler de değişir.

              2 – Hatta gerçek müminler bile düşme tehlikesi ile karşı karşıyadır ve ilahi mağfirete muhtaçtır.

              Yorum


                Ynt: Nura Giden Yol

                Nura giden yol ( 274 )

                Bismillahirrahmânirrahîm

                Enfal suresinin 5 ve 6. ayetleri:

                كَمَا أَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِن بَيْتِكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ لَكَارِهُونَ

                يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَمَا تَبَيَّنَ كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنظُرُونَ

                (Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir.

                Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı.


                Bu ayetler Bedir savaşı ile ilgilidir. Hicretin ikinci yılında İslam peygamberine Mekke’den büyük bir ticari kervan Ebu Sufyan önderliğinde yola çıktığı haberi ulaşır. Allah resulü düşmana iktisadi darbe indirmek ve muhacir Müslümanların mallarını geri almak için kervana doğru yola çıkılmasını emreder. Lakin Ebu Sufyan Müslümanların hareketinden haberdar olur ve Mekke müşriklerine bildirir ve kervanı da başka yoldan götürmeye karar verir. Bundan sonra Mekke müşriklerinden yaklaşık bin kişi Ebu Cehl komutasında İslam ordusuna karşı yola çıkar ve iki ordu Mekke ile Medine arasında Bedir adında bir bölgenin kuyuları etrafında kamp kurar.

                Allah resulü sahabe ile istişarede bulunur ve kervana saldırmak veya küfür ordusu ile savaşmak arasında hangisini tercih ettiklerini sorar. Müslümanlar silahlı çatışma niyeti ile yola çıkmadıkları ve kafirlerin sayısı onların üç katı kadar olduğu için bazıları savaştan sakınır ve hatta bazıları İslam peygamberi ile tartışır. Ancak çoğunluk savaştan yana tavır koyunca Allah resulü de savaşmaya karar verir. Bu savaşta İslam ordusu gaybi imdatlar sayesinde küfür ordusunu yener. Ebu Cehl ve 70 kafir helak olurken 70 kişi de esiri alınır. Bu savaşta İslam ordusundan ancak 14 mücahit şehit düşer. Bu ayetler şöyle buyurmakta: Bazı müminler Allah’a ve peygamberine iman ettikleri halde dini savunmak gündeme gelince gevşediler ve hatta Peygamber ile tartışmaya başladılar.

                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – Düşmanla cihat etmek iman gereğidir, hatta insan doğal olarak savaştan hoşlanmasa bile.

                2 – Korkak müminler cihada yanaşmadığı gibi bu konuda ilahi liderlerle tartışırlar.

                Şimdi,Enfal suresinin 7 ve 8. ayetleri:

                وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتِيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ اللّهُ أَن يُحِقَّ الحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ

                لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ

                Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vaadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.

                (Bunlar,) günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi.


                Bu ayetler şöyle buyurmakta: gerçi siz düşmanın malını ve savaş ganimeti ele geçirmek umuduyla Mekke’ye doğru yola çıktınız ve silahlı düşmanla karşılaşmayı ummuyordunuz, lakin Allah’ın sizi harekete geçirme amacı hakkı pekiştirmek ve batılı yok etmekti, ta ki hakkın zaferi ve batılın helak oluşu ile ilgili ilahi sünnet gerçekleşsin.

                Kuşkusuz bu sünnet şimdiye kadar tam olarak gerçekleşmemiş ve bazen müminler zafer elde ederken bazen de yenik düşmüştür.

                Kuran-ı Kerim ve rivayetlere göre ahir zamanda Hz. Mehdi (sa) zuhur ettiğinde bu ilahi sünnet tam olarak tüm yeryüzünde gerçekleşecek ve hak ve adaletin sağlanması ile birlikte zulüm ve batıl tamamen yok olacaktır.

                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – Zafer sadece nefer ve teçhizatla olmaz ve moral ve gaybi imdatlar gibi durumlar da İslam’ın zaferinde etkilidir.

                2 – İslami kültürde cihadın amacı hakkı ispat etmek ve batılı iptal etmektir, ülkeleri fethetmek veya savaş ganimeti toplamak değil.

                3 – Düşmanları hoşnut etme peşinde olmamak gerekir çünkü hakkı ispat etmek için kâfirler ve suçluların öfkelenmesi gerekir.

                Şimdi,Enfal suresinin 9. ayeti:

                إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ

                Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.

                Bu ayet Bedir savaşındaki gaybi imdadı açıkça anlatıyor. Bu imdat meleklerin nazil olması ile gerçekleşti. Bu ayette meleklerin sayısı bin olarak açıklanırken Al-i İmran suresinin 124 ve 125. ayetlerinde 3000 ve 5000 olarak zikrediliyor ve bu da meleklerin savaşın çeşitli aşamasında nazil olduklarını gösteriyor. Doğal olarak melekler kâfirlerle savaşmadı, ancak İslam ordusunda yer almaları hem mücahitlerin iman derecesinin artmasına ve hem de düşman ordusunda panik yaratmaya yaradı. Bu ayet ayrıca savaş sırasında dua ve ibadetin tesirini anlatıyor ve müminlerin zafer sırrının Allah katına tevbe etmek ve dualarını kabul edilmesi olduğunu beyan ediyor.

                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – Gerçi Allah dua ve niyaz olmaksızın her şeyi sunabilir lakin dua ve ibadet insanlarda ilahi lütufları kabul etme kapasitesini geliştiriyor.

                2 – Melekler insanların yaşamında rolü vardır ve iman onların insanlara yönelmesine sebep olur.

                3 – İlahi imdat insanların çaba göstermesi ve acziyet ve niyaz zikri ile gerçekleşir.

                Yorum


                  Ynt: Nura Giden Yol

                  Nura giden yol ( 275 )

                  Bismillahirrahmânirrahîm

                  Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                  Enfal suresinin 10. ayeti:

                  وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

                  Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.

                  Geçen bölümde yüce Allah’ın Bedir savaşında İslam ordusuna moral vermek için melekler gönderdiğini, bu yüzden Müslümanların en düşük imkanlarla tam donanımlı bir orduya galip geldiğini anlattık. Bu ayette yüce Allah şöyle buyurmakta: Bedir savaşında meleklerin nazil oluşu onların ellerine silah alarak düşmanla savaşmaları şeklinde olmadı ve sadece sizin gönlünüze umut ve güç telkin ettiler ve bu umut ve güç sizin zaferinizle sonuçlandı.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – İlahi müjdeler İslam ordusunun moral kazanmasına ve zafer elde etmelerine yol açar.

                  2 – Düşmana galip gelmek sadece silah ve askeri güçle olmaz, ilahi yardım da gereklidir.

                  Şimdi, Enfal suresinin 11. ayeti:

                  إِذْ يُغَشِّيكُمُ النُّعَاسَ أَمَنَةً مِّنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُم مِّن السَّمَاء مَاء لِّيُطَهِّرَكُم بِهِ وَيُذْهِبَ عَنكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلَى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الأَقْدَامَ

                  O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.

                  Tarihte belirtildiği üzere İslam ordusu Bedir bölgesinde düşmanın gücünü görünce bir nevi zafiyet ve gevşeklik yaşadı. Bu yüzden bu ayetlerde şöyle buyurmakta: Biz sizin aranızda huzur yaratmak için geceyi o çölde rahatça geçirmenizi ve gönlünüzün ızdıraptan uzak olmasını sağladık. Öte yandan yağmur yağdırdık ki hem içme suyu ve sağlık ihtiyaçlarınız giderilsin ve hem de ayaklarınızın altındaki kumlar sertleşsin. Bu yağmur kendisi ile birlikte bir nevi neşe ve hazırlık da getirdi ve içinizden yenilgi ile ilgili şeytan vesvesesini silip attı.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – Eğer Allah’a iman ve sabır olursa Allah da doğal imkânları insanlara yardım yönüne yönlendirir.

                  2 – Görece paklıkla birlikte şeytani vesveseleri bertaraf eden batınımızdaki paklık da dikkate alınmalıdır.

                  Şimdi,Enfal suresinin 12. ayeti:

                  إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرَّعْبَ فَاضْرِبُواْ فَوْقَ الأَعْنَاقِ وَاضْرِبُواْ مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ

                  Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.

                  Bedir savaşında gaybi imdatları anlatan geçen ayetlerin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Melekleri İslam savaşçılarının moralini yükseltmek için melekleri gönderen Allah onlara şöyle vahyetti: Ben sizinle bu gruptayım ve müminlerin gönlüne umut ve müjde nazil ettiğim gibi kafirlerin gönlüne korku ve dehşeti musallat ederim. Ancak benim düşmanı yok etmem söz konusu değildir. Esas siz müminler savaş meydanına gelmeli ve tüm gücünüzle savaşmalı ve darbelerinizi düşmanın başına ve boynuna indirmeli ve ellerini ve ayaklarını kılıçlarınızla hedef almalısınız ki onların elleri savaşmaktan ve ayakları yürümekten geri kalsın.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – Eğer iman ehli olursak Allah gönlümüze huzur verir ve düşmanlarımıza da korku ve panik yaşatır.

                  2 – Eğer er meydanına ayak basarsak, Allah da imdadını nazil eder, yoksa kaçmayı ve canımızı kurtarmayı düşünürsek Allah’tan yardım beklememek gerekir.

                  Şimdi,Enfal suresinin 13 ve 14. ayetleri:

                  ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ شَآقُّواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَمَن يُشَاقِقِ اللّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

                  ذَلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَأَنَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابَ النَّارِ

                  Bu söylenenler, onların Allah'a ve Resûlüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır.

                  İşte bu yenilgi size Allah'ın azabı! Şimdilik onu tadın! Kâfirlere bir de cehennem ateşinin azabı vardır.


                  Bu ayet Müslümanların kafirlere saldırmasını onlara nazil olan bir nevi azab sayarken şöyle buyurmakta: Onlar sürekli ilahi ayetler ve peygamberin sözüne karşı çıktılar ve hak sözünü dinlemek bile istemediler. Bu yüzden Allah onları cezalandırmak için müminlere yardım etti ki onlara galip gelsin ve bu onların dünyevi cezasıdır ve kıyamet gününde onlar için cehennem ateşi hazırlanmıştır.

                  Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – İlahi gazab ve öfke hesapsız değil, insanların isyankarlıkları sonucudur.

                  2 – Allah’ın sünneti böyledir, kim hakla savaşırsa yok olur.



                  Yorum


                    Ynt: Nura Giden Yol

                    Nura giden yol ( 276 )

                    Bismillahirrahmânirrahîm

                    Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                    Enfal suresinin 15 ve 16. ayetleri:

                    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ زَحْفاً فَلاَ تُوَلُّوهُمُ الأَدْبَارَ

                    وَمَن يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ إِلاَّ مُتَحَرِّفاً لِّقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزاً إِلَى فِئَةٍ فَقَدْ بَاء بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

                    Ey müminler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin. (Korkup kaçmayın).

                    Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah'ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!

                    Geçen bölümlerde Bedir savaşı anlatıldı. Bu ayetler savaş arenasında disiplin konusuna temas ederken şöyle buyurmakta: Asla düşmanın sayısının çokluğu için savaş meydanına sırt çevirmeyin, çünkü savaş meydanından kaçmak mümin insanlar için caiz değildir, tabi güç toplamak veya gereken silah ve teçhizatı temin etmek veya Müslümanlardan bir başka gruba katılmak ve düşmana toplu halde saldırmak için olursa durum değişir. Günümüz askeri taktiklerinde buna güçlerin taktik değiştirmesi ve başka bölgeden düşmana darbe indirmek için yer değiştirme taktiği denir.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Cihat ve cepheden kaçmak büyük günahtır ve böyle biri ilahi gazabı haketmiş olur.

                    2 – Savaş cephesinde bazen geri çekilmek ve düşmanı kandırmak caizdir.

                    3 – Savaştan kaçmak hem dünyevi zillet ve hem uhrevi azabı beraberinde getirir. Cepheden kaçanların akıbeti kötüdür.

                    Şimdi,Enfal suresinin 17 ve 18. ayetleri:

                    فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

                    ذَلِكُمْ وَأَنَّ اللّهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِرِينَ

                    (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

                    Bu böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını bozar.


                    Geçen ayetlerin devamında bu ayetler müminleri sadece savaş güçlerinin zafer getirdiği konusunda kibire kapılmamaları konusunda uyarırken şöyle buyurmakta: Düşmanı yerlere seren sizin oklarınız veya kılıcınız değil, Allah’ın gaybi imdadıydı. Sizin oklarınızın hedefe isabet etmesini sağlayan Allah’tı ve bu savaş arenası müminleri en iyi şekilde sınamak için bir sınav alanıydı ve her yerde hazır bulunan ve insanların O’nun yolunda verdiklerini gören Allah yolunda şehit olmaktan daha iyi bir sınav olabilir mi? ilahi sınavlar bazen nimet ve zaferle sonuçlanır ki ona Bela-i Hasan denir ve bazen zorluk ve musibetle birlikte olur ki ona da Bela-i Siy’i denir.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Savaş ve cihat gerçek müminleri imanı zayıf olanlardan ayırt etmek için ilahi sınavdır.

                    2 – İnsanın yaptığı her şey irade sahibi olduğundan kendine atfedilir, lakin ilahi güçle gerçekleştiğinden Allah’a mensup olur ve insanlar amellerinden Allah’ın isteğinden bağımsız değildir.

                    3 – Allah gerçek müminlere destekler ve düşmanların planını boşa çıkarır.

                    Şimdi,Enfal suresinin 19. ayeti:

                    إِن تَسْتَفْتِحُواْ فَقَدْ جَاءكُمُ الْفَتْحُ وَإِن تَنتَهُواْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَعُودُواْ نَعُدْ وَلَن تُغْنِيَ عَنكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْئًا وَلَوْ كَثُرَتْ وَأَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ

                    Ey kâfirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi! (Yenelim derken yenildiniz.) Ve eğer (inkardan) vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. Yine (Peygamber'e düşmanlığa) dönerseniz, biz de (ona) yardıma döneriz. Topluluğunuz çok bile olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz. Çünkü Allah müminlerle beraberdir.

                    Bazı müfessirlere göre Müslümanların düşmana kesin zafer kazanmasının ardından savaş ganimetleri konusunda ihtilaf yaşandı ve Allah resulü ile tartışmaya başladılar ve bu ayet onlara hitap etmektedir. Lakin birçok müfessir bu ayetin muhatabını kâfirler ve müşrikler şeklinde yorumluyor. Bu ayet zaferin müminlerin olduğunu ve yüce Allah’ın hakkı aşikar ettiğini buyurmakta. Her halükarda muhatap hangi kesim olursa olsun yüce Allah Allah resulüne karşı çıkmanın ilahi gazabı getireceğini ve hiç kimse ilahi azab karşısında insanları koruyamayacağını veya azabın insanlara ulaşmasını engelleyemeyeceğini buyurmaktadır.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – İnsanların hayır ve maslahatı, Allah’ın ve peygamberinin emirlerine karşı çıkmaktan sakınmasındadır.

                    2 – Allah’ın yardımı ve zaferin şartı, iman ve direniştir, nitekim Allah’ın gazabına karşı çok sayıda olmanın hiç bir yararı yoktur.

                    Şimdi,Enfal suresinin 20 ve 21. ayetleri:

                    يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ

                    وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ

                    Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin.

                    İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.


                    Bu ayetler müminleri Allah’ın ve resulünün emirlerine uymaya ve her türlü günah ve itaatsizlikten sakınmaya davet ederken şöyle buyurmakta: Peygamberin sözünü duyan ve ona iman eden sizler asla onun emirleri ve isteklerinin dışına çıkmayın. Allah’a iman şartı peygamberine itaat etmektir, yoksa siz de peygamberin sözünü duyduk ve benimsedik, ama amelde hiç bir etkisi yoktu, diyen fasıklardan olursunuz.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Mümin insanlar sürekli dinin hükümlerinden çıkma tehlikesi ile karşı karşıyadır ve bu yüzden sürekli uyarılmaları gerekir.

                    2 – Hakkı duymak ve bilmek sorumluluk getirir ve bu yüzden bilmezlikten gelemeyiz.

                    3 – İman iddia ile olmaz, amel ve itaat ile olur.

                    Yorum


                      Ynt: Nura Giden Yol

                      Nura giden yol ( 277 )

                      Bismillahirrahmânirrahîm

                      Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                      Enfal suresinin 22. ayeti:

                      إِنَّ شَرَّ الدَّوَابَّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ

                      Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

                      İnsanları başka canlılardan ayırt eden en önemli özelliği akıl ve düşünme gücüdür. Bu yüzden akıl gücü gereği söz dinlemeyen veya akıl ve mantığa göre konuşmayan insanlar sanki akılları yoktur ve diğer canlılar gibi olurlar. Lakin Kuran-ı Kerim açısından bu tür insanlar hatta diğer hayvanlardan bile daha alçaktır, çünkü hayvanların aklı yoktur ve bu yüzden bu nimetten yararlanamaz ve sadece içgüdülerine göre hareket ederler. Lakin içgüdünün yanında aklı olan fakat bu gücü kullanmayan insanlar hayvanlardan daha alçak olur. Ayet şöyle buyurmakta: İnsanların yüce Allah katındaki değeri onların düşünmesi, hakkı duymaları ve hakkı beyan etmelerine bağlıdır ve kim böyle olmazsa, Allah katında hiç bir değeri yoktur ve hatta en ufak canlılardan bile daha alçaktır. Mülk suresinin 10. ayetine göre de cehennem ehli olanlar cehennemlik olmalarının gerekçesini şöyle beyan eder:

                      Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – Göz kulak ve dil sahibi olmak, ancak onları hakikati idrak etmek ve benimsemek yolunda kullandığımız takdirde değerlidir.

                      2 – İnsanların değeri akılcı davranmalarına bağlıdır ve ilahi tealimden uzaklaşanlar kesinlikle akıldan uzaklaşmış olur.

                      Şimdi,Enfal suresinin 23. ayeti:

                      وَلَوْ عَلِمَ اللّهُ فِيهِمْ خَيْرًا لَّأسْمَعَهُمْ وَلَوْ أَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ

                      Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.

                      Geçen ayette kulak veren ancak hak sözü karşısında sağır olan, dilleri olan fakat hakkı beyan etmeleri gerektiğinde dilsiz olanları anlattık. Bu ayet şöyle buyurmakta: Gerçi Allah her şeye kadirdir ve hak sözünü onların gönüllerine nüfuz etmesini sağlayabilir, lakin onlar bu çirkin amelleri ile hakk kabul etme zeminini yok etmiştir ve onlarda ne iyilik ne da hayır vardır. Bunun dışında onlar o kadar inatçıdır ki hatta gönülden ilahi ayetlerin hakkaniyetine inanırsa yine görece olarak sakınır ve itiraf etmek istemez.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – Allah herkese kendinden gösterdiği liyakat ve kapasiteye göre tevfik inayet eder ve bu, ilahi sünnettir.

                      2 – Allah’ın bir başka sünneti insanlara irade vermektir, oysa yüce Allah insanları hakkı kabul etmeye zorlayabilirdi, fakat insanlara kabul etmeme imkânını da verdi.

                      Şimdi, Enfal suresinin 24. ayeti:

                      يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

                      Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.

                      Bu ayet insanları hayvanların hayatından daha ötede bir yaşama davet ediyor. bu hayat insanların fikir, akıl ve maneviyatının gelişmesine yol açıyor. Bu hayata kavuşmanın yolu ise ilahi daveti ve semavi peygamberlerin emirlerini kabul etmektir. Nitekim Nahl suresinin 97. ayetinde kim salih amelde bulunursa ister kadın ister erkek, eğer müminlerden ise ona pak bir yaşam sunarız, şeklinde buyurmuştur.

                      Ayet şöyle devam etmekte: Sizin gönlünüzden geçenleri, hatta dilinizle beyan etmeseniz bile, Allah bilir, öyle ki sanki Allah insanlarla gönülleri arasında yer almaktadır. Bunun dışında hepiniz kıyamet gününde Allah katında mahşur olacak ve O’nun mahkemesine çıkacaksınız, o zaman hiç bir şey ne bu dünyada ne de ahirette O’nun gücü ve iradesinin dışında değildir. Nitekim Kuran-ı Kerim’in diğer ayetlerinde O bize boynumuzun damarlarından daha yakındır, şeklinde buyurmaktadır.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – Gerçek hayat peygamberlerin yolunu izlemektedir ve bu olmaksızın insanlar birer ölü gibidir, gerçi su içer ve ekmek yer ve hareket eder.

                      2 – Allah bizimle kalbimiz arasına girmeden ve ölüm gelip çatmadan hakkı kabul edelim ve ebedi hayatımızı düşünelim.

                      Şimdi,Enfal suresinin 25. ayeti:

                      وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

                      Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.

                      Günah ve çirkin amelleri işlemek gizli ve bireysel yapılır ve cezası da ancak günahkar kimseyi kapsar, lakin bazen fesat ve fuhuş toplumda sosyal boyut kazanır ve münkir amelleri o kadar çok yayılır ki sanki iyi bir amelmiş gibi gözükür. Bu ayet şöyle buyurmakta: Eğer münkirler halk arasında açıkça yapılıyorsa ve buna karşı koymaya gücü yetenler susmayı yeğlerse o zaman ilahi azab herkesi kapsar.

                      Bu ayette fitnelerden sakınmaktan maksat, toplumdan kaçmak ve bir köşeye çekilmek değil, sosyal fitnelere karşı duyarlı ve uyanık olmak ve gerektiği biçimde karşılık vermektir.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.



                      1 – İlahi tealimden uzaklaşmak, insanların ve toplumun heba olmasına sebep olur ve fitne ve fesadı yaygınlaştırır.

                      2 – Ne kendimiz fitnenin sebebi olmalı ne de fitnecilerle birlik olmalı ve ne de fitneye karşı susmalıyız.

                      3 – Münkiri men etmek her mümin insanın görevidir çünkü eğer münkiri önlemekte etkili olmasa bile en azından azabın nazil olmasını engellemekte etkili olabilir.




                      Yorum


                        Nura Giden Yol

                        [quote author=Gulsum link=topic=19373.msg129029#msg129029 date=1311878265]
                        Nura giden yol ( 277 )

                        Enfal suresinin 22. ayeti:

                        إِنَّ شَرَّ الدَّوَابَّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ
                        Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.[/quote]

                        İlk önce zahmet çekip bu güzel tefsiri siteye eklediğiniz için teşekkürler, Allah ecrinizi Hz. Fatıma'nın (s.a) eliyle versin inş.

                        Ayetin Arapçasında geçen "Devabb" sözcüğü hem insanlar için kullanılır, hem de hayvanlar için. Asıl manası; debeleyen, yürüyen ve dolaşan her canlı varlıklardır. Bu ayette devabb'dan kasıt insandır, maalesef "Allah katında hayvanların en kötüsü" diye tercüme edilmiştir..
                        Meali şöyle olursa daha uygun olur: "Şüphesiz yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir."

                        Not: Bu başlığı sabitlerseniz istifa eden daha çok olur inş.
                        عاشق اگر رنگی از معشوق نگیرد در عشق خودش صادق نیست

                        Yorum


                          Ynt: Nura Giden Yol

                          selamun aleyküm
                          Tefsirin devamı neden eklenmemiş acaba?!
                          Siteye ekleyen kardeşlerimiz galiba ekleyince acele etmişler, birçok hata gördüm, bazı bölümlerde ayetlerin Arapçaları eklenmemiş, bazı yerlerde mealler yanlış eklenmiş, bazen mealler yanlış renklendirilmiş, bazen renklendirilmemiş, 137'den 149'a kadar olan bölümler hiç eklenmemiş..
                          Başka bir siteye eklediğim için bu hataları görebildim, birçok zaman aslına müracaat ederek düzelttim. Konu Kur'an olduğu için daha fazla dikkat etmemiz gerekir. Eklediğim sitenin linkini vereyim, eğer oradan kopya yapıp eklerlerse daha kolay ve daha sağlıklı olur inşaAllah: http://www.ahlulbaytportal.com/tr.ph...Unit24268.html
                          عاشق اگر رنگی از معشوق نگیرد در عشق خودش صادق نیست

                          Yorum


                            Ynt: Nura Giden Yol


                            [color=rgb(138, 138, 207)]
                            Nura giden yol (277)
                            [/color]
                            • [li] [/li]



                            Nura giden yol (277)
                            Bismillahirrahmânirrahîm

                            Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.

                            Enfal suresinin 22. ayeti:
                            إِنَّ شَرَّ الدَّوَابَّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ


                            “Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.


                            İnsanları başka canlılardan ayırt eden en önemli özelliği akıl ve düşünme gücüdür. Bu yüzden akıl gücü gereği söz dinlemeyen veya akıl ve mantığa göre konuşmayan insanlar sanki akılları yoktur ve diğer canlılar gibi olurlar. Lakin Kuran-ı Kerim açısından bu tür insanlar hatta diğer hayvanlardan bile daha alçaktır, çünkü hayvanların aklı yoktur ve bu yüzden bu nimetten yararlanamaz ve sadece içgüdülerine göre hareket ederler. Lakin içgüdünün yanında aklı olan fakat bu gücü kullanmayan insanlar hayvanlardan daha alçak olur.
                            Ayet şöyle buyurmakta: İnsanların yüce Allah katındaki değeri onların düşünmesi, hakkı duymaları ve hakkı beyan etmelerine bağlıdır ve kim böyle olmazsa, Allah katında hiç bir değeri yoktur ve hatta en ufak canlılardan bile daha alçaktır. Mülk suresinin 10. ayetine göre de cehennem ehli olanlar cehennemlik olmalarının gerekçesini şöyle beyan eder:

                            Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık.

                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz:

                            1 – Göz kulak ve dil sahibi olmak, ancak onları hakikati idrak etmek ve benimsemek yolunda kullandığımız takdirde değerlidir.

                            2 – İnsanların değeri akılcı davranmalarına bağlıdır ve ilahi tealimden uzaklaşanlar kesinlikle akıldan uzaklaşmış olur.

                            Şimdi, Enfal suresinin 23. ayeti:

                            وَلَوْ عَلِمَ اللّهُ فِيهِمْ خَيْرًا لَّأسْمَعَهُمْ وَلَوْ أَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ


                            “Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.


                            Geçen ayette kulak veren ancak hak sözü karşısında sağır olan, dilleri olan fakat hakkı beyan etmeleri gerektiğinde dilsiz olanları anlattık. Bu ayet şöyle buyurmakta: Gerçi Allah her şeye kadirdir ve hak sözünü onların gönüllerine nüfuz etmesini sağlayabilir, lakin onlar bu çirkin amelleri ile hakk kabul etme zeminini yok etmiştir ve onlarda ne iyilik ne da hayır vardır. Bunun dışında onlar o kadar inatçıdır ki hatta gönülden ilahi ayetlerin hakkaniyetine inanırsa yine görece olarak sakınır ve itiraf etmek istemez.

                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz:

                            1 – Allah herkese kendinden gösterdiği liyakat ve kapasiteye göre tevfik inayet eder ve bu, ilahi sünnettir.

                            2 – Allah’ın bir başka sünneti insanlara irade vermektir, oysa yüce Allah insanları hakkı kabul etmeye zorlayabilirdi, fakat insanlara kabul etmeme imkânını da verdi.

                            Şimdi,
                            Enfal suresinin 24. ayeti:

                            يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ


                            “Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.”


                            Bu ayet insanları hayvanların hayatından daha ötede bir yaşama davet ediyor. Bu hayat insanların fikir, akıl ve maneviyatının gelişmesine yol açıyor. Bu hayata kavuşmanın yolu ise ilahi daveti ve semavi peygamberlerin emirlerini kabul etmektir. Nitekim Nahl suresinin 97. ayetinde kim salih amelde bulunursa ister kadın ister erkek, eğer müminlerden ise ona pak bir yaşam sunarız, şeklinde buyurmuştur.

                            Ayet şöyle devam etmekte: Sizin gönlünüzden geçenleri, hatta dilinizle beyan etmeseniz bile, Allah bilir, öyle ki sanki Allah insanlarla gönülleri arasında yer almaktadır. Bunun dışında hepiniz kıyamet gününde Allah katında mahşur olacak ve O’nun mahkemesine çıkacaksınız, o zaman hiç bir şey ne bu dünyada ne de ahirette O’nun gücü ve iradesinin dışında değildir. Nitekim Kuran-ı Kerim’in diğer ayetlerinde O bize boynumuzun damarlarından daha yakındır, şeklinde buyurmaktadır.

                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz:

                            1 – Gerçek hayat peygamberlerin yolunu izlemektedir ve bu olmaksızın insanlar birer ölü gibidir, gerçi su içer ve ekmek yer ve hareket eder.

                            2 – Allah bizimle kalbimiz arasına girmeden ve ölüm gelip çatmadan hakkı kabul edelim ve ebedi hayatımızı düşünelim.

                            Şimdi, Enfal suresinin 25. ayeti:

                            وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ


                            “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.”


                            Günah ve çirkin amelleri işlemek gizli ve bireysel yapılır ve cezası da ancak günahkâr kimseyi kapsar, lakin bazen fesat ve fuhuş toplumda sosyal boyut kazanır ve münkir amelleri o kadar çok yayılır ki sanki iyi bir amelmiş gibi gözükür. Bu ayet şöyle buyurmakta: Eğer münkirler halk arasında açıkça yapılıyorsa ve buna karşı koymaya gücü yetenler susmayı yeğlerse o zaman ilahi azab herkesi kapsar.

                            Bu ayette fitnelerden sakınmaktan maksat, toplumdan kaçmak ve bir köşeye çekilmek değil, sosyal fitnelere karşı duyarlı ve uyanık olmak ve gerektiği biçimde karşılık vermektir.

                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz:

                            1 – İlahi tealimden uzaklaşmak, insanların ve toplumun heba olmasına sebep olur ve fitne ve fesadı yaygınlaştırır.

                            2 – Ne kendimiz fitnenin sebebi olmalı ne de fitnecilerle birlik olmalı ve ne de fitneye karşı susmalıyız.

                            3 – Münkiri men etmek her mümin insanın görevidir çünkü eğer münkiri önlemekte etkili olmasa bile en azından azabın nazil olmasını engellemekte etkili olabilir.


                            http://www.ahlulbaytportal.com/tr.ph...268A91599.html

                            Yorum


                              Ynt: Nura Giden Yol

                              Allah (cc) razı olsun, güzel çalışma,
                              Müsaadeniz olursa bir kaç soru sormak istiyorum :
                              1- Bu Tefsir çalışmasının Müfessiri kimdir ?
                              2- Online olarak el-Mizan ve Min Vahyil Kur'an Tefsirleri dışında Türkçe yayınlanan Şia Tefsirleri var mıdır ?
                              3- Forumun Tefsir bölümüne baktığımız zaman konu ve mesaj sayısı çok az görülüyor.
                              Acaba bu bölümde; ilgili ve deneyimli arkadaşlar, Tefsir çeşitleri ve Şia Tefsirleri hakkında bilgi verebilirler mi ?
                              http://www.youtube.com/user/TarihinTozu/videos https://vimeo.com/user12861987/videos

                              Yorum


                                Ynt: Nura Giden Yol

                                [quote author=Qom u aşk link=topic=19373.msg117176#msg117176 date=1296766498]
                                Nura giden yol ( 3 )

                                Şimdi, Fatiha suresinin 7. ayetini dinliyoruz.
                                صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ

                                Yani:

                                (Allah'ım) Bizleri kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
                                [/quote]

                                Bu ayet yanlış tercüme edilmiş, doğrusu şöyledir: "Kendilerine nimet verdiğin, gazaba uğramamış ve sapmamış kimselerin yoluna."
                                Kendilerine nimet verilenlerin sıfatıdır, yani nübüvvet veya velayet nimeti verilen kimseler gazaba uğramamış ve doğru yoldan sapmamışlar. Böyle olunca da masum oldukları ispatlanmış olur..
                                Bildiğim kadarıyla Ayetullah Meşkini, Ayetullah Marifet, Allame Askeri, İmam Hamaneî gayril mağdu aleyhim veleddallini sıfat kabul etmişlerdir.

                                not: Qum u aşk hocam, mesaj ulaşmıştır)
                                düzeltirim inşaAllah..
                                عاشق اگر رنگی از معشوق نگیرد در عشق خودش صادق نیست

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X