Âlemlerin yegâne yaratıcısı olan Allah’a hamd, önderimiz ve örneğimiz olan Hz. Muhammed’e (s.a.v), pak ehlibeytine, ashabına ve kıyamete kadar İslam’a tabi olup Tevhid mücadelesini yürütecek olan Müslümanlara salât ve selam olsun. Küfrü, şirki ve delaleti değil, İslam’ı, Tevhidi ve hidayeti nasip eden, tağutlara kul ve asker olmayı değil, Allah’a kul ve asker olmayı bize bağışlayan Rabbimize ne kadar şükredersek azdır.
Resulullah (a.s.) buyurdular ki: "Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah’da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslüman’ı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah’da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslüman’ı örterse, Allah’da onu kıyamet günü örter."
Hadis açık ve net değil midir?
Ve bugün yıllardır Kürdistanlı Müslümanlar feryat etmektedirler. Terör timleri tıpkı 90’lı yıllarda olduğu gibi yine tüm vahşetleriyle günlerdir, Müslümanların mekânlarına, derneklerine, dergilerine, gazetelerine, evlerinin en mahrem odalarına kadar. Kapılarını zorlayıp, içeri saldırıp yaşlı, çocuk, kadın demeden terör estirip, Müslüman şahsiyetleri suçsuz yere tutukluyorlar. Yöneticilerini, üye ve gönüllülerini takiplerle, fişlemelerle yıldırmaya çalışmaktalar. Tam bir terör örgütü muamelesi yapılmakta ve terörist olarak, medyada ve kamuoyunda lanse edilmekteler… Ve buda yetmezmiş gibi birde geride kalanlara gözdağı verilmekte, suç delili yoksa da yanlarında getirdikleri suç unsurlarını, bastıkları mekânlardan çıkmış gibi gösterilmekte… Ve haber bültenlerine, sıcak haber olarak servis edilmekte...
Günlerdir, Müslümanlara yönelik operasyonlar yapılmakta, sindirilmekte, bezdirilmekte, karalamalarda bulunulmakta ve havayı bulandırarak, hakikatleri tersyüz etmeye çalışılmakta.
Operasyon yaptıkları yerlerde, herhangi bir suç unsuru bulamadıkları halde, sanki bulmuşlar gibi mahkemeye, kendi ellerindeki orijinal olmayan ve üzerinde tahrifat yapılarak oynanmış, bilgi ve belgeleri sunulmaktadır. Tüm kamuoyu ve her kesim bunu bilsin ki; terör timlerinin edindikleri hiçbir suç unsuru ve kamuoyuna yansıtıldığı gibi ne bir terörist var ortada, nede bir terör örgütü var ortada. Olan yüz binlerce üyesi, seveni ve sempatizanı olan İslami hassasiyetiyle kamuoyunun yakından tanıdığı ve toplumun teveccühünü, takdirini kazanmış olan, Mustazaf-Der ve diğer İslami STK’lardır. Hizbullah Cemaatini, terör örgütü olarak lanse edenler, terör estiren terör timlerini neden görmezden geliyorlar? Bunlar, CMK’dan tahliye olan, Hizbullah Cemaatinin lider kadrosunu bulamayınca, hırçınlaşmış olmalı ki soluğu İslami Sivil Toplum Kuruluşlarında, İnzar dergisinde, Doğruhaber gazetesinde ve mütedeyyin İslami kesimin ev ve işyerlerinde aldı. İhbarlar genelde, bölgedeki İslami uyanışı çekemeyen ve rakip gören, İslam düşmanı medya ve mülhit basının, aslı olmayan haberleriydi. İspiyonları tutmayınca, etekleri tutuşanların karalama maksatlı ortaya attıkları ve medet umdukları iftiralara dönüştü. Sonra nemi oldu? Ne olmadı ki?
Geçmiş yıllarda da nice şerefli Müslüman, bu yolda büyük sıkıntılara maruz kalmışlar, işkence görmüşler, iftiraya uğramışlar, yurtlarından çıkarılmışlar ve öldürülmüşlerdir. Sadece “Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için” kendilerinden intikam alınmıştır. Onların terör dediği şey, hâlbuki onlardan ve zulüm rejiminizden uzaklaşmayı içeren İslam’ın ta kendisidir. Bu yüzden dine ve dindarlara karşı, en ufak bir acıma göstermeksizin, hiç bir fark gözetmeksizin saldırıyordular. Bu konuda en kötü işkenceleri, en acımasız zulümleri, gerçek terörün en iğrencini yapıtılar. Halen, bu muhacir Mustazaf’lara, ensar olmayacak ve duyarsızlıklarınıza vurdumduymazlıklarınıza devam mı edeceksiniz?
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu, sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa: 75)
Bu ülkenin batısındaki, doğusundaki Müslümanlara sesleniyorum; İslami Sivil Toplum Kuruluşlarına ne oldu? Bir avuç karanlık odaklar, İslam düşmanı basın, art niyetli yazar ve sözde araştırmacıların kışkırtmalarından mı ürktünüz? İftiralarına mı kandınız? Ve galeyana gelen hükümet ve hükümet endeksli emniyet güçleri yarım asırdan fazla bir süredir, Kürdistanlı Müslümanlara kan kusturuyor! Kimsenin gıkı çıkmıyor.
Bu Mustazaf Müslümanlar, yıllardır zulüm, baskı, işkence altında, zindanda ve çaresizlik içinde inlerken, kardeşiz diyen İslami kurum ve kuruluşlardan, ne batı ve nede doğudaki kanaat önderlerinden, âlimlerinden, mollalarından, şeyhlerinden ses seda yok! Teşrif edip, daha haberi kaynağından öğrenme çabası bile yok. Yoksa fasığın verdiği yalan, dolan haberlere inandınız da ondan mıdır bu umursamazlığınız, sessizliğiniz? Eğer öyleyse vallahi bir topluluğa, bir cemaate, hatta yüz binlerce mazlum ve Mustazaf fertlere haksızlık etmiş oldunuz… Yoksa zannın çoğunun, haram olduğundan habersiz misiniz?
Daha yanı başınızdaki zulmün emniyet güçleri baskı, sindirme, yıldırma, yapıyorken Müslüman kardeşlerinize, nasıl olurda halen İslam’dan, kardeşlikten ve daha birçok İslami terimlerden bahsedebiliyorsunuz? Korktuğunuz hükümet dedikleri zat mı? Yoksa kendilerinden başka hiç kimseyi Müslüman görmeyen, aşırı dinci terörist gören Pensilvanya gurubundan mı? Hoca efendi kuruluşlarından mı çekiniyorsunuz? Söyleyin Allah ve resulü için söyleyin!
Benliğimizi bu kadar mı yitirdik?Fesatların, iftiracıların İslam düşmanı endeksli medyanın haberlerine araştırmadan, sormadan, şeksiz şüphesiz iman mı ettiniz? Yoksa dünya hayatı çok mu çekici, iliklerimize kadar mı işledi ki bağrımıza saplanmış, zehirli hançeri çıkarmaya takat yetiremiyoruz? Rahatımız kaçmasın diye suspus olmuşuz?
Nerede kaldı, bir vücudun azaları gibi oluşumuz, bir Müslüman’ın parmağına diken battığında, bizlerin de acı çekmesi gerektiği, kardeş oluşumuz?
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa: 76)
Haberiniz olsun ey duyarsız, umursamaz Müslümanlar! Her gün onlarca terör timleri, terörist bahaneleriyle Müslüman kardeşlerinizin evlerine, helikopterli operasyonlar yapmakta, şarjörleri çekilmiş vaziyette yaşlı ana ve babalarımızın başlarına silahlar doğrultup “oğlun nerde?” demekte. Bizler ise ne yapıyoruz? Bu görüntüleri, televizyon ekranlarında ve gazetelerde izlemekle yetiniyoruz değil mi? İman edenleri, Allah yolundan alıkoyan bu zalimlere karşı takınacağı tavır, seyretmek, sessiz, duyarsız kalmak mıydı? Yoksa onlar bu baskılara maruz kalırken hiç değilse, küçükte olsa bir kınama metnini kamuoyuyla paylaşmanız gerekmez miydi? Ayeti kerimede öyle geçmiyor mu? Ne oluyoruz Allah aşkına, neler oluyor? Bu pısırıklık, nemelazımcılık, bana dokunmayan bin yıl yaşasın anlayışı, nereye ve ne zamana kadar devam edecek?
Ve bunu da bilin ey duyarsızlar! Zulmedenler, iftira, hile ve hıyanetle ayakta durmaktadırlar. Onlar, dünyanın en korkak timleridirler. Korkaklıklarının en büyük belirtisi de vahşi ve gaddar olmalarıdır. Çünkü ancak korkaklar, bu kadar vahşi olabilirler.
Onlar namerttirler! Güç yetirebildiklerinde, cesur olurlar. Güçleri ancak kendilerinden daha güçsüz olanlara yeter. Baskınlarda yaşlı kadın, çocuklara kahraman olduklarını iddia ederler. Ama gerçekte, korkak pırezeci ve yüreksizdirler…
Sessiz ve duyarsız Müslümanlar, bunu da biliniz ki; bu zulmedenlerin fitne ve fücur kanlarına işlemiş. Fırsatı bulduklarında batıdaki, doğudaki Müslümanları birbirine düşürmekten, bir an bile imtina etmezler. Onlar, fitneyle beslenen, birer aşağılık sürüngendirler. Görüldükleri kadar güçlü değiller. Yüzlerindeki o maskelerini bir indirseler, gözlerinin korkudan dışarı çıkacağını görürsün... Savaş teknolojisine sahip olabilirler. Ama korkaklıkları, ayetle sabittir, zulmedenlerin. Müslümanlar, şu an büründükleri pısırıklıktan, vurdumduymazlıktan bana necilikten silkindikleri anda, kaçacak delik arayacaklardır...
“Zulmedenler yakındanasıl bir devrilişle devrileceklerini bileceklerdir.” (Şuara:227) Demiyor mu kâinatın sahibi, Âlemlerin Rabbi…
Onlar ancak ayeti kerimenin de açık bir ifadeyle söylediği gibi iyi korunmuş şehirler ve duvar arkasında savaşabilirler. “Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar… Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (Haşir:14)
Vahşi yöntemlerle, mazlum ve Mustazaf Müslümanları yok etmek istiyorlar! Yurtlarından çıkarmak, hapsetmek, sindirmek, pasifize etmek istiyorlar. Gece yarıları kapıları kırıp, masumlara saldırıyor ve zindanlara dolduruyorlar. Hem de tüm kendine Müslüman’ım diyen bireylerin, toplulukların gözü önünde zulmetmekteler. Mustazaf Müslümanların, bölgeden yok edilmesi ne demek biliyor musunuz? Mülhit örgütlerin, İslam düşmanlarının Kürdistan bölgesinde cirit atması ve Müslüman Kürt halkını, sapık ideolojilerine ve sapkın hayat tarzına sürüklemesi demektir… Buna rağmen, sizin halen kılınız kıpırdamasın, sizler seyrede durun haber bültenlerinin, son dakika, flaş haber olarak geçen, kardeşlerinizin haberlerini, sonra bir çay demleyin, pasta, börek ısmarlayın kendinize, izleyedurun, yapılan operasyonları!
Tüm Türkiyeli Müslümanlar, bu baskı ve yıldırmalara sadece seyirci olabildiniz… Sahi -hani o insan hakları havarileri vardı- halen insan, hak ve hürriyetinden söz edebiliyorlar mı utanmadan? Neden halen suskunlar? Ya Müslümanlara karşı aslan kesilen hükümet dedikleri zat ve kurmayları, onlar zaten kuyruğunu arkasına saklayıp köşeye sinmiş bile… Seçim zamanında çıkıp, meydanlarda mangaldaki külü savuracaklar! Hükümetiniz batsın emi! Yarın seçim meydanlarına inersiniz yine. Sizi gidi adalet ve kalkınma pırezecileri sizi. Darbeciler den eksik kalır yanınız mı kaldı? Onlarda insanları, tıpkı böyle zindanlara dolduruyordular. Arama izni olmadan, meskenlere dalıyordular, insanları fişliyordular… Suç olmayan şeylere, suç diyordular. Onlardan neyiniz farklı? Askeri darbeciye karşı olanlar, başımıza olmuş sivil darbeci! Fark göremiyoruz, ya siz?
Ve Ey Ümmet-i Muhammed’im diyen, duyarsız ve vurdumduymazlar! Dinine, kardeşlerine sahip çıkma zamanı gelme dimi? Vallahi geldi de geçiyor bile… Zulmedenlere karşı, İslam bayrağını yükseltmek, ömürlerinizi kısaltmaz. Evde oturup, zelilliği kabul etmek ise ömürlerinizi uzatmaz. Dünya malı ise elbet bir gün, sizleri terk edip gidecek. Çoluk, çocuk ise mezar başından öteye geçmeyecektir… O çok sevdiğiniz koltuklarınız, havyalar tarafından kemirilecektir...
Bugün yaşananlar, İslami Sivil Topluma Karşı, İslam’a ve Müslümanlara zulmetmekte olanların savaşıdır. Bunun başka bir adı yoktur. Yapılan bu keyfi baskı ve gözaltılar ile saflar artık belirginleştirmiştir. Hangi saftayız, nerede duruyoruz? Bunu artık netleştirmemiz lazım.
Kimin neye gücü yeterse, kim ne yapabiliyorsa, kim nasıl mücadele edebiliyorsa öyle mücadele etmeli ve zulmetmekte olanlara karşı, İslam sancağını her yerde yükseltilmelidir.
“Kim Allah'ı, Resulü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” (Maide: 56)
Zillet bizden uzaktır…
Ebuzer Çetin
Resulullah (a.s.) buyurdular ki: "Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah’da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslüman’ı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah’da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslüman’ı örterse, Allah’da onu kıyamet günü örter."
Hadis açık ve net değil midir?
Ve bugün yıllardır Kürdistanlı Müslümanlar feryat etmektedirler. Terör timleri tıpkı 90’lı yıllarda olduğu gibi yine tüm vahşetleriyle günlerdir, Müslümanların mekânlarına, derneklerine, dergilerine, gazetelerine, evlerinin en mahrem odalarına kadar. Kapılarını zorlayıp, içeri saldırıp yaşlı, çocuk, kadın demeden terör estirip, Müslüman şahsiyetleri suçsuz yere tutukluyorlar. Yöneticilerini, üye ve gönüllülerini takiplerle, fişlemelerle yıldırmaya çalışmaktalar. Tam bir terör örgütü muamelesi yapılmakta ve terörist olarak, medyada ve kamuoyunda lanse edilmekteler… Ve buda yetmezmiş gibi birde geride kalanlara gözdağı verilmekte, suç delili yoksa da yanlarında getirdikleri suç unsurlarını, bastıkları mekânlardan çıkmış gibi gösterilmekte… Ve haber bültenlerine, sıcak haber olarak servis edilmekte...
Günlerdir, Müslümanlara yönelik operasyonlar yapılmakta, sindirilmekte, bezdirilmekte, karalamalarda bulunulmakta ve havayı bulandırarak, hakikatleri tersyüz etmeye çalışılmakta.
Operasyon yaptıkları yerlerde, herhangi bir suç unsuru bulamadıkları halde, sanki bulmuşlar gibi mahkemeye, kendi ellerindeki orijinal olmayan ve üzerinde tahrifat yapılarak oynanmış, bilgi ve belgeleri sunulmaktadır. Tüm kamuoyu ve her kesim bunu bilsin ki; terör timlerinin edindikleri hiçbir suç unsuru ve kamuoyuna yansıtıldığı gibi ne bir terörist var ortada, nede bir terör örgütü var ortada. Olan yüz binlerce üyesi, seveni ve sempatizanı olan İslami hassasiyetiyle kamuoyunun yakından tanıdığı ve toplumun teveccühünü, takdirini kazanmış olan, Mustazaf-Der ve diğer İslami STK’lardır. Hizbullah Cemaatini, terör örgütü olarak lanse edenler, terör estiren terör timlerini neden görmezden geliyorlar? Bunlar, CMK’dan tahliye olan, Hizbullah Cemaatinin lider kadrosunu bulamayınca, hırçınlaşmış olmalı ki soluğu İslami Sivil Toplum Kuruluşlarında, İnzar dergisinde, Doğruhaber gazetesinde ve mütedeyyin İslami kesimin ev ve işyerlerinde aldı. İhbarlar genelde, bölgedeki İslami uyanışı çekemeyen ve rakip gören, İslam düşmanı medya ve mülhit basının, aslı olmayan haberleriydi. İspiyonları tutmayınca, etekleri tutuşanların karalama maksatlı ortaya attıkları ve medet umdukları iftiralara dönüştü. Sonra nemi oldu? Ne olmadı ki?
Geçmiş yıllarda da nice şerefli Müslüman, bu yolda büyük sıkıntılara maruz kalmışlar, işkence görmüşler, iftiraya uğramışlar, yurtlarından çıkarılmışlar ve öldürülmüşlerdir. Sadece “Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için” kendilerinden intikam alınmıştır. Onların terör dediği şey, hâlbuki onlardan ve zulüm rejiminizden uzaklaşmayı içeren İslam’ın ta kendisidir. Bu yüzden dine ve dindarlara karşı, en ufak bir acıma göstermeksizin, hiç bir fark gözetmeksizin saldırıyordular. Bu konuda en kötü işkenceleri, en acımasız zulümleri, gerçek terörün en iğrencini yapıtılar. Halen, bu muhacir Mustazaf’lara, ensar olmayacak ve duyarsızlıklarınıza vurdumduymazlıklarınıza devam mı edeceksiniz?
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu, sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa: 75)
Bu ülkenin batısındaki, doğusundaki Müslümanlara sesleniyorum; İslami Sivil Toplum Kuruluşlarına ne oldu? Bir avuç karanlık odaklar, İslam düşmanı basın, art niyetli yazar ve sözde araştırmacıların kışkırtmalarından mı ürktünüz? İftiralarına mı kandınız? Ve galeyana gelen hükümet ve hükümet endeksli emniyet güçleri yarım asırdan fazla bir süredir, Kürdistanlı Müslümanlara kan kusturuyor! Kimsenin gıkı çıkmıyor.
Bu Mustazaf Müslümanlar, yıllardır zulüm, baskı, işkence altında, zindanda ve çaresizlik içinde inlerken, kardeşiz diyen İslami kurum ve kuruluşlardan, ne batı ve nede doğudaki kanaat önderlerinden, âlimlerinden, mollalarından, şeyhlerinden ses seda yok! Teşrif edip, daha haberi kaynağından öğrenme çabası bile yok. Yoksa fasığın verdiği yalan, dolan haberlere inandınız da ondan mıdır bu umursamazlığınız, sessizliğiniz? Eğer öyleyse vallahi bir topluluğa, bir cemaate, hatta yüz binlerce mazlum ve Mustazaf fertlere haksızlık etmiş oldunuz… Yoksa zannın çoğunun, haram olduğundan habersiz misiniz?
Daha yanı başınızdaki zulmün emniyet güçleri baskı, sindirme, yıldırma, yapıyorken Müslüman kardeşlerinize, nasıl olurda halen İslam’dan, kardeşlikten ve daha birçok İslami terimlerden bahsedebiliyorsunuz? Korktuğunuz hükümet dedikleri zat mı? Yoksa kendilerinden başka hiç kimseyi Müslüman görmeyen, aşırı dinci terörist gören Pensilvanya gurubundan mı? Hoca efendi kuruluşlarından mı çekiniyorsunuz? Söyleyin Allah ve resulü için söyleyin!
Benliğimizi bu kadar mı yitirdik?Fesatların, iftiracıların İslam düşmanı endeksli medyanın haberlerine araştırmadan, sormadan, şeksiz şüphesiz iman mı ettiniz? Yoksa dünya hayatı çok mu çekici, iliklerimize kadar mı işledi ki bağrımıza saplanmış, zehirli hançeri çıkarmaya takat yetiremiyoruz? Rahatımız kaçmasın diye suspus olmuşuz?
Nerede kaldı, bir vücudun azaları gibi oluşumuz, bir Müslüman’ın parmağına diken battığında, bizlerin de acı çekmesi gerektiği, kardeş oluşumuz?
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa: 76)
Haberiniz olsun ey duyarsız, umursamaz Müslümanlar! Her gün onlarca terör timleri, terörist bahaneleriyle Müslüman kardeşlerinizin evlerine, helikopterli operasyonlar yapmakta, şarjörleri çekilmiş vaziyette yaşlı ana ve babalarımızın başlarına silahlar doğrultup “oğlun nerde?” demekte. Bizler ise ne yapıyoruz? Bu görüntüleri, televizyon ekranlarında ve gazetelerde izlemekle yetiniyoruz değil mi? İman edenleri, Allah yolundan alıkoyan bu zalimlere karşı takınacağı tavır, seyretmek, sessiz, duyarsız kalmak mıydı? Yoksa onlar bu baskılara maruz kalırken hiç değilse, küçükte olsa bir kınama metnini kamuoyuyla paylaşmanız gerekmez miydi? Ayeti kerimede öyle geçmiyor mu? Ne oluyoruz Allah aşkına, neler oluyor? Bu pısırıklık, nemelazımcılık, bana dokunmayan bin yıl yaşasın anlayışı, nereye ve ne zamana kadar devam edecek?
Ve bunu da bilin ey duyarsızlar! Zulmedenler, iftira, hile ve hıyanetle ayakta durmaktadırlar. Onlar, dünyanın en korkak timleridirler. Korkaklıklarının en büyük belirtisi de vahşi ve gaddar olmalarıdır. Çünkü ancak korkaklar, bu kadar vahşi olabilirler.
Onlar namerttirler! Güç yetirebildiklerinde, cesur olurlar. Güçleri ancak kendilerinden daha güçsüz olanlara yeter. Baskınlarda yaşlı kadın, çocuklara kahraman olduklarını iddia ederler. Ama gerçekte, korkak pırezeci ve yüreksizdirler…
Sessiz ve duyarsız Müslümanlar, bunu da biliniz ki; bu zulmedenlerin fitne ve fücur kanlarına işlemiş. Fırsatı bulduklarında batıdaki, doğudaki Müslümanları birbirine düşürmekten, bir an bile imtina etmezler. Onlar, fitneyle beslenen, birer aşağılık sürüngendirler. Görüldükleri kadar güçlü değiller. Yüzlerindeki o maskelerini bir indirseler, gözlerinin korkudan dışarı çıkacağını görürsün... Savaş teknolojisine sahip olabilirler. Ama korkaklıkları, ayetle sabittir, zulmedenlerin. Müslümanlar, şu an büründükleri pısırıklıktan, vurdumduymazlıktan bana necilikten silkindikleri anda, kaçacak delik arayacaklardır...
“Zulmedenler yakındanasıl bir devrilişle devrileceklerini bileceklerdir.” (Şuara:227) Demiyor mu kâinatın sahibi, Âlemlerin Rabbi…
Onlar ancak ayeti kerimenin de açık bir ifadeyle söylediği gibi iyi korunmuş şehirler ve duvar arkasında savaşabilirler. “Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar… Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (Haşir:14)
Vahşi yöntemlerle, mazlum ve Mustazaf Müslümanları yok etmek istiyorlar! Yurtlarından çıkarmak, hapsetmek, sindirmek, pasifize etmek istiyorlar. Gece yarıları kapıları kırıp, masumlara saldırıyor ve zindanlara dolduruyorlar. Hem de tüm kendine Müslüman’ım diyen bireylerin, toplulukların gözü önünde zulmetmekteler. Mustazaf Müslümanların, bölgeden yok edilmesi ne demek biliyor musunuz? Mülhit örgütlerin, İslam düşmanlarının Kürdistan bölgesinde cirit atması ve Müslüman Kürt halkını, sapık ideolojilerine ve sapkın hayat tarzına sürüklemesi demektir… Buna rağmen, sizin halen kılınız kıpırdamasın, sizler seyrede durun haber bültenlerinin, son dakika, flaş haber olarak geçen, kardeşlerinizin haberlerini, sonra bir çay demleyin, pasta, börek ısmarlayın kendinize, izleyedurun, yapılan operasyonları!
Tüm Türkiyeli Müslümanlar, bu baskı ve yıldırmalara sadece seyirci olabildiniz… Sahi -hani o insan hakları havarileri vardı- halen insan, hak ve hürriyetinden söz edebiliyorlar mı utanmadan? Neden halen suskunlar? Ya Müslümanlara karşı aslan kesilen hükümet dedikleri zat ve kurmayları, onlar zaten kuyruğunu arkasına saklayıp köşeye sinmiş bile… Seçim zamanında çıkıp, meydanlarda mangaldaki külü savuracaklar! Hükümetiniz batsın emi! Yarın seçim meydanlarına inersiniz yine. Sizi gidi adalet ve kalkınma pırezecileri sizi. Darbeciler den eksik kalır yanınız mı kaldı? Onlarda insanları, tıpkı böyle zindanlara dolduruyordular. Arama izni olmadan, meskenlere dalıyordular, insanları fişliyordular… Suç olmayan şeylere, suç diyordular. Onlardan neyiniz farklı? Askeri darbeciye karşı olanlar, başımıza olmuş sivil darbeci! Fark göremiyoruz, ya siz?
Ve Ey Ümmet-i Muhammed’im diyen, duyarsız ve vurdumduymazlar! Dinine, kardeşlerine sahip çıkma zamanı gelme dimi? Vallahi geldi de geçiyor bile… Zulmedenlere karşı, İslam bayrağını yükseltmek, ömürlerinizi kısaltmaz. Evde oturup, zelilliği kabul etmek ise ömürlerinizi uzatmaz. Dünya malı ise elbet bir gün, sizleri terk edip gidecek. Çoluk, çocuk ise mezar başından öteye geçmeyecektir… O çok sevdiğiniz koltuklarınız, havyalar tarafından kemirilecektir...
Bugün yaşananlar, İslami Sivil Topluma Karşı, İslam’a ve Müslümanlara zulmetmekte olanların savaşıdır. Bunun başka bir adı yoktur. Yapılan bu keyfi baskı ve gözaltılar ile saflar artık belirginleştirmiştir. Hangi saftayız, nerede duruyoruz? Bunu artık netleştirmemiz lazım.
Kimin neye gücü yeterse, kim ne yapabiliyorsa, kim nasıl mücadele edebiliyorsa öyle mücadele etmeli ve zulmetmekte olanlara karşı, İslam sancağını her yerde yükseltilmelidir.
“Kim Allah'ı, Resulü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” (Maide: 56)
Zillet bizden uzaktır…
Ebuzer Çetin
Yorum